1 Ocak 2013 Salı

Enstrüman Seni Danışman Yapandır



Ferda ÇETİN

Erdoğan’dan sonra başbakanın baş danışmanı Yalçın Akdoğan da dün akşam “yıl değerlendirmesi” yapmış. AKP hükümetinin çok başarılı olduğunu, 2012 yılının PKK için hezimet yılı olduğunu, PKK’nin hem şehirde hem kırsalda kaybettiğini, bunda KCK operasyonlarının etkisinin olduğunu belirtmiş. 523 gündür ağır tecrit altında tutulan Kürt halk önderi Öcalan’a ilişkin olarak da ‘başbakanın belirttiği gibi görüşmelerin devam ettiğini’, ihtiyaç duyulduğunda bu tür enstrümanların kullanılacağını belirtmiş.

AKP – Gülen faşizmi Kürt halkına ve onun meşru temsilcilerine saldırarak iktidarını sürdürmek istiyor. Hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmakla yetinmiyor; gayrimeşru pratiğini meşrulaştırmaya çalışırken gerçekleri çarpıtıyor, yalanı doğru, yenilgiyi yengi diye yansıtıyor. Olmamışı olmuş gibi sunuyor. Bütün faşist iktidarlar gibi, AKP faşizmi de psikolojik savaş yöntemleri ile algı yaratmak, dibe kadar melanete bulanmış bu zulüm rejimini temize çıkarmaya çalışıyor.

Bunun için de ikbal peşinde koşan elemanlara, ihtiras delisi kadrolara, diktatör yardakçılarına, yalan ekiplerine ihtiyaç duyuyor. Tiran, bütün bu mekanizmayı kendisi kuruyor. Tek hakimi olduğu sarayın içindeki bu yardakçıların, alçaklaşarak kendisinden lütuf dilendiklerini unuttuğu an, iktidarını da kaybedeceğini iyi biliyor . Onun için ayıklama ve seçme işini bizzat yapıyor.

Erdoğan ve yakınındaki halk düşmanlarından söz ediyoruz. Mahir Ünal’dan, Hüseyin Çelik’ten, Bülent Arınç’tan ve Yalçın Akdoğan’dan. Bu sonuncusu o kadar zıvanadan çıktı ki… Dr. Işık İşcanlı’nın bulduğu “Saray Soytarısı” tanımının, sahibine bu kadar yakıştığı başka bir tanım yok.

Bu ekip sadece AKP kongrelerindeki seçimler ile tespit edilen görevleri yerine getirmekle sınırlı kalmıyor. Mahir Ünal, Erdoğan’ı taklit ediyor. Ama fikirlerini değil; buyurganlığını, kabalığını, tehditkarlığını…Hüseyin Çelik saray tefsircisi; Erdoğan’ın sözlerini Türkçeden Türkçeye tercüme ediyor. Bülent Arınç, Erdoğan tarafından onlarca kez azarlandı, her seferinde, “başbakanımın dediği doğrudur” diyor. Yalçın Akdoğan ise bunlardan hiçbiri değil. Çünkü onun kendine özgü bir düşüncesi yoktur. Cahilin cahili bir insandır ve Kürt halkının şansıdır. O bütün benliğini tirana itaat üzerine inşa ediyor. Fakat bu noktada diğerlerinden farklı olarak, sadece itaat etmekle yetinmiyor; Erdoğan’ın ne düşündüğünü, ne hissettiğini, onun keyif alarak haz duyacağı şeyleri, sözleri de bulup buluşturuyor. Ama biz biliyoruz fikirleri ve sözleri taklit ve tefsirden ibaret siyasetçiden bir şey çıkmaz.

Türk halkı da bu saray dalkavukçularına göre biraz daha özgürdür. Çünkü halk sadece itaat ediyor, kendisine buyurulanı yapıyor. Ama Erdoğan’ın yerine düşünmek, onun hissettiklerini hissetmeye çalışmak, onun hoşlanacağı fikirler icat etmek gibi bir kabir azabı yaşamıyor.

Bu halklar düşmanı iktidar, Kürt halkının siyasal mücadelesini tutuklamalarla, gerilla mücadelesini de tasfiye ederek sömürgeci sistemini sürdüreceğine inanıyor. Oysa biliyoruz ki “iktidarın baskıya, fiziksel şiddete başvurması, genellikle hegemonya işlevinin başarısız olduğu anlamına gelir."

Kürt halkı devlet terörüne maruz kalabilir. Gece yarısı evleri basılabilir. Bir çok yurtsever gözaltına alınabilir, tutuklanabilir. Uyduruk iddianameler ve uyduruk mahkemelerce tutuklanabilir. Kürt gerillaları idealleri uğruna mücadele ederken şehit düşebilir. Ama bu halk, bu kadar fedakarlık, bu kadar büyük bedelden sonra asla boyun eğmeyecektir. Çünkü Kürt halkı son otuz yıllık mücadele ile çok büyük, çok kutsal bir değer oluşturdu: Türk sömürgeciliğine kulluk etmemeyi öğrendi.

Bu ne demektir?

Kulluk etmemeye karar verdiğiniz an, zaten özgürsünüz demektir.
Hepsi bu.

Hiç yorum yok: