9 Aralık 2012 Pazar

Demirtaş: KCK Operasyonlarını Yapanlar, Çetecilikten ve Terör Faaliyetinden Yargılanacaklar(VİDEO-Haber)



Demirtaş, dünkü operasyonlarda 90 kişinin gözaltına alınmasına ilişkin açıklama yaptı: "Kimin nasıl tutuklanacağına, medyanın bunu nasıl işleyeceğine gizli toplantılarda karar veriliyor."

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, dün üç ilde yapılan ve 90'a yakın kişinin gözaltına alındığı operasyonlarla ilgili olarak, "Kimlerin nasıl tutuklanacağına, medyanın bu konuyu nasıl işleyeceğine, savcıların nasıl davranacağına gizli toplantılarla karar veriliyor" dedi. Bazı toplantıların tutanaklarının kendilerine ulaştığını belirten Demirtaş, "AKP, bu KCK operasyonlarını bir çete faaliyeti şeklinde, adeta  partimize yönelik bir tasfiye faaliyeti olarak sürdürüyor" dedi.
       BDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı öncesinde BDP Kayapınar (Diyarbakır) ilçe merkezinde, dünkü baskınlarda belediye, BDP ve sivil toplum kuruluşu yöneticilerinin gözaltına alınmasına ilişkin açıklamalar yapan Demirtaş, "Öncelikle AKP hükümetini bu operasyonlar nedeniyle açıkça kınıyorum. Yargıya bu kadar doğrudan müdahale ettiği için, doğrudan mahkemeleri ve savcıları yönettiği ve yönlendirdiği için..." dedi.


Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu KCK süsü verilmiş operasyonların nasıl başladığını, nasıl karar verildiğini biz iyi biliyoruz... Başbakan'ın milletvekili olan danışmanı, ceamaat temsilcisi, medya temsilcisi, milli istihbarat temsilcisi, emniyet yetkilisi ve savcıların yaptığı toplantıları biliyoruz. KCK operasyonları bu şekilde yapılıyor. Kimlerin nasıl tutuklanacağına, medyanın bu konuda neyi nasıl işleyeceğine, savcıların nasıl davranacağına gizli toplantılarla karar veriliyor. Bu toplantıların tutanakları da şu veya bu şekilde ortaya çıkacak."

"Bazı toplantı tutanakları bize de ulaşıyor"

"KCK operasyonları"nı düzenleyen AKP'lilerin, emniyet ve istihbarat kesimlerinde yer alan kişilerin Ergenekoncular gibi yargılanacağını belirten Demirtaş, "Bazı toplantı tutanakları bize de ulaşıyor. Sanmasınlar ki bütün olup bitenler gizli kalıyor veya gizli kalacak. KCK operasyonları bu toplantılarda kararlaştırılıyor. Ve AKP bu KCK operasyonlarını bir çete faaliyeti şeklinde, adeta  partimize yönelik bir tasfiye faaliyeti olarak sürdürüyor. Bir gün gelecek Tayyip Erdoğan hükümranlığı son bulacak. O gün geldiğinde biz dimdik ayakta olacağız. Halkımız ve Kürt özgürlük hareketi dimdik ayakta olacak. Kesinlikle halkımıza bu zulmü yapanlar, 10 bin kişiyi sorgusuz sualsiz içerde tutanlar bunun hesabını verecek" dedi.

"Özellikle AKP'nin hedeflediği illerde, sandıkta AKP'nin enkazı ortaya çıkacak"

Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak'ın bağımsız olmasına rağmen yargının ve hükümetin baskısından kurtulamadığını belirten Demirtaş, AKP'nin almak istediği her belediye için KCK operasyonu yaptığını, operasyonların seçime yönelik olduğunu vurgulayarak, "Gün gelecek sandık da kurulacak. AKP'nin enkazı bu illerde özellikle sandıkta çıkacak. Yaşarsak, ölmezsek, hepimiz göreceğiz. Özellikle AKP'nin hedeflediği illerde sandıkta AKP'nin enkazı ortaya çıkacak. Demokrasi var olacak ve faşizm bu topraklardan gidecek" dedi.

"Açlık grevleri sonrası bir umut doğdu, ancak akabinde dokunulmazlık tartışması başlatıldı"

Açlık grevlerinin bir çözüm umudu ortaya çıkardığını belirten Demirtaş, "Normalde açlık grevleri sonrası bir umut doğdu. Ancak Başbakan, milliyetçi oyları kaybetmemek için, MHP ile girdiği ittifakını bozmamak için, akabinde dokunulmazlık tartışmasını başlatmıştır. PKK'li gerillaların cenazelerine acımasızca saldırılmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki Başbakan'ın müzakereye niyeti yok. Aslında o ortam oluşmuştu. Hem İmralı, hem Kandil, hem BDP, hem DTK buna hazırdı. Yaşamını yitiren askerlerin, yaşamını yitiren polislerin anneleri ve babaları bunu görmeli. Bu çocuklar kime hizmet ediyor? Ortada vatan görevi falan yok, Tayyip Erdoğan hizmeti var. Tayyip Erdoğan için ölüyorlar. Bütün bu gerçekler görülmeden bu ülkeye barış gelmez" dedi.

Dokunulmazlık tartışmalarında bir teklifleri olduğunu belirten Demirtaş, kürsü dokunulmazlığı dışındaki tüm dokunulmazlıkların kaldırılmasını talep ettiklerini hatırlattı. Demirtaş, "AKP'nin emrindeki yargının karşısına çıkmaktan korkmuyoruz. Beraber hakimin karşısına çıkalım. Bir bakalım ne oluyor... Kendi emrinde olan yargının karşısına çıkmaya korkuyorsa bilemeyiz" dedi.

"Biz barış deyince bazı bakanlar far görmüş tavşan gibi donup kalıyorlar"

Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen Uluslararası Kürt Konferansı'nda söylediklerinin yanlış yerlere çekildiğini belirten Demirtaş, "Özellikle AB'den sorumlu bazı bakanlar kulağı ile dinlemek yerine başka şekilde algıladıkları için çarpıtmaya çalıştılar. Ben bir kez daha buradan tekrar edeyim. Orada sayın Zübeyir Aydar müzakereye hazır olduklarını resmen açıkladı. Bu çok önemli bir gelişmedir" dedi.

Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: " Avrupa Parlamentosu çatısı altında, Oslo'da daha önce görüştüğünüz şahıs müzakereye hazır olduğunu söyledi. İmralı'da koşullar değişmedikçe nasıl müzakere yürütülebilir? Bizi orada desteklediler, hükümete müzakere çağrısında bulundular. İnsan barıştan korkmamalıdır. Barış bu kadar ürkütücü değildir. Biz barış deyince bazı bakanlar neredeyse saklanıp gidecekler. Far görmüş tavşan gibi donup kalıyorlar. Hayatlarında hiç mi barış görmediler? Bir de bakarsın bugün bu barışa karşı çıkanlar Silivri'ye girerler. Bu çetecilik faaliyetlerinden yargılanırlar."

"Şu an İmralı'da diyalog yok. Sadece tecrit var"

Sürecin iç açıcı olmadığını, ancak barış dışında bir şanslarının da olmadığını belirten Demirtaş, bu kadar zulme rağmen konuşmak istediklerini, ancak Başbakan'ın kendileriyle altı sene içinde sadece bir kez görüşme yaptığını söyledi. Başbakan'ın dar bir çevre içerisinde kaldığını ifade eden Demirtaş, "Başbakan'ın zihniyeti değişmezse diyalog olmaz. Ya Başbakan değişecek ya da Başbakan olacak kişi değişecek" dedi.

İmralı ile görüşmenin olması halinde bunun kamuoyu tarafından bilineceğini belirten Demirtaş, "Şu an İmralı'da diyalog yok. Sadece tecrit var. Bunun dışındaki açıklamalar spekülatiftir, konuyu değiştirmeye yöneliktir. Varsa böyle bir şey hükümet çıksın açıklama yapsın. Bunun dışındaki hiçbir şeye inanmamak lâzım" dedi.

"Kendi partisindeki kişiye tahammül edememiş biri, BDP'li Kürtlere nasıl tahammül edebilir?"

AKP Diyarbakır İl Başkanı Halit Advan'ın istifasına da değinen Demirtaş, şunları söyledi:

"Bir partinin il başkanına yaklaşımı, demokrasiye yaklaşımını gösteriyor. AKP'nin Diyarbakır İl Başkanı, Diyarbakır gerçeğini anlamış, ona göre analizler yapmış bir siyasetçiydi. Kendi partisindeki bu kişiye tahammül edememiş biri BDP'li Kürtlere nasıl tahammül edebilir? Ben doğrusu şunu merak ediyorum; AKP'nin il başkanı gerçekleri söylediği için görevden alındı. İstifa değil. Bu saatten sonra hangi Kürt AKP il başkanlığı için yarışacak? Acaba Diyarbakır'da AKP'liler çıkıp bu zulüm, bu haksızlık karşısında biz bu koltuğa talip değiliz diyecekler mi? Yoksa Sayın Halit Advan'a yapılanı alkışlayıp, koltuk yarışı mı başlayacak? Hangi onurlu Kürt bu koltuğa oturacak? Böyle bir isim çıkmamalıdır. Hiç bir onurlu Kürt buna sessiz kalmamalıdır."

Hewler'de Hayra Alamet Olmayan Toplantılar

Son on yıl, Kürt siyasi partileri arasındaki ilişkiler açısından en sorunsuz ve olumlu yıllar olarak tarihe geçti. PKK, KDP ve YNK açısından eski, gergin ve çatışmalı dönem büyük oranda aşıldı. Ancak bu durum mevcut ilişkilerin olması gereken yerde olduğunu göstermiyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesi dört parçada da bir gelişme çizgisi yakalamış, konjonktürel olarak da büyük imkanlar elde etmiştir. Sömürgeci dört devletin kendi aralarında kurdukları Kürt karşıtı ittifak parçalanmıştır. Her dört devlet de bu durumun rahatsızlığı içindedir.

Türk devleti ise, Kürtler arası ilişkilerin iyileşmesinden, Kürt halkının bir statü sahibi olmasından en çok rahatsızlık duyan ülkedir. Mevcut AKP hükümetinin ve onun koalisyon ortağı Fetullah Gülen’in Kürtler konusundaki ortak tutumu, Kürtlerin birliğinin oluşturulmaması, statü kazanmaması, hak ve özgürlüklerini kullanmaması üzerine kuruludur. Hele hele Kürtlerin iç barışı, kendi kendilerini yönetmesi bu Türk-İslamcı koalisyonun en büyük kabusu ve rahatsızlığıdır. Türk devleti bu çerçevede Güney Kürdistan yönetimi ile ilişkiler geliştirirken, bütün motivasyonunu KDP ve PKK’yi karşı karşıya getirme ve çatıştırma üzerine kurmaktadır.

Türk dışişleri bakanlığının Hewler Konsolosluğu’na gönderdiği ve bu yaz basına yansıyan belge bu görüşü doğruluyordu. Bu belgede Türk devleti Rojava(Batı Kürdistan)’da PYD’nin etkisinin kırılmasını istemektedir. Belgede, Rojava’da yerel inisiyatifin gelişmesine ve PYD faaliyetlerine engel olunması istenmektedir. TC. Dışişleri Bakanlığı Hewler Konsolosluğundan bu plan çerçevesinde KDP’nin devreye sokulmasını istiyordu. KDP’nin Suriye’de, PKK karşıtı bir pozisyonda ve aktif işbirliği için teşvik edilmesi öneriliyordu. Bakanlık, Hewler konsolosluğuna uyarıda da bulunuyor; Türk devletinin Rojava’ya doğrudan giremeyeceği, bunun için mutlaka KDP ile ilişkilerin geliştirilerek aktifleştirilmesi isteniyordu. Bu beklentiler doğal olarak Rojawa’daki Kürt halkının birlikte mücadelesi ve örgütlenmesini değil, birliğin dağıtılması ve gücün bölünmesini öneriyor. Kürt basınında günlerce yayınlanan bu belge hakkında Türk devleti, KDP ve Barzani herhangi bir açıklamada bulunmadı. Türkiye’nin Hewler Konsolosluğu da belgeyi yalanlamadı.

Rojava’da halk meclislerinin ilan edildiği, halk savunma birliklerinin oluşturulduğu ve özerklik ilanından sonra Federe Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesut Barzani de devreye girdi. Rojava’da sadece PYD ve YPG’nin değil, büyük-küçük tüm partilerin birleşmesi gereğinden söz etti. PKK ve PYD de bunun üzerine Hewler’de ortak bir toplantı önerisi yaptı. Bu, olumlu ortak bir tutumdu. 7 Temmuz’da Rojava’da faaliyet gösteren partiler Hewler’de bir araya geldi. Bu partiler Suriye’deki Kürtlerin hakları ve statüsü için ortak savunma gücü oluşturma ve birlikte mücadele kararı aldı. Nitekim 24 Temmuz’da Qamışlo’da Kürt Konseyi ilan edildi. Bu adımlar Türk devletini ve AKP’yi son derece rahatsız etti. Türk devleti de buna karşı Suriye’deki Kürt karşıtı çetelere silah, lojistik ve maddi imkanları artırdı. “Sınır” boyundaki kamplarda bu çeteler eğitilerek Rojeva’ya gönderildi. Bu çetelerin Esad rejimine karşı görünür hiçbir etkinliği yokken Kürt il ve ilçelerinde saldırılar gerçekleştirdiler. Türkiye’ye bağlı bu çeteler 3 Temmuz’da Efrin’de bir YPG mensubunu, 27 Eylül’de Efrin’e bağlı İskan köyünde asayiş üyesi Ali İsmail Mamo isimli şahsı, 26 Ekim’de Halep’te 16 sivil Kürdü katletti. Daha sonra Türkiye’den Serekaniye’ye giren bu çeteler, sivillere yönelik katliamlar yaptılar. Kürt konseyi içinde yer alan bazı Kürt partiler bu çeteleri ''selamlama'' gösterisi yaptılar. Bu trajik karşılaşmanın görüntüleri yayınlandı. Çete reisi elinde bayrağı, kendisini selamlamaya gelen Kürdü tartaklayarak, hakaretlerde bulunarak ve küfrederek onun “hoşgeldiniz” jestini kabul etmedi.
Bütün bu gelişmeler olurken Barzani ve KDP Rojava’da faaliyet yürüten Azadi(iki ayrı Azadi ve iki ayrı lideri var), Yekiti ve Demokratik Parti liderleri ile toplantılar yaptı. Temmuz ayı içinde Hewler’de Türk dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ve Rojava Kürt Konseyi içinde yer alan partilerin temsilcilerinin katıldığı ama PYD’nin katılmadığı ''gizli toplantı'' yapıldı. Kasım ayı içinde Katar’da Rojava’daki parti temsilcileri, Türk, ABD, Arabistan ve Katar temsilcileri ve Barzani’nin hazır bulunduğu bir toplantı yapıldı. PYD’nin çağrılmadığı bu toplantıda yeni bir “Kürt Konseyi” oluşturuldu.

Bu ne anlama geliyor? Bir taraftan “Kürtler arası birlik, birlikte mücadele” gibi bir söylemde bulunulurken diğer taraftan PYD’yi saf dışı bırakmaya çalışmak öyle sıradan ve basit bir olay değildir. Suriye’de ciddi bir tabanı, örgütlenmesi ve askeri gücü bulunmayan, ama KDP çizgisine yakın Yekiti, Azadi ve Demokrat Parti ile PYD karşıtı toplantılar organize edilmektedir. Bu toplantılara Türk devletinin temsilcileri de katılmaktadır. Rojava’nın geleceği kurgulanırken PYD’siz seçenekler oluşturulmaya çalışılıyor.
Hewler’de yaşayan ve KDP ile yoğun ilişkileri olan Azadi Partisi Başkanı Mustafa Cuma, Hasan Cemal’le yaptığı röportajda(18 Kasım, Milliyet) ''PYD ve YPG’ye karşı olduklarını, ama Özgür Suriye Ordusu ile ilişkilerini geliştirdiklerini'' açıklıyordu.

ANF dün, Hewler’de Batı Kürdistanlı partilerin düzenledikleri toplantıya katılan bir yetkilinin Batı Kürdistan’daki diğer bir parti yetkilisine gönderdiği mektubu yayınladı. Mektupta, “yeni bir döneme başladık, bu da Hewlêr’de düzenlenen toplantılar serisi sonucunda atılan büyük adımlar sayesinde gerçekleşti” deniliyor. Mektupta Mesut Barzani ve Dr. Hemit Derbendi’nin katılımı ile toplantılar yapıldığı; ''PYD ve YPG’nin etkisizleştirilmesi amacıyla Barzani’nin maddi ve siyasi destek sunacağı'' belirtiliyor. Bu toplantıda Kürtlerin birliği, birlikte mücadelesi tartışılmamış. Aksine Rojava’daki Azadi, Yekiti ve Demokrat Parti bütün planlama ve motivasyonunu PYD’ye karşı mücadeleye yöneltmiş. Türkiye destekli çetelere, Baas rejimine ve İslam maskesi altındaki çeşitli çete gruplara karşı savaşmak yerine, PYD ve YPG’yi etkisizleştirme planları yapılmış. Türk devletinin katılımı ile iki kez yapılan gizli toplantılardan sonra, üçüncü bir toplantının yapılmasının kabul edilir bir yanı yoktur. Üstelik Kerkük’e yönelik saldırılar gündemde iken ve PKK’nin “Kerkük’e dışarıdan bir saldırı olursa Güney Kürdistanlı güçlerle birlikte sonuna kadar savunuruz” açıklaması yapılmışken…

Barzani’nin siyasi birikimi ve tecrübesi bu tür stratejik hataları yapmamasını gerektirir. Her kürdün gönlünde yatan, Kürt partileri arasındaki ilişki düzeyinin daha da geliştirilmesi, dayanışmanın artırılması, birlikte mücadelenin yükseltilmesidir. Bu konuda söylenecek çok şey var ama özü şu: Şartlar ne olursa olsun insan düşmanlarını kardeşlerine tercih etmemeli. Bundan en başta Barzani ve KDP olmak üzere bütün Kürtler zarar görür. Kamuoyunun Barzani ve Dr. Hemit Derbendi’den açıklama beklentisi olduğunu hatırlatarak bir Kürt atasözü ile bitirelim: “Birbirimizin etini yedik ama kemiklerimizi gömerken de yine biz baş başa kalacağız!”


FERDA ÇETİN


ANF