14 Ocak 2013 Pazartesi

Paris'te Vahşet ve Suçluların "Telaşı"


Veysi Sarısözen


Paris’te üç PKK üyesi kadına karşı işlenen cinayetten çıkan sonuç nedir?

Bilinen tek gerçek, bu üç kadının alçakça bir cinayete kurban gitmiş olduğudur, o nedenle buradan çıkan –şimdilik- tek sonuç şudur:

Kürt sorununda barış ve çözüme bir an evvel gidilmelidir. Gidilmelidir, çünkü savaş ve çözümsüzlük, Türkiye’nin, bölgenin ve dünyanın bütün kurtları için en elverişli sisli, dumanlı, karanlık havayı yaratıyor.

Bu sisli, puslu, karanlık havayı seven kurtlar nasıl mahluklar acaba?

Bunların “hepsini” bilmiyoruz.

Ama bunlardan birisini artık biliyoruz: AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik.

Bu adam sislerin, pusların, dumanların arasından boz yüzünü gösterdi ve şöyle konuştu:

“Paris'te yapılan saldırı PKK'nın iç hesaplaşması gibi görünüyor. Faili mechul kişiler tarafından yapılmış saldırıdır. PKK'nın kendi içinde binlerce infaz yaptığını biliyoruz. Bu terör örgütlerinin tabiatında olan bir şeydir. Ama net bir bilgi yok. Bu süreçte bu ve benzeri olaylar artabilir. Silahlar sussun bırakılsın aşaması gündeme gelirse ardından buna benzer olaylar gelir. Bu saldırı kim tarafından yapıldı emin değilim.”

Türkiye’yi yöneten bir partinin Genel Başkan yardımcısı, Avrupa’nın göbeğinde işlenen cinayet hakkında böyle konuştuğu zaman, bırakalım Kürt çevrelerini, Avrupalı devletler, en başta da Fransa’nın kendisi –eğer onun derin devleti de işin içinde değilse- bu adamın cinayeti, elinde hiçbir delil, bilgi olmadığı halde PKK’nin üstüne yıkmaya çalışan bir şebekenin elemanı ya da işbirlikçisi olduğunu düşünür.

Selahattin Demirtaş sormuş: “Bu telaş neden?” Bu çok haklı bir sorudur. Çelik bu telaşıyla “muhtemel şüpheliler” listesine kendi kaydını yaptırmıştır.

Karşımızda sonuçları muhtemelen çok ağır olacak bir kanlı olay var. Durum ciddi. Ve Türk Başbakanının yardımcısı, “Paris’te yapılan saldırı PKK’nin iç hesaplaşması gibi görünüyor” dedikten sonra, “bu saldırı kim tarafından yapıldı emin değilim” demişse, bunun anlamı şudur:

“Ben saldırı kim tarafından yapıldı emin değilim; yani elimde hiçbir delil, bilgi, istihbarat, hiçbir şey yok; buna rağmen yine de ben cinayetin PKK içi bir hesaplaşma olduğunu söylüyorum.”

Neden söylüyor?

Şu anda PKK ile ilgili bu iğrenç iddiayı doğrulayan hiçbir şey yok.

Ama cinayetin Türk derin devleti tarafından işlendiğine dair –kesin olmasa da- ikna edici ilk delil ortaya çıktı; bu delil Hüseyin Çelik’in ve konuşmasının ta kendisidir.

Hiç kimse, “şundan ötürü PKK’den şüpheleniyoruz” diyemezken, şimdi herkes “Başbakan Yardımcısının cinayet hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı halde, bunu PKK’nin üstüne atması, ondan, onun hükümetinden ve onun devletinden şüphelenmemize neden oldu” diyebilecektir.

Hüseyin Çelik, ya “geleneksel PKK düşmanlığı” yüzünden böyle konuştu; ya da“cinayetin suç ortağı olmanın korkusuyla” telaşlandı.

Hüseyin Çelik’in konuşmasında, ikinci önemli husus şudur:

“Bu süreçte bu ve benzeri olaylar artabilir. Silahlar sussun bırakılsın aşaması gündeme gelirse ardından buna benzer olaylar gelir” diyen Hüseyin Çelik, bu tür kanlı suikastların ortamını yarattığının ya farkında değil, ya da bilerek böyle bir ortam doğması için konuşmakta.

Hükümet, “bu aşamada PKK buna benzer kanlı olaylara neden olacaktır” dediği zaman, Paris’te olduğu gibi, PKK’nin önemli şahsiyetlerine karşı suikast yapmak isteyen herkese kendini “gizleme” imkanı vermiş olmaz mı?. Şimdi, elinde susturucu silah ile dolaşan yeni derin devletin cinayet şebekeleri, PKK’lilere karşı işleyecekleri her cinayeti yine PKK’nin üstüne yıkabileceklerini düşüneceklerdir. Suç ortaklarının başında da Hüseyin Çelik’in geldiğini bilmenin güveniyle hareket edeceklerdir.

İster bilerek, ister bilmeyerek, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, bu akılla bağdaşmayan demeciyle, bu cinayetin arkasında Türk devletinin olabileceğine dair bizzat şüphe uyandırmış ve PKK’li siyasetçilere karşı işlenecek cinayetleri açıkça teşvik etmiştir.

PKK’ye gelince…

Hüseyin Çelik, bu cinayetin, İmralı sürecini baltalamak için PKK tarafından işlendiğini utanmadan ve sıkılmadan söylerken neye dayanıyor?

Paris’te Türk Büyükelçileri değil, PKK’nin barış elçileri katledildiğine göre, bu cinayete tepki olarak AKP’nin değil de, PKK’nin İmralı’da masayı “devirmesi” gerekir. Ama ne Öcalan, ne de Kandil Paris katliamına rağmen, göreceksiniz görüşmeleri kesmeyecektir. Bu da şunu kanıtlayacaktır: Paris katliamı eğer İmralı sürecini baltalamak için yapıldıysa, bunu PKK’nin üzerine yıkmak, kendi suçunu gizleme çabasından başka hiçbir anlama gelmeyecektir.

Başından beri herkes de biliyor ki, PKK, binlerce Kürt siyasetçi tutuklandığı ve operasyonlar durmadığı halde, Oslo’da görüşmelerden çekilmedi; Silvan’ı bahane ederek görüşmeleri kesen taraf AKP oldu.

Buradan çıkan sonuç şu: Demek ki, AKP, eğer barış sürecini baltalamak isterse, her hangi bir saldırıyı bahane ediyor; buna karşılık PKK böyle bir bahaneyle görüşmelere ara vermiyor.

Hüseyin Çelik ya ucuz ve ehliyetsiz bir hafiyedir; ya da cinayet hakkında çok şey bilen ve cinayetin sorumlularını gizleyen bir suç ortağıdır.

Şimdi söylenmesi gereken şudur:

PKK hem Oslo sürecinde ve hem de “Lice provokasyonuna rağmen”İmralı sürecinde, hiçbir kanlı saldırıyı barış sürecini boykot nedeni saymayacağını kanıtlamıştır; buna karşılık hükümet barış sürecini psikolojik savaşa çeviremediğini, bu sürecin “çözüme değil, tasfiyeye” hizmet etmediğini anladığı zaman, Oslo sürecinde olduğu gibi “masayı devirmiştir.

O halde şimdi Hükümet şunu açıklamalıdır: “Hiçbir kanlı olay ya da savaş sürecinde yaşanması kaçınılmaz olan hiçbir kayıp, Hükümetimizin İmralı’da görüşmelerden çekilmesine neden olmayacaktır.”

Bu açıklama yapılmazsa, biz anlayacağız ki, AKP Hükümeti, “her türlü enstrüman” arasından “suikast, cinayet, katliam” gibi “enstrümanları”,barış görüşmeleri işine gelmediği anda her an kullanmaya hazırdır.

Evet. İmralı görüşmeleri AKP hükümeti tarafından ilan edilen“entegre plan”dan dolayı, son derecede karmaşık, kanlı, çatışmalı, gerilimli bir süreç olacaktır. Paris katliamı bunun bir kanıtıdır.

Buna rağmen görüşmeler danışma süreci olmaktan, “müzakere süreci” olmaya evrilmelidir.

Provokasyonları ve barış sürecini baltalamaya dönük her türlü saldırıyı sona erdirmenin biricik yolu, “İmralı süreci her şeye rağmen devam edecektir” kararlılığından geçiyor.

Hüseyin Çelik’in konuşmaları, AKP Hükümetinin İmralı sürecine her an “son verecek” bir iradesizlik içinde olduğunu gösteriyor.

Savaş sürerken kurulan barış masasında oturmak için barışa ve çözüme mutlak bir inanç gerekir…

Ve barışa ve çözüme olan mutlak inanç ve masadan kalkmama kararlılığı, Paris katliamının suçlularını ortaya çıkartma ve onlardan hesap sorma hakkını hiçbir şekilde ortadan kaldırmaz.

Madem hükümet “entegre” diyor, o halde “entegreye entegre” demek Kürt halkının hakkıdır.

ANF

Hiç yorum yok: