1 Kasım 2016 Salı

AKP'nin Bölgedeki İflası ve Son Durum

Irak, Suriye'deki Kürt karşıtlığı ve ABD, Rusya ile uluslararası güçlerin yeni dizayn ve paylaşımlarına karşı statüko ve emperyal amaçlarında ısrar eden RTE yönetimindeki Türkiye, dış politikada ağır bir yenilgi daha aldı.
1 Kasım 2016 Salı
 
QAMİŞLO - ANF
 
Irak, Suriye'deki Kürt karşıtlığı ve ABD, Rusya ile uluslararası güçlerin yeni dizayn ve paylaşımlarına karşı statüko ve emperyal amaçlarında ısrar eden RTE yönetimindeki Türkiye, dış politikada ağır bir yenilgi daha aldı. Bu ağır yenilgi, başlayan Musul Operasyonu ve Cerablus işgalinden sonra Şehba, Efrîn ve Halep'e doğru yayılma politikaları dışa vururken, uluslararası güçlerin duvarı ile Şehba'daki Devrimci Güçler ve QSD direnişine çarptı. Musul'da ise operasyona dahil edilmeyerek işgalci güç olarak tarihe geçti. 

RTE, cumhurbaşkanı olduktan sonra yerine Ahmet Davutoğlu'nu atadı. Davutoğlu "komşularla sıfır sorun" sloganıyla iş başına geldi. RTE'nin izlediği dış politika, Davutoğlu'nun komşularla sıfır sorun politikası tümüyle sorun politikasına dönüştü. Elbette bu duruma Rojava Devrimi'ne karşı RTE'nin izlediği politikalar neden oldu. Rojava Devrimi'ne karşı başta Müslüman Kardeşler'in grupları ve türevleri olmak üzere Nusra, DAİŞ gibi çetelere verdiği destekle bu politika çöktü ve "yüzde yüz sorun" oldu. Sorun, sadece komşularla yaşanmadı; Rusya, ABD ve AB ülkelerine kadar ilerledi. Rusya ile savaşın eğişine bile gelindi. RTE, izlediği bu kirli ve Kürt, Rojava düşmanı politikalardan aldığı yenilginin günah keçisi olarak başkatip konumundaki Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu gösterdi. Bir gece müdahale ederek olağanüstü kongre kararı aldı, Davutoğlu'nu devre dışı bıraktı. Binali Yıldırım'ı da yeni başbakan yaptı. Bu gelişmeler, Türkiye'deki tiyatro oyununa benzeyen darbe girişimi öncesi yaşandı. Son günlerde yaşanan gelişmelere bakıldığında, aslında darbenin buradan başladığını söylemek de hiç yanlış olmaz. 

Başbakanlığa getirilen Binali Yıldırım, dış politikayı düzeltme adıyla bazı açıklamalar yaptı. Bu açıklamalar üzerinden çok geçmeden Rusya ve İsrail'e teslim olma gerçekleşti. Bununla RTE yeni bir bölge hamlesi yapmak istedi. ABD ile Rusya kartı üzerinden politika izlemeye başladı. Buna karşı ABD de RTE'nin şantaj ve tehditlerine karşı daha ılımlı bir politika izlemeye başladı. Bunu fırsat bilen RTE ve AKP, Cerablus'u işgal planının onayını bu güçlerden aldı. Ancak bu güçler RTE ve AKP'yi DAİŞ'e karşı bir mücadele içine çekmek istediler. Bir de Kürtler ile ittifak halindeki halklara sopayı göstermek istediler. 

Binali Yıldırım'ın birkaç girişiminden sonra, Rusya ile Türkiye'nin ilişkilerinin tamamen düzeldiği görüşü ortaya çıktı. Putin ile ortak basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, deyim yerindeyse Putin dalga geçmiş olsa da nedense bu görülmedi. Öyle ki, RTE, "Nusra'nın Halep'ten çıkması için dostum Putin benden rica etti, ben de arkadaşlara gerekli talimatı verdim" bile dedi. O yüzden Cerablus'un işgaline onay veren ABD ve Rusya Rai, Exterin'e kadar işgalin sürmesine ses çıkarmadı. Ancak ilk günlerde Cerablus'ta olduğu gibi burada da yine Türkiye ve çetelerinin hedeflerinin DAİŞ değil de Kürtler ve QSD güçleri olduğu bir kez daha açığa çıktı. Çünkü Türkiye ve çeteleri, Grad füzeleri, havan, tank, top, obüslerle Şehba'dan Bab'a doğru harekete geçen Devrimciler Ordusu, Cephet El Ekrad ve QSD güçlerine saldırmaya başladı. 

Bir yandan Suriye ve Kuzey Suriye'de Türkiye açısından bu gelişmeler yaşanırken, öte yandan Irak'ta da önemli gelişmeler görüldü. Musul Operasyonu öncesi Türkiye'nin Irak'taki güçleri işgalci güçler olarak kabul edildi. Ülkeyi derhal terk etmeleri istendi. Buna rağmen Türkiye Musul Operasyonu'na katılmak için dayatmada bulundu. Ancak Irak geri adım atmadı. Hatta daha ileriye götürerek, üslerinden çıkmaması durumunda düşman olarak kabul edileceklerini söyledi. Mukteda El Sadr binlerce Şiiyi Bağdat'ın Türkiye Büyükelçiliği önüne yığdı. Türkiye'nin tüm dayatmalarına rağmen Musul Operasyonu Türkiyesiz başladı ve o şekilde de devam ediyor. ABD Savunma Bakanı, Türkiye'ye ziyarette bulunduğunda bu konuda bir uzlaşma sağlandığı yönünde açıklamalar yaptı. Irak hiçbir uzlaşmanın olmadığını açıkladı. Ülkesine dönen ABD Savunma Bakanı da hiçbir şey olmamış gibi bir daha bu konuyu gündeme getirmedi. 

Bütün bu gelişmeler yaşanırken RTE, partisi AKP ve partisinin yetkilileri durmadan "Bab ve Minbic'i temizleyeceğiz" açıklamalarında bulundu. Aynı zamanda Rakka operasyonu gündemdeki yerini ve sıcaklığını korudu. 


EVDEKİ BULGURDAN DA OLDU!

Türkiye'nin Şehba'ya yönelik saldırılarının ikinci gününde, Suriye rejimi, Türkiye uçaklarının gelmesi durumunda vuracaklarını açıkladı. Aslında bu tutum Suriye rejiminin değil, Rusya'nın tutumuydu. Türkiye, Şehba'da Devrimciler Ordusu ve QSD güçlerini ikinci kez savaş uçaklarıyla vurma girişimindeyken, Rusya ve Suriye rejimi uçakları tarafından uyarılarak geri çevrildi. Aynı günlerde ABD'li generaller ve özel temsilci ile Beyaz Saray sözcüleri hep birlikte Rakka operasyonun yaklaştığını ve bunu YPG'nin içinde olduğu QSD güçleri ile yapacaklarını açıkladı. Tev-Dem Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelil, Rakka operasyonu konusunda Koalisyon güçleri ile QSD güçlerinin anlaştığını ve yakın zamanda operasyonun başlayacağını kamuoyuna duyurdu. 

SONUÇLAR

Türkiye, bir bakıma, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmakla karşı karşıya geldi.

Yaşanan gelişmelerdeki verileri bir araya getirdiğimizde şu sonuçlar ortaya çıkıyor:

Türkiye, Suriye ve Irak'ta artık tamamen kaybetti. Bir NATO ülkesi olarak Suriye ve Irak'a ilişkin yapılacak toplantılara çağrılsa da söyleyeceklerinin bir ciddiyetinin kalmadığı gerçeğini kimse değiştiremez.

Birincisi, başlayacak olan Rakka operasyonunda Türkiye yok. Ama temel bileşeni YPG olan QSD güçleri öncülük edecek. Bir anlamda esas gücü olacak. 

İkincisi, Musul Operasyonu'na Türkiye hiçbir şekilde dahil edilmedi. Aksine, ısrarla karşı çıktığı Haşd Eş Şaabi güçleri operasyona ikinci aşamada katıldı ve şimdi Tel Afar'a doğru ilerliyor.

Üçüncüsü, Türkiye Şehba, Halep hattında artık tek bir adım ileri gidemiyor. Kalan yerlerden de çıkarılması çok yakın zamanda gündeme gelecek gibi görünüyor. Bu da Exterin, Rai, Cerablus ve o alan içinde yerle bir ettiği köylerden de çıkarılacağı anlamına geliyor. Çünkü Irak'tan sonra çok yakın bir zaman içinde Suriye'de de işgalci güç olarak kabul edilecek. Rusya daha şimdiden o yönlü hazırlıklar içinde. 

Dördüncü ve en önemli olanı ise savaş uçakları, tank, top, obüs ve grad füzeleriyle vurduğu Cephet El Ekrad, Devrimciler Ordusu, QSD güçleri ile Aşiretler Gücü, Şehba'dan Halep ve Bab yönünde aralıksız bir şekilde ilerliyor. Bab'a 15 ile 12 kilometre arasında bir mesafe kaldı. Bu ise Türkiye'nin engellemek için önüne hedef olarak koyduğu kantonların birleşmesinin çok yakın bir zamanda birleşeceğini gösteriyor. 

Aslında Binali Yıldırım ile başlayan özür dileme ve teslim olma dış politikası da bir işe yaramadı. Bu politikanın da sonuna gelindi.
Tüm bu gelişmeler, bölgede yeni bir duruma işaret ediyor. Bu da Türkiye'den çok Kürtlerle artık siyasetin yapılacağına işaret ediyor. Türkiye'nin uluslararası güçler tarafından gözden çıkarılacağı anlamına gelmiyor. Türkiye'den ziyade Türkiye Cumhurbaşkanı sıfatıyla hareket eden, diktatör Recep Tayyip Erdoğan'ın gözden çıkarılması demektir. Zaten başta Rusya olmak üzere AB direktör ve yöneticilerinin bu konuda daha önce çeşitli açıklamaları da olmuştu. 

İÇERİYE YÖNELDİ: FAŞİZMİ DERİNLEŞTİRİYOR

Irak ve Suriye politikalarından dolayı ABD, AB ülkeleri, Rusya ve bölgesel güçlerle de ilişkileri bozulan Türkiye ve diktatörü RTE, çözümü yine içe yönelmekte buldu. Son günlerde başta Kürt basın yayın kuruluşlarını kapatmak olmak üzere Amed Büyükşehir Belediyesi eş başkanları ile KJA Dönem Sözcüsü'nün tutuklanması ve yine Cumhuriyet gazetesinin basılması, faşizmin içeride artırılacağının son işaretleri oldu. Türkiye'de RTE faşizmi ve darbesinin derinleştirildiği anlaşılıyor.