3 Ekim 2012 Çarşamba

Başbakanlık: 'Suriye'deki Bazı Noktalar Vuruldu'

Başbakanlık'tan yapılan açıklamada Suriye'ye karşılık verildiği bildirildi.

Açıklamada "Sınır bölgesindeki silahlı kuvvetlerimiz, angajman kuralları çerçevesinde anında karşılık vermiş ve radarla tespit edilen Suriye'deki noktalara top atışı yapılarak hedefler vurulmuştur" denildi.

Açıklamada ayrıca NATO'nun acil olarak toplanacağı bilgisi de yer aldı.

Başbakanlık'tan yapılan açıklama şu şekilde

 
"Bugün saat 16.30 sularında Suriye rejim güçlerince açılan top ateşi sonucunda, Şanlıurfa’ya bağlı Akçakale ilçemizde 5 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 9 vatandaşımız da yaralanmıştır.

Bu menfur saldırıya, sınır bölgesindeki silahlı kuvvetlerimiz tarafından angajman kuralları doğrultusunda anında gereken karşılık verilmiş; radarla tespit edilen Suriye’deki noktalara top atışı yapılarak hedefler vurulmuştur.

Olayla ilgili olarak Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla Dışişleri Bakanlığımız tarafından gerekli diplomatik girişimler derhal başlatılarak, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Mun ve Birleşmiş Milletler Konseyi üyesi bazı ülkelerin dışişleri bakanları ile telefon görüşmeleri yapılmıştır.

Bu çerçevede NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen ile de bir telefon görüşmesi yapılmış; NATO Konseyi’nin acil olarak toplanması kararlaştırılmıştır.

Türkiye, angajman kuralları ve uluslararası hukuk çerçevesinde, Suriye rejiminin ulusal güvenliğimize yönelik bu tür provokasyonlarını asla karşılıksız bırakmayacaktır.

Olayda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabır ve metanet; yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz.

Kamuoyuna duyurulur."

Türk Ordusu Suriye'nin Ayn Arus Köyünü Bombaladı


Akçakale’de beş kişinin hayatını kaybettiği saldırının ardından Türk ordusunun Suriye’nin Ayn Arous köyünü bombaladığı bildirildi

Türk ordusu "radar ile tespit edilen hedeflerin vurulduğunu" açıkladı. Ancak bu bombalamanın nereden yapıldığı ve hangi hedeflerin vurulduğu konusunda herhangi bir detay vermedi. Akçakale’nin akşam saatlerinde sakin olduğu ve herhangi bir top atışı yapılamadığı iddia ediliyor.

ANF’nin edindiği bilgilere göre Türk ordusu Tel Abyad’a bağlı Ayn Arus köyünü bombaladı. Can kaybı olup olmadığı ve bombalamanın nereden yapıldığı konusunda bilgi alınamadı. Bu köy bir süre önce Türkiye’nin desteğindeki Özgür Suriye Ordusu’nun kontrolüne geçmişti.


TBMM Suriye için acil toplanıyor

Akçakale'de 5 sivilin ölümü ardından TBMM acil olarak AKP tarafından toplantıya çağrıldı.

Akşam saatlerinde AKP, TBMM danışma kuruluna, Meclis Genel Kurulu'nun yarın sabah özel gündemle toplanması için başvuruda bulunup diğer partilerle karar çıkarttı. Toplantının özel gündemi Suriye olacak.

Bu toplantının yapılmasi için MHP, CHP ve BDP gruplarına öneri bizzat elden dolaştırılarak gönderildi. Ancak toplantının gündemine ilişkin bir bilgi verilmedi.


Ankara ve sınırda Akçakale gerginliği

Suriye'den atılan top mermisinin Akçakale İlçesi'nde 5 kişinin yaşamını yitirmesine neden olması ardından Ankara'da hareketli saatler yaşanıyor. Başbakan Tayip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'i Başbakanlık Konutu'na çağırırken, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç "Son olay, bardağı fazlasıyla taşırmıştır" açıklaması yaptı. Sınırda bulunan Türk topçu bataryaları, Suriye'ye bombardıman başlattı.

Urfa'nın Akçakale İlçesi'nde akşam saatlerinde Kazım Karabekir Mahallesi'ndeki İstasyon Caddesi'ne Suriye'den atıldığı belirtilen top mermisinin patlaması sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi yaralandı.

Bu gelişme ile birlikte Ankara'da hareketli saatler yaşanmaya başladı. Başbakan Tayip Erdoğan, üçlü zirve yapmak üzere Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'i Başbakanlık Konutu'na çağırdı.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise, Akçakale'ye top mermisi düşmesiyle ilgili, "Son olay, bardağı fazlasıyla taşırmıştır" diyerek, bunun uluslararası hukukta mutlak bir karşılığının olduğu açıklamasında bulundu.

Bu arada, sınırda bulunan Türk topçu bataryalarının Suriye'ye bombardımanı başlattığı bildirildi.


Akçakale'de yakınlarını kaybedenlere polis saldırısı 

Suriye'den atılan top mermisinin Urfa'nın Akçakale ilçesine düşmesi üzerine yakınlarını kaybedenlerin de aralarında olduğu yüzlerce kişi, kaymakamlığa yürümek istedi. Polis biber gazı ile kitleye saldırdı.

Suriye'den düşen top mermisi nedeniyle yakınlarını kaybedenler, Akçakale hükümet binasına yürüdü.

Polis, yürüyüş yapanlara biber gazıyla saldırdı. Kitlenin taşlarla karşılık vermesi üzerine çatımalar başladı. Çok sayıda kişinin yaralandığı öğrenildi.

Urfa Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Komutanlığı'ndan, Akçakale'ye polis ve asker takviyesi yapılırken, aralarında özel harekat polislerinin de bulunduğu çok sayıda polis ve asker, hükümet binası çevresinde konuşlandırıldı.İlçede gerginlik sürüyor.

ANF

 

 

AKP’den Orduya OHAL Yetkisi Hazırlığı

'Kimyasal Necdet' lakaplı Genelkurmay başkanı ve AKP, OHAL hazırlığında...
AKP hükümetinin Türk ordusu kara birliklerine ‘kolluk gücü’ yetkisi vermek için düzenleme yapmaya hazırlandığı bildirildi. Düzenlemeyle askerler, OHAL döneminde olduğu gibi yol kontrolü sırasında resmi olarak araçlarda arama yapabilecek.

NTV’nin geçtiği habere göre, Türk Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'in PKK ile mücadelede “yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu” söylemesi üzerine harekete geçen Adalet Bakanlığı, askerlere daha fazla hareket imkanı tanıyacak bir yasal değişiklik için çalışma başlattı.

Buna göre bu ay içinde Bakanlar Kurulu’na gelmesi beklenen düzenlemeyle, Türk ordusu, polislerin kullandığı yetkilerin ‘bir kısmını’ kullanabilecek. Yasal düzenleme kapsamında kara birliklerine “kolluk gücü” yetkisi verilecek. Söz konusu yetki ile askerler araçlarda arama yapabilecek.

Böylece Türk ordusu, son aylarda artan çatışmalarla birlikte fiilen uyguladı yol kontrollerindeki aramaları yasal kılıfa büründürülmüş olacak.

Söz konusu düzenleme, Ağustos ayında 90’lı yıllarda adları cinayet, adam kaçırma, köy yakma ve uyuşturucuyla anılan özel birliklerin başta Bitlis olmak üzere diğer birçok Kürt illinde tekrardan ortaya çıkmalarını izliyor. Bu, Türk Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sürekli kaldırmakla övündüğü Türk ordusuna sınırsız yetki tanıyan Kürt illerine yönelik Olağan Üstü Hal (OHAL) uygulamasını adım adım yeniden hayata geçirmekle meşgul olduğunu gösteriyor.

İnsan Hakları Derneği (İHD) raporlarına göre, OHAL döneminde 4 bine yakın köy yakıldı, ‘faili meçhul’ diye adlandırılan yargısız infazlarla 17 bin 500’den fazla kişi işkencelerden geçirilerek katledildi yada kayıp ettirildi. OHAL, başta insan hakları savunucuları olmak üzere birçok çevre tarafından Türkiye’nin Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaşın en kanlı dönemi olarak adlandırılıyor. 


ANF

Kalkan: Görüşme Ancak İki Koşulda Olur

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan görüşme sözünden öte içeriğinin önemli olduğuna dikkat çekti ve görüşmenin koşullarını açıkladı: “Başa dönüp eskiyi tekrarlayalım olmaz. Ciddi görüşmeler yapılabilmesi için görüşmenin koşullarının oluşturulması lazım. İki koşulu vardır; şiddeti durduracak, İmralı sistemini ortadan kaldıracaksın.“
AKP 4. Kongresi öncesi Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan televizyonları dolaşarak “görüşme olabilir, İmralı’yla da görüşülebilir” dedi ve ardından PKK’yle, Kürt Halk Önderi Öcalan’la görüşmelerle ilgili, Oslo görüşmeleriyle ilgili bir tartışma başladı. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan ANF’ye yaptığı değerlendirmede, görüşme söyleminden çok içeriğin önemli olduğuna dikkat çekti. “Ciddi görüşmeler yapılabilmesi için görüşmenin koşullarının oluşturulması lazım” diyen Kalkan, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın sunduğu protokoller çerçevesinde müzakere yapılabileceğini dile getirdi. Kalkan'la yaptığımız röportajın 2. bölümünü yayınlıyoruz...

Bu süreçteki görüşme oluyor, işte İmralı ile görüşülüyor, Oslo müzakereleri tekrar gündeme gelecek söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tayyip Erdoğan görüşürüz diyor, peki geçen aylarda niye olmadı? Demek ki kendisi kesmiş. Niye kesilmiş görüşme? Demek ki Tayyip Erdoğan ve AKP görüşmeleri kesmiş. Bir kere bu bir itiraf oluyor. Bu konuda PKK’yi suçladılar, liberal-demokratik çevreleri de etkilemeye çalıştılar. PKK şöyle şiddet yanlısı, böyle çözüme karşıt dediler. Bunların hepsi yalan dolandı, iftiraydı. Şunu açık söyleyeyim, AKP’den önce biz PKK olarak ideolojik siyasi çizgimiz gereği, Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünün olabileceğine inandık, olması gerekeni de istedik. Bu bizde bir felsefedir, bir ideolojik duruştur. PKK’nin paradigma değişimiyle yeniden yapılanması temelinde geliştirdiği düşünce sistemidir. Dar, güncel, politik çıkarlar gereği değil. Bu temelde de gösterdiğimiz pratik var. AKP görüşmelere gitmiş, İmralı’da görüşmüş, Oslo’da görüşmüş, PKK’yle görüşmüş. AKP’ye bunu söyleyenler dönüyor PKK’yi görüşme karşıtı, düşmanı olarak suçluyorlar. Peki PKK de gitmemiş mi oraya? Niye bir tarafı o kadar övüyor, diğer tarafı o kadar suçluyorsunuz, bu kadar adaletsizlik olur mu? Bu kadar da yalan, dolan, bu kadar hile olmaz. Bu kadar Kürt düşmanı olunmamalı.

‘TAYYİP ERDOĞAN’IN SON AÇIKLAMALARI İTİRAF’

Bu bakımdan Tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları bir itiraf oldu. Bazıları da PKK yansıttı diyor. Gerçekten de utanmazca söylüyorlar. Biz iktidarcı siyaset yürütmüyoruz, bir halkın varlık ve özgürlük savaşını yürütüyoruz, öyle iktidar olmakta gözümüz yok. Savaş yürütüyoruz. Kelle koltukta yaşıyoruz, her günümüz öyle geçiyor. Kendileri orada burada bilmem ne yapanlar böyle mücadele edenler için öyle konuşamazlar. Şimdi o bakımdan yani gerçekleri iyi görmek gerekli. Aslında durum çok nettir. Yani biz sonuna kadar çözüm olacaksa en küçük imkanı bile değerlendirdik. Geçen süreçte gerekirse haftada bir değerlendirme yaptık. 2010’u, 2011’i kılı kırk yararcasına değerlendirdik. 2010 sonunda 2011 başında şunu görüyorduk; AKP seçimi kazanmak istiyor, onun için bizden eylemsizlik istiyor, ondan sonra güç alırsa bizi vuracak, bunu 2010’un aralığında da 2011’in şubatında da biz değerlendirdik. Buna rağmen yine de seçime kadar eylemsizliği uzattık. Yani küçük bir ihtimal varsa bile biz onu kullanalım diye. Kimse PKK bu işi bozuyor demesin diye. Geriye dönüp baktığımızda imkan vardı, fırsat vardı, belki şöyle yapsaydık, bu iş çözüme giderdi demeyelim diye. En küçük bir şüphe bırakmamak için sonuna kadar itinalı davrandık. İmralı’da en son görüşmeler oldu, protokoller oldu, bize de sunuldu, hükümete de. Biz onay verdik, küçük bir iki değişiklikle evet dedik. Kürt tarafı tümüyle müzakereye hazır oldu. Reddeden tamamıyla Tayyip Erdoğan’ın kendisi oldu. Şimdi ben gönderdim, ben görüşmeleri kestim diyor. Peki o PKK’yi görüşme karşıtlığı ile suçlayanlar, siyasi çözümden yana değil, şiddetten yanadır diyenler AKP’nin, Tayyip Erdoğan’ın üzerine niye gitmiyorlar. Protokoller ortadır, imzamız ortada. Bu İmralı görüşmeleriyle ortaya çıktı. Bize ait de değil, iki taraflı görüşme sonucunda oldu. Önder Apo ben hazırladım, heyet söylediklerine sahip çıkmadı dedi. Bu konuşmalar da sabittir. Sahip çıkmayan onlar oldular. Oyaladık, seçimi kazandık, büyük güç sahibi olduk o halde saldırır bu gücü kullanırsak PKK’yi ezer, Kürt direnişini tasfiye ederiz hesabını yaptılar. Ben her zaman diyorum; bu hesap ciddi bir hesaptı. Şimdi son 1 yıllık direnişle bu hesap bozuldu, başarısız kaldılar.

GÖRÜŞMELER OLSUN DA İÇERİĞİ NE?

O politikanın yanlışlığı, başarısızlığı ortaya çıkınca artık onu sürdüremez hale gelince şimdi manevra yapıyorlar, yeni arayışlara giriyorlar. Önderlikle görüşme yine olur diyorlar. Derken de tutarsızlar, PKK görüşmelere karşı değildir. PKK Kürt sorununun görüşmelerle, siyasi diyalogla çözümüne karşı değildir. Görüşmeler olabilir, olsun. Fakat niçin olsun, bunun bir de içeriği olmalı. Görüşme olsun diye, laf olsun diye görüşme olmaz. Görüşme olacaksa tabii ki çözüm üzerine, temel sorunlara, Kürt sorununa demokratikleşme sorununa -ki biz ikisini iç içe ele alıyoruz, sadece Kürdistan için, Kürtler için mücadele etmiyoruz, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye toplumunun özgür ve demokratik bir yaşama ulaşması için de mücadele ediyoruz- dair olmalı. AKP görüşme olur diyor, ama niçin olur, ne görüşmesi olacak, herhangi bir içerik gözükmüyor. Dolayısıyla içeriksiz olursa bu oyundur, aldatmadır yeniden.

İmralı’da görüşme oldu diyorlar, yok öyle bir görüşme yoktur. İmralı’da görüşme olmaz artık. Savaşı PKK yapıyor. Görüşme olabilmesi için Kürt sorununun çözümü için şunu söylüyor herkes; Kürt sorununu çözmek üzere görüşme, müzakere yapabilmek için savaşın durması lazım. Savaşı durdurabilmek için görüşmek gerekli. Savaşı da savaşan taraflar durdurur. O halde savaşan taraflar önce görüşür, savaşı durdururlar, sonra ondan sonrasını görüşürler. Bunun için de PKK’yle görüşürüm demesi doğaldır AKP’nin. Başka şansı yoktur. Yani bu savaşı başka hiçbir yerle durduramaz. Örneğin BDP ile durduramaz. BDP’yi bu konuda zorluyorlar. Ben şaşıyorum, yani BDP zayıf söylüyor, ben olsam daha net söylerim, benim elimde ne silahı var, siz durdurun, durdurabiliyorsanız. Yani BDP ile AKP’nin hareket ettiği kulvarın ne farkı var. Aynı zeminde hareket ediyorlar. Elinde silahı yok, savaşı yapan BDP değil ki savaşı durdursun.

‘ORTADA PROTOKOLLER VAR GÖRÜŞME BUNA GÖRE OLACAK’

AKP en büyük parti benim diyor. Meclis benim elimde diyor. Topla meclisi, karar al ve git görüş PKK’yle. Yavuz hırsızlık var ya, laf kalabalığı, demagojiye boğuyor aslında. Kimse kendini aldatmasın. Bir İmralı görüşmesi olmaz. Oslo yeniden olmaz! Onlar oldu bir sonuca ulaştı. Oradan öteye gidecek mi gitmeyecek mi? Tekrar başa dönülür mü? Başa dönüp eskiyi mi tekrarlayalım? Buna ne zamanımız var ne de imkanımız. Bu bir lükstür! O halde kaldığı yerden öteye giderse bir görüşme olur. Böyle bir görüşme yaklaşımının bir anlamı olur. Onun da şartı var. Ortada protokoller var, müzakere öyle olacak. Görüşme yapılacak. “İmralı’da görüşme” diyorlar. İmralı’da görüşme olur mu? İmralı’da Türkiye’nin demokratikleşme sorunları, Kürt sorununun çözümü tartışılabilir mi? Şimdi heyetleri götürüp, İmralı’da dört metre karelik hücrede mi tartışacak? Mümkün mü bu? O halde bu hususların görüşülebilmesi için, İmralı görüşmesi de dahil, Oslo görüşmesi de dahil, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi hususları üzerinde görüşmeler yapılabilmesi için her şeyden önce İmralı sisteminin ortadan kalkması gerekiyor. Yani Önder Apo’ya bu çözümde rol oynaması için fırsat, imkan tanınması lazım. Sağlık koşullarının, güvenlik koşullarının düzeltilmesi, özgürlüğünün sağlanması, özgür hareket edebilmesi ve çalışmasının sağlanması gerekli. Bunun dışında bir görüşme yapılamaz. İmralı’da görüşme olabilir mi, bu sorunlar çözülebilir mi? Sen dört metre karelik hücreye koy birini en ağır baskıyı uygula, onunla müzakere yap! Öyle bir müzakere olur mu, o kişi o müzakereyi yapabilir mi? Oradan sorunları çözecek sonuçlar çıkabilir mi? Mümkün değil! O tür beklenti içinde olmak bile hatalı. Bir defa Kürt tarafı, herkes bu konuda gerçeği görmeli. Eskisi gibi İmralı görüşmesi de olmaz, Oslo görüşmesi de olmaz. Avukatı da öyle, ailesi de öyle, devleti de öyle heyetler de öyle hiç kimse görüşemez. Bir defa görüşmenin olabilmesi için gerçekten de Kürt sorununu çözecek, demokratikleşme sorununu çözecek ciddi görüşmeler yapılabilmesi için görüşmenin koşullarının oluşturulması lazım. İki koşulu vardır. Bir; şiddet altında bu görüşmeyi yapamazsın. İki; İmralı altında yapamazsın. Şiddeti durduracak, İmralı’daki duruma son vereceksin! Bunun için görüşülebilir. Eğer böyle olacaksa olabilir. Fakat dikkat edilirse AKP sözcülerinde böyle bir yaklaşım hiç yoktur. Onlar, “teslim olmalarını sağlatmak için” diyorlar. Ev hapsi bile olmazmış! Sanki onu talep eden vardır. Biz özgürlük istiyoruz. Önder Apo’nun özgürlüğü Kürt halkının özgürlüğüdür. Önder Apo’nun özgürlüğüyle yürümeyen bir müzakere, çalışma Kürt halkını özgür yapmaz. Kürt halkı özgür olmayacaksa bizim herhangi çözüm üretecek bir şeyimiz yok. Çünkü, Türkiye’nin demokratik olması da buna bağlı. Devletin de demokratik sınırlara çekilmesi buna bağlı. İçerik budur. Dikkat edilirse yeni bir içerik yok, boştur.

Tam da bu noktada askeri harcamalar, özellikle yaz aylarında 8-10 kat artmış durumda. Bir yandan sizin belirttiğiniz esas üzerinden öyle bir politika sürüyor, bir yandan da bu tür açıklamalarla topyekun bir savaş süreci var. Patlayıcı alımı, mermi ve diğer askeri malzemelerin alımı konusunda bir artış söz konusu. Her gün bombardıman, askeri operasyon söz konusu. KCK tutuklamalarının devam edeceği belirtiliyor. Bunu da dikkate alarak değerlendirirsek neler söyleyebilirsiniz?

O konuda hiç kimse kendini aldatmamalı. Ortada hiçbir görüşme yoktur. İmralı’da da görüşme olmamıştır, açıklandı. Sadece yaşamına ilişkin bir şahitlik olmuş, yaşadığı görülmüştür. Kürt tarafından ailesi kendi mensuplarının hayatta olduğunu görmüşler, beyan ediyorlar. Onun dışında tartışılan, görüşülen bir durum yok. Zaten o koşullarda artık görüşme olmaz! Onu söylüyoruz. Bu bakımdan herhangi bir görüşme yok! İmralı’da da yok, dışarıda da yok. Kimse kendini aldatmamalı. AKP’nin görüşme söylemlerinin içi bomboştur. Hiçbir şey yok. İçeriğine ilişkin açık şeyler söylenmedikçe bu oyalamadan, propagandadan, aldatma yaklaşımından başka bir değer ifade etmez. Bu bakımdan demokratik çevreler, Kürt halkı, Kürt özgürlük güçleri hiç kimse kendini aldatmamalı. Yanılgıya kesinlikle düşülmemeli. Bu söylemlerin yakın, taktik hedefleri vardı.

‘GÖRÜŞME SÖYLEMİNİN İKİ TAKTİK HEDEFİ VARDI’

İki hedefi vardı: Bir; kongreyi kurtarmak için. Dikkat edelim kongre öncesinde yaptılar. İki; Kürt halkının gerilla da dahil direnişi tırmandı. Devrimci Halk Savaşı yükseldi AKP onun karşısında dayanamaz, direnemez, savaşamaz hale geldi. Bu tür söylemlerle Kürt halkını manipüle etmeye çalışıyorlar. Kürt özgürlük güçlerini yanıltmaya çalışıyorlar. Şüphe uyandırarak, yoğunlaşmalarını dağıtarak gerilla da dahil, halk direnişi de dahil serhildanları zayıflatmaya çalışıyorlar. Bu bir propaganda, psikolojik savaş yöntemidir. En azından içeriği dolmadıkça anlamı bu! Bunu herkes böyle bilmeli. Hiç kimse kesinlikle aldanmamalı. Belirttiğiniz doğrudur, AKP’nin saldırısında hiçbir azalma yoktur. İmralı’daki baskı sisteminde en küçük bir azalma yok! Kesinlikle bunu herkes böyle bilmeli. Yine siyasi baskıda hiçbir azalma yok. İşte Kürt halkının televizyonları Avrupa’da halk dişini tırnağına takarak topluyor, yurtseverler ‘bizim de dilimizde bir yayın olsun da akşamları oturunca izleyelim’ diye ellerindekini verip bir iki televizyon kanalı kurmaya çalışıyorlar. Devlet bütün gücünü kullandı, ABD’yi, Avrupa’yı herkesi harekete geçirdi kapattırmaya çalışıyor. Hangi çözüm, hangi müzakere, ne görüşmesi? Hala topyekun özel savaş konsepti temelinde saldırı sürüyor. Önderlik üzerinde sürüyor, siyasi alanda sürüyor tutuklamalarla, televizyonlar kapatılıyor, halk üzerinde sürüyor. Her gün en az 30-40 kişi gözaltına alınıyor 5-10 kişi tutuklanıyor. En küçük bir azalma yok! KCK davalarında da artık ceza veriyorlar. KCK’li olmak 10 yıl 8 yıl hapis cezası almayı getiriyor. Oysa KCK eşittir Kürt olmak. Yani Kürt olmak 10-15 yıl hapis yatmak, bu kadar cezaya özdeştir. Bilinçli Kürt olmak, özgürlük isteyen, özgür yaşam isteyen Kürt olmanın Türk hukukundaki karşılığı bu!

‘GENELKURMAY BAŞKANI CEPHEDE AMA BAŞARI YOK’


Askeri cephede de saldırılarda en küçük bir azalma yok. Genelkurmay başkanının kendisi cephelerdedir. Kuvvet komutanları en ön cephelere gidiyorlar. Doğrudur, operasyonları onlar yönetiyorlar tabi. Başarısız oluyorlar. Sonuç alındı mı biz yaptık diyorlar, başarısız oldu mu biz yapmadık diyorlar. Ama hepsini onlar yapıyor.

Türk ordusu ne gücü varsa savaşa sürmüş durumda. Savaşa sürülmemiş, yedekte kalan hiçbir gücü yoktur. Araç olarak da eleman olarak da, komutan ya da savaşçı güç olarak da! Başarısının durumu ortada, her gün televizyon kanallarında kendileri söylüyor. Dün bir tanesi “hükümet cenaze törenlerine gitmekten başka mesai yapmaya zaman bulamıyor” diyordu. Yani diğer işlerle uğraşacak zamanı kalmamış, cenaze törenlerine de gidemiyor. Halk kovuyor çoğunda. Birçoğunu gizliyorlar. Paralı ordu çöktü! Tayyip Erdoğan’ın paralı ordusu yenilgiye uğradı. En son Bingöl’deki imha ile -hepsi paralı askerdi- ezildiler! Paralı asker savaşır mı? Vatan için savaşmayan, başarılı olamayan para için başarı elde edebilir mi? Onun gözü parada. Zaten öyle bir gücü de yok, çözüldü de. Dolayısıyla paralı ordu örgütlemede AKP’nin kazancı ne? Çoğunu gizliyor, mukavele öyle yapılmış. İsterse cenazeyi veriyor, bir yerde eğer bir milliyetçi gösteri yapma ihtiyacı duyuyorsa veriyor tören yaptırıyor. Ona ihtiyaç yoksa vermiyor. Onun için çoğu gizlidir. Böyle olmasına rağmen yine de “cenaze törenine katılmaktan başka mesai yapmaya zaman bulamıyor” diyorlar. Başarı bunun neresinde? Savaş böyle sürüyor. Bütün imkanlarını seferber ediyor. ABD’den almadığı kalmadı. En son “Keşif uçağı alacağım, süper kobra alacağım” diyordu, onları da aldı hala diyor ki “az veriyorlar, vermiyorlar!” Daha ne versin? Sen yapamıyorsan “ben yapamıyorum” de. Gelip de ABD senin yerine savaşacak değil ki! KDP gelip senin yerine savaşıp, zafer kazanacak değil ki. Bu iş onların değil, senin kendi işin yapabiliyorsan yap, yapamıyorsan “yapamadım” de ona göre bir yaklaşım geliştir. Onu bunu, sağı-solu suçlamaya gerek yok. Durum bu çerçevededir.

8,5 milyar dolar açık verdi diyorlar. Son bir haftada benzine 53 kuruş zam gelmiş, her şeye zam geliyor. Devalüasyon başladı. Aslında AKP’nin 10 yıl iktidarda kalmasındaki PKK desteğini unutmamak lazım. AKP ‘10 yılı götürdüm’ zannediyor. PKK’nin toleransları karşısında oldu bu. Bunu görmezden geliyor. Aslında PKK’nin siyasi, demokratik çözüm inancı temelindeki çabaları sonucunda gösterdiği yaklaşımlar bu durumu ortaya çıkardı. Onlar ise ‘biz yaptık’ sandılar. Şimdi de gerçekler ortaya çıkıyor. Yani takke düştü kel göründü!

‘2012 DİRENİŞİ AKP’YE GERÇEKLERİ GÖSTERDİ’

Yaz ayları hareketli geçti belki de son 30 yıllık gerilla savaşında en çok belirleyici olan bir süreçti. Medya Savunma Alanları’nda, gerilla cephelerinde, gerilla mevzilerindeki son durum nedir? Bu önümüzdeki süreci nasıl belirler?


AKP yanlış yaptı, yanılgıyı yaşadı ama 2012 direnişi gerçekleri öğretti ve gösterdi AKP’ye. Şimdi telaşla üslup değiştirme çabaları oradan kaynaklanıyor. PKK’nin, Kürt halkının direnişinin kolay kırılamayacağı, PKK’nin zayıflamadığı, sadece demokratik siyasi çözüme inandığı ve istediği için aslında öyle bir mücadele yürüttüğü gerçeği ortaya çıktı. Yoksa, direniş gücü sonuna kadar var. Kürt halkının direniş potansiyeli sonuna kadar var. Bu çerçevede ‘halk PKK’yi desteklemedi’ diyenler için argo konuşmak istemiyorum, havanda su dövüyorlar diyeyim. Onların Kürt gerçeğinden, PKK gerçeğinden ya haberleri yok ya da bile bile yalan söyleyen birer müfteridirler. Kendilerini bu biçimde topluma yansıtarak, toplumu aldatıp iktidarlarını sürdürmeyi meslek edinen çevreler bunlar. Yoksa destek olmasa bu direniş ne ile sürecek, kim yürütecek bu direnişi? Bir halkın direnişi ve etkili bir biçimde sürüyor. AKP de bunu gördü. Şimdiye kadar “Kürtlerin birinci partisi benim. Kürtleri ben temsil ediyorum” diyordu. Öyle olmadığını herhalde net gördü. Evet AKP’nin içinde de Kürtler var ama biraz “ben Kürdüm” diyenleri hemen kızağa alıyor, uzaklaştırıyor. Birçoğunu uzaklaştırdı. Geçmişte biraz siyasi çözümden yana olan, BDP ile bu yönlü temasta olan çevreler vardı, hepsini dışladılar. Tümüyle faşist, şoven, milliyetçiliğe teslim olmuş, özümsenmiş veya aslında Kürdistan’da olup da Kürt olmayan kesimlere dayanıyorlar. O oylara “bizim de Kürt oylarımız var” diyorlar. Öyle değildir! Bu gerçek açığa çıktı. Bir de elinde para var. Devlet, iktidar imkanları var. Zorluyor, korkutuyor, baskı yapıyor insanları kendilerine bağlıyorlar. Kürdistan’da özgür ve demokratik bir ortam yok. Her şey silah zoruyla. AKP’liler “BDP silah zoruyla oy alıyor, PKK’nin silahının gücü BDP’ye oy oluyor” diyorlar. Peki; ordunun, polisin, istihbaratın, şunun-bunun o kadar tankı, topunun oyu kime gidiyor? Onlar oy için kullanılmıyor mu? Halk üzerindeki baskı gücü değiller mi? Bir akşam bile televizyon kanallarına bakan biri, Kürdistan’da nasıl bir sıkıyönetimin, askeri işgalin var olduğunu, sokaklardaki panzerlerin,tankların hareketinden göremez, anlayamaz mı? Rahatlıkla görünür, anlaşılır. Bütün bunların hepsi var. Bütün bunlara rağmen Kürt halkı özgürlük için direniyor. Özgürlükten başka hiçbir şeyi kabul etmiyor. Bedel ödüyor, kundaktaki çocuğunu, 15 yaşındaki kızını, gencini, kadınını, ihtiyarını sokakta şehit veriyor, dağda şehit veriyor. Her türlü bedeli ödemeye göze alıyor. Bunlar kolay şeyler midir? Yaşamından vaz mı geçmiş bu halk? Hayır, her şeyi bilerek yapıyor, fedakarca yapıyor. Çünkü, yaşam olacaksa özgür olduğunda bir değeri var! Bu temelde AKP’ye de birçok çevreye de gerçekleri bir kere daha kabul ettiren, tanıtan bir direniş 2012 yazında ortaya çıktı. Bu önemli, büyük bir direnişti. Önderlik, demokratik siyaset, halk, zindan, gerilla, ülke içi-dışı hepsi birlikte direniyor. Herkes kendi bulunduğu ortamın koşullarına özelliklerine göre özgürlük için cesurca, fedakarca bir direniş içinde. Tabii bu direnişe gerilla, Kürdistan’ın stratejik, dağları öncülük ediyor. 19 Haziran’dan itibaren Oramar-Şitaza eylemleriyle başlayan bir devrimci operasyon süreci var.

Daha önce bir sefer söylemiştim, herhalde sonradan onu dikkate almışlar. Genelkurmay, İç işleri bakanı, Tayyip Erdoğan hep operasyon yaparız diyordu. Ben de o zaman “tamam siz de yaparsınız ama bir de karşı taraf yapmaya kalkarsa ne olursunuz?” dedim. Yani operasyon yapma yetkisi ve gücü sadece sizin elinizde değil! Şimdi 2012 yaz ve güzünde Kürt halkı da Kürt direnişi de Kürt özgürlük hareketi de devrimci operasyonlarını yapıyor işte. Oramar-Şitaza devrimci operasyonuyla başladı, Şemzinan’da Çele’de yayıldı, devam etti. Bütün Kürt coğrafyasını birleştiren Zagros düğümünde büyük bir özgürlük direnişi haline geldi. Bu bütün cephelerde sürüyor. Çok sert bir savaş yaşandığını herkes bilmeli. Dost-düşman bu gerçeği görmeli. Özellikle halk da bilmeli, dostlarımız da bilmeli işler kolay yürümüyor.

‘29 YILLIK SAVAŞIN EN SERT DÖNEMLERİNDEN GEÇİYORUZ’

29 yıllık savaş tarihimizin en sert yıllarından birini geçiriyoruz. Bu hala da derinleşerek devam ediyor. Bir sonuca ulaşmış değil. Birkaç eylem, basit bir savaş durumu yok. Bu devrimci operasyonlar yeni bir taktik temelde gelişen, gerillanın kırsal alanda arazi hakimiyetini sağlamayı öngören ve böylece şehirleri etkilemeyi, kuşatmayı ifade eden, içeren bir tarzdır. Etkili bir biçimde de gelişiyor. Arazi hakimiyetini birçok alanda Türk ordusu önemli ölçüde kaybetmiş durumda. Geçici olarak kaybediyor, kalıcı olarak kaybediyor, bazen iç içe savaş durumları var. Ciddi bir savaşın yaşandığını herkes biliyor veya bilmesi gerekiyor. Bu güz döneminde bütün alanlara da yayıldı. Botan’da, Beytüşşebap’ta gelişen devrimci operasyon bütün Botan’ı içine alan ve bütün Kürdistan’ı etkileyen, Kuzey Kürdistan’a gerilla direnişini yayan bir çıkış oldu. Buna dayalı olarak Garzan’da, Amed’de, Erzurum’da, Dersim’de güçlü devrimci operasyonlar var. Bütün gerilla bu direnişe 2012 güzünde etkili bir biçimde katılır hale geldi. Henüz katılmayan yerler de var. Az katılan, sınırlı kalan yerler.

İkincisi mevcut aktifleşme gerillanın yapacağının kesinlikle hepsi değil, yarısı da değil! Şu an bile gerilla, gücünü yüzde 30, yüzde 40’ını ancak harekete geçirmiştir. Tarz ve taktik zenginliği açısından da bu böyle. Mevcut yeni tarzda bir gerilla direnişi var. Hala olması gerekeni tam başarıyla uygulayamayan bir durum var. Dardır, bireysellik çok fazla. Henüz tam bir örgütsel sisteme kavuşmuş değil. Öyle olsa vuruş gücü beş kat daha artar. Örgütlendikçe sinerji yaratacak, gerillanın vuruş gücü artacaktır. Bu bakımdan eksiklerimiz var, hatalarımız var, düzeltmeye çalışıyoruz. Mevcut olanı hiç kimse gerillanın potansiyelini tümden harekete geçirdiği bir düzey olarak görmemeli. Çok azıdır hala yarıya bile ulaşmadı. O bile bu düzeyi ortaya çıkardı. Aslında 2012 bu cepheden de önem arz ediyor. Gerillanın savaş potansiyelinin ne kadar olduğu bir kere daha açığa çıktı. Gerillanın savaş potansiyelini harekete geçiremediğini geçen yıllarda daha net gördük. Biraz geçirince ne kadar büyük bir vuruş gücü ortaya çıkıyor, siyasi ortamı, askeri durumu ne kadar güçlü bir biçimde etkiliyor onu gördük. Bunlar hep 2012 pratiğinde açığa çıktı, eksikliklerimizi gördük.

Bu kadar teknik üstünlüğü, ordusu, ABD desteği, askeri mekanizması sayısal bir sonuç alamadı mı?

O konuda her şeyi var, bir eşitlik ve denge içerisinde olan bir savaş değil zaten. Tümüyle dengesiz, eşitsiz koşullarda olan bir savaş. Fakat öyle Türk ordusunun savaş gücü yok. Türk ordusu Sovyetlerin çözüldüğü dönemdeki Kızıl Ordu’ya benziyor. Böyle benzetmek iyi değil, söylemek de istemiyordum ama benziyor işte. AKP de herhalde Yeltsin yönetimine benziyor. Türkiye’deki sistem de bu biçimde çözülüyor. Bazıları “orduya ceza veriliyor, onun için savaş olmuyor” diyorlar. O halde şimdikiler de başarısız olursa yarın, bir gün çıkacak ceza verecek. Onun için ne kadar para verirse versin ne kadar destek alırsa alsın, ne kadar teknik kullanırsa kullansın savaştıramaz. Öyle bir savaşacak gücü yok. Çünkü amacı, hedefi yok. Savaş bir para kazanma aracına dönüşmüş. İnsanların canı para uğruna cepheye sürülüyor! PKK tarafından değil, AKP tarafından! “Kandan besleniyorlar” diyor, kim kandan besleniyor? Kim kan üzerinde yaşıyor, kim kan parasıyla yaşıyor göz önünde. AKP gerçekleri nasıl bu kadar ters-yüz ediyor şaşıyorum.

‘KÜRT HALKI ÇOK DİKKATLİ OLMALI’


Son olarak Kürt toplumu açısından, demokratik çevreler açısından bu sürecin hassasiyeti ve önümüzdeki dönem neler olması gerekiyor. Bu mücadelede kimin ne gibi rolü, misyonu ve görevi var? Ne yapması gerekiyor?

Önce şunu belirteyim: karşımızdaki güç gerçekten de çok dikkatle ele alınması gereken bir güç. AKP gerçeğini herkes iyi tanımalı. AKP her şeyi kendi iktidarı, oy için yapıyor. Oy ve iktidarı için yapamayacağı şey yoktur. Şimdi 2023-2071 hedefi, bunların hepsi laftır. Her şey Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, AKP’nin yeniden yeniden seçim kazanması içindir.

AKP’lilere de söylemek istiyorum. Çok insani bir şeyi bile hemen kendi oy hanesine dönüştürmeye, onu bir siyasi etkinlik aracına dönüştürmeye çalışması gayri insani bir yaklaşımdır. İmralı görüşmelerine öyle yaklaşıyor. Böyle olmaz! Bu ne ahlaka, ne hukuka ne de İslamiyete sığar! Özel savaşta her şey mubah görülüyor ama belli ölçüleri olmalı bu işin. Hele hele böyle bir insani durum, bir kişi hakkında bilgi alma bile oya dönüştürülecek, pazarlık konusu edilecekse burada artık hangi ahlaktan, hukuktan, insanlıktan, samimiyetten söz edebilir? Burada siyasetin buz gibi çıkar gerçeğinin de ötesinde gerçekten de çok faşist bir yaklaşım var. AKP ile savaşıyoruz ama savaştığımız düşman da böyle olmamalı. Düşmanımızsa da düşmanlığın da bir ölçüsü olmalı. Bütün dostlar, demokratik güçler, Kürt halkı da bu gerçeği bilsin, görsün. Böyle bir güçle karşı karşıyayız. Herkes her şeyden önce bu gerçeği iyi tanımalı, görmeli. Bu bakımdan da oyuna gelmemeli, hilelere kesinlikle aldanmamalı. Çok duyarlı, dikkatli, bilinçli ve örgütlü olmamız gerekiyor. Birlik halinde hareket etmeyi bilmemiz lazım.

‘CEZAEVİ DİRENİŞİNİ SELAMLIYORUM’


Diğer yandan gerçekten de kritik bir süreçten geçiyoruz, büyük bir mücadele süreci bu. Topyekun de direniş halindeyiz Önderlikten gerillaya kadar herkes direniyor. Cezaevleri, önder Apo’nun özgürlüğü için topyekun açlık grevine hem de süresiz-dönüşümsüz başladı. Kahramanca bir direniş, Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Ferhatların ruhu yeniden cezaevlerinde canlanıyor. İmralı direnişi bütün cezaevlerine yayılıyor. Bu büyük bir tutum, değerli bir tutum, cesur ve fedakar bir tutum. Ben bu direnişlerin hepsini selamlıyorum. Cezaevi direnişleri başta olmak üzere, Önder Apo’nun özgürlüğü için Avrupa’da, diğer alanlarda yürütülen imza kampanyaları, mitingler, gösteriler hepsi dönemin taktiği gereğidir. En doğru, en insani mücadele, en yerinde mücadeledir. Hepsini selamlıyor, başarılar diliyorum. Bu anlamda büyük bir mücadele içerisinde olduğumuz bir gerçek. Bu mücadele anlamlı bir mücadele, değerli bir mücadele onu anlatmak istiyorum. Bu zorlukla geçiyor, fedakarlık istiyor, bedeli ağırdır. Ama hepimiz topyekun bunun içindeyiz, kimse dışında, farklı bir durumda değil. Boşuna direnmiyoruz, anlamsız değildir.

PKK 40 yıldır mücadele ediyor, 40 yıldır söylediği ve yaptığının, düşünce ve politikalarının doğru olduğu pratikte bin kez kanıtlandı. Özgürlüğü elde etmenin, Önder Apo’nun, Kürdistan’ın özgürlüğünü sağlamanın, Kürt halkını demokratik özerklik temelinde, özgür ve demokratik bir yaşama kavuşturmanın başka yolu yok. Başka yolu olmadığını AKP’nin tutumunda gördük. ‘Direnemezler’ diye bu kadar oyun geliştirmiş. Onu boşa çıkardık, maskesini düşürdük, daralttık. Şimdi topyekun özel savaş temelinde imha ve tasfiye planlarını yürütemez hale getirdik.

Başarıyı elde etmek için sonuna kadar direneceğiz, mücadele edeceğiz. Kürt sorununun çözümünü sağlayacak hangi yol yöntem varsa biz o yöntemi mutlaka deneriz.

‘DİRENİŞİN SONUÇLARI SİYASETE DÖKÜLMELİ’

Tabii her zaman savaş değil, amaçsız savaş değil ama yapılan gerçekten de bir hakaretten de öteye bir yok etmedir. Kürt halkı bu hakareti kabul edemez. O kadar onursuz değil, o kadar güçsüz değildir! Tarihin en derinliklerinden geliyor. Bir asaleti, kültürü, ahlakı var. Toplum olarak şimdiye kadar kendini var etti. Öyle orduların, devletlerin gücüne dayanmadı. Demek ki, bir toplumsallığı, gücü var. Dolayısıyla o gücü şimdi de kullanacak ve özgürlüğü elde edecek, demokratik toplumu, Demokratik Konfederalizmi inşa edecek güçte. Koşullar da bunun için uygundur. Gerçekten AKP, Türkiye cephesi çok daralmış durumda. Bölgedeki gelişmeler elverişli.

Birinci Dünya Savaşı’nda Kürdistan’ı bölen, Kürt halkı üzerinde inkar ve imhayı uygulayan statüko bölgede kırıldı. Bölge tümden değişim ve yeniden yapılanma içerisinde. Kürdistan’da bunun için direniş var, zaten bu statükoyu Kürt direnişi kırdı. Onun Arabistan’a etkisi –ki Arapları da bölüp parçalamıştı o stüko- onlar da Arap baharı diye ayağa kalktılar. Direniyorlar yeni bir Ortadoğu istiyorlar. Yeni Ortadoğu özgür olmalı, demokratik olmalı. dış güçlerden uzak olmalı, kardeşçe olmalı. halkların kardeşliğine dayanmalı. İşte böyle bir Ortadoğu’yu yaratmada Kürdistan ve Kürt özgürlük direnişi öncü konumda, merkez konumda. Bunu herkes görüyor. Kürtlerin de böyle bir direnişe ihtiyacı var. Demek ki bölgesel koşullar da uygun. Fırsatlar ve imkanlar var. O halde bu direnişi zafere taşımak için her zamankinden elverişli ortama, koşullara, imkana sahibiz. Biz başaracağımıza inanıyoruz. Bütün halkı, dostları bu inanç ve bilinç temelinde oluşan inançla olduğu her yerde bu direnişe daha aktif katılmaya daha çok güç katmaya davet ediyoruz.

Kim elinden ne geliyorsa onu yapmalı. Bilinçlenmeli, örgütlenmeli, eyleme kalkmalı. Kürt toplumu özellikle de örgütlülüğünü ve birliğini daha ileri düzeyde yaratmalı. Birliğinin dışında, örgütlülüğünün dışında hiç kimsenin kalmasına fırsat vermemeli. Aynı birliği ve örgütlülüğü Türkiye toplumuyla, demokratik güçleriyle de geliştirmeli. Bu anlamda Türkiye demokratik hareketini örgütleyen kurumları örgütleri desteklemek lazım. Halkların Demokratik Kongresi, demokrasi hareketi bu temelde ilerliyor. Bunlara güç vermeli, katılmalıyız. Bu temelde hem özgürlük için direnişi en zor yol-yöntemlerle sürdürmeli hem de onların sonuçlarını siyasete dökebilmeliyiz. Bu temelde bunu geliştirdiğimiz ölçüde zafer kazanacağımıza yürekten inanıyor, bu çerçevede mücadelemizin kahraman şehitlerini bir kere daha anıyor, mücadeleyi yürüten herkese de başarılar diliyorum. 


ANF

Kalkan: Çözümü Siyasi Oligarşi Engelliyor

2012 yazı özellikle 1984’ten bu yana gerilla mücadelesinde farklı bir zemine taşınmış oldu. Gerillanın yaygın, etkin, çeşitli eylemlilikleri hem siyasal mücadeledeki tıkanma konusunda yeni bir tartışma başlattı hem de Kürdistan’da gerillanın varlığı farklı bir aşamaya taşındı. Gerillanın alan hakimiyeti ve alan tutma şeklindeki hamlesinin nedeni neydi? Bu sürecin temel özelliği ne? AKP Hükümeti’nin bu dönemde oluşturmaya çalıştığı politikalar neyi hedefliyor? İmralı görüşmeleri ve Oslo müzakereleri üzerinden yapılan tartışmalarda AKP hangi hesabı yapıyor? KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan bütün bu gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.

Sayın Duran Kalkan, gerillanın 2012 bahar ve yaz aylarında başlattığı hamlenin anlamı neydi? Geçtiğimiz yaz aylarında neler yaşandı? Ve bu sürecin siyasal sonuçları neler oldu?

Bu son 1 yılın mücadelesi, onun kahraman şehitleri elbetteki genel mücadelemiz açısından çok anlamlı bir yer tutuyorlar. Onlar gerçekten de bitmiş, tükenmiş, artık bir şey yapılamaz denilen yerde ve zamanda bir kere daha yeniden dirilişi ortaya çıkardılar. En zor koşulların başarıyla kazanılmasını sağladılar. Kim ne derse desin sadece Kürt halkı açısından da değil, insanlık için büyük bir değer ifade ettiler. Onlar onuru, şerefi, özgürlüğü, insanlığı temsil ettiler. Kürt’ün varlığını ve özgürlük arayışını en sinsi oyunlar ve alçakça saldırılar karşısında savundular. Kürt halkının varlığını savunmak demek, bugün insanlığı, özgürlüğü, toplumsallığı savunmak demek. Çünkü insanlık, toplumsallık, özgürlük Kürdistan’da katlediliyor. Türkiye cumhuriyeti devleti ve ortakları dünyada eşi görülmeyen bir soykırımı Kürt halkı üzerinde uyguluyorlar. Bu fiziki katliamlarla da sürüyor. Şimdi deniliyor ki Dersim soykırımdı. Dersim soykırımdı da Amed 1925 soykırım değil miydi? Ağrı 1930 soykırım değil miydi? Doğu Kürdistan’da olanlar, Güney Kürdistan’da olanlar soykırım değil miydi? Şimdi AKP’nin yaptıkları soykırım değil midir? Değişen bir şey var mıdır? Yoktur. Yüz yıla yayılmış bir soykırım uygulanıyor ve insanlık burada bütün değerleriyle ayaklar altına alınmış durumda, katlediliyor, yok ediliyor, çiğneniyor. İşte 2012 yılının şehitleri bir kere daha insanlığın yeniden dirilişini, özgür yaşamın demokratik toplumun varoluşunu ortaya çıkardılar, temsil ettiler. Kürt’ün temsilcisi, dili, özgürlük değerleri oldular. Herkes de bu nedenle tartışıyor. Şimdi bugün Kürtler üzerinde tartışma oluyorsa “Kürt sorunu benim için bitmiştir” diyen Tayip Erdoğan bile tekrar “sorunu ben çözeceğim” demek zorunda kalıyorsa bunu yaratan kahraman şehitlerimiz oldu. O nedenle onlar ne kadar anılırsa, onların anılarına ne kadar çok sahip çıkılırsa o kadar yeridir. Öncelikle burayı görmek lazım. Özellikle de Kürt halkı, demokratları, yurtseverleri ve devrimcileri bu gerçeği iyi görmelidir. Mevcut değerleri, gelişmeyi yaratanın kimler olduğunu bilmeli. Şimdi hamleyi yaratan bu yüce değerler. Onun için buradan başladım.

AKP ‘PKK’Yİ EZER BİTİRİRİM’ HESABINI YAPTI

2012 yılının yazında ne oldu? Kürdistan’da savaş yeniden tırmandı. “Nereden çıktı bu savaş?” diye soruyorlar. Sanki 30 yıldır savaş yokmuş gibi 12 Eylül askeri faşist rejimi Kürdistan’a savaş ilan etmemiş gibi, ondan önce Kürdistan üzerindeki sömürgeci, soykırımcı rejim sanki savaş, askeri işgal, sömürgecilik değilmiş gibi buna karşı 15 Ağustos 1984’ten bu yana Kürdistan’da bir gerilla direnişi yokmuş gibi bir havadalar. Sanki bu iş 2012’de ortaya çıktı gibi yansıtıyorlar. 2012 mücadelesinin en önemli sonucu olarak şunu gördük; uluslar arası komplo ardından Türkiye’yi yönetenlerde Türkiye toplumunda, dış kamuoyunda birçok kesimde Kürdistan’da Kürt halkı direnemez, PKK savaşamaz, gerilla mücadelesi yürütülemez gibi bir kanaat oluşmuş. Şöyle veya böyle, az veya çok, memnun veya kaygı duyar, ama bu herkes üzerinde oluşmuş. Uluslar arası komplo böyle bir etkide bulunmuş. Komploya karşı yeniden bu düzeyde bir direniş ortaya çıkınca herkes hayrete kapıldı, ‘nereden çıktı bu’ tarzında. Aslında şöyle demeye getirdiler; Kürtler ve PKK artık savaşamaz! Güney’de 2000’de savaşırken de öyle dediler. 1 Haziran 2004’ten sonra Kuzey’de parçalı misilleme eylemleri olduğu zaman da dediler. ‘Yani ara sıra eylemler oluyor, ama PKK bundan öteye gidemez’ dediler. PKK’nin ve Kürt halkının özgürlük için direncinin kırıldığını, direnme potansiyelinin yok olduğunu sandılar. Bu sanıya en çok AKP kapıldı. Böyle adeta her şeyi kazanma havasında, kendine göre çeşitli oyunlar da oynuyor. Oyunu istediğim gibi sürdürürüm, bir zaman da gelir vurur, ezer bitiririm hesabı yaptı.

AKP DAHA 2009’DA SAVAŞ KARARI ALDI

Aslında bu çatışmalı ortam 2012’de gelişmedi, 12 Haziran seçimlerinden sonra gelişti. AKP politikalarıyla gelişti. Tayyip Erdoğan ve diğer temsilcileri açıkça söylediler; “biz bitireceğiz, yok edeceğiz, devlet istediğini yapar, asar, keser kimse konuşamaz. Yaşamak isteyen teslim olmak zorunda!” Yani önceden kırılmış hesap ediyorlardı. Böyle diyerek bu yıla girdi.

Mesela şimdi PKK başarısız diyorlar. Halk savaşı yürüteceğiz dedi, halk savaşa katılmıyor diyorlar. Sormak istiyorum neye dayanarak PKK’yi başarısız kıldığını söylüyor hükümet; tutuklamalara dayalı olarak. KCK operasyonlarının sonucu olarak söylüyor. Biz operasyon yaptık, tutukladık, tedbir aldık, örgütlülüğünü dağıttık, onun için PKK halk savaşını halka dayalı geliştiremedi.

Peki AKP tutuklamaları ne zaman başlattı, KCK operasyonları ne zaman başladı? 14 Nisan 2009’da. Demek ki AKP 14 Nisan 2009’da savaşmaya karar vermiş. Bu savaşı o zaman başlatmış, yani savaş olabilir, direnme olabilir, Kürt halkı yeniden ayağa kalkabilir hesabı yaparak daha o zamandan onun önlemini almış. Kürt halkının direnişini nasıl bastıracak 2009’da bunun planını yapmış. 2010 ve 2011’de de devam ettirdi bunu.

Bu süreçte görüşmeler oldu, şimdi onlar tartışılıyor. Tayyip Erdoğan şimdi kalkmış bizi samimiyetsizlikle değerlendiriyor. Derler ya dinime küfreden Müslüman olsa! Yani Tayip Erdoğan ve AKP yöneticileri sadece aklın kendilerinde, dilin kendilerinde olduğunu sanıyorlar. Başka kimse ne düşünebilir, konuşabilir. Bir de başkalarını samimiyetsizlikle suçluyorlar. Samimiyet, dürüstlük sözünün arkasında durma AKP’ye yabancı olan kavramlar. Bugün böyle, yarın öyle. Bir onu söylüyor, bir bunu söylüyor. İkiyüzlülük, demagoji, hile, yalan, aldatma AKP’nin temel karakterleri, bunu yüzleri kızarmadan söylüyor. Açılsın basın organları, gazeteler, televizyon yayınları değişik zamanlarda ne söylemiş. Şimdi bazı siyasetçiler ve basın üyeleri karşı karşıya getirip gösteriyorlar. Gerçekten de tepeden tırnağa tutarsızlık, ama bunları yaptığı halde başkasını bununla suçluyor.

MART 2012’YE KADAR PKK YOK OLACAK HESAP BUYDU

Savaş yüzyıldır var, Kürdistan’da iki yüzyıldır var. Savaş 12 Eylül 1980’den bu yana var. Örgütlü Kürt direnişi 1984’ten bu yana var. Bu hiç kesilmedi, ama tabii ki Kürt halkının varlığını devam ettirmek ve özgürlüğünü kazanmak için yürütülen bir savaştı. Siyasi amaçları, ideolojik amaçları olan bir savaştı. Tamamen siyasete bağlı bir savaştı, zaman zaman Kürt direnişinin ideolojik siyasi boyutu öne çıktı, zaman zaman askeri boyutu.

Kürt soykırımını katliam, psikolojik savaş, özel savaşın bütün yöntemleri uygulanarak sonuca götürmek için topyekun bir imha saldırısı başlattı AKP hükümeti. Tayip Erdoğan’ın baş danışmanı Yalçın Akdoğan Mart 2012’ye kadar PKK yok olacak diyordu. Bu sözler ne çabuk unutuldu. Hesap buydu, buna göre saldırı yürüttüler. Her tarafta, güçlerinin yettiği kadar saldırıyorlar. Yani saldıran, savaşan taraf Kürtler ve PKK değildir. AKP saldırıyor, savaşıyor. Tayip Erdoğan o gün kendisi söylüyordu; “PKK’ye karşı tüm gücümüzü dünyanın her tarafında harekete geçirmişiz” diyordu.

Kürt direnişini engellemek için, siyasi, ekonomik, diplomatik, sosyal-kültürel, askeri boyut tüm alanlarda bir özel savaş var. AKP’nin kalemşörleri ‘Biz Srilankayız, Kürtler Tamil; vuracağız, ezeceğiz, yok edeceğiz” diyorlardı. Aslında AKP 12 Haziran seçimlerini iyi değerlendiremedi. 2011 seçimlerini kazanan AKP değildir. Bazı yardakçıları var, ne büyük zafer kazandı, yüzde elli oy aldı diyorlar. Ama AKP yüzde elli oy almak ya da almamak için seçime girmedi. AKP 12 Haziran 2011’de tek başına anayasa yapacak meclis çoğunluğu elde etmek hedefiyle seçime girdi. Elde etti mi, edemedi. Önceki sayıdan da aşağı düştü. Yüzde elli oy aldı ama meclisteki milletvekili sayısı daha da azaldı. Bunun burukluğunu yaşıyordu seçim ardından. Yöneticiler bu gerçeği gördü. Ama bazı çevreler var, kraldan daha kralcı. Sen çok kazandın, büyük kazandın, aslında büyük usta oldun diye pohpohladılar. O da öyle sandı madem öyleyse buna göre davranırım dedi.

HESABI PKK’NİN DİRENİŞİ BOZDU

AKP’nin 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonraki politikalarını izleyelim; son derece saldırgandır. Propagandası, siyaseti, halk üzerinde, devrimciler üzerindeki tutumu saldırgandır. Yani topyekun bir saldırı yürütüyor. CHP’ye, MHP’ye, BDP’ye karşı öyle, halka, Kürtlere ve diğer kesimlere karşı da öyle. Tayyip Erdoğan ve danışmanları açıkça ‘PKK’yi bitiririm’ dedi. Onların hesabına göre 2012 baharına kadar PKK ezilecekti. Topyekun savaş konsepti temelindeki saldırılar sonucunda marjinal bir duruma düşecekti. Artık 2012’de PKK’nin herhangi bir direnci olmayacaktı, dolayısıyla PKK savaşını, Kürt savaşını kazanmış başarılı, zafer kazanmış bir komutan olarak AKP ve Tayip Erdoğan yeni anayasayı yapacaktı. Söz verdi, 12 Haziran 2011 seçiminden sonra 1 yıl içerisinde yeni anayasayı yapmış olacağız dedi, aradan 15 ay geçti nerede anayasa? Hani daha iskeleti bile yok ortada.

Ama hesap buydu, bu bozuldu. Bu temelde saldırıldı. Buna karşı direniliyor. Bu direniş de sadece bir gerilla direnişi değildir. Öyle görmemek lazım. Bazıları öyle gösteriyorlar. Tabii direnişte gerilla öncü, gerilla kahramanlığı sürükleyici, bu her zaman böyle. Çünkü topyekun özel savaş saldırısının da merkezinde şiddet var, silah, askeri şiddet var. Öyle bir saldırı karşısında elbette ki direnişin de merkezinde, öncülüğünde silahlı direniş yer alıyor. Gerillanın bu kadar öne çıkması bu temelde görülüyor. Yoksa Kürt halkı da topyekun direniyor. Zindanda, dışarıda, gençleri, kadınları, demokratik siyaseti bütün halk direniyor, yurtdışında direniyorlar. Önderliği direniyor, gerillası direniyor.

AKP’nin beklediği yani kolu kanadı kırılmış bir PKK yerine direnen bir PKK ve halk gerçeği karşısında oluşturulan yeni politikalar var. Yani bu direniş bir durum ortaya çıkardı. Bu durumu nasıl tarif edebiliriz AKP açısından, Kürtler açısından…

Belirttiğim gibi, AKP topyekun özel savaş konsepti temelindeki saldırıyla 2012 baharına kadar PKK’yi marjinal duruma düşürecek, artık direnecek bir güç olmaktan çıkaracaktı. Hesap buydu, saldırı buna göre yürütüldü. Fakat burada başarısız kaldı. Kışın o kadar saldırdılar. Bazıları dedi AKP kışın bitmesini istemiyor, dua bile ettiler bitmese de sürse diye. Ama ne yaptılarsa da o sonuç olmadı, bahar oldu, yaz oldu. Şimdi bu duruma gelindi. Şimdi gelinen nokta nedir? Şemdinli’den, Dersim’in en uç noktasına, Serhat’tan Maraş’a kadar Kürdistan’ın dört bir yanında topyekun bir halk direnişi var, gerilla her yerde var, kahramanca direniyor. Devrimci harekatlar yürütüyor. Gençlik, kadın, halk direniyor. Demokratik siyaset direniyor, yani Kürt halkı kendini bir tas çorbaya satmış, bir avuç hain dışında direniyor. Bütün Kürt yurtseverleri, demokratları birlik olmuşlar, Türkiye demokratik güçleriyle de birleşmişler, her zamankinden daha fazla yeni olan bir noktada o. Gerçekten de Kürt özgürlüğü, Türkiye’nin demokratikleşmesi için direniyorlar.

AKP ŞİMDİ ÇARESİZ ÇÖZÜMSÜZ DURUMDA

Bu direniş şimdi öyle bir noktaya gelmiş ki direnişi ezeceğim, tasfiye edeceğim hesabı yapan AKP’nin bütün politikaları, planları kırılmış, boşa çıkmış. Şimdi şunu net söyleyebiliriz, AKP’nin PKK’yi tasfiye etme plan ve projesi başarısız kılınmıştır. Yenilgiye uğratılmıştır, gerilla karşısında ordusu, halk direnişi karşısında polisi, zindan direnişi karşısında yargısı tutunamıyor. Ne kadar değiştirse, yeni kanunlar çıkartsa da Kürt yurtseverlerinin mahkemede, zindandaki direnişini kıramıyor. Bütün özgürlük çizgisi, özgürlük kuvveti olarak halk direniyor, insanlık gönlü, kalbi Kürtlerden yana atıyor. Bölgedeki gelişmeler Kürtler için böyle bir mücadele yürütmeye imkan, fırsat veriyor. Bunun sonucunda şunu net söyleyebiliriz; AKP’nin PKK’yi işte 12 Haziran seçiminden sonra Tayip Erdoğan’ın ifade ettiği tarzda bitireceğiz, kökünü kazıyacağız planı, projesi yenilgiye uğramıştır, başarısız kılınmıştır. Şimdi PKK’yi yok edeceğim diye yola çıkan, plan yapan, saldırıya geçen PKK direnişi karşısında şimdi kendisi yenilgili, çaresiz, çözümsüz, zavallı duruma düşmüş. Onun sonucunda yeni arayışlara giriyor. Son gelişmeler bu durumun sonucudur. Yani 2012 güzü itibariyle her cephede AKP politikalarının iflas etmesi, yenilgiye uğraması buna karşı PKK öncülüğündeki Kürt halk direnişinin, halk savaşının öngörülen, istenilen zaferi kazanmamış olsa da yenilmeyerek karşı tarafı zora sokacak önemli bir başarı elde etmiş gerçeğini ifade ediyor. Durum şimdi budur.

Başbakan Tayip Erdoğan bu konuda daha önceden her şeyde muktedir görüntüsü çiziyordu. Şimdi kongrede de de söyledi; “ben bu sorunlarla tek başıma başa çıkamam” diyor. Kemal Kılıçdaroğlu’ndan, muhalefetten, Amerika’dan, Avrupa’dan her yerden yardım talep eder duruma geldi. Bunun için yeni yöntemler, propaganda yapmaya başladı, herkesle görüşülebilir, Oslo görüşmeleri devam edebilir, müzakereler olabilir yönünde bazı tartışmalar da yaşandı. AKP’nin bu ruh hali nedir?

Şimdi o bir klasik AKP’nin politika tarzı. Yani bu politika tarzının temel özellikleri neler: Bir; her şeyi çok yüzeysel ele alıyor. Böyle hep göze, kulağa hitap edecek, dolayısıyla oy kazanacak işler yapıyor. AKP çok işler yaptı deniliyor. Oysa AKP’nin kendi iktidarını sağlamlaştırmadan öteye toplum için yaptığı hiçbir şey yok. İki; bunları yaparken bile mağduriyete oynuyor, hep mağduriyete oynadı. Derinliği yok. İlkeli değil, pragmatist, yüzeysel, tutarsız, bu durum görülüp eleştirilip açığa çıkartılması karşısında ise işte ben ne yapayım, yalnızım, kimse destek vermiyor, herkes saldırıyor diye mağduriyet edebiyatı yapıyor. Diğer bir özelliği kendi karakterini hep başkasına yüklemeye çalışıyor. Kendi özellikleriyle karşıtlarını, rakiplerini sindirmeye çalışıyor. Derler ya yavuz hırsız ev sahibini haksız çıkarırmış öyle yapıyor. Kendi olumsuzluklarını başkasına yükleyip başkasını alt etmeye çalışıyor. Şimdiye kadar geçen on yılda bunları yapma fırsatı vardı. Fakat 4. Kongreye gelindi. Şimdi bu yüzeysel, işin deyim yerindeyse kaymağıyla uğraşma süreci bitti. Onu götürecek ne iç gücü var Türkiye’nin, ne dış gücü. On yıl boyunca daha önce açığa çıkmış birikimleri kullandı. Şimdi artık bundan sonra gerçekten yeni bir başlangıç olacaksa o zaman Türkiye’nin temel sorunlarıyla uğraşmak, çözmek zorunda. Artık göze, kulağa hitap eden, görünürdeki basit sorunlarla uğraşıp oy kapmaya çalışan olmayacak, gerçekten elini taşın altına koyarak topluma hizmet edecek, toplumun imkânlarını tüketen temel sorunları çözmek için adım atacak.

2023’E NEREDEN GİDİYORSUN HELE BİR 2013’Ü GÖRELİM


Bunlar neler? Bir, demokratikleşme, iki Kürt sorununun çözümü. Bunlar et ile tırnak gibi birbirine bağlı iki olgu. Bunlar olmadan Türkiye toplumunun barışa ulaşması, refaha ulaşması, birliğini sağlaması, özgür ve demokratik bir yaşam içinde olması mümkün değil, bunlar gerçekleşmeden Türkiye savaş, çatışma, kan, yokluk içinde olur. Şimdi bu durum kendini dayatıyor işte. Bunun dayatılmaması için de PKK’nin yok edilmesi gerekiyordu. Yok ettik dediler, oyaladılar, artık PKK eski PKK değil dediler, kimisi öyle sandı aldandı, kimisi öyle olmasını istedi aldandı, kimisi öyle yapacağını sandı saldırdı. Fakat 2012 direnişi neyi gösterdi; bütün bunların hepsi boş, PKK eskisinden daha güçlü. Kürt halkı eskisinden daha fazla PKK’yle bir. Kürtler eskisinden daha çok PKK ile birlik halinde. Önderlik, halk, demokratik siyaset, gerillayla birlik halinde. Bütün Kürt yurtsever güçleri, her parçada da Kürdistan’ın tümünde de eskiye göre daha çok dayanışma içerisinde. Kürt sorunu çözülmeden bir adım bile atılamayacak, en dinamik, en canlı, en dayatıcı sorun olarak ortada. O halde bu sorun çözülmeden adım atılamaz. AKP yeniden var olacaksa bir on yıl daha, şimdi 2023 diyorlar, 2023’e nereden gidiyorsun, hele 2013’ü görelim? Ne olacak, ne olmayacak belli bile değil. Onlar toplumu aldatmak üzere geliştirilen propagandadan öte bir anlam ifade etmiyor. Çok acil yakıcı, dayatıcı sorunlar var. Onlar çözülmeden hiçbir yere gidilemez. AKP böyle bir çözüm gücü değil. Tekrar mağduriyete oynuyor. Bu sefer de ‘Kürt sorunu ağırdır, ben yalnız başıma çözemem’ diyor. Peki senin çözümün ne, sen iktidarsın. Herkesi suçluyor, BDP’ye çözümün ne diyor, PKK çözmüyor diyor, CHP’yi, MHP’yi suçluyor. Yani sanki herkes iktidarda, AKP muhalefette! Bu köylü kurnazlığından da öte bir durum. Kim yutar bunu. Bazılarının menfaatten dolayı gözleri dönmüş. Güç nerede, iktidar nerede, etrafında toplanıyor AKP’ye şak şak ediyorlar, AKP yöneticileri de sanıyor herkes böyle, ama gerçek böyle değildir. Dolayısıyla aslında AKP’nin bir çözüm gücü, politikası yok.

Şunu söyleyebilirim; Kürt sorununun çözümü için her zamankinden daha elverişli bir zemin, ortam var. Kürtler çözümü yaratacak siyasi, askeri, örgütsel, ideolojik olgunluğa ve birliğe sahipler. Bunu her türlü saldırıya karşı yürüttükleri direniş ve geliştirdikleri politikalarla kanıtladılar, bin defa kanıtladılar, Kuzey’de, Güney’de, Batı’da, Doğu’da kanıtladılar. Kürt tarafı açısından çözüm hazırdır. Diğer yandan Türkiye toplumu Kürt gerçeğini tanıdı, Kürt sorununu tanıdı, toplum olarak gerçekten de savaştan büyük zarar gördü, artık çözüm istiyor, barış istiyor, büyük çoğunluk ben eminim Kürtlerin haklarını, demokratik haklarının verilmesini istiyor. Özgür, demokratik bir Kürt toplumuyla iç içe, yan yana kardeşçe yaşamak istiyor. Çözümden yanadır. O cephede de kesinlikle bir engel yok. Bir avuç, şoven, iktidar yardakçısı MHP militanını öne çıkarıyorlar, Türkiye toplumu budur diye yüz kanallık o medya imparatorluğu topluma her gün şiddeti kusuyor. Ondan sonra da Kürtler şiddet yanlısı gösteriliyor. Ne alakası var, ağızlarından kan akıyor. Elleri, ayakları, dizlerine kadar kan olmuş, ona bakmıyorlar da, bir ölüm kalım savaşı veren Kürtlere şiddet kullanıyorlar, silahları var, diyorlar.

SİYASİ OLİGARŞİNİN BAŞI AKP

Diğer yandan devlet açısından da çözüm her zamankinden daha açık. Çünkü eskinin o katı devleti kırıldı, bunu AKP’nin iktidar olmasından alıyoruz, AKP kendi gücüyle mi iktidar oldu. Hayır, PKK’nin Kürtlerin mevcut faşist sömürgeci devleti 12 Eylül rejimini yenilgiye uğratması sonucunda iktidar oldu. Yoksa mümkün müydü AKP’nin iktidar olması, başbakan olması, memur bile olamazdı. Bir ufak memuriyet bile elde edemiyorlardı. Biz o zamanı da biliyoruz. Şimdi devletin hepsini ele geçiriyorlar. Kimin sayesinde oluyor bu. Devlet nasıl kendilerinin eline geçiyor. Birileri zayıflattı da geçiyor. Bu bakımdan devlet katında eskinin o şoven milliyetçi katı askeri bürokrasisi kırıldı, ordu açısından da, yargı açısından da aslında bunlar ciddi engel değil, çözümü siyasi oligarşi engelliyor. Çözümü yaratması gereken siyaset kurumudur. Şimdi Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun çözümü önünde engel olan Türkiye’nin siyaset kurumudur. Siyasi partilerdir, meclistir, idari sistemdir. O vilayet, valiler sistemi de dahil. Bu siyasi oligarşi ve bürokratik oligarşi engelliyor çözümü. Bunlar karşıdırlar. MHP engelliyor, CHP engelliyor, en çok da AKP engelliyor. Siyasi oligarşinin başında da AKP var. Herkesi siyasi oligarşi olmakla eleştiriyor Tayip Erdoğan ama siyasi oligarşinin şahı kendisidir, hepsini kendisi birleştirdi. Çözümü AKP engelliyor. Şimdi AKP Kürt halkının varlığını, bir halk olarak, ulus olarak varlığını kabul etse, Kürt kimliğini tanısa, Kürt halkının ulusal demokratik hakları verilecek dese, AKP’ye engel olacak kimse yoktur. AKP’nin ideolojik duruşunu burada görelim. AKP demokratik bir güç değil, İslam kardeşliğine dayanan bir güç değil. Geçmişte AP, CHP’den gelen siyasi oligarşinin en karmaşık, en kişiliksiz, en ilkesiz iktidara tapan, iktidar için her şeyi yapan bir koalisyonu, birliği halinde. Onlar engelliyorlar, anlayışları öyle. Karşıtlar.

Devam edecek…

2. BÖLÜMDE:

İmralı’da görüşme olur mu?

Yeniden görüşmenin şartları neler?

Gerilla cephesinde son durum ne?

Kürtler ve demokrasi güçleri süreci nasıl okumalı?


ANF