16 Ağustos 2012 Perşembe

Dağdan AKP İçin PKK Notları...


  • Türkiye’de siyasi iktidarların Kürt meselesini anlamak için en güzel ortam dağlardır. Gerilla ile birlikte Türk medyasını izlerken, siyasetçilerin demeçleri, gazetecilerin haberleri ve strateji uzmanlarının yorumlarına gerillaların ve gerilla komutanlarının verdikleri tepkiler benim dikkatimi çekiyor. Çünkü sıradan bir gerilla biriminin bir eylemine yüklenen anlamlar, çıkarılan sonuçlar gerillaları da gülümsetiyor. Temel eylemler ve stratejik sonuçları olan eylemlerin devlet tarafından gizlenmeye çalışılması da gerillayı gülümsetiyor. CHP’li Hüseyin Aygün’ün Dersim’de alıkonulması ile ilgili haberleri izlerken de Türk medyasında çıkan yorumlara çok güldük. Deneyimli gerillalar bu eylemle ne yapılmak istendiğini hemen söylediler. Gerçekten de TV’lerde boy gösteren AKP’liler ve onların uzmanlarının dedikleri çıkmadı. Gerillanın ön gördüğü durum ortaya çıktı. Çünkü AKP de önceki hükümetler gibi kendi kara propaganda bataklığına saplanmış durumda. 

  • Bunun nedeni de Türkiye’de politika kurumları ile medya PKK ve Kürt meselesini hala okuyamıyor. Ne Şemdinli’de yaşananlar ne de Hüseyin Aygün olayı doğru analiz edilemiyor. Bu gelişmeler Türkiye’deki politika alanı ve medya tarafından tahrif edilerek ortaya konuluyor. Bu konudaki en temel sorun ise AKP’nin sorunları ele alış biçimi. AKP iktidarının Kürt “uzmanları” Tayyip Erdoğan’ın siyasi baş danışmanları hala kendince soru sorup “PKK’nin ne yapmak istediğini” kendi duygularına ve ihtiyaçlarına göre cevaplandırıyor. AKP’nin işlevsiz ve amaçsız bu kafası kendi kara propaganda bataklığına batmış durumda. AKP’lilere göre geçen yaz, sonbahar, kış ve bahar mevsimlerinde PKK zaten bitmiş, can çekişen ve kolu kanadı kırılmıştı!.. Böyle diyorlardı AKP’liler. 

  • Oysa ne PKK’yi ne de PKK’nin üzerinden şekillendiği Kürt gerçeğini anlama çabası ve çapı olmadı AKP’nin. Onlar cemaatle kolkola verip Kürt ve PKK gerçeğinden kaçarak kendilerine politika üretme çabasına giriştiler. “Kendilerince PKK’yi içten böldüler, dış güçlerin maşası” olarak gösterdiler… Türlü türlü tanımlama ve söylemlerle gerçeği gizlemeye çalıştılar. 

  • Günlerdir gerillaların denetiminde olan Medya savunma alanlarındayım. Durum çok sade ve anlaşılır. Gerçekleri anlamak açısından hiç uzağa gitmeye gerek yok. Son bir-iki ay geriye gidildiğinde Dağlıca (Oremar), Yeşiltaş ile başlayan, Şemdinli’de devam eden, Çukurca’da (Çelê) giderek detaylanan gerilla eylemleri daha önce tanımlanmış bir sürecin temel stratejiye bağlı olarak işlemesi. Tabii ki strateji ve taktik 15 Ağustos 1984’ten bu yana devam eden gerilla aktivitesinin rutinliği değil. 30 yılı bulan gerilla tecrübesi ile süzülen bir işleyiş. 10 yılda kendisini usta ilan eden Tayyip Erdoğan’ın AKP’sinin karşısında 40 yılı bulan tecrübe ile gerilla komutanları var.

  • AKP’nin yapmak istediğini iyi gören ve buna karşı askeri ve siyasi bir çizgide temel taktiği hamlesel olarak başarılı yürüten bir PKK gerçeği var. Yol kesmeler, gözaltılar, yargılamalar dönemin bir özelliği olarak kendisini gösterirken; diğer yanı ile Kürt coğrafyasında varlığı sadece asker-polis olarak görülen devlet gerçeğinin temelden sarsılması söz konusu. Türkiye siyaseti ve medyası Şemdinli’de, Çukurca’da yaşananları bilmiyor. O gerçekler AKP iktidarı ve medyasının söylediği gibi değil. Asker kayıpları, gerilla tarafından ele geçirilen askeri teçhizat listesini ve detaylı bilgileri görünce durumun hiç de hafife alınmaması gerekiyor. Tayyip Erdoğan’ın askerin zaten operasyon yapamadığı “Şemdinli’de operasyon sona erdi” sözlerinin anlamsızlığını anlatmak için ne söylenebilir ki.

  • Gerillaların tuttuğu alanlarda verdikleri bilgiler AKP’yi bir bütün olarak yalanlıyor. Çünkü gerilla girdiği bütün mevzilerinde yerini koruyor. Gerillanın bu eylemleri ile sınırın anlamsızlığı ortaya çıkıyor. Ve en önemlisi de gerillanın tıkanan siyasetin önünü açan bir güç olarak devreye girmesi söz konusu. Kendine göre muhataplıklar ve yapay gündemlerle Kürt sorununu ötelemek, Öcalan gerçeğinin tecride alınması ile ortaya çıkan durum gerillada radikalleşen öfke profesyonel-operasyonel eylem biçimi olarak kendisini dışa vuruyor. Gerillayı harekete geçiren bu öfkenin halkta birikmiş hali de sözkonusu. Giderek mayalanan bu öfkenin gerilla ile birleştiğinde ortaya çıkaracak sonuçların ne olacağını kestirmek de zor olmayacak. 

  • Türkiye’yi, bölgeyi siyaseti ve güç dengelerini çok iyi okuyan ve buna devrimci özellikleri ile yön vermeye çalışan Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının ortaya çıkardığı PKK gerçeğinin Ortadoğu’daki konumunu iyi görmek gerekli. Çünkü PKK artık sadece Kürtler için değil bölgedeki herkes için merkez bir güç konumundadır. 

  • Kısacası yaşananlara AKP ve onun medyası gözünden bakarsanız kara propagandanın bataklığında önünüzü göremezsiniz. Herkesin dağların yüceliğinden gelişmelere bakması da şart değil. Ama anlamak ve görmek açısından ufkunuzun geniş tutulmasında fayda var. Çünkü gerilla sürprizlerle dolu. 

  • Baki GÜL

KCK'den ABD Büyükelçisine Sert Tepki


KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, ABD Ankara Büyükelçisi Ricciardione'nin "PKK Esad'la işbirliği içerisinde" açıklamasına sert tepki gösterdi. KCK, ABD büyükelçisinin hiçbir doğruluğu bulunmayan böyle bir iddiayı ortaya atmış olmasını "tehlikeli bazı planların işareti" olarak değerlendirdi. Demokratik ve duyarlı çevreleri bu karalama kampanyasına karşı dayanışmaya çağırdı.
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, ABD Ankara Büyükelçisi Franchis Ricciardione'nin dün gazetecilere yaptığı, "PKK Suriye devleti işbirliği içerisinde, Esad, İran'dan gelen silahları PKK ile paylaşıyor" şeklindeki açıklamalarına yanıt verdi. 

'BÜYÜKELÇİ İDDİALARINI İSPATLASIN'

Yapılan yazılı açıklamada, "ABD Büyükelçisi yapmış olduğu bu açıklama ile AKP devletinin psikolojik savaş çerçevesinde sık sık dile getirdiği hareketimizi dış güçlere dayandırma yalanına katılmış olmaktadır" denildi. 

Büyükelçiyi iddialarını ispatlamaya çağıran KCK açıklamasında şunlar kaydedildi:

"Halkımızın, dostlarımızın ve tarafsız kesimlerin çok iyi bildiği gibi, hareketimiz tamamen özgücüne dayanmakta olan bağımsız bir hareket olup, hiçbir devletten yardım almamaktadır. Bir yıl öncesine kadar hareketimize karşı ittifak halinde saldırılar geliştiren Kürdistan üzerindeki sömürgeci devletlerin şimdi aralarında çelişki çıkmasıyla bizi de taraf yapmaya çalışmaları beyhude bir çabadır. Bu devletlerin hiçbirisiyle herhangi bir dayanışmamız ve onlardan destek almamız söz konusu değildir. Bunun aksini iddia eden güçleri ve özellikle ABD Büyükelçisi Ricciardione’yi ellerindeki belgeleri kamuoyuna açıklamaya çağırıyoruz. Kamuoyuna açıklamamaları durumunda dünyanın en büyük yalancısı ve iftiracısı olacaklarını belirtiyoruz."

'İDDİALAR TEHLİKELİ BAZI PLANLARIN İŞARETİ'

KCK doğruluğu bulunmayan böyle bir iddianın ortaya atılmış olmasını, "tehlikeli bazı planların gündemde olduğunun işareti" olarak değerlendirdi. Açıklamada şunlar belirtildi:

"PKK, bir özgürlük ve demokrasi hareketidir. Kürt halkının ve bölge halklarının özgürlüğü için bedel ödemiş ve kendini ispatlamış bir harekettir. Bugün her zamankinden daha fazla Suriye’nin ve bölgenin demokrasi ve özgürlüğünden yana olan, bunun için fedakarlıklar sergileyen ve kendi ülkesinde özgürlük mücadelesini fedaice yürüten, halkların özgürlüğü, eşitliği ve kardeşliği için her şeyini ortaya koyan bir harekettir. Bu gerçeğe rağmen, ABD Büyükelçisi’nin hiçbir belgeye dayanmayan ve hiçbir doğruluğu bulunmayan böyle bir iddiayı ortaya atması yeni-tehlikeli bazı planların gündemde olduğunun işaretini vermektedir. Bölgenin en eski halklarından biri olan Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı doğal hakları uğruna yola çıkmış hareketimizin şimdiye kadar uluslararası ve bölgesel düzeyde birçok komplo ve saldırılarla yüz yüze kaldığı bilinmektedir. Kürt halkının statü elde etmemesi ve özgürlüğüne kavuşmaması için PKK ve Kürt düşmanlığını ayyuka çıkaran AKP’nin yalana dayalı iddialarına prim vermek hiçbir biçimde olumluya yorumlanamayacak bir davranıştır. 

KARALAMA KAMPANYASINA KARŞI DUYARLILIK ÇAĞRISI

Başta ABD olmak üzere tüm uluslararası güçleri Kürt halkının haklı davasını görmeye, ekonomik ve siyasi çıkarlarına kurban etme politikalarından vazgeçmeye çağırıyoruz. Kürt halkının haklı davasını ve demokratik taleplerini kirli çıkarlar uğruna kurban etme planlarına karşı tüm demokratik çevreleri ve kamuoyunu duyarlı olmaya ve Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle dayanışmaya çağırıyoruz. Tüm Kürt siyasi hareketlerini ve yurtsever demokratik kurumları AKP’'nin öncülüğünde gelişen bu karalama, çarpıtma ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni hedef gösteren politikalarına karşı demokratik-ulusal birlik ruhuyla ortak mücadele etmeye ve dayanışmaya çağırıyoruz."


ANF

15 Ağustos Dersleri


PKK’nin silahlı mücadeleyi başlattığı 15 Ağustos 1984'’ten bu yana 28 yıl geçti.

Bu yazımda Kürtlerin tarihinde çok önemli bir yer tutan ve ’diriliş bayramı‘ olarak kutlanan 15 Ağustos Atılımını -kısaca- değerlendirmek, o günde bu güne hızlı bir yolculuk yapmak istiyorum.

Elbette, 15 Ağustos’u ve silahlı mücadeleyi anlayabilmek için her şeyden önce PKK'’nin ortaya çıkış sürecine ve o sürecin özelliklerine bakmak gerekiyor.
PKK'’nin ortaya çıkışı Türkiye’de köklü değişimlerin yaşandığı 1960'’lı yılların sonlarına tekabül ediyor.

Yukarından inme hızlı bir kapitalistleşmenin dayatıldığı, toplumun –hızla- çözülmeye zorlandığı, ekonomik-sosyal ve siyasal alanda kargaşa ve kaosun yaşandığı o dönemde Türkiye, yaşamın her alanında sarsıcı etkileri olan yeni bir ‘şok’ dalgasıyla karşı karşıya kalmıştı.

Eski ile yeni değer yargıları, ilerici- gerici düşünce akımları, sefahat arayışları ile sefalet yakınmaları iç içe geçmişti.

Köyler boşalmış, şehirler dolup taşmış, yoksulluk ve işsizlik artmıştı. Yarınından emin olmayan, umudunu yitirmiş kesimler çoğalmıştı. Çözülen geleneksel değerlerin yerini radikal talepler almaya başlamıştı. 

Kapitalist gelişmenin asıl sarsıcı etkileriyse Kürdistan’da yaşanmıştı.

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Kürtlere inkar ve imha temelinde uygulan 'milli zulüm' devam ettiği için, sosyal çözülme ulusal tepkiyle iç içe geçmiş, Kürt ulusalcılığını da tetiklemişti.

(1960'’lı yılların sonlarında Kürdistan köylerine Komando Harekatları düzenleniyor, köy meydanına toplanan ve çırılçıplak soyundurulan erkeklerin cinsel organlarına ip bağlanıyor, ip bunların anneleri, eşleri, kız kardeşleri ya da kızlarının eline veriliyor, çekmeleri isteniyor, kadınlı-erkekli Kürtler bu şekilde aşağılanıyordu. ) 

Bir yandan kapitalizm yarattığı çözülme, diğer yandan devletin uyguladığı ‘milli zulüm‘ Kürtlerde ulusal bilinci hızla geliştiriyor, yeni arayışların içine itiyordu.

1970’'li yılların ortalarına gelindiğinde Kürdistan tarihinin en önemli gelişmelerinden biri ortaya çıktı; Kürt aydınlanması, dünya çapında esen özgürlük ve sosyalizm rüzgarının da etkisiyle nicel ve nitel sıçrama yaptı!

Kürt aydınlanması patladı ve Kürdistan’ın en ücra köşesine doğru yayılmaya başladı.

Bu gelişme karşısında Türk devleti çare olarak yine ve yeniden şiddete sarıldı.

Ne de olsa şiddet, burjuva demokratik sürecini tamamlayamamış, hatta bildik manada devlet bile olamamış Türk devletinin elindeki tek araçtı.
Türkiye daha 12 Mart 1971’de gerçekleştirdiği askeri darbeyle toplumsal gelişmenin önünü şiddetle kesmeye çalışmıştı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmanç, 'sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçti' demiş, bunu şiddetin gerekçesi yapmıştı.

Tepeden inmeci kapitalist kalkınma modelinin yarattığı sorunlarla sarsılan Türk devleti, toplumsal gelişmenin bu yeni boyutunun ortaya çıkardığı sorunları çözme niyeti ve yeteneğine sahip değildi.

Hele hele Kürt aydınlanmasını 'yumuşatarak' sistem içinde tutmaktan yana hiç değildi.

Aksine toplumsal gelişmeleri zor kullanarak kontrol altına almak, Kürtleri bastırmak, sistemini çıplak zorla yaşatmak istiyordu.

Türk devleti zordan başka bir şey bilmiyor; zordan başka bir şeyi düşünmek de istemiyordu.

Bu nedenle Kürtleri sistem içinde tutmayı değil, ‘dağa sürmeyi’ tercih etti. Kürt aydınlanmasının önünü silahla ve kanla kesmeyi ‘milli politika’ olarak benimsedi.

Kürtleri ezerek ve aşağılayarak dağa sürmek 12 Eylül 1980‘'de yapılan askeri darbenin en önemli gündem maddesiydi.

Cunta bu yüzden Kürdistan’da vahşi bir terör estirdi.

Kürtleri sistem içinde tutmak, onların demokratik haklarını kullanmalarına olanak vermek yerine ’dağa çıkmaya‘ zorlayan devlet, sonunda PKK’'yle karşı karşıya geldi.

PKK de diğer Kürt oluşumları gibi aydınlanma sürecinin ürünü olan bir partiydi. Nesnel sürecin bir öznesiydi.

Nesnel süreç radikalizme hizmet etmektedir. Bunun bir sonucu olarak PKK de sorunları radikal yöntemlerle çözeceğini ileri sürmekte, iktidara giden yolun ‘namlunun ucundan‘ geçtiğini söylemekteydi.

PKK'’den önce de bazı Kürt örgütleri silahlı mücadele kararı almış, bu amaçla Filistin ve Lübnan’da gerilla grupları bile eğitmişlerdi.

Ancak askeri cuntanın uyguladığı terör bu örgütleri sindirmişti.


Darbe sonrası Kürt halkının Türk devletine olan öfkesi de kabarmış, vahşi bir barbarlığın egemen olduğu 12 Eylül koşullarında ‘silahlı mücadele‘ tek seçenek haline gelmişti.

PKK, halkın öfkesini ve tepkisini arkalayarak devlete anladığı dilden karşılık verdi.

Halk PKK'’ye o süreçte ‘intikam hareketi’ misyonu biçmişti.


Bu sayede kısa sürede de yükseldi. Zamanla Kürdistan‘da hem devletin otoritesini geriletti hem de Türk devletine Kürtlerin varlığını kabul ettirdi.

Tabii ki PKK’nin ortaya çıkış süreci bu kadarla sınırlı değil. Nesnel süreçle ilgili bir dizi iç ve dış etmen vardır. Soğuk Savaş da bunlardan biridir.

O dönemin özelliklerine bakmadan, yakın tarihi önümüze koymadan ‚‘''PKK’'yi Ergenekon kurdu''‘, yok, ''‘MİT kurdu‘'' demek, komplo teorileri üretmek,ırkçı, inkarcı ve imhacı sistemi aklamaya çalışmaktan başka bir şey değildir.

Hiçbir halk hareketi hele hele PKK'’nin öncülük ettiği şekliyle şiddetli ve yaygın bir halk isyanı birileri istedi diye başlamaz. Ayrıca alt yapısı olmayan hiçbir öznenin geleceği de olmaz.

Kaldı ki Kürt sorunun yaratan PKK değildir.

Aksine PKK’yi yaratan Kürt sorunudur. Her nesnel süreç kendi öznesini yaratır. Türkiye’nin mevcut sisteminden, bu çalkantı ve çelişkilerden bir savaş çıkacaktı.
Yaşanması gereken yaşanacaktı. Kürt halkı da kaçınılmaz bir biçimde bir Abdullah Öcalan, bir Mazlum Doğan, bir Mahsum Korkmaz vd. yaratacaktı.

Bundan kaçış yoktu.

Çok acılar yaşandı ancak, tarihin savaşa evirilen akışını o zamanlar değiştirmek mümkün olmadı, olamazdı.

Bugün artık hem Kürtlerin hem de Türklerin 28 yıldır süren savaşın muhasebesini yapmaları ve bazı dersler çıkarmaları gerekiyor.

Geçmişte yaşanması gereken yaşandı ancak hiç olmasa gelecekte bunlar yaşanmayabilir.

Ne var ki Türkiye devleti, hükümeti, siyaseti, akademik dünyası ve medyasıyla aradan geçen 28 yıldan gerekli dersleri çıkarmış değil.

Sorunu anlamış, kavramış da değil.
Bu yüzden Kürtlerin insani, ulusal ve demokratik haklarını vermek yerine, hala ‘terör’ ve hala ‘taşeron’ edebiyatı yapıyor.

Türk devleti kurulduğunda bu yana önce İngilizlere, sonra da Amerika’ya tetikçilik yapıyor,başkalarının çıkarları için kendi halkıyla ve vatandaşlarıyla savaşıyor ve aynaya bakma ihtiyacı hissetmeden de temel insani hakları için mücadele eden yoksul Kürtleri başkalarının ‘taşeronu’ olmakla suçluyor.

Türkiye’'nin en kıdemli istihbaratçısı bir ‘Türkiye’yi Türkler yönetmiyor’ diyor ama, o kalkmış Kürtlere ders vermeye çalışıyor.!

Maalesef Türkiye kendi gerçeğiyle yüzleşmek istemiyor.

Batı’nın onu içine düşürdüğü ‘ulus devlet’ tuzağından da bu yüzden kurtulamıyor.

Böyle giderse de başımıza bela olacağa benziyor. Kendisi bilir; ne de olsa böylesi kapışma süreçlerinde ‘azdan az çoktan çok’ gidiyor.

*

Son olarak: Kürt halkı 15 Ağustos‘la birlikte devrimsel bir değişim ve dönüşüm sürecinin içine çekilmiş, orada yeniden yaratılmak suretiyle, kendisiyle, kendi değerleriyle, tarihsel kökleriyle buluşturulmuştur.

Kürt meselesi öyle bir hale geldi ki artık ne Türkler ve Türkiye eskisi gibi kalabilir ne de Kürtler ve Kürdistan.

Bundan böyle artık Türkiye’nin bölgenin ve dünyanın sahnesinde bir aktör olarak Kürtler de var; Kürdistan’da.

15 Ağustos öncesi Kürtlerin bir ismi bile yoktu, şimdi elle tutacakları kadar yakın bir ülkeleri ve özgürlükleri var!

Var ve Türk kardeşlerimizin o çok sevdikleri ifadeyle ‘sonsuza kadar‘ da var olacak.

Elbette, Türklerle birlikte mi, yoksa onlardan ayrı mı var olmaya devam edecek sorusuna zaman yanıt verecek.

Bunun kararını da Kürtlerden önce Türkler verecek.


Zira, nam-ı diğer Özgürlük Hareketi olan ve Kürdistan halkının kökleri 200 yıl kadar öncesine uzanan özgürlük mücadelesinin en şiddetli ve dolayısıyla da en sarsıcı ifadesi olan PKK’nin girdiği yoldan geri dönmesi, ya da tasfiyesi artık mümkün değildir…

gunayaslan@hotmail.de

Bozan Tekin: 'Türk Ordusu Yenilmez' Efsanesi Çöktü


KCK Yürütme Konseyi Üyesi Bozan Tekin, Şemdinli ve Çukurca'’daki gerilla hakimiyetine dikkat çekerek ilk defa gerillanın bu kadar geniş bir arazide hakimiyet kurduğunu söyledi. Tekin, “''Kendini yenilmez olarak gören Türk ordusunun silahlı kuvvetleri tüm tekniğiyle, taktikleriyle yenildi” ''dedi. 

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Bozan Tekin, 15 Ağustos Atılımı’nın 28. yıldönümünde özgürlük mücadelesinin geldiği aşamayı değerlendirdi. 15 Ağustos’u kutlayan Tekin, ''“Bu tarihi adım büyük komutan Agit (Mahsum Korkmaz) öncülüğünde gelişti. Agit arkadaş şahsında tüm Kürdistan şehitlerinin özellikle de 15 Ağustos atılımının şehitleri önünde saygıyla eğiliyorum. Sözümüz intikam, Önderliğin ve Kürdistan’ın özgülüğüdür. Biz ancak bu yaşam ilkelerini koruyarak onları yaşatarak şehitlerimizin anısına sahip çıkabiliriz''” dedi.

‘BİR TÜRK DÜNYAYA BEDELDİR’ EFSANESİ ÇÖKTÜ

23 Temmuz’dan beri Şemdinli ve Eruh’taki gerilla eylemlerinin 15 Ağustos öncesi gelişmesinin tesadüf olmadığını kaydeden Bozan Tekin, ''“Bu kadar günde gerçekten ilk defa bu kadar geniş arazide HPG hakimiyetini kurdu. Kendini yenilmez olarak gören Türk ordusunun silahlı kuvvetleri tüm tekniğiyle, taktikleriyle yenildi. Burada sadece ordu yenilmedi, sadece ordu kırılma yaşamadı aynı zamanda ‘''bir Türk dünyaya bedeldir’, özellikle de ‘bu ordu yenilmezdir’'', öyküleri-efsaneleri yenildi. Esasta egemen Türk stratejisi burada büyük bir kırılma yaşadı. Tek devlet, tek ulus stratejisi tek dil, tek kültür, tek bayrak ki Kürtleri inkar eden yok sayan strateji kırılmıştır''” diye konuştu. 

‘BİR KARIŞ TOPRAK VERMEZLERMİŞ’, KİMİN ÜLKESİNİ KİMİNLE TARTIŞIYORSUN!

Tekin sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kırılma yeni değildir ama bu gün her yönüyle gözler önünde olan bir gerçeğe dönüşmüştür. Biliniyor ki egemen Türk devleti Kürt halkının yokluğu üzerinden, Kürdistan’ın yokluğu üzerinden kuruldu. Yani 29 Ekim 1923 tarihi aynı zamanda Kürt halkının yok edilme kararının verildiği tarihtir. Şimdi bu strateji yenildi. Kırıldı. AKP faşizmi Fethullah Gülenin geliştirdiği yeşil faşizm ki güncellenerek Kürt halkının kırılması planlanan strateji, fiziki kırma politikaları siyaseti yenildi. Yine bir zamanlar Tansu Çiller ‘''bir çakıl taşı bile vermeyiz’'' derken bu gün Tayip Erdoğan ''‘bir karış toprak vermeyiz''’ diyor. Başta biz şunu soruyoruz: ‘Sen kimin ülkesini kiminle tartışıyorsun?’ Burası bizim toprağımız, bizim ülkemiz. Türk devleti buraya gelmeden önce biz buradaydık. Onlar Orta Asya’dan gelip ülkemizi işgal ederek halkımızı köle yapmak istediler. Biz kimseden bir karış toprak, bir çakıl taşı istemiyoruz. Biz kendi topraklarımızda talan kültürünü kırmak işgalcileri kovmak istiyoruz. Bu toprakların üzerinde değil onlar gölgeleri bile kalmayacak. 

ORDUNUN İRADESİ KIRILDI

Şimdi HPG'’nin Şemzinan'’da geliştirdiği ve dalga dalga büyüyerek yayılan budur. İşgalciler bu toprakların üzerinde kalmayacak. Türk devletinin hiçbir şekilde Kürtlerin bir karış toprağında bile tek bir söz söyleme hakkı yoktur. Zulüm ve zorlarıyla bu toprakları işgal ederek Kürdistan’da kaldılar. HPG’'nin bu gün tarz ve yöntemini değiştirerek çok yönlü eylem planlarıyla geliştirmiş olduğu bu hamle Kürt halkının her yönlü özgürlüğünü hedeflemektedir. Biz de hareket olarak, hareketin yönetimi olarak bilindiği gibi önderliğimizin de dediği gibi Oslo'’da tartışma yaşandı. Protokoller kuruldu. Ama işgalci AKP Devleti ve Erdoğan bu protokolü bir tarafa bırakarak Önderlik üzerindeki tecritle Önderliğe geri adım attırmak istediler. Yine siyasi olarak geliştirdikleri operasyonlarla halka geri adım attırarak, askeri operasyonlarla da HPG'’yi kırmak istediler. Sri Lanka modellini bizi iradesiz kılarak Önderliğimize tecrit uygulayarak yaşatmak istiyorlar. Şimdi operasyon alanlarından geri çekilen biz değiliz, geri çekilen işgalcilerin kendileridir. Yine Hakkari valiliği yani işgalci zihniyetin valiliği bir açıklama yapmış ''“operasyon sona erdi”'' diye. Aslında operasyonu gerilla güçleri geri püskürttü. HPG’'nin kahraman duruşu zamanında gelişen devrimci müdahalesi yine Agitlerin izinde yürüyüşüyle vuruş tarzını geliştirdi. İşgalci Türk ordusunun iradesi bu alanda kırılmıştır. Bu küçümsenecek tek alanla sınırlı bir olay değildir.”

23 Temmuz’dan bu yana bazı alanların gerillanın denetiminde olduğunu yeniden vurgulayan Tekin, geçen bu süre içerisinde Türk ordusu geri püskürtülüyorsa bunun HPG güçlerine karşı zayıf duruşlarından kaynaklı olduğunu belirtti. 

Tekin şöyle konuştu: “Bu, HPG'’nin iradesi karşısında işgalci güçlerin yıkılışından başka bir şey değildir. İnsanın aklına şu soru da gelebilir ‘acaba taktik mi yapıyorlar? Ya da farklı bir amacı mı var bu geri çekilmenin?’ Eğer başka bir hesabı varsa da biliyoruz ki bu kadar geniş bir sahayı bir taktik geliştirmek için boşaltmamıştır. Şu da mümkün böyle bir tarzla biraz dağıtmaya çalışabilirler, ama bugünkü tarzımızla böyle bir taktikle dağılmamız mümkün değildir. Bugün elde ettiğimiz başarı Önder Apo'’nun İmralı'’daki direnişi, PKK'’nin başarısı, 15 Ağustos'’un zaferi, 15 Ağustos'un başarı ruhu bu döneme göre başarı, Agit ve Mustafa Yöndem'lere yaraşır kazanım ve Adil'lere göre yürüsek, kendimizi yenilersek tarz ve taktikte kendimizi geliştirirsek önümüz açıktır ve önümüzde durabilecek hiçbir işgalci güç yoktur. İşgalci güçler tekniklerinde ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, Amerika ve İsrail’'den ne kadar gelişmiş teknik alıyorsa alsın, onların sınırlarını bizim fedai gücümüz ortaya koyar. Bunun en can alıcı örneklerinden bir tanesi de Eriş ve Andok arkadaşların fedai eylemleridir. İşgalci güçlerin hangi sınırlarını tanıdılar, yine Çelê'’deki eylem göz önündedir. Jîn ve diğer arkadaşların yaptığı eylemler, onların sınırlarını tanıdı mı? İşgalci güçlerin sınırları onlara engel oldu mu? Düşmanın teknik ve taktikleri gerillaların fedai ruhlarını ve kararlılıklarını etkiledi mi? Hayır. Özgürlük idealleri karşısında hiçbir sınır ve engel tanımadılar. 

Burada başta PKK militanları olmak üzere HPG komutanları ve özgürlük savaşçıları, Kürt gençleri, Kürt halkının kızları ve oğulları artık işgalci güçlerin etkisinden bağımsız düşünmeyi öğrendiler. Artık Kürt halkı kendi topraklarında işgalci güçlerin yaşamasını istemiyor. Kendi topraklarında artık düşmanın yaşamasına izin vermeyecek. Düşman o kadar katliam, zulüm ve zorbalık geliştirdi ki Kürt halkına yaşamı haram etti. Kürt halkı artık bu düşmanın ne sesini ne de rengini bu topraklarda görmek istemiyor. Önderliğin ilk günden oluşturmak istediği iradeli ve özgür Kürt kişiliğidir ki bu gün gelişen ve ayaklanan özgür Kürt ayaklanmasıdır. Bu gün bu düşünce ve felsefe PKK militanlarının beyin ve düşüncelerinde HPG güçlerinin felsefesinde yaşamaktadır. Önder Apo’'nun geliştirmek istediği özgür düşünce ve özgür kişilik felsefesi Kürt halkının yüreğinde yaşıyor. İnancımız ve umudumuz odur ki bu ruhla bu görüşle özellikle Batı  Kürdistan'’da gelişen devrim ki başarıyla devam ediyor, Ortadoğu'daki gelişmeler Önder Apo'nun yaşam çizgisi yine Önder Apo’'nun tarihi direnişi, şehitlerimizin fedai ruhu, halkımızın bu topaklarda özgür yaşama istemi bütün bunların hepsi hareketimizde bir kültüre dönüştü. Bu kültür de kendi fedai ruhunu oluşturuyor ve gelişiyor. Şitazın ve Oremar’da öne çıkan yine Şemzinan ve Eruh’ta, Pınarbaşı da gelişen bu ruhun kendisidir. İnanıyoruz ki 15 Ağustos atılımının 28. Yıl dönümünde o ruh Önder Apo’nun ve halkımızın özgürlüğünü getirecektir.


TÜM METROPOLLER EYLEM ALANINA DÖNÜŞTÜRÜLMELİ

15 Ağustos atılımının güncelliğini koruyan ve Şemzinan'’da başlayıp gelişmekte olan atılımın cevabı halk cephesinden de verilemelidir. Halkımız, gerillaların fedai eylemleri gibi radikal serhıldanlar yapmalıdır. Artık Kürt halkı gerekirse Botan’da, gerekirse Serhatta, Amed’de, Urfa, Antep, Maraş tüm metropoller eylem alanlarına dönüşmeli. Artık bilmelidir ki işgalci devletin özellikle faşist AKP hükümeti Kürtlere ilişkin olumlu hiçbir adım atmadı, atmayacak. Halkımız bunu görerek, bilerek ki, AKP Kürtlere hiçbir iyilik yapma niyetinde olmadığı gibi elindekileri alma çabasından vazgeçmeyecektir. Halkımız bunu bilerek bu bilinçle ayaklanmalarını örgütlemeli kendini güçlendirerek köy ve mahallelerini korumalı ve bir daha devletin hiçbir şekilde köylerimizi ve yerleşim alanlarımızı boşaltmasına izin vermemelidir. Sokaklarımızı ve mahallelerimizi boşaltamamalıdır. Topraklarımızı koruma esasları üzerinden özgürlüğünü koruyarak ayaklanmalarını geliştirmeli ve bilmeli ki Önder Apo’nun özgürlüğü, Kürdistan’ın özgürlüğü ancak serhıldanlarla elde edilebilinir. Eylemler ve özgür halk iradesi birleştiğinde özgürlük elde edilir. Halkımız her yerde her alanda bu bilinçle gerillayı serhıldanlarıyla tamamlamalıdır. Kürt gençleri de her zamankinden daha fazla sürece katılımını güçlendirmelidir. Bilmeliyiz ki fedailiği olmayan bir halkın, ordusu fedai olmayan halkın savunması olmayan halkın özgürlüğü de olamaz. Bizim halkımız özgürlüğü hak eden bir halktır. Bu topraklar bu halk özgürlüğe layıktır. Bizim kendi topraklarımızı korumak için, halkımızı korumak için, özgürlüğümüzü elde etmek için, Önderliğimizi özgürleştirmek için yine kendi topraklarımızın üzerinde özgür yaşamak için gençlerimizin her yerden ve alandan HPG saflarında yerlerini almaları gerekir. Bu esaslar üzerinden bir daha HPG'’nin tüm savaşçı ve Komutasını tüm alanlardaki özgürlük savaşçılarını, fedai ruhla, Agit, Zilanların ruhuyla, Nuda, Viyanların iradesiyle savaşıp direnen, Derweşlerin şahsında Eriş ve Andokların şahsında Jînlerde gelişen fedai ruh irade, inanç ve kararlılık düzeyini 15 Ağustos atılımının yıldönümü vesilesiyle selamlıyorum. Bir daha diyoruz ki “Ya özgürlük, Ya özgürlük””.


ANF