25 Ağustos 2015 Salı

YPG: Cerablus'u da Özgürleştireceğiz

EFRÎN (DİHA) - YPG Genel Komutanı Sipan Hemo, Türkiye'nin Kürtlerin Suriye'de herhangi bir hak elde etmemesi için ABD'ye birçok taviz verdiğini ve uluslararası koalisyonun YPG ile olan ilişkilerini kesmeye çalıştığını söyledi. Hemo, Türkiye'nin "güvenli bölge" oluşturmak istediği ve kendine bağlı tugaylar gönderdiği Cerablus'u halkların talebi doğrultusunda özgürleştireceklerini belirtti. YPG'nin DAİŞ yerine yeni bir çeteci oluşuma izin vermeyeceğini dile getiren Hemo, DAİŞ ve AKP ilişkilerinin çok derin olduğunu, ellerinde bu ilişkiyi kanıtlayan çok sayıda belge bulunduğunu kaydetti. Hemo, Türkiye'nin Ahrar-u Şam'a teslim ettiği savaşçılarının başına herhangi bir şeyin gelmesi durumunda bundan Türkiye'nin sorumlu olacağını söyledi.

YPG Genel Komutanı Sipan Hemo, Türkiye'nin DAİŞ, El Nusra ve Ahrar-u Şam çeteleri ile ilişkilerine, Ezaz-Cerablus hattına ve YPG'nin bundan sonraki pozisyonuna dair DİHA'ya açıklamalarda bulundu.
'DAİŞ'i Cerablus'tan söküp atacağız'

Girê Spî'nin özgürleştirilmesinden sonra gözlerin Ezaz ve Cerablus hattına çevrildiğini ifade eden Hemo, bölge halkının Kobanê ve Efrîn kantonlarının birleştirilmesini talep ettiğini söyledi. Girê Spî'yi halkların talebi doğrultusunda özgürleştirdikleri gibi Cerablus'u da özgürleştireceklerini dile getiren Hemo, DAİŞ'in oradan da sökülüp atılacağını ve Kobanê üzerindeki saldırılarının son bulacağını belirtti. Cerablus'tan Kobanê Kantonu'na saldırılarından kaynaklı YPG'nin kendini savunma hakkı kapsamında kentin özgürleştirileceğini söyleyen Hemo, Ezaz için böyle bir durumun söz konusu olmadığını, orada DAİŞ'in bulunmadığını, Ezaz'da bulunan güçlerin ÖSO ya da diğer gruplara bağlı olduğunu ve onlarla iletişim halinde olduklarını ifade etti. Başlarda tehlike arz edebilecek bir durumun bulunmadığını dile getiren Hemo, gelişmelerin şimdi seyrini değiştirdiğine vurgu yaptı.

'Suriye, İran ve Türkiye bölgeye müdahale etmek için görüştü'

YPG'nin üstlendiği rolün bazı bölge devletlerini rahatsız ettiğine işaret eden Hemo, özellikle Türkiye'nin Girê Spî hamlesinden çok rahatsız olduğuna dikkat çekti. Rojava'da meydana gelen gelişmelerin Kürdistan'daki tüm parçaları etkilediğini ve Türkiye açısından da yeni gelişmeler ortaya çıkardığını ifade eden Hemo, "Eğer Cerablus ve diğer bölgeler de Girê Spî gibi alınsaydı, bu mesele daha farklı bir aşamaya taşınabilirdi. Rojava topraklarına müdahale de edebilirlerdi. Onun için Suriye, İran ve Türkiye bu bölgelere müdahale etmek için görüşmeler yaptılar" dedi.

'Türkiye'nin amacı Rojava'nın önünü kesmek'

Türkiye'nin koalisyon güçlerinin YPG'ye verdiği desteği kendilerine verilmesini talep ettiğine değinen Hemo, Türkiye'nin koalisyon güçlerine "DAİŞ'e karşı savaşı biz yapalım, o bölgelere de ÖSO ve Türkmen grupları yerleştirelim" dediğini ifade ederek, "Ama gerçekte amaç bu değildir. Asıl amaç Rojava'nın gelişmesinin önünü tıkamaktır. Bunu başka bir renge büründürerek, yapmak istiyorlar. Koalisyon güçleri bu oyunun farkındadır. Onlar de kendilerince bir gayret içerisindeler. İyi biliyorlar ki DAİŞ, Nusra ve diğer çetelerin baş destekçisi Türkiye'dir. Bu yüzden onlar da çeşitli yollarla Türkiye'yi bu sürece çekmeye çalışıyorlar ki çetelerin önünü alabilmek için. Bunu hem çetelere karşı tedbir geliştirmek, hem de çetelere darbe vurmak için yapıyorlar" diye konuştu.

Türkiye ve ABD bazı konularda anlaştı

Türkiye'nin de kendine göre planları olduğunu söyleyen Hemo, Türkiye'nin bölgede bütün politikalarını Kürt karşıtlığı üzerinden kurguladığını belirtti. Türkiye'nin "Biz her şeyden vazgeçebiliriz, her şeyi de satabiliriz. Gereken bütün belgeleri imzalayacağız. Uluslararası güçlere gereken her hizmeti yapacağız. Fakat Kürtlerin hiçbir şekilde gelişim imkanı elde etmemesi gerekiyor" noktasında olduğuna dikkat çeken Hemo, bu noktada da ABD ve Türkiye'nin bazı durumlarda anlaştığını ifade etti. Hemo, şunları kaydetti: "Anlaşmaya göre Türkiye, DAİŞ ve terörist güçler karşıtı savaşın içine girecek. Buna karşı koalisyon güçleri de, özellikle ABD, Türkiye'nin Kürtlere karşı savaşında tolerans tanıyacak. Bizim takip ettiğimiz ve yansıtılanlara baktığımızda ortaya bu çıkıyor. Fakat şunu belirtmek istiyoruz. Bu planın ömrü çok azdır. Gün geçtikçe bu plan su yüzüne çok net bir biçimde çıkacaktır. Bu iki kuvvet birbirlerinin geliştirmek istediği planlar karşısında birbirlerine engel çıkarıyor. Bu da onların dostluklarının kısa olacağını gösteriyor. Biz istiyoruz ki bu plan bir an önce ortaya çıksın ki savaş daha fazla derinleşmesin, ölümler olmasın. Yaptıkları planın süreci başlamıştır. Türkiye devleti çok kirli bir oyunu Türkmenler yolu ile devreye koymuş bulunmaktadır. Onun için YPG'de çağrıda bulunarak, Türkmenlerin geleceğinin Suriye ve Rojava halkı ile birlikte ortak inşasında olduğunu açıkladı. Türkmenler Türkiye'nin kirli oyunlarına alet olarak, geleceğini inşa edemez."

Türkiye ABD projesini tasfiye etti

ABD'nin Suriye topraklarında Eğit-Donat programı çerçevesinde geliştirmek istediği projeye de değinen Hemo, bu program çerçevesinde ABD ve Türkiye'nin kendi planları kapsamında bu güçleri hazırladığını aktardı. Türkiye'nin ABD'nin programı kapsamında hazırladığı 30'uncu Tümen'i sınırdan geçirerek, El-Nusra çetesine teslim ettiğini dile getiren Hemo, Türkiye'nin çok açık bir biçimde bu gücü tasfiye ettiğini belirterek, ABD'nin Suriye'de geliştirmeye çalıştığı politikayı engellediğini kaydetti.

Sultan Murat El-Nusra çetesi ile ittifak yaptı

Türkiye'nin kendi politikaları kapsamında hazırladığı ve Ezaz'a soktuğu Sultan Murat ve Fatih Sultan Mehmet adlı tugayların, gidip El-Nusra çetesi ile ittifak yaptıklarını belirten Hemo, bu ittifaka göre Nusra'nın bölgede bulunan bütün noktalarına bu grupların yerleştirildiğini anlattı. Hemo, bunun Nusra tarafından doğrulandığını belirterek, bunun Türkiye ve Nusra'nın eskiden beri bir birlikteliklerinin olduğunu gösterdiğini söyledi.

'Bölgede DAİŞ'in yerine yeni çetelere müsaade etmeyiz'

Bu senaryonun DAİŞ'in bulunduğu bölgelerde de devam edeceğine dikkat çeken Hemo, "Soran bölgesi ve Cerablus'ta göstermelik bir savaş çıkaracaklar. Ondan sonra DAİŞ bu bölgelerden çekilecek ve bölgenin Sultan Murat ve Fatih Sultan Mehmet tugayları tarafından özgürleştirildiği söylenecek. Türkiye Kobanê ve Efrîn arasında bulunan bölgede bu politikayı hayata geçirme gayretindedir. Ama uluslararası siyaset ve politikalara göre bu yaklaşım başarıya ulaşamayacaktır. Bizim de bu bölgeye yönelik planlarımız var. Belki Girê Spî kadar çabuk olmayabilir. Bölgenin konjonktürel durumu göz önündedir. Kimse Kürtler olmadan bölgede bir politik sürece gidemez. Biz de burada derin bir politikaya giderek, net sonuçlar almak istiyoruz. Eğer bu bölgede Suriye'de demokrasiyi savunan ya da dostlarımız olan güçler bulunsa bizim açımızdan sorun yaratmaz. Eğer orada DAİŞ'i kaldırıp, yerine başka bir DAİŞ getireceklerse bizim için büyük bir sorundur. Biz de güvenliğimizi almak ve kantonları birleştirmek için savaşırız. Ancak bu şekilde Rojava'nın toprak bütünlüğünü savunabiliriz" şeklinde konuştu.

'DAİŞ Erdoğan ilişkisi çok derin'

Türkiye'nin DAİŞ'i vurduğu haberlerinin gerçeği yansıtmadığını belirten Hemo, böyle bir şeyin hiçbir zaman yaşanmadığını ifade ederek, DAİŞ'in bulunduğu alanlara hiçbir şey yapılmadığını, aksine YPG'nin vurulduğunu söyledi. Türkiye'nin DAİŞ'le olan ilişkilerinin gün yüzüne çıkmasından dolayı DAİŞ'i bölgeden çekerek yerine getireceği yeni güç ile emellerine ulaşmaya çalışacağını kaydeden Hemo, DAİŞ ve Nusra gibi çetelerin Türkiye'yi kendine en yakın olan ülke olarak gördüklerine işaret etti. DAİŞ ve AKP ilişkilerinin çok derin olduğunu, ilişkilerinin gün yüzüne çıkarılanlarla sınırlı olmadığını aktaran Hemo, Erdoğan'ın biraz araştırılması halinde bu ilişkinin Afganistan, Suudi Arabistan ve Katar'a kadar uzanacağını kaydetti. Hemo, ayrıca Ahrar-u Şam çetesine değinerek, Türkiye'nin bu örgüte yabancı olmadığını ve ilişkilerinin de yeni olmadığını aktararak, çetenin tüm kadrolarının Irak ve Afganistan savaşında yer alan kişiler olduğunu ve bölgede siyasi olarak Nusra'dan daha etkili olduklarını söyledi.

Türkiye DAİŞ, Nusra ve diğer çetelerle Antep ile Kilis'te görüştü

Son dönemlerde Antep'te MİT, Nusra ve Türkmen gruplar arasında toplantı yapıldığını, buna paralel olarak Kilis'te de MİT, DAİŞ ve Türkmen gruplarının toplantı aldıkları bilgisini paylaşan Hemo, çok yakında Türkiye-DAİŞ ilişkilerine ilişkin yeni belgeler yayınlayacaklarını duyurdu. Ellerinde Türkiye'nin DAİŞ çetesi ile yaptığı kirli oyunlara dair birçok belgenin bulunduğunu da ekleyen Hemo, çok kirli oyunlar olduğu için paylaşmaya savaş ahlaklarının el vermediğini ifade etti.

Nusra'ya uyarı!

Türkiye'nin 6 YPG savaşçısını Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan Ahrar-u Şam örgütüne teslim ettiğini hatırlatan Hemo, Türkiye'nin uluslararası anlamda savaş suçu işlediğini aktardı. Bunun kabul edilecek bir durum olmadığını vurgulayan Hemo, arkadaşlarının başına bir şey gelmesi halinde bunun sorumlusunun Türkiye devleti olduğunu belirtti. Hemo, son olarak 14 Ağustos'ta El-Nusra çetesi tarafından alıkonulan YPG Efrîn Komutanlığı Dış İlişkiler Sorumlusu Cemal Qasım'ın serbest bırakılmasını, aksi durumda Nusra'ya sert bir şekilde cevap vereceklerini kaydetti.

'Raqqa'yı halklar ile birlikte özgürleştireceğiz'

Rakka'nın Suriye halkının zengin bir şehri olduğuna dikkat çeken Hemo, DAİŞ'e karşı nerede olursa olsun savaşacaklarını kaydederken bunu devrimci hareketler, Arap, Süryani ve Türkmen halkı başta olmak üzere diğer halklar ile birlikte yapmak istediklerini belirtti.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Bir Sürecin Anatomisi; İmralı Masasını Kim Devirdi?..

Amed DİCLE 

Dönemin BDP milletvekilleri Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata'nın 3 Ocak 2013 tarihinde İmralı adasına giderek Abdullah Öcalan ile görüşmesi, Öcalan ile devlet yetkililerinin ondan bir süre önce başlattıkları diyaloğu yeni bir aşamaya getirmişti.

27 Temmuz 2011 tarihinden itibaren Öcalan'dan haber alınamıyordu ve BDP'li vekiller bu atmosferde İmralı'daki görüşme masasına oturdular. Öcalan, bu görüşmeye hazırdı, nasıl bir süreci başlatacağını önceden hazırlamıştı.

Konuya şöyle bir giriş yaptı:

'Bu süreç Özal,  Erbakan ve Ecevit döneminden bu yana devam ediyor. Yirmi yıldır uğraşıyoruz. Son iki buçuk yılda kesildi. Beni 14 yıldır çürütmek için uğraştılar. İmha temelli geldiler, gelecekler de. Bu süreci sabote etmek isteyenler de olacak. (Bu cümleden tam bir hafta sonra Sakine Cansız ve arkadaşları Paris'te katledildi) Burada her toplantı yapıldığında gerilla kayıpları bildiriliyor. Böyle mesaj veriyorlar. Tabii heyetle (devlet heyeti) yaptığımız görüşmeler önemlidir. Sürecin bundan sonraki gidişatına ilişkin bir mektup yazacağım. Mektubu hazırlarken, bir yöntem önereceğim. Gerillanın çatışmasızlık ortamına girmesi için parlamentoda kanunla kurulacak bir komisyon gerekiyor. Hakikat Komisyonu denebilir, Uzlaşma veya Yüzleşme Komisyonu da denilebilir...

...Gerillanın çekilmesi halinde halka yönelik şiddeti engellemek amacıyla kurulacak barış konseyi gereklidir.'

Öcalan, bu sözleri, 3 Ocak 2013'de saat 10 sıralarında, karşısında oturan Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata'ya söylediğinde, devlet heyeti de görüşme masasının diğer ucundaydı. Daha önce ve sonrasında olduğu gibi, Öcalan'ın ve görüşmecileri arasındaki tüm konuşmalar devlet görevlileri tarafından not ediliyor, ses ve görüntü kaydı yapılıyordu. Yani, gerek devlet heyetinin ayrı ve gerekse HDP heyetinin İmralı adasında yaptığı yüzlerce görüşmenin tüm detayları, Devletin arşivinde mevcuttur.

Ve Öcalan, bu görüşmelerinin tümünde, çözüm için tarafların yapılması gerekenleri, kendi misyonunu ve sürecin yasal işleyişini masada tuttu. Tıkanmalara müdahale etti, hükümete ve PKK hareketine yönelik sert eleştirilerde bulundu. Bu süreç zarfında, kendi çözüm paradigmasını PKK hareketine anlatmak için 15 mektup yazdı. Değişik vesilelerle gönderdiği açık mesajlarla sürecin gelişmesi için yoğun bir emek harcadı.

Öcalan, konuşmasının devamında süreçten beklentilerini şu şekilde özetledi:

‘Biz, Kürtleri demokratik bir ünite haline getirmek istiyoruz. Türkiye Anayasasında ve yasalarda bu olmadan barış olmaz. AKP buna gerek yok diyor. Peki, biz nasıl yaşayacağız? Yirmi milyon insanın yasal ve anayasal ifadesi olmadan biz nasıl yaşayacağız? Bu nedenle bir eylem planı çıkarıyorum.’

Öcalan, kendini dinleyen ve not alan her iki heyete dönerek tasarladığı eylem planını şu şekilde ifade ediyordu.

1- Çatışmasızlık ortamının sağlanması...

2- Anayasal ve Yasal süreç.

3-Normalleşme süreci.

Öcalan, bu başlıkların içeriğini açımlayarak KCK yönetimine bir mektup şeklinde iletti. KCK de fikirlerini yine bir mektupla İmralı adasında gönderdikten sonra, Öcalan, 13 Şubat 2013 tarihinde üç aşamalı eylem planını devlet heyetine sundu. Bu eylem planı aynı zamanda Kandil'e de gönderilecekti.

Öcalan'ın el yazısıyla hazırladığı 22 sayfalık 'Demokratik Barışın eylem planı' belgesinin birinci aşaması 7, ikinci aşaması 5, üçüncü aşaması 7 maddeden oluşuyordu.

Öcalan, birinci aşamada, tarafların sürecin selameti için kullanacakları dilin önemine dikkat çektikten sonra, aynı başlığın ikinci maddesinde ise aynen şöyle diyordu:

Taraflar arasında ana ilkelerde anlaşılmak kaydıyla en geç Haziran 2013 tarihine kadar çatışma alanlarından anlamlı bir geri çekilme hedeflenmektedir.

Devamında ise, hükümetin hiç bir zaman yanaşmadığı ve yerine getirmediği temel beklenti yazılıyordu.

‘Çekilmenin önündeki engellerin kaldırılması ve yasal boşlukların giderilmesi acilen sağlanmalıdır.’

Öcalan, birinci aşamanın 4. maddesinde, 'çekilme sırasında ve sonrasında doğacak boşluğu denetlemek için meclis tarafından bir komisyonun kurulması ve buna bağlantılı olarak Akil İnsanlar Grubunun teşkil edilmesi' gerektiğini öneriyordu.

Öcalan, 'çatışmasızlık sürecinin başarıyla tamamlanması halinde' ikinci aşamanın başlayacağını yazmıştı. Anayasal ve yasal güvencelerin gerçekleşeceği bu aşama sonbahara kadar tamamlanacaktı.

Öcalan, AKP hükümetinin görmezden geldiği ve aksini pratikleştirdiği ikinci aşamadan beklentilerini ise şu şekilde belirlemişti:

Anayasal adımlar. Bunun için öncelikle, sorun teşkil eden belli başlı maddeler üzerinde uzlaşı sağlanması, başta seçim kanunu ve siyasi partiler yasası olmak üzere, bazı temel yasaların demokratikleştirilmesi, yerel demokrasinin tanınması açısından öncelikle AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın koşulsuz imzalanması...

Öcalan, 'vatandaşlık tanımının etnik ve dinsel bağlamdan ayrıştırılmasını' istiyor ve 'kimliklerin özgürce ifade edilmesi ve yaşatılması garanti altına alınmalıdır' diyordu.

Sürecin hızlı ve ortak aklın gelişimi açısından akademik, medyatik ve sivil toplum örgütleriyle iletişimin kurulması, güvenlik ve sağlık birimlerinin yetkinleştirilmesi gerektiğinin altını çizen Öcalan, anayasal ve yasal süreç için yapılacak konferans-toplantı türü organizasyonların önemine dikkat çekiyordu.

Öcalan, 'ikinci aşamanın başarıyla tamamlanması sağlanmadan, üçüncü ve son aşama olan normalleşme sürecine geçilemez' diyordu.  'Bu aşamada, silahlı güçlerin güvenliği ve denetimi için bazı uluslararası güçlerin desteği aranabilir' önerisinde bulunuyordu.

'Demokratik barışın eylem planı' başlıklı taslakta, Öcalan, üçüncü aşamayı 7 madde şeklinde formüle etmişti. 'Bu aşamanın temel amacı normal yaşama geçiştir, savaş ortamından kalıcı barış ortamında güvenlik içinde yaşamla bütünleşmelidir' şeklindeki vurgudan sonra, silah bırakma sürecine ilişkin aynen şöyle yazmıştı:

'Silahların bırakılması varlıksal ve özgürlüksel olarak Kürtlerin sorununun çözümüne kavuşturulmasına bağlıdır.'

Öcalan, hazırladığı bu eylem planının bir taslak olduğu ve tarafların bunu ortak bir metne dönüştürebileceğini söyledi.

İmralı'da devlet adına görüşmelerde bulunan heyet, bu taslağı kabul ederek, gereken adımların atılacağına dair taahhütte bulundu. KCK yönetiminin de bazı kaygılarla birlikte taslağa olumlu cevap vermesi üzerine, Öcalan, Newroz 2013'teki tarihi mektubuyla 'geri çekilme çağrısı yaptı.'

Murat Karayılan 25 Nisan'da basın toplantısı düzenleyerek, 8 Mayıs'ta geri çekilmeye başlayacaklarını açıkladı. Süreç senkronize bir şekilde devam edecekti. 8 Mayıs 2013'te ilk gerilla grubu geri çekilmeye başladığından birkaç gün sonra Bülent Arınç, 'cehennemin dibine gitsinler' diyerek, sözcüsü olduğu hükümetin tavrını açıkladı. Oysa hükümetten beklenen bu değil, yasal adımların atılması ve ikinci aşamaya geçmek için hazırlık yapmasıydı.

2.BÖLÜM 

Tarih 15 Eylül 2013...Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan İmralı adasındaki görüşmeye gittiklerinde, Öcalan, mevcut sürecin bir yıllık değerlendirilmesini yapacağını belirtiyor. Bu görüşmeden bir hafta önce 9 Eylül'de, KCK, AKP'nin ayları çarçur ederek sürecin ikinci aşamasına geçmemek için direndiğini ve çözüm için adım atmadığını gerekçe göstererek geri çekilme sürecini durdurduğunu açıklamış.

Demirtaş, görüşmenin başlangıcında bu haberi Öcalan'a ilettiğinde, 'haberim var... değerlendireceğim' yanıtını alıyordu.

Abdullah Öcalan, sürecin artık yeni bir formatta devam etmesi gerektiğini, bu zamana kadar devam eden sürecin diyalog olduğu, diyalogun fazlasıyla yapıldığını belirterek şunları söylüyor:

'Artık bu sürece müzakere süreci diyeceğiz. Olursa tabii. Hükümete bağlı, yazılı ve sözlü olarak hükümete ilettim. Eğer kabul ederlerse Ekim ayıyla birlikte müzakere sürecini başlatacağız.'

Evet bu sözler yaklaşık iki buçuk yıl önce 15 Eylül 2013'te İmralı adasında Abdullah Öcalan tarafından söyleniyor. Ve tabii ki Öcalan, KCK'nin geri çekilme kararını ise şu cümlelerle onaylıyor:
'AKP oyalamayı seviyor. Bana göre Kandil neyi varsa 1 Haziran'a kadar bitecekti. Önderlik olarak ben böyle öngörmüştüm. Ama Kandil'in de haklı gerekçeleri var. Pusulama yaptılar, karakol yaptılar, köylü katliamları yaptılar, geri çekilme için yasa çıkarmadılar. Askeri amaçlı barajlar yaptılar. Kandil haklı olarak tedbir aldı.'

Öcalan, konuşmasının bu noktasında, devleti temsilen görüşmede bulunan yetkiliye dönerek şöyle diyor:

'Sayın yetkili, ben 1 Haziran derken yasa çıkarılır, kamyonlarla bir aylık yolu 12 saatte giderler diye düşündüm. TV'lere çıkıp 'Yok, APO 1 Haziran demişti, örgüt dinlemedi' diyorlar. Bunlar kanat takıp mı gidecekti. Nasıl gidecekler? Hükümet akıllı olsaydı, 1 Haziran'da biterdi.'

Öcalan daha sonraki görüşmelerin birinde, yasa çıkarmadan geri çekilme çağrısı yaptığı için 'özeleştirisini vererek', hükümetin çözüm için atılan bu büyük adımı istismar ettiğini ve fırsatı kaçırdığını belirtiyordu.

Bu görüşmeden bir süre sonra, Öcalan'ın sürece yaklaşımını ve AKP hükümetinin ciddiyetsizliğini bir basın toplantısıyla eleştiren Selahattin Demirtaş’ın bizzat Erdoğan'ın talimatıyla bir daha İmralı adasına gitmesi engellendi.

Öcalan'ın hazırladığı ve her görüşmede tarafların görüş ve önerilerini dikkate alarak revize ettiği çözüm için eylem planı bir türlü hayata geçmiyordu. Zira müzakere süreci henüz başlamamış ve hükümet bunun için adım atmıyordu. Aksine, sadece Hakkari bölgesinde bu süreç zarfında 189 Karakol yapılmış, Amed, Dersim ve bir çok bölgede yüzlerce karakol ve kalekol inşaatlarının ihalesi TOKİ'ye verilmişti. Öcalan'ın, insani olarak oldukça önemsediği hasta tutsakların durumunda bir gelişme olmadığı gibi, tedavileri bile engelleniyordu. Öcalan'ın ve PKK hareketinin çözüm için attıkları adımlar ve iyi niyet çabaları, bir zaafiyet olarak değerlendirilip, derinden bir askeri ve siyasi saldırı hazırlıkları yapılıyordu. Bu hazırlıklara karşı direnen halka saldırılıyor, sivil insanlar katlediliyordu.

KCK ve İmralı'ya giden HDP heyeti bu durumdan rahatsızlıklarını dile getirip, hükümetin çözüm için değil, tasfiye hazırlıklarını yaptığını sürekli açıklıyorlardı. Öcalan, hükümet bu süreci değerlendirirse mevcut Ortadoğu kaosundan Kürt Türk birlikteliğinin çıkacağını ve bu sinerjinin bölgeye olumlu anlamda müthiş bir etki yapacağını düşünüyordu. Süreç değerlendirilmez ve çözümsüzlük dayatılırsa büyük bir kırılmanın olacağını sürekli HDP ve devlet heyetine iletiyordu. Bu büyük kırılmanın olmaması ve savaşın derinleşmemesi için yapılması gerekenleri ayrıntılarıyla taraflara iletiyordu.

Eylül ve Ekim aylarındaki görüşmede 'süreç artık yeni formatta devam etmeli' diyen Öcalan, 2014 Newroz’una kadar müzakerelerin başlaması ve adım atılması için değerlendirmelerde bulundu. Sürecin artık istediği gibi gitmeyeceğini gören hükümet, rutin devlet heyeti dışında, İmralı adasına üst düzey bir siyasi yetkilisini göndererek, gereken siyasi ve yasal adımların atacağına dair taahhütte bulundu.


3. BÖLÜM  

 Devam edecek....