26 Ekim 2012 Cuma

CHP’ye Hatırlatma; M. Kemal’in Sivas Kongresi Sözleş(me)si

Gıyasettin Mordeniz - Silivri L Tipi Cezaevi

Bir ülkede birlikte yaşamanın asgari iki ilkesinden bahsedilir. Birincisi; bir toplum idealini paylaşmak ve bunu savunmak. İkincisi; ortak toplumsal değerlere sahip olmak ya da ortak değerleri savunup onlar etrafında bir araya gelmek.

Ortak idealler ve ortak değerler, toplumun temel birleştirici unsurlarıdır. Bu iki değeri, toplumun çimentosu olarak tanımlayabiliriz. Aynı zamanda bu değerler, toplum olmada kurucu bir role sahip oldukları gibi, toplumun kendi iç çelişkileri açısından da, gerilim ve çatışmaları minimalize ederler.


Günümüz Türkiye’sinin problemi tam da bu noktadadır. Toplumu vareden değerlerin zedelenmiş olmasıdır. Sahip olunan idealler ve değerler noktasında bugün Türkiye toplumu ayrışmıştır. Dolayısıyla olay-olgu algılayışı, bu ayrışmaya paralel farklılaşmıştır. Mevcut algıya, tepkilere ve tutumlara bakıldığında ortada iki Türkiye vardır. Birinin ak dediğine diğerinin kara dediği iki toplum, iki ülke, iki Türkiye.


Birlikte yaşama zemini


Eğer Türkler ile Kürtler birlikte yaşayacaklarsa, birlikteliğin zeminini oluşturmak zorundadırlar. Bunun aranılacağı yer de, Cumhuriyetin kuruluşundaki Kürt-Türk ittifakıdır. Orada bir ittifakın oluşumuna götüren ortak değerler ve ortak ideallerden bahsetmek mümkündür. Problem ve günümüze yansıması bu birlikteliğin, sadece kuruluş aşamasında kalmış olmasıdır.


Birlikteliğin tohumları, Türk boylarının Anadolu’yu yurt edinme sürecinde atılıyor. Etkileşim, toplumları birbirine yaklaştırıyor. Ortak değerlerin yaratılmasına zemin sunuyor. Ve cumhuriyetin kuruluşundaki birlik, toplumların bu etkileşiminin yarattığı değerlere dayanmaktadır.


Fakat milliyetçilik zehirine bulaşan İttihatçılık ve onun yansıması olan ulus-devlet sürecinde, tüm ortak değerler bir anda ortadan kaldırılır. Cumhuriyet bu kadim topraklar açısından, bir hafıza yitimidir. Hafıza yitimi, yani afazi, bir toplumun başına gelecek en büyük felakettir. Ve Türkiye toplumu bu felaketi iliklerine kadar yaşamaktadır.


Yapılması gereken tarihsel hakikatler doğrultusunda hafızaların yeniden güncellenmesidir. Özellikle hafızaların güncellenmesi günümüz sorunlarına çözüm zemini olacaktır. Bu konuda Cumhuriyetin kurucu partisi olan CHP’ye başlangıçtaki birlik ruhunu ve kuruluş felsefesini hatırlatmak gerekiyor. Ve hafızaların güncellenmesi noktasında önceliği CHP’ye vermek gerekiyor. Tarihin sayfalarında Kürt-Türk ittifakına ilişkin yazılı bir belge bulmak mümkün değil?! Kürtler açısından söz hep yazıdan önce gelmiştir. Ve bu birliktelikte de esas olan sözdür. Kürtler söze itibar etmiş, sözü senet saymıştır. Nasıl ki inanç ilk düşünme formuysa, Kürtlerde de söz, sözleşme ilk inanç formlarında mevcuttur. Bunun en belirgin kaynağı Kütlerin sistematik toplumsal düşünce formu olan Zerdüştlüktür.


Zerdüştlüğün kitabı Avesta bize der ki; “Ey maddi dünyanın yaratıcısı, sen kutsal biri! Ey Ahura Mazda! Sözleşmelerin sayıca kaç tanedir. Ey Zerdüşt! Birincisi sözlü sözleşmedir. İkincisi elle (sıkarak) yapılan sözleşmedir. Üçüncüsü bir koyuna karşılık yapılan sözleşmedir. Altıncısı iyi bir yerde verimli, iyi ürün veren bir tarlaya karşılık yapılan sözleşmedir.”(1)


Kürtlerdeki söz ve sözleşme kaynağını buradan alır. Cumhuriyetin kuruluşundaki sözleme de söze dayalı yapılmıştır. Bu söz de; kimliğine, geleneklerine, egemenliğine saygı gösterileceği sözü vardır.


Kürtlerle yapılan protokol

 

M. Kemal verdiği sözlerle bizlere çok şey vaat etti. Sözlerini tutmamakla da bizden çok şey aldı. Bugün ellibin insanın yaşamını yitirmesinin en önemli sebebi tutulmayan sözlerdir. CHP rol almak istiyorsa, başvuracağı tarihi kaynaklar belli ve tutması gereken ya da vermesi gereken sözler de bellidir
“Kürtlerin yapı olarak otoriteye karşı direnişleri meşhurdur. M. Kemal yeni devletin onların geleneklerine saygılı olacağına söz verdikten sonra birçoğu istiklal savaşında savaştı.” (2) Belirtilenlerden de anlaşılacağı gibi, sözlü de olsa, M. Kemal ve Kürtler arasında bir “Protokol” yapılmıştır. Yani Kürtlerle görüşüp Protokol” imzalayan tek kişi MİT Müsteşarı Hakan Fidan değildir. Cumhuriyet tarihinde bunu ilk yapan M. Kemal’dir. Maalesef Kürtler açısından senet olan söz, karşılıksız kalmıştır. Dün tutulmayan söz, bugün bize acı ve gözyaşı olarak geri dönmüştür. M. Kemal Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için Anadolu’ya geçtiğinde, ilk sığındığı yer Kürdistan, ilk başvurduğu insanlar Kürt şeyh ve aşiret reisleri, ilk destek aldığı halk Kürt halkı olmuştur.

Ve o gün M. Kemal Kürt aşiret liderlerine; “Bu vatanda yaşayan her müslüman öğenin, kendine özgü ortamı, adeti ve ırkı vardır. Bunlara ilişkin ayrıcalıklar kabulümüzdür.” (3) demiştir. Ama bu ne yazık ki, sadece o zamanın ruhunda var olmuş, daha sonra uçup kaybolan bir söz olarak unutulmuştur. Apê Musa’nın buna ilişkin anlatısı şöyledir; “Kürtler M. Kemal’i değil öldürmek, korudular. M. Kemal’in idamına İstanbul Türk Devleti karar verdi, Kürtler onu kurtardı.” (4)


Kürtler tarih karşısında, kendi değerleri karşısında, tarihin derinliklerinden süzülerek gelen söz ve sözleşme geleneklerine uydular. Bu söz ve sözleşmeye uymakla iyi yapıp yapmadıkları ise bugün yaşananlardan, yoruma yer vermeyecek düzeyde göz önündedir. Kürtlerin sözlerine sadakati ve karşıtlarının sadakatsizliği tarihin tekerrürü olarak önümüze çıkmaktadır. Ve M. Kemal’de bu tekerrürü haklı çıkarırcasına, sözleşmeyi bozmuştur. Reel politiğin köprüyü geçinceye kadar ilkesi bir kez daha Kürtleri acılı bir yaşama mahkum etti. Yeni bir ulus yaratma peşinde olan M. Kemal, Kürtleri bu ulus-devlet yaratma projesine tehdit olarak gördü. Sözleşmenin bittiği an, imha, inkar ve asimilasyon başladı.


İttihatçı ruh


Oslo Protokollerinin kabul görmemesi sonucunda başlatılan savaş ve siyasi soykırım operasyonları da gıdasını yine bu tarihsel süreçten almaktadır. Can çıkar huy çıkmaz deyimi tam da yerini buldu. Her çözümün yaklaştığı bir anda “Devletin ruhu biziz” diyen İttihatçılık bir yerden hortlatılıyor. Bugün de yaşanan budur. Geçmiş tarihlerde zaman zaman Kürtler ile Türk devleti arasında çatışmalar yaşanmıştır. İsyan edilmiş, uzlaşılarak çözülmüş ya da bastırılmıştır. Bir çok bastırma kanlı olmuştur. Kimi zaman da Kürt beyleri, beylerin çocukları, İstanbul’a alınmış, Osmanlı okullarında okutulmuş ya da sürgün edilmişlerdir. Ama o süreçlerde inkar yoktur. Asimilasyon ise Kürt beylerin ve ailelerinin devşirilmesi üzerinden yürülmekteydi. Kürtler kendi topraklarında bir statü sahibidirler. Cumhuriyettin ittihatçı ulus-devlet geleneğinin benimsenmesiyle, kuruluş felsefesi rafa kaldırılmış, onun yerine imha, inkar ve asimilasyon devreye sokulmuştur. Ve Cumhuriyetin Kürtlere biçtiği acılı tarih böylece başlamış; Kürtler fiziki soykırımdan da öte daha da kalıcı izler bırakan kültürel soykırıma tabi tutulmuşlardır.


Coğrafi isimlerin değiştirilmesi, dil yasağı, Kürtçenin konuşulmasının cezaya tabi tutulmasına varacak kadar pervasızlaşan bir soykırım devreye konulmuştur. Bunlar dünün sadece cahilliği veya gülüp geçilen, ya da ayıplanıp bırakılacak hataları değildir. Dünün ne kadar vahşi bir baskı ve acılarla dolu olduğunun anıtı, izleridir. Hem de her gün bakılması, hatırlanması ve düşünülmesi gereken utanç anıtıdır.


Günümüzde her ne kadar inkar edilsede, ortada sözlü de olsa bir sözleşme vardır. Ve Kürtlerin geleneğinde sözleşmeyi bozan daha büyük bir karşılıkla yükümlüdür. Avesta bize der ki; “Sözlü sözleşme şifahen yerine getirilir. Ondan, el sıkılarak yapılan sözleşme ili vazgeçilir; kişi zararı el sıkılarak yapılan sözleşmenin karşılığıyla ödeyecektir.” (5)


Ortada bir sözleşmenin varlığı inkara gelmez. Vazgeçen Kürtler olmadığına göre, yapılan sözleşmeden vazgeçme daha büyük sözleşmede belirtilenden- bedel ödemeyi gerektirir. Kürtlerle yapılan bu sözleşme olmasaydı. Ne M. Kemal olurdu ne de  bugünkü Cumhuriyet varolabilirdi. Cumhuriyetin kendisi Kürt-Türk sözleşmesine dayanmaktadır.


CHP’nin Sivas Kongresi!


Güncelde yaşanan kimi olayları da bu tarihi gerçeklik temelinde değerlendirmek gerekiyor. CHP’nin grup toplantısını Sivas ilinde yapması ve Sivas Kongresi’nin yapıldığı tahinin yıldönümü olması vesilesiyle, bu tarihi birlik sözleşmesini hatırlatma ihtiyacı duydum. CHP toplumda etkin bir şekilde var olmak istiyorsa ve kendini geçmişin nahoş tarihinden koparmak istiyorsa, Cumhuriyetin kuruluşundaki Kürt-Türk birliktelik sözleşmesine gitmek zorundadır. Birlikteliğin kaynağı burasıdır. Ulus-devlet felsefesiyle Kürt-Türk birlikteliğine dayanan kuruluş felsefesi, ayrı süreç, ayrı zihniyet ve ayrı ittifaklaşmaları içerir. Bugünkü zamanın çözüm ruhu, birliğe dayanan kuruluş felsefesini gerektirir. CHP’de yaşanan bocalama, İttihatçı, ulus-devletçi anlayışla, bunlardan kurtulmaya, sosyal demokrat anlayışa yaklaşmaya çalışanlar arasındaki çatışmanın dışa vurumudur. Kuruluş felsefesinden CHP henüz uzaktır. Tarihsel birliktelik sözleşmesini, bir de Kürt filozofu sevgili Apê Musa’ya başvurarak ortaya koymaya çalışalım. Apê Musa anılarında Şeyh Abdulbari Küfrevi’ye dayandırarak bu dönemi şöyle ortaya koyar: “1919 Kemal Paşa Kürdistan’a geldi. Osmanlı, kendisinin idamına karar vermişti ve Osmanlı devletince Kürtler için her zaman söylenen ‘eşkiyalık’ sıfatı ona verilmişti. Fakat ben diğer Kürt şeyh ve ağaları onu koruduk. Erzurum Kongresi’ni akdettik. Sonra Kahtalı Hacı Bedir Ağa’nın da beşyüz muhafız süvarisi ve Dersimli Diyap Ağa’ının kuvvetleri ile Sivas’a gelip orada Kongremizi yaptık. Kısa söyleyeyim, Kemal Paşa Kürt milletinin haklarına sadık kalacağını defalarca ifade etti. Biz de inanarak kendisini kolladık.” (6)


Sivas Kongresi’nin tarihsel yıldönümünü yad etmek CHP açısından önemlidir. Ama yad etmek, üretilen bir tarihe değil, gerçekleşen tarihin gerçekliğine göre olmalıdır. Ve bu Kongre’nin gerçekleşme koşullarını sağlayan Kürtleri görmezlikten gelmek, Sivas Kongresi’nin tarihsel ruhunu acıtır. CHP artık Cumhuriyetin kuruluşunda, Kürt halkının rolünü görmeli ve hakkını da teslim etmek için çaba sarf etmelidir.


Tekrardan belirtmek gerekir ki; 21.yy’da Cumhuriyet’in felsefesi güncellenmelidir. İhsan Eliaçık; “İnsanlık yüzyılda bir yenilendiğine göre din anlayışı da yüzyılda bir yenilenmelidir” diyor. Kemalizm adı altında ortaya konulan, dogmalaştırılan, “ayet” olarak algılanır hale getirilmiş düşünce, kendini yenilemek zorundadır. M. Kemal’i yaşatmak isteyenler, değişimin gerçekliğinden kaçmamalıdırlar. Aksi takdirde zamanın ruhunu kaçırmış bir düşünce olarak, toplumda etkisiz ve geçmişin nostaljisiyle yaşamak zorunda kalırlar. Ulus-devlet ve onun dini olan milliyetçilikle yol almak günümüz dünyasında mümkün değildir. Ya CHP bu dar yaklaşımı aşar ya da dar yaklaşım CHP’yi aşarak onu esir alır.


Çalınanın geri verilmesini talep ediyoruz


M. Kemal verdiği sözlerle bizlere çok şey vaat etti. Sözlerini tutmamakla da bizden çok şey aldı. Bugün ellibin insanın yaşamını yitirmesinin en önemli sebebi tutulmayan sözlerdir. CHP rol almak istiyorsa, başvuracağı tarihi kaynaklar belli ve tutması gereken ya da vermesi gereken sözler de bellidir. Ve tutması gereken ya da vermesi gereken sözler de bellidir.


Biz Kürtler hâlâ bugün bile, verilen sözlerin ve tutulmayan sözlerin sonunda bizden çalınanın geri verilmesini talep ediyoruz.


Avesta bize der ki; “Bir kişi ödünç aldığı bir eşyayı geri vermiyorsa, o şeyi çalmış ve adamı soymuş sayılır. (Geri vermemek amacıyla aldıysa hırsızdır, geri vermesi istendiği halde hayır vermeyeceğim şeklinde karşılık verdiyse soyguncudur. Yorum) Sanki kendisininmiş gibi komşusunun malını evinde alı koyduğu sürece onun her gün her gece yaptığı budur.” (7)


Kürtler olarak kendimizi soyulmuş olarak görüyoruz. Bizden alınanlar verilinceye dek, her gün, her gece bunu böyle göreceğiz.

Sonuç olarak; Cumhuriyetin kuruluşunda Kürt-Türk birliktelik felsefesi, Cumhuriyette yaşam bulmadı. Bu yaşam bulmamada ve buna dayalı çekilen acılarda M. Kemal pay sahibidir. Ve onun eseri olan CHP’nin de vebali büyüktür.

Son dönemlerinde M. Kemal de yarattığı eserinin tehlikelerini sanırım hissetmişti. Ama düzeltmeye belki de ömrü yetmedi. CHP bu imkana sahiptir.


Belirtilenler çerçevesinde Türk halkı payına mutluluk, Kürt halkının payına da mutsuzluk düşmüştür. Artık Kürt halkının mutsuzluğu görülerek, yeniden ortak idealler ve ortak toplumsal değerler öngörülmelidir. Cumhuriyetin kuruluş anlayışında bu vardır. CHP’nin öncelikleri arasında, başlangıçtaki halklar birlikteliğini görmektir.


Avesta bize der ki; “Ahura Mazda Spitama Zerdüşt’e (şöyle) dedi; İçindekinin bir cazibesi olmasa da, ben her ülkeyi (insanları için) değerli kıldım. Eğer içindekilerinin bir cazibesi olmamasına rağmen her ülkeyi (halkı için) değerli kılmasaydım, o zaman bütün dünya Airyana Vazza’ya (Aryen ülksine) akın edecekti.” (9)


Bizim düşüncemizde, her halka kendi toprakları değerli kılınmıştır. Bize de bizim topraklarımız değerli kılınmıştır. Yapılması gereken her halka değerli kılınan topraklara saygılı olunmasıdır. Cumhuriyetin Kürt-Türk birliktelik felsefesinde, her halkın toprağına saygı sözü vardır. Ve bugün uyulması ve uygulanması gereken bu sözdür. Bu tüm sorunlarımızın çözüm anahtarıdır.

 
Kaynakça

(1) Avesta, s.48 Ia2
(2) S.Kinzer, Ezberi Bozmak, s.81
(3) S.Kinzer, age. s.81
(4) M.Anter, Hatıralarım, s.92
(5) Avesta, s.48 Ia3
(6) M.Anter, Hatıralarım, s.92
(7) Avesta, s.48 Ia1
(8) S. Kinzer, age. s.155
(9) Avesta, s.35, I


Özgür Gündem Gazetesi

Başbakan Eğleniyor Bekir Kaya Ölüyor

Erdoğan Erciş'te Afet Piyangosu düzenledi...
Veysi SARISÖZEN

Van depreminin birinci yılında ne oluyor? Hükümet Van’a gidiyor.

Başbakan Van depreminin birinci yılında, Van’ın Erciş ilçesinde insanları “alana topluyor”. Neden topluyor?  “Afet evleriyle ilgili çekiliş yapmak için” topluyor. Konu yakıcı. Bir yıl önce yaşanan depremle ilgili medyada çıkan haberi okuyalım:


“7,2’lik depremde en büyük yıkım, Erciş ilçesinde meydana geldi. Çınarlı mahallesi ile Atatürk ve Kışla caddelerindeki binaların neredeyse tamamı yıkıldı.”


Demek ki, halk için Başbakan’ın “çekiliş” yapması hayati. İnsanlar umutla alana koşuyor.


Başbakan kaç “talihliye” “afet evi” dağıtacak? Kaç kişi bu piyango çekilişinden yararlanacak? Yüz mü, bin mi?


21 kişi. Evet yalnızca 21 kişi. Tıpkı “Büyük İkramiye” çekilişlerinde olduğu gibi. Milyonlar “piyangonun sanal alanında” toplanıyor ve içlerinden çeyrek biletli dördüne “büyük ikramiye” çıkıyor. Tıpkı öyle...


Halk bir yıl önceyi anıyor. Alanda kadınların hıçkırıkları duyuluyor. Kimisi eşini kaybetmiş. Kimisi bütün çocuklarını. Kimisi kardeşini kendi elleriyle enkaz arasından çıkarmış, aceleyle kazılan mezara gömmüş. Başbakan’a “medet” diyorlar. Başbakan’ın “Müslüman vicdanından” yardım umuyorlar. Ondan Van’da yaşanan büyük insanlık faciası karşısında inanmış bir insanın “merhametini” bekliyorlar.


Ama ne oluyor?


Sahneye birisi çıkıyor. Türk TV’lerinin eğlence programlarının yapımcısı. Acun Ilıcalı. Ve Başbakan’la Acun Ilıcalı, binlerce acılı Ercişli’nin önünde “kahkahalarla” gülmeye başlıyor.


Onlar gülüyor.


Kürtler ağlıyor.


Başbakan “ölen teröriste ağlamadık, ağlamayız” demişti. Aslında o “ölen hiçbir Kürde ağlamıyor”; umurunda değil. Gülüyor. Espri yapıyor. Torbayı karıştırıyor, 21 “talihli” için elini, sokaklardaki “tombalacılar” gibi torbaya daldırıp, “numara” çekiyor. Bir işportacı edasıyla kazanan “talihliyi” ilan ediyor.


Tombala.


Kahkaha.


Acılar taze, halk orada Van depreminin birinci yılını kaybettiği insanlarını anarak, bir kere daha yaşıyor. O korkunç uğultuyu. İskambil kağıtları gibi çöken binaları. Feryatları... Kadınlar ağlıyor.


Başbakan “tombala” torbasını karıştırıyor.


Acunla birlikte katıla katıla gülüyor.


Kendi sesine hayran, “ayın çatlatıyor”, kelimeleri sündürüyor, nerede olduğunu, kimlerin karşısında durduğunu, neyin yıldönümünün o anda insanlar tarafından anıldığını unutmuş. Keyiften dört köşe.


Torbadan 21 ev çıkarıyor.


Acun iki büklüm, Başbakan Kürdü ağlatıyor, Acunu güldürüyor.


Ve Van Belediye Başkanı Bekir Kaya hapiste... Ölüm yolunda...


O büyük felaket günlerinde halkı için didinen, yokluk içinde yaraları sarmaya çalışan Başkan, şimdi ölüm orucunda. Başbakan, ölüm yolundaki Bekir Kaya’ya küfrediyor.
!!!

Elindeki torbadan gelecek seçimlerde tavşan yerine bir “AKP’li Belediye Başkanı” çıkartacak. Belki de Acun’a bunu anlatıyor. “Bu torbada Başkan var”...


Espriyi patlatıyor.


Acun katılıyor.


Bir yıl önce yaşanan felaketin birinci yıldönümünde Başbakan’ın şu “merhametli”, “rikkatli”, “vicdanlı” haline ibretle bakınız... Acılı halkın karşısındaki “saygısızlığın resmini” asla unutmayınız... Bu resme bir kere daha bakınız:


Gazetelerde yayınlanan bu resmi “afet evlerinin” duvarlarına asınız... Yıkılmış evin altından bakan o mazlum çocuğun gözlerindeki son umut ışığıyla, Başbakan’la Acun’un kahkahalarını yan yana koyunuz.


Ve şu soruyu sorunuz: Ey Başbakan, sen ki, “şüheda fışkıracak..” şiirleri söylersin; söyle bakalım bize, bir 18 Mart günü, Çanakkale’de, öyle birinci yılında da değil, yüzüncü yılında “şehitleri anarken”, yanına Acun’u alıp, Türk milletinin önünde, elinde tombala torbası, komik laflar söyleyerek kahkaha atabilir misin? Bırak “milleti”, bir yıl önce vefat eden Erbakan’ın ölüm yıldönümünde Hoca’nın evine Acun’la birlikte gidip torbayı şakırdatarak gülebilir misin?


Sakın yalan söyleme... Gülemezsin.


Neden Kürdün ölülerinin birinci yıldönümünde elinde torba, yanında Acun, gülüp duruyorsun?


Şunu bil ki, “ev kazanan talihli 21 Ercişli!”, o evlerin içinde hala ağlıyor...


Özgür Gündem Gazetesi

Açlık Grevi, Ölüm Orucu


Hüseyin AYKOL

Kürt halkının, önderi olarak gördüğü kişinin sağlık, güvenlik ve özgürlüğü ile Kürtçe’nin eğitim dili olarak kabul edilmesi ve mahkemelerde savunmalarını anadillerinde yapabilmesi için 12 Eylül 2012 günü cezaevlerinde başlatılan açlık grevi, her geçen gün yeni katılımlarla genişliyor.

Açlık grevine ilk başlayan ekipler, kritik eşiği açtılar ve ölümler her an gelebilir. Ölüm eşiği yüzünden bu konuda kimi kavramları açıklığa kavuşturmak gerekir. Eylemciler, süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi yapıyorlar. Bu manada, kendileri bunu amaçlamasa bile, ölebilirler. Ancak çok saygı duydukları bir mevkiden gelebilecek durdurma taleplerine kabul edip, açlık grevini isterlerse bitirebilirler. Yani eylemin bitirme inisiyatifi kendi iradelerindedir.


Ama buna, birilerini yanlış bir şekilde isimlendirmeye kalktığı gibi, “ölüm orucu” denildiğinde, bunun anlamı, “Ya taleplerim karşılanır ya da ben öleceğim” demek olur. Yani eylemin bitirilip, bitirilmeme inisiyatifi, devlete geçer. O nedenle, eylemcilerin ölme ihtimaline ve bundan korkmamalarına rağmen, eylemi, ölüm orucu olarak adlandırmaktan kaçınmalıyız.


Değişik cezaevlerinde gruplar halinde başlayan süresiz ve dönüşümsüz açlık grevlerinin ilk dönemine 400’e yakın tutsak katıldı. 15 Ekim 2012 gününden itibaren başlayan ikinci dalgada açlık grevine katılanların sayısı ise 400’ü aşmış bulunuyor. Bu arada, Mersin E Tipi Cezaevi’nde 18 yaşından küçük olan tutsaklardan da katılım var.


Çocukların bir şekilde ikna edilip, bu eylemden vaz geçmelerinin sağlanması gerekir. Dahası şu anda en az üç cezaevinde, orada bulunan tüm siyasi tutsaklar açlık grevine başlamış durumdalar. Bu yöntem de, önerilen bir durum değil. Dahası yeni bir çağrı olmadan, yeni katılımlar da olmamalı.

İşte 15 Ekim sonrası açlık grevine başlayanların listesi:


15 EKİM
2012 GÜNÜ: Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde 11 kişi, Tekirdağ 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde 10 kişi, Silivri 2 nolu L Tipi Cezaevi’nde 7 kişi, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde 12 kişi, Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde 61 kişi, Bolu T Tipi Cezaevi’nde 40 kişi, Balıkesir-Kepsut L Tipi Cezaevi’nde 7 kişi, Antalya L Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Tokat T Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Antep H Tipi Cezaevi’nde 6 kişi, Şakran 4 nolu T Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Giresun E Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Silifke M Tipi Cezaevi’nde 6 kişi, Siirt E Tipi Cezaevi’nde 9 kişi, Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Kandıra 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde 5 kişi, Bolu F Tipi Cezaevi’nde 5 kişi, Samsun-Bafra T Tipi Cezaevi’nde 6 kişi, Çankırı E Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Adana-Karataş Kadın Cezaevi’nde 5 kişi, Hatay M Tipi Cezaevi’nde 6 kişi, Osmaniye T Tipi Cezaevi’nde 5 kişi, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde 10 kişi, Mardin E Tipi Cezaevi’nde 7 kişi, Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde 2 kişi, Rize-Kalkandere L Tipi Cezaevi’nde 5 kişi, Burdur E Tipi Cezaevi’nde 2 kişi, Gümüşhane E Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Oltu T Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde 12 kişi, Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde 4 kişi, Sincan Kadın Cezaevi’nde 3 kişi, Denizli D Tipi Cezaevi’nde 4 kişi, İskenderun M Tipi Cezaevi’nde 4 kişi, Van F Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Ordu E Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Erzurum H Tipi Cezaevi’nde 10 kişi, Kürkçüler F Tipi Cezaevi’nde 5 kişi, Bursa H Tipi Cezaevi’nde 4 kişi.

16 EKİM
2012: Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde 5 kişi, Midyat M Tipi Cezaevi’nde 6 kişi, Kalkandere L Tipi Cezaevi’nde 2 kişi, Ceyhan M Tipi Cezaevi’nde 61 kişi, 17 EKİM 2012: Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, Muş E Tipi Cezaevi’nde 2 kişi, Karabük T Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, 19 EKİM 2012: Mersin E Tipi Cezaevi’nde 7 çocuk ve iki kişi, 22 EKİM 2012: Eskişehir H Tipi Kapalı Cezaevi’nde 3 kişi, Bingöl M Tipi Cezaevi’nde 6 kişi, 23 EKİM 2012: Tokat T Tipi Cezaevi’nde 3 kişi, ve 24 EKİM 2012: Silifke M Tipi Cezaevi’nde 5 kişi.

Sürgünlere devam


Batman M Tipi Cezaevi’nden Salih Ürün, Bilal Doğan, Alattin Atak ve M. Sait Abayay Şakran 4 nolu T Tipi Cezaevi’ne sürgün edildi. Aynı sevk ringinde bulunan Batman M Tipi Cezaevi’nden Şirin Çelik ise Amasya E Tipi Cezaevi’ne bırakılmış.


Antep H Tipi Cezaevi’nden 17 Ekim 2012 günü yapılan sürgünde Zeyni Arat, Zülfikar Tunç, Ali Karasaylı Bolu F Tipi Cezaevi’ne; Mehmet Bağrıyanık, Umut Beyaz, Sadık Şen, İsa İpekli, Yücel Kızmaz, Mehmet Polat Kırıkkale F Tipi Cezaevi’ne; Ali Koç, Eyüp Gül, Hakkı Aygün, Adnan Çelebi, Halil Temel, Halil Güneş, Kasım Karataş, Cevat Yerdegül ise Karabük T Tipi Cezaevi’ne götürüldü.


Antep H Tipi Cezaevi’nden 19 Ekim 2012 günü yapılan sürgünde İbrahim Doğan ile Bedri Akın Bolu F Tipi Cezaevi’ne; M. Tarık Dağtaş, Yaşar Kırmızı, Ruşen Tutku, Zeki Eşin, Seydi Balduz, Şahap Elbasan, Murat Ekin ve Nesih Toprak ise Bolu T Tipi Cezaevi’ne konuldu.


Adıyaman E Tipi Cezaevi’nden 11 Ekim 2012 günü Eskişehir H Tipi Cezaevi’ne sürgün edilenleri isimleri şöyle: İlyas Doğan, Remzi Almaz, Barış Kılıç, Şirin İvrendi, M. Emin Sırça, Şeyhali Demir. Yeni adresleri şöyle: H Tipi Cezaevi / T-C 9 / ESKİŞEHİR Aynı ringte, ayrı bölmede sürgün edilen Hayriye Yağbasan ise Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’ne götürülmüş. Erkeklerin eşyaları yüzünden çok zorlu bir yolculuk geçirdiği için, kendisinden özür dileniyor!


Adıyaman E Tipi Cezaevi’nden Tekirdağ 2 nolu T Tipi Cezaevi’ne sürgün edilenlerin isimleri şöyle: Yusuf Karanlık, Davut Akgül, Serdar Aslan, A. Latif Sönmez, Seyfettin Aydemir, Ramazan Kızıldağ, Halil Arslan, Hüseyin Bilecan, Cihan Kaya, İbrahim Aksoy, Nevzat Bahadır, A. Vahap Yılmaz.


Malatya E Tipi Cezaevi’nden Çetin İlkhan, Nevzat İçen, Ramazan Demir, Suat Daştan, Nesimi Kala, Tayfun Dalga, Tuncay Kırmızıdağ, Murat Karabal, Mehmet Akalın, Ufuk Sünger Karabük T Tipi Cezaevi’ne sürgün edildiler.


Mardin E Tipi Cezaevi’nden -henüz davası bile açılmamışken- Şakran Çocuk Cezaevi’ne sürgün edilen Selman Acet, 16 ve 17 Ekim 2012 günleri açlık grevi yapmış. Yedi aydır cezaevinde bulunan Acet’in davasının bir an önce açılıp tahliye olmasını diliyoruz.


Sorunlar, sorunlar...


Siyasetle hiç ilgisi olmayan ve herhangi bir eyleme katılmayan Leyla Şahin’e (20 yaşında) Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi 3 Ekim 2012 günü “eylemde taş attığı” iddiasıyla 17 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 8 Ekim 2012 günü bir basın açıklamasına katılan Nurhan Özen’e “propaganda yapmak” iddiasıyla 8 yıl hapis cezası verdi. Her iki kişinin Kürtçe savunma yapmak istemesi yüzünden ceza verirken, iyi hal indirimine gidilmedi.


Dosyanın Yargıtay tarafından bozulması üzerine 11 Ekim 2012 günü yeniden yargılanan Leyla Yıldırım, Nurullah Yaman, Fethan Çelik, Nimet Malkan, Sena Efe, Mahsun Ekmen ve Ayhan Ayebe savunmalarını Kürtçe yapmak isteyince susturuldular ve 3. yargı paketi gereği cezaları 5 yıl düşürüldü. Yeni sonuca göre Leyla Yıldırım’a 6 yıl 3 ay, diğerleri ise 10 yıl hapis cezası aldı.


Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Mehmet Boğatekin’den 7 çizim, Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi’nden Seçkin Savaş’ın beş küçük ve bir büyük karikatürünü aldık. Teşekkürler...


DÜZELTME1:
Kandıra 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde 15 Ekim 2012 günü açlık grevine başlayanlar arasında sayılan İlhan Kızıl açlık grevinde değil, doğru isim Turgay Toker’dir.

DÜZELTME2:
Burdur E Tipi Cezaevi’nde Nihat Ekmez, Sadık Aslan açlık grevine 15 Ekim 2012 günü başladılar. Gazetemizde çok daha uzun süredir açlık grevinde oldukları yanlışlıkla yazılmış.
 
MEKTUBU GELENLER

Sara Aktaş - Diyarbakır E Tipi Cezaevi

Ayşegül Ayaz - Sincan Kadın Kapalı Cezaevi
Zeynep Altınkaynak - Mardin E Tipi Cezaevi
Behice Tanrıverdi - Mardin E Tipi Cezaevi
Züleyha Yılmaz - Mardin E Tipi Cezaevi
Zeynep Coşkun  - Mardin E Tipi Cezaevi
Songül Enüstekin - Sincan Kadın Kapalı Cezaevi
İdris Yüksel - Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
M. Nimet Yılmaz - Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
Emin Fidancı - Tokat T Tipi Cezaevi
Soncan Gedik - Alanya L Tipi Cezaevi
Mehmet Yavuz - Şakran 2 nolu F Tipi Cezaevi
Hikmet Babat - Ümraniye T Tipi Cezaevi
Ahmet Mustafa - Bolu T Tipi Cezaevi
Servet Cengiz - Lice K2 Tipi Cezaevi
Selman Acet - Şakran Çocuk Cezaevi
Sabri Acar - Adıyaman E Tipi Cezaevi
Seçkin Savaş - Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi
M. Suat Gürbüz - Şakran 3 nolu T Tipi Cezaevi
Bilal Doğan - Şakran 4 nolu T Tipi Cezaevi
Kadri Sönmez - Silifke M Tipi Cezaevi
Yılmaz Çelik - Giresun E Tipi Cezaevi
Diyadin Akdemir - Kandıra 1 nolu F Tipi Cezaevi
Ömer Yıldırım - Tekirdağ 1 nolu T Tipi Cezaevi
Sedat Dalğa - Şakran 4 nolu T Tipi Cezaevi
Abbas Kaya - Şakran 4 nolu T Tipi Cezaevi
Emin Yıldız - Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi
Ferhat Arslan - Kürkçüler F Tipi Cezaevi
Şahabettin Demir - Giresun E Tipi Cezaevi
Mahmut Demirel - Kandıra 2 nolu F Tipi Cezaevi
İlhan Dayan - Kalkandere L Tipi Cezaevi
Ömer Tutuş - Bayburt M Tipi Cezaevi
Ayhan Ayebe - Erzurum H Tipi Cezaevi
İskender Yalçın - Antep H Tipi Cezaevi
Cuma Özkan - Antep H Tipi Cezaevi
İsa Yağbasan - Antep H Tipi Cezaevi
Ali Emre Ecer - Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi
Mahir Doğan - Silifke M Tipi Cezaevi
İlyas Doğan - Eskişehir H Tipi Cezaevi
Cebrail Vural - Tokat T Tipi Cezaevi
Bayram Demirhan - Kırıklar F Tipi Cezaevi
Cengiz Ayar - Adıyaman E Tipi Cezaevi
Veysi Biçen - Trabzon E Tipi Cezaevi
Eyüp Ok - Kandıra 2 nolu F Tipi Cezaevi
Veysel Avcı - Karabük T Tipi Cezaevi
Mehmet Çellik - Antep H Tipi Cezaevi
İskender Yalçın - Antep H Tipi Cezaevi
Hasan Öğüt - Silifke M Tipi Cezaevi
Enes Tunç - Erzurum H Tipi Cezaevi
Mehmet Berk - Erzurum H Tipi Cezaevi
Eyyüp Yaşar - Erzurum H Tipi Cezaevi
Kutbettin Kurt - Diyarbakır D Tipi Cezaevi
Barış Atmaca - Bolu F Tipi Cezaevi
Bahattin Cesur - Oltu T Tipi Cezaevi
Suat Sansur - Gümüşhane E Tipi Cezaevi
Mehmet Boğatekin - Bolu F Tipi Cezaevi
Fikri Aktaş - Muş E Tipi Cezaevi
Rıdvan Tanış - Mardin E Tipi Cezaevi
Servet Kurt - Bolu F Tipi Cezaevi
Sadık Aslan - Burdur E Tipi Cezaevi
Davut Akgül - Tekirdağ 2 nolu T Tipi Cezaevi
Resul Kocatürk - Giresun E Tipi Cezaevi
Mikail Çağırıcı - Diyarbakır D Tipi Cezaevi
Sabri Acar - Adıyaman E Tipi Cezaevi
Neşet Güven - Alanya L Tipi Cezaevi
Bager Şen - Kürkçüler F Tipi Cezaevi
Çetin İlkhan - Karabük T Tipi Cezaevi


Özgür Gündem Gazetesi

13 Kentte Açlık Grevindeki Tutsaklara Destek Eylemleri

Cezaevlerinde 45. Gününe giren açlık grevindeki tutsaklara destek eylemleri artıyor. 13 kentte binlerce kişi sokaklara dökülerek tutsakların taleplerinin karşılanmasını isterken, Batman’da cezaevi nöbet kulleleri taş yağmuruna tutuldu.

PKK'li ve PAJK'lı tutsakların başlattığı ve 45 gününde devam eden süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerine dikkat çekmek için Ankara, Muş'un Varto ilçesi, Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesi, Adana, Kars, Urfa'nın Suruç ve Ceylanpınar ilçeleri, Bursa, Mardin'in Nusaybin, Antalya, Mersin ve Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde binlerce kişi eylem yaptı. Eylemlerde, tutsakların taleplerinin kabul edilmesi istendi.

ANKARA’DA AKP’YE SİYAH ÇELENK


Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, BDP Ankara İl binasından AKP Ankara İl binasına yürüyüş düzenledi. "Açlık grevleri 45. gününde ölüm değil çözüm" pankartının açıldığı yürüyüşte, sık sık "İçerde dışarı da hücreleri parçala", "Selam selam İmralı'ya bin selam", "Bijî Serok Apo", "Ölümler son bulsun müzakereler başlasın" sloganları atıldı. Polis AKP Ankara İl binası önüne 3 TOMA ve onlarca polis ile barikat kurarken, BDP Ankara İl Eşbaşkanı Ahmet Aday ile birlikte 4 parti yöneticisi AKP Ankara İl binası önüne siyah çelenk bıraktı.

‘AÇLIK GREVİ FİİLEN ÖLÜM ORUCUNA DÖNDÜ’

Heyet çelenk bıraktıktan sonra polis barikatının önünde bekleyen grubun yanına geldi. Burada Emek ve Demokrasi Güçleri adına açıklama yapan Ahmet Aday, 45 günlük açlık grevinin fiilen ölüm orucuna döndüğünü hatırlatarak, tutsaklarda ciddi sağlık problemlerinin başladığını söyledi. Tutsakların taleplerinin PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak, sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması ve anadil önündeki engellerin kaldırılması olduğunu hatırlatan Aday, bu hakların engellenmesi ve sınırlandırılmasının kabul edilemeyeceğini belirtti. Aday, doğuştan gelen hakların devlet tarafından engellendiğini dile getirerek, Kürt halkının bugün yaşadığı durumun tam da bu olduğunu kaydetti.

‘SESSİZLİK FELAKETE NEDEN OLABİLİR’

Açlık grevinin demokratik bir hak olduğunu belirten Aday, "Talepleri haklı ve yöntemi demokratik olan bu eylemin AKP iktidarı tarafından dikkate alınmaması çok tehlikeli bir durum yaratmaktadır. Hükümetin ve kamuoyunun bu konudaki sessizliği her an için felakete neden olabilir. Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in 24 Ekim'de Sincan Cezaevi'ndeki direnişçileri ziyaret ederek talepleri ciddiye almadan kuru kuruya görüşmesi maalesef hiçbir şey ifade etmemiştir" diye kaydetti. Aday, bedenlerini ölüme yatıran direnişçilerin taleplerinin AKP hükümeti tarafından ciddiye alınması ve bu eylemlerin diyalog ve barışçıl yöntemlerle sonlandırılmasını isteyerek kamuoyuna çağrıda bulundu. Aday ayrıca TUHAD-FED'in Ankara'da 30 Ekim'den 4 Kasım'a kadar etkinlikler yapacağını duyurdu. Aday'ın açıklaması ardından 10 dakikalık oturma eylemi yapıldı. Oturma eyleminin ardından "Çerxa şoreşê" marşı ile dağılan kitle sık sık, "Bijî Serok Apo", "Dağlarda arama Apocular her yerde", "PKK halktır halk burada" sloganları attı.

VARTO’DA AÇLIK GREVİ BAŞLADI

Muş'un Varto ilçesinde Kurban Bayramı dolayısıyla mezarlık ziyareti gerçekleştirildi. Mezarlık ziyaretine BDP Muş Milletvekili Demir Çelik’in de bulunduğu çok sayıda kişi katıldı. Mezarlık ziyaretinde yapılan saygı duruşunun ardından konuşan BDP Muş Milletvekili Demir Çelik, Türkiye cezaevlerinde 45'inci gününe giren açlık grevlerine dikkat çekerek, şunları ifade etti: "Siyasi tutsakların 45 gün önce başlattığı açlık grevi süresiz olmasından kaynaklı ölüm orucuna dönüşmüş durumdadır. Ölümüne bir direnişin, toplum nezdinde hala gerekli duyarlılığın gösterilmemesinin acısını yaşıyoruz. Tutsaklar bir halk özgür olsun, bir halk kimliğine, diline sahip çıksın diye bedenlerini ölüme yatırmışken, duyarlı olması gereken kesimler, sorun Kürtlerin temel talepleri olunca üç maymunları oynamaya devam ediyor. Ne gören göz görmeye çalıyor ne kulaklar duyuyor" dedi.

Mezarlık ziyaretinin ardından BDP İlçe binasına geçen kitle burada süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerine destek vermek amacıyla açlık grevi eylemi başlattı. Eylem öncesi açıklama yapan BDP Varto İlçe Başkanı Gıyasettin Altun, devlet ve AKP hükümetinin sağır sultanları oynadığını belirterek, "Tutsakların ölümü aynı zamanda bizim de ölümümüzdür. Bizim yaşam gerekçemiz bu insanlarla birliktedir. Yoldaşlarımız ölecekse bizler de onlarla ölmeye hazırız, onun için aklıselim devlet yetkililerine buradan sesleniyoruz. Artık bu sese kulak verin, artık bu sorunu biran önce çözün. Yol yakınken yoldaşlarımızın temel insani taleplerini görün ve sorunu çözün" dedi. Yapılan açıklamanın ardından açlık grevi eylemi başladı.

DOĞUBAYAZIT‘TA DEMOKRASİ NÖBETİ ÇADIRI

Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde tutsaklara destek amaçlı belediye yanında kurulan Demokratik Nöbet çadırındaki dayanışma sürüyor. Demokratik Nöbet çadırı, Doğubayazıt Belediye Başkanı Canan Korkmaz, BDP Doğubayazıt İlçe Başkanvekili İbrahim Kaya, belediye meclis ve Genel-İş Sendikası üyelerinin de aralarında bulunduğu kalabalık bir grup tarafından ziyaret edildi. Ziyarete gelenler TUHAYD-DER temsilcileri tarafından karşılandı. Karşılama sırasında konuşan TUHAYD-DER Doğubayazıt Temsilcisi Ahmet İnan, cezaevindeki sese artık kulak verilmesi gerektiğini belirterek, "Cezaevlerinde açlık grevleri sonlanıncaya kadar bizim nöbetimiz de devam edecektir" dedi. İnan'ın ardından konuşan Doğubayazıt Belediye Başkanı Korkmaz ise, 2009 yılından beri Kürt halkının bayramları kan, savaş ve gözyaşından dolayı kutlayamadığını söyledi. Korkmaz, "Ölümler yaşanmadan açlık grevindeki tutsakların talepleri karşılansın. Bizler de bu talepleri olduğu gibi kabul ediyoruz. Açlık grevinde arkadaşlarımız yanında olacağız" diye konuştu.

ADANA’DA AÇLIK GREVİNDEKİ TUTSAK YAKINLARI DESTEK ZİYARETİ


BDP Adana İl Örgütü ve Kürt kurumlarının çalışanları, Adana TUHADER binasında açlık grevinde olan tutsak yakınlarını ziyaret etti. Ziyarette konuşan Barış Annesi Naife Aydın, kendilerinin bayram kutlamadığını ve çocuklarının 45 gündür açlık grevinde olduğunu söyledi. Aydın, "Biz liderimizin yanındayız, biz çocuklarımızın yanındayız. Onlar bizler için bedenlerin ölüme yatırmış. Bizler de onlar için bedenimizi gerekirse ölüme yatıracağız. Biz alanlarda, sokaklarda, caddelerde ve cezaevleri önünde olacağız. Erdoğan bilsin ki, bizi bitiremez. Erdoğan bizi ölümle, katliamla bitiremez" dedi. Adana TUHA-DER Başkanı Saniye Seçkin ise, açlık grevinde olan tutsakların taleplerinin kendi talepleri olduğunu ve sahiplendiklerini ifade etti. Seçkin, açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla 28 Ekim'de Adana'da yapılacak olan mitinge katılım çağrısı yaptı. Bu bayramın kendileri için kara bir bayram olduğunu ifade eden BDP Adana İl Başkanı Uğur Bayrak da, 28 Ekim'de yapılacak olan mitinge bütün duyarlı yurttaşların katılmasını istedi. BDP Genel Merkezi adına söz alan İbrahim Yakut ise, bu mücadelede Kürt halkının yiğit evlatlarının sözün bittiği birçok noktada yeni bir yaşam, yeni bir çözüm ve yeni bir mücadele başlatan bir gelenekten geldiğini söyledi. Yakut da, açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla 28 Ekim'de Adana'da yapılacak olan mitinge katılım çağrısında bulundu.

SURUÇ’TA DTK VE BELEDİYE MECLİS ÜYELERİ AÇLIK GREVİNE GİRDİ


BDP Suruç İlçe binasında; ilçe yöneticileri, DTK üyeleri ve belediye meclis üyelerinden oluşan 10 kişi cezaevlerindeki açlık grevine destek amaçlı 2 günlük dönüşümlü açlık grevine girdi. BDP Suruç İlçe Başkanı Mehmet Kayhan, AKP'nin etraflarını panzer ve tanklarla sardığını; ancak buna rağmen cezaevindeki yoldaşlarını yalnız bırakmayacaklarını vurgulayarak, "AKP savaş hükümeti zannediyor ki panzer ve tanklarıyla sistemini koruyacak düzenini sağlayacak. Ancak halkın gücünden hiçbir şeyin kurtulamayacağını unutuyor" dedi.

CEYLANPINAR’DA DESTEK AÇLIK GREVİNİ YENİ BİR GRUP DEVRALDI

Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde tutsaklara destek amacı ile başlatılan açlık grevleri devam ediyor. BDP İlçe binasında süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemini bugün farklı bir grup devraldı. Nöbet değişimi sırasında Ceylanpınar Belediyesi Meclis Üyesi Halim Dayan, süresiz-dönüşümsüz açlık grevine girdiğini duyurdu. 24 Eylül gününden bu yana Rize Kalkandere M Tipi Cezaevi'nde ağabeyi İlhan Dayan'ın da süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde olduğunu belirten Dayan, tutsakların haklı taleplerinin yerine getirilmesi çağrısında bulundu. Dayan, cezaevlerinde yaşanabilecek ölümlerin tek sorumlusunun AKP ve Başbakan Erdoğan olacağını kaydetti. AKP'ye oy veren Kürtlerin artık gerçekleri görmesi gerektiğini belirten Dayan, cezaevlerindeki tutsakların talepleri yerine getirilene ve açlık grevlerini sonlandırana kadar süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemini devam ettireceğini söyledi.

NUSAYBİN’DE BİNLERCE KİŞİ YÜRÜYÜŞ DÜZENLEDİ


Nusaybin'de Mitanni Kültür Merkezi'nde kılınan sivil Cuma namazından sonra binlerce kişi tutsakların açlık grevine dikkat çekmek amacıyla 8 Mart Mahallesi'ndeki 27 Mayıs Caddesi'ne doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşe BDP Mardin İl Eş Başkanı Sihem Elveren Alp’, BDP Nusaybin İlçe Başkanı Ayten Kahraman, Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan, belediye meclisi, MEYA-DER, KURDÎ-DER, Barış Anneleri, DÖKH ve binlerce kişi, "Zirardayina Rêber Apo wê bibe sedemê hilweşandina TC'yê" pankartı taşıyarak 27 Mayıs Caddesi'ne doğru "Biji berxwedana zindanan", "PKK halktır halk burada", "Bijî Serok Apo", "Öcalan", sloganları atarak yürüyüşe geçti. Kitle adına açıklama yapan BDP Nusaybin İlçe Başkanı Ayten Kahraman, cezaevlerindeki açlık grevinin 45'inci gününde devam ettiğini hatırlatarak, "Eğer biz sesimizi yükseltmezsek bu ölüm suçunun ortağı olacağız. Bizler bütün işlerimizi bırakıp gece gündüz demeden sokaklara dökülüp cezaevlerindeki tutsaklarımıza destek olmalıyız" dedi.

KARS’TA DA AÇLIK GREVİ BAŞLADI

BDP Kars İl Örgütü üyeleri, tutsakların açlık grevine destek amacıyla süresiz-dönüşümlü açlık grevi başlattı. "Tecride son, talepler kabul edilsin" pankartının asıldığı BDP İlçe binasında açıklama yapan BDP Kars İl Başkanı Şerafettin İldirim, "Özgürlüğe açlığın Afrikası olan Kürdistan'ın zindanlarında direnen yiğit insanları selamlıyoruz" dedi. Diyarbakır zindanında ölüm orucunda yaşamını yitiren Kemal Pirlerin, Hayri Durmuşların kararlığıyla eylemlerin devam ettiğini belirten İldirim, "AKP hükümeti bu direnişi görmezden gelip, Kurban Bayramı'nda Kürtlerin birer birer kurban olmasını beklemektedir. Cezaevlerinde direnen tutsakların talepleri bizim taleplerimizdir. Bu direnişe karşı sessiz kalmamak adına dönüşümlü açlık grevini başlatıyoruz" dedi. Konuşmadan sonra açlık grevi başlatıldı.

BURSA’DA 4 GÜNLÜK AÇLIK GREVİ DEVAM EDİYOR

Bursa'da bayramın ilk günü BDP Yıldırım İlçe Örgütü binası önünde başlatılan 4 günlük dönüşümlü açlık grevi devam ediyor. BDP PM üyeleri Hüseyin Armağan ve Resul Baykara'nın da katıldığı açlık grevi eyleminde konuşan BDP Nilüfer İlçe Başkanı Seyfettin Havuz, açlık grevi nedeni ile Kurban Bayramı'nı kutlamadıklarını ve bu bayramı "Kara bayram" olarak ilan ettiklerini belirtti. Cezaevlerindeki açlık grevi eylemcilerini sahiplendiklerini ve sonuna kadar onların yanında olacaklarını belirten Havuz, "Her dakika dirhem dirhem eriyen bedenler bizlerin de bedenidir. Onların ölümü bizlerin de ölümüdür, insanlığın ölümüdür" diye konuştu.

BATMAN’DA CEZAEVİ ÖNÜNDE OTURMA EYLEMİ

BDP Batman İl Örgütü tarafından Batman M Tipi Kapalı Cezaevi önünde süresiz-dönüşümsüz açlık grevine giren tutsakların durumuna dikkat çekmek amacıyla düzenlenen oturma eylemine Batman Milletvekili Ayla Akat, BDP Batman İl Eş Başkanları Ayşe Ağılgat ile Şeyhmus Azboy, Belediye Başkanvekili Serhat Temel ve BDP'li yöneticiler ile yüzlerce kişi katıldı. Yağmura rağmen halk sabahın erken saatlerinden itibaren cezaevi önüne gelmeye başladı. Cezaevinden tutsaklar tarafından atılan sloganlara kitle sık sık, "Bijî berxedana zindanan", "Bıji Serok Apo", "Öcalan" sloganları ile karşılık verdi. Kadınların yoğun olduğu eylemde konuşan BDP Batman Merkez İlçe Başkanı Şükrü Topkan, herkesin tutsaklar için birlik olması gerektiğini ve tutsaklar için her yerin eylem alanına dönüştürülmesi gerektiğini ifade etti. Topkan'nın ardından konuşan BDP Batman Milletvekili Ayla Akat ise, yarın yapılacak olan miting için çağrıda bulundu. Akat, herkesin yarın yapılacak olan mitinge tüm varı yoku ile katılması gerektiğini belirtti. Yapılan konuşmaların ardından kitle sloganlar eşliğinde cezaevinin önünden ayrılırken, gençler ise cezaevinin nöbet kulübelerini taş yağmuruna tuttu.

CEZAEVİ ÖNÜNDEKİ OTURMA EYLEMİ


Mardin E Tipi Cezaevi önündeki oturma eylemi devam ediyor. Bugünkü oturma eylemine BDP PM Üyesi Fesih Üzel, BDP Mardin İl Başkan Yardımcısı Şaban Karakaş, BDP İlçe Başkanı Zeyyat Ağaoğlu, bölge belediye başkanları, TUHADER, KURDÎ-DER, MEYA-DER temsilcileri, İl meclis üyeleri, tutuklu yakınları ve halktan yüzlerce kişi katıldı. Eylemde, "Baskılar bizi yıldıramaz", "Şehîd namrın", "Bijî Serok Apo" sloganları atıldı.

Basın açıklamasını yapan TUHAD-DER Basın Sözcüsü Cengiz Demirkıran, "45 gündür cezaevlerinde tutuklu olan arkadaşlarımız bedenlerini onurlu yaşam için ölüme yatırmışlardır. Nedeni bu ülkenin geleceği için, kardeşlik için, barış için, hakların kardeşliği için artık anaların gözyaşları dökülmesin diye insanin doğal hakları olan anadilde savunma, Sayın Abdullah Öcalan üzerinde tecridin kaldırılması ve bir an önce müzakerelerin başlatılmasını ve bu halkın taleplerine cevap verilmesini talep ediyoruz. Bu taleplere rağmen AKP hükümeti bu gerçeklere kulaklarını tıkıyor ve faşist yönelimlerinden vazgeçmiyor" dedi.

PKK'li ve PAJK'lı tutsakların devam ettirdiği süresiz-dönüşümsüz açlık grevine destek olmak amacıyla, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi önünde dün süresiz-dönüşümsüz açlık grevi başlatan Fettah Tekin’e, Abdullah Dal ve Zedan Akgül de katıldı. Metin Aslan, Cengiz Demirkıran, Musa İldem, Fadile Solmaz, Suphiye Babayiğt, Cihan Tekin ve Mizgin Çoku'nun da başlattıkları 3 günlük açlık grevi devam ediyor.

Bugün süresiz-dönüşümsüz açlık görevine giren Zedan Akgül, "Bedenlerini ölüme yatıran arkadaşlarımızın talepleri yerine gelene kadar Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılarak, özgürlük sağlanıncaya kadar bu arkadaşlarımıza desteğimiz sürecektir" diye konuştu. Fettah Tekin de, "Tutuklu bulunan arkadaşlarımız, siyasetçilerimiz 3 buçuk yıldan beri tutuklular, ellerine silah bile almamış siyasetçilerimiz, kendi anadilleri ile savunma yapmak istemiş; ama buna izin verilmemiş" diyerek AKP hükümetinin zulmüne karşı gelinmesi gerektiğini vurguladı.

Basın açıklaması 5 dakikalık oturma eylemi ile sona erdi.

ANTALYA’DA YÜRÜYÜŞ

BDP Antalya İl Örgütü, açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla il binasından AKP Muratpaşa İlçe Örgütü'ne yürüyüş gerçekleştirdi. BDP Antalya İl Başkanı İhsan Nergiz, BDP PM üyeleri Zarife Atik ve Cemil Elden ile birlikte yüzlerce partilinin katıldığı yürüyüş ve açıklamada sık sık, "Siyasi tutsaklar onurumuzdur, baskılar bizi yıldıramaz" sloganları ve zılgıtlar atıldı. Polis açıklama ve yürüyüşün yapıldığı alanda yoğun önlem aldı. AKP İlçe binası önünde açıklama yapan İhsan Nergiz, "Açlık grevindeki siyasi tutuklulardan onlarcası ölüm sınırına yaklaşıyor. 12 Eylül'den bu yana süresiz-dönüşümsüz açlık grevi 45. gününe girmiştir. Ölümlerin an meselesi olduğu bu günlerde bayram kutlamak, barıştan, kardeşlikten, Müslümanların huzurundan, tüm dinlerden insanların kardeşliğinden söz etmek inanarak söylenecek sözler değil. Bir yandan bayram mesajları veren Başbakan, Cumhurbaşkanı ve diğer devlet erkanı diğer bir yandan ölümün eşiğine gelmiş yüzlerce tutuklu ve hükümlü var. Hangi dinden, hangi inançtan olunursa olunsun söylenenlerin hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır" dedi. Nergiz, "Daha geç olmadan, anadilde eğitim ve anadilde savunma hakkı önündeki engeller kaldırılmalı, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecride son verilmeli, Kürt sorununda barışçıl ve demokratik çözümün yolunu açmak için diyalog ve müzakere süreci başlatılmalıdır. Bayramı yeni acılarla geçirmeyelim" diye kaydetti.

Yapılan açıklamanın ardından AKP Muratpaşa İlçe binası önüne siyah çelenk bırakıldı.

MERSİN’DE 10 KİŞİ AÇLIK GREVİNE BAŞLADI


BDP Tarsus İlçe Örgütü öncülüğünde süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi başlatıldı. BDP İlçe binasında başlatılan açlık grevine tutsak yakınları ve BDP Mersin İl yöneticilerinin de aralarında olduğu 10 kişi katıldı. Açlık grevi öncesi kısa açıklama yapan BDP Mersin İl Başkanıvekili İrfan Yücel, açlık grevine katılan tutsakların direnişine sonuna kadar sahip çıkacaklarını belirterek, Türkiye kamuoyuna ve aydınlara duyarlılık çağrısında bulundu. Daha sonra açlık grevi eylemine başlayan Kadir Tezer adlı yurttaş açıklama yaptı. Tezer, açlık grevine giren tutsakların taleplerinin insani ve doğal haklar için olduğu belirterek, açlık grevinde bulunan tutsakların kendileri için bir şey istemediğini ifade etti. Tezer, "Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve özgürlük koşullarının iyileştirilmesi ve anadilde savunma hakkı ve eğitim hakkı talepleri vardır. Bu talepler karşılanmayacak talepler değildir" dedi. Tezer, can kayıplarının yaşanmaması için herkesi üzerine düşen sorumluluğu yapmaya çağırdı. Açıklama sonrası 10 kişilik grup üç gün sürecek açlık grevi eylemine başladı.

BİSMİL’DE AÇLIK GREVİNİ İKİNCİ GRUP DEVRALDI

Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde tutsakların süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerine destek amacıyla başlatılan 2 günlük süresiz dönüşümlü açlık grevine giren onlarca yurttaş, açlık grevini başka bir guruba devretti. Aralarında BDP Bismil İlçe yöneticileri, Bismil Belediye Meclis üyelerinin de bulunduğu çok sayıda kişi, BDP Bismil İlçe teşkilatından iki günlük açlık grevini devraldı. İkinci grupta yer alanlar ağırlıkta gençler oldu. "Berxwedana we berxwedana me ye", "Berxwedana zindanê slav dikin", "Bê Serok jiyan nabe", "Öcalan'a özgürlük", "Anadilde eğitim", "Önderliksiz çözümü istemiyoruz" ve "An azadî an azadî" gibi dövizlerin asılı olduğu salonda grevdekilere destek veren yurttaşlar ezgi ve şiirler okurken, grevciler ise alkış ve zılgıtlar eşliğinde, sık sık "Bijî berxwedana zindana" sloganları attı. 


ANF

Amed Halk İnisiyatifi’nden 30 Ekim Çağrısı


Amed Halk İnisiyatifi cezaevlerinde bedenlerini ölüme yatıran tutsakların taleplerine sahip çıkma amacıyla 30 Ekim’de Kürdistan’ın tümünde yaşamı durdurmaya; Diyarbakır halkını da 3 Kasım’da İstasyon Meydanı’nda tutsakların taleplerini haykırmaya çağırdı.

Amed Halk İnisiyatifi yaptığı yazılı açıklamada, Kürdistan coğrafyasında bin yıllardır sömürü talan ve asimilasyonun uygulandığını, “En iyi Kürt ölü Kürttür” mantığıyla hareket eden işgalci güçlerin Kürt halkının başta dili olmak üzere kültürünü, tüm değer yargılarını yasaklayıp yok etmek amacını güttüğünü hatırlattı.

Açıklamanın devamında şunlar kaydedildi:

“Herkesin “ağrı dağında üzeri betonla kapatılmış ölü bir meftundur” dediği bu halkı Önder Apo canlandırıp yaşama imkanları yaratmış, Kürt halkının baş aşağı gidiş kaderine “dur” diyerek bilinçli ve örgütlü politik bir Kürt açığa çıkarmıştır. Uluslararası komplo ile istediğini elde edemeyen komplocu güçler önderliğimiz üzerindeki tecriti ağırlaştırarak Önderliğimizi halkımızdan kopartıp, önderliğimizin ömrünü vererek yaratmış olduğu Kürt örgütlülüğünü ve ulusal birliğini parçalayıp ortadan kaldırarak Kürt halkını yok etmek istemektedir.”

Amed Halk İnisiyatifi AKP Hükümeti ve Gülen Cemaatinin inkar ve imha politikasını Kürt halkına oyalama şeklinde sürdürdüğünün altını çizdi. Açıklamada, “bir taraftan din kardeşlerim diyerek sahte vaatlerle oyalamaya çalışırken, diğer taraftan oluşturmuş olduğu yeşil gladyo ve ona bağlı paralı ordusu, polisiyle siyasi-askeri operasyonlar ile Kürdistanı yeniden işgal etmek istemektedir. Bu kirli oyalama politikasını deşifre edip boşa çıkaran Önder Apo’ya yönelik tecrit içinde tecrit uygulayarak 15 ayı aşkın bir süredir Önderliğimizin avukatları ile görüşmesine izin vermemektedir. Önderliğimizin İmralı direnişine paralel gerillanın Botan’da başlatmış olduğu devrimci hamle karşısında yenilen AKP yeşil gladyosu Kürt halkının değer yargılarına alçakça ve ahlaksızca dil uzatıp saldırmaktadır” denildi.

Cezaevlerinde başlatılan ve 45 gündür devam eden süresiz dönüşümsüz açlık grevlerinin tüm bu saldırılara karşı başlatıldığına dikkat çeken Amed Halk İnisiyatifi, “1. zindan direniş tarih ve mirasına denk bir biçimde bedenlerini ölüme yatıran Kürt özgürlük tutsakları; Mazlum, Dörtler, Hayri, Kemal, Akif, Sema Yüce ve Halit Oral’ların izinde olduklarını, yaşamı uğruna ölecek kadar göstermekle birlikte biz Kürt halkına da serhildan çağrısı yapmaktadırlar” ifadesini kullandı.

Açıklamada şu çağrıya yer verildi:

“Amed halk İnisiyatifi olarak başta Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgürlüğünün sağlanması ve bedenini özgürlüğümüz için ölüme yatıran cezaevindeki yoldaşlarımızın sesine ses, direnişlerine direnişle karşılık vermek için bütün halkımızı serhıldana çağırıyoruz. Başta kadın ve gençlik olmak üzere tüm kurum ve duyarlı halkımızı bu serhildana öncülük etmeye çağırıyoruz. Bu andan itibaren hiçbir devlet ve AKP işbirlikçisi Amed sokaklarında rahat gezmemelidir. Görülen her yerde hedef alınarak Kürt halkına karşı işledikleri ihanet suçunun hesabı sorulmalıdır. Başta 30 Ekim’de tüm halkımızı bulunduğu alanlarda, 3 Kasım’da ise İstasyon meydanında yapılacak mitinge “An azadi an azadi” şiarıyla serhildan ruhuna denk bir şekilde katılım sergilemeye çağırıyoruz.

Son olarak Önder Apo ve tüm Kürt özgürlük tutsakları özgürleşmeden, ana dilde eğitim ve diğer tüm haklarımızı elde etmeden, işgalci TC devletinin ordusu, polisi, kurum ve kadroları topraklarımızı tamamıyla terk etmeden hiçbir Kürt genci kadını ve halkı durmamalı, serhıldanı süreklileştirmelidir.“


ANF

ÖSO Halep’te Kürtleri Taradı: 5 Ölü, 10 Yaralı

Suriye ordusun Halep’te dün gerçekleştirdiği katliamı ardından Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gösteri düzenleyen Kürtleri taradı. Yürüyüş yapan kitleyi tarayan ÖSO güçleri 5 Kürdü katlederken, 10 kişiyi de yaralandı.

Bir birlerine karşı ateşkes ilan eden Suriye rejim ordusu ile Özgür Suriye Ordusu, Kürtleri hedef aldı. Halep’te dün katliam yapan rejim ordusu ardından bugün de Özgür Suriye Ordusu yürüyüş yapan Kürtleri taradı.

Halep’te dün Suriye ordusunun havan toplarıyla gerçekleştirdiği, 15 kişinin ölümü, 15 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan katliam ardından Özgür Suriye Ordusu’nun Kürtlerin yaşadığı Eşrefiye ve Şeyh Meqsud mahalleleri arasındaki yolları işgal etmesi üzerine halk sokağa dökülerek, ÖSO’dan buradaki güçlerini geri çekmesini istedi.

Erefiye ve Şeyh Meqsud mahalleri sınırındaki Fabrika bölgesinde toplanan Kürtler ile Araplar, Eşrefiye mahallesine doğru yürüyüşe geçerken ÖSO güçlerinin saldırısına uğradı. ÖSO güçlerinin kitleyi taraması sonucu 5 sivil hayatını kaybederken, 10 kişi de yaralandı.

Saldırı ardından bölgeye gelerek olaya müdahale eden Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile ÖSO arasında çatışma çıktı. Çatışmanın hala devam ettiği öğrenildi.

Halep’in Kürt mahallesine yönelik saldırılar dün öğle saatlerinde başladı. ÖSO’ya bağlı güçler dün Eşrefiye mahallesine girdi. Olaya müdahale eden YPG, ÖSO güçlerini mahalleden çıkardı. Olay ardından Suriye rejim ordusu mahalleye havan topları ile saldırı düzenledi. Saldırı sonucu 9’u Kürt 15 kişi hayatını kaybederken, aralarında ANF muhabirinin de bulunduğu 15 kişi de yaralandı.

Dün yaşanan katliam ardından ÖSO güçleri bu kez Eşrefiye ve Şeyh Meqsud arasındaki yolu işgal etti. Mahalle Halk Meclisi yetkilileri sorunu gidermek üzere görüşmeye hazırlanırken ÖSO iki mahallede konrolü ele geçirerek ‘özgürleştirdikleri’ açıklamasına bulundu. Bu duruma tepki göstren halk öğle saatlerinde toplanarak, ÖSO’yun iki mahalleden geri çekilmesini istedi. 


Halep’te Kürtlere yönelik Suriye Ordusu ile Özgür Suriye Ordusu tarafından düzenlenen saldırılarla ilgili açıklama yapan Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM), her iki gücün de saldırılarıyla Kürtleri kirli savaşın içine çekmeye çalıştıklarını söyledi.

TEV-DEM yaptığı açıklamada, kendilerini Özgür Suriye Ordusu olarak tanıtan silahlı bir grubun Kürt mahallesi Eşrefiye’ye girdiği, bunun üzerine, mahallenin çatışma alanına dönüşmesini istemeyen halkın harekete geçerek söz konusu silahlı kişileri mahallelerinden çıkardığına dikkat çekti. Bu olayın ardından Suriye rejim ordusunun mahalleye havan toplarıyla saldırı düzenleyerek 9’u Kürt 15 kişiyi katlederek, 20’den fazla kişiyi yaraladığı ifade edildi.

Dünkü olaylar ardından bu sabah ise, yine kendilerini Özgür Suriye Ordusu olarak tanıtan silahlı grubun, halkı korkutarak göçe zorlama amacıyla Eşrefiye ve Şeyh Meqsud mahalleleri arasındaki yolu tutarak halka ateş açtığı aktarıldı.

İki mahalle arasındaki yolun tutulması ardından, silahlı grupla görüşmek üzere her iki mahalledeki halkın talebiyle Halk Meclisi ile mahallelilerden bir heyet oluşturulduğunu aktaran TEV-DEM ardından yaşananlarla ilgili şunları kaydetti:

“Bu heyetin amacı, silahlı grubu mahalleden çıkmalarına ikna etmekti. Heyet, tüm etnitiselerden mahalle halkının, mahallelerinin çatışma alanına dönüşmesini istemedikleri, kendi güvenliklerini kendilerinin sağlamak istediğini aktarmak istedi. Ancak halk silahlı grubun ''Eşrefiye mahallesinin kontrolleri altında olduğunu ve mahalleyi özgürleştirdikleri '' yönündeki açıklamasına tepki gösterdi. Bunun üzerine Kürt halkı öğle saatlerine doğru barışçıl bir gösteri düzenleyerek silahlı grubun mahalleden çıkmasını, katliamların olmamasını istedi. Çocuk ve kadınların da aralarında bulunduğu yüzlerce Kürt ve Arap, Eşrefiye ve Şeyh Maqsud mahalleleri sınırında bulunan asfalt fabrikası yanında toplandı. Burada bir grup silahlı gruptan mahalleden çıkmasını talep etmek üzere Eşrefiye mahallesine doğru yürümek istedi. Ancak silahlı grubun halkın üzerine kurşun yağdırması sonucu halkımızdan ölen ve yaralananlar oldu.”

Barışçıl çözümü savunduklarını belirten TEV-DEM, ancak rejim ile muhaliflerin ateşkes ilan etmeleri ardından, buna uymayarak kutsal günleri dahil hiçe saydıklarını gördüklerini, her iki tarafında direkt veya dolaylı olarak, Kürt halkını, hiçbir çıkarlarının olmayan savaşları içerisine çekmeye çalıştığını kaydetti. TEV-DEM, “Halkı kendi çıkarlarına kurban ederek katliamlardan geçirmek istiyorlar” dedi.

Demokratik özgür bir Suriye ile Kürt halkının özerklik politikalarında ısrarlarını sürdüreceklerini belirten TEV-DEM, “Bu oyun ve komplolar karşısındaki duruşumuz, zaferi beraberinde getirecek olan temel ilkelerimizdendir. Çatışan güçlerde irade sahibi Kürt halkının yalnız olmadığını bilmelidirler” diye kaydetti.

TEV-DEM açıklamanın sonunda, Halep’teki Kürtlere kendilerini çatışma ortamına çekmek isteyen oyunlara karşı uyanık olmaya, kendi örgütlülükleri etrafında kenetlemeye, Batı Kürdistan halkına da Halep’teki Kürtlere destek olmaya çağırdı. 


ANF

Ağır Yaralı AKP, Hafif Ölü Askerler-1



 
Gerillalar ile Türk ordusu arasındaki çatışmalar devam ediyor. Bahar ve yaz aylarında başlayan hareketlilik hiç gerilemedi. Kuzey Kürdistan ve medya savunma alanlarında gerillaların yaptıkları operasyon ve eylemler bütün hızıyla devam ederken, Türk ordusu da bu hareketliliği engellemek için çeşitli operasyon girişimlerinde bulundu. Karşılıklı operasyonlarda yaşanan şiddetli çatışmalarda can kayıpları yaşandı. Gerilla kendi cephesinden günlük açıklamalarla yaşanan çatışmaların sonuçlarını kamuoyuna duyurdu. Ancak Türk ordusu çok şiddetli geçen ve ağır kayıpların yaşandığı bu sürece ilişkin kamuoyuna doğru dürüst bir açıklamada bulunmak yerine bazen hiçbir şey yaşanmamış gibi davrandı. Oysa bahar ve yaz ayları ile başlayan çatışmalı süreç hızından hiçbir şey kaybetmeden sonbahar aylarında da sürdü. Onlarca askerin öldüğü belgeli olmasına rağmen Türk ordusu birkaç "hafif yaralı" asker sayısı vererek durumu örtmeye çalıştı. Recep Tayyip Erdoğan ise, "Kırsal alanda bir karış toprağımız bile kimsenin hakimiyetinde değil" diyor. Danışmanları PKK'nin başlattığı "Devrimci Halk Savaşı" strateji ve taktiğinin ise başarısız olduğunu iddia ediyor. Peki durum gerçekten AKP iktidarı, Türk ordu yetkilileri ile medyasının söylediği gibi mi? Tabii ki öyle değil. İşte size somut örnekleri ile gördüğümüz, yaşadığımız, tanık olduğumuz ve birincil elden bilgisini aldığımız gerilla eylemleri, askeri operasyonlar gerçeği...

HAKKARİ ÇEVRESİNDE GERİLLA ALANLARA HAKİM

Aylardır gerillaların denetiminde olan bölgede gazetecilik yapıyoruz. Bizim tanık olduğumuz, gördüğümüz, yaşadığımız, belgelediğimiz durum ise çok farklı. Çatışmaların en yoğun olduğu Şemzinan (Şemdinli), Çele (Çukurca) ve Gever (Yüksekova) merkezleri ile bu alanlara yakın kırsal bölgelerde yaşanan çatışmaların bir bölümüne tanık olduk. Ayrıca çatışmaların içinde bulunan gerillalar ve cephe komutanları ile konuştuk. Yerel kaynaklardan bilgiler edindik. Günlerce bu hatlarda yürüdük. Kamera ve fotoğraf çekimleri yaptık. Sınır taşlarını, sınırdaki tel örgüleri geçtik. Sınır hattındaki karakolları gözlemledik. Türk ordusunun karadan ve havadan operasyon girişimlerini gördük. Onlarca hava saldırısı, obüs, tank, havan ve top bombardımanı altında kaldık. Türk ordusunun bütün bu girişimlerine karşı direnen, eyleme geçen ve operasyon yapan gerilla birlikleriyle karşılaştık. Bizim yaşadığımız, gördüğümüz ve tanık olduğumuz gerçekler ile Türk devlet yetkilileri ve medyasının yansıttığı gerçekler çok farklı.

ÇATIŞMADAN ÇIKAN YARALI GERİLLANIN ANLATTIKLARI

Eylül ayının son günleri ve Ekim ayının ilk üç haftasında gördüğümüz, belirli yönleri ile belgelediğimiz Çele, Gever ve Şemzinan hattındaki gerçekleri buraya not edelim:

2012 yılının başından itibaren Çele (Çukurca) bölgesi sıcak çatışmaların en çok yaşandığı bölgeydi. Bu hattaki bütün askeri üs ve karakolların gerilla kuşatmasında olduğunu birebir yaşayarak gördük. Gerillalar ile ilçe merkezine 15 ile 20 dakika uzaklığında röportajlar yaptık. Gerilla mevzilerini dolaştık. Asker karakol/kalekollarını çektik. Askerlerin hareketlerini (daha doğrusu hareketsizliğini) kaydettik. Onlarca uçak saldırısı, sayısız topçu bombardımanını gördük. Ancak gerilla, mevzilerinden bir adım bile geri çekilmemişti. Ekim ayının ilk günlerinde Bilican Alayı yakınlarında operasyona çıkmak isteyen Türk ordu birlikleri ile bir grup gerilla arasında çatışma yaşandı. Türk ordusu ve medyası bu çatışma ile ilgili açıklama ve haberlerinde 13 gerillanın yaşamını yitirdiğini duyurdu. Onlara göre hiç asker kaybı da yoktu. Ancak biz o alana yakın bir bölgedeydik. Türk radyo ve televizyonlarından operasyon haberlerini dinliyorduk. Türk haberleri "13 gerillanın öldürüldüğünü" geçiyordu. Tam o sırada sözkonusu olan o çatışmada yaralanıp gelen bir gerilla ile karşılaştık. Adı Xemgin'di. Gerillanın yarası çok ağır değildi. Deneyimli bir gerillaydı. Patlamanın basıncı kulaklarını etkilemişti. Ayaklarından ise birkaç şarapnel parçası almıştı. Biz biraz tedirgindik. Ancak o yarasını umursamıyordu. Bize çatışma anını detaylıca anlattı. Çatışma, Bilican Alayı yakınlarında yaşanmış, operasyon yapmak isteyen Türk ordu birlikleri ile iç içe girmişlerdi. 13 rakamını sorduk. Gülerek "diğer iki kişi kim?" diye sordu. O alandaki gerilla grubunun sadece 11 kişi olduğunu söyledi ve devam etti: "Bizim grup Bilican Alayı'nın çevresindeydi. Askerler sadece karakolun güvenliğini sağlamak için araziye çıkmak istedi. Biz yanıbaşlarındaydık. 5 asker bize yakın bir kayanın yanına geldi. Çok yakın ve açık hedeftiler. İlk ateşte o 5 asker öldü. Onlara yakın askerler çığlık attı ve kaos içine girdiler. Sonra askerlerin grup disiplinleri bozuldu. Gerillanın ateşi ile 4 asker daha öldü. Çatışma şiddetlendi. Askerler yardım istedi. Önce kobra helikopterleri geldi. Alanı rastgele bombaladılar. Askerler geri çekilmişti. Bir kobra roketi RPG roketleri taşıyan arkadaşımızın yakınına düştü. O patlama benim yakınımdaydı. Basıncı kulaklarımı etkiledi ve ayaklarımdan bir iki şarapnel parçası aldım. Ancak çatışmada başka askerler de öldü. Arkadaşlarımız askerlerden birkaç silah kaldırdı. Sonra kobra helikopterler de gitti. Uçaklar geldi. Sonra top atışları devam etti. Ancak etkili olamadılar. Çünkü biz kendimizi sağlama almıştık. Durum budur. Türk medyasının geçtiği haber yalandır!" Bütün bu detayları Xemgin bize anlattı. Gayet rahattı. Daha başka merak ettiğimiz sorular sorduk. Yanıtladı. O da bize sorular yöneltti. Sohbetimiz birkaç saat devam etti. Daha sonra o yaralı gerilla atına binip tedaviye gitti. Aradan bir hafta ya da 10 gün geçmemişti. Xemgin'in selamlarını aldık. Xemgin yine birliğine geri dönmüştü. Kaldığı yerden devam edecekti...

ZAGROSLAR GERİLLANIN MEKANI

Biz bulunduğumuz alandan operasyon ve çatışmaların daha yoğun olduğu başka bir alana doğru yolumuza devam ettik. Zagrosların en sarp alanlarına doğru yürüyoruz. Medya savunma alanlarından Kuzey Kürdistan'a doğru ilerliyoruz. Sınır hattında Türk savaş uçaklarının saldırıları tüm hızıyla devam ediyor. Uçak saldırıları durunca bu kez topçu saldırıları anlamsız ve rastgele aralıklarla sürüyor. Yolculuğumuzda bize eşlik eden gerillalar deneyimli. Oldukça rahatlar. Mola vereceğimiz yerleri özenle seçiyorlar. Yolculuğumuzda doğanın sunduğu imkanları ve kendilerindeki erzakları ikram ediyorlar. Biz operasyonların ve çatışmaların yoğunlaştığı alandan gelen bilgileri merak ediyoruz. Yolculuğumuzu hızlandırıyoruz. Sınır taşlarını geçiyoruz. Derin vadilere giriyoruz. Yüksek tepeleri saatler süren yürüyüşlerle aşıyoruz. Dağların doruklarına yakınız. Kürt ülkesinin sarp dağlarını, ırmaklarını, vadilerini ve ormanlarını izliyoruz. Savaş nedeniyle boşaltılan köylerden geçiyoruz. Güzelim köylerde sadece yabanıl hayat var. Evler yıkılmış, kimseler yok. Tarlalar ekilmemiş. Bağlar ve bahçeler bakımsız. Gerillalar ile köylerden geçiyoruz. Karakolları anlatıyor bir gerilla. Her tepenin ardında, kendilerine göre güvenlikli olan alanlarda karakollar ve asker tepeleri var. Ancak gerilla için bir anlamı yok. Gerillalar rahat bir şekilde bizi bu bölgelerden geçiriyor. Çünkü alan hakimiyeti gerillanın kontrolünde.

ASKER MEVZİLERİ TERK ETMEK ZORUNDA KALMIŞ

Gerçekten de yol boyunca askerlerin kullandıkları mevziler terk edilmiş. Gerillalar o mevzileri kontrol altına almış. Mevzilerde askerlerden kalan malzemeler dikkatimizi çekiyor. Asker miğferleri, tel örgüler, elbise parçaları, askerlerin kullandıkları konserveler ve dahası. Gerillanın yoğun operasyon ve eylemleri sonucu askerler geri çekilmek zorunda kalmışlar. Bu tabloyu en güzel anlatan kare askerlerin artlarında bıraktıkları boş mevziler ve asker miğferi.

Savaş uçakları ise yine hareketli. Gerillalar "Arkadaşlar yine kapsamlı bir eylem yapmış" diyor. Gerilla komutanı muhabere telsizini dinliyor. Ekim ayının ilk günlerinde giderek şiddetlenen çatışmalara ilişkin bize bilgi veriyor. Gever (Yüksekova) hattında gerillaların kuşattığı karakollara erzak ve cephane taşımak isteyen askeri konvoy ve operasyon kolu gerillalar tarafından vurulmuş. Askerler geri çekilmek zorunda kalmış. Ancak gerillaların bulunduğu varsayılan bölgeye rastgele savaş uçakları ve topçu bataryaları bombardıman yapıyor. Bu çatışmalara ilişkin Türk medyasında hiçbir haber geçmiyor. Oysa yaklaşık 2 hafta süren sıcak çatışmada çok sayıda asker ölüyor, askeri araçlar sabotaj eylemleri ile parçalanıyor, helikopterler darbe yiyor, savaş uçakları kesintisiz hergün bombardıman yapıyor. Türk ordusu, AKP iktidarı ve medyası ise bütün bu yaşananları görmezden geliyor. Suriye ile yaşadıkları krizle bu gerçeği örttüklerini söylüyor bir gerilla. Ve bize Gever hattında Cilo ve Çarçela dağları arasındaki askeri operasyon ve çatışmalarla ilgili bilgileri veriyor.

BİR YANDAN KIŞ HAZIRLIĞI, BİR YANDAN ÇATIŞMA İÇİNDELER

"Hakkari’nin Şemdinli, Yüksekova ve Çukurca ilçelerinde devam eden devrimci harekat çerçevesinde alandaki eylemsellikler ve çatışmalar devam ediyor.

4 Ekim günü saat 00.40 sularında Gever’den Şemdinli’ye giden bir askeri konvoya yönelik olarak Şapata ve Radyolink alanları arasında arkadaşlar tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda 1 kirpi tipi araç imha olurken düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tam net değil. Aynı gün saat 02.30 sularında Şemdinli’den Gevere giden bir askeri konvoya yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda bir akrep tipi zırhlı araç imha ediliyor. Bir süreden beri Şemdinli ilçesine bağlı Garê ve Melayan sırtlarında operasyona çıkan işgalci TC ordusu gerillalarımızın direnişi ile karşılaşmış ve ilerleyemeyen işgalci TC ordusu bir kademe geri çekilmek zorunda kalmıştır. Alandaki operasyon halen devam etmektedir. 4 Ekim günü sabah saat 09.00 sularında ise Gever’in Gite köyüne indirme yapmak isteyen bir skorsky tipi helikopter, gerillaların direnişi ile karşılaşmış ve indirme yapamadan alandan uzaklaşmak zorunda kalmıştır."

Bu bilgiler HPG Basın İrtibat merkezi tarafından kamuoyu ile paylaşılıyor. Ancak Türk medyasında bu olan bitenle ilgili bir satır bilgi yok. Ancak biz çatışma alanlarına yakın yerdeyiz. İlgili gerillalar da yaşananları bize özetliyor. Uçak ve top saldırısı ise devam ediyor hala.

Biz gerilla mevzilerini ziyaret ederken Zagrosların en sarp bölgesine doğru ilerliyoruz. Ekim ayının başı, ancak bu alanda soğuklar daha erken başlamış. Yükseldikçe soğuk hava fırtınaya dönüşüyor. Gerillalar ise buna hiç aldırış etmeden uğraşılarına devam ediyorlar. Bir yandan kış hazırlıkları, bir yandan yeni mevziler bir yandan da çatışma içerisindeler. Normal bir insanın, bir askerin enerjisinin yetemeyeceği ölçüde çabalarını sürdürüyorlar. Konakladığımız yerde HPG Komuta Konsey Üyesi Kendal Glord bizi karşılıyor. Bu alandaki hareketliliği soruyoruz. Yeni çatışma ve eylem haberlerinin geldiğini söylüyor. Cihazıyla son bilgileri alıyor.

ASKERİ KONVOYLARA GEÇİT YOK


4 Ekim günü saat 22.00 sularında Yüksekova ilçesi Geliye Doskî alanına bağlı Memuşte ve Veregoz köyleri arasında geçmekte olan TC ordusuna ait askeri konvoya yönelik bir eylem gerçekleştirildiğini söylüyor. Gerillalar 30 araçtan oluşan askeri konvoyu 4 koldan vuruyor. Gerillalar 1 jammer sinyal karıştırıcı aracı imha etmiş, 2 akrep tipi zırhlı aracı da darbelemiş. Eylem ardından gerillalar ile askerler arasında 4 saat boyunca çatışma yaşanıyor.

Konvoy operasyon alanına ulaşamamış ve saat 03.00’de geri çekilmek zorunda kalmış.

Yine bu alanda Mergezerê alanına bağlı Gire Çeta'da, saat 15.30’da ise gerillalar Bezele (Aktütün) karakolundan dönen ve 6 TIR’dan oluşan konvoya yönelik Geliye Bembu alanına bağlı Sirînos ile Derebanê köyleri arasında bir eylem gerçekleştiriyor. 3 TIR yakılıyor. TIR şoförleri ise uyarılarak serbest bırakılıyor.

Bu alanda bulunduğumuz günlerde buna benzer gerilla eylemleri gerçekleştiriliyor. Savaş uçakları, helikopter hareketliliği ve top atışlarının yoğunluğunu biz de gözlemleyebiliyoruz. Ancak sıcak temas yaşanan eylem alanlarına biraz uzağız. Zaman zaman sıcak çatışma alanından bulunduğumuz alana bazı gerillalar geliyor. O gerillalar yaşanan anları sıcağı sıcağına bize aktarıyor. Çoğu günlerdir çatışma içerisinde olmasına rağmen yorgunluk görüntüsü vermiyorlar. Aynı hızda ve enerjide kendi çatışma mevzilerine geri dönüyorlar. Öylesine ki çatışmalarda yaralandığı halde yarasını arkadaşlarından gizleyenler olduğunu görüyoruz. Gerilla komutanlarının sert eleştirisi karşısında sessiz kalan bu gerillalara "neden böyle yaptıklarını" soruyoruz. Gerillalar bize gülümsüyor. O sıcak alanda, arkadaşlarından ayrı kalmak istemiyorlar. "Yaranın tedavisi daha sonra da olur" diyorlar. Pratik tedbirler aldıklarını söylüyorlar. Ancak çatışmalara bir günde birkaç saat giren askerlerin hemen değiştirildiğini duyuyoruz. Bunun nedeni askerlerin psikolojisinin hemen bozulmasıymış. Korku ve tedirginlik nedeniyle askerler günlük olarak değiştiriliyor. Ama çoğu zaman askeri sevkiyatlar engellendiği için de askerler bir hayli zorlanıyorlar.

TSK ZORLANINCA HAVA SALDIRISI YAPIYOR!

Gerilla eylemleri karşısında zorlanan ve hedefine varamayan Türk ordusu; eğer büyük kayıp vermişse, hemen Medya Savunma Alanlarına bağlı Kandil, Xakurke, Xınere gibi bölgelere hava saldırısı düzenliyor. Köylere, köylerin arazilerine bombardımanlar yapıyor. Çoğu kez tanık olduğumuz bu rastgele bombardımanlarda siviller büyük zarar görüyor.

DEVAM EDECEK... 


ANF

Ölümü Öldürmek İçin

Grev kırıcıları manipülasyonlarla gazete sayflalarını süsleyip, akan kanın durması ve Kürt sorununda çözüm için ölümü göze alan tutsaklara hakaretler yağdırırken, yanıt tutsaklardan geldi: ‘Biz hükümetin ölüm siyasetini öldürmek için ölümü göze aldık’

HERKES YERİNE YAŞATMAK İÇİN...

“Annelerimizle kendi dilleriyle konuşabileceğimiz günleri getirmek ve tecridi paramparça etmek adına herkes yerine büyük bir mutlulukla yaşatmak için ölümü öldürmeye yol alıyoruz. Tarih, direnenlerin kazandığını bir kez daha gösterecektir.”

YAŞATMAYI ÖLECEK KADAR SEVİYORUZ

“Uğruna bedenimizi ölüme yatırdığımız taleplerimiz yerine gelmediği sürece bu kutsal eylemden bir adım geri adım atmayacağımızı belirtmek istiyoruz. Biz yaşamayı ve yaşatmayı uğrunda canımızı verecek kadar çok hissediyor ve seviyoruz.”

BİZİ MECBUR BIRAKAN DEVLET UTANSIN

“Bugün eylemimizin 44. günündeyiz. Devlet utansın ki, bizi anadilimiz için eylem yapmaya mecbur bıraktı. En doğal durum gibi ele alınması gereken bu konu hiç tartıştılmamalıydı. İmralı’ya ulaşmak için devletin doğal akışını bozmaya devam edeceğiz.”


Direniş grevleri parmaklıkları aştı

Cezaevlerinde başlayan açlık grevlerine destek olmak için dışarda da açlık grevleri yayılıyor. İstanbul, İzmir, Aydın ve Bölge’nin birçok yerinde aralarında milletvekilleri, aydınlar ile tutsak yakınlarının bulunduğu yüzlerce kişinin başlattığı destek amaçlı açlık grevleri giderek yayılıyor.


Vicdan sahipleri sessiz kalmamalı

Tutsakların açlık grevi 45. gününe girdi. Kürtler bir bayrama da açlık grevlerinde, mezarlıklarda, cezaevi kapılarında girerken, hükümet ölümlere davetiye çıkarıyor. Tutsak aileleri bir kez daha çağrıda bulundu: “Vicdan sahibi herkese sesleniyoruz; tutsakların sesine ses verelim.”

 

Ölüm siyasetini öldürmek için yola çıktık

Siirt Cezaevi’ndeki grevcilerden mektup var. Çok ciddi sağlık sorunları yaşayan tutsaklar, Kürt sorununda çözümsüzlüğe dikkat çekerek, biz hükümetin Kürt sorununda ölüm siyasetini öldürmek için eylemdeyiz dediler. Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 45. güne gelen tutsaklarda, kanama, gözlerde yaşarma, görüş bulanıklığı, ciddi halsizlik, sıvı alma isteksizliği, baş dönmesi, mide bulantısı-kusma gibi sorunlar sık bir şekilde yaşanıyor. Grevdeki Gülistan Abdo, Gulan Kılıçoğlu, Emel Gültekin, Gülsüm Koç, Dilşah Kocakaya, Kevser Akçelik, Rizgar (Ecevit) Turan, Burhan Eviz, Tevfik Özdemir, Erdi Çelik, Abdurrahman Budak ve Lokman Karaşi, gönderdikleri mektuplarında kararlılıklarını dile getirerek şöyle dediler: “Annelerimiz alanlarda ‘çocuklarımız ölmesin biz ölelim’ diye çağrıda bulunuyorlar. Bizler Mazlum’ların, Kemal’lerin ve Hayri’lerin yoldaşlarıyız ve taleplerimiz için bin defa ölmeye hazırız. Annelerimizle kendi dilleriyle konuşabileceğimiz günleri getirmek ve tecridi paramparça etmek adına, herkes yerine büyük bir mutlulukla yaşatmak için ölümü öldürmeye yol alıyoruz. Tarih, direnenlerin kazandığını bir kez daha gösterecektir.”

Taleplerimiz karşılığını bulacaktır


Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde 12 Eylül’den itibaren açlık grevinde bulunan Erdal Emeç ise, “Taleplerimiz halkımızın kendi öz talepleridir. Kimseden bir beklenti içinde olmadan kamuoyu oluşturup halkımızın öz gücü çerçevesinde, doğal haklarını pratikleştirmesini istiyoruz. Bu isteğimiz, yürüttüğümüz mücadele ile halkımız nezdinde karşılığını bulacaktır. Halkımızdan ve demokratik kamuoyundan beklentimiz; özgürlüğe ne kadar yakın olduğumuzu görerek bu hassasiyetle sürece yaklaşmalarıdır” dedi.


Direnişe katılımlar sürüyor


Açlık grevleri bugün 45. gününe girerken farklı cezaevleriden de katılımlar devam ediyor. Elazığ E Tipi Cezaevi’nde kalan Musa Kıvanç, Orhan Alkan, Hüseyin Aydın ve Abdullah Uçun isimli tutsaklar da 17 Ekim’den itibaren açlık grevine dahil olduklarını açıkladılar. Açlık grevine giren tutsakların odalarından alınıp tecrit edildikleri bildirildi. Ayrıca Bolu F Tipi Cezaevi’nde açlık grevine devam eden tutsaklara 15 Ekim’den sonra, M. Hanifi Bilgin, Hacı Ali Baştürk,  Yüksel Öztürk, Turan Uysal, Abdullah Çelik, Servet Kurt, Hayrettin Adlığ, Suat İncedere ve Ercan Doğan da katıldı. Gebze Kadın Cezaevi’nde ise Bilgi Karaman, Gülistan Üstün, Mülkiye Doğan ve Gülbahar Alpsoy’un devam ettirdiği açlık grevine 15 Ekim’den sonra Azime Işık ve Newroz Bozkurt da katıldı. Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde de Devrimci Dönüşüm davasından yargılanan 5 tutsak da destek amacıyla açlık grevine girdiklerini açıkladılar.


B1 hayati öneme sahip


TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazit İlhan, açlık grevindeki tutsakların B1 vitamini almasının hayati önem arz ettiğini belirterek, “Eğer cezaevlerinde böyle bir engelleme varsa bir an önce kaldırmak gerekiyor. Eğer bu yapılmazsa açlık grevinden dönen kişilerde kalıcı beyin hasarı meydana gelebilir” dedi. Öte yandan birçok cezaevinde açlık grevindeki tutsaklara yetkililer tarafından B1 vitamininin verilmediği bildiriliyor.


Grevcilere insanlık dışı uygulamalar


23 Ekim’de avukatlar Gülizar Tuncer, Sinan Zincir, Ferat Çağıl, Ramazan Demir, Şefik Çelik ve Ruhşen Mahmutoğlu, Tekirdağ 1 ve 2 Nolu F Tipi Cezaevleri, Edirne F Tipi Cezaevi ve Gebze Kadın Cezaevi’nde açlık grevinde bulunan tutsaklarla görüşerek bu tutsaklara ilişkin izlenim raporu hazırladı. Rapora göre, cezaevlerindeki tutsaklara hala B1 vitamini ve sıvı içecekler verilmiyor. Tutsakların tansiyon, şeker ve nabız ölçümleri “tedaviyi kabul etmiyorlar” gerekçesiyle yapılmazken, mektup ve fakslara da el konuluyor. Tutsaklara  kötü muamele sürüyor.

Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde de avukatların götürdüğü B1 vitaminleri tutsaklara verilmezken, tutsakları eylemlerinden vazgeçirmek için sürekli psikolog görüşleri yaptırılıyor. Mehmet Nezir Duru, Zafer Acar, Cesim Yıldırım ve Yakup Erdoğan isimli tutsaklar, halsizlik, yorgunluk hissi yaşarken, göz yanması ve baş ağrısı rahatsızlıkları yaşıyorlar.


Tekirdağ’da rutin işkence


Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde ise avukat görüşünden çıkan tutsaklara odalarına götürülürken çıplak arama, darp ve her türlü hukuk dışı uygulama rutin bir hal almış durumda. İkinci grupta açlık grevine giren tutsaklara B1 vitaminleri verilmediği öğrenildi. Mektup ve fakslara el konulurken, cezaevi doktoru tansiyon ve nabız ölçümü ve kilo tartımı yapmıyor.  Avukatların götürdüğü B1 vitaminleri ise, “düzenli olarak veriliyor” gerekçesiyle kabul edilmiyor. Ayrıca tutsaklarda kas ağrıları, yorgunluk, halsizlik ve göz kararması gibi sağlık sorunları baş göstermeye başladı.


Edirne F Tipi Cezaevi’nde açlık grevinde olan Barış Mete, Kerem Irmak, Yıldırım Turgut, Nizam Özlük ve Hasan Kızılkan’ın yer yer tansiyon düşüklüğü yaşarken, gözlerinde kararma, kilo kaybı ve halsizlik yaşadıkları belirtildi.


Gebze Kadın Tutukevi’nde ise, grevdeki kadınların, mide bulantıları, baş dönmeleri ve halsizlik yaşıyorlar. Yer yer gözlerde kararmalar yaşıyor. Bu arada Siirt E Tipi Cezaevi’nde açlık grevinde olan 19 tutsaktan biri olan Rızgar Turan’ın görme kaybı yaşadığı belirtildi.


Çocuklarımıza sarılmak istiyoruz


Cezaevlerinde bulunan yakınları için kaygılanan tutsak aileleri, açlık grevlerine vicdan sahibi herkesin ses vermesi gerektiğini belirttiler. Kırıklar F Tipi Kapalı Cezaevi’nde oğlu tutsak bulunan Şükriye Tunç, açlık grevine giren tüm insanlar için uyuyamadığını söyledi. Açlık grevinde olan tutsakların işkence ve baskı altında olduklarını düşününce huzursuz olduğunu belirten Tunç, insanlık için bir adımın atılması gerektiğini belirtti. Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a seslenen Tunç, “Sen de bir annesin, bizleri anne gibi düşünerek anla. Çocuklarımıza sarılmak istiyoruz” dedi.

Tutsak yakını Hasibe Akdoğan ise, Başbakan Erdoğan’ın kendine sık sık “Müslüman” dediğini belirterek, “Müslüman bir insan, bayram günü kendini gösterir. Sen Müslüman değilsin, inanmıyoruz. Vicdanlı davran” çağrısında bulundu. Semra Tunç ise, “Günlerdir kardeşim ve arkadaşları açlık grevinde. Bizler onları çok merak ediyoruz. Tutuklu ailesi olarak sesleniyorum, onların sesine ses verelim” dedi.


Savcı ölümleri mi arzuluyor?


D Tipi Kapalı Cezaevi’ne giden Diyarbakır Başsavcı Vekili’nin, grevdeki tutsaklara hakaret ettiği bildirildi. Tutsaklar görüşçüleri aracılığı ile yaptıkları açıklamada, Savcı’nın grevdeki tutsakların üzerindeki battaniyeleri zorla çekerek, rahatsız ettiği kaydedildi. Açıklamada, Savcı’nın, “Bizim için önemli olan, bilinç kaybı olduktan sonra size müdahale etmektir. Şu anda hazırlıklarımızı ona göre yapıyoruz” dediği belirtildi. Açıklamada, “Savcının hakaretinden anlaşıldığı kadarıyla tutukluların ölmesini arzulayan bir yaklaşımın olduğu görülüyor” denildi.


UPOTUDAK direnişi selamladı


Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi (UPOTUDAK) tarafından yapılan yazılı açıklama da devam eden açlık grevine destek ve duyarlıklık çağrısı yapıldı. UPOTUDAK açıklamasında: “Mücadelenin keskin biçimde sürdüğü cephelerden biri de zindanlardır. Bu cephede de açlık grevi eylemine, komünist ve devrimci tutsakların katılımıyla birlikte, zindan cephesinde de mücadele sürmektedir. Bu gelişmelere karşı, UPOTUDAK olarak bu direnişleri selamlıyor ve her koşulda açlık grevinde olan tüm tutsakların yanında olduğumuzu belirtiyoruz.”



AKP binasında oturma eylemi!


Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri, süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine dikkat çekmek amacıyla AKP Kayapınar İlçe binasında oturma eylemi başlattı. Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri, 45. gününe giren açlık grevi eylemine dikkat çekmek amacıyla AKP Kayapınar İlçe binasına girdi. 10’u aşkın Barış Annesi ve tutsak yakını, binaya girdikten sonra oturma eylemi başlattı. Barış Anneleri üyeleri, oturma eylemini çözüm için yaptıklarını belirtti. İlçe binasına gelen polisler ise Barış Anneleri’ne eylemlerini bitirmelerini söyledi.

 

Açlık grevleri duvarları aştı


Avrupa ve birçok merkezde açlık grevlerine destek amaçlı grevler başlatıldı. Önceki gün Bakırköy Kadın Cezaevi önünde gerçekleştirilmek istenen açlık grevine sert müdahalenin ardından, BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 2 BDP üyesinin Bakırköy Kadın Cezaevi önünde başlattıkları dönüşümlü açlık grevi yeni katılımlarla devam ediyor. Açlık grevinin sürdüğü Bakırköy Cezaevi önüne girmek, valilik kararıyla yasaklandı. Cezaevinin önüne gazeteciler de alınmazken, ziyaret için gelenler ise listeye göre aranarak ancak cezaevinin önüne geçebiliyor. BDP ise bugün saat 12’de Bakırköy Cezaevi’nin önünde basın açıklaması yapacağını duyurdu.

Destek grevleri her yerde


Bakırköy Kadın Cezaevi sert müdahalenin ardından, yurttaşların BDP Bahçelievler ilçe binasında başlattıkları açlık grevi de sürüyor. Yurttaşlar geceyi ilçe binasında geçirirken, eyleme katılımlar da devam ediyor. BDP Kartal ilçe binasında ise 10 kişi dönüşümlü açlık grevi eylemine başladı.


İzmir’in Bayraklı ilçesinde de süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi başlatıldı. Aydın da ise, BDP Ortaklar Belde Örgütü üyeleri, bir günlük açlık grevi eylemi yaptı. Açlık grevine, BDP Ortaklar Belde Başkanı Fesih Kaya da katıldı.


Avrupa’da da destek grevleri sürüyor. İngiltere’nin başkenti Londra’da, da açlık grevlerine destek amacıyla tarihi St. Martin In The Field Kilisesi’nde başlatılan açlık grevi devam ediyor. Açlık grevine Kilise Papazı da Kürt tutsaklar için dua ederek destek verdi. Kürdistan Öğrenciler Birliği üyesi 7 öğrencinin Almanya Bochum üniversitesinde başlattıkları açlık grevi eylemi üçüncü gününde. DİHA


Tutsak babası da eylemde


Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi önündeki oturma eylemi devam ederken Fettah Tekin (47) isimli bir yurttaş, süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladığını duyurdu. Şakran Cezaevi’nde tutuklu bulunan Delil Tekin’in babası Fettah Tekin, sonuç alınıncaya kadar eylemini sürdüreceğini kaydetti. Öte yandan Metin Aslan, Cengiz Demirkıran, Musa İldem, Sedile Solmaz, Mizgin Çokon ve Sufiye Babayiğit isimli yurttaşlar ise 3 günlük açlık grevine başladı.