19 Ağustos 2012 Pazar

HPG: Geliye Doskî’de 26 Asker Daha Öldürüldü

BEHDİNAN - Hakkari'nin (Colemerg) Yüksekova (Gever) ilçesine bağlı Geliye Doskî alanında gerçekleştirilen eylem ve yaşanan çatışmalarda 26 askerin öldürüldüğü bildirildi. Daha önce aynı alanda 26 asker daha öldürülmüştü.

Hakkari'nin (Colemerg) Yüksekova (Gever) ve Şemdinli (Şemzinan) ilçeleri arasındaki bölgede gerilla denetimi sürerken, Geliye Doskî alanında 17 Ağustos günü başlayan çatışmaların sürdüğü bildirildi. HPG Basın-İrtibat Merkezi (HPG-BİM) tarafından yapılan açıklamaya göre bu alanda HPG gerillalarının gerçekleştirdiği eylemlerde 26 asker öldürüldü. 1 panzer, 1 akrep ve 2 reo tipi askeri araç imha edilirken, 2 askeri araç ve 1 kobra helikopter de darbelendi.

54 ARAÇLIK KONVOYA EYLEM


HPG-BİM, Geliye Doskî mıntıkasında 18 Ağustos günü saat 11.30 sularında Gever’den Şitazin ve Oramar karakollarına takviye amacıyla ilerleyen 54 araçlık askeri bir konvoya eylem gerçekleştirildiğini duyurdu. 7 koldan gerçekleştirilen eylem ardından saat 15.30’a kadar alanda çatışmalar yaşandığını bildirdi. Veregoz üçgeninde yoğunlaştığı belirtilen çatışmalarda 1 panzer, 1 akrep ve 2 reo tipi araç imha edildi, 2 araç da darbelendi. Açıklamada bu çatışmalarda 14 askerin öldürüldüğü kaydedildi.
GERİLLALAR TEPEYİ ELE GEÇİRDİ

Aynı gün saat 12.00 sularında Geliye Doskî'ye bağlı Glord tepesi yakınlarında da 2 saat süren bir çatışmanın yaşandığı bilgisini veren HPG-BİM, bu çatışmada 4 askerin öldüğünü bildirdi. Açıklamaya göre gerillalar, Glord tepesinden harekete geçen ve bu tepeye yakın Memişka tepesinde konumlanan askeri güce yönelik de bir eylem gerçekleştirdi. 8 askerin öldüğü eylem ardından tepe gerillaların denetimine geçti. HPG-BİM, Mergezerê ve Suware alanlarında da çatışmaların yaşandığını, ancak bu alandaki ölü ve yaralı asker sayısının tespit edilemediğini bildirildi.

Açıklamada Türk ordusunun çatışma alanlarındaki ölü ve yaralı askerlerini saat 21.00’da 7 skorsky helikopterle alandan uzaklaştırdığı belirtilirken Türk askerlerinin kimi tepelerden geri çekilmekle birlikte alandaki çatışmaların yer yer devam ettiği bilgisine yer verildi.

KOBRALARLA 4 SAATLİK ÇATIŞMA

Türk ordusunun hava saldırıları hakkında da bilgi veren HPG-BİM, çatışmalar esnasında alanı bombalayan kobra helikopterlerle HPG gerillalarının hava savunma bataryaları arasında 4 saatlik bir çatışma yaşandığı, bu çatışmada 1 kobra helikopterin alev alarak alandan uzaklaşmak zorunda kaldığını da aktardı. Açıklamada darbe alan helikopterin akıbetine ilişkin net bir bilgiye ulaşılamadığı belirtildi.

17.30-18.30 ve 22.00 -23.00 saatleri arasında çatışmaların yaşandığı alanların ve Çarçela dağının savaş uçaklarıyla bombaladığını kaydeden HPG-BİM, 17 Ağustos'tan bu yana devam eden bombardıman nedeniyle bölgede başlayan orman yangınlarının sürdüğü bilgisini de verdi.

Açıklamada ayrıca bu sabah 04.00-06.30 saatleri arasında Şemdinli’ye bağlı Gire Ronahi, Mergê, Hope alanlarının da obüs ve havan toplarıyla bombalandığı bildirildi.

ŞEMDİNLİ'DE 1 ASKER ÖLDÜ

Şemzinan’daki gerilla eylemleri hakkında da bilgi veren HPG-BİM, 18 Ağustos günü Şemdinli Tugayı güvenliğini alan askeri birliğe yönelik saat 17.00 sularında gerçekleştirilen eylemde 1 askerin öldüğünü bildirdi. Gare Alayı’nın güvenliğini alan bir tepeye de eylem gerçekleştirildiği bilgisini veren HPG-BİM açıklamasında “Tüm hedeflerin etkili vurulduğu ve birçok mevziinin tahrip olduğu eylemdeki ölü ve yaralı düşman askerlerinin sayısı tespit edilememiştir” denildi.


ANF

‘Naim Şahin Kendisini Protesto Eden Gencin Linç Edilmesini Gülerek İzledi’





HAKKARİ - Hava yolu ile Şemdinli’nin Derecik Beldesi’ne giden İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, burada Aydın Cengiz adlı bir genç tarafından protesto edildi. Bakan Şahin’in protestocu gencin asker ve korucular tarafından linç edilmesini gülerek izlediği öğrenildi.

Hakkari merkezde karşılaştığı protestolar ardından koruma ordusuyla polis evi ile İl Jandarma Komutanlığı’nda asker ve polis ailelerinin bayramını kutlayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Fatih Kışlası’ndan hava yolu ile Şemdinli’ye gitti.

Bölgenin gerilla denetiminde olmasından dolayı Şemdinli’ye hava yolu ile gitmek zorunda kalan Naim Şahin, Derecik Belde Belediye Binası’nda korucularla bir araya geldi. Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) bildirdiğine göre burada koruculara selenen Şahin, "Korucu olmayan gençleri de korucu yapacağız" dedi. Korucularla Şahin'in görüşmesi sırasında Oylum (Herkişk) Köyü sakini Aydın Cengiz, "Buraya neden geldiniz madem sıkıntılarımızı dinlemeyecekseniz buraya gelmeye ne hakkınız var" demesi üzerine Bakan'ın korumaları ve korucular tarafından alandan uzaklaştırıldı. Bir görgü tanığın verdiği bilgiye göre bölgeden uzaklaştırılan Cengiz'in korumlar ve korucular tarafından linç edilerek kafası ve burnu kırıldı. DİHA’ya konuşan, can güvenliği nedeniyle ismi verilmeyen görgü tanığı, "Korucular ve askerler Cengiz'i aralarına alıp dipçiklerle vücuduna vurdular. Bunların hepsi Bakanın gözleri önünde oldu ama Bakan hiç ses çıkarmadı sadece izlemekle yetindi. Hatta izlemesi yetmedi yaşananlara bakıp sadece gülüyordu Şahin. Daha sonra birkaç kurucu ve asker genci alıp Şemdinli 2. Hudut Taburuna götürdü" dedi. 


ANF

Türkiye Suriye’ye El Kaide’yi İhraç Ediyor

ANKARA - Suriye’de son günlerde öldürülen Türk El Kaide militanlarına 2010 yılında salıverilen İstanbul’daki ikiz saldırıların faillerinden Baki Yiğit de katıldı.

Suriye rejiminin iddiasına göre Yiğit, Halep’te Suriye ordusu ile Özgür Suriye ordusu birlikleri arasında yaşanan bir çatışmada hayatını kaybetti. El Kaideci Yiğit, İstanbul’da 2003’teki ikiz saldırıları organize ettiği iddiasıyla müebbet hapis istemiyle yargılanmış, polisteki ifadesinde Usame bin Ladin’le kahvaltı yaptığını anlatmıştı.

El Kaide’nin Türkiye’deki yapılanmasını oluşturan beş kişiden biri olan Yiğit, örgütün “İstişare Şûrası Üyeleri”arasında görünüyordu.

Suriye televizyonu tarafından öldüğü duyurulan Metin Ekinci’nin kardeşi Azad Ekinci de Türk El Kaide’sinin önde gelen isimlerinden biriydi.

Öldürülmesi büyük yankı yaratan Yiğit, 2008’de ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmuş, ancak Yargıtay 9. Dairesi bir yıl sonra bazı sanıklar hakkında verilen cezaları bozmuştu. Yiğit bir yıl sonra 2010’da yattığı yedi yıllık süre göz önüne alınarak tahliye edilmişti.


ANF

Bakan Şahin Hava Yolu İle Şemdinli’ye Gitti

HAKKARİ - Hakkari’de halkın büyük tepkisiyle karşılaşınca valilik binasına sığınmak zorunda kalan İçişleri Bakanı Naim Şahin, asker ve polislerle bayramlaştıktan sonra Şemdinli'ye gitti. Bakan Şahin Şemdinli'ye alanda gerilla denetiminin olduğu karadan gidemediği için havadan, helikopter konvoyu ile gitmek zorunda kaldı.

Koruma ordusuyla birlikte Hakkari’deki tüm askeri ve polis yetkilileri ile Haci Abdurrahman Camisi’nde bayram namazını kılan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, valilik binasında kahvaltı ardından İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisevi bahçesinde asker ve polis ailelerinin bayram kutlamasına katıldı.

Naim Şahin, burada yaptığı kısa konuşmada Hakkari’de karşılaştığı halkın sert protestolarını görmezden gelerek, “Hakkarililerle bayrama diğer illerden önce kavuştuk” demesi dikkat çekti. Asker ve polis eşlerine, “Hakkari halkı, kamu görevlileri ve güvenlik güçleriyle bayramın sevincini, huzurunu birlikte yaşadıklarını” söyleyen Şahin, bayramın ‘ülke güvenliğine katkı sağlamasını!’ diledi.

Buradan İl Jandarma Komutanlığı’na geçerek askerlerle bayramlaşan Şahin ardından, HPG gerillalarının haftalardır karadan kontrolü elinde bulundurduğu Şemdinli’ye helikopter konvoyu ile gitti. Bakan Şahin buradaki askeri merkezlerdeki bayram kutlamalarına katılacak.

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, dün akşam saatlerinde Hakkari’ye gelmiş, burada kent merkezinde koruma ordusuyla dolaşırken halkın büyük protestoları ile karşılaşmıştı. Hakkari’ye gelişini, ‘provokasyon’ olarak tanımlayan Hakkarililerin sert tepkisi üzerine bir işyerine sığınmak zorunda kalan Naim Şahin, ardından gelen onlarca zırhlı araçla alandan adeta kaçarak valilik binasına sığınmıştı. 


ANF

PKK Silah Bırakacak (mı?)-1

ZAGROS - Kürt halkının ulusal yokoluşunu durdurmak adına PKK’nin geliştirdiği silahlı direniş 28 yılı geride bıraktı. Tarihi 15 Ağustos atılımının 29. yılına Kürt halkı önemli kazanımlarla giriyor. Suriye’de yaşanan krizli ortamda Kürtler yaşadıkları kentlerin yönetimini ele geçirerek demokratik özerkliğini ilan etti. Türkiye’de AKP faşizmi yaygın gerilla eylemleri ve halk serhildanları karşısında derin bir çıkmazı yaşıyor. Kapitalizm ve onun küresel öncü güçleri ise derinleşen sistemik krizi aşmak için dünyanın enerji kaynağı ve kalbi sayılan Ortadoğu’ya yaptığı müdahalede başarılı olamadı; aksine halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesi ‘Arap Baharı’ adıyla önemli aşamalar katetti. Bu anlamda yeniden şekillenen Ortadoğu’da tarihsel gelişmeler yaşanıyor.
Yirminci yüzyılda 1921 Kahire Konferansı ve 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşmasıyla statüsüz bırakılan, dört ayrı ulus-devlet içinde dört parçaya bölünen Kürtler kendilerini yok sayan bu uluslararası hukuksuzluk ve adaletsizliği aşmak için yüzyıldır sürekli mücadele ve isyan halinde oldular. Son 40 yılda ise PKK öncülüğünde varlığını korumak için amansız bir direniş sergilediler. Bu meşru savunma savaşı sayesinde ağır bedeller pahasına bir çok ulusal değer yaratıldı. Dünün inkar edilen Kürtleri bugün hızla değişen dünya koşulları ve bölge dengelerinde 40 milyonu aşan nüfusu ve örgütlü siyasal-silahlı gücüyle artık hesabı yapılan ve ittifak olunmak istenen bir güç konumuna erişti.

Ancak tüm bu olumlu gelişmeye rağmen Kürt halkı henüz çağdaş bir statü elde etmiş ve bunu anayasal bir güvenceye kavuşturabilmiş değil. Bu açıdan Kürt halkı her dönemden daha fazla kendini savunmak ve güvenlik sistemini-gücünü geliştirmek durumunda. Tam da bu noktada 29. isyan olarak nitelendirilen ve her türlü uluslar arası desteğe, Türk ordusunun tüm insanlık dışı uygulamalarına rağmen 29 yıldır bastırılamayan PKK Hareketine belli çevrelerden “silah bırak” çağrılarının yoğunlaştırılması manidardır.

Peki, bu çağrılar ne anlama geliyor? Çağrıyı yapan çevrelerin bundan amaçladıkları nedir? Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü mü yoksa sorunun demokratik çözümünü dayatan PKK’nin tasfiye edilerek Kürt halkının meşru demokratik direnişini ve hak talebini bastırmak mı? PKK bugüne kadar Kürt sorununun silahlardan arındırılmış bir demokratik siyasal çözümü için ne tür girişimlerde bulundu? Bu adımlar Türk devleti ve ordusu tarafından nasıl karşılandı? Dünyada silahlı direniş gösteren yapıların silahlı mücadeleye son vermesi hangi aşamalardan sonra gerçekleşti? Kimi çevrelerce iddia edildiği gibi silahlı direniş döneminin bittiği doğru mu? Kürtlerin varlığı bile henüz tanınmıyorken PKK neden silah bıraksın? Bunca ısrar neden? PKK hangi koşullarda silah bırakır? Sorulara verilecek yanıtlar en az Kürtler kadar Türkiye halkı açısından da geleceği belirleyebilecek önemdedir.

TARİH BİLİNCİ VE ÇARPITILAN GERÇEKLER

“Silah bırak” çağrılarının doğru anlaşılması için PKK’nin silahlı mücadeleye hangi koşullarda ve neden başvurduğuna doğru cevaplar bulmak önem kazanmaktadır. Çünkü Kürt sorununun tarihsel gelişimi ve kaynakları doğru tanımlanmadan bu kangrene dönmüş meseleye sağlıklı çözüm bulmak da zorlaşmaktadır. Bir özel savaş aygıtı olan Türk devleti ve onun kimi sözde aydınları PKK’nin yürüttüğü silahlı direnişin yenilgiye uğratılamaması karşısında “Kürtler vardır, Kürt vatandaşlarımızın hakları da vardır. Ama Kürt sorunu ayrı, PKK sorunu ayrıdır” demektedir. Bununla da sanki PKK Kürt sorununun bir sonucu değilmiş ve Kürtlerin tüm hakları tanınmış gibi “terör (PKK) sorunu ortadan kaldırılırsa Kürtlerin bir sorunu kalmaz” diyebilme acizliğini göstermekte ve son iki yüzyıldır Kürtlere uygulanan askeri işgal, siyasal sömürgecilik ve kültürel soykırım hiç yokmuş gibi davranmaktadır. Bunun tarih bilincini çarpıtmaya dönük bilinçli bir yaklaşım olduğu açıktır.

Kürdistan, bu coğrafyanın en eski halkı olarak bölge halklarıyla dilsel, kültürel ve birçok bakımdan ortak değerleri olmasına rağmen Ortadoğu’daki halkların, aydınların, kurum, kuruluşların, siyasilerin Kürt sorununa doğru bir yaklaşımları görülmemektedir. Sanki böyle bir halk bu coğrafyada yaşamıyor, hakları elinden alınmamış gibi bir duyarsızlıkla yaklaşmaktadırlar. Bir komşuluk hakkı, tarihte bu kadar ilişki içinde olmak bile Kürtlerin sorunlarına küçük de olsa bir duyarlılık ortaya çıkarmamıştır. Oysa Ortadoğu tarihinde Kürtlerin önemli rolleri vardır.

YÜZYILLIK SİYASET: ‘TAVŞAN KAÇ TAZI TUT’

Emperyalist egemenlik 1. dünya savaşı sonrası Kürdistan'ı dört parçaya bölerek Kürt’ün inkarı ve imhasına dayalı bir egemenlik sistemi kurmuştur. Bir taraftan Kürdistan'ın parçalanmışlığı ve Kürt’ün inkarı üzerinden bölgede bir egemenlik kurulurken, diğer taraftan Kürt’ün parçalanmışlığı, bölünmüşlüğü ve varlığını bölge ülkeleri üzerinde tehdit olarak kullanarak, onlar da denetim altına alınmak istenmiştir. Böylelikle hem Kürtleri kendine bağlama hem de bölge güçlerini kendine bağlama, ikisiyle de çeşitli biçimlerde ilişki kurarak bu bölgedeki egemenlik sistemini sürdürme politikası izlemişlerdir. İnkarcı sömürgeciler böyle bir duyarsızlık ve adaletsizlik ortamında Kürtleri yok edip Araplaştırma, Farslaştırma ve Türkleştirme politikasını ısrarla sürdürmektedirler. Batıda gelişen ve Ortadoğu'ya giren milliyetçiliğin, ulus devlet zehrinin en fazla da Kürtler için yok etme işlevi gördüğü bir çark kurulmuştur. Kürtler ve Kürdistan kendi coğrafyasında da sahipsiz, avukatsız, öksüz bırakılmıştır.

TÜRK ULUS-DEVLETÇİLİĞİ VE ZEHİRLENEN “KARDEŞLİK”

Kürt halkının özgürlük sorunu Osmanlı’nın son dönemlerinde baş göstermekle birlikte özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet olarak şekillenmesiyle ortaya çıkmıştır. Çünkü Kürt halkı Osmanlı döneminde ağırlıkta özerk yaşamıştır. Ancak Fransız devrimi sonrası gelişen milliyetçilik akımıyla imparatorluk bünyesindeki halkların isyan etmesi ve buna karşı merkezi yönetimin yerel yönetimlerin yetkilerini kısıtlaması, ağırlaşan vergiler bazı Kürt beyleri ve şeyhleri önderliğinde Kürtlerin de ayaklanmasına yol açmıştır. Buna rağmen bir Kürt inkarı yaşanmamıştır. 1915-18’de Çanakkale’de,1919-23 arasında Mustafa Kemal önderliğinde geliştirilen ulusal kurtuluş savaşında, 1920’de ilan edilen Büyük Millet Meclisi’nde ve 1921 anayasasında da iki halkın birliği ve ortak mücadelesi esas alınmıştır. Ancak cumhuruyet ilan edilip Türk ulus-devletleşmesi gelişince Kürtlerin halk olarak varlıkları inkar edildi. Homojen ulus yaratma anlayışına dayalı 1924 anayasasıyla Kürt inkarı ve imhası resmi devlet politikası haline geldi. Türk devleti özellikle Şeyh Sait isyanından sonra tamamen tek millet, tek dil, tek kültür anlayışıyla hareket edip bütün politikalarını Kürdistan toplumunu zorla, baskıyla, asimilasyonla Türkleştirerek, Kürdistan'ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirme çabası içinde oldu. Kapitalist çağda ulus-devlete dayanan anlayışlar, kendini en ücra köşelere kadar hakim kılarak yerel otoriteleri iradesizleştirmeyi ve tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Yeni kurulan Türkiye cumhuriyeti bu ulus-devlet anlayışıyla askeri işgalini ve sömürgeciliğini sadece köylere değil, beyinlere ve yüreklere kadar hakim kılmayı hedefledi. Askeri kışla, karakol, okullar ve devletin tüm kurum-kuruluşları tamamen bu amaca hizmet temelinde kurulup işlevsel kılındı. Kürtlerin dili ve kültürü yok sayıldı, Kürtçe konuşan çocuklar bile cezalandırıldı. Şark Islahat Planı ve ardından geliştirilen Takrir-i Sükun, Mecburi İskan ve Dersim Kanunları…

Dönemin bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt’un “bu ülkede Türk olmayanların bir tek hakları vardır. O da, Türk milletine uşaklık etmektir” sözleri yüz yıldır süregelen devlet politikasının ve Kürtlere uygulanan zulmün özeti gibidir.

Kürdistan üzerinde halkı isyana teşvik ettirecek düzeyde ağır baskılar uygulanmıştır. Bu isyanlar çok örgütlü, hedefi ve planı olan hareketlerden çok, tarih içinde toplumun kendi yaşamını kendisinin örgütlemesi, bu yönüyle bir özerkliğinin bulunması karşısında kapitalist devletçi sömürgeciliğin tek ulus, tek dil, tek kültür anlayışıyla merkezi otoriteyi en ağır biçimde Kürdistan üzerinde uygulaması, Kürt toplumunun iradelerini tümden kırma politikalarına karşı Kürdistan toplumunda gerçekleşen isyanlardır. Türk devleti halkın bu hoşnutsuzluğunu, bu isyanlarını giderecek politikalar geliştireceğine askeri zorla bastırarak tümden ezmeyi esas almıştır. Siyasal sömürgecilikle birlikte asimilasyonu ve kültürel soykırımı gerçekleştirmek için Kürt halkının iradesinin kırılmasını zorunlu görmüştür. Kürt halkına reva görülen katliamlar ve uygulanan insanlık dışı yöntemler halen devlet sırrı niteliğindedir ve arşivlerde gizli tutulmaktadır. Bin yıllık kardeşlik böyle zehirlenmiştir. Tıpkı İhsan Sabri Çağlayangil’in “binlercesini mağaralarda fareler gibi zehirledik” deyişi gibi.

MUHAYYEL KÜRDİSTAN MANZARASI

1960’lı yıllara gelindiğinde Türk devleti Kürdistan'da inkar ve imhaya dayanan sömürgeciliği tümden kurumlaştırdığını, Kürdistan halkının bir daha ayağa kalkamayacağını düşünmektedir. Kürt kültürel ve sosyal olarak tümüyle daraltılmış ve nefes alamaz hale getirilmiştir. Tek kapı olarak Türk sosyal ve kültürel yaşamı bırakılmıştır. Siyasi olarak da iradesi kırılmıştır. 1960’lı yıllar Türk devleti açısından Ağrı isyanından sonra Milliyet gazetesinde çıkan karikatürde olduğu gibi Kürdistan ölmüş ve hayali bir olgu olarak görülmektedir. Bu karikatürde bir mezarın üstüne “hayali Kürdistan burada meftundur” biçiminde yazılmıştır. Kürdistan mezar sessizliğindedir. Güney Kürdistan'da ABD, İsrail ve İran’ın desteklediği KDP öncülüğündeki hareket ise hem önderlik karakteri nedeniyle hem siyasal ve toplumsal olarak geri bir durumu ifade ettiğinden Kürdistan'ın diğer parçalarını çok derinden etkileyecek ve diğer kıtalarda görüldüğü gibi bir ulusal kurtuluş hareketi ortaya çıkaracak bir karaktere sahip değildir. Tüm parçalarda kısmi bir olumlu etkisi olmuşsa da özellikle Kuzey Kürdistan’da örgütsel ve siyasal düzeyde olumsuz etkileri olmuştur. Dünyanın bütün bölgelerinde en küçük halklar bile ulusal kurtuluş hareketi verirken, Afrika ya da dünyanın başka köşelerinde en geri olarak görülen ulusal, sosyal ve kültürel düzeyde Kürtlerden çok geri olan halklar örgütlenip bir ulusal özgürlük mücadelesi içine girerken Kuzey Kürdistan'da bunun gerçekleşmemesi bunu doğrulamaktadır.

İRADESİ KIRILMIŞ TOPLUMUN UMUDU: APOCULAR

Apocuların ortaya çıktığı yıllarda Kürt halkı askeri işgal, siyasi sömürgecilik, sosyal gerilik ve kültürel soykırım altında geleceğine çok umutsuz bakmaktadır. Karnını doyurma ve fiziki varlığını sürdürme dışında herhangi bir ütopyası, hedefi ve çabası yoktur. Dünyanın yaşadıkları, dünyadaki gelişmeler olumlu-olumsuz Kürtleri etkilememektedir. Dünyanın en eski halkı Kürtlerin bu duruma düşürülmesi aslında insanlık adına utanç vericidir. İradesi kırıldığından, özgücüne güvenmediğinden, kendisi için yeni hedefler koyup mücadele etme gibi bir duygudan da yoksun kalmıştır. Gelecekle ilgili bir öngörüsü yoktur. Bu kara kaderinin kırılamayacağını düşünmektedir. Buna kendisini inandırmıştır. Özellikle de isyanların zorla bastırılması, inkarcı sömürgeciliğin çok vahşi politikaları Kürt toplumunda 7’den 70’e “bu cendereden çıkmak zordur” gibi bir eğilim, bir düşünce ortaya çıkarmıştır.

Kürdistan'daki sosyal yapı ise yüzlerce yıl süren askeri işgal ve siyasal sömürgecilik altında şekillenmiştir. Sürekli istila ve talanla karşılaşan Kürdistan toplumu ekonomik ve sosyal alanda gerilemeyle karşı karşıya kalmış, aşiret ve aile yapısı bu koşullarda daha gelişkin bir toplumsallığa evirilmemiştir. Kürtler hızla yokoşluşa doğru gitmekte ve buna karşı hiç bir şey yapamamaktadır.

1960’lı yılların sonunda Fransa’da başlayan devrimci gençlik rüzgarı dalga dalga tüm dünyaya yayılıyordu. Küba ve Vietnam halk devrimleri gerçekleşmiş, Filistin halkının direnişi heyecan yaratmış, sosyalizm parlayan yıldız olmuştu. Türkiye devrimci gençlik hareketi de radikal söylem ve eylemlerle ayaktaydı. Kürt gençliği ise çok daha reformist söylemlerle kıpırdanmaya çalışıyor, DDKO etrafında kümeleniyordu. Ama ortada Kürt ve Kürdistan adına cılız bir kaç çırpınıştan öte birşey yoktu. Türkiye devrimci hareketinin önderleri 12 Mart askeri darbesi ardından katledilmiş, devrimci örgütlere “Balyoz”la ağır darbe vurulmuştu.

Kürtlük adına bırakalım örgütlenmeyi, siyaset yapmayı; sosyal ve kültürel alanda bile Kürtlüğü ifade etmek bir ayıp ve bir suç haline gelmiştir. Bu ortamdaki bireylerin Kürt olarak kendini ifade etmesi, siyasal bir organizasyonun içine girmesi kolay değildir. Çünkü Kürtlük adına bir şey yapmak, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde suçların en büyüğüdür. Hem de 20. yy.da halkların, ulusların kendi kimliğini ifade etme, kendi kaderini tayin etme, kendi kültürüyle yaşama hakkının evrensel bir hak haline geldiği bir çağda, Kürtlük böyle bir baskı altına alınmıştır.

PKK, 1970’li yılların başındaki bu ağır koşullarda bir öğrenci gençlik hareketi olarak doğdu. “Kürdistan sömürgedir” tezine dayanarak yıllarca Ankara’da ideolojik bir grup olarak örgütlendi. Ardından 1976 yılında Kürdistan’a açılarak hızla yayıldı, ciddi bir kitle desteğine ulaştı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “en geri topluluklara uygulanamayacak her türlü yaklaşım altında yaşamayı kabul etmek, daha en başından bütün insani yeteneklerinden vazgeçmek demektir,” sözleriyle her türlü inkar ve imhaya karşı direneceklerini belirtiyordu.

DARBENİN AYAK SESLERİ

Bunun üzerine gerek Kürt ilkel milliyetçiliği, gerek Türk sosyal şöven kesimler ve gerekse de devletin saldırıları gecikmedi. 1977 yılında Antep’te, grubun Türk üyesi ve Öcalan’ın “gizli ruhum” dediği Haki Karer, komployla katledildi. PKK’nin siyasal bir parti olarak örgütlenmesi bu olaydan sonradır ve saldırıya cevap niteliğindedir.

PKK’nin kuruluş amacını Abdullah Öcalan şu sözlerle açıklamaktadır: “partimiz başından beri tarihi bir kalkışmanın da ötesinde, halk olarak, hatta insan olarak var olmanın hareketidir. Bunun dışında insani-sosyal gelişmenin hiçbir yolu yoktur ve bu partiyle başlamıştır.”

PKK’nin Kürdistan’da hızla yayılması ve kitleselleşmesi önce Maraş katiamıyla, ardından Hilvan ve Siverek’teki işbirlikçiler eliyle engellenmek istendi. Bunda başarı sağlanamayınca 12 Eylül askeri darbesi gerçekleştirildi. Darbeci Kenan Evren’in “Hilvan üzerinden uçarken müdahale etmeye karar verdik” sözleri de darbenin esas nedeninin Kürdistan’da yeni gelişen devrimci hareket olduğunu doğrulamaktadır.

12 EYLÜL AMED ZİNDANINDA YENİLDİ

Bölgede gerçekleşen İran Devrimi (1979) ve Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgali (1980) ABD’yi harekete geçirdi. Türkiye ve Pakistan’da askeri darbeler oldu. 12 Eylül faşist askeri darbe Türkiye ve Kürdistan halkları üzerinden adeta bir silindir gibi geçti. Parlamento lağvedildi, tüm legal siyasi partiler bile kapatıldı. Anayasa askıya alındı ve sıkıyönetim mahkemeleri kuruldu. Onbinlerce insan tutuklandı, binlercesi işkence tezgahlarında sakat kadı, yüzlerce kişi idam edildi. Türkiye Gladio’su Türk devrimcilerinin kalan son izlerini de 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle temizledi.

PKK Önderliği ve sınırlı sayıda kadrosu darbeyi atlatarak Ortadoğu sahasına Lübnan’a geçti ve darbeye karşı takınacağı politik tutumu belirlemeye çalıştı. Cezaevlerindeki PKK’nin öncü kadroları bir efsaneye dönüşen Diyarbakır zindan direnişiyle 12 Eylül faşist rejimine meydan okuyordu. Dışarıda ise siyasal mücadele kanallarının tümü kapalıydı. Alınacak karar bir halk adına varlık-yokluk kararıydı ve sonuçları tarihin akışını değiştirebilecek denli önemliydi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, o koşullarda aldıkları meşru savunma temelinde silahlı direnişe geçme kararını şöyle ifade ediyor: “12 Eylül askeri darbesinin uygulamaları, Diyarbakır cezaevi başta olmak üzere cezaevlerine doldurulan insanlara yönelik korkunç işkenceler ve tümüyle toplama kampına dönüştürülen toplumsal yaşam koşulları bir an önce yeni stratejik hamleyi başlatmayı gerektiriyordu. İdamlar devredeydi. Ölüm oruçları başlamıştı. Ne yapılacaksa tam zamanıydı. Tarih gecikmeyi affetmezdi. 15 Ağustos Hamlesi 1984 yılında çok gecikmeli, çok da becerikli olmayan ve hazırlıklarımıza cevap vermeyen bir tarzda başlatılmıştı. Eylemin kendisinden ziyade, tarihsel ve güncel anlamı önemliydi. Dolayısıyla sürece damgasını vurması kaçınılmazdı.”

Aradan geçen zaman ve tarih Öcalan’ı yanıltmadı. 15 Ağustos Atılımı’nın yankısı büyük oldu ve sürece damgasını vurdu. 15 Ağustos atılımı, askeri bir eylem olmanın çok ötesinde bir halkın yeniden dirilişini simgeleyen milat oldu. PKK öncülüğünde gelişen ve 29 yıldır süren bu özgürlük mücadelesi, Kürt toplumunun sadece siyasal yaşamını değil, sosyal, kültürel yaşamını, duygularını, reflekslerini, acılarını, sevinçlerini, değer yargılarını ve ölçülerini köklü bir biçimde değiştirmeyi başardı. Kürdistan'ın ve Kürt halkının geleceği esas olarak da bu 29 yıllık mücadelenin yarattığı değerler üzerinde şekillenecektir. Uyuyan dev uyanmış, cin şişeden çıkmıştır. Kürt halkı artık eski Kürt değildir.

YARIN: KİRLİ SAVAŞTA ÖNCE GERÇEKLER ÖLDÜRÜLDÜ


ANF

AKP'nin Hakkari'de İdris Naim Şahin Provokasyonu Fiyaskoyla Bitti




HAKKARİ - Türk hükümetinin faşist söylemleriyle öne çıkan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, kim olduğunu unutup Hakkari’de çarşıda gezmeye çıkmasıyla birlikte protestolarla karşılaştı. Bir anda patlak veren gösteriler nedeniyle çareyi bir kafeye sığınmakta bulan Şahin, sonra korumaları tarafından zırhlı araçlarla Valiliğe kaçırıldı.

AKP hükümetinin İdris Naim Şahin’i Ramazan Bayramının ilk günü için Hakkari’ye göndererek yapmak istediği güç gösterisi bir fiyaskoyla sonuçlandı. Hakkari’de gelenekselleştiği üzere garnizonlarda ya da devlet kurumlarında misafir edilen Bakan Şahin, halkın arasına karışmayı deneyince neye uğradığını şaşırdı.

Sabah saatlerinde Van’dan karayolu ile Hakkari’ye gelen Şahin, Sibar Otel’de iftarını açtıktan sonra Altay ve Cumhuriyet Caddesinde yürüyerek bayramlaşmak istedi. Yanında 50’ye yakın özel tim ve koruma gezdiren Şahin’i fark eden Hakkarililer önce ıslıklayıp yuhalamaya başladı. Bir anda başlayan gösteride Hakkarililer Şahin’in bulunduğu kalabalığa taş atmaya başladı.

BAKAN KAFEYE SIĞINDI

Bunun üzerine Şahin ve yanındaki korumalar telaş içinde kaçtı. Çareyi bir internet kafeye sığınmakta bulan Bakan Şahin’in korumaları havaya yüzlerce mermi sıktı. Bu sırada göstericilere alanda hazır bekleyen Çevik Kuvvet polisleri de tazyikli su ve biber gazıyla saldırdı.

Naim Şahin önce olayların yatışmasını beklemek istedi. Ancak kısa bir süre sonra gösterilerin durmayacağını anlayan Şahin, zırhlı araçlarla yoğun güvenlik önlemleri altında Valiliğe geçti.

Olaylar gece geç saatlere kadar ara sokaklarda sürerken mahallelerden “Biji Serok Apo”, “Be Serok Jiyan Na Be”, “Biji PKK” sloganları yükseldi.

Polisin saldırısı nedeniyle halkın Ramazan Bayramı alışverişini yaptığı Halk Pazarı tamamen boşaltı. Tezgah sahipleri polisin yoğun saldırısı karşısında mallarını oracıkta bırakıp kaçtı.

Yerel kaynaklar olaylar sırasında 20 kişinin yaralandığı ve hastanede tedavi altına alındıklarını bildirdi. Hükümet kaynakları "1 polisin de olaylarda yaralandığını" duyurdu.

ADİL KURT’TAN SERT TEPKİ: TAM BİR SALAKLIK!

Olaylar sonrasında bir açıklama yapan BDP milletvekili Adil Kurt, Hakkari’de yaşanan tablonun Bakan tarafından gerçekleştirilmiş bir provokasyon olduğunu söyledi. Kurt,”Bakan Hakkari halkı ile bayram kutlamaya gelmedi. Bakan Hakkari halkının kasıtlı olarak bayramını provoke etmeye geldi. Hakkari’deki mülke amirlerini bunu ön görmemiş olması sayın bakana buradan tepkilerin ön görmemiş olması kelimenin tam anlamıyla salaklık örneğidir” dedi.

Naim Şahin’in bayramı Hakkarililere rezil ettiğini ifade eden Kurt “İdris Naim Şahin daha öncede Hakkari’ye geldi. Bu halkın kendisine tepkili olduğunu bilemeyecek kadar salaksa kendisine söyleyebileceğimiz başka bir şey yok. Bu salaklığının da ötesinde bir şeydir” şeklinde konuştu.


Naim Şahin namazı koruma ordusuyla kıldı

Bayramı askerlerle geçirmek için dün Hakkari’ye gelen, taşlı-sopalı protestolarla karşılaşınca soluğu valilik binasında alan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bayram namazını koruma ordusuyla kıldı.

Bakan Naim Şahin, Hakkari Valisi Orhan Alimoğlu ve diğer devlet yetkilileri ile sabah saatlerinde yoğun önlemler altında Bulvar Mahallesi’ndeki Haci Abdurrahman Camisi’ne geldi. Burada koruma ordusu ve korucular ile namaz kılan Şahin, camidekilerle bayramlaştıktan sonra yine koruma ordusu ile hızla tekrardan Vali konağına geçti.

İçişleri Bakanı Naim Şahin, dün akşam geldiği Hakkari’de kent merkezinde dolaşmak isterken halkın büyük tepkisiyle karşılaşmıştı. Halkın yuhalamasına polis havaya ateş açarak tehditler savurması bir anda kent merkezinin savaş alanına dönmesine neden olmuştu. Bakan Şahin protesto sırasında bir işyerine sığınarak, olay yerine gelen onlarca zırhlı araç eşliğinde alandan uzaklaştırıldı. 



ANF

Hakkari'de 'Bakan Şahin' Halk Tarafından Protesto Edildi(VİDEO-Haber)

ZEKİ DARA
YÜKSEKOVA HABER


Hakkari'de bulunan İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin iftar sonrası çıktığı şehir merkezinde vatandaşların tepkisi ile karşılaştı. Kent merkezinde gerginlik çıktı.
 
HAKKARİ - Akşam saatlerinde karayolu ile geniş güvenlik önlemleri altında Van'dan Hakkari'ye gelen İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin geldikten kısa bir süre sonra Sibar Oteli'ne geçti. Burada iftar yemeğini yiyip otele yerleşen Şahin iftar sonrası geniş güvenlik önlemleri altında şehir merkezinde bulunan Cumhuriyet Caddesine çıktı.


BAKAN ŞAHİN PROTESTO EDİLDİ

Bu sırada toplanan vatandaşlar tarafından uzun süre yuhalanarak protesto edilen Bakan Şahin'i korumak için polis havaya uyarı ateşi açtı. Uyarı ateşi sonrası yuhalama taş atmaya dönüştü. Polis protestoculara basınçlı su ve gaz bombaları ile müdahale etti. Çıkan gerginlik nedeniyle şehir merkezinde bayram alışverişi yapan vatandaşlar evlerine koştu, esnaflar iş yerinin kepenklerini indirdi.


 BAKAN ŞAHİN BİR İŞ YERİNE SIĞINDI

Gerginlik nedeniyle Bakan Şahin bir iş yerine sığınırken şehir merkezine onlarca zırhlı araç sevk edildi. Özel harekat timleri ve korumlar Şahin'i koruma altına aldı. Bir süre burada bekleyen Şahin daha sonra çağrılan zıhrlı bir otmobile binerek, özel harekata ait zırhlı araçlar eşliğinde Valilik Konağı'na geçti. Bakan Şahin'e yaklaşık 150 polis korumalık yaptı. 

1 POLİS YARALANDI

Müdahale sırasında kullanılan gaz bombalarından çok sayıda vatandaş etkilenirken ilk belirlemelere göre 1 polis memuru da kafasına isabet eden taş nedeniyle yaralandı.  

BDP'Lİ ADİL KURT YARALILARI ZİYARET ETTİ

Gazdan etkilenen yaklaşık 40 kişi olay yerine çağrılan ambulanslar ile Hakkari Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Aralarında BDP Hakkari Milletvekili Adil Kurt ile Hakkari Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu'nun bulunduğu bir BDP'li grup hastaneye geçerek yaralıları ziyaret ettti.

Bakan Şahin büyük bir koruma ordusu ile geçtiği Hakkari Valilik Konağında yaklaşık 2 saat bekledikten sonra yoğun güvenlik önlemleri altında kaldığı otele geçti. Yaşananlara tepki gösteren vatandaşlar bayram arifesinde Bakan Şahin'in Hakkari'ye gelişinin bir provokasyon olduğunu ifade ettiler.


Olaylar devam ederken silahla yaralananların olduğu belirtiliyor. 

Bakan Şahin Zırhlı Araçla Valiliğe Kaçtı


HAKKARİ - Hakkari'ye gelen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, iftar yemeğinden sonra dışarı çıkmak isteyince protesto gösterileriyle karşılandı. Polisler bakanı korumak için havaya ateş açarken, korumaları Bakan Şahin'i bir işyerine soktu.

Alınan bilgilere göre Hakkari'ye gelen ve Sibar Oteli'ne yerleşen Bakan Şahin, iftar yemeğinden sonra geniş güvenlik önlemleri altında şehir merkezine çıkarak Cumhuriyet Caddesi'ne çıktı. Bakan Şahin burada halk tarafından yuhalanırken, polisler havaya ateş açarak halkı dağıtmak istedi. Silah seslerinin ardından Bakan Şahin bir işyerine sığınırken, bölgeye onlarca zırhlı araç sevk edildi.

Bakanı protesto eden vatandaşlara polis gaz bombası ve tazyikli suyla müdahale ederken, Bakan Şahin yoğun güvenlik önlemleri altında zırhlı araca bindirilerek Valiliğe götürüldü. Yaşanan çatışmalarda bir polisin atılan taşlarla yaralandığı bildirilirken kent merkezinde gerginlik devam ediyor.

Şahin'i korumaya polis yetmedi komandolar devrede 

Hakkari kent merkezinde esnaf ziyaretine çıkan ve yuhalanarak taşlarla protesto edilen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, zırhlı araçla bölgeden kaçırılarak Hakkari Valiliği'ne sığındı. Yaklaşık 150 polisin zırhlı araçlarla koruduğu Bakan Şahin'in Valiliğe sığınması ardından, Hakkari Dağ ve Komando Tugayı'ndan bir timin güvenlik amacıyla Valiliğe gönderildiği ve Bakan Şahin'i korumaya aldığı bildirildi.

ANF