7 Kasım 2012 Çarşamba

'Bu Bir Ayaklanma mı? Hayır, Bu Bir Devrim…'

“Bu bir ayaklanma mı? Hayır, Sir, bu bir devrim.” 1789 yılında Bastil’in ele geçirilmesi ardından gerçekleşen bu sürrealist diyalog halen güncelliğini koruyor, her ne kadar kamuoyu Türkiye Kürdistan’ında bugün gerçek anlamda nelerin yaşandığını bilmiyor gözükse de. Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bile bu güç denemesinin boyutlarını kavramamış görünüyor.

5 Kasım’dan bu yana 10 bin Kürt siyasi tutsak, 12 Eylül’den beri 60’ı aşkın cezaevinde 700 tutsağın yürüttüğü açlık grevine katıldı. Yazgısal 50 gün eşiğini geçen erkek ve kadınlar ölüm sınırında. İlk bakışta bu mücadele benzersizdir. Erdoğan ise müzakere istemediğini belirterek “şantaj” dedi.
Oysa, bir diyalogun başlatılması eyleme son verecek ve tüm taraflarla barış müzakeresi için koşullar oluşturacaktı. Birinci koşul, bazıları üç yıl sekiz ay olmak üzere 7 bini yargısız bir şekilde cezaevlerinde olan bu erkek ve kadınlara saygıdır.

Tümü “terörist” bir örgüte üye olmakla suçlanan, tümü “ölümüne bir kavgaya” angaje olmakta kararlı olan KCK’nin bu militanları ve BDP’nin milletvekilleri, belediye başkaları, encümenleri ile BDP’nin yerel seksiyonları, bölgesel federasyonları ve parti meclisi üye ve başkanlarının karşısında tanklar, kimyasal silahlar ne yapabilir ki?

Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den tüm Kürt siyasi partileri bu açlık grevi eylemini ve grevcilerin taleplerini destekliyor. Haftalardan beridir Kürtler, Türkiye ve diasporada Öcalan ve tüm siyasi tutsakların özgürlüğü için eylem halindeler. 2 Kasım’da Brüksel’de 10 bin kişiydiler, Stasbourg’daki Avrupa Parlamentosu önünde 600 kişi vardı. Yine Toronto’da, Rusya’da, ABD’de, Ortadoğu’da ve Fransa’nın farklı kentlerinde dayanışma grevleri yapıldı. Türkiye’de ise başta Diyarbakır’da olmak üzere eylemlerde şiddetli çatışmalar yaşandı.
Diyarbakır’da Ben û Sen’de çocuklar için bir fotoğraf atölyesine katılan iki Rennes’li (Fransız kenti) fotoğrafçı 3 Kasım’daki olaylara tanıklık ediyor:

“(4 Kasım) Çocuklarla ilk gün. 13 erkek ve 8 kız çocuk. Yaşları 11 ile 14 arasında. Sempatik, motivasyonlu ve dikkatliler. Genelde yeterince ağır olan bir atmosferde bir hafif ortam. Dün (3 Kasım günü) akşama doğru, fotoğraf çektiğimiz sırada, zırhlı iki araç kapımıza geldi. Onlarla karakola gitmemiz gerekti. İki zırhlı aracın gözetiminde, kollarındaki kalaşnikoflarla çevreleyerek alacakaranlık havada çene yapıyorlar. Ancak fotoğraflarımızı silmemizi istediklerinde bu daha az eğlendirici oldu. Biz, bu eylem gününde endişelenmesi gereken tek yabancı gazeteciler değildik. Bu eylem Türk makamları tarafından yasaklanmış ve toplanma aniden dağıtılmıştı. Diyarbakır’da bulunan “Je suis Kurde” (Ez Kurd im) belgesel filminin iki yönetmeni gözaltına alındılar. Onlara eşlik eden Kürt bir yönetmen, onların gözleri önünde dövüldü. Tümü sorgulanmak üzere karakola götürüldü. Serbest bırakılmaları için Komünist ve Cumhuriyetçi Seçilmişler Ulusal Derneği (ANECR) delegasyonunun Fransa Büyükelçiliği nezdinde girişimde bulunması gerekti. RAI’nin de bir gazetecisi aynı akibete maruz kaldı ve fotoğraflarının bir kısmını kaybetti.”


*André Métayer, Brotanya Kürt Dostluk Derneği Başkanı


ANF

Türk Savaş Uçakları Kandil’de Bir Katliam Daha Gerçekleştirdi








Türk devletinin, Kürt halkına karşı gerçekleştirdiği imha saldırılarından birisi daha dün Kandil alanına yapıldı. Dün gece Türk savaş uçakları, Meredo, Kalatuka, Zergele ve Enze köylerini hedef aldı. Saldırıda, bu köylerin yanısıra, yaylacıların yerleşim yerleri de bombalandı. Saldırılar sonucunda Doğu Kürdistanlı Mam Ali ve Şapur Loqman isimli iki sivil yaşamını yitirdi. Mam Ali ve Şapur Loqman, geçimlerini sağlamak için Güney Kürdistan’a yerleşmiş iki Doğu Kürdistanlıydı. Soy adı öğrenilemeyen 45 yaşındaki Ali, evli ve üç çocuk babasıydı. Mahabatlı Şapur Loqman ise henüz 19 yaşındaydı. Şapur Loqman saldırı sonucu yaralandı, doktora götürülürken de yolda yaşamını yitirdi.

Yaralananlardan Ebubekir Çekovi de Doğu Kürdistan’ın Serdeşt mıntıkasından, bir diğeri ise Güney Kürdistanlı Rêbas. Saldırılar sonucunda, köylülere ait bağ ve bahçeler de zarar gördü.

Doğu Kürdistanlı Mecit’in dükkanının yerle bir olduğu olduğu olay yerine gittiğimizde genzi yakan barut, TNT ve yanık kokusu ile karşılaştık. Bu kişi de diğer Doğu Kürdistanlılar gibi İran güçlerinin zülmünden kaçarak güneye yerleşmişti. Borçlanarak açtığı dükka ile ailesinin geçimini sağlıyordu.

Saldırılardan sonra konuştuğumuz gerilla kaynakları kendilerinden herhangi bir zararlarının olmadığını va saldırıların tümünün halka yönelik gerçekleştirdiğini belirtti. Saldırıların tümü Kandil halkına yönelikti. Kortek katliamında yaşamlarını yitirenlerin anısana bir anıt mezarın dikileceği güne denk gelmesi ise ne tesadüf değil mi? Kürt halkı Türk devletinin özel savaşın kurbanlarını anıp, anıtlar dikerken, her gün yeni katliamlarla karşılaşıyor.

“BUNUN NERESİ PKK ?”

Saldırı sonrasında olay yerinde yıkıntıları hüzünlü gözlerle izlerken Mecid’i görüyoruz. Tek geçim kaynağı olan küçük dükkanının bir gece vakti Türk savaş uçakları tarafından vurulmasının tepkisi ile “bunu yapanlar insan olamaz” diyor.

Ardından yanıklara dalarak yere saçılan eşyaları göstererek “bunun neresi PKK” diye soruyor. Mecid olay yerinde kameralara, “Türk devleti daha önce de PKK’yi vuruyoruz diyerek, Kandil’de sivil halka yönelik katliamlar gerçekleştirdi. Yarın Kortek katliamını simgelemek için anıt dikecektik. Köyler vuruldu, insanlar katledildi, bağ ve bahçeler tahrip ve talan edildi, ama hala başta yerel güçler olmak üzere kimseden ses çıkmıyor. Bu saldırılara sessiz kalanlar, saldırılara ortaktır. Bize bu zülmü yapanlar en büyük teröristtir. Türk devleti, Kürt halkına karşı bir imha savaşı yürütüyor. Bize yapılan bu saldılar bu da savaşın parçasıdır. Onlar söyleyecek tek sözümüz var. Siz insan bile olamazsınız, şeref ve haysiyetiniz olsa Kürtlerle mertçe savaşırdınız” sözleriyle tepkisini dile getirdi. 


ANF

DTK Daimi Meclisi Açlık Grevinde


DTK Daimi Meclis üyesi bir grup, Türk cezaevlerinde siyasi tutsakların 57 gündür sürdürdükleri açlık grevlerine destek vermek amacıyla, bu eylemler bitene kadar süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı.

Türk cezaevlerinde bulunan 12 Eylül'den bu yana açlık grevinde olan siyasi tutsaklara ve taleplerine destek veren DTK Daimi Meclis üyesi bir grup DTK önünde açlık grevine başladı.

Açlık grevinin DTK Daimi Meclisi’nin 4 Kasım günü gerçekleştirdiği toplantı sonucu demokratik direnişi büyütme kararı doğrultusunda “Talepleri taleplerimizdir” şiarıyla cezaevlerindeki eylemler bitene kadar süresiz dönüşümsüz devam edeceği bildirildi.

Siyasi iktidarın taleplere ilişkin somut bir adım atmadığı vurgulayan Daimi Meclis, “Kürdistan ve Türkiye’nin her yerinde bu eylemleri sahiplenici haklı, meşru ve demokratik eylemler yayılırken AKP hükümeti ılımlı bazı açıklamalarda bulunmuş olsa da çözüme ilişkin bir gelişme yaşanmamıştır. Durum artık ‘kritik eşik’ belirlemesinin ötesine geçmiştir. Geçen her dakika tüm demokrasi güçleri üzerinde eylemin manevi ağırlığını arttırmaktadır. Bu süreç yetersiz yaklaşımı kabul etmeyecek bir niteliktedir. Bir yanda Kürt sorunun demokratik çözümü için atılması herkes tarafından gerekli görülen adımlar, öte yanda olumsuz bir durumun halklar arası duygusal bağı onarılmaz bir şekilde zarar vereceği gerçeği durmaktadır. Bu aşamada vicdanlı olan hiç kimse duyarsız kalamaz” dedi.

DTK Daimi Meclisi, “başta Kürt halkı olmak üzere tüm bileşenlerini ve demokratik kamuoyunu ortak taleplerde birleşen bu eylemi sahiplenmeye ve demokratik direnişi büyütmeye” çağırdı.


ANF

'Sınırötesi Operasyon' Yalanlandı





Zap - CNN Türk, Doğan Haber Ajansı ve diğer Türk siteleri “Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı birlikler, sınır boyunda Irak topraklarında kış üslenmesi yapan PKK'ya yönelik sınır ötesine 'uçar birlik' harekatı gerçekleştirdi” yönünde haberler geçiyor. “Sınırötesi” denilen bölgedeyiz.

Gerilla kaynakları, HPG denetimindeki Medya Savunma Alanları ile Güney Kürdistan’ın diğer alanlarına yönelik herhangi bir operasyon gerçekleşmediğini bildiriyor.

Türk medyasının sözünü ettiği bölgelerden bilgi alan gerilla kaynakları, bu yönlü haberleri yalanlıyor.

Masa başında yalan haber yapan Türk medyasının, Kandil’de Türk savaş uçaklarının bombardımanı ile katledilen 2 köylüyü ve bombalanan köyleri ise görmezden geliyor.


Kandil'deki TSK vahşetinden görüntüler…






Türk ordusuna bağlı savaş uçaklarının Kandil’deki köylere yönelik saldırısında 2 kişi hayatını kaybederken, 2’si de yaralandı.

Saldırı Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece düzenlendi. Hedef Meredo, Kalatuka, Zergele ve Enze köyleriydi.

Bombardıman sonucunda Doğu Kürdistanlı Mam Ali ve Şapur Loqman isimli iki sivil yaşamını yitirdi. Mam Ali ve Şapur Loqman, geçimlerini sağlamak için Güney Kürdistan’a yerleşmiş iki Doğu Kürdistanlıydı. Soyadı öğrenilemeyen 45 yaşındaki Ali, evli ve üç çocuk babasıydı. Atılan bombalar, birinin bedenini parçalara ayırdı.

Yaralanan iki kişinin ise Doğu Kürdistan’ın Serdeşt mıntıkasından Ebubekir Çekovi ile soyadı öğrenilemeyen Güney Kürdistanlı Rêbaz olduğu öğrenildi. Saldırılar sonucunda, köylülere ait bağ ve bahçeler de zarar gördü. Çok sayıda at ve katır da saldırıda telef oldu.

ANF’nin bombalanan alanda çektiği görüntüler, vahşeti gözler önüne serdi.

Türk savaş uçakları, Güney Kürdistan’daki yerleşim birimlerini sistematik olarak bombalıyor. Uluslararası sessizlik altında, siviller bu sınırötesi saldırıların birinci hedefi oluyorlar. Her saldırı ardından Türk yetkilileri ve medyası koro halinde, PKK kamplarının bombalandığını öne sürüyor.

2007’den bu yana çok sayıda sivil Türk savaş uçaklarının bombardımanı sonucu hayatını kaybetti. En son 5 Kasım günü Xakurkê ve Garê alanlarındaki bir çok köy bombalanırken, 5 Eylül’de Kandil’e yapılan saldırıda biri kadın iki sivil Duwele köyünde yaralanmıştı.

24 Ağustos’ta ise yine Kandil’in Sile ve Surede köylerine yapılan bombardımanda bir tavuk çiftliğinde 7 bin tavuk ile çok sayıda koyun telef olmuştu.  


ANF