24 Ekim 2012 Çarşamba

Psikolojik Savaş, Türk Basını ve Profesyonel Yalancılık

Çok eskilerde insanların aralarındaki sorunları (ilkel de olsa) büyücülük, kurnazlık ve hile ile çözmeye başlamasıyla kendiliğinden temelleri atılmış olan ‘Psikolojik Savaş (PS)’, günümüzde devletlerin “modern” ve en etkin silahı olarak kullanılmaktadır. Bu etkili savaş yöntemi, devletlerin düşman olarak gördüklerine karşı uygulanır. Psikolojik savaş, günümüzde uluslararası ilişkilerin en etkili aracı olarak görülmekte ve bir devlet politikası olarak “milli güvenlik stratejileri”yle birlikte “milli menfaatler” için planlanmakta, yürütülmektedir. Ayrıca kamuoyu oluşturmanın da etkili bir yöntemdir. Devletler bu yöntemin uygulanması için özel olarak üst düzey de görev yapan sivil ve askeri yetkilileri eğitirken, diğer yandan da dünyanın değişen koşullarına göre Pisikolojik Harekat kullanımını planlar ve sürekli modernize ederler.

Psikolojik savaş, toplumları yönlendirebilmek için insan davranışlarını planlı olarak kullanır. Hedefinde kişi ve toplumların beyinlerini ele geçirerek onlara sunulan yaşamı kendi yaşamıymış gibi kabul ettirmek vardır. Böylece birey ve toplumların tutum ve davranışları, zihniyet yapısı; karakteri, kültürü, inançları, dili, tarihi, zevkleri, hayalleri, özentileri, değerleri ve yargıları küçük düşürülerek, iktidarı elinde bulunduran güçlerin hizmetine sokulacak şekilde yeniden oluşturulur. Devletin yıkılmazlığı ve çok güçlü olduğu, onsuz yaşanamayacağı ve toplumun tek güvencesinin devlet olduğu inancı beyinlere aşılanarak, aynı zamanda ondan korkulması gerektiği bilinci de oluşturulur. 


Bunun temel uygulama alanı okullardır. Basın-yayın, bunu güçlendiren yazılı ve görsel çalışmalarda bulunur. Böylece mazlum, mazlumluğunu bilemez duruma getirilerek devlet için çalışan, üreten ve tüketen bir sürüler topluluğu yaratılmaya çalışılır. Devletlerin “ulusal amaç-milli menfaatler” dedikleri şeyler, gerçekte kendi saltanatlarının devamı için yapılması gerekenlerdir. Halk da buna uygun motive edilir. İşte genel olarak devletlerin asıl ve temel hedefi budur. Buna “Psikolojik Harekat”ta denilmekte ve bir “kamu hizmeti” olarak örgütlendirilmektedir. Bundan kurtulmanın en etkili ve temel yolu gerçek bilgiye ulaşarak “kendini bil”mektir. Kendini bilmek, teslim alınamaz bir özgürlük bilincine ulaşmış olmak demektir.

Psikolojik harekatın yeni ikna araçları


“Psikolojik Harekat” olarak adlandırılan savaş türü, günümüz de en etkili bir silah olarak tanımlanmaktadır. Bunun büyüklüğü, hedef kitlenin beyinlerini ele geçirmesindedir. Maliyetinin düşük olması da diğer bir tercih sebebidir. Bununla yapılmak istenen, hedefteki insanların düşünce ve davranış biçimlerini değiştirmek, inandığı değerlere olan güvenini kırmak, inancını zayıflatmak, bunaltmak, ümitsiz, amaçsız bırakmak. Bu hale sokulmuş insanların mücadele azmi olmayacağından, nasıl ve ne amaçla yaşayacağı da belirsizleşir. İşte yaratılan bu belirsizliğin ve boşluğun yerine, reklam, tv dizileri, basın-yayın, internet ve diğer tüm medya araçlarıyla örnek alınması gereken yeni davranış ve inanç kalıpları, yeni değerler, amaçlar ve yeni örnek tipler konarak insanlar düzen için zararsız hizmetçilere dönüştürülür.


II.Dünya Savaşı’ından sonra General Eisenhower, “askeri bilimlerde yaşadığımız en büyük değişim, psikolojik savaşın belirli ve tesirli bir silah olarak gelişmesidir” sözünü bu nedenle kullanmıştır. Bu çalışma, silahlarla yürütülen topyekün savaşın en büyük destekleyicisi olmak gibi açık ve gizli “ikna” çalışmalarını kapsamaktadır. Bunun araçları ise, “yıkıcı fikirler, zararlı duygular ve kötü alışkanlıklardır.” Devlet bu özellikleri “terörist” dedikleri insanların özellikleriymiş gibi halkın ve dünya kamuoyunun beyinlerine sokarak, onlara karşı yaptığı her türden saldırıyı meşru göstermeye çalışır. PS’nin yürütücüleri, propaganda, eğitim ve provakasyondur. Amacı toplumda itaat etme duygusunu yaratmak, kamuoyunu yanıltmak, halkla örgütü arasındaki bağı kopartmak, ve toplumda ihbarcılık tutum ve davranışlarını yerleştirerek askeri amaçlarda destek unusuru olarak kullanmak ve halkı kendi öz değerlerinden uzaklaştırmaktır. Cephanesi ise, söz, yazı, resim, broşür, e-posta, tv dizileri, haberler, sinema, tiyatro, okullar, reklamlar, spor, din ve diğer araçlardır. Bunlarla insanları kendi doğrularına inandırmak için beyin yıkama yoluyla “ikna” çalışması yürütür. 


Genel olarak PS’ın araçları şöyle sıralanmaktadır: “Radyo, televizyon, video, teyp, sinema, gazete, kitap, dergi, broşür, bildiri, pankart, afis, yerlere, duvarlara ve benzeri şeylere yazılan sloganlar, toplumu etkileyen fotoğraf ve karikatürler, yüz yüze temas, ziyaretler, konferans ve seminerler, forumlar, eglence ve festivaller, sergi, fuar ve panayırlar, turistik geziler, sanat olayları, spor müsabakaları, miting ve gösteri yürüyüşleri, boykot, işgal ve grevler, santaj ve komplo, para, devlet sırları olan bilgiler, diğer gizli belge ve dokümanlar, megafon, hoparlör, alıcı verici cihazlar, dinleme cihazları kayıt cihazları, kodlayıcı ve kod çözücü cihazlar, fotograf makinesi ve tele-objektif, casus uydular psikolojik savaşın vasıtalarıdır.”

Buradan da anlaşılmaktadır ki, etkili bir PS yürütmek isteyen güçler, öncelikle hedef kitle, halk, örgüt vs. oluşturanlar hakkında inançları, nelerden hoşlanıp / hoşlanmadıkları, güçlü ve zayıf olan yanları, hassasiyetleri ve hedefi motive eden şeylerin neler olduğu gibi önemli konularda detaylı bilgi sahibi olmakta, analizler yapmakta, araçlar ve yöntemler belirlendikten sonra harekete geçmektedirler.

Devletin propaganda tarzı


Devlete göre propaganda, “Bireylerin veya gurupların tutumlarını belirleyip biçimlendirmek, kontrol altına almak veya değiştirmek için, haberleşme araçlarında yararlanarak onların bir durum tepkilerin kendi amaçlarına uygun tepkiler şekline dönüştürmek için giriştikleri bilinçli bir faaliyettir.”


PS’ta propagandanın kaynağı ve hedefi insandır. Bu nedenle propaganda hem psikolojik hem de sosyolojik olayların dışında değildir. Propagandacı açısından sosyoloji ve psikoloji alanı temel hareket noktaları olmaktadır. Hedefteki kitlenin yapısı, bu kitlenin propagandanın içeriğinde yer alan, ele alınan konuya ve tutumların nasıl oluştuğunun çözümlenmesi öncelikli olarak ele alınır. Modern psikolojik savaş planlaması birkaç aşamadan oluşan hedef analizini içerir. İlk aşama, olası hedef kitlenin tanımlanmasıdır. Hedef kitle tanımlanır tanımlanmaz, zayıflıklar, hassasiyetler, koşullar ve etkinlik gibi hedef kitleye ait özelliklerin analizi yapılır. Zayıflıklar (algı, motivasyon, stres ve tutum) hedef kitleyi etkileyen dört psikolojik faktördür. Hassasiyetler, hedef kitlenin aldığı mesajlara verdiği tepkiye bağlı olarak etkilenme derecesini gösterir.


Hedef kitlenin içinde bulunduğu koşullar, hedef kitleyi etkileyen sosyal, ekonomik, politik, siyasi askeri ve fiziksel faktörleri içerir. Uygun temalar, semboller ve medya seçilir, propaganda mesajları geliştirilir ve ön testi yapılır. Propagandanın dağıtımı yapılır ve özel göstergelere göre propagandanın psikolojik etkileri değerlendirilir. Hedef kitlenin analizi tamamlandığında psikolojik harekatçılar ulusal amaç dedikleri devletin güvenliğini destekleyen psikolojik savaş planının ne olacağı arayışına girerler. Psikolojik savaşta kullanılan “ikna” edici mesajlar, ulaşmaya çalıştıkları kültür tarafından tanınacak ve bu kültürlere anlamlı gelecek sembol ve temalara sahip olarak seçilir. Alman Mareşal Hilderburg “propaganda tesir itibariyle silahların en kapsamlı ve en tahripkar olanıdır” derken propagandanın bedenden çok ruha olan etkisine işaret etmiştir. Hitler ise, “Kavgam” adlı kitabında “Ustaca bir propaganda ile insanları cennetin cehennem olduğuna ve cennette en sefil hayatı yaşadığına inandırmak mümkündür” demektedir. (Adolf Hitler, ‘Kavgam’, Emre Yayınları, 2005 s.67)

‘Kanat liderleri’yle mesaj iletilir


Egemenlerin propagandacıları amacını destekleyen düzmece bilgi kaynaklarını kullanırken, karşıt kaynaklar genellikle susturulur. Türkiye ve Kürdistan’daki zindanlarda bu kadar çok basın emekçisi ve aydının (on bini geçen siyasi tutuklunun)bulunması bu açıdan da değerlendirilmelidir. Bunların dışında dar çevrelerde de etkili olunması için, kitle iletişim araçlarıyla halkın bilincine yerleştirilmek istenen bilgi ve düşünceler için, imam, öğretmen, muhtar, ağa ve şeyh gibi bulundukları çevre halkı tarafından tanınan etkili insanlara yorumlar yaptırılarak etki de bulunulmaya çalışılır. Bunlara “kamuoyu liderleri” denmektedir. Bir de “kanaat liderleri” olarak adlandırılanlar vardır ki, bunlar da kişi ve toplumlara psikolojik harekat mesajını kabul ettirme ve düşüncelerini etkilemede kullanılan etkili kişilerdir. Bu nedenle, hedef alınan kitlenin etkilenebileceği hukukçular, işveren, emekli diplomatlar, akademisyenler, generaller, ünlü yazar ve gazeteciler… “kanaat liderleri” olarak tespit edilerek mesajlar bunlar aracılığıyla daha kolay ve inandırıcı olarak verilir. Elbette ki din ve spor da bu amaçla kullanılan çok önemli araçlardandır. Bu nedenle dinsel semboller, tarikatların vb çevrelerin AKP ile olan sıkı bağları boşuna değildir.


Propagandayı yaşamında etkin bir şekilde kullanan Hitler şöyle der: “Propagandanın amacı, tek tek ve bilimsel olarak kişileri bilgilendirmek değildir. Onun görevi, kitlelerin dikkatini belirli olaylar, ihtiyaçlar ve gerekler üzerine çekmektir.” ve bir başka yerde de “propagandanın görevi, örgüt için taraftar toplamaktır. İkinci görevi yeni doktrini anlatmak ve benimsetmektir.”


Propaganda tarih, sosyoloji, siyaset bilimi, sosyal psikoloji, psikoloji ve iletişimin bir konusudur. Elbetteki devletin progandalarına karşı da bir direniş vardır ve olacaktır. Devrimci propaganda ile karşı saldırıyı önlemek, çürütmek, cevapsız bırakmak, önemsememek, dergi, gazete, TV, radyo, bildiri, yürüyüşler, paneller, eğitim vd araçlarla toplumun etkilenmesi en aza indirilmeye çalışılır. Bütün bunlar aynı zamanda meşru ve gerçeklere dayalı bir direniştir.


Bir ülkenin insanını “kimliğinden” ve “tarihinden” etmede en etkili yollardan biri de onu dilinden etmektir. Dil insanın sosyal ve psikolojik varlığını üretmede, ilişkilerini kurup yürütmede temel ve işlevsel bir araçtır. Kültürün varlığı da dile bağlıdır. Dilin kendisi kültürdür ve kültür dille vardır. Sömürgecilerin dil üzerinde ısrarla durmalarının nedeni de budur. Bir halkın dilini yok etmek hafızasını yok etmektir. Kürt dilinin küçümsenmesi ve alay edilmesi de psikolojik savaşın bir propagandası olarak kullanılmıştır. Mahkemelerde anadilde savunmaya izin verilmemesi de bu yaklaşımın bir parçasıdır.

Psikolojik savaş silahı olarak dezenformasyon


“Propagandayı tanımlamak için kullanılan bir diğer kavram da “yanlış bilgilendirme-dezenformasyon”dur. Bu çeşit propaganda, gizli hazırlandığından ve gerçekmiş gibi kullanıldığından, genellikle siyah propaganda olarak kabul edilir. Yanlış bilgilendirme, “hedefe iletilen, sunulan ya da onaylanan asılsız, eksik ya da yanlış yola sevk edici bilgidir.” Yanlış bilgilendirme gerçek dışı ya da hatalı bilgi değildir. Aksine, bilinçli bir şekilde rakipleri zayıflatmak için hazırlanmış ve medya aracılığıyla sunulmuş yalan haberlerdir. Basın-yayın yoluyla her gün yüzlerce değişik konuda sunulan bilgilerin büyük bir kısmı yalan ve çarpıtmadan ibarettir. İnsanlar farkına varmadan bunların etkisi altına girer ve sohbetini yaparak o propagandanın taşıyıcısı olur. Ve zamanla da kendi varoluş gerçekliğinden uzaklaşarak kendine yabancılaşma yoluyla hiçleştirilir.


Televizyon dizileri, halkın kendi öz kültüründen uzaklaştırılması için çok belirleyici bir malzemedir. Tecavüz, milliyetçiliğin yükseltilmesi, eşini aldatma, gençlerin Mafya’ya merak salması, yalan vb davranış ve düşüncelerindeki artışın, TV dizilerindeki artışla orantılı yükselmesi de bundandır. “Kurtlar Vadisi” isimli diziyi bunların en başında sayabiliriz. Düzenli olarak ve sistematik bir şekilde tekrarlanan görüntü ve semboller bireylerin, özellikle de gençlerin ve çocukların; duygu, eğilim ve davranışlarında belirleyici etkiye sahiptir. Devletlerin halklara yönelik psikolojik savaşında, kapitalizmin ahlakı olan ahlaksızlığı insanların yaşamına yerleştirerek çözülmesini sağlamak ve politikasız bırakmak esastır.


Ahlak ve politikanın neden hedef alındığını daha iyi anlamak için sayın Öcalan’ın “Özgürlük Sosoyolojisi” eserine başvuralım: “Ahlakın temel rolü, toplumun sürdürülme, ayakta kalma kurallarına sahip olma ve uygulama gücüdür. Varlık kurallarını ve uygulama gücünü yitiren toplum hayvan topluluğuna dönüşmüş demektir ki, bu halde istenildiği kadar kullanılıp sömürülebilir. Politikanın rolü ise, özünde topluma gerekli ahlaki kuralları sağlamak ve bununla birlikte temel maddi ve zihni ihtiyaçları gidermenin yol ve yöntemlerini sürekli tartışarak kararlaştırmaktır… Politikasız toplum, başı kopmuş tavuk gibi daha can vermeden sağa sola savrulan toplumdur. Bir toplumu işlevsiz ve etkisiz bırakmanın en etkili yolu, kendi öz varlığı, temel maddi ve manevi ihtiyaçları için zorunlu tartışma ve karar organı olarak POLİTİKAsız (siyasetsiz, İslami deyimle şeriatsız) bırakmaktır.” (S.104) Sadece bu alıntı bile psikolojik savaşın ne kadar etkili bir yöntem olduğunun kanıtıdır.

Yenilgiye uğratılamayan Özgürlük Hareketi


Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere, yenilgiye uğratılamayan Özgürlük Hareketi’nin zayıflatılması, tekelci kapitalizmin modern sömürgeci barbarlarının asıl gündemini oluşturmaktadır. Yani yenemedikleri ve işbirlikçileştiremedikleri gücü, zayıflatarak yetersiz çözümlere razı etmek amaçlanmaktadır. Çünkü Özgürlük Hareketi, yürütmüş olduğu mücadelenin strateji ve taktikleriyle bu güçlerin moralini bozarak, yıpratarak, “devlet baba” denen canavarın zalim yüzünü ve zayıflığını teşhir etmiş ve tüm saldırılarını boşa çıkartmıştır. A.Öcalan, yürütülen Meşru Savunma Savaşı’nın karakterini “var olma” yani yok edilmeye karşı direnme savaşı olarak tanımlamıştır. Ama direnme savaşı sadece askeri olarak direnme değil, bundan daha çok ideolojik, siyasi, felsefi ve örgütsel alanlarda ki direnişle yürütülmektedir. Biri düşmanlığı ve savaşı, diğeri kardeşliği ve barışı getirme peşindedir. İşte Özgürlük Hareketi’nin bu insani yaklaşımı nedeniyledir ki, “örgütlülüğü dağılmış, umutsuz, parçalanmış, bilinci çarpıtılmış, iradesi kırılmış, teslimiyete alınmış bir halkı ayağa kaldırmayı ve özgürlük mücadelesine aktif olarak katmayı ve psikolojik savaşa karşı da direnmeyi başarabilmiştir.


Düşünür Gustave Le Bon psikolojik savaşın özelliklerini belirtirken, “kullanılması bilinirse psikolojinin tersanelerinde dünyanın en kudretli toplarından daha etkili silahlar vardır” demektedir. “Modern Psikoloji Harekatı,” çok örgütlü yürütülen bir harekattır, bunun böyle olduğunu “Polis Bilimleri Dergisi” yazarı olan, “Terörle Mücadele” de görevli bir Komiser’in psikolojik savaş için yapmış olduğu önerisinde de görmekteyiz: “Teknik alt yapısı hazırlanmış, psikolog, sosyolog, tarihçi antroplog, siyaset bilimcisi, uluslararası ilişkiler uzmanı, siyaset bilimcisi, ekonomist, teolog ve filologlardan oluşan profesyonel ‘Psikolojik Harekat Merkezleri’ ve ‘Terörizm Enstitüleri’ kurularak faaliyete geçirilmelidir.” Burada “terörle mücadele” olarak adlandırılan açıktır ki, başta özgürlük mücaddelesi olmak üzere tüm devrimci örgütlenmelerdir. Amaç devrimci örgütleri tasfiye etmeye, olmuyorsa sistem içinde zararsız pozisyonda tutmaya çalışılmaktadır. Halka yönelik eylemler yaparak ve bu eylemleri basın yayın yoluyla devrimci bir örgüte yükleyerek halkın ve dostlarının desteğini engelleyerek marjinalleştirmek, ve de milliyetçiliği kışkırtarak sivil faşistlerin saldırılarını “halkın terörizme karşı tepkisi”ymiş gibi göstermeye çalışır. Tam da burada Amerikan tekellerinin hizmetinde, onların kirli işlerini yürüten ve emperyalist amaçlar için ortam hazırlayan Kontr-Gerilla’ya değinmek gerekiyor. 


DEVAM EDECEK

HÜSNÜ ÇAVUŞ

Hakkari’deki Askerden İtiraflar

Türk ordusunda görevli bir asker, hem tanık olduğu vahşet ile cinnet halini hem de ordunun vurucu gücünü oluşturan profesyonellerin kaçışını anlattı.

Hakkari'nin Çukurca İlçesi'nde 22 Ekim 2011 tarihinde Kazan Vadisi'nde (Geliyê Tiyarê) çıkan çatışma sonrasında bölgeye giden ilk grubun içinde bulunan rütbeli bir asker, gerillaların yanı sıra 29 askerin de uçaklarca öldürüldüğünü söyledi. Asker, kayıplarının gizlendiğini, yaralı esir düşen gerillaların katledildiğini ve cenazelere bile vahşet uygulandığını belirtti.

Çukurca'nın Kazan Vadisi'nde (Geliyê Tiyarê) 22 Ekim 2011 tarihinde kimyasal silahların da kullanıldığı bombardıman sonrasında bölgeye ilk giden askeri grubun içinde bulunan ve ismini vermek istemeyen bir Türk ordu mensubu, bir yıl sonra orada yaşananları ve tanık olduklarını "vicdan azabı" çektiği için DİHA'ya anlattı. 36 HPG'li ile birlikte 61 kişinin yaşamını yitirdiğini dile getiren asker, bölgede kullanılan kazan bombaları ile birlikte kimyasal silahların da kullanıldığını doğruladı.


Devletin her canlıya ateş açtığını dile getiren askeri yetkili, "Kazan Vadisi'nde ilk olarak 32 HPG'li öldürüldü. Bu arada yapılan hava saldırısında 29 asker öldürüldü, 57 asker de yaralandı. Orada PKK'li öldürelim diye herkese ateş açıldı. Daha sonra, kobralarla yapılan atışlarda 4 PKK'li daha öldürüldü. Oraya ilk gidenlerden biri de benim. Orada gördüğümüz manzara korkunçtu. İnsan parçaları ortadaydı. Kim asker kim PKK'li belli değildi. Yaralanan 57 askerin hiç birisi kendinde değildi. Kulakları duymuyordu. Bunlar basına yansıtılmadı" dedi.


İki gün süren ve ağırlıklı olarak savaş uçakları ve Kobra tipi helikopterlerle yapılan saldırılar sonucunda 36 HPG'linin yaşamını yitirdiği, birçok cenazenin paramparça edildiği basına ve sivil toplum örgütlerinin raporlarına yansımıştı. Olayın ardından, Türk Genelkurmayı'nın resmi internet sitesinde, 'İnsansız Hava Araçları'nın tespit ettiği hedeflerin savaş uçakları ile vurulduğu ve olayda 49 HPG'linin yaşamını yitirdiği' açıklanmıştı. Ancak daha sonra bölgeye giden sivil toplum örgütleri ve yurttaşlar ile günler sonra netleşen haberlerin ardında bölgedeki çatışmalarda toplam 36 HPG'linin yaşamını yitirdiği ortaya çıkmıştı.

Kayıplar gizleniyor


Rütbeli asker, "vicdanı sızladığı" için konuşmaya karar verdiğini dile getirerek, Kazan Vadisi dışında da bazı bilgiler verdi. Yetkililerin her çatışma sonrası ölümleri sakladığını belirten rütbeli asker, "Bir çatışma sonrası asker ölümleri ne kadar az gösterilirse, yaşamını yitirenler o kadar çoktur. 25-30 kişi öldüğünde 2-3 kişi öldü diyorlar. Bazen morgda 5-10 ceset üst üste konuluyor. Daha sonra bu cenazeler dağıtılıyor. Diğer bölgelere dağıtılıp memleketlerine yollanıyor" diye konuştu.

Paralı askerler kaçıyor


Yaşanan çatışmalarda birçok rütbelinin psikolojisinin bozulduğunu belirten askeri yetkili, Aralık ayı ile birlikte birçok uzman erbaşın istifa edeceğini iddia etti: "Uzmanların psikolojileri bozulmuş ve kimse savaşmak istemiyor. Hakkari Dağ ve Komando Tugayı'nda bulunan 1-2-3-4-5. Dağ Komando taburlarında Aralık ayı ile birlikte her bölükten en az 16 ile 20 arası istifa edip gidecek uzman erbaş var. Sözleşme dönemleri bitince birçoğu istifa edecek. Bu sonuç geçtiğimiz günlerde bizzat Tugay Komutanı tarafından yapılan bir testle ortaya çıktı. Zaten şu ana kadar 5 uzman firar durumunda. Sözleşme zamanını beklemeden çekip gidenler firar durumuna düşüyor. 5 uzman kişi çekip gitti. Her taburda 20 kişiden oluşan 5 tim olması gerekirken şu anda tim sayısı 3'e düşmüş. Bu sayı Aralık ayındaki istifalarla 2'ye düşecek. Artık kimse uzman erbaşlığa başvurmuyor. Ülke genelinde önceleri yıllık bazda başvuru sayısı 2 binlerde iken, şimdi yıllık 300'e kadar düşmüş."

Borçları için kalanlar


Birçok uzman çavuşun da bugün bile gitmek istediğini; ancak aldıkları kredi borçları nedeniyle gidemediğini belirten askeri yetkili, "Bugün gidemeyenler özellikle kredi kartı borçlarını düşündüklerinden ve başka çareleri olmadığından kalmak zorunda. Şimdi bu borçları ödeyebilmek için burada gün sayıyorlar. Bu borçlarını ödedikleri gün gidecekler" dedi.

Artık dayanamıyoruz


Genel olarak asker psikolojinin bozuk olduğunu tekrarlayan Türk ordu mensubu, şöyle devam etti: "Operasyonlar o kadar çok ki, dayanamıyoruz. Hafta sonu yok. Arazide 3 ay kalınıyor. Planlanan izinler iptal oluyor. Çok önemli bir durum yoksa kesinlikle kimseyi yollamıyorlar. Arazide asker birbirini vuruyor. Buna benzer çok sayıda vaka var. Gece karanlığında pusuda ya da çatışmada kimin kim olduğu belli olmayan bir ortamda birçok asker, korkudan ve panikten kendi arkadaşını vuruyor. Bunlar basına hiç yansımıyor bile.

Hakkari'yi yok edelim


Hakkari halkının tamamını yoketmek isteyenler var. 'Bizlere izin verseler de kentin altından girip üstünden çıkıncaya kadar bebeği, yaşlıyı, imamı kadını hepsini öldürsek' diye bekleyen ve arzu eden bir grup var aramızda. 'Bize yetki verseler de tanklarla kente girip hepsini yok etsek' diyenler var."

Sağ yakalanan öldürülüyor


Dönem dönem basın tarafından servis edilen, "Teslim olan PKK'liye asker merhameti" şeklindeki haberleri de yalanlayan askeri yetkili, çatışmalarda yaralanan ya da yaşamını yitiren HPG'lilere kötü muamele yapıldığını belirterek, "Ölüye kötü muamele yapılmamalı. Ölü insana defalarca kurşun sıkılıyor. Yaralı olarak ele geçenler sırf PKK'lidir diye öldürülüyor. En son Geçimli Karakolu'nda yanılmıyorsam Zozan adlı PKK'liydi sağ yakalandıktan sonra öldürüldü" dedi.


Rütbeli askerin anlattığı olay, İHD'nin hazırladığı bir raporda geçen "kadın HPG'linin infaz edildiği" bilgileri ile örtüşüyor. İnsan Hakları Derneği (İHD), 14 HPG'linin hayatını kaybettiği ve bazı sivillerin hafif yaralandığı 4 Ağustos'taki Geçimli çatışmasına ilişkin raporunda en az 3 HPG'linin yaralı halde yakalandığını ve infaz edildiğini açıklamıştı.



HAMZA GÜNDÜZ / DİHA/HAKKARİ