24 Temmuz 2012 Salı

PYD: Özgür Suriye Ordusu Bize Sempati Duyuyor

Batı Kürdistan’ın en büyük ve etkili Kürt partisi PYD’nin Eşbaşkanı Salih Müslim, Türk medyasında ''Özgür Suriye Ordusu’nun tehdit ettiği'' yönündeki iddiaları yalanlayarak, “Aksine bize sempati duyuyorlar” dedi. PYD Eşbaşkanı PKK ile de herhangi bir organik bağlarının olmadığını ifade ederken, Kürt partiler arasında karar altına alınan Kürt Yüksek Heyeti’nin de kurulduğunu açıkladı.

Tarihi gelişmelerin yaşandığı Batı Kürdistan’da Kürtler, bir yandan kendi bölgelerini korumak için örgütlenmelerini güçlendirirken, diğer yandan Suriye’deki diğer halklarla barışçıl bir yaşamın koşulları için çağrılarını yineliyorlar. 19-22 Temmuz arasında Kobani, Afrin, Dêrka Hamko ve Amude kentlerinin yönetimi Kürtlerin eline geçerken, gözler Batı Kürdistan’ın en büyük kenti Qamişlo’ya çevrilmiş durumda.


Kürtler Suriye nüfusunun yüzde 15’ini oluşturuyor. PYD kaynaklarına göre yarım milyonu başkent Şam’da, 600 bin kadarı da ülkenin en büyük ikinci kenti Halep’te olmak üzere 3,5 milyon civarında Kürt nüfusu sözkonusu.

QAMİŞO HASSAS BÖLGE

Son günlerde yaşanan gelişmelere ilişkin ANF’ye konuşan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Qamişlo kentinde durumun sakin olduğunu ancak halkta bir gerginlik olduğunu belirtti. “Qamişlo hassas bir bölge” diyen Müslim, Suriye güvenlik güçlerinin kenti terk etmeleri yönünde verilmiş herhangi bir ültimatom olmadığını sözlerine ekledi.

YÜKSEK KÜRT KOMİTESİ KURULDU

Aynı zamanda Suriye’de iç muhalefeti temsil eden Demokratik Değişim İçin Koordinasyon Komitesi’nin başkan yardımcısı olan Salih Müslim, Hewler’de Kürt organizasyonlar arasında yapılan birlik anlaşmasında öngörülen Kürt Yüksek Heyeti’nin de kuruluğunu açıkladı. Müslim, 10 kişiden oluşan Yüksek Heyet’in ilk toplantılarını da bugün yapacağını söyledi.

PYD’nin de içinde olduğu bölgenin en kitlesel ve etkili gücü Halk Meclisi ile diğer bir çatı örgütü olan Kürt Ulusal Meclisi, 9-10 Temmuz tarihlerinde Hewler’de yapılan görüşmelerin ardından güçlerini ortaklaştırma kararı almışlardı. Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani huzurunda imzalanan yedi maddelik Kürt Yüksek Heyeti ve alt komitelerinin kurulmasını öngörüyordu. Yüksek Heyet’in Kürtleri hem içerde hem de uluslar arası düzeyde temsil yetkisi bulunuyor.

GÜNEY’DEN ASKER TAKVİYESİNE YÜKSEK HEYET KARAR VERECEK

PYD Eşbaşkanı, Barzani’nin çoğu Suriye ordusundan firar eden Kürt askerlerden oluşan Batı Kürdistanlı gençleri bir kampta eğittikleri ve olası bir güvenlik boşluğu durumunda gönderecekleri yönündeki açıklamasını da değerlendirdi. Bu gençlerin Federal Kürdistan Bölgesi’nde eğitildiğini doğrulayan Salih Müslim, sözkonusu askerlerin oynayacağı olası rolün “Kürt Yüksek Heyeti’nin alacağı karara bağlı olduğunu” vurguladı. Müslim, “İhtiyaç duyulursa Yüksek Heyet gelişlerini onaylayabilir” diye ekledi.

PKK İLE ORGANİK BAĞIMIZ YOK

PKK’nin Batı Kürdistan’da olduğu yönündeki iddiaları da yalanlayan PYD Eşbaşkanı, “Kesinlikle yok. PKK ile herhangi organik ilişkimiz yok” açıklamasında bulundu.

ÖZGÜR SURİYE ORDUSU SEMPATİ DUYUYOR

Eşbaşkan, Türk medyasında ''Özgür Suriye Ordusu’nun Batı Kürdistan’daki gelişmeler konusunda tehditte bulunduğu'' yönünde ortaya atılan iddiaları da yalanladı. Suriye muhalefeti ile ilişkilerini değerlendirirken, “Tam tersine aramızda bir dostluk var” diyen Salih Müslim, Batı destekli silahlı grup olan Özgür Suriye Ordusu’nun ise Batı Kürdistan halkının mücadelesine sempati duyduğunu belirtti. Salih Müslim, “Bize sempati duyuyorlar. Herhangi bir tehdit yok. Olmadı ve olmasını da beklemiyoruz. Anlayışla karşılıyorlar. Kürtleri devrimin bir parçası olarak görüyorlar” dedi.

PYD Eşbaşkanı, Özgür Suriye Ordusu ile komiteler düzeyinde temasların da olduğunu söylerken, kamuoyuna seslenerek, bu tür manipülatif haberlere “inanmayın” dedi. PYD, Kürt halkına da “Bize güvenleri olsun” mesajını verdi.

TÜRKİYE’DEN ASKERİ MÜDAHALE BEKLEMİYORUZ

Bölgede halkın kent yönetimlerinin ele geçirmesinin kendi güvenliklerini sağlamak için olduğunu ve herhangi bir halka karşı alınmış tedbirler olmadığını kaydeden Müslim, “Burada olanlar halkımızı korumak için yapılan hareketlerdir. Kimseye karşı değildir” dedi.
Müslim, dört yıldır demokratik özerklik projesi için çalıştıklarını vurgulayarak, bir çok Arap kesimin de Suriye için bu modele sıcak baktığını kaydetti.

“Türk halkı ile bir düşmanlığımız yok”
diyen Müslim, “Biz kimseye karşı bir adım atmadık” diye eklerken, Türk devletinin Batı Kürdistan’a yönelik bir askeri müdahalesini de beklemediklerini ifade etti. Müslim, bunun daha çok uluslar arası konjonktüre bağlı olduğunu söyledi.

ESAD’IN GELECEĞİ ARTIK SURİYELİLERİN ELİNDE DEĞİL

Başar El Esad’ın geleceğini artık Suriyelilerin elinden çıktığına da dikkat çeken Müslim, “Uluslar arası konjonktüre bağlı. Aralarında uzlaşma olursa gider, buna dış güçler karar veriyor” dedi.

Müslim, Suriye’de çatışmaların yoğun olduğunu, medyaya çok yansımasa da Halep’teki çatışmalarda yüzlerce kişinin öldüğünü belirtti. 


ANF

KCK: Suriye'deki Kürtlerin Mücadelesini Destekliyoruz


Behdinan - KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada Kürt organizasyonlar arasında kurulan birliğin arkasında olduklarını belirterek, “Kürt halkı, Suriye’nin demokratik birliği çerçevesinde kendi doğal haklarını almayı talep etmektedir” dedi.

Yazılı bir açıklama yapan KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Batı Kürdistan’da Kürtleri temsil için oluşturulan “Kürt Yüksek Heyeti” sistemini doğru bulduklarını belirtirken, Türk medyasındaki Kürt karşıtı yayınlara da tepki gösterdi.

KCK’nin açıklaması şöyle: “Bölgemizde önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Bu çerçevede Suriye’de giderek tırmanan gerilim, durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Suriye’de yaşanan iç çatışmaların bölgesel bir savaşa doğru ilerleme emarelerini taşıdığı bu kritik süreçte, Suriye toplumunu oluşturan halkların ortaya koyacağı irade ve mücadele belirleyici bir role sahiptir. Suriye’deki demokratik mücadelede önemli bir yere sahip olan Kürt halkının meşru özgürlük mücadelesi her türlü şiddete karşı kendi öz gücüne dayalı siyasi bir mücadele olarak gelişim göstermiş ve önemli bir düzey kazanmıştır.

KÜRTLER TARİHTEN DERS ÇIKARDI

Batı Kürdistan halkımız; Suriye’de sömürgecilik politikasının ve inkarın ortadan kaldırılması, Kürt halkının doğal ulusal haklarının tanınması, Suriye’de yaşayan tüm halkların bir arada özgür demokratik birlik temelinde eşitçe yaşaması için uzun yıllardır mücadele yürütmüş ve büyük bedeller vermiştir. Bu mücadele, özellikle 2011 yılının başından itibaren cereyan eden gelişmelerin ortaya çıkardığı koşullar ve zeminle birlikte daha da güçlenme imkanı bulmuştur. Görüyoruz ki, tarihten ders çıkaran bu parçadaki Kürt siyaseti, bu gelişmeleri en doğru bir biçimde değerlendirerek hem Kürt sorununun çözümü açısından hem Suriye’nin demokratikleşmesi açısından çözüm projesini ortaya koymuş, politika belirlemiş ve bu doğrultuda doğru ve yerinde adımlar atmıştır.

Bu aşamada, tüm Kürt örgütlerinin kendi aralarında birlik oluşturmalarını Suriye Kürtleri adına hareket edecek bir yüksek heyetin inisiyatifinde ortaklaşmaları çok önemli ve değerli bir karar olmuştur. Bundan böyle yaşanacak tüm gelişmelerin bütün Kürt kesimlerini temsil eden yüksek heyetin inisiyatifinde yürütülmesi ve sürecin yönlendirilmesi çözümleyici olacaktır.

YÜKSEK KÜRT KONSEYİ SİSTEMİNİ DOĞRU BULUYORUZ

Biz Hareket olarak; bu parçada yaşanacak gelişmelerin herhangi bir parti ya da örgüt adına değil; halkımızın ortak ulusal iradesini temsil etme konumunda bulunan Kürt Yüksek Heyetinin ve ona bağlı oluşturulacak sistemi doğru buluyor, bu sistemin hayata geçmesi temelinde halkımızın bu parçadaki özgürlük mücadelesini destekliyoruz. Batı Kürdistan’daki tüm halkımızı bu birlik etrafında birleşmeye ve kenetlenmeye çağırıyoruz. Yine, Suriye’nin demokratik birliğinden ve halkların özgürlüğünden yana olan tüm kesimleri ve çevreleri Kürt halkının bu parçada ortaya çıkardığı ulusal iradeye saygı duymaya ve tanımaya çağırıyoruz.

SURİYE’NİN DEMOKRATİK BİRLİĞİ

Suriye’de bulunan tüm Kürt partilerinin programı, ne başka bir parçayla birleşme ne de ayrılma gibi bir hedef taşımamaktadır. Buradaki Kürt halkı, Suriye’nin demokratik birliği çerçevesinde kendi doğal haklarını almayı talep etmektedir. Kürt halkı, birlikte yaşadığı Arap, Dürzi, Asuri, Ermeni, Alevi ve farklı inançlara sahip olan kesimlerle demokratik, eşit ve özgür yaşamın tesisini her koşul altında savunmuştur. Halkların kardeşliği ve demokratik Suriye’nin birliği içerisinde özgürlüğüne kavuşma biçimindeki amaçlarını her vesileyle ifade eden Kürt siyasi temsilcileri, bunun bir stratejik yaklaşım olduğunu vurgulamışlardır.

TÜRK BASININI TAVRI ŞARTLANMIŞ BİR DÜŞMANLIĞIN SONUCU

Bu gerçeğe rağmen özellikle Türk basınının ve değişik siyasi çevrelerin Suriye’deki Kürtlerin kendi haklarına ulaşma mücadelesini çarpıtarak hedef göstermesi Kürt halkına karşı şartlanmış düşmanlığın bir sonucudur. Suriye’deki halkımızın iradesi üzerinde kuşku ve muğlaklık yaratma amaçlı aslı astarı olmayan bir takım iddiaların ortaya atılması maksatlı ve kötü emellidir. Hareketimizin siyasi ve askeri kadrosu Suriye’de bulunmamaktadır. Kürt ulusal birliğinin sağlanmasını ve haklarını elde etmesini tehlikeli görenler, Suriye’nin parçalanmasından, etnik ve mezhepsel çatışmalardan, iç savaştan medet uman hegemonyacı anlayış sahipleridir.

SURİYE’DE KÜRT TOPLUMUNUN İRADESİNE SAYGI GÖSTERİLMELİ

Suriye’de herkes adım adım kendi belde ve şehirlerinin yönetimine el koyarken, doğal olarak bazı Kürt yerleşim yerlerinde de buradaki halkımızın ortak iradesiyle kendi yönetimlerini kurma yönündeki girişimlerini telaşla karşılayanlar halkların özgürlüğünden korkan kesimlerdir. Eğer Suriye toplumu özgürleşiyorsa elbette Kürtler de özgürleşecektir. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Bunun karşısında yapılması gereken tüm Suriye halklarının ve buradaki Kürt toplumunun özgür iradesine saygı duymaktır.

Biz Hareket olarak, halkımızın bu parçada kurduğu birliğin arkasında olduğumuzu, Suriye’nin birliği, bütünlüğü ve demokratik özgür yaşamı çerçevesinde Kürt halkının haklarına kavuşması için verdiği mücadeleyi desteklediğimizi belirtiyoruz. Başta tüm Kürdistan parçaları olmak üzere ve tüm demokratik çevrelerin de Ortadoğu’da halkların kardeşliği, barışı, eşit ve özgür geleceğinin tesisi için gereken destek ve dayanışma içinde olmalarını tarihi bir sorumluluk olarak görüyoruz.”


ANF

Küçük Güney ya da Güneybatı Kürdistan

Mehdi Atay

Bugün Suriye denetiminde bulunan Güneybatı Kürdistan'da yaşanan gelişmeler karşısında AKP yönetiminin içine girdiği sessizlik, tüm umudunu bağladığı ve en azından bir bölümünü perde arkasından yönettiği “Özgür Suriye ordusu”ndan beklentileridir. Ankara'nın hesabı Esad iktidardan uzaklaştırılsa da O'nun temsil ettiği ulus devletin devamının sağlanması. Dolayısıyla Şam'ın denetimindeki Güneybatı Kürdistan'da yükselen Kürt muhalefetinin sonuçta bastırılması.

AKP İktidarı, Esad gitse de Kürtler açısından hiç bir değişiklik olmamasını istiyor. Bunun içinde en güvendiği kozu “Özgür Suriye ordusu” olarak görünüyor. Ancak AKP şu opsiyonu da olasılıklar arasında tutuyor: Kürtler'in örgütlü mücadelesi Suriye'de olası bir yönetim değişikliği sonrası kurulacak masada yer alacak ise o masada Türkler'in de taraf olması. Yani sonucu değiştiremeyecekse de olası gelişmelerin ortağı olmak.

Nitekim Güney Kürdistan'da Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin şekillenmesi sürecinde tamamen denklemin dışında kalan AKP bu kez engelleyemese bile en azından sürecin bir parçası olmayı planlıyor.

Dört parçaya bölünmüş Kürdistan'ı, uluslararası egemenlerin himayesinde kendi arasında paylaşan yerel egemenlerin tariflerinden bağımsız olarak Kürdistan'ı merkez alarak coğrafyayı tanımlamak PKK'nin egemen siyasal literatüre yaptığı bir müdahaledir. Bu müdahale Kürdistan'ın bir bütün olarak algılanması konusunda egemenler tarafından tarif edilen ulus devletlerin denetimindeki parçalanmışlığı aşmada çok etkili oldu.

Kürdistan'ın, Kuzey, Güney, Doğu ve Güneybatı (Küçük Güney) adlandırmaları ile tarifi Kürdistan merkezli düşüncenin de temelini attı. Nitekim daha önce, “Irak Kürdistan’ı, Türkiye Kürdistan'ı” gibi hep başkalarının ulus devlet kimliği ile anılan bir Kürdistan'dan söz edilirken artık Kürtler'in ortak vatanı tek bir Kürdistan'dan söz ediliyor. Bugün sürmekte olan mücadele de Şam yönetiminin Güneybatı Kürdistan'daki varlığına karşı bir mücadeledir. Kürtler'in de bu topraklarda yaşayan diğer halklarla eşit, gönüllü, ortak yaşamı içindir. Bu Kürdistan'ın diğer tüm parçaları için de geçerli bir taleptir.

Yetmişlerde kendisini, “Türkiye Kürdistanı’nın “sosyalist” partisi gibi kendi içinde ideolojik çelişkiler barındıran adlarla tarif edenlerin “Türkiye’nin Kürdistanı” ifadesinden vazgeçmeleri de Özgürlük hareketinin bu haklı müdahalesinden sonra gerçekleşti.

Buradan hareketle Kürdistan'ın her parçasında ayrı örgütlenme de Kürt siyasetinde PKK'nin öngörülü siyasetinin ilk adımlarını oluşturdu. Bugün Güneybatı Kürdistan'da yaşanan gelişmeler bu siyasal öngörünün ne denli yerinde olduğunun da bir göstergesi. Bu arada İran'ın denetimindeki Doğu Kürdistan'da gelişen örgütlü Kürt muhalefetinin Tahran yönetimi karşısındaki en dinamik güç olarak varlığını sürdürdüğünü de unutmamak gerekir.

Öte yandan Güneybatı Kürdistan'a ilişkin olarak Güney Kürdistan'lı güçlerin de ortak tavır içinde olmaları Kürt siyasetinin bugün dayatılan suni sınırları aştığını gösteriyor.
Bundan böyle Kürdistan'ın parçaları arasında çizilmiş sınırlar varlığını sürdürse de her hangi bir parçada yaşanacak her hangi bir gelişme karşısında dört parçanın da ortak tavır geliştirmek yönünde ciddi bir iradeyi ihdas ettiği de ortada.

Kürtler ortak tek sınırla sahip olamasa da ortak düşmanı tarifte ortak bir tavır birliği içinde oldukları sürece söz konusu sınırların da pratikte anlamsızlığı kendiliğinden ortaya çıkıyor.

AKP'nin sessizliğine karşın Cemaat medyası ile AKP güdümlü medyanın yanı sıra egemen basın da manipülasyon peşinde.

Uzun zamandır Güneybatı Kürdistan'da sürmekte olan örgütlü Kürt mücadelesini görmezden gelen bu “basın” kuruluşları bugün de Kürtler'in Esad yönetimine destek olduğu yalanına sarılıyorlar. Örgütlü Kürt muhalefetinin, kendisini yok sayan dış destekli “Suriye muhalefetinin” tüm sindirme, yok sayma hamlelerini boşa çıkarıp Kürt hesabının denklemin çözümleyici unsurları arasında yer alması karşısında paniklemiş gibi görünüyorlar.

12 Eylül faşizminin sınır ötesi ilk operasyonu Güneybatı Kürdistan'a yönelik oldu. Türk derin devletinin Cem Ersever komutasındaki bir birliği, Qamuşlo'da 12 Aralık 1981 gece yarısı bir grup Kürt devrimcisini katletti. Güneybatı Kürdistan halkı, TC'nin bu katliamını hiç bir zaman unutmadı. Bu nedenle AKP'nin bu topraklara ilişkin hesapları tutmaz. Esad rejiminin elinden alınan her Kürt köyü, kasabası, şehri Ankara'nın sürdürmekte ısrar ettiği inkar politikasının üzerine doğru yürüyüşün devam edeceğini gösteriyor.

Oysa Ankara'nın yapması gereken, Şam yönetimine karşı mücadele verenlerin Güneybatı Kürdistan halkı olduğunu kavrayıp bu haklı mücadelenin önünde durulamayacağını anlamaktır.


ANF

NATO'dan Önce Silahları mı Suriye'de?

BERLİN - İç savaşın tırmandığı Suriye'de NATO'nun askeri müdahalesi henüz gündeme gelmezken, NATO ülkelerinin lisansıyla üretilen silahlar çatışmalarda kullanılıyor. Hedefteki silah şirketiyse G-3 piyade tüfeklerini üreten, Libya'da hem isyancılara hem de Kaddafi'ye aynı anda silah sattığı ortaya çakan Almanya'nın ünlü silah üreticisi Heckler&Koch firması. BM ise silah üreticilerine daha fazla sıkı denetim getirmeye hazırlanıyor.

2011 yılının Ekim ayında Stuttgart Başsavcılığı, Almanya'nın en büyük, dünyanın ise tüfek ve tabanca üreten beşinci büyük silah üreticisi Heckler & Koch hakkında soruşturma başlatmıştı. Gerekçe ise firmanın ürettiği G-36 tipi piyade tüfeklerin Libya'daki iç savaşta isyancıların eline nasıl geçtiği ve batının Kaddafi rejimine uyguladığı silah ambargonun delip delinmediğiydi.
Almanya'da üretilen bu silahlar, özellikle Ağustos 2011'de Libya'nın öldürülen lideri Muhammer Kaddafi'nin doğduğu kent Tripolis'taki çatışmalarda kullanılması görüntülerle belgelenmişti. Fakat tezat olan başka bir durum ise aynı çatışmalarda aynı silahların Kaddafi'ye bağlı askerlerin elinde de olmasıydı. O dönem Spiegel dergisine konuşan savcılık sözü edilen firmanın ambargoyu da delmiş olma ihtimalinin bulunduğunu söylüyordu.

FİRMANIN SİCİLİ 'KİRLİ'

Soruşturmadan hiç bir sonuç çıkmazken, Heckler & Koch yetkilileri hiç bir şekilde Libya'ya malzeme satmadıklarını iddia etti. Söz konusu silahlar ise 2003 yılında Mısır Savunma Bakanlığı'na satılan lisanslı silahlar olabileceği öne sürüldü. Merkezi Baden-Württemberg eyaletinde bulunan Heckler & Koch'un aslında ürettiği 'mükemmel' silahlar kadar 'kirli' geçmişiyle de biliniyor.

1980'lerde batının ambargosunu dikkat almayarak Doğu Almanya ve Yugoslavya'ya silah satan firmanın 1988 yılında CIA'nın yardımı ve sahte lisans belgelerle Nikaragua'ya silah sattığı ortaya çıkmıştı. 1993'te ise İngiltere üzerinden Dubai'ye ile satış yaptığı için firmanın şefi yargılanırken, 2006'da Kafkasya'daki gerginliğin yükseldiği bir dönemde Alman hükümetinin onayı olmadan G-36 piyadeleri Gürcistan'a satılmıştı.

Geçtiğimiz günlerde ise Süddeutsche Zeitung gazetesi 2006'da Diyarbakır'da 7 yaşındaki Enes Ata'nın Heckler & Koch'un G-3 silahından çıkan plastik mermilerle öldürüldüğünü yazarak, firmanın "Bu silahlar sivillere karşı ve çatışmalı bölgelerde kullanılamaz" anlaşmasını ihlal ettiğine dikkat çekmişti. Zira benzer bir soruşturma, firmanın sattığı silahların Meksika'nın çatışmalı bölgelerinde kullanıldığı için 2005 yılından Alman yargı birimleri tarafından sürdürülüyor.

SURİYE'DE MUHALİFLERİN KULLANILMASI İLLEGAL

G-3'ler en son Suriye'deki çatışmalarda kullanılıyor. Muhaliflerin video görüntülerinde bu silahlar açıkça dikkat çekerken, el bombalar ise İsviçreli silah üreticisi RUAG isimli firmaya ait olduğu belirtiliyor. İsviçre, söz konusu el bombaların daha önce Birleşik Arap Emirlikleri'ne satılanlar olduğunu düşünürken, Almanya serinin en modern silahı olan G-36'lardan 4200 adeti Suudi Arabistan'a satmıştı.

Aynı şekilde Türkiye ise G3-3'leri kendi lisansını kullanarak üretüyor. Hem Birleşik Arap Emirlikleri'nin, hem de S.Arabistan ve Türkiye'nin muhaliflere bu tip silahlar temin etmesi ise tartışma konusu. Son yıllarda özellikle savaş bölgelerinde böylesine ihlallerin artması üzerine hareket geçen BM, hafif silahların satışına daha fazla denetim getirmeye hazırlanıyor.

BM'nin 27 Temmuz'a kadar su silahların şeffaf hale gelmesini öngören yeni Silah Ticareti Anlaşması (Arms Trade Treaty)'nı açıklaması bekleniyor. Ancak 2 Temmuz'dan bu yana New York'ta süren tartışmalarda özellikle ABD, Çin ve Rusya'nın silah satışlarının uluslararası topluluğunun kabul edeceği ortak bir anlaşma metniyle satılmasına karşı çıkması dikkat çekiyor.

HECKLER&KOCH 'BAĞIŞ' İLE ÇALIŞIYOR!


En az 92 ülkeye silah satan ve Alman Barış Topluluğu'na göre 1961-2001 arasındaki 40 yıl boyunca dünya çapında 1,5 milyonun ölümünden sorumlu tutulan Heckler&Koch firmasının yeni anlaşmaları da takmayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Firma, Berlin hükümetinden satış onayı almak için ise ilginç bir yöntemle çalışıyor. Hükümet veya muhalif partilerine 'bağış' adı altında firma para yağdırıyor.

Firma, 2002'den bu yana koalisyon partileri CDU ve FDP'ye 93 bin Euro bağış yaptığını geçtiğimiz yıl ARD televizyon kanalına belgelemişti. Ancak bu rakamın çok düşük olduğu belirtilirken, şirketten partilere akan paralar değişik tarihlerde parça parça Alman medyasına konu olmuştu. Sosyal Demokratlar Partisi (SPD) ise Meksika'daki silah anlaşması ihlalinin ardından geçtiğimiz Aralık ayında bu firmadan bağış parası almayacağını açıkladı.


ANF

Barzani: Kürt Gençlerini Savunma Amacıyla Eğitiyoruz

Hewler - Federe Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, çoğu Suriye ordusundan firar eden Kürt askerlerden oluşan Batı Kürdistanlı gençleri bir kampta eğittiklerini doğrularken, bunların henüz Batı Kürdistan’a gönderilmediklerini söyledi. Kürt gençlerinin Suriye ordusunun Batı Kürdistan’da çekilmesi durumunda oluşacak olası ‘güvenlik boşluğunu doldurma’ amacıyla eğitildiğini belirten Barzani, gençlerin Hewler anlaşması çerçevesinde oluşturulan ‘Yüksek Kürt Konseyi’nin uygun görmesi durumunda gideceklerini kaydetti.

El Cezire televizyonuna demeç veren Federe Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, Federe Kürdistan Bölgesi’nde Batı Kürdistanlı gençlerin askeri eğitimden geçirildiğini doğruladı.

Barzani, “Kaçan Kürt gençlerinden iyi bir sayı eğitildi. Biz duruma doğrudan müdahale etmek istemiyoruz ama eğitildiler” diyerek, söz konusu gençlerin hala gönderilmediğini ancak Suriye ordusunun geri çekilmesi durumunda oluşacak ‘güvenlik boşluğunu’ doldurmak için konuşlandırılmalarının amaçlandığını kaydetti.

Barzani, çoğunluğu Suriye ordusundan firar eden Kürt gençlerinden oluşan savaşçı gücün mevcut durumda sınırı geçmediğini belirterek, sınırı geçmeleri durumunda Hewler anlaşmasında kuruluşuna karar verilen ‘Yüksek Kürt Konsey’in emirleri doğrultusunda hareket edeceklerini söyledi.

Federe Kürdistan Bölge Başkanı Barzani, “Suriye’ye gönderilmediler. Onlar hala burada. Eğer yüksek komite (Yüksek Konsey) gitmelerini isterse gidebilirler. Eğer istemese durumun netleşmesini bekleyecekler çünkü bu insanlar oradandırlar ve sonuçta geri dönecekler” dedi.

Hewler’de 2 hafta önce Barzani başkanlığında bir araya gelen, aralarında PYD’nin de bulunduğu Batı Kürdistanlı örgütleri bünyelerinde toplayan Halk Meclisi ile Kürt Ulusal Konseyi, ortak hareket etmelerini sağlayacak Yüksek Konsey’in kurulmasına karar vermişti. Kamuoyunda ‘Hewler Anlaşması’ olarak bilinen 7 maddelik anlaşmada Batı Kürdistan’da savunma gücünün kurulması da yer alıyor.

Barzani anlaşmayla ilgili, “Bizim en iyi ve en büyük sunabileceğimiz destek ortak hareket etmelerini sağlamaktı ve biz bunda başarılı olduk” dedi.

Barzani ayrıca, Haseke bölgesinde Suriye güvenlik güçlerinin birkaç kentten çekildiklerini söyledi. El Cezire söz konusu kentlerde kontrolün Kürt savaşçılarının elinde olduğunu kaydetti.


ANF

Nasıl KCK'li Oldum!

ARZU DEMİR

Kürt gazetecilere yönelik "KCK Operasyonu"nda gözaltına alınıp mahkemeden serbest bırakılan gazetecilerden biriyim. İddianamenin 44 nolu sanığıyım. İddianame eklerinin 69 No'lu klasöründen öğrendiğime göre suçum çok! KCK Basın Komitesi'nde üst düzey yönetici olmak! Özgür Gündem gazetesinin basımından ve Türkiye genelinde dağıtımından sorumlu olmak!

KCK lehine yapılan gösterilere katılmak!

SAVCI VE POLİS KANAAT OLUŞTURMAYA ÇALIŞMIŞ

İddianamede benimle ilgili ekler, GBT dökümüyle başlıyor. 6 Mayıs 1996 tarihinde "örgüt operasyonu"nda yakalanmamdan (!) tutun da DHKP-C üyeleri Selma Doğan ile Erol Yalçın'ın öldürülmesini protesto etmeme kadar uzanan bir döküm.

6 Haziran 1996 tarihinde gözaltına alındım. O günleri hatırlayanlar vardır. Habitat günleriydi; caddeleri boyayıp, insanları gözaltı merkezlerine tıkıyorlardı. O gün, gözaltında işkence ile öldürülen Hasan Ocak'ın ölümünün birinci yılında, Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'ndaki basın açıklamasına giderken gözaltına alındım. 15 gün boyunca cinsel taciz, uykusuz bırakma, dayak, elektrik işkencesine maruz kaldım. Sonra DGM'den serbest bırakıldım.

11 Kasım 1999 tarihinde İstanbul Çırağan Sarayı'nda bildiri dağıtmak suçundan yakalandığım iddiasına gelince... O günlerde Gündem gazetesi muhabiriydim. AGİT zirvesini izliyorduk. Türkiye'ye teslim edilen bir PKK'linin işkence gördüğü haberini yapmıştık. Haber gazete manşetindeydi. O gün gözaltına alınacağımızı biliyorduk. Çünkü işkenceyi açığa çıkarmıştık. Nitekim öyle de oldu!

Aslında benim eskiden beri 'terörist' olduğum fikrini oluşturmak istenen savcılık ve polis, daha sonra KCK üyeliğimi ispat için muhteşem delillerine geçmiş.

DENİZ ZARAKOLUNDA TELEFONUM VARMIŞ

Popüler gazetecilik deyimiyle söylersek ilk delil bomba gibi... KCK İstanbul Ana Davası'ndan tutuklu yargılanan Deniz Zarakolu'nun telefon fihristinde numaramın kayıtlı olması. Ben bir gazeteciyim, Zarakolu da BDP yöneticisi. Birbirlerimizde telefonlarımızın olmasından daha doğal bir şey var mı! Bunun da ötesinde Deniz, üniversiteden arkadaşım. O Yıldız Teknik Üniversitesi'nde İnşaat Mühendisliği Bölümü'nde okurken, ben aynı fakültenin Çevre Mühendisliği bölümündeydim. Duyururum, kendisi en iyi arkadaşlarımdandır.

GÜNDEM GAZETESİNİN TÜRKİYE DAĞITIM SORUMLUSUYMUŞUM

Polis, evimdeki bütün bilgisayarları - ki hiç biri benim şahsi bilgisayarım değil-, haber notlarını -ki hiçbiri benim haber notlarım değil toplayıp götürmüştü.

'Delil'ler arasında gazete satışlarına ilişkin bazı rakamlar var. Polis bu delili kaçırır mı? Savcı üzerinden atlar mı? Olmaz tabi! İddiaya göre, o rakamlar Gündem gazetesinin satış rakamları. Ben de Gündem gazetesinin dağıtımından sorumluyum. Sadece dağıtım da değil, basımından da! Hem de Türkiye sorumlusuyum. Gündem gazetesinin Türkiye dağıtımından sorumlu olmanın neresi suç! Bu bir tarafa, bahsetilen gazete satışlarına ilişkin veriler Gündem'e değil, Atılım gazetesine ait. Gözaltında benden alınan el yazısı örneklerinin ne yapıldığını merak ediyorum açıkçası. Çünkü o el yazıları delil incelemesinde kullanılmış olsaydı, Atılım gazetesine ait notları benim almadığım da belli olurdu. Ayrıca az bir zeka bile, o rakamların, Gündem gazetesi gibi on binleri bulan bir okur kitlesine ait bir gazeteye ait olmadığını anlardı.

Gündem demişken iddianamede ve eklerinde benimle ilgili yer almayan çok önemli bir bilgiye de ben vereyim: Gündem okulundan geçtim. 1999 yılının Nisan ile Aralık ayında Gündem'in İstanbul merkez bürosunda istihbarat servisinde çalıştım. İyi ki de çalıştım. Gazeteciliği orada öğrendim.

HDK BROŞÜRLERİ DE DELİL!

Evimde bulunan HDK broşürleri, HDK ile haber notları da KCK üyeliğimin en büyük delili. Kurgu şu: HDK Öcalan'ın talimatıyla kurulmuş. Öcalan, PKK lideri olduğuna göre, her HDK'li KCK/PKK'lidir. Bir de kurulan tezgahı adıyla gösteren gizli tanık “Son Tezgah”n çatı partisi ile verdiği "bilgiler" eklenmiş.

Hep söylüyorum, yine söyleyeyim, AKP'nin polisi, savcıları, mahkemeleri, hepimizi KCK'li yaparsa hiç şaşırmam!

NE SKM'EYMİŞ!

Eklerde, Sosyalist Kadın Meclisleri ile ilgili notlar ile SKM atölyelerinde alınan notlar da en büyük delil. Eklerin bir yerinde notlar için Siyaset Akademisi'nde "kadınlar üzerine Marksizm ideolojisi doğrultusunda hazırlanan ve ders olarak verilen konulardan olduğu değerlendirilmektedir" deniliyor. Bir başka yerinde ise SKM'nin ideolojik ders notları olduğu söyleniyor.

SKM için ise, ESP'nin legal kadın yapılanması ifadesi geçiyor. Bu durumda, ESP illegal oluyor Bununla da bitmiyor, eklerin bir başka bölümünde ise SKM faaliyetleri de Abdullah Öcalan'ın talimatıyla kurulan HDK kapsamında değerlendiriliyor. İnsanın "Ne SKM'meymiş" diyesi geliyor!

KCK bölücü bir örgüt ya, toplumsal iş bölümü de, eklerde toplumsal iş bölücü diye yer alıyor. Zihniyet bu! Her şeyimiz bölücü!

HABERLERİ BENİM YAPTIĞIM TESPİT EDİLMİŞ!


KCK üyeliğimin iki önemli delili daha var. Yaptığım iki haber. Biri, 25 Kasım 2011 tarihinde ETHA'da yayınlanan "Cezaevinde bir çocuk büyür."

Diğeri de, Ortadoğu uzmanı Haluk Gerger'le Suriye'deki gelişmeler üzerine yaptığım bir haber: “Gerger: Türkiye, savaş kışkırtıcılığı yapıyor."

Her iki haberi de ANF, ETHA'yı kaynak göstererek kullanmış. Her iki yerde de adım yazıyor. Polis, "Bahse konu haberin Arzu Demir isimli şahıs tarafından hazırlandığı tespit edilmiştir" diyor. Kutlarım... Nasıl da bulmuşlar!

Suriye ile ilgili haberimde ayrıca, "Türkiye'yi Kürt kanı döken cani bir devlet” olarak göstermişim. Burada sadece Roboskî katliamını hatırlatayım.

İSMET KAYHAN BANA 'ARZU' DİYE SESLENMİŞ!

KCK üyeliğimin bir başka delili ise, ANF müdürü İsmet Kayhan'la yaptığım 681 MSN görüşmesi.

İsmet Kayhan'ın bana "arzu" ya da "arzuuuu" diye seslenmesi delillerden biri. Düşündüm. Ne demesi gerekiyordu. Haber geçtiğim bir ajansın müdürü, bana ne demeliydi acaba?

İsmet Kayhan bana "Ne örüyon arzu" demiş. Ben ona "Ne örem be ya" demişim. Bunları boldlamışlar. Polise göre bir şey ima etmişim demek ki!

Meslektaşım İsmet Kayhan, benim telefonumu bir gazeteciye vermiş. Zeynep Kuray'a, benim için "İyi bir gazetecidir. İstanbul'da uzun yıllar muhabirlik yaptı" demiş. Sağ olsun! İsmet Kayhan gibi çekirdekten bir gazetecinin gazeteciliği takdir etmesi onurdur!

'AYŞE' İSİMLİ ŞAHIS ÜZERİNDEN ŞİFRELİ KONUŞMUŞUM!

MSN görüşmelerinin en komiği ise "Ayşe" isimli şahıs üzerinden şifreli konuşmam! İsmet Kayhan'a daha önce Gündem gazetesinde çalışırken tanıştığı Ayşe Düzkan'ın telefonunu vermiş, ardından da biraz amiyane tabir ile geyik muhabbeti yapmıştık. Bu görüşmeyi de Ayşe Düzkan'a anlatmıştım. Fakat gel gör ki bu geyik mehabetti, şifreli görüşme olmuş. Oradaki telefonu GSM şirketine sorsalar, Ayşe'nin kim olduğu açığa çıkardı. Ama niyet delil uydurma olunca sormaya gerek kalmıyor.

Hakkımda o kadar çok delil var ki... Sinop'ta askeri araca bir saldırı düzenlenmiş. İsmet Kayhan, bilgi alabileceğim birilerinin olup olmadığını soruyor. Ben de "bakayım" diyorum. Ancak polise göre, Kayhan, terör örgütü yapılanması içinde biri var mı diye sormuş!

ŞAİR METİN ALTIOK'UN ŞİİRİ BİLE DELİL

Şair Metin Altıok'un bir yazısı üzerine yaptığımız sohbet de en büyük delil. Altıok, 1979-1989 yıllarında Bingöl'de öğretmenlik yapmış. O günlerde köye getirilen iki gencin ölümüyle ilgili yazmış. Şiirin en etkilendiğim kısmı şöyle: "Öyle ak, öyle ak ki teni/ipekten biçilmiş sanki/ duyulmamış bu yüzden üstünü örtmek gereği/çırılçıplak incecik, sedyedeki bir kız cesedi/on parmağı boyalı/ bulaşmış ıstampa mürekkebi/ bir kızım sağsa eğer/bir kızım morgdadır şimdi."

Sağ olsun, bu şiirin varlığından beri İsmet Kayhan haberdar etti. Kürt kadınlarının geçmişte sıkça başvurdukları dövme kültürü üzerine yaptığımız sohbet da gözden kaçmış değil.

AJDA PEKKAN'IN BOTOKSUNU MU YAZACAKTIM!


Aralık 2011'de bölgede kimyasal silahlarla öldürüldüğünden şüphe edilen PKK'lilerin cenazeleri İstanbul Adli Tıp Kurumu'na getirilmişti. Onunla ilgili Haber Türk'ten bir gazeteci ile yaptığım görüşme de delil olarak dosyada yer alıyor. Haber için görüştüğüm her halimden belli. Ancak, yaptığım görüşme üzerine “güvenlik güçlerince öldürülen teröristlerle ile ilgili bilgileri önemseyen ve haberdar olmak isteyen biri” olmuşum. İtiraf ediyorum, haberdar olmak istiyorum, bilgileri de önemsiyorum. Çünkü, 14 yıldır Kürt sorunu üzerine haberler yapıyorum. Memlekette 30 yıldır süren bir savaş varken, Ajda Pekkan'ın botokslarıyla ilgilenecek değilim ya!

CHP'nin Kürt sorunu, vicdani ret haberleri ile ilgili İsmet Kayhan'la yaptığım görüşmeler de delil! Diyarbakır Cezaevi üzerine yapılan bir görüşmeden çıkan sonuç ise, İsmet Kayhan bana Mustafa Karasu ile görüşme talimatı vermiş. Kendisinin Avrupa üzerinden görüşme olanakları daha kolayken bana niye böyle bir talimat versin! Ayrıca Avni Özgürel Kandil'e gidip görüşüyor suç olmuyor da, ben görüşünce niye suç oluyor!

TÜRKİYE ALEYHİNE KARA PROPAGANDA YAPMIŞIM

19 Aralık 2011 tarihinde Roj Tv'ye yaptığım bağlantı da eklerde. Cezaevi önünde yapılan eylemin bilgisini aktardığım haber ile Türkiye aleyhine kara propaganda yapmışım. Sanki 19 Aralık Katliamı olmamış da, ben uydurmuşum yani! Bir de haber içeriğinde örgüt propagandası yapmışım. 19 Aralık Katliamı ile ilgili bir haber bağlantısında nasıl PKK/KCK propagandası yapılır, inanın bilmiyorum.

Gürcülerin, Lazların e-gruplarından biri olan kolkhoba@googlegroups.com adresine gönderdiğim, "Selamlar, köylerin eski isimleri şiirini yazan kamil haşimoğlu'na nasıl ulaşabilirim" maili de delil.

Facebook'tan indirilen iki fotoğrafım, gözaltında yaptığım açlık grevi, politik tutuklu Sami Özbil'in iki fotoğrafı, yazdığı bir öykü, görüntü ders notları. Hepsi delil...

ZEYTİNLİ KEK TARİFİ DE DELİL!


En büyük delil, Derya'nın zeytinli kek tarifi. Günlerdir aradık, bulamadık, iddianame eklerinde çıktı. Memnun olduk gerçekten!

Bütün bu 'deliller' ışığında karşılaştığım suçlama şöyle: "KCK Basın Komitesi'nde üst düzey yönetici olmak. Özgür Gündem gazetesinin basımından ve Türkiye genelinde dağıtımından sorumlu olmak. KCK lehine yapılan gösterilere katılmak."

Bu 'delil'ler benimle ilgili olanlar. Benzerleri, daha akıl almazları, birlikte yargılandığım 43 meslektaşımın dosyalarında var. Onlar Aralık ayından beri bu delillerle tutuklu. Davanın ilk duruşmasının görüleceği Eylül ayına kadar da tutuklu kalacaklar. Belki de daha fazla. Çünkü demokrasi de, hukuk da, basın özgürlüğü de sadece iktidar için var. Sosyalist bir gazeteci olarak benim yapacağım ise daha fazla özgürlük için gerçeğin peşine düşmek ve gerçeği göstermek.


ANF

Le Monde: PKK’nin Kürtleri Şam Rejimine Karşı Harekete Geçti



PARİS - Fransa’nın yüksek tirajlı gazetesi Le Monde, Batı Kürdistan’da halkın kendi yönetimini sağlamasını “PKK’nin Kürtleri Şam rejimine karşı harekete geçti” başlığı altında ele ele alarak, “Suriye iç savaşında bir Kürt devletinin embriyonu mu oluşmakta?” diye sordu.

19 Temmuz’da Kobani kenti yönetimini almasının ardından ardından Batı medyası genel olarak Kürtlerin talepleri ve eylemleri konusunda sessizliğini sürdürürken, Fransız medyasında konuyu ele alan ilk gazete Le Monde oldu.

Gazetenin İstanbul muhabiri Guillaume Perrier’nin imzasını taşıyan haber, “Suriye iç savaşında bir Kürt devletinin embriyonu mu oluşmakta?” diye sorularak, bu sorununun komşu Türkiye’yi son günlerde kaygılandırdığına dikkat çekti.

KÜRTLER BİR ÇOK KENTİN YÖNETİMİNİ ELE GEÇİRDİ

Gazete, “Başar El Esad güçlerinin zayıflanmasından faydalanan Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) bağlı Kürt milisler Suriye’nin kuzeyinde 19 Temmuz Perşembe gününden beri birçok kentini yönetimini ele geçirdi. Tek bir silah sıkılmadan, Kürt bayrağı ve Abdullah Öcalan tarafından kurulan Marksist-leninist gerilla hareketinin amblemleri Halep eyaletinde, Suriye Devlet Başkanına bağlı kalan ordunun çekilmesi ardından Kürtçe ismi olan Kobani’yi geri alan Ayn Al-Arab kentindeki resmi binalara asıldı” diye belirtti.

Bu hareketin tüm bölgeye yayıldığını, Halep’in kuzeyindeki Efrin’den, Irak sınırındaki Derik’e, oardan Amude ve Dirbesiye’ye kadar Kürtlerin “Batı Kürdistan’ın özgürleşmesini” kutladığı ve Esad ailesinin portrelerini söktüğü ifade edildi.

KÜRTLER QAMIŞLO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ BEKLİYOR


Buna karşın Şam’ın halen Qamişlo’yu kontrolü altında tuttuğuna dikkat çeken Le Monde, geçen Cumartesi günü rejim karşıtı bir gösteri ardından “Kürt halk savunma komiteleri” ile çatışma yaşandığını, bir kişinin öldüğü, bir çok kişinin de yaralandığını hatırlattı.

PYD’nin bir üyesi Şerzad Yezidi, “Tüm Kürtler, idari ve siyasi başkent olarak değerlendirilen Suriye’deki en büyük Kürt kenti Qamişlo’nun özgürlüğünü bekliyor. Ancak o zaman, Kürdistan’daki özgürlük rüzgarını hissedebiliriz” dedi.

QAMİŞLO’DA ORDUYA ÜLTİMATOM VERİLDİ


Yezidi, “Birkaç gün içinde olabilir. Cuma günü, Halk Savunma Birlikleri Bölgeden tüm Suriye güçlerinin çıkması için talimat verdi. Aksi halde zorla çıkarılacaklar” diye ekledi.

“Şam yönetimi hem de, Körfez ülkeler ve Türkiye ile çok yakın olmakla yargılanan isyancılarla aralarına mesafe koyan Kürt azınlığı bekleme pozisyonundaydı” diyen gazete, Başar El Esad rejiminin bu kartı Türk komşusuna karşı kullanmak istediğini öne sürdü.

Perrier, bu çerçevede 40 yıldır haklarından yoksun olan 300 bin Kürde vatandaşlık verilmesi yönünde tedbir geliştirildiğini, PYD lideri Salih Müslim’in sürgünden döndüğünü, 18 ayda yaklaşık 600 PYD üyesinin cezaevinden serbest bırakıldığını belirtirken, binlerce PKK militanının da Suriye’ye geçtiğinin iddia edildiğine işaret etti.

200 KONTROL NOKTASI KURULDU


Özgür Suriye Ordusu’nun alandaki ilerleyişine karşı PKK ve bağlı güçlerinin engel olduğunu yazan gazete, Özgür Suriye Ordusu’nun “PYD’nin siyasi kalesi” Efrin’e girmek teşebbüssünün geri püskürtüldüğünü, aynı senaryonun Kobani’de de gerçekleştiğini vurguladı. Bir PYD üyesi, “Kürtlerin kendi güçleri var, ne Arap savaşçılara ne de dışardan gelen adamlara ihtiyacı yok” dedi.

Fransız gazete, Kürt savaşçıların
Suriye’nin Kuzeyi ve Halep’in doğusunda” 200’ü aşkın yol barajı kurarak ülkenin ikinci büyük kenti olan Halep’in etrafını adeta kilitlediğini kaydetti. Gazete, “Türkiye sınırı boyunca da çok sayıda geçiş noktasını kontrolü altına aldı, bu da isyancılara yönelik silah sevkiyatını yavaşlatıyor” iddiasında bulundu.

Temel Kürt gücündeki bu tavır değişikliğinin Temmuz ayı başında Hewler’de Kürt partileri arasında yapılan toplantıdan sonrasında denk geldiğine dikkat çeken gazete, Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani başkanlığında PYD’nin dahil olduğu Halk Meclisi ile ve 12 Kürt partisinin yer aldığı Kürt Ulusal Meclisi arasında anlaşma imzalandığını hatırlattı.


ANF

Hakkari ve Van’da 5 Asker Öldü

BEHDİNAN - Hakkari’nin Yüksekova ile Van’ın Başkale İlçesi kırsalında Türk ordusu ile HPG güçleri arasında meydana gelen çatışmalarda 5 asker ölürken, 15 asker de yaralandı.

HPG Basın İrtibat Merkezi’nin (HPG-BİM) verdiği bilgiye göre 22 Temmuz günü Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Şitazin karakolu yakınlarında operasyon düzenleyen Türk ordusu askerleri ile HPG gerillaları arasında çatışma çıktı. Çatışmada 3 asker ölürken, 15 asker de yaralandı.

Bir diğer çatışma ise Van’ın Başkale İlçesinde meydana geldi. 23 Temmuz günü saat 01.00’da Başkale ilçesindeki Drejke karakolu yakınlarında meydana gelen çatışmada 2 asker öldü.
HPG-BİM, açıklamanın devamında Dersim’in Malgirt İlçesi’nde karakola erzak ve askeri malzeme taşıyan 1 kamyonun gerillalar tarafından imha edildiğini bildirdi. Açıklamada, “22 Temmuz günü saat 07.30 sularında Dersim’in Mazgirt ilçesinde bulunan Veryan karakoluna erzak ve askeri malzeme götüren 1 kamyon gerillalarımız tarafından yakılarak imha edilmiştir” dendi.

Olay ardından Türk ordusunun eylem alanına kobra helikopterler desteğinde asker indirerek operasyon başlattığı, operasyonun akşam saatlerinde geri çekildiği kaydedildi. 


ANF

HPG: Helikopteri Biz Düşürdük

Behdinan - HPG Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM), Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde Türk ordusuna ait düşen Skorsky tipi helikopterin gerillaların gerçekleştirdiği eylem sonucunda düşürüldüğünü bildirdi. HPG-BİM, düşen helikopter de 8 askerin öldüğü, 7 askerin de yaralandığını duyurdu.

Türk yetkililer, Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Geliye Dostki bölgesinde 22 Temmuz günü meydana gelen olayı “kaza” olarak açıkladı.

HPG-BİM ise bugün yaptığı yazılı açıklamada sözkonusu helikopterin gerillalar tarafından gerçekleşen eylem sonucu düşürüldüğünü bildirdi.

HPG-BİM, “Yüksekova ilçesine bağlı Geliye Dostki bölgesinde bulunan Glort, Şatuxa, Serengê ve Şehit Serdar alanlarına yönelik işgalci TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Saat 16.30 sularında operasyon alanına indirme yapmak isteyen 1 skorsky helikopter gerillalarımız tarafından vurularak düşürülmüştür. Düşürülen helikopterde bulunan 8 asker öldürülmüş, 7 asker de yaralanmıştır” dedi.

HPG-BİM açıklamasında alanda başlayan operasyonun halen devam ettiğine de dikkat çekildi.

Türk ordusu “4 helikopter mürettebatı ve 11 kişilik emniyet timi ile birlikte Yüksekova’dan kalkan Jandarma Genel Komutanlığı’na ait bir S-70 Sikorsky tipi helikopterin ilk belirlemelere göre güç kaybına bağlı olarak kaza kırıma uğradığını” ileri sürmüştü. Açıklamada ''5 askerin öldüğü, 7 askerin yaralandığı'' iddia edilmişti. 


ANF

Halep'te Kürtler İki Ateş Arasında Kaldı!

Halep - Suriye’nin ikinci büyük kenti olan Halep’te Kürtler, Esad rejimi ile Batı destekli silahlı gruplar arasında yaşanan çatışma arasında kaldı, ölü ve yaralılar olduğu bildiriliyor.
ANF muhabirinin Halep’ten bildirdiğine göre, Kürtler Esad rejimi ile silahlı gruplar arasındaki çatışmanın hedefi oldu. Kentte yarım milyonu aşkın Kürt yaşıyor.

Tank ve topların da kullanıldığı şiddetli çatışmaların Heyderiye ve Meakin Heneno mahallelerine sıçradığı bildirildi. Bu mahallelerde çok sayıda Kürdün ikamet ettiği öğrenildi. Çok sayıda ölü ve yaralı olduğu yönünde bilgiler geliyor. Hayatını kaybedenler arasında, Dodiyan köyü nüfusuna kayıtlı 33 yaşındaki Mihemed Eli Helavi isimli bir Kürdün adı geçiyor.

Alınan bilgilere göre çatışmaların yayıldığı mahallelerde yaşayan Kürtler, Şex Meqsud ve Eşrefiye mahallelerine kaçmaya başladı. Bu iki mahalle Kürt mahalleleri olarak biliniyor.


ANF

Suriye: Dış Saldırı Olursa Kimyasal Silah Kullanırız!

Suriye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Cihad Makdesi
Şam - Suriye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, kimyasal ve konvansiyonel olmayan silahları ancak dış saldırı olması halinde kullanacaklarını bildirdi.

Şam’da bir basın toplantısı düzenleyen sözcü Cihad Makdesi, “Kimyasal ya da konvansiyonel olmayan hiçbir silah vatandaşlarımıza karşı kullanılmayacak” dedi. Makdesi, “Bu silahlar ancak dış saldırı olursa kullanılacak” diye uyardı.

Bu arada Sana haber ajansına göre Enformasyon Bakanlığı; batılı istihbarat cihazlarının bir kısım Arap taraflarla işbirliği içinde Suriye uydu kanallarının frekanslarını kısa süreliğine ele geçirmek ve komşu ülkelerde mevcut yayın kontrol istasyonları aracılığı ile asılsız yalan haberler yayınlamaya çalıştıklarını söyledi. 


ANF