26 Nisan 2012 Perşembe

HPG, AKP’nin Hesabını Bozar!

Baki Gül
 
 
Türk ordusu ile HPG’liler arasındaki savaş 2012 yılında farklı bir boyuta taşınacağa benziyor. Son günlerde askeri operasyonlar giderek yaygınlaştı. Hava destekli kara operasyonları son yılların en kapsamlı hali ile sürdürülüyor. Türk ordusu operasyonlara kış boyunca hiç ara vermedi. Bunun üç nedeni vardı: 

Birincisi Türk devleti siyasal ve askeri alanda devam ettirdiği operasyonlardan kalıcı sonuç almak istiyordu.

İki alanda da katı “güvenlik politikası”nı sonuca götürmek devletin temel hedefiydi. İkincisi ise iklim şartları ve arazi yapısına göre HPG’lilerin hareket alanının görece olarak sınırlandığı dönem olan kış mevsiminde devlet olabildiğince sonuç almak istiyordu. 

Üçüncüsü belki de en önemlisi AKP iktidarı, Kürt sorunu üzerinden oluşturduğu politikasında ABD’den aldığı askeri-diplomatik ve ekonomik desteğini en verimli bir şekilde kullanmak istemesi ile açıklanabilir. Çünkü AKP, ABD’nin bu desteğinin kalıcı olmadığını, dolayısıyla bütün gücüyle Kürt siyasal ve askeri yapısına yüklenmek istedi. Ancak bütün bu çaba ve girişimleri devletin ne askeri operasyonlarında ne da siyasi operasyonlarında istediği sonucu ortaya çıkarmadı. Özellikle 2012 Newrozu bu konuda tartışmaya mahal vermeyecek bir durumda kendisini göstermiştir.

Askeri alanda da benzer bir durum yaşandı. Şunun altını iyi çizmek gerekiyor: AKP iktidarı Bölge’deki savaşta yaşananları medyaya yansıtmamaktadır. Bu nedenle yaşanan gerçekler özellikle Türk kamuoyunda bilinmemektedir. Özellike asker kayıpları devlet tarafından gizleniyor. HPG eylemleri ise “PKK propangadası” olur nedeniyle medyada yer almıyor. Bunun hükümetin özel bir politikası olduğunu da vurgulamakta fayda var.

Oysa HPG kaynaklarının açıklamalarında kışın ortasında HPG’nin 9 koldan eylem ve baskınlar yaptığı, bu baskınların görüntülerinin olduğunu gayet iyi biliyoruz. Yine HPG’lilerin asker mevzilerinden kaldırdıkları silahlar ve askeri mühimmatların listesi verildi. Ancak bu haberler Türk medyasında özellikle hiç yer almadı. Tabii ki HPG’nin de kayıpları oldu. HPG kaynakları bu durumu kamuoyu ile paylaştı.

Neyse gelelim şimdi önümüzdeki günlerde HPG ile ordu arasındaki savaşta olabileceklere... HPG’nin kış şartlarından dolayı sınırlı hareket alanı ortadan kalkmış durumda. Türk ordusunun ABD’den aldığı teknik ve istihbarat desteğine karşın son dönemde Amasya’dan Hatay’a, Kars Kağızman’dan Uludere’ye birçok alanda yapılan eylemler, yol kontrolleri, karakol inşaat şantiyelerindeki çalışmaların engellenmesi biçiminde eylemler kendisini göstermeye başladı. Türk ordusu ise Bölge’ye askeri sevkiyat, helikopter ve savaş uçakları destekli operasyonlarını giderek artırdı. Asker şu an hareket edebiliyor.

Ancak Mayıs ayından itibaren askerin Kürt illerinde hareket etme olanağı ortadan kalkacağa benziyor. Çünkü 2011 yılından 2012 yılının bugünlerine kadar devam eden kesintisiz askeri operasyonlar HPG’nin daha aktif bir mücadeleye yönelmesini beraberinde getiriyor. Yol kontrolleri, alıkoymalar, HPG eylemlerinin kapsamlarının giderek genişleyebileceğini gösteriyor.

Eylemlerin sadece Kürt illerinin kırsal bölgesinde olmayacağının işareti de Amasya ve Amanos’daki HPG eylemlerinden de görülebiliyor. Çünkü Öcalan üzerindeki tecrit, HPG’ye yönelik saldırılar, siyasal alandaki baskıları da değerlendiren HPG güçleri savaşı geçen yıldaki durumda tutmayacağa benziyor. Hatta Türkiye’nin batısı da şiddetten nasibini fazlasıyla alabilir. Şu anda AKP, HPG karşısında savaşma dirayeti kırılan Türk ordusuna, özel tim polisleri ve paralı özel birliklerle moral vermeye çalışıyor. Ancak ordunun savaş kabiliyetini yeniden kazanması oldukça zordur.

Çünkü Türk ordusunun toplumsal meşruiyeti de oldukça zayıflamış her alanda tartışma konusu olmuştur. Özel tim polisleri ve paralı özel birliklerin HPG’ye karşı savaşta sonuç alması da imkansızdır. AKP bu konseptle 1990’lardan daha beter bir durum ile karşılaşabilir. Geçmişte JİTEM ve kontrgerilla yapılanmalarının yaptığını bu özel tim ve paralı özel askerlerin bölgede uyuşturucudan rüşvete ve işkenceye kadar birçok suça buluşma potansiyeline sahiptirler. Ki şimdiden köy baskınlarında izledikleri yöntem 1990’lardaki JİTEM uygulamalarından hiç de farksız değildir. Dolayısıyla önümüzdeki dönem savaş ve çatışmaların yaygınlaşıp yoğunlaşacağı bir dönem olabilir. Ve bu savaşın sonucunda Türkiye; Suriye’den daha beter bir halde kendisini bulabilir. Bunun işaretleri fazlasıyla kendisini gösteriyor.

Bu nedenle AKP’nin askeri ve siyasi baskı politikalarında alamadığı sonucu diplomasi alanında ve Kürtleri birbirine karşı kullanarak almaya çalışması hiç de akıllıca bir politika değildir. Çünkü bu politikalar da 1990’lı yıllarda çokça yapılmış ve hiçbir sonuç alamadığı gibi; Kürtlerin kazanımlarını arttırmaktan başka bir durum yaratmamıştır.

ANF NEWS AGENCY

Yeni Vesayet ve Güvenilmez Hükümet

Veysi Sarısözen
 
 
AKP, Kendisine karşı “darbe” yapmaya kalkışan Genelkurmay Başkanlarını, generalleri “ağırlaştırılmış müebbedle” yargılatıyor.

Kürt halkına karşı 1000 “operasyon” yapan ve suçu “sabit” polis şefine ise 2 yıllığına, özel olarak döşenmiş bir “cezaevi” hazırlıyor.

Hükmü kesinleşmemiş 28 Şubatçı paşaları ve gazetecileri kulaklarından tuttuğu gibi hapse attırıyor.

Hükmü kesinleşmiş Ağar “paşa”, kendisi için yeniden inşa edilen “özel cezaevi” hazır olmadığı için gözaltına bile alınmıyor.

PKK önderini, ellerinde imkan olsa Alkatraz’a hapsedecek olanlar, utanmasalar Ağar’ı “dinlensin” diye Kanarya Adalarına gönderecekler.

Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı “askeri” veyaseyetin yerini “polis” vesayetinin almasıdır. Geçmişte asker askeri kolluyordu, şimdi polis polisi kolluyor. Mal meydanda. Derin devletin ideolojisi “Kemalizm”di, “enstrümanı” orduydu. İdeoloji çöktü, “enstrüman” teslim bayrağını çekip, “türbanın” önünde el pençe divan durdu. Şimdi derin devletin ideolojisi “Fethullahçı, devletleştirilmiş, Türkleştirilmiş, kapitalistleştirilmiş İslam”, “enstrümanı” polis ve yargı.

Hükümet’in yeri ne bu ahvalde?

Aslında hiçbir şey. Onun afrası tafrası geçici. “Kemalist askeri vesayetten”, “Cemaatçi polis-yargı vesayetine” geçişe özgü ve gücünü “tek başına çoğunluk” olmaktan alan Hükümet adım adım bu vesayetin hükmü altına giriyor bile.

Şimdi düşünelim: Başbakan sık sık “fanilikten”, “ölümden” söz ediyor ya, Allah gecinden versin, hak vaki olduğunda Türkiye büyük olasılıkla yeniden “koalisyon” ya da “zayıf çoğunluklu”, istikrarsız hükümetler dönemine girecek. Yarın ya da öbürgün…Hiçbir hükümet ebediyen seçimlerden salt çoğunlukla çıkamaz. Hele kırk yamalı, lider karizmasının zamkıyla teğellenmiş bir AKP, Erdoğansız şimdiki oylarını aynıyla asla alamaz.

Böyle olunca ne olur?

Geçmişte zayıf, istikrarsız hükümetlerin ve koalisyonların başına ne gelmişse o olur. Belki “yakın” bir zamanda Samsun’a olmasa da Esenboğa havalimanına “çıkacak” olan Cemaatin “Genelkurmay Başkanı” her “krizli durumda” bir “muhtıra”, her “yaramazlık” karşısında bir “andıç” yayınlayacak, medyatör taifesi “huzura” alınacak, Kemalist “brifing” yerine “Fethullahçı vaazlarla” terbiye edilip, yerlerine gönderilecek…

Hükümetler de bu “vesayet”e boyun eğecek.

Ordunun karşısında “boyun eğenler” aslında “on yılda bir darbe” korkusuyla boyun eğdiler. Bugünün vesayet rejiminin güçleri bir yıla “on darbe”yi sıkıştırdı. Yeni vesayet rejimi gücünü “darbe tehdidinden” almıyor. On yılda bir siyasete giren askerin yerini, hayatımızın her saniyesinde hazır ve nazır polis ve yargı aldı. Kemalizmin darbesiyle on yılda bir boğuşurken, Cemaatin “darbeleriyle” her gün her saat boğuşmaktayız.

Erdoğan sonrası oluşacak Hükümetler bir ordu gücündeki polis teşkilatına ve az sonra ona kayıtsız şartsız bağlanacak olan bir o kadarlık jandarma teşkilatına dayanacak olan “Cemaatçi polis-yargı vesayeti”ne direnebilir mi?

Direnemez. Ordu vesayeti Hükümetleri her defasında yasaları, anayasayı çiğneyerek ve darbe tehdidiyle ve Kemalizm adına “hizaya” getiriyordu. Yeni vesayet sisteminde din adına Cemaat tehdit edecek, MİT dinleyecek, polis izleyecek, yargı tutuklayacak. Var mı buna itiraz edebilecek bir düzen partisi? Bilmem kaç generali, Genelkurmay Başkanlarıyla birlikte içeri atan bir sistemden söz ediyoruz. Bu sistem işte şimdi adım adım kurulmakta…

Türkiye’nin geleceği bu.

Siz bakmayın Başbakan’ın esip gürleyen “Kasımpaşalı” havalarına. Bana kalırsa o bile tıpkı Dr. Frankestein gibi, bir canavar yarattığını MİT krizi sırasında görmüş olmalıdır. Bu ilk sinyaldir. Ama ne sinyal. Erdoğan’ın ve elbette devletin “sır küpünü” bir vuruşta çatlatan bir sinyal. İlki böyle olunca, gerisini varın siz düşünün.

Asker vesayetinin alternatifi, polis-yargı vesayeti oldu. Bunun alternatefi halktır. AKP ise halkı “derin devletin vesayet sistemine” karşı harekete geçiremez. Bu misyon, Fırat’ın Batısında HDK’de birleşenlerin, “Türkmen Alevilerin”, “Sosyal İslam’ın” ve kıyılardaki “Laik Türklerin” misyonudur. Bu güçler Kürt özgürlük hareketiyle birleştiği gün, bırakalım vesayeti, derin devlet yerle yeksan olur.

Bu geleceğin işi. Bugünün işi ise daha somut.

Hükümet Kürtler açısından kesinlikle güvenilmez bir hükümet haline geldi. Oslo müzakere masasını yıktı, müzakere ettiği PKK önderine karşı hukuk dışı bir tecrit rejimi kurdu ve bir zamanlar Kemalist rejimin Mustafa Suphileri çağırıp, sonra katlettiği gibi, “barış için buyurun gelin” dediği Barış Elçilerini tutukladı ve geçtiğimiz gün onları toplam 76 yıl hapse mahkum etti.

Şimdi de diyor ki, “PKK silah bırakırsa operasyon olmaz.”

Ya olursa?

Kürtler diyor ki, “silah bırakmak için müzakereye hazırız, oturalım silah bırakmanın koşullarını konuşalım, PKK önderi özgür olacak mı, tutsaklar bırakılacak mı, Kürtlerin kimliği, dili, kendi kimlik ve dilleriyle demokratik özerklik temelinde özgürce yaşama hakkı tanınacak mı?”

Kem küm…

Neden diye soruyoruz? Eskiden “askeri vesayet” yüzünden diyorlardı, şimdi “polis ve yargı vesayeti” yüzünden diyorlar.

Hay size de, vesayetinize de…

Kaynak: Özgür Gündem


İslam’da Türkleşme, Devletleşme ve Kapitalistleşmenin Alternatifi: Anti-Kapitalist İslami Hareket

Veysi Sarısözen
 

Sosyal medyada yeni bir hareket başlamış. Müslüman Anti-kapitalist gençler 1 Mayıs alanına Fatih Camii’nden yürüyeceklermiş. İncil’den, Tevrat’tan bölümler, Kur’andan ayetler, hadislerden alıntılar, ünlü İslam düşünürlerinin sözlerinden aktarmalarla...

Çağrıları şöyle: “

1 Mayıs Hakkı Müdafaa Günüdür!

Emeği, ekmeği, alın terini ve hakkı müdafaa etmek İçin! Zincirleri kırmak ve ‘kölelere özgürlük!’ demek için!

Adalet, özgürlük ve eşitlik için! İşçinin, emekçinin, işsizin, yoksulun ve mahrumun hakkı için, ‘Asgari ücret azami köleliktir’ demek için! AVM şantiyelerinde yanan, barajlarda boğulan işçiler ve cezaevlerinde tecavüze uğrayan çocukların feryadı olmak için!

Hrantlar, Uludereliler, Roboskililer, Ceylanlar ve daha niceleri hangi suçlarından ötürü öldürüldü demek için!

Baskı ve sindirmeyle yok sayılan Kürt halkının talepleri, taleplerimizdir demek için! Ölüm değil çözüm demek ve barışa bir ses vermek için!

Erkekçiliğe ve erkek egemenliğine karşı, bedeni metalaştırılan, kişilikleri değil dişilikleri kimlikleştirilen, kapitalizmin ve tarih boyunca tüm sömürü düzenlerinin en etkili silahlarından biri olarak kullanılan, din, örf, töre adına hakları elinden alınan ve yok sayılan kadınların özgürlüğü ve eşitliği için!

Yalın ayaklıların, kimsesizlerin, horlanan göçmenlerin, diri diri gömülen seks kölesi kadınların sessiz çığlıklarını duymak ve duyurmak için!

Tutsaklarla dayanışmak, ‘siyasi-askeri operasyonlara son!’ demek için! Çocuklarımızı robotlaştıran ve senelerce resmi ideoloji yoluyla uyutan zorunlu eğitimin dayatmacı yüzüyle hesaplaşmak için!

Zorunlu askerliğin zulüm, vicdani reddin ise insani bir hak olduğunu haykırmak için!

Katliamlarla, sürgünlerle, tehcirlerle varlıklarına kastedilen Ermeni ve Alevi yurttaşlarımızın hakkı için! Yeryüzünde bozgunculuk yapanlara, ekini ve nesli ifsat edenlere karşı ses çıkarmak, ‘Güneş, rüzgar bize yeter! Nükleere ve Hes’lere Hayır!’ demek için!

Yaratan’ın bizlere emanet ettiği ancak kapitalizmin yok etmek üzere olduğu dünyamıza sahip çıkmak, bu saldırganlığa karşı doğanın ve tüm canlıların isyanına isyan katmak için!

Dünya halklarının emek, adalet ve özgürlük mücadelelerini selamlamak, Sömürüye, savaşa, işgale, emperyalist ve faşist saldırganlığa ‘dur’ demek için! Halkın ve hakkın sesini yükseltmek için! Firavunlara, Karunlara, Hamanlara, tağutlara, kula kulluğa ve köleliğe geçit vermemek için! Sınıfsız, sınırsız bir barış yurdu için!

1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’ndayız!”

İslam’ın sosyal içeriğini bu topraklarda ilk dile getiren Türkiyeli komünistler oldu. Yeşil Ordu Nizamnamesini okuyanlar bilir. Halk İştirakıyyün Fırkası bildirilerini de. Sonra her şey değişti. Sömürüyü yıkan devlet kendini “korumaya” kalkınca, “Müslüman Şark”tan uzaklaştı. Kemalistlere yakınlaştı. Ve işte bu da, bizim “felaketimiz” oldu. Kemalist her şeyi Batı’dan alınca, biz de her şeyi Batı’dan aldık. Lenin, “Marksizmi kendi dilinize çevirin” diye sanki boş yere konuştu. Biz “çevirmedik”, “adapte” etmedik. Olduğu gibi aldık. Dar manada “tercüme” ettik.

Anlamadığımız şuydu: İslam “sosyalleşmeden”, ülke “sosyalistleşemez.” Civciv nasıl kendi kabuğundan doğarsa, sosyalizm de içinde yaşadığı toplumun kültürel, dinsel, mezhebi kabuğunu gagalayarak gözlerini dünyaya açabilir. Kürt Özgürlük Hareketi böyle yaptı.

Sanırım toplumsal “yumurta”nın kabuğunu şimdi Genç Müslüman Anti-kapitalistler gagalıyor. Yeni bir doğumdur bu. “Sosyalizmi” İslami fundamentalizm için kullanan, Kaddafilerin, Nasırların, BAAS’ın “İslam sosyalizmi” değil. Kur’an’ı “beşeri kurtuluş” için okuyan bir “kurtuluş teolojisi”nin sosyal tabanı ortaya çıkıyor. İslamı “devletleştiren ve kapitalistleştiren”, “Türk-İslam” geleneğinden farklı olarak “İslam sosyalleşiyor”...

Bu kültürel ve toplumsal hareket büyük bir geleceğin habercisi olabilir. Onun bağrından, “insanın kurtuluş teolojisi” de çıkar, yepyeni bir “idealist İslam felsefesi” de, “gerçek materyalizm” de çıkar, sosyalizm de çıkar, İslami “ekolojik” bir dünya da kurulur. “Erkekçiliğin inkarı” da. İnsan “yaratımı” olan “ulusları” silip süpüren “ümmet” de burada yeniden doğar, büyük “enternasyonalist” ütopya da burada yeniden “dirilir”. “Vel -Basü Badel-Mevti Hakkun.” Sosyalizmin “ölümünden” sonra “dirilişinden” söz ediyorum.
Genç Müslüman Anti-kapitalistleri şimdiden kutlamak gerekir. Onlar “kapitalist Türk-İslam sentezi”nin İslam içi alternatifi olma yoluna koyulmuş bulunuyorlar. Başarıp başaramayacakları üzerine konuşmak erken. Ama bu gerçek bir başlangıçtır. Başarmak için önlerinde büyük bir örnek var:

Kürt Özgürlük Hareketi yalnız Kürtlerin ulusal demokratik birliğini sağlamakla kalmadı; Kürdistan’da Sünni ve Alevi mezheplerini saflarında örgütleyerek Müslümanların da birliğini kurdu ve Süryaniler başta olmak üzere Hıristiyanlarla Müslümanları birleştirerek, dinler arasındaki ayrılıkları ortadan kaldırma yoluna koyuldu. Şimdi beklenen “sosyal İslam”ın, “Türkmen Aleviliği”nin, kıyılardaki “laik Türklerin” Türkiye soluyla birleşerek kendi aralarında bir “tarihsel blok” kurması ve Kürt halkıyla birleşmesidir. AKP rejiminin alternatifi böyle yaratılabilir. 1 Mayıs bu yolda bir adım olabilir.

Kaynak: Özgür Gündem

İran Ordusu ile PJAK Arasında Çatışma

Kirmaşan - Sınır hattında operasyon hazırlığında olan İran ordusu ile PJAK güçleri arasında çıkan çatışmada en az 4 asker ölürken, 4’ü de yaralandı.

Kirmaşan eyaleti içerisinde bulunan Pawe’ye bağlı Nodşe’de bir çatışma haberi geldi. Akşam saatlerinde Ensar el Resul birlikleri ile PJAK’a bağlı HRK güçleri arasında çıkan çatışmada en az 4 asker ölürken, 4 asker de yaralandı. Askeri kayıpların Pawe Devlet Hastanesi’ne götürüldükleri bildirildi. PJAK çatışmaya ilişkin henüz bir açıklama yapmadı.

Yerel kaynaklara göre İran rejimi bir süreden beridir bölgede operasyon hazırlıkları yapıyor.

Bu son çatışma, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mart ayı sonunda Tahran’a yaptığı ziyaretin sonrasına denk gelirken, PJAK da 15 Nisan günü siyasi bir tutsağın idam edilmesi halinde karşılık verecekleri uyarısında bulunmuştu.

Her an idam edilme tehdidi altında bulunan siyasi tutsak Hebibullah Gulperipur’a ilişkin bir açıklama yapan PJAK, siyasi tutsakların idamının “savaş nedeni” olduğu konusunda uyardı.

İran ile PJAK arasında Eylül 2009’da gayrı resmi bir ateşkes imzalanmıştı. Yedi ayı aşkın bir süredir karşılıklı olarak eylemler durmuştu.

ANF NEWS AGENCY