23 Ağustos 2012 Perşembe

Kürtler Sıfatlarınıza Tükürür

AB Bakanından, Başbakan Yardımcısı’na, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’ndan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı‘na kadar bütün AKP zevatı, zembereğinden boşaldı, ırkçı söylemler ve devletçi tehditler havada uçuştu.

Şemdinli’de incelemelerde bulunan siyasi parti ve sivil toplum temsilcileri ile milletvekillerinden oluşan heyetin, HPG’nin alan hâkimiyetini teyit edip Türk devlet yalanlarının deşifre olmasına vesile olmasıyla gerilen AKP’nin sözcüleri, kin kusmaya devam ediyor.

BDP’ye, Kürt halkına ve dağdaki çocuklarına hakaretler yağdıran, tehditler savuran ve bunu din istismarıyla pekişteren AKP’liler, bir yandan “şehit edebiyatı” yapmayı sürdürdü. İşte sıfatlarını unutup meşreplerince hünküren AKP’lilerden seçkiler:

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, savcılığın gerekli soruşturmayı başlattığını belirterek, “Toplum, dağlarda eli silahlı eşkıyalarla yolda buluşan bir milletvekili profili istemez’’ dedi.
Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış, Kürt vatandaşların en büyük düşmanının BDP olduğunu savunarak, “Bunu son görüntü ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü bir devlettir. Biz bin yılı aşkın süredir kendi devletini yöneten bir milletiz. Çok daha büyük sorunları geride bıraktık’’ diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ‘’BDP’lilerin PKK ile görüşmeleri bizi hiç yadırgamadı. PKK terör örgütünün bir uzantısı olduğunu bütün Türkiye biliyor’’ şeklinde konuştu.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, BDP’lileri şuursuzlukla suçlayarak, “Bu bayram tüm bu saldırılar karşısında manevi birliğimizin daha güçlendiği bir bayram olmuştur” dedi.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bu durumun asla tasvip edilemez olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti: ‘’Son derece yanlış bir görüntü olmuştur. Son derece çirkin, yakışıksız bir tavır olmuştur. Ben şiddetle terörü lanetliyorum. Terörü cesaretlendirme girişimlerini de aynı ölçüde kınıyorum.’’

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, devlet güçlerinin ölüm haberleriyle gözyaşı döktüğünü belirterek, ‘’Acılarımıza, yaralarımıza kezzap döken başka bir olay daha oldu” dedi ve ekledi: “BDP’li milletvekillerinin PKK’lı teröristler ile buluşması yol kesmeden ziyade adeta bir bayramlaşmayı andırıyor. Bu yaşananlar bombalama olayından daha da kötü’’ dedi. Arınç, bu olayın 75 milyon insanın acısıyla alay etmek olduğunu iddia ederek, şunları kaydetti: “Bu acılı olay utanç vericidir, hicap duyacağımız bir iştir. Polisin şehit edilmesinden daha çirkin, iğrençtir ve milletimizin duygularıyla alay etmektir. Şehitlerin kanlarıyla alay etmektir. Vatanımız milletimizin bütünlüğünü hiçe saymaktır, hayatını ortaya koyan, silaha karşı göğsünü siper eden insanlarımızın acılı aileleriyle ve 75 milyon insanımızın acısıyla alay etmektir.’’

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, kısa bir yorum yapmak istediğini belirterek, şöyle dedi: ‘’BDP, yani içinde ‘barış’ adı geçen partinin şu ana kadar yaptığı, takiyenin bundan sonra tersine bir hareket sergileyeceğinin itirafıdır. BDP, ‘Biz şu ana kadar Türkiye Cumhuriyeti’ne takiye yaptık ama bu kucaklaşmayla beraber bu takiyeden vazgeçtik, bunları itiraf ediyoruz’ demektedir. O yüzden herhalde isimlerini de değiştireceklerdir. ‘Barış’ yerine o kucaklaşmaya uygun, o fotoğrafa uygun bir alt yazı mutlaka yazacaklardır.’’

TBMM Başkanvekili Sadık Yakut “Devletimiz güçlü bir devlet, ekonomimiz büyük bir ekonomi, ordumuz dünyanın sayılı ordularından biri. Bu işin üstesinden geleceğiz’’ diye katıldı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Eğer buradan, ayrılıktan beslenen bir annelik varsa, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Artık, kimin neyi niçin yaptığı ortaya çıkmaktadır. Çok daha açık bir şekilde onların maksatları hasıl olmuştur ve gerekli cevabı milletimizin feraseti, sağduyusu verecektir’’ dedi.

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, siyaset kurumu adına çok üzüntü verici olduğunu belirterek, “Bence bu BDP’nin bir anlamda kendini inkârı da demektir. Biz, kim ne yaparsa yapsın. Kendi doğrularımızı yapmaya devam edeceğiz. Fiziki olarak kaybettiği gücü psikolojik olarak telafi etmeye, kendini güçlü göstermeye çalışıyor’’ dedi.
Acılar ne zaman ortak oldu?

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’’ın BDP’li vekillere yönelik ağır suçlamalarını “ibretle okuduğunu” söyleyerek, ”75 milyonun acısı ne zaman ortak oldu? Ne zaman Kürtlerin sevinçleri ve acılarına ortak oldunuz?” diye sordu.

Aydar, Twitter üzeri yaptığı açıklamaların ardından ANF’’ye konuştu. Aydar, Twitter’’daki hesabında şunları yazdı:

- Bu olay ne acıdır, ne de hicap duyulacak bir olaydır.

- BDP’’nin silah zoruyla oy aldığı kuyruklu bir yalandır.

-  Silah zoru ve devlet imkânlarıyla oy alan bizzat AKP’’dir.

- Sadece BDP’’ye Hazine yardımı verilmiyor.

- Kürtler temsil edilmesin diye yüzde 10 barajı duruyor.

- Bunları yaparken sende hak, hukuk, adalet, vicdan, ahlak, din, iman ve Allah korkusu var mıdır?

-  Bu insanları kucaklamak, neden günah olsun? Bu insanlar senin zulmünden kaçarak o dağlara çıktılar. Bu insanları kucaklamak, Allah’’a daha fazla yaklaşmaktır.

- Peki, sen Roboskî’de çoğu çocuk 34 insanı katlederken Allah’’tan korkmadın mı?

- Sen işkenceci ve tecavüzcüleri müdür yaparken Allah’’tan korkmadın mı?

Egemenlikçi ve ırkçı

Arınç’’ın “75 milyon insanı acısıyla alay edildiği” yönündeki sözlerini de değerlendiren Aydar, ““75 milyon insanın acısından bahsediyorsun, 75 milyonun ne zaman acısı ortak oldu, ne zaman Kürtlerin sevinçleri veya acılarına ortak oldunuz? Kendinizi ne sanıyorsunuz? Dersim’’de mi, Zilan’da mı, Piran’’da mı ortak oldunuz?” diye sordu.

Tümüyle egemenlikçi ve ırkçı bir dilin kullanıldığını ifade eden Arınç, tehditlerle de sorunun çözülmeyeceğini belirtti. Aydar, “”Bu dil, daha fazla kan, daha fazla insan ölümüne yol açar” diye uyardı.

Kürtler evlatlarını seviyor

Arınç ve egemenlerin, Kürtleri ve evlatlarını sevmeyebileceğini ama Kürtlerin kendi çocuklarını, hele kendisi için dağa çıkmış evlatlarını daha çok sevdiklerini vurgulayan Aydar, “şehitlik” kavramını düzeltti: “Onlarca insanı paralı asker olarak tutmuşsunuz, kelle avcılığı yaptırıyorsunuz. Öldüğünde de şehit diyorsunuz, ne zaman para için kelle avcılığı şehitlik oldu? Bu adamlar para almazlarsa giderler mi? Kelle başına para alıyorlar, ikramiye alıyorlar. Böyle şehitlik olmaz”.”

Ortak duygu yok

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’’in Hakkâri ziyaretini de değerlendiren Aydar, Hakkâri halkını kutladı. Aydar şöyle dedi: 

“İçişleri Bakanı bayram günü gidiyor, katillerle, kelle avcıları ile bayramı geçiriyor. Bütün bunları biz de görüyoruz. Burada ortak duygudan bahsedilemez.”

-Yeni Özgür Politika

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info

AKP’nin Son Çırpınışları



Merkezi Uygarlık Sistemi, Ortadoğu üzerinde çıkar amaçlı hegemonyasını gerçekleştirmek için tüm güçlerini devreye koymuş durumdadır. Ortadoğu’daki hâkimiyetlerini korumak isteyen kapitalist egemen güçlerin en büyük korkusu, kendi sistemlerinin yıkılmasıdır. Bu konudaki en büyük tehdit olan Önderliğimiz üzerinde türlü baskı, işkenceye dönük uygulamalar geliştirmektedirler.  Önderliğimizin sadece Kürt halkına değil bütün halklara hitap etmesi, hegemon güçleri daha da korkutmakta ve saldırılarını arttırmaktadırlar.

 Kürtlerin de içinde olduğu 3. Dünya savaşı yaşanıyor

 Tunus ile başlayıp, Mısır, Libya ile devam eden ve şu anda da Suriye’ye sıçrayan ve ‘halk baharı’ olarak nitelendirilen dışardan tetiklenmiş ve desteklenen ayaklanmaların büyük bir ihtimalle İran ve Türkiye’ye de sıçrayacağı görülmektedir. 11 Eylül saldırısı, ABD’nin petrol denetimi sağlamak için Afganistan ve Irak’ı işgali ve Önderliğimizin tutuklanması ve Ortadoğu’da gelişen diğer gelişmeler aslında içinde diğer dünya savaşlarından farklı olarak bu sefer Kürtlerin de bulunduğu 3. Dünya savaşının başlamış olduğunu gösteriyor. Halk baharı olarak nitelendirilse de despot rejimlerin yerini, bölgeye hâkim olmak isteyen ve kendi çıkarlarını korumak isteyen kapitalist egemenlikçi güçler aldı. Aslında özgürlüğe susamış halkın yaşamında daha da kötü koşullar baş gösterdi. Halk açlıkla yüzyüze geldi. Hatta önceki sistemi arar duruma bile geldi. 

Suriye’de de yaşatılmak istenen bundan farklı değildir. Tabi Batı Kürdistan’da Kürtler, rejimin ve kapitalist egemenlikçi güçlerin oyunlarına gelmeyip, ince ve sabırlı bir politikayla Rojava’da hâkim güç olmayı başardı. Sömürgeci güçler tarafından 4 parçaya ayrılan Kürdistan’ın bir parçasının bulunduğu Suriye’de büyük karışıklıklar yaşanırken, Kürt halkı bölgede ya silik halk olacaktı ya da yıllardır beklediği özgürlüğüne kavuşacaktı.  

Herkes oluşan boşluklardan yararlanıp hâkimiyet kurma çabasına girerken, Kürtler sabırla bekleyerek zamanı geldiğinde Batı Kürdistan’da yönetime el koyarak Demokratik Özerkliği ilan etmek için hazırlık yapmaya çalıştılar. Kürtlerin Rojava’da bu derece başarılı politika sergilemelerinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yıllar süren çabaları, emeklerinin büyük etkisi vardır.

AKP, Rojava’daki Kürt direnişi karşısında çaresiz

Kürtlerin Rojava’da yönetimi ele geçirmesi, tabi ki Türkiye’yi telaşlandırdı. Kürtlerin haklı mücadelesini boşa çıkarmak için türlü yalanlara, dezanformasyon haberlere başvurdu. Faşist Fethullah Gülen yanlısı basın tarafından PYD karşıtı haberler yayınlandı. Kürtlerin Batı Kürdistan’daki etkilerini zayıflatmak için güya Suriye sınırına dikilen TEV-DEM bayrağının PKK bayrağı olduğu yönünde savaş kışkırtıcı açıklamalar yapıldı. PYD’nin PKK denetiminde olduğu yönünde ısrarla haberler yapıldı. Suriye halkına özgürlük isteyen Tayyip Erdoğan sıra Kürtlere gelince hakaretler yağdırdı, kara propagandalar yaptırdı, bu yönde kendisine yardımcı olabilecek bütün devletlerden adeta Türkiye’yi satma pahasına yardım istedi.

 Kürt karşıtı sinsi planlar tutmadı

Faşist AKP Devletinin Kürdistan üzerindeki sinsi planları, Türk dışişlerinin Hewlêr konsolosluğuna gönderdiği gizli belgelerin deşifre olmasıyla açığa çıktı. Türk dışişlerinin gizli planının PKK karşıtı psikolojik harekât üzerine politikalar olduğu ortaya çıktı. Gizli ibareli belgede, Türk devletinin Suriye devletini bahane ederek PKK’yi nasıl tasfiye etmek, PKK’nin Batı Kürdistan üzerindeki etkisine karşı psikolojik harekâtın nasıl yapmak, PKK’ye karşı güvensizlik yaratmak, Suriyeli Kürtleri etkilemek planın başlıca parçaları arasında gelmekteydi. Güney Kürdistan üzerinden provokasyonlar yaratarak Batı Kürdistan’daki Kürtleri göçertme planının devreye sokulması, Suriye’deki Kürtlerin Güney Kürdistan’a göç ettirilmesi, yoksul Kürt gençlerinin Güney Kürdistan’da özel eğitimlerden geçirilmesi gibi sinsi plan ve politikalar planın diğer parçasını oluşturuyordu. Her zaman kaleyi içten fethetmek isteyen ve bunun için de işbirlikçi Kürd’ü kullanmak isteyen faşist zihniyetin, gizli eylem planında, yine işbirlikçi Kürt üzerinden politikalarını gerçekleştirmek istediği görülüyor. MİT bağlantılı inşaat şirketleri ile çalışan işbirlikçi Selahattin Bedrettin gibi şahsiyetlerin kullanılması bu durumu açıkça ortaya koyuyor.

Kürtleri imha etmek için pazarlıklar yapıldı

Yüzyıllardan beri uygarlığın beşiği Ortadoğu’nun yer altı ve yerüstü zenginliklerini kontrol altına almak, Ortadoğu’da kendi çıkarlarını korumak isteyen kapitalist egemen güç ABD’nin, planlarını gerçekleştirmek için Türkiye’yi maşa rolünde kullandığı bilinmektedir. Dışişleri Bakanı Hillary Clington’un Türkiye’yi ziyaretinin arkasında mutlaka PKK’ye karşı anlaşmaların olduğu açıktır. Sadece ABD değil, Suriye üzerinde çıkarları olan diğer devletler de bu durumdan nemalanmak, Suriye üzerindeki çıkarlarını korumak için harekete geçtiler. Rusya, Ortadoğu’daki tek kalesi Suriye’yi kaybetmemek için Türkiye ile türlü pazarlıklara girişmiştir. Ayrıca bir dönem himayesi altında olan Suriye üzerinde tekrar denetim sağlamak isteyen Fransa’nın yakın zamanda Türkiye’yi ziyaret etmek istemesi boşuna değildir. Burada öne çıkan durum Türkiye’nin yine maşa rolünü görüp PKK ve Kürtlerin tasfiyesine yönelik önüne çıkan her devletle her türlü pazarlığı yapmasıdır. 

Kürt halkının büyük özgürlük tutkusu ve kararlı duruşu despot güçlerin Rojava üzerindeki kirli emellerine ulaşmalarına izin vermemiş tüm saldırı ve gizli planlara rağmen halk etkin güç olmayı başarmıştır. Son çare Türk dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Federal Kürdistan Bölgesini ziyareti de bir sonuç vermemiştir. 

Komşularla sıfır sorun, bütün komşularla soruna dönüştü

Suriye hava sahasına giren Türk uçağının düşürülmesinden sonra, AKP Devletinin Suriye ile ipleri iyice kopmuştur.   Daha önce aralarında su sızmayan Esad ile iki düşman haline gelen Tayyip, köşeye sıkışmış kedi misali sağa sola saldırmaya başladı. (Suriye Özgür Ordusu) Muhalifler İstanbul’da özel olarak eğitilip silah sevkiyatı Türkiye denetiminde yapıldı.

Sünni Lider Tarık El Haşim’i ve Irak Hükümeti arasındaki çelişki ve çatışmalar sonrası Haşimi’nin Türk devleti tarafından korumaya alınması, Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Güney Kürdistan ziyaretine Maliki, kendi içişlerine karıştığı yönünde değerlendirip sert açıklama yapmıştı. Hatta Irak Hükümeti, faşist AKP Devleti Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kerkük ziyareti nedeniyle Türkiye ile ilişkileri gözden geçirme kararı aldıklarını bile açıkladı.  Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin, Türkiye’nin kendilerini ciddiye almadıkları yönünde ciddi ve sert tepki göstermesi, Türkiye’nin Irak ile olan iplerinin iyice kopmasının göstergesidir. Federal Kürdistan Hükümetinin Irak Hükümetinden habersiz petrol anlaşması yapması, iki hükümet arasında büyük gerginliğe yol açmıştı. Bu gerginliğe rağmen Federal Kürdistan Bölgesini bağımsız bir devletmiş gibi esas alması Irak Hükümetinin Türkiye’ye olan tepkisini arttırdı. 

Malatya’da geliştirdiği füze kalkanı projesi ile İran’ın da sert tepkisine maruz kalan Türkiye’nin komşularıyla tonla sorunu oluştu. İran, kendisine yapılacak herhangi bir saldırı durumunda Türkiye’nin de hedeflerinde olduğunu açıkladı.

İçte ve dışta büyük sorun yaşayan AKP son çırpınışlarını yapıyor.

Türkiye,  içte büyük askeri, ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar yaşamaktadır. Kendileri dışındaki halklara tahammül edemeyen Türk Devletinin en son Alevilere yönelik gerçekleştirdikleri saldırılar içte büyük tepki yarattı. Öte yandan HPG gerillalarının her gün Türk karakollarına gerçekleştirdiği eylemler,  AKP Devletini oldukça zor duruma düşürmüştür. Her ne kadar iyi bir görüntü vermeye çalışsa da yoğun askeri kayıplarını gizleyemedi. CHP heyetinin Şemdinli’ye giderek bizzat incelemelerde bulunması ve gerçeği açıklayan rapor hazırlaması ayrıca meclisi olağanüstü toplantıya çağırması durumu vahametini ortaya koyuyordu.

Ekonomisi dışa bağımlı bir devletin çökmüş devlet olduğu göz önüne getirilirse Türk devletinin çoktan bitmiş bir devlet olduğu ve bitmiş bir devletin yapabileceği her türlü çirkinliğe karşı oldukça duyarlı ve dikkatli olmak gerektiği belirtilebilir.

Nergiz  Botan

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info

Antep'teki Büyük Provokasyon ve Amaçları

22 Auğustos 2012 Antep’te önceki gece yaşanan ve dokuz sivilin öldüğü patlama ardından bir devlet klasiği yeniden yaşama imkanı buldu. Günah keçisi haline getirilen Kürtler ve PKK, bu olayla ilgilerinin olmadığını açıklamalarına ve olayı kınamalarına rağmen hedefe konuldu.

Fakat Antep'te yaşananların perde arkasi derinliğine incelendiğinde ne denli büyük bir provokasyonla karşı karşıya olunduğu rahatlıkla görülebilir.

Şimdiye kadar yapılmış herhangi bir HPG eylemine benzemeyen bu eylemin hem siyasi arka planı hem de teknik detayları farklı güçleri işaret ediyor. Antep gibi bir ilde, hem de Kürtlerin bu ilde en yoğun yaşadığı mahallede gerçekleştirilmesi tam bir hedef şaşırtmayı işaret ediyor. Fakat bazı gelişmelerle birlikte ele alındığında bu katliamın sahipleri açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

1. 13 Ağustos günü HPG gerillalarının Antep'in Islahiye ilçesine yönelik gerçekleştirdikleri eylem ardından HPG kaynaklarının teyit etmediği bir bilgi Türk yetkilileri tarafından basına servis edilmişti. 70 kiloluk patlayıcı yüklü bir aracın eylem yapılan yerin yakınlarında bir yere bırakıldığı ve polislerin bu aracı bulduğu iddia edilmişti. "Patlayıcıyı hareket geçiren kumanda araçta unutulmuş" gibi komik bir gerekçeyle izah edilen bu olay üzerinde durulmadığı gibi oldukça dikkat çeken bu gelişme nedense tartışılmamıştı.

2. Haziran ayında HPG gerillalarının Şitazin ve Oramar karakollarında operasyona çıkmak isteyen Türk ordusuna yönelik gerçekleştirdikleri harekat ardından 23 Temmuz'da başlattıkları Şemdinli harekatı ve 4 Ağustos'ta Çele'deki (Çukurca) eylemler dizisi Türkiye kamuoyundan büyük bir ustalıkla gizlenmesine rağmen bayramın birinci ve ikinci günlerinde bu bölgelerde 5 asker kaybının olduğu belirtilerek bir kampanya başlatıldı. Milliyetçi duyguları kabartmak amacı taşıyan açık propaganda, en yakın gelişmelerden biriydi.

3. Türk medyası ve özel savaş organları bombalarını Şemdinli gerçeğini kamuoyuna açıklamak üzere bölgeye giden ve aralarında siyasetçilerin de bulunduğu heyet üzerinden patlatmaya çalıştılar. PKK-BDP arasındaki ilişkinin provokatif bir dille bu denli öne çıkartılması ve BDP'lilerin, Kürt siyasi hareketine destek verenlerin açıkça hedefe konulduğu bir süreçte yaşanan Antep olayı birçok soru işaretini de kendisiyle birlikte getirdi.

4. Bayram öncesi gerillaların eylem gerçekleştirmeyeceği KCK tarafından ilan edilmiş, buna paralel olarak gerilla eylemlerinde ciddi bir azalma gözlenmişti. Buna rağmen Türk ordu operasyonlarında ve bombardımanlarında da ciddi bir artış vardı. Ve bunlar büyük bir iştahla kamuoyuna sunuldu.

5. Milliyetçi duyguları kabartan ve "şehit" edebiyatı üzerinden BDP'ye, Kürt siyasetine tehditlerle beslenen dalganın böylesi bir provokasyona ulaşacağı şüphesiz öngörülememişti. Fakat özellikle son üç gün içinde AKP yetkilileri tarafından yapılan açıklamalardaki açık hedef gözetme kimi provokasyonların ipuçlarını veriyordu.
Özellikle başbakan yardımcılarından ve ılımlı olarak tanıtılmaya çalışılan Bülent Arınç'ın "Bu halk sizi görünce ne yapacağını bilir" mealindeki açıklamaları, ahlaki ve dini hassasiyetleri provoke edici konuşmaları bu konudaki en dikkat çekici açıklamalardı. Yine Suriye'ye göndermeler, Suriye'de sivil katliamlara girişen Şebbiya milisleriyle benzeştirmeler kamuoyunu alttan alta hazırlayan kimi konuşmalardı. Zihni ve yöntem olarak bu milislerle benzeştirmelerin yoğunluğu Kürt siyasetine yönelik bir saldırı girişiminin ön hazırlıkları anlamını taşıyordu.

6. Antep provokasyonunun gerçekleşmesi ardından yapılan yorumlarda aynı verilere atıfta bulunulması, olaydan hemen sonra daha yarım saat dahi geçmeden geniş bir kitlenin örgütlenerek Kürtlere ve BDP binalarına saldırması bu provokasyonun ne denli ince tezgahlandığını da ortaya koyuyordu.

Bayramda eylem yapılmayacağının söylendiği bir zamanda Antep'te Kürtlerin yoğun yaşadığı bir mahallenin girişinde, sivil kaybı kesinleştirircesine ayarlanan patlama, hedefin ne olduğunu da gözler önüne seriyor. Tüm medyanın herhangi resmi bir açıklama gelmeden PKK'yi hedef alması, son bir haftanın gelişmeleriyle beraber okunduğunda bu patlamanın neden düzenlendiğini de açıkça ortaya koyuyor.

Suriye'ye atıfla Kürt bölgelerine müdahalenin önünü açan, Kürt siyasetinin kazandığı ivmeyi sekteye uğratmaya, Kürt gerillalarının yürüttüğü mücadeleye gölge düşürmeye çalışan bu olay ve çevresinde geliştirilen propaganda, üzerinde durulması gereken önemli veriler. AKP hükümeti bir nevi Türkiye'nin Roboski'si olarak örgütlenen bu olayi ve yaratacağı etkileri olayın sıcaklığıyla Kürt hareketine yıkmaya çalışsa da duyarlı kamuoyunun resmi açıklamaları bir kenara bırakarak gerçeklerin üzerinde durması halinde gerçek sorumluları açığa çıkartacağı beklenebilir.

Ayrıca teknik detayları netleştiğinde, bir çekiciyle patlama yerine getirildiği tespit edilen aracın Islahiye’de kaybolan ve 70 kilo bombayla yüklü olduğu iddia edilen araç olduğu söylenirse şaşmamak gerek. 


ANF