16 Ocak 2013 Çarşamba

Gözler ‘Katili Gördüm’ Diyor

Cahit MERVAN

Paris katliamından altı gün sonra. Günlerden Salı. Soğuk, karla karışık yağmurlu bir Paris günü.

Paris'in Villiers-Le-Bel banliyösünde bir salon… Üç kadın… Üç tabut… Ve onları son yolculuklarına uğramaya gelen binlerce insan.

Gelenlerin hepsi ‘tarifi imkansız bir acı’ içindeler. Acı gözlerinden okunuyor. Hepsinin yürekleri taş kesmiş. Gözleri kan çanağına dönmüş.

Birbirini tanıyan veya tanımayan herkes kucaklaşıyor. İçten herkes birbirini sarılıyor. Sıcak elleriyle bu kış gününde hançerlenmiş yüreklere dokunmak istercesine.

Gözlerde kin var… Nefret var… Gözlerde kararlık var. Gözlerde intikam hırsı var… Yılgınlık ise asla.

Ve gözler; gerçeği söylüyor. Yalın, fütursuz ve mertçe.

Gözler, bu salondaki gözler, sokağa taşmış gözler, üç kadının ‘katlini gördüm’ diyor.

Size tarifi imkansız acılar yaşatacağız’ diyenler var ya işte onlar diyor, şurada, şu tabutların için de olan üç Kürdistan çiçeğini onlar kopardılar’’ diyor. Hem de tarihin tanık olduğu en kalleşçe yöntemle.

Gözlere bunu söylüyor. Yalın, fütursuz ve mertçe.

Salı günü Paris'in Villiers-Le-Bel banliyösündeki salona Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i yolculamaya gelen yaralı ve kırgın yürekler gözler aracılığıyla konuşuyor.

Gözler bu korkunç, vahşi ve kalleşçe cinayetin üstüne çekilmek istenen yalan perdesini, zifiri bir karanlıktan aydınlığa çıkarcasına yırtıp atıyor.

‘’Gerçeği, ama yalnızca gerçeği bir kez olsun, adalet aşkına, tanrı aşkına, inandığınız değerle aşkını bu gözlerde, gözlerimizde arayın’’ diyor.

Gözler Türk medyasının yalanlarına inanmayın diyor. Ar damarı çatlamış, yalanı bir yaşam biçimi haline getirmiş, kara propaganda tellalarlına inanmayın diyor. Gözler ‘onlar’ da utanmak, ar, namus yok diyor. Hasiyet yok diyor. Mertlik ve şövalyelik yok diyor.

Rojbin’in küçük kuzeni öperek, gözyaşlarıyla yeniden yeşersin diye ıslattığı fotoğrafı göğsüne bastırmış şekilde konuşmadan, tek kelime etmeden ‘katilleri gördüm’ diyor. Tıpkı bu salonda farklı inançları olan, farklı dilleri konuşan, farklı yaş gruplarından olan, farklı mesleklerden olan binlerce kadın-erkek Kürdistanlı ve dostları gibi…

Gözler üç kadının’ katlini gördüm’ diyor. ‘’Dürüstçe, namusluca ve mertçe bakın sizde göreceksiniz’’ diyor.

Gözler, ah o hançerlenmiş, sömürge vurgunu sürgün yüreklerin adına konuşan gözler, ‘katli gördüm’ diyor.

‘’Hani daha ilk andan itibaren ve daha sonra hayasızca ‘kendi iç hesaplaşmaları’ diyenler var ya, işte katil onlardır’’ diyor.

Üç kadının, üç devrimcinin, üç Kürdistan çiçeğinin katilini gördüm diyen gözler ürkek değil. Gözlerde korkunun zerresi yok. Adete ağlarken konuşan, susarken isyan ediyor gözler.

‘’Biz katili tanıyoruz’’ diyor gözler:

‘’O kendisini yedi kat yerin dibine soksa, fara deliğine girse, devletin kozmik odaların labirentlerinde kendisini kaybetse, ‘yeşile’ bürünse dahi, tanıyoruz onu’’diyor gözler

Gözler derin bakıyor. Üç fidanımızı ‘Direnmek kalırdı Kürde…’ diyen bilge insan Musa Anter’e pusu kuran kalleşler koparıp aldı dalından diyor gözler.

‘’Hani daha sonra Ermeni gazeteci Hrant Dink’i İstanbul’da, hani bir yıl sona ererken Roboski’de otuz dört gencimizi katlederek evlerimizi ateş düşürenler var ya, hani Habur’da barış sevincimizi, şimdi ise acımızı tartmaya kalkan utanmazlar var ya, işte onlar katildir’’ diyor gözler.

Kim ne derse desin o salonda, o salonun dışın da karla karışık yağmurlu bir Paris kışında üç kadını, üç Kürdistan çiçeğini uğurlamaya gelen her acıdan taş kesmiş yüreklerin gözleri, tıpkı yarın Kürdistan’ın kalbi Amed’te, Dersim’de, Elbistan ve Mersin’de ‘tarifi imkansız acılar’ yaşayan insanların gözleri gibi katili görüyor. Ve tanıyor.

Gözler, katil severlere, Kürt düşmanlarına ‘’döktüğünüz kan sizin alnınızda, yazdığınız ve çizdiğiniz onca komplo teorisi, yalan-dolan senaryolar yanınızda kalsın, gerçek ise bize yeter’’ diyor.

‘’Bu gerçekle sizi takip edeceğiz’’ diyor gözler.

‘’Katilde olsanız sizlere ‘tarifi imkansız bir acı yaşatmayacağız’ ama adaleti er yada geç sağlayacağız’’ diyor gözler.

‘’Diz çökmeyeceğiz. Katil güruha ve faşizme diz çökerteceğiz’’ diyor gözler.

DTK: Hayatı Durdurarak Ulusal Birlik Ruhuyla Törene Katılalım


AMED - Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Paris’te katledilen Sakine Cansız, Leylaş Şaylemez ve Fidan Doğan için Diyarbakır’da düzenlenecek törene katılım çağrısında bulundu. “Perşembe günü yaşam bu arkadaşlarımız şahsında özgürlüğe kilitlenmelidir” diyen DTK, herkesi Perşembe günü hayatı durdurarak ‘ulusal birlik ruhuyla’ törene katılmaya çağırdı.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Paris’te 9 Ocak günü düzenlenen suikast sonucu katledilen Kürt kadın siyasetçileri Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez için Perşembe günü Diyarbakır’da gerçekleştirilecek törenle ilgili açıklamada bulundu. Tüm birleşenleri, ulusal-toplumsal çevreleri ve halkı Perşembe günü hayatı durdurarak ulusal birlik ruhuyla bu törene katılma çağrısında bulunan DTK’nin açıklaması şöyle:

“9 Ocak 2013 tarihinde Paris’te PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve gençlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez'in katledilmesi Kürt halkının tarihine yeni bir acı eklemiştir. 3 Kürt kadının seçilmesi bu saldırıyı yapan karanlık güçlerin hedefinin Kürt halkının barış, özgürlük ve demokrasi mücadelesi olduğunu göstermektedir. Seçilen Kadın siyasetçilerinin yaşamları aynı zamanda Kürt halkının 40 yıllık mücadele tarihinin bir özetidir. 3 Kuşaktan 3 Kadın Kürt halkının özgürlük mücadelesini simgelemektedir.

Sayın Sakine Cansız, Kürt halkı için çok önemli bir değerdir. Yaşamı, direnişi, mücadele azmi Kürt kadınına örnek olmuş ve bugün kadın özgürlük hareketinin devrimsel atılımların merkezinde yer almıştır. 1938 Dersim Tertelesiyle (Katliam) yapılmak istenen Kürdün fiziksel ve kültürel imhasına cevap olan bir yaşam ve direniş gerçekliğini sergilemiştir. Amed zindanındaki vahşete “direnmek yaşamaktır” şiarıyla karşı duran Kürt halkının değerli evlatlarının önde gelen direnişçisi olmuştur. İşte bundan korktular, Kürt olduğundan, Alevi olduğundan, kadın olduğundan ve özgür yaşam tutkunu olduğundan korktular.

Yarattığı saygınlık, sadece Kürt halkında ve devrimci, demokrat kamuoyunda değil, işkencecileri bile etkilemiştir. Bu duruş Kürdün hakikat arayışının izdüşümüdür. Halkımızın bu yaşamı unutma ihtimali yoktur. Yaşamı, direnişi ve şahadeti Kürt halkının ulusal birliğini güçlendiren bir manifesto olmuştur. Sayın Sakine Cansız’ın Kürt halkının ulusal direniş tarihinde önemli bir yeri olacaktır.

Sayın Fidan Doğan Kürt halkının ulusal birliği çerçevesinde yıllarca diplomasi çalışması yürüten değerli bir kadın siyasetçisidir. Kürt halkının haklı davasını uluslar arası arenada anlatmak için yılmaz bir çalışmanın içerisinde olmuştur. Mücadelesi önemli değerler ortaya çıkarmış ve diplomasi çalışmaları için ciddi bir zemin yaratmıştır.

Sayın Leyla Şaylemez Kürt gençliğinin dinamik mücadeleci yönünü yansıtan bir Kürt gencidir. Gençliğinin verdiği coşkuyla halkının mücadelesine katılmıştır. Kürt halkının direniş ruhunun sürekliliğini göstermektedir.

Halkının özgürlüğü için yüreğini koparıp ateşe atan 3 kadın arkadaşımızın ortaya koyduğu mücadele ve direniş ruhu elbette ki özünü bu halkın direniş dolu tarihinden almıştır. Bu temelde 3 arkadaşımızı sahiplenmek bu halkın evlatlarının ortaya koyduğu büyük değerleri sahiplenmek anlamına gelecektir.

Üç Kürt kadın siyasetçimiz Amed’ten sonsuzluğa yolculanacak ve kendi memleketlerinde toprağa verilecektir. 16-01-2013 Çarşamba günü saat 20.30’da cenazeleri Amed’e gelecek ve kitlesel karşılanacaktır. Perşembe günü saat 09.00’da bu üç değerli kadın arkadaşımızın cenazeleri, bırakıldığı Özel Bağlar Hastanesinden alınarak yürüyüşle tören için Batıkent Meydanına getirilecektir. Bugüne kadar değerlerine canı pahasına sahip çıkan halkımız, 3 özgürlük neferini ortaya koyacağı direniş ile sahipleneceğinden şüphemiz yoktur. Perşembe günü yaşam bu arkadaşlarımız şahsında özgürlüğe kilitlenmelidir. Bugünü ulusal direniş şeklinde halkımızın özgürlük, demokrasi ve barış istemindeki ısrarını tün dünyaya gösteren bir biçimde karşılamak gereklidir. Bu temelde bileşenlerimizi, ulusal-toplumsal çevreleri ve tüm halkımızı Perşembe günü hayatı durdurarak ulusal birlik ruhuyla bu törene katılmaya çağırıyoruz.”


ANF

Peri: Katliamla Özgürlük Çizgisi Hedeflendi


KJB Koordinasyon üyesi Sülbüs Peri, Paris katliamı ile, Kürt kadını, özgürlük hareketi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yarattığı özgürlük çizgisinin hedeflendiğini belirtti. Amed halkına, her üç siyasetçi kadını, direniş ruhu ile karşılama çağrısı da yapan Peri, “Fransa devleti, katliamın sorumlularını açığa çıkarmak zorundadır” dedi.

PKK kurucu üyelerinden Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez’in katledilmesinde Türk devletinin de yer aldığını belirten Peri, soruşturmanın tamamlamasıyla gerçeklerin ortaya çıkacağını da belirtti. Uluslararası ya da anayasal güvence olmadan silah bırakılmayacağınında katliamla birlikte gözler önüne serildiğine dikkat çeken Peri sorularımızı yanıtladı.

Sizce bu katliamı kimler ne amaçla yaptılar?

Bu katliamı gerçekleştirenleri lanetliyorum. Bilmeliler ki bunlar amaçlarına ulaşamayacaklardır.

Bu katliamı kim ya da kimler yaptı. Önümüzdeki günlerde Fransa devleti katliamı aydınlatmak isterse ortaya çıkarır. Ama katliamın gelişimine bakılırsa, hareketimize karşı güçlerden ayrı ele alınmaz. Bu olayda yüzde yüz Türk devleti yer almıştır. Türk devletinin yanında Fransız istihbaratı, İsrail ya da ABD istihbaratı da ne düzeyde yer almıştır önümüzdeki günlerde netleşecektir. Neden Türk develtinin bu katliamda yer aldığını söylüyorum. Türk devleti, hareketimizi terör ilan etmiş ve bize karşı da böyle mücadele edeceğini ilan etmiş.

Kürt Halk Önderi Abullah Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı bir dönemde neden gereksinim duydular?

Önderlikle yapılan görüşmelerde Kürt sorununun çözümü tartışılırken hareketimizi tasfiye etmeyi geri plana atmıyorlar. 'Terörle mücadele' diyorlar. Bu işte böyle gelişiyor. Lice’de yaşanan katliam buna başka bir örnektir. Farklı yerlerde KCK operasyonları devam ediyor. Kürt hareketinin tasfiyesi plan dışı değildir. 'Terörle mücadele' işte böyledir. Kürt sorununun çözümü denirken Erdoğan 'terörle mücadele, siyasetle müzakere' söylemlerini bir kez daha yeniledi. Ve hareketimize, halkımıza dönük operasyonlar şeklinde devam ediyor.

Bazıları 'Türk devleti içinde değil' diyorlar, işte 'Kürt sorununu çözmek istiyorlar' diyorlar. Böyle değildir. Hareketimize dönük imhadan kesinlikle vazgeçmemişler. Bu tür değerlendirmeler de maniplasyondur. Bu tür katliamlarla müzakerede elini güçlendirmek istiyor. Bu katliamı Avrupa’da gerçekleştirdiler. Daha önce Önderliğimize, hareketin yönetimine dönükte yapmaya çalıştılar. Başarılı olamadılar.

O zaman bu aniden gelişen bir katliam değildir denilebilir mi?

Evet kesinlikle böyledir. Bu bir hazırlık sürecinden sonra gerçekleştirilmiştir. Bunu farklı yerlerde, dağ sahasında denediler, başarılı olamadılar. Avrupa’da gerçekleştirdiler. Kadrolarımızın savunmasız oldukları, siyasi çalışmalar yürüttükleri yerde yaptılar. O alanda uluslararası güçlerden de destek alabiliyorlardı.

Sakine Cansız’ın özellikle seçildiğinde söz edebilir miyiz?


Evet kesinlikle. Bunun için hazırlık yapılmış.

Peki neden Cansız?

Çünkü Sakine Cansız arkadaş bu hareketin kuruluşunda yer almış. Bu arkadaşlar sayılıdırlar. Sakine arkadaş bunlardan biridir. Önderliğin en yakın arkadaşlarındandır. 12 Eylül darbesi sonrası Diyarbakır Zindan direnişinde yer almış, Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin takipçisi olmuş bir arkadaştır. Bu direniş ve mücadelesiyle hareketimizin bugüne gelmesinde büyük bir rol oynamış bir arkadaştır. Bir direniş geleneği yarattı bu arkadaşlar. Sakine arkadaş 40 yıldır öncü düzeyde hareket içinde rol oynadı. Yine kadın özgürlük hareketinin kuruluşunda, gelişiminde büyük bir öncülük rolü oynadı. Özgürlük sembolüdür.

Üç kadının seçilmesi de aynı şekilde bilinçli midir sizce?

Evet. Çünkü Kürt toplumun özgürleşmesinde kadın öncü güçtü. Hareketimizin bu düzeye gelmesinde kadın hareketinin büyük rolü vardı. Bu açıdan kadının hedeflenmesi PKK hareketinin hedeflenmesidir, PKK felsefesinin hedeflenmesidir. Sakine arkadaş da burada öncü bir kişiliktir.

Bu katliamla Önderliğin felsefesini, kadın hareketini, özgürlük hareketini sarsmak istediler. Bu öyle 'hadi bu PKK’lidir bunu vuralım' diye yapılmış bir saldırı değildir. Kuşkusuz tüm kadrolarımız çok değerlidirler. Ama bazı kişiler hareketin vazgeçilmezleridir. Hareketin gelişminde büyük bir öncü güçtürler. İşte Sakine arkadaş bunlardan biridir.
Hasan Bindal, Kürt Halk Önderi Abdullah Öclan’ın en yakın arkadaşlarından biriydi. O da katledildiği zaman Öcalan, ‘Bana sana bu kadar yakınız, mesajını vermek istediler’, diyordu. Bu katliamla da aynı mesajın verilmek istenmiş olacağını söylemek mümkün mü?

Tabii, aynıdır. Bu hem Önderliğimize, hem PKK hem de kadın hareketine verilmiş bir mesajdır. Buradan ders çıkarmak önemlidir. Sakine arkadaş çünkü her koşulda önderliğimize bağlıydı. Sonuna kadar bağlı, mücadeleci bir arkadaştı. Önder Apo’yu iyi tanıyordu. Hepimizden çok Önderliğimizle kalan bir arkadaştı. Bu açıdan her koşulda müthiş bir direnişle mücadele eden, Önderliğimize bağlı kalan bir arkadaştı. 12 Eylül vahşetinde yapılmayan işkence kalmadı. Ama buna rağmen o kadrolar hareketi düze çıkardılar. Sakine arkadaş 40 yıllık mücadelesinde, dağda her yerde mücadele yürüttü. Neredeyse orada mücadele vardı. Yaşamı bunun üzerine kurulmuştu. Önderliğe ve özgürlüğe sonsuz bir inançla bağlıydı. Bu açıdan iyi seçilmiş bir hedefti.

Bu katliam hepimizde önemli bir durum yarattı. Sakine arkadaş nasıl ki ilk günden bugüne tereddütsüz mücadele yürüttüyse, katledilmesiyle de bize her koşul altında savunmamızı almamız gerektiğini gösterdi. Birileri 'silah bıraksınlar, gelsinler siyaset yapsınlar' diyorlar. Bu üç arkadaşımız silahlı mıydı, hayır. Peki neden vuruldular. Avrupa’da, Avrupa devletlerinin hukuku içerisinde, onların güvencesinde yaşıyorlardı. Ama vuruldular. O açıdan her koşul altında kendi savunmamızı almalıyız. Öyle gelsinler silahlar bırakasınlar demenin hiçbir garantisi olmadığı açığa çıktı. Ya uluslararası ya da anayasal güvenceler olur.

Katliamın akabinde Erdoğan ve Hüseyin Çelik can havliyle açıklama yapıp PKK’yi suçladılar. Sizce bu acelecilik, bu telaşa ne sebep oldu?

Aslında onlar suçluluk psikolojisiyle hareket ettiler. AKP siyaseti ahlaktan yoksundur. Sen polis değilsin, olayı araştırmıyorsun. Siyasetçisin. Bekle de bu işi araştıranlar ortaya çıkarsın, sonra konuş. Fakat AKP kirli bir siyaset yürütüyor. Maniplasyon, yalan, hedef şaşırtma üzerine siyasetini kurmuş bir partidir. Çünkü bunlar karanlık yerlerde ancak başarılı olurlar. O açıdan kendilerine yönelik şüpheleri bertaraf etmek, Kürtleri terddüte koymak istediler. Bu telaşın nedenini sormak gerek, bununla neyi saklamaya çalışıyorsun. Suçunu mu gizlemeye çalışıyorsun. Sonra kamuoyu tepki gösterince Erdoğan ve Arınç vaziyeti kurtarmaya çalıştılar. Ama bunlar politikadır. İnsan yaşamı dahi bunlar için politika malzemesidir. Hedef şaşırtmaya çalışıyorlar. Toplumu bu şekilde kendilerine inandırmaya çalışıyorlar.
Ellerinde bir delil yok. Erdoğan kapı şifrelerinden söz ediyor, ona ne demeli?

Bunu bilmek, öğrenmek o kadar çok da zor değil. Ama dikkat edin Erdoğan, ‘biz Kasım ayında Sakine Cansız’ın Avrupa’da olduğuna dair istihbarat aldık ve bize vermeleri için girişimlerde bulunduk’ diyor. Bu aslında gerçekleri gösteriyor.

AKP bir yandan 'Kürt sorununu çözmek istiyoruz' diyor ama bir yandan da tasfiyeyi gündeminde tutuyor. Aslında bu çözüm tartışmaları sürerken hareketi mümkün mertebe zayıflatıp kendi çizgisini dayatmaya çalışıyorlar.

Siz bu katliamı uluslararası komplonun devamı olarak değerlendirdiniz? Nasıl?

Önderliğimiz uluslararası komployla Türkiye’ye teslim edilirken hareketin önderlikten yoksun bırakılarak tasfiye edilmesi hedeflenmişti. Ama başaramadılar. Önderlik direndi, hareket direndi. Öyle iki günde oluşan bir hareket değildi. Köklü bir harekettir, tasfiyesi öyle kolay değildir. Dünyanın bir çok gücü destek veriyor, saldırıyorlar. Ama hareketimiz direniyor. İdeolojik felsefik bir harekettir. Kendisini yeniliyor. Darbelerle yıkılıp gidecek bir hareket değil. Şimdi bunda başarılı olmadıklarında, bu sefer de hareketin öncü kadrolarına yöneldiler. Bu da aynı şekilde hareketin tasfiyesi temelinde önceden kapsamlı geliştirilen bir saldırıdır. Öncü kadroyu tasfiye edip geri kalanı moral-motivasyon olarak bitirip teslim almak, önderliğe de 'işte bak sen istediklerimizi kabul etmezsen biz böyle yaparız, onun için gelin teslim olun' demek istiyorlar. Mesajları budur. Ama hiçbir zaman bu tür yönelimler sonuç alamaz. Bu harekete en büyük darbe Önderliğimizin tutuklanmasıydı. Ama hareket yine de ayakta kaldı, mücadele etti. Bugün Önderliğimizle görüşmek zorunda kaldılar. Bu öyle kendiliğinden gelişen bir durum değildir. Bu direnişin sonucudur. Bugün sadece kuzeyde değil, batıda, doğuda her yer de Kürtler direniyor.
Katliamın aydınlatılması için Fransa’nın üzerine düşen sorumluluk nedir?

Tabii ilk önce bu olayı Fransa ortaya çıkarmalı. Eğer yapmazlarsa suç onun üzerine kalacak. O arkadaşlarımız Fransa’nın güvencesindeyken katledildiler. Fransa’nın korumasındaydılar ve Fransa bu katliamı aydınlatmalıdır. Eğer Fransa ortaya çıkarmazsa bu şu iki anlama gelir, birincisi; demek ki Fransa’da suç ortağıdır ondan dolayı ortaya çıkarmıyor, ikincisi; o zaman o kadar büyük güçler bu katliamda yer almışlardır ki Fransa’nın bunu ortaya çıkarmaya gücü yetmiyor demektir. Fransa kendi prestiji, hukuku gereği bu katliamın faillerini ortaya çıkarmalıdır. Yoksa o da bu suçtan kurtulamaz.

Katliam ardından ortaya çıkan dünya genelindeki devrimci hareketlerin dayanışmasını nasıl buluyorsunuz?

Şimdi kendi halkları için özgürlük mücadelesi verenler Kürt halkıyla dayanışmalarını ortaya koydular, hareketimize karşı dayanışmalarını ortaya koydular. Fransa devletinden de bu olayın aydınlatılmasını istediler. Biz bu açıklamaları çok değerli görüyoruz. Bundan dolayı da o kesimlere teşekkür ediyoruz.

Kürt halkının ilk sahiplenmesi açısından neler söyleyeceksiniz?

Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan’a yönelik yapılan bu katliam Önder APO, Özgür Kadın çizgisine, aslında bu katliam Kürt kadını ve Kürt insanına yönelik yapıldı. Bu üç yoldaşımız Kürt özgürlük hareketiyle, Özgür kadın hareketiyle sembolize olmuşlardı. Özgürlük mücadelesi için çalışıyorlardı. Uluslararası alanda Kürtlerin daha iyi tanınması için çalışılıyordu. Diplomasinin daha iyi yürütülmesi ve örgütün sisteminin daha iyi anlaşılması için çalışıyorlardı. Elbette Kürt halkı bu katliam karşısında sessiz kalmayacaktır. Çünkü bugün katliam ve yönelimler onların varlığına yöneliktir. Önder Apo’nun özgürlüğüne yönelik yapıldı. Bu yönüyle Kürt halkı içinde çok acı vericiydi. Fransa ve diğer yerlerde Kürtler kendi tepkilerini ortaya koydular.

Cenazeler Kürdistan’a getiriliyor. Bunun için mesajınız, çağrınız ne olacak

Evet bu arkadaşlar, önce Amed’e getiriliecekler, sonra da kendi memleketlerinde son yolculuğa uğurlanacaklar. Kürtler için direniş kalesi olarak bilinen ve Kürdistan’ın başkenti Amed zindan direnişiyle tanınıyor. Mazlum, Hayri, Kemallerin, dörtlerin direnişiyle biliniyor. Sakine arkadaş da zindanda çok büyük bir direniş ortaya çıkardı ve sembol oldu. Zindanlardaki direnişi dışarı çıkaran ve gençlik, kadın eylemselliklerine çevirdi. Sakine arkadaşın mücadele duruşu ve direnişiyle karşılanmalıdır. Amed zindan direnişinin sembolü olan arkadaşların ruhuyla karşılanmalıdırlar. Sakine arkadaşı kendi yaşam duruşuna denk karşılamalıyız. Tabii yas tutulmayacak. Kesinlikle bu arkadaşların bu şekilde katledilmeleri bizi derinden etkiledi. Onlara sıkılan kurşunlar Kürt kadınına, özgürlük ruhuna, direniş ruhuna sıkılmış, onu hedeflemiştir. Buna karşı bizde bu arkadaşları görkemli karşılamalıyız. Dolayısıyla acımızı direnişe çevirmeliyiz. Bundan dolayı KJB olarak biz bir haftayı Sara, Fidan ve Leyla yoldaşlar için Direniş Haftası ilan ettik.

Umutlarımızı kırmak isteyenlere karşı bizler de Sakine’nin ruhuyla, Fidan ve Leyla’nın fedakarlığıyla ve onların özgürlük duruşuyla, ruhuyla, felsefesiyle karşı durmalıyız. Direnişimizi yükseltmeliyiz. Kirli güçlere karşı siz ne yaparsanız yapın asla başarılı olamazsınız, demeliyiz. Sakine, Leyla, Fidan arkadaşlar katledildiler ama, bizlerde onların hedefleri, özgürlük amaçları için mücadeleyi daha da yükseltmeliyiz. Bundan dolayı Amed, Dersim, Maraş ve tüm Kürdistan halkı ulusal direniş içerisinde arkadaşlarımızı, kahramanlarımızı karşılamalıdırlar.


ANF

Sakine, Fidan ve Leyla Amed Yolunda

Paris'te katledilen üç Kürt kadın siyasetçinin cenazesi İstanbul'da binlerce kişinin karşılama töreni ardından havayoluyla Diyarbakır'a doğru yola çıkarıldı. Karşılama töreninde konuşan Sakine Cansız'ın babası İsmail Cansız, "Sizleri görünce binlerce çocuğum olduğunu anladım ve biliyorum ki binler kızımın hesabını soracak" dedi.

Fransa'nın başkenti Paris'te katledilen PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve gençlik hareketi aktivisti Leyla Şaylemez'in cenazesi Yeşilköy'de bulunan Atatürk Havalimanı'nda binlerce kişi tarafından karşılandı. Paris'ten havalanan uçakla İstanbul'a inen katledilen siyasetçilerin aileleri ve BDP Van Milletvekili Nazmi Gür havalimanına indikten sonra İç Hatlar Terminali'nde kendilerini bekleyenleri selamladı. Ailelerin kapıdan çıkış yapması ile zılgıt ve "Şehîd namirin" sloganı birbirine karıştı. Yaşamını yitirenler adına yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından konuşan BDP İl Eş Başkanı Asiye Kolçak, "Onları canlarını uğruna feda ettikleri Kürdistan'a uğurlamak için tek ses olduk" dedi. Katledilenlere söz verdiklerini söyleyen Kolçak, "Bayraklarını devralıyoruz. Mücadelelerini devam ettireceğiz. Kürt kadın hareketini hedef alanlara, binlerce kadın mücadelesi ile cevap verecek" diye konuştu.

Kendilerini karşılayan herkese çok teşekkür ettiğini belirterek konuşmasına başlayan Sakine Cansız'ın babası İsmail Cansız ise, "Bu kalabalığı gördükten sonra binlerce çocuğum olduğunu anladım ve biliyorum ki binler kızımın hesabını soracak. Kızımın mücadelesini binler devralıyor. Ben de size canımı feda ediyorum. Buradan Amed'e, Dersim'e ve tüm Kürdistan'a selamlarımı ve sevgilerimi yolluyorum" diye konuştu. Cansız konuşurken, kitle içinde bulunan birçok kişinin gözyaşlarına hakim olamadığı görüldü.

Cansız'ın ardından söz alan BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ise, katliamın hesabının sorulacağını belirttikten sonra, "Biz onların mücadelesini devam ettireceğiz. Bu katliamlarla mücadeleyi gerileteceklerini sananlar yanılıyor. Biz her zaman daha fazla çalışacağız. Sakine Cansız direniş tarihinin kendisiydi. Yarın Amed'de onları kendi topraklarına uğurlayacağız" dedi.

Konuşmaların ardından İç Hatlar Terminali'ne geçen aileler ile birlikte Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel ve Nazmi Gür, cenazelerin yerleştirildiği Türk Havayollarının 18.45 Diyarbakır uçağı ile Diyarbakır'a hareket edecek. 


ANF

KON-KURD: Saldırılar AKP’nin Politikasıyla Bağlantılı

BRÜKSEL - Avrupa’da Kürtleri hedef alan saldırılar yaygınlaşırken, Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu (KON-KURD), olayların Türkiye Hükümetiyle bağlantısına dikkat çekti. Aynı zamanda başta Avrupa devletleri olmak üzere uluslararası güçlerin Kürt kurum ve siyasetçilerini hedefleyen yasaklama, engelleme, kapatma ve tutuklama uygulamalarının son saldırılara cesaret ve zemin oluşturduğuna vurgu yapan KON-KURD, saldırıları boşa çıkarmak için de Kürtler, Kürdistanlılar ve Avrupalı dostlarına, duyarlılık ve demokratik direniş çağrısında bulundu.

9 Ocak günü Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçinin katledildiği vahşi saldırının yankısı sürerken, Kürtleri ve kurumlarını hedefleyen saldırılar da yaygınlaşıyor. Son günlerde Kürt derneklerini hedefleyen saldırılara bir yenisi eklendi. Belçika'nın Genk şehrinde bulunan Kürt Kültür Derneği’ne bu sabaha karşı molotofkokteylli bir saldırı düzenlenerek, dernek binası yakıldı. Bundan önce de 11 Ocak gecesi Avusturya’nın başkenti Viyana’daki Kürt Enformasyon bürosunun camları kırılmış, 12 Ocak gecesi Fransa’nın Avignon kentindeki Kürt Kültür Merkezi kundaklandı, 25 Aralık günü de Fransa’nın Mulhouse kentindeki Kürt Derneği benzin dökülerek yakılmak istendi.

GERİLLA VE AVRUPA’YA EŞZAMANLI OPERASYONLAR

Saldırılara ilişkin yazılı bir açıklama yapan Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu (KON-KURD), şimdiye kadar failleri tespit edilip yakalanmayan bu olayların sistematik olarak tek merkezden kararlaştırılıp uygulandığına değinerek, Türkiye’de AKP hükümetiyle bağlantısına işaret etti. Avrupa’daki saldırıların, aynı zaman sürecinde gerçekleşen Lice’de 10, Çukurca’da 14, Nusaybin’de 1 ve Medya Savunma Alanları’nda 7 olmak üzere toplam 32 Kürt gerillasının yaşamını yitirdiği Türk ordusunun hava ve kara saldırılarına paralel geliştiğine dikkat çekilen açıklamada, bunun bilinçli ve politik bir kararın sonuçları olduğuna ilişkin AKP hükümeti yetkililerinin, basın ve kamuoyuna yansıyan demeçleri hatırlatıldı.

3 OCAK’TAKİ BÜYÜKELÇİLER TOPLANTISI

Başta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Kürt ulusal ve toplumsal özgürlük mücadelesini yürütenlere yönelik, geçtiğimiz günlerde yaptığı “nerede olurlarsa olsunlar, inlerinde rahat edemeyecekler” tehdidinin altını çizen KON-KURD, 3 Ocak 2013 tarihinde Ankara’da, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, dışişleri bakanıyla birlikte hükümetin diğer yetkili bakanlarının da katıldığı, Avrupa başta olmak üzere dışarıda temsil eden Türk büyükelçilere yönelik, Avrupa ve diğer ülkelerde Kürt kurumları ve siyasetçilerine karşı yapılması gerekenlere ilişkin yaptığı toplantıya dikkat çekti. MİT Müsteşarı’nın, büyükelçilere dönük, spor karşılaşmalarında ‘oyalama, zaman kazanma’ anlamında kullanılan “artık bana daha fazla top çevirtmeyin” mesajına işaret eden KON-KURD, aynı toplantıda, Kürt düşmanlığını her fırsatta kusan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Avrupa’daki Kürt organizasyon ve kurumlarını tek tek isimlendirerek hedef gösterdiğini kaydetti. Açıklamada, Bakan Şahin’in basına da yansıyan büyükelçilere yönelik, şu sözleri aktarıldı: “Avrupa’daki tüm faaliyetler, Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) üzerinden yönlendiriliyor. Belçika merkezli Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu (KON-KURD) çatısı altındaki legal görünümlü dernekler üzerinden, örgütsel faaliyetler koordine edilerek destekleniyor. Avrupa’da KON-KURD bünyesinde 11 federasyon ve 700’e yakın dernek faaliyet gösteriyor. Yine Belçika merkezli Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) aracılığıyla ülkemiz aleyhine lobi faaliyetleri yapılırken, Almanya merkezli sözde Kürt Kızılayı (Heyva Sor a Kürdistan) üzerinden de, her türlü illegal faaliyet finanse edilebiliyor.”

AVRUPA DEVLETLERİ CESARET VE ZEMİN VERİYOR

Tüm bunların, ülke içinde ve dışında son dönemde Kürtleri hedef alan saldırıların AKP hükümetinin bilgisi ve kararı dahilinde merkezi ve sistematik olarak geliştirildiği kanaatini güçlendirdiğini bildiren KON-KURD, yanı sıra Avrupa devletleri başta olmak üzere uluslar arası güçlerin bunlara cesaret ve zemin veren politikalarına değindi. Kürt kurum, siyasetçi ve yurtseverlerinin sürekli olarak yasaklama, engelleme, baskı altında tutma, tutuklama ve kapatma uygulamalarına maruz tutulduğunu hatırlatan KON-KURD, en son Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçinin gündüz ortası vahşi bir şekilde katledildiği olay başta olmak üzere, Kürtleri hedef alan saldırıların faillerinin tespiti ve yakalanmasına ilişkin hiçbir gelişme sağlanmamasının, bu saldırıların yaygınlaşmasına neden olduğunu vurguladı. Avrupa devletlerini sözkonusu politika ve uygulamalara bir an önce son vermeye çağıran KON-KURD, ilgili ve yetkili tüm kurum ve kuruluşlardan da, saldırıların faillerinin derhal bulunmasını, Avrupa’daki Kürt kurumları, siyasetçileri, ev ve işyerlerinin güvenliğinin sağlanması için gerekli tedbirleri almasını istedi.

KÜRTLER VE DOSTLARINA SAHİPLENME ÇAĞRISI

Saldırılara karşı, Avrupa’daki Kürt halkı başta olmak üzere Kürdistan, Türkiye ve Avrupalı demokrat, ilerici dost tüm kesimlere de duyarlılık ve direniş çağrısını yapan KON-KURD, saldırıların boşa çıkarılmasının, ulusal ve demokratik değerlere en üst düzeyde sahiplenme ile özgürlük ve demokrasi mücadelesini yükseltmekten geçtiği mesajını verdi. 


ANF

Neden ABD’nin İsmi Hiç Geçmiyor?

Ferda ÇETİN

Paris’teki cinayet tetikçisi hariç, bilinenleri daha fazla olan bir olay. Bu tür olaylarda bilinen ve açık olanı yok saymak için, projektörü sürekli “bilinmeyen” üzerine tutmak ve bilinmeyenleri çoğaltmaya çalışmak da bilinen bir karartma yöntemidir.

Değerlendirmelerin ekseriyeti bu cinayetle amaçlananın, henüz yeni başlayan ''Türk-Kürt müzakerelerinin provoke edilmesi'' üzerine kurulu. Hükümeti ve PKK’yi, daha başlarken zorda bırakarak, ''savaşın sürmesini isteyen güçlerin işi'' deniliyor.

Bu cinayetle Öcalan ve PKK’ye, Erdoğan ve devlete aynı anda, ortak ve tarafları aynı şiddette etkileyecek bir mesaj falan verilmiş değildir. Mesaj tek taraflıdır; Öcalan’a, PKK’ye ve Kürt halkınadır. Bu açıdan Arınç’ın ve bir kısım yazarın “üzüntü”leri Türk tarafının ortak hissiyatı değildir. Erdoğan, Fetullahçılar ve medyanın derin sevinci, “muhataplarımız bulundukları hiçbir yerde kendilerini emniyet içinde hissetmemeli” duygusudur. Bunu anlamak hiç de zor değil.

Bu cinayetin organizatörleri şöyle düşünmektedir: ''Can derdine düşmüş bir siyasal güçle müzakere daha kolay olacaktır. Çünkü siyasi taleplerin önüne can güvenliği geçecektir.'' Nitekim bu tasarıma uygun olarak, Kürt halk Önderi Öcalan’la görüşmelerin başlamasıyla birlikte, gerilla alanlarına yönelik hava saldırılarında çok büyük bir artış görülmektedir. Sakine Cansız ve arkadaşlarının katledilmesiyle , ''sadece gerilla alanı değil, siyasal faaliyetlerin yoğun olduğu Avrupa’nın da saldırı hedefi olduğu'' gösterilmek istenmiştir.

Türk devletinin, PKK yöneticilerini öldürmek amacıyla, geçmişte ve bugün onlarca deneme yaptığı bilinmektedir. Bu durumu kendisi açısından ''meşru bir hak” saymaktadır. Erdoğan’ın “nerede olurlarsa olsunlar, inlerinde rahat edemeyecekler” açıklaması bu düşüncenin yansımasıydı. İslamcı-Türkçü zihniyet bir tek şartla değişebilir: Kürt siyasetçileri ve komutanlarını öldürmenin pahalıya mal olacağını anladığı zaman…

Tam da bu noktada devreye ABD giriyor. Otuz yıllık gerilla mücadelesi karşısında hiçbir başarı elde edemeyen Türk devletine, her seferinde “bu kez başaracaksın, bir kez daha denemekte yarar var” telkininde bulunan ABD’dir. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, 16 Ekim 2012 tarihinde, TV kanallarının Ankara temsilcileriyle bir toplantı yaptı. Ricciardone bu toplantıda, ''PKK yöneticilerine karşı Türkiye’ye “Bin Ladin” taktiği önerdiklerini, Türkiye’nin bu öneriyi kabul etmediğini'' (!!!) belirtti. Peki “Bin ladin taktiği” nedir?

Paris’te 7.65’lik tabancayla yapılanı, heronlar, helikopterler, suikast timleri, bombalarla gerçekleştirerek “ölü ele geçirme”nin adıdır.

Bu cinayetten iki gün sonra, 11 Ocak’ta ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland bir açıklama yaptı. İş olsun mukabilinde; “görüşmelerin genel anlamda pozitif bir gelişme olduğunu düşünüyoruz” dedi. Her konuşmasının sonunu “terör”ü kınamakla bitiren Nuland, her nedense Paris’teki terörist eylemi kınamadı. Eylem bir terörist eylem niteliğinde değilmiydi? Yoksa katledilenler “Ladin taktiği” ile katledilmeyi haketmiş kişiler miydi? Olayın içinde ABD yetiştirmesi Türk Gladyosu olduğu için mi ABD olayı görmezden geliyor?

Bizce öyle… Dünyanın değişik bölgelerinde, askeri diktatörlükleri ve despot yönetimleri açıkça destekleyen bir güç olması itibariyle ABD, dış politikasında devlet terörünü mazur gören ve destekleyen bir konumdadır.

ABD, bugüne kadar Kürt sorununun diyalog ve siyasal yöntemlerle çözümü için bir tek öneri yapmadı. Sömürgeci dört devletle ilişkilerinde, Kürt halkını hep kullanılacak bir malzeme gibi gördü. Kürtlerin haklı ve meşru mücadelesini ayda bir yaptığı açıklamalarla “terörizm”le suçladı.

''Türk gladyosu böyle bir cinayeti işlemez''miş. ''Asala’dan sonra, Türk istihbaratı yurt dışında hiçbir eylem yapmamış''mış… Öyle mi?

Türk devletinin 1998 yılında yurt dışında iki bilinen cinayeti var.

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın Suriye’den çıktığı günlerdi. 17 Kasım 1998 günü Rusya’da, Petersburg’da, Rusya Devlet Başkanı Yeltsin’in Azınlıklar Danışmanı Galina Starowojoya, evinin önünde yaylım ateşine tutularak katledildi. Starowojoya Rusya’da, Öcalan’a siyasi statü isteyen siyasetçilerin en önde gelen ismiydi.
Öcalan’a siyasi statü verilmesini kim, hangi ülkeler istemiyordu?

Çok açık: Türkiye Cumhuriyeti ve ABD.
Bir hafta sonra ikinci cinayet 21 Kasım 1998 günü İran’da işlendi. İran Eski Çalışma Bakanı Dariush Forouhar ve eşi Pervaneh öldürüldüler. Forouhar, öldürülmeden birkaç gün önce, İran hükümetine başvurarak, Öcalan lehine bir miting için izin istemişti. İran bu başvuruyu doğruladı. Türkiye gazeteleri bu cinayetleri, “İtalya’ya Gözdağı” haberleri ile sundu. İki cinayetin failleri de yakalanmadı. Rusya ve İran ise bu olayları geçiştirdiler.

İran istihbaratı, değişik tarihlerde, Türkiye içinde onlarca muhalifini katletti. Rusya, çok yakın bir zamanda Çeçen liderlerini Zeytinburnu’nda katletti. Demek ki istihbarat örgütlerinin “sen benimkini görme ben de seninkini” tarzında “mutakabiliyet” anlaşmaları ve görmezden gelme “jestleri” de varmış…

Fransa devleti ve istihbaratı henüz faili tespit edememiş olabilir. Ama şurası kesindir; bu cinayeti hangi ülke istihbaratının işlediğini çoktan biliyor.

Bir hatırlatma ile bitirelim:

MİT Müsteşarı Hakan Fidan 3 Ocak 2012 tarihinde, yurt dışında görev yapan büyükelçiler ile Ankara’da bir toplantı yaptı. Fidan, büyükelçilere MİT’in yeniden yapılanması çerçevesinde dış istihbarata ağırlık verilmeye başlandığını belirtirken, müzakereler sürecinde, Kürtlere ve PKK’ye karşı yurtdışında izlenmesi gereken politika ve yapılması gerekenleri de anlattı.

Son dakika haberi: Belçika Genk’te Kürt Kültür Derneği yakıldı. Moskova’da yaşayan 76 yaşındaki Aslan Usayan isimli bir Kürt işadamı uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını yitirdi.

Devletin Kürtlere Barış Hediyesi: Paris Katliamı

Dr. Mustafa Peköz

İslamcı Ergenekon Gladyosu bu saldırılar için özel olarak eğitilmiş bulunuyor. 200’e yakın istihbaratçı ve kontra elemanının Avrupa’da görevlendirilmesi, söz konusu saldırıların çok daha artarak devam edeceğine dair ipucu veriyor

Sabahın erken saatlerinde Paris’te 3 Kürt kadını infaz edildi. Katledilenlerin isimlerine bakıldığında, bunun tahmin edilenden çok daha kapsamlı bir planlama olduğu anlaşılıyor. Geçmiş yıllarda da Kürtlere yönelik suikast eylemleri yapıldı. Özellikle İran İstihbarat Servisi’nin İranlı bir Kürt örgütü olan KDP’nin yöneticilerine yönelik saldırıları biliniyor. Ancak ilk kez üç kadın birden hedeflenerek gerçekleştirilen bir katliamla karşı karşıyayız. PKK’nin kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ile Leyla Söylemez adındaki üç Kürt kadının Gare du Nord’da bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda, başlarından vurularak katledilmelerinin politik yankıları tahmin edilenden çok daha fazla oldu ve olacak.

Özellikle kadınların seçilmiş olması, Kürtlerin geleneksel değerleriyle ilişkilidir. Kürt halkının yaşam tarzına yapılmış çok bilinçli bir saldırıdır. Ayrıca, belirlenen hedefin kim olduğuna bakılmaksızın, saldırılara uğrayacağı mesajı verilmek istendi. Bu durum Kürtlerin sembolleşmiş politik yöneticilerine karşı saldırı politikasının Ortadoğu ve Avrupa’yı kapsayarak geliştirildiğini ortaya koyuyor. İslamcı Ergenekon Gladyosu bu saldırılar için özel olarak eğitilmiş bulunuyor. 200’e yakın istihbaratçı ve kontra elemanının Avrupa’da görevlendirilmesi, söz konusu saldırıların çok daha artarak devam edeceğine dair ipucu veriyor.

Bu saldırı sıradan bir cinayet olmayıp, politik olarak verdiği mesaj oldukça derin ve köklüdür. Oluşturulan yeni tasfiye konseptinin ilk adımıdır. Sakine Cansız, Kürt Özgürlük Mücadelesi tarihinde suikasta uğrayan ilk PKK Kurucusudur. Saldırı, Sakine’nin şahsında Kürt Özgürlük Hareketi’nin kadrolarına verilen bir mesajdır. PKK’nin merkezi kadrolarına yönelik birçok kez saldırı girişiminde bulunuldu. Gerillanın deney, tecrübe ve karşı hamleleri çok iyi okuması nedeniyle her zaman boşa çıktı. Devletin milyonlarca dolar harcadığı suikast eylemlerinin tamamı başarısız kaldı. Bu kez, zayıf halkayı yani Avrupa’yı seçti. Önemli bir örgütlenme ağı bulunan MİT ve İslamcı Ergenekon güçlerinin Avrupa’daki konumlanışı önümüzdeki saldırılara dair ipuçları veriyor.

Dahası bu katliam devletin Kürtlere ilk barış hediyesi oldu. Kürtlere tasfiye politikasının dayatılmasının en önemli halkalarından biridir. Ne ilginçtir ki, Erdoğan Nijer gezisinden dönerken gazetecilere “örgütün lider kadrosunun Avrupa’ya gönderileceğinden” bahsettiği saatlere yakın, Paris’in en işlek caddelerinin birinde PKK Kurucu kadrolarından Sakine CANSIZ’a yönelik bir suikast yapılıyor. Erdoğan’ın Ergenekon’u göreve çağırdığı anlaşılıyor. Bu bakımdan, katliamın siyasal sorumluluğu AKP’ye ait olup, devletin Kürt sorununa yönelik çözüm politikasını çok net olarak ortaya koymaktadır. Erdoğan birkaç hafta önce büyükelçileri Ankara’ya davet etti ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, bunlara ‘terör’ konusunda bir brifing verdi. Erdoğan da, terörle mücadelenin uluslararası boyutunu anlattı. Sanırım verilen mesaj, ‘Paris Katliamı’ ile uygulanmaya konulmuş oldu.

Ayrıca AKP yöneticilerinin ilk yapacakları açıklamayı hepimiz tahin ediyorduk. Erdoğan’ın kölesi Hüseyin Çelik, hiçbir bilgi sahibi olmadan, henüz olayın ne olduğunu bilmeden, ‘PKK’nin iç işidir’ açıklamasını yaptı. Çelik, bu işin İslamcı Ergenekon tarafından yapıldığını bildiğinden, ilk işi medyayı yönlendirmek oldu. İyi polis rolünü oynayan figüran Arınç da, ‘bu eylem bir provokasyondur’ söylemiyle dengeyi sağlamış oldu.

Bu katliam uluslararası Gladyo’nun desteğiyle Türk kontrgerillası tarafından gerçekleştirilen Avrupa’nın Roboski’sidir. Bundan böyle PKK’nin lider kadrolarına yönelik izlenecek olan politika bu tarzda gelişecek. Yani belirlenen stratejinin ilk ipuçları verilmiş oldu. Bu saldırı, devlet, MİT ve kontrgerilla içinde herhangi bir grubun yaptığı bir katliam değildir. Bu doğrudan AKP ve Gülen rejiminin bir politikasıdır. Erdoğan ısrarla tasfiye sürecinin kesintisizce devam edeceğini vurgulamış olması, önümüzdeki süreçte Kürt politikacılarına, kanaat önderlerine yönelik bu tür saldırıların devam edeceğini gösteriyor.

Bununla verilen mesaj çok açık: “Kürtlerle barış ve çözüm müzakeresi yoktur.” Sürekli ‘tasfiye’ politikası ön plandadır. Sanırım bu politik söylemlerin karşılığı tam da budur. Henüz ortaya konulmuş, barış görüşmelerine dair atılan somut bir adım yokken, İslamcı Ergenekon medyası, ''PKK’nin tasfiyesinin yakın olduğunu'' şimdiden ilan etti. Müzakere değil,  ''teslim alma'' olarak iddia edilen bu sürecin karşılığı, ‘Paris Katliamı’dır. Barış görüşmelerine yönelik Kürt tarafının attığı olumlu adımların karşılığını vermeye cesareti olmayan devlet, savaşı Avrupa’ya taşıma kararı almış bulunuyor.

Uluslararası güçlerin de, bölge güçlerinin de gördüğü tek politik gerçeklik şu; Kürtler tarihin en güçlü dönemini yaşıyor. Türk devleti ilk kez PKK karşısında çok yönlü bir yenilgi aldı. Uyguladığı bütün stratejiler, politikalar çöktü. Tasfiyeye yönelik her hamlesi, her manevrası başarısızlıkla sonuçlandı. Kürtler her geçen gün bir güç oldu. Bugün bölge dengelerini belirlemektedirler. PKK, Ortadoğu’da artık hesaba katılması gereken bir politik aktör haline geldi. İslamcı devlet öylesine sıkışmış durumda ki, artık tek alternatif Kürtlerle masaya oturmak zorunda kaldı. Bunu dahi kirli yöntemlerle uyguluyorlar. PKK gerçeğini kabullenmek yerine, böylesi hile ve komplolarla süreci kurtarmaya çalışıyorlar.

Paris’in seçilmesi de çok bilinçlidir. Türk Kontrgerillasının en iyi örgütlendiği bir alandır. Paris, Abdullah Çatlı ve ekibinin merkeziydi. Ermenilere yönelik birçok suikast bu şehirde planlanmıştı. Fransa istihbaratının Türk MİT’i ile en iyi çalıştığı ve özellikle Kürtlere yönelik saldırıların yapıldığı, Kürtlerin tutuklandığı şehir olarak ön plana çıkar. Bu bakımdan, Türk devleti kadar Fransa da sorumludur. İslamcı Ergenekon bu katliamı tek başına gerçekleştirme kabiliyetine sahip değildir. Profesyonel katillerin kullanıldığı bu eylem, uluslararası kontrgerilla güçlerinin bir ortak eylemidir. Ortadoğu güç dengelerinin Kürtler lehine gelişmesini istemeyen ve özellikle PKK’nin politik bir aktör olarak masanın bir tarafından olmasını istemeyen uluslararası güçlerin de bir bakıma yönlendirdiği bir katliamdır.  Türk kontrgerillası doğrudan görev almış olsa da, NATO gladyosunun sürecin bir parçası olduğunu hesaba katmalıyız. Yoksa Paris gibi bir yerde, bir istihbarat biriminin tek başına böylesi bir katliamı olmasına izin verilmez. Bu bakımdan, politik arka planı çok daha derin olan bir saldırıdır.

Böyle kirli yöntemlerle Kürtleri dize getireceklerini sananlar yanılıyorlar. Tersine Kürtler, çok daha güçlenecek ve kenetleneceklerdir. Bu saldırı bütün Kürtlere yapılmıştır. Kürtler, kendi özgürlük savaşçılarına en zor koşulda sahip çıkması gerektiğini biliyorlar.

Bunun karşısında Kürtlerin çok daha kenetlenmesi ve tasfiyeye karsı açık bir duruş göstermesi gerekir. 

Çünkü bu katliam Kürtlerin özgürlüğüne yöneliktir.

Kürt halkının üç değerli evladına sahip çıkma gündür. Değerlerimize sahip çıkma zamanıdır.

Gokyuzu9@aol.com

KCK: Tarihsel Bir Çıkışla Cevap Olunmalı

PARİS - KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Paris’te katledilen üç Kürt kadınının uğurlama törenine gönderdiği mesajda, “Devrimci öncülere ancak tarihsel bir çıkışla cevap olunabilir” dedi. Dünyanın farklı yerlerinden dayanışmada bulunan herkese teşekkür eden KCK, “Bu katliam Avrupa hukukuna ve demokrasi tarihine vurulmuş bir kara lekedir” vurgusunu yaptı. KCK, cenazelere sahip çıkan insan selinin haksız ve adaletle bağdaşmayan PKK’nin ‘terör listesine’ alınmasını hükümsüz kıldığını kaydetti.

KCK Yürütme Konseyi’nin Paris’in Villiers-le-Bel banliyösündeki bir salonda yapılan uğurlama törenine gönderdiği yazılı mesaj şöyle:

“Kürdistan devrimi, tüm imha amaçlı saldırılara ve komplolara karşı büyük bir azim ve kararlılıkla, nice badireler atlatarak, adeta her bir günü olağanüstü bir mücadeleyle karşılayarak bugünlere gelmiştir. Kırk yılı aşkın mücadele tarihimizin hemen her bir günü ve yılında şehitlerimizin göstermiş olduğu kahramanca-fedaice direniş Kürdistan devrimini geliştirmiştir.

Kürdün özgür doğuş tarihine tanıklık eden, devrimin hemen hemen tüm alanlarında görevler üstlenen, büyük bir deneyim, tecrübe ve öncülüğe sahip her tarihi kişilik gibi yeri asla doldurulamayacak olan Sara (Sakine Cansız) yoldaşın ve iki genç devrimci kadın arkadaşımızın kalleşçe bir yöntemle şahadete ulaşmaları sarsıcı ve ağır olmuştur.

DEVRİMCİLER HİÇBİR ZAMAN ÖLMEZLER

Ancak biliyoruz ki, devrimcilerin yürüdükleri bu en çetin devrim yolunda bir kızıl gül olup toprağa düştükleri her vakit, Kürdistan devrimini yeniden çiçeklendirdikleri, çoğalttıkları, halkının ve devrim ile sosyalizm mücadelesini yürüten her kesimin yüreğinde ve beyninde daha güçlü yaşadıkları ve yaşatıldıkları bir hakikattir. Devrimciler gerçekte hiçbir zaman ölmezler; onlar her daim devrimin ruhu, azmi, direniş ve mücadele geleneği olarak yaşarlar.

14 Temmuz 1982’de görüldüğü gibi, Amed Zindanı’nda vahşete karşı insanlık onurunu, kadınlık onurunu ve Kürt halkı ile ezilen tüm halkların onurunu korumak için bedenlerini ölüme yatıranlar ölmediler. Şahadetleriyle Kürdistan ve Kürt kadınları için yepyeni özgür yaşam yolunu açtılar. Ölümde yaşamı dipdiri yarattılar. Yenilen faşist, militarist, milliyetçi, ırkçı, ayırımcı, cinsiyetçi, sömürgeci güçler ve zihniyetleri oldu. Kazanan insanlık, halkımız, kadınlar, özgürlük, sosyalizm ve devrim oldu. Bu gelenek hep böyle süregeldi. Kürdistan devrimi kırk yılının her bir yılını geride bıraktığında bu daha net ortaya çıktı ve anlaşılır oldu. Ve günümüzde Kürdistan devrimini, tıpkı devrime ilk karar vermenin heyecanını ve azmini koruyarak, zaferle taçlandırmanın eşiğindeyiz.

İşte böylesine önemli bir devrim aşamasında hareketimiz PKK’nin kurucularından Sakine Cansız yoldaşımızın hedeflenmesi ve onunla birlikte Fidan Doğan ve genç öncü arkadaşımız Leyla Şaylemez’in katledilmesiyle hareketimize büyük bir darbe vurulmak istendi.

BARIŞA GİDEN YOLDA TUZAKLAR, KOMPLOLAR BİZLERİ BEKLEMEKTE

Belli ki Kürdistan barışına giden yolda tuzaklar, komplolar ve katliamlar bizleri beklemektedir. Bu devrimci kadın yoldaşlarımızın hunharca katledilmesi bunu açıkça göstermektedir. Bu alçakça saldırıya akıl sınırlarını zorlayarak, daha ilk saatlerden itibaren hareketimizin isminin karıştırılması zihinleri bulanıklaştırma çabası olup, bu, gerçek katillerin ve onun arkasındaki güçlerin açığa çıkmasını istemeyen ruh ve zihniyetin tipik dışa vurumudur, düpedüz haince bir saptırmadır. Kürtlere ve hareketimize düşmanlık yapan bu dilin sahiplerini hareketimiz, halkımız, halkımızın dostları ve demokratik kamuoyu iyi tanımaktadır; cevabını da Paris’ten bir kez daha vermiştir.

Tüm Kürdistanlılar, dostları, mücadele eden sosyalist devrimciler, kadınlar, demokrasi, barış ve özgürlük isteyen her kesim bu alçakça ağır saldırının amacını çok derinden hissederek faşizm karşısında dayanışmasını çok güçlü bir şekilde sergiledi. Ezilenlerin ve özgürlük arayan halkların, dünyanın neresinde olursa olsun saldırılara karşı asla boyun eğmeyeceklerinin, teslim alınamayacaklarının ve katliamlarla yılmayacaklarının mesajını Paris’te dimdik durarak bir kez daha göstermiştir.

Hem Kürdistan Kadın Hareketi’nin, hem Kürdistan Gençlik Hareketi’nin bu öncü militanlarımızın şahadetiyle devrimci mücadelelerine büyük bir ivme kazandıracakları kesindir. Sara gibi tarihe mal olmuş devrimci öncülere ancak tarihsel bir çıkışla cevap olunabilir. Kürdistan Özgürlük Hareketimiz bu tarihi çıkışı gerçekleştirmeyi bilecektir.

TERÖR LİSTESİ HÜKÜMSÜZ KILINDI

Böylesine acılı günümüzde acımızı bizimle paylaşarak en derin dostluk örneğini sergileyen, Kürdistan halkıyla en anlamlı dayanışma örneğini gösteren tüm değerli dostları, bu katliamı yazılı mesajlarla, çeşitli gösterilerle lanetleyen tüm şahsiyetleri, kurumları saygıyla selamlıyor, teşekkürlerimizi sunuyoruz. Dört parça Kürdistan’da, Ortadoğu’da, Latin Amerika’dan Asya’ya, Avrupa’ya kadar yayılan tepkiler ve Paris’e akın eden insan seli, insanlık vicdanının ayağa kalkması, halkların özgürlük mücadelesinin esir alınamayacağını ortaya koydu. Yine çok haksız ve adaletle bağdaşmayan PKK’nin ‘terör listesine’ alınmasını hükümsüz kıldınız. Unutulmamalıdır ki, hala yasal olarak yürürlükte olan bu karar böylesine siyasi cinayetlere davetiye çıkarmaktadır.

KATLİAM AVRUPA DEMOKRASİ TARİHİNE VURULMUŞ KARA BİR LEKE

Böylesine kirli, karanlık, sinsice planlanan, örgütlenen ve hayata geçirilen bu katliamın aydınlatılması için hem sizler, hem de bizler ısrarlı takipçisi olacağız. Bu konuda Fransa hükümetinden beklentimiz bu insanlık dışı katliamın, Kürt kadın devrimcilerinin bedenlerine uzanan bu kanlı ellerin sahiplerinin bir an önce açığa çıkarılmasıdır. Halkımızın ve demokratik kamuoyunun da tek beklentisi budur. Bu katliam Avrupa hukukuna ve demokrasi tarihine vurulmuş bir kara lekedir. Bu lekeyi temizlemek Fransa hükümetinin sonuna kadar göstereceği kararlılığa bağlıdır.

Biliyoruz ki bu değerli Kürdistan devrimi şehitlerimizi son kez Kürdistan’a yolcularken, canlarınızla birlikte, inancınızı ve umudunuzu asla yitirmeden, büyük bir metanetle uğurluyorsunuz. Amed, Dersim, Elbistan, Mersin ve tüm Kürdistan halkı şehitlerini büyük bir sahiplenmeyle ve barışçıl-demokratik bir tarzla karşılayacaktır. Paris’te ortaya çıkan tarihi anlamlı mesajı bu kez Kürdistan’da vermesini bilecektir, layık olacaktır.

Bir kez daha bu zor dönemde ulusal birlik tavrını ve enternasyonalist dayanışma tutumunu etkileyici bir şekilde ortaya koyan Kürdistan halkına, dostlarına, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren, insanlık onuruna sahip çıkan herkese ve şehit ailelerine en içten saygılarımızı sunuyoruz.”


ANF

TSK Dökülüyor: 8 Bin Paralı Uzman Erbaş İstifa Etti!



HPG gerillaları karşısında başarısız kalan Türk ordusundaki istifalar dikkat çekti. Emekli Uzman Erbaşlar Derneği (EMUZDER) Başkanı Esef Merdoğlu, son bir yıl içinde 8 bin uzman erbaşın istifa ettiğini belirterek, 2010 yılında 67 bin olan uzman erbaş sayısının 35 binin altına düştüğünü belirtti. Merdoğlu, ‘terörle mücadele birlikleri’nde uzman erbaş kalmadığı için yükümlü erlerin timlere alınmaya başlandığını kaydetti.

Merdoğlu, "Terörle mücadele eden timlerden örneğin; Bolu Komando Tugayı'nda 750 uzman erbaş vardı, 400'u istifa etti. Kayseri Komando Tugayı'nda 800 olan uzman erbaş, istifalar nedeniyle 400'e düştü. Siirt'te 700'den 300'e, Tunceli'de 850 uzmandan 450'si istifa etti. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 2012 Kasım ayı itibariyle açıkladığı uzman erbaş personel sayısı 46 bindi. Özlük haklarındaki sıkıntının gerçekleşmemesi nedeniyle toplamda 8 binin üzerinde uzman erbaş sözleşmeyi yenilemedi. 5 bin 700 uzman erbaş yaş haddinden ayrıldı. Yeterli uzmanı kalmayan TSK, terörle mücadele eden timlere, er olarak vatani görevini yapanları gönderiyor" dedi.

"Milli savunma Bakanlığı, oluşturmayı düşündüğü profesyonel orduyu maalesef her gün eritiyor" diyen Merdoğlu, "Sözleşmeli personelle profesyonel ordunun oluşturulamayacağını söylemiştik, haklı çıktık. Yetkililer, uzmanların özlük haklarının düzeltileceğini söyleyip beklentiyi yükseltiyor ama hiçbir zaman bu sözlerini yerine getirmiyor. Bu nedenle de profesyonel ordu eriyip gidiyor" şeklinde konuştu.

ÖZEL ORDUNUN PARALI ASKERLERİNE GİZLİ SÖZLEŞME İMZALATILIYOR

AKP tarafından TBMM'ye sunulan yasa teklifi ile 10 Mart 20011 tarihinde kabul edilip resmi gazetenin 22 Mart 2011 günlü sayısında yayınlanarak yürürlüğe girmesiyle orduya paralı asker alımı başlamıştı.

Yasada belirtilen şartları yerine getirenler Ankara Cebeci'de bulunan Kara Kuvvetleri Personel Temin Merkezi Komutanlığı'nda ön sağlık raporu, fiziki kabiliyet testi sınavı ile sözlü mülakata alınıyorlar. Sözlü mülakatta adaylar psikolojik teste tabi tutularak ölüm konusunda ne düşündükleri, birini öldürüp öldüremeyecekleri, 'şehit' haberlerini TV'lerden izlediklerinde ne hissettikleri gibi sorular soruluyor.

Burada başvuruları kabul edilenlere imzalatılan ön sözleşmede paralı askerlerin "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu"nda gösterilen ücret ve mali haklar dışında herhangi bir ücret talep edemeyecekleri, göreve başladıktan sonra istihdam edilenlerin sözleşmeli erbaş-sözleşmeli er adaylarında aranılan niteliklerden bir veya birkaçına uymadıkları halinde sözleşmelerinin feshedilecekleri, paralı askerlerin görevi esnasında edindiği gizli bilgileri görevlerinden ayrılsalar dahi TSK yetkili makamlarının izni olmadan açıklayamayacakları imza altına alınıyor.

Ankara'da Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda yapılan sınav ve mülakatların sonrasında ön başvuruları kabul edilen adaylara sözleşme imzalatıldıktan sonra aday başvuruları kayıt altına alınıyor. Ön sözleşmeyi imzalayan adaylar daha sonra 45 veya en geç 60 gün sonrasında gelen adli sicil ve güvenlik soruşturması raporlarının 'temiz' olması halinde tekrar Ankara'ya çağrılarak burada onlara asıl sözleşme imzalatılıyor.

Asıl sözleşmede, "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu"ndan faydalanmak isteyenlerin yaşanabilecek ölüm ve yaralanma olaylarında tazminat talep etmeyecekleri, ölümleri halinde sadece ailelerine haber verileceği imza altına alınıyor. Göreve başlayan paralı askerler Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (coffee) bendi kapsamında sigortalı sayılıyorlar ve aldıkları ücret 16 yaş üzeri çalışanların aldığı asgari ücretle eş değer. Paralı askerlere verilen operasyon ve görev ücretleri ile birlikte ellerine geçen aylık net para 1500 ile 1750 arasında.

ASIL SÖZLEŞMEYİ BİZE VERMİYORLAR

Diyarbakır'da askerliğini yaparken terhisine bir hafta kala rapor alan ve rapor bitiminde 7.Kolordu Komutanlığı'na paralı askerlik için başvuran ve ismini açıklanmasını istemeyen bir asker, herhangi bir mesleği olmadığı için bu işi kabul ettiğini söyledi. Paralı askerliğe 2. dönem başvurusunda bulunduğunu ve Ankara'da sınava tabi tutulduklarını belirten asker, koşu, kültür-fizik, şınav çekme gibi fiziki testlere tabi tutulduktan sonra adayların mülakata alındığını ve hiçbir şekilde yazılı sınav olmadığını söyledi.

Ankara Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda yapılan mülakatta aralarında Binbaşı ve Astsubay ile sivillerin bulunduğunu belirten asker, "Soru-cevap şeklinde mülakat yapıyorlar. Heyet oluşuyor. İçlerinde yaşlı siviller var, subaylar var. Benim girdiğim mülakatta, 'yeri gelince adam öldürür müsün', 'şehit haberlerini televizyonlarda izleyince ne hissediyorsun', 'komutanın birini öldür derse öldürür müsün', 'ölüm konusunda ne düşünüyorsun', 'karşı cinse ilgin ne kadar', 'neden sözleşmeli er olmak istiyorsun' şeklinde sorular sordular. Mülakat bittikten sonra 'seni bilgilendireceğiz' dedikten sonra döndüm. Bir aydan fazla bir süre sonra da güvenlik soruşturmamın tamamlandığı belirtilerek Ankara'ya tekrar çağrıldım. Burada ön sözleşme dışında ikinci bir sözleşme imzalatılıyor. İkinci sözleşmeden sonra ise iki aydan fazla bir süre verilen eğitimin sonrasında işe alındım" dedi.

ANF'ye konuşan asker, imzalatılan belgenin tek nüsha olduğunu ve çok sayıda resmi yazının yanısıra, ölüm ve yaralanma halinde tazminat kabul etmeyecekleri, ölüm halinde sadece ailelerine, aileleri yoksa haber verebilecekleri en fazla 3 kişinin isminin verilebileceğinin yazıldığını söyledi.


ANF