27 Mayıs 2012 Pazar

‘Psikolojik Kopuş’un Dereceleri

Artık telaş başladı.

Dünkü köşe yazısında Taha Akyol bu telaştan söz etti.

“İdris Naim Şahin’in dili olumsuz örnektir, bölgede olumsuz etkiler yapmıştır. Bunu Sabah’ta Nazlı Ilıcak, Zaman‘da Hüseyin Gülerce, Yeni Şafak’ta Ali Bayramoğlu, Bugün’de Ahmet Taşgetiren de yazdı.”

Kendisi de bu yazarlara katılıyor.

Telaş ne? Yazısının başlığı telaşı anlatıyor:

“Psikolojik kopuş!”

Akyol hukukçu. Ama yazılarından anladığımız kadarıyla “sosyoloji ve sosyal psikolojiye” de meraklı. Bu durumda “kalıcı kimliklere” bağlı toplulukların “psikolojisindeki” değişiklikleri “kopuş” olarak nitelemenin anlamını biliyor olmalı. Burada her hangi bir “olay” karşısında ortaya çıkan ve polis jargonunda “kitle psikolojisi” sözleriyle tanımlanan, geçici, ani reaksiyondan söz etmiyoruz. “Psikolojik kopuş”, bir halkın “geçici olmayan ruh hali”yle ilgilidir.

Çünkü böyle toplulukların “psikolojik kopuşu”, her hangi bir “bireyin” “psikolojik kopuşuna” hiç benzemez. Bireyin “psikolog” ya da “psikiyatrist” müdahalesiyle “toplumdan, ailesinden, sevdiklerinden ve hayattan kopmasını” önleyebilirsin. Onu “intihardan” vaz geçirtebilirsin.

Ama söz konusu bir halk ise, “psikolojik kopuş” bir hastalık, bir anomali, tedavisi gereken bir olgu olarak görülemez. Bir halk, aynı devlet çatısı altında yaşadığı diğer halktan “psikolojik olarak koptuğu” zaman, bu artık “tamiri” ancak “kopuşun siyasi olarak da gerçekleşmesi”nden sonra mümkün olacak bir sosyolojik gerçekliğe dönüşür.

Eğer sen “kopuş öncesinde” Türkle Kürdü “eşitleyememişsen”, “psikolojik kopuştan” sonra, onları artık “eski statüko” içinde bir arada tutma imkanını da kaybetmiş olursun.

“Psikolojik kopuşun” derecesi arttığı ölçüde “bir arada yaşama”nın imkanları daralır.

“Psikolojik kopuşun” bugünkü düzeyinde, artık Türklerle Kürtler eski “merkeziyetçi” devlet içinde yalnızca “kültürel ve bireysel hakların tanınması” ve herkesi biçimsel olarak “eşitleyen” bir “yurttaşlık tanımı” temelinde bir arada yaşayamaz. Bundan 30 yıl once böyle bir birliktelik mümkün olabilirdi. Bugün olmaz.

Bugünkü “kopuş” derecesine uygun düşen statü, “adem-i merkeziyetçi” devlet çatısı altında, iki dilli “demokratik özerklik”tir.

Eğer bu “statü” bugün tanınmaz ve bu yüzden “psikolojik kopuş” daha bir üst aşamaya yükselirse, bilinmeli ki, “demokratik özerklik” statüsü de “halkın psikolojik” dünyasında bütün anlamını yitirir. “Psikolojik kopuşun” her ileri aşamasında devreye “administrativ, teritoryal otonomi”den, “federal” ve “konfederal devlet”e doğru alternatifler bir birini izler ve giderek “ayrılma ve ayrı devlet kurma” dışında alternatif kalmaz. “Psikolojik kopuş”un en üst aşaması değildir “ayrı devlet”. Çekoslavakya modelinde olduğu gibi “psikolojik kopuşun” en yüksek aşamasının “dostane ayrılıkla” sonuçlanması da mümkündür; Türk/Ermeni “psikolojik kopuşunda” olduğu gibi ayrılığın Ermeni jenosidiyle ve “iki düşman devlet” biçimiyle sonuçlanması da mümkündür.
Bütün bunlar neyi göstermektedir?

Bütün bunlar, Kürt halkının Türklerden ve devletten “psikolojik kopuşunda” temel rolü mevcut devlet ve hükümetin oynadığını göstermektedir. Cumhuriyet kurulduktan sonra, Kürt halkının “psikolojik kopuşu”, “ayrılıkçı propagandanın” değil, devlet iktidarlarının uyguladıkları siyasetin sonucu adım adım, etap etap gerçekleşmiştir.

PKK önderi Öcalan ve Kürt özgürlük hareketi bütün güçleriyle Kürt halkının Türk halkından “son ve nihai kopuşa” sürüklenmesini önlemek için elden geleni yapmaktadır.
Bunun kanıtı şudur: Fırat’ın Batısında Kürt halkı devletin bütün amansız ve kanlı saldırılarına rağmen, bu bölgede yaşayan sivil Türk azınlığına karşı düşmanlık duyguları içinde olmamıştır. Batıda yaşanan “linçlerin” tek bir benzerine Kürtlerin arasında yaşayan Türk azınlığından hiç kimse uğramamıştır.

Bu olgu da bize anlatıyor ki, Kürtlerin “psikolojik kopuşu” henüz “en son noktaya” ulaşmamıştır. Bu Türkiye için, Türkiye’de yaşayan farklı etnik, dini, mezhebi topluluklar için bir nimettir.

Bu aynı zamanda bugünkü “psikolojik kopuşun” sorumluluğunun devlette ve şimdi devleti yöneten AKP hükümetinde olduğunu da ortaya koymuştur.

Şikayet hakkınız yok. Kürt halkının bugünkü “psikolojik kopuş” düzeyine uygun çözüm PKK önderi tarafından formüle edilen “demokratik ulus temelinde, demokratik cumhuriyet çatısı altında, Türkle Kürdü eşitleyen demokratik özerkliktir.
“Kopuşu” biraz daha zorlarsanız, biliniz ki, bu çözüm de hızla eskiyecektir.

Taha Akyol şöyle yazdı: “Balkan milliyetçilikleri de ‘Osmanlı şemsiyesi altında’ diye başlamıştı, sonrası malum...”
Malum olan ne? Bulgarların, Yunanlıların, Makedonyalıların, Arnavutların v.s. “ayrı devlet” kurmaları mı? Akyol’un buna “itirazı” mı var? Türkiye Balkanlar’da meydana gelen bu tarihsel “psikolojik kopuşun” “siyasi diplomotik” sonuçlarını değiştirebilir mi?

Geç kalırsanız, “bütün parçalardaki” “psikolojik kopuşun” mukadder “siyasi diplomatik” sonuçlarını da tıpkı Balkanlar’da olduğu gibi değiştirmeye muktedir olamayacaksınız…Akıllı olun!



VEYSİ SARISÖZEN