6 Haziran 2013 Perşembe

‘Nesebi Gayri Sahih Nesil’ ve Demokratik Alternatif


Başbakan Erdoğan’ın ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Eyvallah. Hazret ne düşünüyorsa onu söylüyor. Aklına geleni de yapıyor.

Sonrası Gezi Parkı…

O böyle yapıyor da, onun “alternatifi” gibi duran Cemaat ne yapıyor? Bir süredir yazıyoruz; ABD bu hükümeti desteklediği halde, ABD’de “mukim” bir “imam efendi”, nasıl oluyor da Hükümet’in altını kimi zaman alenen, kimi zaman “çaktırmadan” oyabiliyor? Yargıda ve poliste, sivil bürokraside bu “cemaat atağı”nın “sırrı” nedir?

Demiştik ki, çünkü hem ABD, hem de Türk sermayesi Başbakan Erdoğan’ın “alternatifini” hazırlıyor. Ne öldürüyor, ne olduruyor. Yavaş yavaş… Ağır ağır… Sinsice. Pusu “atarak”. Her yeri geldiğinde vurarak, vurduktan sonra “destekleyerek”…

Ne destek ama… Cemaat’in Erdoğan’a desteği, “asılan adama ipin verdiği destek” gibidir.

ABD’nin derin analistleri, çoktan beri AKP hükümetindeki “metal yorgunluğunu” saptadılar. AKP metalinin zayıflayan molekülü Tayyip Erdoğan. Ağır bir hastalık geçirdi. O günlerden beri, kafasındaki bütün “rüyaları” “hızlandırılmış” bir tempoyla hayata geçirmek için akıl almaz bir enerjiyle koşuyor. Amok koşucusu gibi. Ve ABD’nin, aynı zamanda “cemaatleşen” Türk derin devletinin analistleri, Türkiye’de “demokratik bir alternatif” oluşmadan önce, kendi alternatiflerini hazırlamak için ellerini çabuk tutuyor.

Onların “haklılığı”, tahmin edemeyecekleri bir anda doğrulandı bile…”Metal yorgunluğu” sinyalleri veren Başbakan birkaç ay içinde on yıllık “karizmasını” yerle yeksan etti. Metal ha kırıldı, ha kırılacak.

Şimdi şundan emin olabilirsiniz: Devletin bütün gizli katlarında, siyasi kurumların bütün gizli zirvelerinde, yalnız Türk servislerinin değil, Ortadoğu ile ilgili bütün küresel güçlerin gri koridorlarında ve hatta İran’ın, İsrail’in hatta Suriye ve Maliki Irak’ının bir yerlerinde herkes “Erdoğan’ın alternatifi” üzerine kafa patlatıyor.

Gezi isyanı Erdoğan’ın “rüyasını” kabusa çevirdi. Artık ondan ne “Başkan” olur, ne Cumhurbaşkanı…

O halde bu işin sonucu ne olacak?

Daha şimdiden Zaman Gazetesi’nde ilk işaretler ortaya çıktı bile. Cemaate “merbut” Şahin Alpay dün şunları yazdı:

“Eğer Başbakan değişmeye ikna edilemezse, o zaman ben şahsen yaklaşık on bir yıldır sürdürdüğü yoğun çalışmalar sonunda ziyadesiyle yorulmuş olduğu ya da sağlık durumunun göreve devam etmesine izin vermediğisonucuna varacağım. O zaman çare bulma sorumluluğu halka düşecek."

“Halka” mı, yoksa “cemaate” mi?

Halkın durumu malum. Onun içinden şu ana kadar Erdoğan’ın alternatifi ne yazık ki çıkmadı. Soralım:

Erdoğan’ın alternatifi Kılıçdaroğlu olabilir mi? Bu soru sorulduğu anda Türkiye’nin dört tarafından kahkahalar yükseliyor. CHP bürokrasisinin en son temsilcisinden siyasi bir alternatif çıkmaz. Çünkü bu arkadaş, kürsüde "lider taklidi" yapıyor. 

Erdoğan’ın alternatifi “cemaatin içinde” yatıyor. AKP’nin bileşimindeki cemaat damarında pek çok Erdoğan alternatifi cirit atıyor.

Bu nasıl bir alternatif?

Daha demokratik mi? Kürt sorununda Başbakan’dan daha barışçı bir seçenek mi? AKP’nin programından daha demokrat mı?

Bu soruya defalarca yanıt verdik. AKP,  Erbakan’dan sonra küresel güçlerin “tıynetine, cibilliyetine, niyetine ve planlarına” en uygun seçeneğe, yani cemaatçi hegemonyaya geçiş partisi olarak kuruldu. Hiç kimse kurulur kurulmaz çoğunluğu kazanacağını düşünmedi. O nedenle “geçiş” uzadı, onbir yılı aştı. Ama işte şimdi bu “geçiş süreci” sona yaklaşmakta. AKP’den sonrası “cemaat”. Ve bu öyle bir küresel alternatif ki, genel merkezi bile Amerika’da…

Cemaatin “partileşeceğinden” söz etmiyorum elbette. Bu onun işlevini bozar. Cemaat’in işlevi devleti ve partileri “cemaatleştirmek”. Bu nedenle cemaatleştirmek için cemaate ihtiyaç daim. Erdoğan sonrası AKP kesinlikle cemaatleşecek ya da bölünerek cemaatleşecektr.

Cemaat üzerine düşünür ve bu satırları yazarken, ansızın yan taraftaki bilgisayar ekranında Fethullah Gülen’in Gezi direnişi ile ilgili “sohbeti”ne gözüm takılıverdi. Ağdalı bir Osmanlıca ile çok sıradan bir sokak dilini sentezleştiren bir şahsiyet Gülen. Bununla, lümpen Türk milliyetçiliği ile, özünden uzaklaştırılmış bir İslam’ın “eklektik dilini” yaratmış. Gözüme iliştikten sonra Gülen’in sohbette neler dediğini okudum.

Gülen burada Hükümeti eleştiriyor. Ama sonra dönüyor, Gezi direnişini eleştiriyor. “Aşırılık” maşırılık dese de asıl eleştiri ağırlığı polise değil, direnişçilere yöneliyor. Bu nedensiz değil. Çünkü Gülen, gezi direnişini yapan “genç nesilden” nefret ediyor. Ağdalı Osmanlıca ve lümpen Türkçe ile karmakırışık sözlerinin arasından çıkan sonuç nedir? Birkaç alıntıyla anlatayım, önce Gezi’dekiler “kimin çocukları?” sorusuyla ilgili sözlere bakalım:

“Terbiye sistemlerimizi gözden geçirmemiz lazım. Kimler o çocuklar? Kimin çocukları o sokaklarda mantıksızca hareket edenler? Hak davası değil o!"
Gülen “kimin çocukları?” sorusunu sizce neden soruyor? Bu “çocukların” anne ve babalarını “merak” ettiği için mi? Yoksa ağdalı Osmanlıca dilinin altında, son derecede kirli, rezil, berbat, utanmaz ve arlanmaz bir bakla mı gizli? Yanıtı bulmak için bakalım: 


“Demek ki, aslında biz bize etmişiz. Tabanda mesele.. toprak kirlendiğinden dolayı, kuvve-yi inbatiyesini kaybettiğinden dolayı, atmosferi, ozonu deldiğimizden dolayı, güneş şuaları ters geldiğinden dolayı, her şey aleyhte cereyan ettiğinden dolayı, böyle nesebi gayr-i sahih bir kısım hadiseler ve onu temsil eden bir kısım nesiller oluşuyor.”

İşte böyle… Alengirli konuşmanın laf kalabalıklığı ile kamufle edilmiş olan “kimin çocukları” sorusunun yanıtı çirkin: “Nesebi gayri sahih nesil”…

“Nesebi gayri sahih” ne demek? Gezi isyanını gerçekleştiren “nesil” yani “kuşak”, yani “jenerasyon” bundan bir şey anlamaz. Gülen’in kendileri ile ilgili sarfettiği sözün ne anlama geldiğini bilmez. O halde biz açıklayalım:

“Nesebi gayri sahih” demek, Türk “ahlak sözlüğüne” göre, “piç” demek… Annesi, babası belli olmayan demek. “Türk ahlak sözlüğüne” göre, ''büyük bir ahlaksızlık sonucunda dünyaya gelmiş çocuk'' demek… Kirli sözcük “zina” denilen sözcükle bağlı…

Ve Gülen bu “piçleri” nasıl yetiştirmeliyiz diye kendi kendine soruyor. “Nasıl yaparsak bu nesiller insan olarak yetişir; tahribatları tahribatla karşılamak değil de, tahribatları tamiratla gidermeye çalışan bir nesil yetişir?”

Onun kafasında “zina sonucu dünyaya gelen” “nesebi gayri sahih” nesiller “insan” haline getirilecek şekilde eğitilmeli…

Erdoğan’ın “ayık kafalı nesil” teorisinin alternatifi işte bu…


Cemaat dediğimiz zaman büyük bir kitleden söz ediyoruz ve elbette bu kitlenin “samimiyetinden” en küçük bir kuşku bile duymuyoruz. Cemaati oluşturan “neslin”, “sapkın bir nesil” olduğunu da düşünmüyoruz. Şunu söylüyoruz: Gülen’in bu yaklaşımını, Hüseyin Gülerce’nin bile onaylayacağını sanmıyoruz. 

Bütün bu yazdıklarımız Gülen cemaatine hakim olan zihniyeti sergileme amacı taşımıyor.  


Bu yazının bütün amacı, tek bir saniye bile kaybetmeden, AKP rejiminin demokratik alternatifini yaratmak için kolları, paçaları sıvamanın zorunluluğunu anlatmak. Geciken “alternatif” beş para etmez çünkü. 

Gezi isyanı tüm Türkiye’ye yayıldı. Nasıl “tek ayaklı” Kürdistan isyanı düzeni değiştirmeye yetmediyse, onu yalnızca geriletip, barışa zorlamanın dışında elle tutulur bir demokratik sonuç henüz alınamadıysa, “tek ayaklı” Gezi isyanı hiç bir sonuç alamaz. İsyan “iki ayak” üzerinde durduğu zaman kalıcı barışa, gerçek demokrasiye, özgürlüğe, eşitlik içinde refaha yol açar…Rodos heykeli gibi; bir ayağı Gezi’de, diğer ayağı Amed’deki Şex Sait meydanında… ani dünyanın “sekizinci harikası”…

O nedenle, dün HDK’nin Galatarasay’dan Taksim Gezi Parkına yaptığı yürüyüşün tarihi bir anlamı var. Bu yürüyüşü örgütleyenleri büyük bir heyecanla selamlıyorum. Çünkü bu yürüyüş, Gezi’yi Amed’le birleştirme yürüyüşü. HDK, tam da işlevine uygun olarak Türkiye ile Kürdistan arasındaki köprüyü kuruyor. 

Bu yürüyüş, Erdoğan ve Gülen’in demokratik, halkçı, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik ve eşitlikçi, komünal alternatifini yaratma yürüyüşü.

Türkiye tarihinde yaşamadığı kadar önemli bir dönemden geçiyor. 

KCK’nin “Kürtler inisiyatif almalı” çağrısı, işte bu tarihi dönemin ruhuna uygun bir çağrı olarak, milyonlarca özgürlükçü Kürdün, barışı ve çözümü sağlayacak olan demokratik alternatif yaratma görevini hatırlatıyor…

Amed Gezi’ye aksın, Gezi Amed’e… Alternatif ve Türkiye’nin demokratik istikrarı burada yatıyor… 

Bu gerçekleştiği zaman, asıl o zaman Cemaat de kendi işlevine dönerek, kendini “eğitmiş” olacak, yeni nesillerle barışacak, bütün dinler, mezhepler ve tarikatlar asıl misyonlarına dönecek, insanlığın saadeti yolunda, adaletli bir toplum için vaaz verecek; Alevi Sünniyle, Nusayri Şafiyle, Müslüman Hristiyanla kucaklaşacak…

ANF

Hiç yorum yok: