8 Nisan 2013 Pazartesi

Kürt Savrulmaları!..

Güney'de mevcut statü hem yetmemeye başladı hem de merkez tarafından hazmedilemiyor. Tartışmalı bölgeler için yapılması gereken referandum ertelendikçe, yeraltı kaynaklarıyla ilgili tasarruftan merkez uzaklaştırıldıkça artan gerilim, örtülü bir savaş şeklinde devam ediyor. 

Şiilerin nüansları bir kenara bırakıp safları sıklaştırma arayışı ve İran'ın Güney'deki Kürt yapıların içine en az Türkiye kadar nüfuz etmesi de cabası. Barzani'nin bütün olasılıkların masada olduğunu açıklamasının ardından Kürt parlamenterlerin boykot kararı, restleşmenin fiziki kırılma arifesini işaret ediyor.  ABD'nin moderasyonunun ve balans civatalarına koşturmasının ne kadar etkili olacağını göreceğiz. 

Batı'da 19 Temmuz'dan itibaren boy veren fiili durumun yarattığı sarsıntı ve iki fay hattında derinleşen yeniden aktifleşme durumunun sancıları, kanlı bir girdaba doğru sürüklenebilir. Baas kalıntılarının yanı sıra yerelde Türkiye pilotajındaki muhalifler toplamı, İran'ın hem rejim üzerinden sarkması hem de geleneksel koçbaşlarının uyandırılmasının oluşturduğu keşmekeş, görece en zayıf halka Kürtlere patlıyor. Dolaylı siyasi kontrol ile direkt fiziki müdahelenin senkronizasyonunu sağlama uğraşındaki bölgesel güçler ve dış ittifaklarının büyük resimde 'tahammül' etmek zorunda kaldıkları alan, renk ve çarpıcılığın belirtileri, Kürtlerin beklentilerini karşılamaktan uzak olabilir. Sahaya bakıldığında kaosta hem ayrışan hem karışan güçlerin kimi zaman yan yana kimi zaman karşı karşıya ateş etmelerinin, Kürtlerin naif zihinsel formasyonunu istismar etmeyeceğinin garantisi yok. Üstelik erken egemenlik hastalıkları ile ağabey gölgeleri arayışındaki Kürt örgütçüklerinin yaratacağı kesiklerin acısını da küçümsememek lazım.

Doğu'da oluşturulan geçici sessizliğin akıbetini bilecek tarihsel deneyim ve sürekli güncellenen bellek sahibi Fars egemenliğinin, Ortadoğu'daki gücünü konsolide etmekle yetinmeyip uç mayınları/düzenekleri güçlendirerek dışardan bariyeri sağlamlaştırması sürüyor. Fars devleti, son yüzyıldaki bütün Kürt trajedisindeki payını şöyle gözden geçirip Irak ve Suriye'nin son etaplarının kaderine baksa bile kendisine yaklaşan büyük öfkenin faturasının ağırlığını bilir. Doğu'daki en örgütlü ve askeri gücün, politik ilke ve esneklik marjını şimdiden kabullenip ona göre hem Doğu'da hem de gölgesinin düştüğü diğer alanlarda aktifleşme ile paralize etmenin vitesini değiştereceği kaçınılmaz. 

Kuzey'de yeni devlet aklının bölgesel hatta dizilmenin eksik halkalarını tamamlamaya çalışırken 'iç bünyesi'ni restore etmesinin gereklerine bigane kalamayacağı netleşti. Arkasındaki dış rüzgara ve ön açıcı saha temizliğine rağmen ilerleyememenin kendisini denkleme sokamayacağını vurula vura anlayarak havlu atması sürpriz olmadı. Ancak bu dezavantajlı pozisyondan en az hasarla 'baldıran zehiri' metaforuyla sıyrılmanın gayretinde. Yeni devlet bileşenlerinin de en az Fars egemenliği kadar tarihsel birikim ve deneyimle donandığı sır değil. Üstelik bu zinde kadronun paralel toplumdan devşirilme gibi zamanın ruhuna oturan uyum yeteneği var. İyi bir şefleri, maharetleriyle matuf orkestraları ve önceden hazırlanıp refleksleri kurgulanmış; hangi koltuk sırasının nerede nasıl reaksiyon göstereceğinin belirlendiği bir aktif izleyici kitlesi var. Salonun iç ve dış güvenliği tolere edilebilir zaaflara rağmen tetikte. Büyük risk; 'felç edenlerin tekerlekli sandalye vermekle yetinme' olasılığı…

Dört cepheden süren açık veya örtük; kanlı veya kansız hesaplaşmanın yerli ve kadim aktörü; kurban, mağdur ve oyun bozanı Kürtlerdir. Önce iki imparatorluk ardından bölgenin kaderiyle oynayan yeni devletler ile yerli müttefiklerince parçalanan Kürtlerin, 6 milyona yakın Güney'deki devletleşen siyasi aktörleri formel kalıbında bırakırsak, temel gücü KCK ve şemsiyesi altındaki organizasyon şemasının bütünüdür. Tarihin tam da bu döneminde Kürt hareketi, kılıç üzerinde dengesini koruyarak, kılıcın dayandığı zemini, kendisinin dayanma kapasitesini, geride bıraktıklarını, önünde duranı, etraftaki sesleri hesaba katarak ilerlemeye çalışıyor. 

'Eşik aşıldı' yazımda ifade etmeye çalışmıştım. Bu süreci eleştirmek, kaygıları dile getirmek ve hatta argümanlarıyla birlikte itiraz etmek de meşrudur. 40 milyonluk bir halktan tek tip bir insan modeli yaratamayız, kimsenin de böyle bir gayesi yok. Bu halk, bütün zenginliğiyle yaşadı, yaşayacak. Elbette, geleceğe dair farklı tasavvurlarımız, tasarımlarımız, umutlarımız olabilir. Hala 70 bin Kürt, resmen devletin korucusudur, gerisini saymaya bile gerek yok. Ne sosyolojik gerçeklerimizi ne de güncel depresyonlarımızı inkar edemeyiz. Ancak, Kürt hareketini küçümsemek, aşağılamak, yetmedi küfür etmek, ihanetle suçlamak, gevezelik malzemesi yapmak, en kibar ifadesiyle doğru değil...

Alevilikten radikal İslamcılığa, Ermeni dostluğundan Türk düşmanlığına; bağımsız devlet istemekten kayıtsız teslim olmaya; Türkiye sevdasından AB rüyasına; Şii hattından sosyalizm duyarlılığına uzanan kümelerin bileşkesine Kürt hareketi düşmanlığını oturtma mucizesine hayret etmemek mümkün değil... 

Böyle bir dönemde 'sesler' ve 'yankısı' ile yaratacağı manevi ve fiziki tahribatın kaynağından da sorgulanması gerekir. İşte bu noktada oldukça rahat, pervasız, gereksiz, faydasız, firari çıkışlar ile abartılı abanmalar, yetki ve sorumlulukta endazeyi kaçırmalar yarışmaya başladı. Bunu mevcut halin lehine yaptığını iddia edenler orta ve uzun vadede, aleyhine yaptığı söyleyenler de kısa vadeden başlayarak uzun vadeye de yüklü bir faiz bindirdiklerinin farkında olmalılar. 

Biraz sakin olun! Hiddetinizi, nefretinizi, öfkenizi kardeşlerinize boca etmekte gösterdiğiniz cömertliği niye düşmanlarından sakındığınızı iki dakika düşünün. Arkanızda bıraktığınız örgüt enkazlarını boş verdik ama hayatınızın herhangi bir kesitinde harcadığınız samimi emeğinize saygılı olun... 

Kürtlerde okur-yazarlık ile militanlığın yarattığı orta ölçekli bilirkişilik, dış akademiye tüneyerek beslenen siyasi doğruculuk, devlet okulları ile talebe yurtları ürünü utangaç kontenjan titrlerinin, samimi bir muhasebeye ihtiyaçları yok mu? 40 milyonun derdiyle dertlendiyseniz düşünsel üretiminiz, politik dehanızın rehberlik marifeti ve bugünü besleyip geleceğe de taşınabilecek bilumum yaratıcılığınızı niye görmüyoruz? Çok azını tenzih ederek belirteyim ki; siyasi mesafe korkusu, konformizm, oryantalist yabancılaşma ve tamamen özentiyle taçlanan taklit/benzeşme iştahı, obur egolarla dolu silik 'iyi Kürtler'den başka malzeme çıkarmadı. Şimdi sayfalarda ve ekranlarda gördüğünüz kısık sesli mahçup ile çıtayı en tepeye 'zahmetsiz' koyup sırıtan ukalalar, bu 'kardeşler'dir...

Örgütlerini maalesef tarihin değerli bir köşesine yerleştirmektense hurda deposuna postalayan ya da hala o depoda bir mucize yaratacağını sananlar ile sıfır ideolojik itiraz ve alternatif sunumdan aciz düşerek havlu atan 'eski' hanesini sıfat edinenlerin sesi de geliyor. Onlar pişmanlık, hüsran ve pişmanlık döngüsünde hayata tutunmaya çalışırken travmalarını, nefrete dönüştürenler. Nefretlerinin hedefindekinin yok oluşunu görmekle ontolojik bir bağımlılık yaratan bu 'mağdurlar', bir noktaya kadar anlaşılabilir ama sözlerinin hacmi, kendilerini de esir alan bir yalana dönüşünce, geriye sefalet yığını kalır. Böylece ne ciddiye alınır bir eleştiri, ne de değer verilebilir bir uyarılar manzumesi ortaya çıkar. Halbuki bazıları, ağır bir pratiğin ardından kırmadan dökmeden hayatın bir ucundan tutmayı başarabildi. Mahçup ama saygın kalmak da bir yoldur...

Gelelim yeni sürece dayanıp sabitlenerek, ölçüyü kaçıranlara. Kürt halkı, bütün Kürt aktörlerin söylemlerini tolere etmez. Lütfen siz de sakin olun. Kürdistan'ın en fedakar, en cefakar bölgesinden milletvekili seçilip yurtdışındaki bir otelde Türk bayrağının olmamasından cıngar çıkarmanın bugün Şemzinan sokaklarında izahı olmadığı gibi Amed'den milletvekili seçilen birinin "Kürt halkının bayrakla sorunu yok" deme yetkisi yok… Kürt devleti isteyen gençleri, verili duruma saldırmaktan men etmeye ikna etmek, pratik sahayı hatırlatmak yerine onları rencide edip başka kapılara savrulmalarını sağlamak, Kürt gazetecilerin/televizyoncuların işi değil. İki Kemal, bir Kamer ve üçünün mahsulü Hüseyin'in saldırdığı, 'Türkan hanım koruculuğu' ile 'onlar çekilmeyecek' provokasyonunun meczedildiği bölgede istifa patlatanların aklı nerede? Başbakanlık tarafından duyurulan Akil İnsan Heyeti ile ilgili kem-kümü aşamayan inisiyatif yoksunluğu ile mektuplara hakim olup "halkın bildiği kadar biliyoruz"un siyasi aklı nedir? Kuzey Kürdistan'ın en büyük sivil organı, milletvekilliği gibi iki yetki ve sorumlulukla yetinmeyip bir gazeteye 'siyaset ile politika' arasındaki farkı bulmanın heyecanını anlatıp ortak bir etnisite müjdelemek, hemen ardından da diğer bir gazeteye savruk buhran tablosu çizmenin fazlılığı yok mu? Öcalan'ın doğum gününü, Amara'da özgürlüğünü istemeye vesile edip eylem yapmak elbete mücadelenin bir parçası; bunun için can bile verildi. Bugün ve bu insanların anısına saygılı olunmalı. Fakat 'Maddi Uygarlık' eleştirisini aşan alternatif sunmaya kalkışan Öcalan için Kürtlerde olmayan bir tüketim geleneğini devreye sokup pasta kesmeler; Tanrılaştırmanın bir lidere yapılabilecek en büyük kötülük olduğunu söyleyen; bütün yazdıklarını, 'taslak, tasarı, deneme, çaba, çözümleme, savunma' olarak adlandıran Öcalan'ın köyünde bazı yapılanlar, herkesten önce kendisine haksızlık ve kötülüktür...

Kürtlerin bütün bileşenleriyle Kürt hareketinin öncülüğüne saygı göstererek, asgari müştereklerde bir arada durmalarını gerektiren bir dönemdeyiz. Bu öyle klasik bir 'safları sıkıştıralım' propagandası değil, geçen yüzyılın tahribatlarını nihayete erdirecek momentin emridir. Unutmayalım: "Geçmişin ihanete uğramış kahramanlarının ülkülerini gerçekleştirecek olanlar bugünün hainleri değildir." 
Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com
İletişim: https://twitter.com/tuncelfikret

Hiç yorum yok: