22 Haziran 2012 Cuma

Resmi Açıklama: Türk Uçağı Suriye Tarafından Düşürüldü

Ankara'da gerçekleştirilen güvenlik zirvesinden sonra yapılan açıklamada bugün Akdeniz'de Suriye karasuları üzerinde düşen F4 tipi uçağın Suriye tarafından düşürüldüğü duyuruldu.

Pilotları arama çalışmasının devam ettiğinin kaydedildiği açıklamada olayın aydınlatılmasının ardından kararın açıklanacağı ifade edildi.

Kaplan Erdoğan’ın Tasfiye Sözüne Yanıt Verdi

Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, Türk Başbakanı Recep T. Erdoğan’ın partisiyle ilgili olarak “tasfiye” söylemlerine yanıt vererek parçalanacak ve tasfiye edilecek olanın sorun çözmeyen sistem partileri olduğunu söyledi.

Kaplan Meclis’te bugün bir basın toplantısı düzenleyerek Erdoğan’ın sözlerine yanıt verdi. Erdoğan’ın BDP içinde bir parçalanma ya da tasfiye yaşanmasını hissetmediğini, arzuladığını ifade eden Kaplan “Sayın Türk’ü, Tuğluk’u, DTP’yi kapattıran, üyeliklerini düşüren, yine DTP kapatıldığında üyesi olmadığı halde Sayın Zana’ya 5 yıl yasak koyan, her birine düşüncelerini açıkladıkları için 10 yıl hapis cezası veren de Sayın Başbakanın iktidarıdır. 8 bin mensubumuzu tutuklayan, 6 vekili, 37 belediye başkanını operasyonlarla tasfiye etmek isteyen de Sayın Başbakandır” dedi.

BDP’nin Brezilya’da da Erdoğan’un rüyalarına girdiğini söyleyen Kaplan, “Çünkü BDP blok olarak halkın demokratik kongresiyle önümüzdeki sürece çok güçlü olarak Türkiye’nin her yerinde seçime hazırlanıyor. Asıl Başbakanı korkutan budur. Bizim partimizde ‘bölünme, parçalanma, tasfiye’ bekleyenlere şunu söyleyeceğiz; geçmişte çok denediler, ‘şahin’ dediler, ‘güvercin’ dediler, bölmek istediler, çatıştırmak istediler, tasfiye etmek istediler; hiç birisi tutmadı. Ama sistemin partileri, lider partileri bu sonbahar kongresi ile beraber 3 seçimde müthiş bur tasfiyeye halk tarafından uğratılacaktır ve kendi içinde de parçalanacaktır. Burada tarihe not düşüyorum. Parçalanacak olan, tasfiye edilecek olan sistemin partileridir, sorun çözmeyenlerdir” ifadelerini kullandı. Halk onları tasfiye edecek, kendi içlerinde parçalanacaklar. Çünkü BDP’de özgürlük mücadelesinin mayası tutmuştur, artık hiç kimse bunu geri döndüremez” ifadelerini kullandı.

NECDET ÖZEL İSTİFA ETMELİ

Kaplan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in Kandil’e girme konusunda yaptığı açıklamalar üzerine de “Ee Başka devlet mi var? Derin bir devlet mi var. Genelkurmay başkanı herhalde Meclis’in dışında, hükümetin dışında bir derin devlet arıyor? Bu bir skandaldır. Böyle bir Genelkurmay Başkanının böyle bir süreçte başta olması talihsizliktir” diyerek Özel’e istifa çağrısında bulundu. 


ANF

Hakkari-Dağlıca'daki Çatışmanın Perde Arkası

Havaların ısınmasıyla birilikte Kürdistan’da her gün çatışma haberleri geliyor. Neredeyse çatışmanın olmadığı gün yok gibi. HPG verilerine göre bu ay içerisinde Türk ordusunun gerçekleştirdiği operasyon sayısı en az 41 olarak belirleniyor. Gerçekleşen bu operasyonlar sonucu yaşanan çatışmalarda ölen asker sayısı ise 86 iken 40’a yakın asker de yaralandı. Tabii bu rakamlara son büyük çatışmanın bilançosu dahil değildi. HPG, son çatışmada 109 askerin öldüğü, 100’den fazla askerin yaralandığı ve 14 gerilla kaybının yaşandığını bildirmişti

Ancak bu ağır bilanço Türkiye kamuoyundan gizleniyor. Sözde “çözüm” tartışmaları gölgesinde Yüksekova ve Şemdinli’de yaşanan çatışmalardaki asker kayıpları da gizlendi. “Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının alelacele bölgeye götüren neydi?” şeklinde kafalarda yer alan soru işaretlerine yetkililer herhangi bir yanıt vermiyor.

OPERASYON GÜCÜNE YÖNELİK BİR EYLEM

19 Haziran sabahı saat 04.00 sularında yaşanan çatışmalara ilişkin bilgileri HPG kaynaklarından alıyoruz. Çatışmanın üzerinden 48 saat geçmeden 21 Haziran günü HPG kendi sitesinde çatışmaya ilişkin açıklama yaptı. HPG, “gerilla güçlerimizi imha etmeyi hedefleyen bir operasyon hazırlığında bulunan işgalci TC ordusuna ait askeri üslere yönelik gerillalarımız tarafından devrimci bir operasyon gerçekleştirilmiştir” dedi. HPG açıklamasında yapılan bu değerlendirmeyi gerillalara sorduğumuzda, “Kürdistan’ın bütün şehirlerinde olduğu gibi aylardır Hakkari, Yüksekova ve Şemdinli alanlarına yönelik yoğun bir askeri yığınak ve aralıksız devam eden askeri operasyonlar söz konusu” şeklinde tamamlayıcı bir cevap veriyorlar.

“DEVRİMCİ OPERASYON”

HPG açıklamasının devamında “Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı olan ve sınırdan 20 kilometre içeride bulunan Şitaza karakolu ve çevresinde yaklaşık bir aydır yoğunlaşan asker ve askeri malzeme yığınağını takip eden gerillalarımız, operasyonu başlatmak üzere olan düşman gücüne yönelik devrimci bir operasyon düzenlemiştir. Şıtaza karakolunun büyük bir bölümü imha edilmiş, çevresinde bulunan 2 askeri üs gerillalarımızca ele geçirilmiştir” ifadeleri yer alıyor.

ASKERLER CENAZELERİNİ ALAMADI

Çatışmaların arka perdesini gerillalardan şöyle öğreniyoruz:

“Gerillanın esas hedeflediği Şitaza karakolunda 200’den fazla asker olduğu söyleniyor. Ve bu karakolun savunmasını yapan iki tepe de gerillaların eline geçerken karakolda bulunan birçok asker mevzisi de gerillalar tarafından imha edilmiş. Sabahın erken saatlerinde gerillanın gerçekleştirmiş olduğu bu eylemde Türk ordu güçleri bir şok yaşamış. Öyle ki askerlerin ilk yaptıkları şey gelip cenazelerini almakmış. Amaç yedikleri ağır darbeyi ve asker kayıplarını kamuoyunda gizlemek! Ama gerillaların müdahalesi ile askerler kendi cenazelerini ve yaralılarını bile alamamışlar. HPG kaynaklarından edindiğimiz bilgilere göre sabahın ilk saatlerinde karakolun çevresi bir sis tabakasıyla kaplıymış. Askerler bu sisten yararlanarak gelip bazı asker cenazesi ve yaralılarını almışlar. Ama havanın açılmasıyla birlikte çatışmalar yoğunlaşmış ve askerler bölgesindeki ölü ve yaralılarını alamamışlar.”

4 HELİKOPTER DÜŞTÜ

Akşam karanlığına kadar çok şiddetli çatışmaların yaşandığı alanda 4 Skosky tipi helikopterin düştüğü bilgisi geldi. Bu arada HPG resmi açıklamasında “1’i Mamışka, 1’i Zeri Sor, 1’i Reskê üçgeni ve 1’i de Serpêl” mıntıkalarında olmak üzere dört helikopter düşürüldüğünü ve tamamen imha olduğunu belirtti. Düşen 4 helikopterin yanı sıra 6 tane Skosky tipi helikopter ile 3 tane Kobra tipi helikopterin de darbe aldığı ifade edildi. Ayrıca bir panzer ile bir akrep tipi askeri aracında imha edildiği bilgisi HPG tarafından verildi.

CENAZELERİ KARANLIKTA ALDILAR


Gün boyu yaşanan çatışmalarda asker kayıplarının daha da arttığı bilgisi geliyor. Gerillalardan alınan bilgilere göre düşen helikopterler sonrası alana yaklaşamayan Türk ordu güçleri kendi asker cenazelerini ve yaralılarını almak için akşam karanlığını beklemiş. Karanlıkta faydalanan Türk ordusu kendi ölü ve yaralılarını alanda uzaklaştırabilmiş. Tabii karanlıkta götürülen cenaze ve yaralı askerler her zaman olduğu gibi yine Türkiye kamuoyunda gizlendi.

Diğer bir çatışma alanı olan Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Rubarok ve Yüksekova ilçesine bağlı Oramar askeri üslerinden müdahalede bulunmak isteyen Türk ordu güçleri de gerillalara tarafından püskürtülmüş. Hatta yoğun yaşanan çatışma ortamında birçok yerde tepeleri ve araziyi tutmak isteyen askerler gerillalar tarafından vurulunca askerler geri çekilmek zorunda kalmış. Alan tamamen gerillanın denetime geçmiş.

KÖYLÜLER ASKERLERİN ATEŞİ ALTINDA KALDI


21 Haziran günü çatışma bölgesinde yer yer sıcak temasın yaşandığı belirtiliyor. Gerilla kaynakları, çatışmaların yoğun yaşandığı Oramar Vadisinin askerler tarafından yasaklandığı ve sivillerin alana girmesine izin verilmediği bilgisini veriyorlar. Yerel kaynaklarda aldığımız bilgilere göre alanda bulunan köylülerin askerlerin açtığı ateş sonucunda zor anlar yaşadığı hatta bir köylünün de yaralandığı ifade edildi.

Daha sonra, ağır darbe alan Türk ordusunun savaş uçaklarıyla Güney Kürdistan’da bulunan bazı köyleri ve çevresini bombaladığı bilgisi geliyor. HPG kendi açıklamasında da “19 Haziran günü 19.00 ile 23.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’na bağlı Zap alanı sınırları içinde bulunan Duhok’un Şeladize kasabasına bağlı Çemço alanı ile Saca ve Kunişka köylerine yönelik işgalci TC ordusu tarafından savaş uçaklarıyla bombardıman düzenlenmiştir” diyor.

Açıklamada ayrıca şöyle deniliyor: “19 Haziran günü 18.00 ile 18.30 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’na bağlı Gare alanı sınırları içinde bulunan Duhok’un Şeladize kasabasına bağlı Heft Tebaq ve Gare silsilesine yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir. Bombardıman sonucunda alanda köylülere ait bağ ve bahçeler büyük zarar görürken, alanda başlayan yangın halen devam etmektedir.”

HPG kaynaklarında bombardımanın sadece bu iki alana değil aynı zamanda Zagrosların Avaşin hattına, Kontere alanına yönelik savaş uçaklarıyla bombardımanın yapıldığı belirtildi. Ayrıca Haftanin’de bulunan Haftanin köyü, Kato Sule, Gire Sipan ve Betalma çevresine yönelik de havan ve obüs toplarıyla saldırının yapıldığı ifade edildi. 


ANF

Komploların Girdabında Kürtler

Havaların ısınmasıyla artan TSK operasyonları beraberinde hem askeri alanda hem de siyasi alanda sıcak gelişmeleri de getiriyor.

Türkiye’de en ufak bir sorunda komploların aranması alışkanlık halini aldı. Bu da 90 yıllık rejimin hep gayrimeşru örgütlenmeleri ve hareketlenmelerinin doğal sonucu olarak ortaya çıktı.

Geçen günlerde yapılan Dağlıca baskınlarından sonra da işin içinde hemen farklı sebepler aranmaya çalışıldı. Özellikle Taraf gazetesi yazarı ve emniyet adamı Emre Uslu ve onun benzeri birçok analizci yaptıkları gereksiz açıklamalarla olayı karanlık boyutlara çekmeye çalıştılar.

Avni Özgürel’in Kandil ziyaretinde ortaya çıkan kimi nüanslar, Türk kamuoyunda çokça tartışıldı. Özellikle KCK Yürütme Konsey Başkanı Karayılan’ın yaptığı değerlendirmeler çarpıcıydı.

Bu röportajda dikkat çeken yön; geçen yıl yaşanan Silvan saldırısının provokasyon olarak nitelenmesidir. Bu durum söylendiği gibi değildir. Bir defa olay, kaçırılan asker ve kaymakam’ın kurtarılmasına yönelik bir operasyon sonucu meydana geldi. Hatta hatırlanırsa o dönem bu operasyon günlerce Türk medyasında işlendi. Asker operasyona, açık deyimle öldürmeye çıkarsa karşısındaki silahlı grup doğal olarak kendini savunur. Silvan olayı da böyle bir hadiseydi.

Şayet devletin Kürt haklarını verme ve bu soruna bir su serpme gibi bir derdi olsaydı Silvan gibi basit bir olay buna engel teşkil etmezdi. Silvan’da verilen asker kayıplarının kat be kat misli geçen onca sürede verildi.

Müzakereler çözülme noktasına geldi de mi Silvan olayı bozdu müzakereleri? Çok komik gerekçeler bunlar. Bu söylemleri ciddi adamların ağzından duyunca daha fazla üzülüyorum.

Daha önce de yine buna benzer “Kürt açılımı” dedikleri süreci Habur karşılamalarının provoke ettiğini açıkladılar. Utanmadan bunları kamuoyunun önünde de söylüyorlar.

Kimse de çıkıp bu kadar basit gerekçelerle nasıl barışı ortadan kaldırırsınız demiyor. Kürtlerde de yılların verdiği ezilmişlik psikolojisiyle her getirilen suçlamayı kabul edilmişlik var.

İşin özü şu dur aslında; devlet yeni hamlelerle Kürtleri kandırıp dağıtma hesabı yapıyor. Ancak denediği yöntemlerin işlemediğini görünce bir bahane bularak süreci kapatıyor.

KCK’den insanlar dalga dalga içeri alınırken bazı BDP örgütleri basın açıklamaları yaparak “operasyonlar durdurulsun siyasi müzakerelere devam edilsin” dediklerinde bu kadar olur derdim hep. Devleti masaya ricayla çağırmak gibi durumdur bu. Devlet zaten sorunu çözmek isteseydi masayı terk etmezdi.

Bugün de birileri sanki bir şeyler olacaktı da Dağlıca baskını meydana geldi, gibi uyduruk bahanelerin arkasına gizlenmeye çalışıyor.

Komplo saçmalıkları ne zaman son bulup operasyonların devamı halinde asker ve gerilla ölümlerinin gerçekleşeceğini kabul etmeleri durumunda bu sorun çözülür.

mekselinaleheng@gmail.com

Baydemir: Hiçbir Kürdün Yeri AKP, CHP, MHP Değildir!


Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın tutuklanmasının netleşmesi üzerine polislerin havaya ateş açarak kutlama yaptığını belirterek, “Kürdün yeri AKP, CHP, MHP değildir. Kürdün yeri kendi halkının yanıdır” dedi. Bu “köleliğe” son verilmesini isteyen Baydermir, Kürtçe seçmeli dersin de “Kürt halkına hakaret” olduğunu belirti.
Baydemir, Kürtçe ve Türkçe yayın yapan Beroj internet sitesine “vicdani ve ahlaki duruşunu ortaya koyan” açıklamalar yaptı. Baydemir, hükümetin her BDP’li seçilmişi tutuklamasıyla AKP’nin bölgedeki meşruiyetini ortadan kaldırdığına dikkat çekti. Baydemir, AKP'deki Kürt milletvekilllerine yönelik söylemlerinin zulme ortak olmama çağrısı olduğunu belirterek bu sözlerden dolayı üzgün olduğunu da sözlerine ekledi. Bediüzzüman Said-i Kürdi’den “Milletimizin adını lekelemeyelim” alıntısını yapan Baydemir, AKP milletvekillerine yüzünü halka çevirmelerini istedi. Baydemir, hükümetin seçimlik Kürtçe ders girişimi için “Kürt halkına hakaret” dedi. Baydemir’in yaptığı açıklamalar şöyle:

İçerisinde yer aldığımız ve halkımızın maruz kaldığı zulümlere karşı ortaya koymuş olduğu direniş bir Kürt ve Kürdistan davasıdır. Kürt halkının haklı talepleri, haklı davası bir gün mutlaka ve mutlaka selametle sonuçlanacaktır, Kürt halkı özgürlüğüne kavuşacaktır. Bütün çaba bunun yakın tarihte geçekleşmesi ve daha fazla bedel ödenmeden, daha fazla ölüm olmadan, daha fazla insan incinmeden, daha fazla çocuk yetim kalmadan, daha fazla kadın dul kalmadan, daha fazla anne gözyaşı dökmeden bu sorun nihayete ermesidir. Ve şüphesiz ki onurlu barış tecellisidir.

Kürt davası 10-20 yıllık bir dava değildir, en az 200 yıllık bir davadır. Dolayısıyla özgürlük için mücadele tarihi ve mücadele mirası en az 200 yıllıktır. Hiçbir şey kendiliğinden doğmadı, bugün yaşadığımız olaylar, sebepler, sonuçlar da kendiliğinden değildir, evveliyatı vardır diye düşünüyorum.


İKTİDARLARIN KÜRTLERE BAKIŞ AÇILARINDA STRATEJİK DEĞİŞİKLİK YOK


Son 100 yıla baktığımızda Osmanlı döneminin sonları, daha sonra İttihat ve Terraki, çok partili rejime geçiş ve son 10 yıllık iktidarı bir bütün olarak irdelediğimizde bütün iktidarların, bütün hükümetlerin aşağı yukarı Kürt ve Kürdistan davasına bakış açılarında stratejik bir değişiklik yoktur. Dolayısıyla Kürtlerin kendi kendini kandırmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Veya Kürtlerin artık hiçbir siyasi iktidarın, hükümetin kendini kandırmasına müsaade etmesi gerekiyor. Veya buna vesile olmaması gerekiyor diye düşünüyorum.

POLİSLER BEKİR KAYA TUTUKLAMASINI ATEŞ AÇARAK KUTLADILAR

Van Belediye Başkanımız Bekir Kaya gözaltına alındığında ben Van’daydım. Van’da insan olarak, halkın büyük bir teveccühü ile seçilmiş ve Kürt halkının bir hizmetkarı, ama aynı zamanda bir Kürt olarak rencide edildik. Adeta onurumuzla, haysiyetimizle oynandı. İlk defa paylaşıyorum; tutuklama kararı çıktığında dışarıda bulunan güvenlik personeli bazı polisler tutuklamayı havaya ateş açarak kutladılar. Ve benim gözlerimin önünde yaptılar.
EDREMİT’TE HALKIN İRADESİ CEZAEVİNE KONULDU, AKP İKTİDAR OLDU

2009 seçimlerinden bu yana 190 seçilmiş belediye başkanı, meclis üyesi ve il genel meclis başkanı ve üyesi arkadaşım şu an cezaevinde. Şu anda Şırnak’ta dışarıda tek bir belediye başkanı kalmadı. Örneğin Edremit’te belediye başkanımızın tutuklanmasıyla birlikte bir AKP’li meclis üyesi Edremit belediye başkanı oldu. Halkın seçtiği belediye başkanı cezaevine konuldu, AKP’li bir meclis üyesi belediye başkanı oldu. Yani halkın iradesi cezaevine konuldu, AKP iktidar oldu. 2009 yılından bugüne değin hemen hemen her Allah’ın günü, her hafta bana yaşatılan budur.

Aynı zamanda GABB (Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği) başkanıyım. Ve bölgedeki bütün belediyeler GABB üyesidir. Bekir Kaya başkan da GABB Encümen üyesidir. Dolayısıyla ben hemen hemen her gün başkanı olduğum Birliğin bir belediye başkanını, bir meclis üyesini ya da il genel meclis üyesini cezaevine uğurluyorum.


KEM SÖZ ZULME ORTAK OLMAMA ÇAĞRISIYDI, ÜZGÜNÜM

Öfke ve kem söz çoğu zaman insani bir isyandır. Çoğu zaman da çaresizliktir. Evet Van’da kendimi çok çaresiz hissettim, naçardım. Ak Partili Kürt milletvekillerine kullanmış olduğum söz elbette ki kem bir sözdür, elbette ki hoş bir söz değildir. Buradaki kastım bu zulme ortak olmamaları, kendi halklarına reva görülen zulme karşı çıkma çağrısıdır. Ve ben o kem sözü kullandığım için de üzgünüm. Bir insan olarak hakikaten üzgünüm. Ama aynı zamanda bu kem sözü kullandığımın iki katı onların şu anda içinde bulunduğu duruma üzgünüm. Nasıl bir Kürt, zalim bir hükümetin politikasının uygulayıcısı, destekleyicisi olabilir.

Van’daki konuşmamdan dolayı beni yargılayabilirler ve mahkemeler bana ceza verebilirler. Hiç sorun değil, ama tarih bu milletvekillerini yargılamayacak mı? Tarih; AKP içinde, CHP içinde vakti zamanında DYP, ANAP hükümetleri içerisinde yer alan Kürt milletvekillerini yargılamayacak mı?. Tarih zalimin yanında yer alanı mı zulme karşı direneni mi haklı çıkaracak? Bir gün mutlaka bu coğrafya özgürlüğüne kavuşacaktır. Bu coğrafyanın evlatları, torunları kendi dedelerinin tercihlerine bakacaktır. Kim zalimden yana yer almış, kim mazlum halkının yanında yer aldığı için yargılanmış bunu görecektir.


TÜRKÜN NEYİ VARSA KÜRDÜN DE AYNISI OLACAKTIR

Benim çağrım çok açık ve nettir. Artık Kürdistan coğrafyasında ben insanım diyen her Kürdün, her insanın zalimin zulmüne karşı tavır alması gerekiyor. Bizim nazarımızda artık AKP’nin CHP’den, MHP’den hiçbir farkı kalmamıştır. Dolayısıyla ‘ben Kürtçe seçimlik ders getiriyorum, ben iyiyim’ beyanatının benim yanımda bir hükmü yoktur. Kürdistan coğrafyasına ve Kürt halkına eşitlik temelinde özgürlük istiyoruz. Eşitlik temelinde bir arada olmak istiyoruz. Bu coğrafyada Türkün neyi varsa Kürdün de aynısı olacaktır. Yoksa bunun adı özgürlük olmaz.
SEÇİMLİK KÜRTÇE DERS KÜRT HALKINA HAKARETTİR

Kürdistan coğrafyasında ''ilkokul 4’üncü, 5’inci sınıftan sonra seçimlik ders koyacağım'' diyor. Bu Kürt halkına hakarettir. Bu reform değil, bu Rönesans değil bir hakarettir. Benim coğrafyamda ben kendi evladıma ana dilde eğitim veremeyeceksem, kendi coğrafyamın ismini kullanamayacaksam, kendi coğrafyamın iradesini temsil eden bir meclis olmayacaksa, hür seçimler olmayacaksa ve bu coğrafyanın sembolleri kullanılamayacaksa bunun adı özgürlük olmayacaktır. Ekonomik manada bir özgünlüğü olmayacaksa bu coğrafya yine yoksun, yine mağdur kalacaksa özgürlük olmayacaktır. Dolayısıyla özgürlük birey olarak Osman Baydemir’in belediye başkanı, birey olarak Ahmet’in, Ayşe’nin, Mehmet’in milletvekili olması, A partisinin, B partisinin iktidar olması değildir. Özgürlük bir halkın kendi diliyle, kendi kültürüyle ve kendi kimliğiyle kendi coğrafyasında özgürce yaşayabilmesidir.
MİLLETİMİZİN ADINI LEKELEMEYELİM

Elbette ki Türk halkı ile, Fars ve Arap halkı ile kardeşçe yaşamak isterim. Ama kardeşlik bir diğer halkın dilini, kültürünü bize dayatması değildir. Biz bu dayatmayı reddediyoruz. Bu itibarla benim çağrım ve çağrımın ilhamı da Üstad Bediüzzaman’dandır. Üstad Bediüzzaman’ın çağrısından bir Kürt halkının evladı olarak etkilendim. Müsaadenizle bu çağrıyı bir kez daha yenilemek istiyorum. “Sultan Abdülhamit maaş ve ihsan denilen rüşvet ve hakk-ı sükutu kabul etmedim, reddettim. Milletimin nabını lekedar etmedim. Aklımı feda ettim, hürriyetimi terk etmedim, ona boyun eğmedim” diyor. Dolayısıyla benim çağrım bütün Kürdistanlı kardeşlerimedir. Gelin milletimizin adını lekelemeyelim. Şana, şöhrete, makama, mevkiye tenezzül etmeyelim. Her birimiz cezaevini göze almayabilir, her birimiz malımızı mülkümüzü yitirmeyi göze almayabiliriz, buna saygı duyuyorum. Ama her birimizden onurumuzu koruma talebi bence dostane, insani bir taleptir. Hiç olmazsa zalimin yanında yer almamak suretiyle kalbi duygularla karşı koyabilirler.

Yine Üstad şöyle diyor:
“Eğer dalkavukluk, kedi gibi menfaat elde etmek için yalvarmak, toplum menfaatlerini şahsi menfaatler için feda etmek akıllı olmanın gereği olarak görülüyorsa şahit olunuz ben o akıldan istifamı veriyorum. Divanelik, ki bence bu masumiyet mertebesidir, iftihar ediyorum.” Eğer hakikaten bu zulme karşı direnmek, buna boyun eğmemek bir divanelikse benim çağrım gelin hep beraber divane olalım.

KÜRDÜN YERİN AKP, CHP VE MHP DEĞİLDİR


Bana göre Kürtler artık yüzünü kendi milletine çevirmelidir. AKP, CHP, MHP içerisinde yer almak olsa olsa bu halkın hüznünü, bu halkın eziyetini, gözyaşını uzatmaktan başka hiçbir bir işe yaramayacaktır. Bu konuda tek bir adres göstermiyorum, göstermek gibi bir hadde de sahip değilim. Herkes gelsin BDP içinde siyaset yapsın çağrısında asla bulunmuyorum. Onlarca alternatif yolları var. Kürdün yeri AKP, CHP, MHP değildir. Kürdün yeri kendi halkının yanıdır.

HER TUTUKLAMA AKP’NİN KÜRDİSTAN’DAKİ MEŞRUİYETİNİ ORTADAN KALDIRIYOR

Demokratik değerler açısından bir şey daha söyleyeyim. Kürdistan coğrafyasında bir siyasi partinin halkın iradesiyle 190 seçilmişi, 35 belediye başkanı tutuklanıp cezaevine konuluyor. Hangi iktidar tarafından? Ak Parti iktidarı tarafından. Eğer Kürt halkının oy verdiği seçilmiş belediye başkanları, meclis üyesi, il genel meclis üyesini cezaevine koymak siyaseten bir tasfiye aracı ise –ki böyledir- o halde BDP’nin seçilmişlerinin yürütmüş olduğu siyaset meşru değilse o zaman AKP’nin de bu coğrafyada yürüteceği siyaset meşru olmaktan çıkacaktır. Aslında tutuklanan her Kürt milletvekili, tutuklanan her Kürt belediye başkanı AKP’nin Kürdistan coğrafyasındaki meşruiyetini ortadan kaldırıyor. Hiçbir şey görmüyorsunuz bunu da mı görmüyorsunuz? Biz burada tutuklandığımızda, cezaevine konulduğumuzda siz nasıl bu coğrafyada meşru bir siyaset yürütebilirsiniz? Dolayısıyla ey Ak Parti içinde politika yürüten insanlar; benden önce AKP politikasına sizin karşı çıkmanız gerekiyor, sizin buna isyan etmeniz gerekiyor. Benim bu manada yaptığım bir şey yok, tam tersine sizin meşruiyet zemininizi ortadan kaldıran hükümetin kendisidir. Şu anda içinde yer aldığınız hükümetin kendisi BDP’li milletvekillerini, BDP’li belediye başkanlarını, meclis üyelerini tutuklayarak sizin Kürdistan’daki meşruiyetinizi ortadan kaldırıyor.

ÇOCUKLARINIZ “İDRİS NAİM ŞAHİN’İN YANINDA NE İŞİNİZ VAR” DİYE SORMAYACAK MI?


Bundan 20, 30, 40 yıl sonra tüm bunlar yazılacak ve çocuklarımız okuyacak. İdris Naim Şahin’i de okuyacaklar, sizi de okuyacaklar ey Kürt milletvekili kardeşlerim. Kürdistan halkı İdris Naim Şahin’e kızmayacak, size kızacak. İdris Naim Şahin kendi görevini yaptı diyecekler. Peki sizin için ne diyecekler? Ne işiniz var bu adamın yanında demeyecekler mi?

Vicdan sahibi herkese bir çağrım var. Gelin 2004, 2007, 2009, 2011 yılı seçimlerinin kampanya kasetlerini ve televizyon programlarını izleyelim. Her miting meydanında, her seçim bürosunun açılışında ben BDP seçmenine, kendi halkıma ‘Başka bir siyasi partinin adayına ya da rakip partilerin adaylarına atacağınız taş önce benim başımı yarar’ demişim. Siz de bir Allah’ın günü ‘Ey hükümet sizin tutuklayacağınız her belediye başkanı önce benim meşruiyet zeminimi ortadan kaldırır’ deyin. Bir deyin bakalım hükümete. Bu kadar rahat hareket edecek mi? Bu kadar rahat zulüm edebilecek mi?


BDP, HAK-PAR, KADEP’İ BEĞENMİYORSANIZ YENİ PARTİ KURUN

Bence onların yeri AKP, CHP, MHP değildir. Onların yeri halklarının yanıdır. BDP’yi, Hak-Par’ı, KADEP’i beğenmiyorsanız yeni bir parti kursunlar. Bu kadar basit. Ama artık bizim kölelik etme hakkımız olmadığına inanıyorum. Böyle bir hakkımız yok.” 


ANF

Lavrov: Suriye'ye Müdahale Olursa Kürt Sorunu Çıkar

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye'ye yönelik bir müdahale olursa etnik gruplar arasında çatışma çıkacağı uyarısında bulunarak, bunun tüm bölgeye yayılabileceğini ve Kürt sorunu yaşanacağını ifade etti. Lavrov, Kürtlerin Suriye'de, Türkiye'de ve Irak'ta yaşadığını hatırlattı.

"Moskova'nın Ekosu" ve Rusya Tudey Televizyonuna değerlendirmede bulunan Lavrov, Suriye’nin çok sayıda etnik ve dini topluluğun bir arada yaşadığı ülke olduğunu anımsatarak, krizin giderek bölgesel bir çatışmaya dönüşeceğini ima etti. Lavrov şöyle konuştu: “Buradaki dini grupların başka ülkelerle de ilişikleri var. Lübnan, Suriye'deki gelişmelerden etkilenmeye başladı bile. Orada etnik topluluklararası çatışmalar ve anlaşmazlıklar yaşanıyor ve tüm bunlar bölgeyi kapsayabilir. Kürtlerin sorunu olabilir, Kürtler Suriye, Türkiye, Irak ve diğer ülkelerde de yaşıyor. Hıristiyanların sorunu olabilir, Hıristiyanlar Mısır'da şiddete maruz kalmaya başladı bile. Bu çok tehlikeli. Onlar orada asırlar boyu yaşıyordu ve bu dengenin bozulması faciaya yol açar."

SURİYE AMBARGOSUNA UYMAYACAĞIZ

Lavrov, Suriye'ye saldırı helikopteri taşıyan Rus gemisinin İngiltere'nin baskısıyla geri gönderilmesine tepki göstererek Moskova’nın, AB'nin Suriye'ye uyguladığı ambargoya uymayacağını söyledi. Geminin, hava savunma sistemleri ve onarımı yapılan 3 helikopteri taşıdığını kaydeden Lavrov, Batı medyasının Rus gemisiyle ilgili tepkilerinin belirli bir kampanyanın parçası olduğunu belirtti.

Lavrov, şöyle dedi: “Suriye'ye savaş gemisi göndermiyoruz. Biz kamuoyuna açık bir şekilde Suriye ile imzaladığımız silah satışı sözleşmesinin gereklerini yerine getirdiğimizi açıkladık. Bu silahlar tamamen savunma amaçlı ve çoğunlukla da hava savunma sistemleri. Bunlar halka karşı kullanılamaz. Sadece dış saldırılara karşı kullanılabilir. Gemide 2008 yılındaki sözleşmeye göre onarılan 3 helikopter var. Bunlar Sovyet helikopterleri. Bunlar Sovyetler döneminde Suriye'ye verilen helikopterler. 2008 yılında bunların onarılmasıyla ilgili sözleşme yapıldı.”

Lavrov yönetim değişikliğine ilişkin sorulara ise “Kendilerini kimin yöneteceğine ve nasıl yaşayacaklarına Suriye halkı karar vermeli” ifadelerini kullandı.

Suriye’de Mart 2011’den beri çatışmalar yaşanıyor. Batılı medyaya göre 15 bini aşkın kişi hayatını kaybetti. Batılı ülkeler ve Türkiye-Katar ikilisinin desteğindeki Suriye Ulusal Konseyi (SUK), Suriye’deki iç dinamiklerin desteğini almayı henüz başaramadı. İstanbul’da kurulan ve AKP rejiminin hem desteğini arkasına alan bu oluşumun başına son olarak bir Kürt getirilse de Kürtler ve ülkedeki diğer dini ve etnik azınlıklarda güven oluşturmaya yetmemiş görünüyor.

Savaşın başından bu yana en büyük unutulmuşlar Kürtler. Buna rağmen Kürtler, bu tarihi fırsatı kaçırmamakta kararlı görünüyor. Demokratik özerklik yolunda anadil okulları, komün ve meclisleri, nüfusun yüzde 15’inden fazlasını oluşturan Kürt halkının güvenliğini sağlamak için de Öz Savunma Komiteleri kuruldu. Batılı devletler Kürtlerin durumunu açık bir şekilde henüz gündemlerine almış gözükmeseler de, Suriye ve Ortadoğu’nun geleceğinin doğrudan Kürtlerin durumuna bağlı olduğu uzun süre görmezden gelinemeyecek gibi görünüyor.
Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi Başkan Yardımcısı ve PYD’nin lideri Salih Muslim Muhammed, geçtiğimiz günlerde ANF’ye verdiği bir mülakatta Suriye’nin önünde iki yol kaldığını söylemişti. PYD lideri Suriye’nin önünde Arap Birliği ve BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın 6 maddelik barış planı çerçevesinde Suriye’de bulunan gözlemci grubu 3-4 bin kişilik barış gücüne dönüştürme dışında bir seçeneğin kalmadığını belirterek, aksi durumda iç savaşın kaçınılmaz olduğunu sözlerine kaydetmişti. 


ANF

Ahmet Koca 7 Polisi Birden Dövmüş!

İstanbul Fatih'te, askerden izinli gelen Ahmet Koca’yı öldüresiye dövdükleri gerekçesiyle açığa alınan polisler kendilerini savundu. Polis memurları, olay gecesi tuttukları tutanakta, Koca’nın kendilerine yumruk attığını, tartakladığını öne sürdü !!!

Araçtan şüphelenerek "Dur" ihtarında bulunduklarını belirten polisler, akıllara durgunluk veren ifadelerle olayı şöyle anlattı: "Sürücü Ahmet Koca, 'Ben teğmenim araçtan inmem, size kimlik göstermem' dedi. Subay kimliğini istedik. Bu sırada cep telefonunu çıkardı ve aradığı kişilere 'Polisler artistik yapıyor, hemen buraya gelin, ağızlarına s..., acele gelin' dedi. Telefonu kapatıp belgeleri göstermesini istedik. Dinlemedi. Kürtçe konuşarak bize yumruk attı. Savurduğu yumruklardan birkaç tanesi görevli polislere isabet etti."

Telsizle takviye ekip istediklerini ve Koca'yı 'zor kullanarak' etkisiz hale getirdiklerini belirten polisler, "Ekip otomuza aldık. Hepimizin anasına, bacısına küfür etti. 'Hepinizin yüzünü aklıma yazdım, ya beni burada öldürün ya da ben sizi tek tek buldurup öldürteceğim' diye tehdit etti" ifadesini kullandılar.

Koca'yı Aksaray Polis Merkezi'ne götürmek istediklerini belirten polisler, devamını şöyle anlattı: "Ancak polis merkezindeki arkadaşların arayarak karakol önünde muhtemelen Ahmet Koca'nın akrabalarından oluşan 40-50 kişilik kalabalık bir grup olduğunu söylemesi üzerine, Şehremini Polis Merkezi'ne yöneldik. Koca, araç içindeki demirlere kafasını vurarak kendisine zarar verdi. Fenalaştığını söyleyince aracı durdurup hava almasını sağladık ama kaçmaya başladı. Bu sırada ittirmesi sonucu bir polis memuru yere düşerek kolundan ve bacağından yaralandı. Tekrar zor kullanarak etkisiz hale getirdik."

Türkiye’de polisler tam bir cezasızlıktan faydalanıyor. Her yıl binlerce kişi polis şiddetine maruz kalıyor. 2011’den bu yana en az 4 kişi gaz bombaları nedeniyle hayatını kaybetti. Karakolda, sokakta, cezaevlerinde yaşanan ve kameralara yansıyan polis şiddeti, genellikle mağdurun mahkumiyetiyle sonuçlanıyor. Polis ise göstermelik soruşturmalar sonucunda aklanıyor. 


ANF