1 Haziran 2015 Pazartesi

AKP Seçimleri Kazanırsa Savaşı Dört Parça Kürdistan’a Yayacak



Sonucu ne olursa olsun Türkiye’nin ve dört parça Kürdistan’ın geleceğini yakından ilgilendiren 7 Haziran seçimlerinde geri sayım başladı. Kararsızların bir kısmının tutumunu netleştireceği seçimin son düzlüğündeyiz ancak Kürtler için son günler de engebeli geçeceğe benziyor. Kürt siyaseti, seçimlerin yapılacağı güne kadar AKP’nin provokasyonlarına karşı tetikte olmak zorunda.
 
En büyük başarıyı ve kendi geleceğini HDP’nin barajın altında bırakılmasına endeksleyen AKP, hedefine ulaşmak için var gücüyle çabalıyor. Anket şirketleri HDP’nin barajı 10.0 ile geçmesi durumunda bile AKP’nin maksimum 276-277 milletvekili çıkarabileceğini söylüyor. Bu, şu demek: AKP’nin başkanlık arzusu hayal olacak. Dahası AKP tek başına iktidar olamayabilir. Bu sonuç AKP için bitişin başlangıcı demek.

AKP için her şeyi değiştirecek olan olasılık ise HDP’nin baraj altında bırakılmasıyla gasp edilecek olan 60- 70 milletvekiliyle TBMM’deki sandalye sayısını 336-346’ya kadar yükseltecek olan sonuç. İşte Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın “süper” diye tabir ettiği durum bu...

 
Böylesi bir sonuca ulaşmak için AKP’nin HDP’nin yarattığı sinerjinin sandığa yansımasını engellemesi gerekiyor. İzlenen strateji şu: Birincisi Ege’den Karadeniz’e, Trakya’dan İç Anadolu’ya, Toroslara ve Akdeniz’e uzanan bölgedeki seçmeni HDP’den kaçırtmak! AKP’nin provokasyon harekatının ikinci ayağı ise HDP’nin zor da olsa sağladığı Kürt birliğini dağıtmak!

Seçimlere az bir süre kala AKP bütün kozlarını oynuyor. Ağrı Diyadin’deki provokasyonda hedef Türkiye’ye asker cenazelerinin gitmesiyle oluşacak infiali oya dönüştürmekti ancak provokasyon sonuç almadı. Batıdaki provokasyon HDP’yi “terörize etme” şeklinde devam ediyor. Mersin ve Adana’da HDP binalarının bombalanmasıyla amaçlanan ise HDP’lilerin katledilmesi ve sonuçta oluşacak Kürt infialinden nemalanmaktı. Bu provokasyon da şans eseri de olsa sonuç vermedi.

AKP son kozunu oynuyor: Hedef Kürt birliğini dağıtmak!

Kur’an, diyanet-din tartışmalarıyla dindar Kürtlerin HDP’ye yöneliminin önüne geçmeyi hedefleyen AKP hükümeti, sahada cevabını alınca bu sefer de HDP’nin sağladığı Kürt birliğini dağıtmaya yöneldi. Öyle ki HDP, bir kısım marjinal Kürt örgütü ve bir avuç AKP işbirlikçisi Kürt dışında Kürtlerin ezici çoğunluğunu bir araya getirmeyi başarmış durumda. AKP bu birliği dağıtmayı ve Rojava’nın yarattığı etkinin sandığa yansımasını engellemek istiyor.

Kürdistan’da HDP’nin mitinglerinde en dikkat çeken şehirler, önceleri Kürt siyasetinin etkisinin görece zayıf olduğu alanlar oluyor. Adıyaman, Maraş, Antep, Malatya, Urfa, Bingöl, Bitlis, Erzurum ve Elazığ, HDP’nin sürpriz yapacağı muhtemel seçim bölgelerinin başında geliyor. Amed, Garzan, Botan, Serhat, Dersim, Hakkari gibi ezici çoğunluğa bu seçim bölgelerinden gelecek oyların eklenmesi durumunda HDP’nin barajı aşması işten bile olmayacaktır.

AKP’nin son dönemlerde PKK-HDP eşitlemesi yaparak “zorla oy topluyorlar, bulundukları alanlarda başka Kürt örgütlerinin çalışmasına izin vermiyorlar” tarzındaki kara propagandanın akabinde yaşanan iki gelişme manidar olduğu kadar Kürtlerin nasıl bir oyunla karşı karşıya olduğunu göstermesi açısından önemli.

Sınır ötesi provokasyonda AKP şüphesi!

Hem PKK’nin seçimin selameti için gerilimi düşüren açıklamaları ve gerillaların çatışma riskini minimalize etmek için gösterdiği azami özen hem de HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın verdiği kardeşlik mesajları sayesinde AKP’nin gerilim siyaseti boşa çıktı yorumlarının yapıldığı bugünlerde dikkat çeken iki gelişme yaşandı.

Önce İran Kürdistanı Demokratik Partisi (İ-KDP) harekete geçirildi ardından AKP’nin desteğiyle yeniden palazlandırılarak hortlatılan ve R T Erdoğan ile yaveri Bülent Arınç’ın olağanüstü çabaları ve algı operasyonlarıyla Kürt cilası vurulmak istenen Hüda-Par yeniden sahneye çıkarıldı. Halep’te ise AKP beslemesi olan El Nusra, Kürtlerin yaşadığı Şex Mahsut mahallesini kuşatmış durumda. Aynı dönemde üç gücün harekete geçmesi aynı elin düğmeye bastığı kuşkusunu destekleyen veriler oluyor.

Barzani ne demişti?

Bir kaç gündür İ-KDP güçlerinin Medya Savunma Alanları’na yönelik tacizleri Kürt medyasında yer buluyor. Yerel kaynaklara göre 100-150 arasında bir sayıda olan ve kendilerini İ-KDP olarak tanıtan bu güçler, gerilla alanları ile Güney Kürdistan Hükümetine bağlı peşmergelerin kontrolünde bulunan ara bölgede kalan tampon bölgede konuşlanmış durumda. Bölge halkı bu gücün varlığından rahatsız. Çünkü daha önce benzer grupların halkın can ve mal güvenliğine kastettiği olayların sıkça yaşandığı biliniyor. PKK’nin bölgenin denetimini eline almasından sonra çetevari olayların son bulduğu doğu Kürdistan’ın Piranşehir ve Şino şehirleri ile Güney Kürdistan’ın Sidekan kasabasının kırsalına düşen ve Xınere-Kelaşin olarak adlandırılan bölgeler gerillaların tam kontrolünün olduğu yerler.

2012 yılında gerillalarca gerçekleştirilen devrimci hamle sürecinde Türk ordusunun kara harekatı için gözünü diktiği bu alanlara yönelik Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani o günlerde, “oralarda 5 yıl peşmergelik yaptım. Coğrafyası sarptır. Bir kaç bin kişiyle bile oraya girmek kolay olmaz. Bir iki yüz peşmergeyle Saddam’ın ordusuna geçit vermemiştik” demişti.

1992 Eylül’ünde Türk ordusu önüne I-KDP’yi katarak bir saldırı başlatmış, tarihe güney savaşı olarak geçen ve yaklaşık iki ay süren savaşta gerillalar hem ordu güçlerine hem de peşmergelere ağır kayıplar verdirmişti. O günden bugüne bölge kesintisiz bir biçimde gerilla denetiminde bulunuyor.

Peki, gerilla denetiminin böylesine yoğun olduğu ve tabir yerindeyse gerilladan habersiz kuş uçmayan topraklara İ-KDP’nin güç göndermesinin amacı ne olabilir? Aynı günlerde Hüda-Par’ın provokasyonlara başlaması ve El Nusra’nın saldırıları bir konsepte mi işaret ediyor?

İ-KDP kimden emir alıyor?

Üç gelişmenin birbiriyle bağlantılı olma olasılığı çok yüksek. Öyle ki PKK’nin, İ-KDP eliyle gerçekleştirilmek istenen provokasyonun arkasında “hangi güçlerin ve ne tür emellerin olduğunun açığa çıkarılması gerekir” açıklamasından sonra İ-KDP şu ana kadar da Kürtleri tatmin edecek her hangi bir açıklama yapmadı.

Bölge halkından edindiğimiz bilgiler, buralara konuşlandırılan peşmergelerin güney Kürdistanlı olduğu şeklinde. Ayrıca bölgede yaşayan halka göre buradaki gücün içinde KDP Özel Kuvvetleri’nin (Zirawan) olduğu yönünde. Çatışmada yaşamını yitiren ve yaralanan peşmergelerin güneyli olduğu belirtiliyor. Bölge halkına göre bu güçler günübirlik olarak güney Kürdistan’dan koordine ediliyor. Bu önemli veriler ışığında olaya bakmakta fayda var.

İ-KDP’nin Irak Kürdistan’ı Demokrat Partisi ile geçmişten beri yaygın ilişkileri biliniyor. Öte yandan çatışmanın yaşandığı günün ertesinde Türkiye Kürdistanı Demokratik Partisi (T-KDP) Genel Sekreteri Sertaç Bucak, Kemal Burkay ve İbrahim Güçlü gibi isimlerin, Rudaw TV’nin de aralarında bulunduğu bir kısım Türk medyasının “Kürtler arası kavga” yaygarası koparması, bu çevrelerin böylesi bir ihtimal için avuçlarını ovuşturduğunu gösteriyor.

PKK karşıtlığında üst akıl AKP

Resmin bütününe baktığımızda, bu çatışmanın ve Kürt örgütleri arasındaki gerilimin egemen devletlerin ve işbirlikçilerinin işine yaradığı açık. Dolayısıyla İdil’de, Halep’te ve doğu-güney Kürdistan sınırında yaşanan provokatif gelişmeler Türk devletine işaret ediyor. Türk devletinin buna benzer provokasyonlarla Kürtleri yeniden birbirine düşürerek güçten düşürmeyi amaçladığı, kontra güçleri devreye koyarak halkı sindirmek istediği ve bu olayların yaratacağı olumsuz etkiyle Kuzey Kürdistan’daki Kürt birliğini zayıflatmayı hedeflediğini anlamak zor değil.

İran’a karşı mermi sıkmayan İ-KDP ne yapmak istiyor?

Mahabad serhildanlarından hemen sonra gelişen olaydan bir kaç gün sonra ise Salmas kırsalında HPG gerillaları saldırıya uğradı. KCK, İ-KDP’den açıklama istedi. Yıllardır İran ordu güçlerine karşı hiçbir eylemi olmayan İ-KDP’sinin son bir haftada iki defa PKK ile karşı karşıya gelmesi düşündürücü. Medya Savunma Alanlarındaki olayla Salmas kırsalındaki olay, İran’ın devrede olduğunu akla getiriyor.

Türkiye-İran, Hüda-par ve ‘KDP’ler’

İran’ın yönlendirmesi sonucu doğu-güney Kürdistan sınırında kargaşa çıkarma ve bu kargaşadan yararlanma olasılığını göz ardı etmemek gerekiyor. İran, benzer olayların devam etmesi durumunda İ-KDP’yi tehdit unsuru olarak görüp gerilla bölgelerine yönelik saldırı bahanesi yapabilir. Eğer Salmas olayının faili İ-KDP ise, bu durum İ-KDP’nin İran devletiyle bağlantılarını gözler önüne sermiş olacak.

İ-KDP olayında olduğu kadar İdil olayının da arkasında İran olabilir. Hizbul-kontra’nın devamı olan Hüda-Par’ın İran İstihbarat Örgütü (İtlahat) ile geçmişten beri ilişkili olduğu biliniyor. Kuzey Kürdistan’da Hizbul-kontra’ya yönelik yaygın kanaat; bu çetenin İran ajanı olduğu şeklinde. Daha önceki seçimlerde AKP’yi destekleyen Hüda-Par’ın bu seçimlere bağımsız adaylarla katılması İran etkisi olarak yorumlanıyor.

Bahsi geçen her iki gücün de hem İran hem de Türk devleti tarafından kullanılma olasılığı bulunuyor.

AKP’nin yeni savaş konseptine ABD yeşil ışık yakacak mı?

Yaşanan gelişmeler, Türkiye-İran-“KDP’ler” üçgeninde PKK’ye yönelik yeni ve topyekün bir saldırı konseptinin işareti de olabilir. Öyle anlaşılıyor ki Türk devleti seçimlerde istediği sonucu elde ederse, Rojava’yı işgal harekatını yeniden gündeme alacak. Eğit donat projesinde Türk medyası “başladı” dese de ABD Türk devletini oyalamaya devam ediyor. ABD başta olmak üzere uluslararası güçlerin “şimdilik bekle” yaklaşımının HDP’nin barajın altında kalması durumunda “yeşil ışığa” dönüşme olasılığı söz konusu. Sürekli ertelenen Musul operasyonuna Türk devletinin müdahil olma arzusu göz önünde bulundurulduğunda konseptin ana ekseni daha net anlaşılıyor: Savaşı Kürdistan’ın her yerine yaymak!

7 Haziran’ın belirleyiciliği

Sonuç olarak, Kürdistan’ın bir parçasında yaşanan gelişmeler direkt ve eş zamanlı olarak diğer parçaları etkiliyor. 7 Haziran seçimlerinin Kürdistan’ın diğer parçalarını ve egemen güçlerin Kürdistan politikalarını etkilemek kadar bölgesel politik dengeleri de altüst etme potansiyeli var.

HDP’nin barajı aşması durumunda egemen güçlerin hesaplarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalacağı açık. Aksi durumda ise Türk devleti öncülüğünde yeni bir saldırı ve savaş konsepti devreye girebilir. Tüm Kürt partilerinin ve Kürt halkının çok duyarlı ve dikkatli olması gereken bir süreçteyiz. Büyük kazanımlar kadar büyük tehditler ve tehlikeler de olasılık dahilinde bulunuyor.

Bu açıdan 7 Haziran seçimlerinin sonucu bütün Kürtler ve Türkiye için olduğu kadar komşu ülkeler olan Suriye, İran ve Irak’ın yanı sıra bölgemiz Ortadoğu için de kader tayin edici bir öneme sahip.

Kaynak: http://www.firatnews.com/secim-2015/akp-secimleri-kazanirsa-savasi-dort-parca-kurdistan-a-yayacak-cihan-ozgur