22 Mart 2012 Perşembe

Redhack: Polis Gençleri Facebook’tan Topluyor

Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün sitesini çökertip bazı gizli bilgileri paylaşan Kızıl Korsanlar (Redhack) Grubu’na düzenlenen operasyonda 17 kişi gözaltına alınırken, 7 kişi tutuklandı. Ancak Kızıl Korsanlar, kendilerinin dışarıda olduğunu ve Facebook’tan gençlerin toplanıp tutuklandığını bildirdi.

Redhack, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün internet sitesini çökertip aldığı gizli bilgileri internette yayımlamıştı. Bilim suçlarına bakan savcılık, Redhack’le ilgili geçen hafta “görevsizlik” kararı vererek dosyayı örgütlü suçlara bakan özel yetkili savcılığa devretmişti.

Serkan Ocak’ın haberine göre; Radikal’e dün açıklama yapan Redhack, gruplarında “pReCipiCe”, “Xebat”, “MaNYaK”, “BayRed”, “RedJunior” takma adlı 5 üyelerinin bulunduğunu açıklayarak şunları söyledi:

“Eylemlerimiz yüzünden hiç tanımadığımız insanlar cezalandırılıyor. Bize sanki, ‘Bu insanlar rehinemiz, gelin teslim olun’ mesajı verilmeye çalışılıyor. Bundan sonra daha sert, daha radikal olacağız. Gerekirse elimizdeki belgeleri sansürsüz yayımlarız. O insanları yalnız bırakmayacağız. Gerekirse hapse gireceğiz, yine de yanlarında olacağız. Özel Savcılığa verildikten sonra Facebook’tan gençleri toplamaya başladılar. Çizilen karizmalarını kurtarmak için tek yaptıkları suça göre suçlu yaratmak. Ve kontrol edemedikleri tek yer interneti kontrol etmeye çalışmak. Çocukları bıraksınlar, bizle uğraşsınlar. Bize ülkücüler bile destek oluyor, gerçek Müslümanlar teşekkür ediyor.”
Redhack üyeleri, şunları da söyledi:

“Alınanların arasında 15 yaşındaki lise öğrencilerinin olduğu söyleniyor. 1997’de kurulan bir gruba 15 yaşında bir liseli nasıl üye olabilir? Herkes 10 yıldır üye. Yeni üye yok. Biz buradayız ve yaptığımızın doğru olduğuna, haklı ve meşru olduğuna inanıyoruz. Kendileri eğer gerçek bir devletse 15 yaşındaki çocukları düşman olarak muhatap almak yerine, belgelerle ortalığa dökülen ‘emniyet andıcı’ olayını soruştursunlar. Yaptıkları tonla hukuksuzluk var ama buna rağmen tek bir soruşturma yok. Neden Ergenekon hakkındaki onlarca gizli belgeyi sızdıran kurumlar soruşturulmuyor? Bizim onlardan tek farkımız, onların parayla veya cemaatler yardımıyla belge sızdırması, bizim ise dürüstçe gidip almamız. ‘Dilsiz şeytan’ olmaktansa Redhack olmayı tercih ediyoruz.”

MANYAK KİM?

Redhack soruşturması kapsamında gözaltına alınan 17 kişi, emniyetteki dört günlük gözaltı süresinin dolmasının ardından dün adliyeye sevk edildi. Özel Yetkili Savcı Hakan Yüksel tarafından sorgulanan şüphelilerin terör örgütü üyesi olduklarının altı çizildi.

Sorgu tutanağında Redhack isimli grubun Radikal gazetesinde yayımlanan röportajı da hatırlatılarak şu soru yöneltildi:

“Röportajda eylem çerçevesi örgüt lideri tarafından anlatılan Redhack isimli oluşum içerisinde göreviniz var mıdır? Bahsi geçen eylemlere siz de katıldınız mı? Manyak nikli örgüt lideri kimdir?”

PROFİL SAYFAN VAR MI?

Savcılığın şüphelilere yönelttiği bazı ilginç sorular ise şöyle:

* İkametinizde kullanmakta olduğunuz internet hattı var mıdır? Bu hattın bağlı bulunduğu sabit bir IP (İnternet protokol) Numarası var mıdır?

* Kullanmakta olduğunuz mail adresi var mıdır?

* Sosyal paylaşım sitelerinde herhangi bir tanesinde kullanıcı profil sayfanız var mıdır? Varsa profil sayfalarınızın isimleri ve e-posta adresleri nelerdir?

ANF NEWS AGENCY

Demirtaş: Saldırılar Planlı (VİDEO)


Ahmet Türk 'Yumruklama' Olayını Detaylarıyla Anlatıyor(VİDEO)


Ahmet Türk O ‘Yumruğu’ Anlattı

Batman'da yapılan Newroz kutlamaları sırasında polisin saldırısına maruz kalan DTK Eşbaşkanı ve Mardin Milletvekili Ahmet Türk, DTK merkezinde geçmiş olsun ziyaretlerini kabul ediyor. Batman Valisi'nin açıklamalarını değerlendiren Türk, "Hükümet gerçekleri ortaya çıkarmak istiyorsa Batman Valisi ve Emniyet Müdürü'nü görevden alsın" dedi.
Batman'da yapılan Newroz kutlamaları sırasında polisin saldırısına uğrayan DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, aralarında DSOB, GÜNSİAD, MAZLUMDER, TMMOB, İHD, HAK-PAR, Diyarbakır Eczacılar Odası, Suriye Kürtleri ile Dayanışma Platformu, TİHV, KESK, Dicle Fırat Diyalog Grubu yöneticileri ile Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Remzi Can'ın da bulunduğu çok sayıda kişi tarafından ziyaret edildi.

Ziyaretçileri kabul eden Türk, Batman'da uğradığı saldırıya ve Batman Valisi'nin açıklamalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Batman Valisi'nin hiçbir olay olmamış gibi açıklama yaptığını ve kendisini yalancı konumuna düşürmeye çalıştığını ifade eden Türk, olayların olduğu sırada BDP'ye ait ses otobüsü ile alana gittiklerini, araç tarlada hareket ederken, araca 50 civarında polisin sardırdığını belirtti.
Polis tarafından sarılan araca gaz bombası ve taşlarla saldırı olduğunu dile getiren Türk, "Atılan taşlar sonucunda otobüsün camları kırıldı. Arkadaşlar uyardılar, içerde kalma şansımız yoktu. Araçtan iner inmez, resmi giyimli bir polisin yumruklu saldırısına uğradım. Etrafta başka araç yoktu, sadece resmi polis aracı vardı. Biz araca doğru yöneldik. Polis aracı sürmek konusunda tereddütte bulundu, amirinin emriyle aracı sürdü. Ve zaten ambulans geldiği sırada arabadan indik. Olay sırasında bir arkadaşımız yakasını açarak 'öldürecekseniz beni öldürün' diye bağırdı. Eğer o polis bana saldırmasaydı, belki tüm arkadaşlarımızı linç edeceklerdi" dedi. Vali'nin "kimin elinde görüntü varsa getirsin" açıklamasını hatırlatan Türk, etrafta polis dışında sivil olmadığını, tüm görüntülerin polis tarafından alındığını ve olayı aydınlatmak isterlerse görüntülerin açığa çıkarılabileceğini dile getirdi.

‘HALKIMIN SESİYİM’

Türk, valinin açıklamalarına ilişkin şunları söyledi: "70 yaşında bir insanım. Böyle bir olay yaşanmazsa neden böyle bir ifade kullanayım ki? Derdim polisle değil. Bu olayda beni yalancı çıkarmaya çalışan vali ile sorunum var. Beni yalancı çıkarmaya çalışan vali ile şahsi hesabım var. Bunu söyleyen vali doktor raporlarına baksın" ifadesini kullandı. Hükümetin tarafsız bir araştırma yapmak için vali ve emniyet müdürünü görevden alması gerektiğini ifade eden Türk, "Olaydan sonra iki polis gelerek ses otobüsümüzü kaçırdılar. Otobüs neden kaçırıldı? Otobüsü nereye götürdünüz? Bunların açığa çıkarılması lazım. Vali devletin değil halkın valisi ise ortaya çıkarsın. Beni yalancı göstermeye çalışıyor. Ben yalancı değilim. Halkımın sesiyim, hak ve özgürlüklerin sesiyim. Olayın sağlıklı araştırılması için Hükümet, vali ve emniyet müdürünü görevden almalıdır" dedi.

Newroz kutlamaları sırasında sadece Batman'da değil birçok ilde polis müdahalelerinin yaşandığını dile getiren Türk, özellikle Cizre'de yaşananların 90'lı yıllarda yaşananları anımsattığını, polisin Cizre BDP ilçe binasına ne şekilde girdiğinin görüntülerini herkesin gördüğünü ve buna ilişkin daha geniş açıklamaların yapılacağını ifade etti. Kürt halkının haksız ve hukuksuz yaşamaya karşı her türlü mücadeleyi vereceğini söyleyen Türk, "Barışa giden yolu inşa edelim, koşulları sağlayalım" dedi.

'SÜRECİN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ'

Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar ise, "Ahmet Türk siyasi kimliğinden bağımsız olarak 'ru spi' bir insandır. Ona yapılmış bu saldırı hepimize yapılmıştır. Ahmet Türk tüm Kürtler için önemli bir insandır. Türk'ü yaralayan valinin yalan beyan açıklamalarıdır" şeklinde konuştu. Aktar, Diyarbakır barosu olarak saldırıya ilişkin hukuki sürecin takipçisi olacaklarını ifade etti.

ANF NEWS AGENCY

Başbakan: Durmak Yok, Savaşa Devam

Veysi Sarısözen
 
 
Başbakan savaş niyetini en açık ve en kaba bir biçimde dün AKP Grup toplantısında açıkladı. Şöyle dedi: “Cudi Dağı’nda şu anda çatışma var. Durmak yok, sonuna kadar böyle devam edecek”.

Bir savaş muhabiri gibi yapılan bu konuşma Erdoğan açısından bir “ilk”tir. İlk defa henüz sonuçlanmamış bir çatışmadan haber veriyor ve bu çatışmaların “sonuna kadar böyle devam edeceğini” açıklıyor.

“Sonuna kadar savaş...” Hükümetin politikası artık tartışma kabul etmez biçimde açığa çıkmıştır.

Newroz yasağının da, Oslo görüşmelerinin çıkmaza sokulmasının da, Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin de, kitlesel tutuklamaların da amacı böylece anlaşılmıştır. Saçma, akıl dışı, hukuk ve yasa dışı, anlamsız ve ahlaksız yasağın “savaş siyaseti”nin gereği olduğu açıktır.


Hükümet “parlamenter yola”, “sokağa” ve “dağa” savaş açmıştır.

Vekiller yumruklanmakta, yerlerde sürüklenmektedir. Seçilenler hapistedir. Hapiste olmayanların vekilliği her an TMK gereğince düşürülebilir. Seçim barajı hala yerli yerinde durmaktadır. Demokratik bir anayasa düşüncesi artık ölmüştür. Tek bir seçileni kalmayan belediyelere adım adım el konmaktadır. Seçim yoluyla, parlamentoya katılarak, yerel yönetimleri kazanarak Kürt sorununu çözmenin önü hükümet tarafından tıkanmıştır.

Parlamento ve seçim yolu kapanan halkın, haklarını kitlesel gösterilerle savunma hakkı her gösteriye amansızca saldırılarak yok edilmektedir. Hükümet resmen “BDP’yi sokağa çıkamaz” hale getirmek için kitlesel tutuklamalar yaptığını açıklamaktadır. 7 bin BDP’li tutuklanmıştır. Hükümet yaptığı Newroz provokasyonunuyla, yeni tutuklamalara bahane yaratmaya yeltenmektedir.

Amacı savaş hazırlığıdır.

Hükümet savaş hazırlığını, sivil, silahsız halk kitlelerini susturarak yapmaktadır. Bütün devletlerin yaptığı gibi. Savaşa hazırlanan Hitler rejimi önce sivil halkı susturmuş, sonra silahları konuşturmuştur. Türk hükümeti de aynı yoldadır. Kürt coğrafyasını topyekun savaş alanı ilan etmiş ve bu alandaki sivil halkın üzerinde yalnızca faşist rejimlerde görülen bir polis baskısı kurmuştur.

Parlamenter yolu kapatan, kitlesel gösteri hakkını da yok eden hükümet, Kürt halkının önünde “dağ”dan başka alternatif bırakmama niyetinde olduğunu ortaya koymuştur.

Ama bu işin “dağda” kalmayacağını anlamamakta ısrar etmektedir.

Hükümet “dağa” karşı harekete geçmek için sivil ve silahsız kitleleri terörize etme yönteminin tehlikeli bir şekilde “iç savaşı” kışkırttığını ya anlamamakta, ya da kardeş kavgasını bile göze aldığını gizlemektedir.

Başbakan’ın yalnız asker ve polisleri değil, yaşamını yitiren “sivil vatandaşları” da “şehit” saymak üzere yeni yasal düzenlemeler yapması, Türkiye’nin “sivil vatandaş” savaşına da hazırlandığını kanıtlamaktadır. Hükümet Kürt vatandaşlara karşı Türk vatandaşlarının da “şehit” düşeceği bir dönemin hazırlığı içindedir.

Artık tehlike çıplak biçimde ortaya çıkmıştır. “Dağa”, “Suriye Kürdistanına” karşı savaşın diğer ucu “Türk-Kürt vatandaş savaşına” doğru açılmaktadır.

Hükümet bu gidişe karşı çıkan herkesi hedefine almıştır; Kürt sivil halkını susturma yeltenişini, medyada az sayıdaki köşe yazarlarını tehdit etmeye kadar vardırmıştır.

Hükümeti durdurmanın tek yolu, “daha fazla Newroz”dur. Bunun mümkün olduğunu bu Newroz göstermiştir. Kürt halkı kanlı çatışmaları durdurmak için üstüne düşeni fazlasıyla yerine getiriyor; yüzü aşkın bölgede, tüm Türkiye çapında, nerede bir Kürt varsa orada barış ve barışçı çözüm için sesini yükseldi; Öcalan’ın özgürlüğü, müzakere ve demokratik özerklik temelinde çözüm iradesini ortaya koydu. Hükümetin susturma siyaseti ağır bir yenilgiye uğradı. Ona, toparlanıp yeniden kanlı saldırılara ve kitlesel tutuklamalara geçme fırsatı verilmemeli. Savaş ve iç savaş yolu kapatılmalıdır.

Demokratik bütün Türk çevreleri artık daha fazla susmamalıdır.

CHP, parti içi dengelerle oyalanmayı bir yana bırakmalıdır; özellikle Alevi tabanındaki gelişmelere kulak vermeli, Bochum’da 60 bin Alevi ve Kürdün AKP’yi protestosundan sonuçlar çıkarmalıdır. CHP sahillerdeki laik, orta katmanların ordudan umutlarını kestiğini, şimdi AKP’ye karşı tek muhalefetin Kürt özgürlük hareketi tarafından yapıldığını gördüğünü ve “bunların hakkından Kürtler gelecek” demeye başladığını hesaba katmalıdır.

HAS Parti de sesini yükseltmelidir. Cemaatin bir AK Baba gibi, Başbakan’ın ömrüne zaman biçtiğini ve Başbakan sonrasına hazırlandığını görerek, Erbakan’ın hazin sonuna benzer bir sonu Erdoğan için hazırlayan Kapitalist Cemaat’in “vesayet” kurmasına karşı aktif mücadeleye geçmelidirler.

Uzun erimde bütün bu kitleler, Türkmen aleviler, laik demokratlar ve sosyal Müslümanlar Kürt halkıyla birleşerek yepyeni bir demokratik Türkiye hareketini yaratacaktır. Ama şu anda acil olan tabanlarının eğilimine uyarak CHP ve HAS Partinin HDK içinde birleşen Türkiye solu ve Kürt özgürlük hareketiyle yaklaşan tehlikeye karşı ortak mücadelesidir.
Türkiye’yi dışta Suriye savaşına, içte kardeş kavgasına sürüklemek isteyen AKP’ye karşı Kürt halkıyla birleşmeyenler, dökülecek kanlardan dolayı sorumlu olacaklardır.


* Kaynak: Özgür Gündem

Karayılan'dan Türk Devletine Suriye Uyarısı

Behdinan - KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Suriye’ye müdahale hazırlıkları ve tampon bölge planına dikkat çekerek, “Açıkça belirteyim; eğer Türk devleti Batı Kürdistan’daki halkımıza bir müdahale yaparsa tüm Kürdistan bir savaş alanına dönecektir” diye uyardı.

ANF’ye açıklamada bulunan Murat Karayılan, Suriye’ye ilişkin iktidar yanlısı medyada yayınlanan haberlere değindi. Konteynır içinde silah bulunduğu iddiaları ve tampon bölge tartışmalarını değerlendirdi.

Önemli uyarılarda bulunan Karayılan şöyle dedi: “Şimdi Türk devleti, Batılı devletlerin, özellikle ABD’nin ve bir kısım Avrupa devletinin, teşviki temelinde Suriye’ye müdahale için hazırlanmaktadır. Bir tampon bölgesi oluşturmak üzere Suriye’ye müdahale hazırlıkları söz konusudur. Geçtiğimiz hafta boyunca Suriye’de birçok kişinin Türkiye’ye sığınmakta olduğu haberleri ve Türkiye’de kurulan kampların yarattığı hava, aslında Türk devletinin Suriye’ye müdahale hazırlığının zeminini oluşturmaya dönük bir çabadır. Batılı devletler başka amaçlar için müdahaleyi öngörse de Türk devleti oradaki halkımız için müdahaleyi planlamaktadır. Açıkça belirteyim; eğer Türk devleti Batı Kürdistan’daki halkımıza bir müdahale yaparsa tüm Kürdistan bir savaş alanına dönecektir. Batı Kürdistan halkımıza dönük Türk ordusunun herhangi bir saldırısı Türk devletiyle Kürt halkının kapsamlı bir çatışmasına yol açacak büyük bir tehlikedir.

Ben burada şunu söyleyeyim; Öncelikle kendi içinde şiddet ve faşizm uygulayan, Kürt halkına en ufak bir hak tanımayan bir sömürgeci zihniyet nasıl Suriye’ye demokrasi ve özgürlük getirebilir? Türk devleti bununla kimi kandıracaktır. Bütün dünya halkları bu gerçeği bilmemekte midir? Evet, ABD, bilmem Avrupa’nın bazı devletleri kulaklarını buna tıkamakta, gözlerini buna kapatmaktadır. Kirli çıkarları için bunu yapmaktadırlar ama dünya kamuoyu herkes bunu biliyor.”


ANF NEWS AGENCY

Karayılan: AKP Politikası İflas Etti, Halk Tarih Yazdı

Behdinan - KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, tüm engellemelere rağmen Newroz’da halkın AKP politikalarını sonuçsuz bıraktığını belirterek, halkın tarih yazdığını kaydetti. Ahmet Türk’e atılan yumruğun Kürt halkına atıldığını ifade eden Karayılan, özgürlüğe kadar direnişi sürdürmeye çağırdı.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, yasaklara rağmen Newroz kutlamaları, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın suçlayıcı açıklamaları, DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’e saldırı ve hükümet kaynaklı Suriye haberlerini ANF’ye değerlendirdi.

KÜRTLER ULUSAL BİRLİK MESAJI VE ÖZGÜRLÜK İSTEMİNİ ORTAYA KOYDU

Karayılan, tüm engellemelere, şiddet yaşanacağına dair yayınlanan haberler ve yasaklara rağmen yaşanan Newroz kutlamalarını şöyle değerlendirdi:

“Öncelikle şunu belirteyim: Halkımız hem Kuzey Kürdistan’da hem de Kürdistan’ın diğer parçalarında bu yıl Newroz’u büyük bir ruhla ve büyük bir yurtseverlikle kutladı. Ulusal birlik mesajını ve özgürlük istemini ortaya koydu. Bu açıdan ben başta Kuzey Kürdistan halkı olmak üzere 4 parçadaki tüm Kürdistanlıları bu yurtsever, fedakar ve kararlı tutumlarından dolayı selamlıyorum, kendilerini kutluyorum.

Aslında biz bu yıl Newroz’u Kuzey Kürdistan’da olaysız, barış içerisinde fakat büyük bir siyasi ve sosyal hamle olarak değerlendirmek istedik. Bu amaçla çağrılar yaptık. Başta Amed ve İstanbul Newrozları olmak üzere halkımızın her yerde yüksek bir katılım göstererek bu Newroz’da büyük bir çıkış yapması için mesajlar verdik. Özellikle Newroz’un olaysız geçmesi için çeşitli biçimlerde çabalar sergiledik. Ancak Newroz’un gerçekten büyük bir kitlesel güçle karşılanacağını ve böylece KCK adı altında sürdürdükleri operasyonları tümüyle boşa çıkaracağını, Kürt halkının Ortadoğu bölgesindeki özgürlük hamlesine katılım göstereceğini, bu biçimde bir Kürt baharının yaşanacağını gören AKP yönetimi, önce basın-yayın organları vasıtasıyla yalan yanlış haberler yaydı, daha sonra da Newroz’u yasakladı. Newroz’u tek bir güne sığdırmak isteyerek halkımızın yapmak istediği demokratik siyasi çıkışı engellemek istedi.”


BAŞBAKAN AÇIKÇA YALAN SÖYLEMEKTEDİR

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Newroz’da yaşanan olaylardan dolayı PKK ve BDP’ye yönelik suçlamalarını da değerlendiren Karayılan, şunları söyledi:

“Bu konuda Başbakan açıkça yalan söylemektedir. Gerçekleri tersyüz etmektedir. Başbakan diyor ki, “Bir PKK lideri Newroz meydanlarını kana boğma çağrısını yapmıştır.” Bu tamamen yalandır. Newroz’la ilgili açıklama yapan bizzat benim ve ben tüm kamuoyu karşısında teminat verdim. “Bizden yana hiçbir taşkınlık olmayacak” diyerek PKK ve KCK adına teminat verdim. Bunun dışında hiçbir arkadaşımız herhangi bir açıklama yapmamıştır. Bu konuda yapılan haberler tamamen sahtedir ve gerçek dışıdır. Buna rağmen Başbakan’ın “Newroz’u kana bulayacaklardı” sözleri neye dayanıyor? Göstersin belgesini. Hangi PKK lideri böyle bir konuşma yapmış. Bu doğru değildir, tamamen yalandır, bir çarpıtmadır. Kamuoyu karşısında bu kadar çarpıtmada hiçbir bahis görmeyen bir Başbakan ancak Türkiye’de olabilir. Çünkü Türkiye’nin Kürdistan’da yürüttüğü sömürgecilik tamamen yalana dayalı bir sömürgeciliktir.

DEVLET AÇIKÇA ŞİDDETLE HALKIN İRADESİNİ KURMAYI HEDEFLEDİ

AKP devleti açıkça Newroz’da şiddet kullanarak halkımızın iradesini kırmayı hedeflemiştir. Çoluk-çocuk, ihtiyar-kadın seçilmiş-parlamenter demeden herkesi hedefleyerek halkımızın bütün değer yargılarına bir saldırıyı reva görmüştür. Hem kendisi Newroz’a şiddeti bulaştırıyor, bütün sokakları panzerlerle, TOMA’larla, polislerle şiddet meydanına dönüştürüyor, hem de kalkıp “Newroz böyle mi kutlanır?” diyerek bizi suçluyor. Yavuz hırsız misali tam da bir Tayyip Erdoğan taktiği; hem kendisi yapıyor hem de başkasını suçluyor. Şiddeti kullanan AKP devletidir. AKP devleti bu şiddeti kullanarak halkımızın iradesini kırmak, Özgürlük Hareketi’ni geriletmek istemiştir. Kürt siyasetini ürkütmek-ezmek istemiştir. Açıkça niyetleri ve amaçları budur. Böylece şimdiye kadar ki politikalarının, yürütülen KCK operasyonlarının sonuç almış olduğunu kamuoyuna göstermek istediler. Ama bu amaçlarına ulaşamadılar.

CUDİ’DE BAŞARISIZ KALDILAR

Halkımızın direnişi karşısında başarısızlıklarını görünce bu kez Cudi’de gerillaya yönelerek ve yine bir grup gerillayı şehit edip Newroz Bayramı’nı halkımıza zehir etmek istediler. Ama orada da başarısız kaldılar. Gerillanın direnişi orada da başarılı oldu. Açıkça şiddet yöntemiyle halkımızı bastırmak isteyen bir sömürgeci zihniyet ve sömürgeci faşist uygulama durumu söz konusudur. Gerçeklik budur. Halkımız ise devletin bu faşizan uygulamasına karşı büyük bir kahramanlıkla direniş göstermiştir. Başta Amed ve İstanbul olmak üzere Newroz’un kutlandığı bütün meydanlarda halkımız büyük bir direniş göstermiştir. Direne direne Newroz’u kutlamıştır. 2012 Newrozu’nda halkımız çok önemli mesajlar vermiştir. Her şeyden önce bir irade ve bir güç olduğunu ortaya koymuştur. Halkımız, bu Newroz’la bu gücün herhangi bir biçimde şiddetle, baskıyla, korkutmayla, tutuklamayla, öldürmeyle geri adım atmayacağını, giderek güçlendiğini açıkça ortaya koymuştur. Kürdistan’da Türk devletinin şiddetine, zoruna, polisine, ordusuna rağmen talimatlarının geçerli olmayacağını açıkça ortaya koymuştur. Halkımız bu Newroz’daki pratiğiyle kimi dinleyeceğini ve Özgürlük Hareketi’ne nasıl bağlı olduğunu hayatını ortaya koyarak göstermiştir. Yine halkımız gerçekleştirdiği bu görkemli kutlamalarda gösterdiği yüksek katılımla ve her türlü riski göze alarak Türk devletinin 3 yıldan bu yana başlattığı siyasal soykırımın hiçbir sonuç almadığını da ortaya koymuştur. KCK operasyonları adı altında yürütülen siyasi soykırıma halkımızın cevabı büyük bir direniş olmuştur.

KÜRTLER DEMOKRATİK ÖZERKLİK İSTİYOR

2012 Newrozu’nun en çarpıcı göstergesi PKK ile halkın bütünleşmesi ve PKK ile halkın her zamankinden daha fazla Önder Apo’ya bağlılığı ve Önder Apo’nun gücünün ortaya konulmasıdır. Halkımız açıkça istemini ortaya koymuştur. Demokratik Özerkliği ve Önderliğinin özgürlüğünü istemektedir. Bu temelde demokratik çözüme ve barışa açık olduğunu resmen ilan etmiştir.

AKP POLİTİKASI İFLAS ETTİ, HALK TARİH YAZDI

Sonuç olarak; AKP politikası sonuç almamıştır. Newroz süreci boyunca, 4-5 günden bu yana Kürdistan’da uyguladığı devlet şiddeti, devlet terörü sonuçsuz bırakılmıştır. AKP politikası iflas etmiştir. Kürdistan’da artık şiddet ve devlet terörünün Kürt halkına geri adım attıramayacağını bu Newroz açık bir biçimde bir kez daha herkese göstermiştir. Bu durumla birlikte halkımız önemli sonuçlar elde etti. Gerçekten bir tarih yazdı. Milyonlarca insanımız her türlü fedakarlığı geliştirerek, her türlü riski göze alarak kendi değer yargılarına ve Newrozu’na sahip çıkmayı başarmıştır. Hem gerilla cephesinde hem halkımızın cephesinde 2012 Newrozu büyük bir direniş ve moralle karşılanmıştır. Bu aynı zamanda yeni bir sürecin başlatılması anlamına da gelmektedir. Halkımız artık egemenlik ve zulüm altında yaşamak istememektedir; özgürlük istemektedir. Özgürlük mücadelesini yeni yılda nasıl yükselteceğini bu Newroz’daki mesajlarıyla ortaya koymuştur. Bu temelde “Êdî bes e! An azadî, an azadî” sloganı altında gelişen süreç boyutlanacak ve halkımızın özgürlük yürüyüşünün önünde hiç kimse engel olamayacaktır. Önder Apo’nun özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü artık olmazsa olmaz biçiminde kendisini dayatan bir gerçekliktir.

KÜRT HAREKETİNİ TASFİYE VARSAYIMI BİR SAFSATA

AKP’nin saldırganlığı çeşitli devletlerle ilişki içerisinde Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye edebileceği varsayımı bir safsatadır. Hiçbir biçimde sonuç alamayacaktır. Çünkü bugün Kürdistan halkı ve Özgürlük Hareketi her zamankinden daha güçlüdür ve yanı başında, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler de dikkate alındığında artık Kürt halkı da kendisini özgürleştirecektir. Bu iradeyi halkımız ortaya koymuştur.”

AHMET TÜRK’E VURULAN YUMRUK KÜRT HALKINA VURULMUŞTUR

Karayılan, 20 Mart günü Batman’da DTK eşbaşkanı ve milletvekili Ahmet Türk’e yapılan saldırıya ilişkin “Ahmet Türk’e vurulan yumruk tüm Kürt halkına vurulmuştur” dedi. Karayılan bu konuda şunları söyledi:

“AKP hükümeti Kürdistan’da zulüm siyasetini geliştirmektedir. Bakınız, Roboskî’de açıkça genç insanlarımız katledildi. Bunu ordu yaptı, Erdoğan kalktı orduyu kutladı. Şimdi polis çok örgütlü bir biçimde Kürt siyasetinin en yaşlı ve en tanınan isimlerinden biri olan Ahmet Türk’ü hedefleyerek yumruk attı, sokak ortasında işkence yapmak istedi. Erdoğan ne yaptı: Her gün “biz milletin iradesine gölge düşürmeyiz, biz halkın iradesini bürokrasinin esiri yapmayız” diyen Erdoğan, yaptığı konuşmada her şeyden bahsetti, bu olaydan bahsetti mi? Hayır. Konuşmasında polisi kutladı, hem de polisi demokratik yaklaşımından dolayı kutladığını belirtti. Bu nasıl demokrasidir? İşte demokrasi anlayışını buradan anlamak gerekiyor. Polis şiddet uyguladı, faşizm uyguladı kendisi buna demokrasi diyor.

Özellikle tüm yurtseverler, tüm Kürdistan halkı ve Kürdistan gençliği şunu iyi bilmeli; Ahmet Türk’e vurulan yumruk tüm Kürt halkına vurulmuştur, Ahmet Türk’e vurulan yumruk tüm Kürt halkının şerefine ve onuruna vurulmuş bir yumruktur ve Başbakan buna sahip çıkmaktadır.

BAŞBAKAN KARAR ALIYOR, NAİM ŞAHİN UYGULUYOR

Belli ki Kürdistan’da ki bu uygulamalar hakkında bizzat Başbakan karar almakta ve bizzat onun gözetiminde İdris Naim Şahin uygulamaktadır. Tüm Kürt halkı bunu iyi bilsin ki bu zihniyetten herhangi bir çözüm gelmez, bu zihniyetten bastırma ve faşizm gelir. Bunun için özellikle tüm yurtsever Kürdistan gençliği ve Kürdistan kadını bu vahşet karşısında tarihin bu önemli döneminde daha fazla görevine sahip çıkmalı, gerillaya katılmalı, serhildan meydanlarını boş bırakmamalıdır. Çünkü gün direniş günüdür; gün onuruna, şerefine ve haysiyetine sahip çıkma günüdür; gün artık Kürdistan’da ki vahşete karşı başkaldırma günüdür. Biz bu vahşeti ve bize dayatılan onursuzluğu kabul etmeyeceğiz. Halkımızı katledenlere, onurumuzu ve temsilcilerimizi tokatlayanlara mesaj ileten, onları kutlayan bu sömürgeci zihniyete karşı hiçbir zaman boyun eğmeyeceğiz ve direnişimizi yükselteceğiz.

NEWROZ DİRENİŞ RUHU SÜRDÜRÜLMELİ

Ben son olarak burada şunu söylüyorum: Kürdistan halkı bu Newroz’da göstermiş olduğu direniş ve bu direnişten almış olduğu güçle önümüzdeki günleri özellikle de Kahramanlık Haftası günlerini Newroz ruhuyla karşılamalı, Newroz direniş ruhunu sürdürmelidir. Serhildanları bu aşamada durdurmak ve doğru bir tutum değildir. Halkımız serhildan sürecini sürdürerek özgürlüğünü mutlak bir biçimde elde edene kadar sömürgecilik karşısında boyun eğmeden direnişini sürdürmelidir. Artık her yer Newroz meydanıdır, her gün Newroz günüdür. Bu nedenle halkımız direnişçi tutumuyla faşist uygulamaları protesto etmeyi önümüzdeki hafta boyunca da sürdürmeli, halkımıza karşı suç işleyenlerden hesap sormalıdır.”

ANF NEWS AGENCY

HPG: Çukurca’da 8 Asker Öldürüldü

Hakkari’nin Çukurca İlçesi’nde bir alana girmeye çalışan Türk ordu birliklerine yönelik 3 ayrı noktada eylem düzenleyen gerillaların 8 askeri öldürerek, çok sayıda askeri de yaraladıkları bildirildi.

HPG Basın-İrtibat Merkezi’nin (HPG-BİM) verdiği bilgiye göre, 21 Mart günü saat 07.00 sularında Hakkari’nin Çukurca İlçesine bağlı Bilican Alayına ait bir tepeyi tutmak isteyen Türk ordusuna bağlı askerler 3 ayrı koldan alana girmek istedi. Alana girmek isteyen askerleri denetime alan gerillalar saat 09.00 sularında 3 ayrı kola yönelik 3 eylem gerçekleştirdi.

HPG-BİM, “Saat 17.00'ye kadar süren çatışmalar sonucunda düşmanın 8 askeri gerillalarımız tarafından öldürülürken çok sayıda asker ise yaralanmıştır” dedi. Ayrıca çatışma sürerken bölgenin kobra tipi helikopterler ve savaş uçakları tarafından bombalandığı aktarıldı.

ZAP’A GERİ PÜSKÜRTÜLDÜ

HPG-BİM, Türk savaş uçaklarının 21 Mart günü 14.00-17.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap'ın geneline yönelik hava saldırısı girişiminde bulunduğunu belirtti. Bölgede alçak uçuş yapan uçakların gerillaların hava savunma bataryalarıyla etkili şekilde karşılık vermesi üzerine bombardıman yapmadan alandan uzaklaşmak zorunda kaldığı kaydedildi.

HAFTANİN VE ZAP’A TOP VE HAVA SALDIRISI

Aynı gün Haftanin’e bağlı Xantur tepesi ve Şeraniş köyüne yönelik hava saldırısı düzenlendiğini belirten HPG-BİM, bugün öğle saatlerine kadar ise Zap'ın Şehit Colemerg, Şehîd Baran Tepeleri, Şifreza, Hilalê Köyleri, Kanî Cennetê ile Ertuş alanlarına yönelik havan ve obüs saldırısı düzenlendiğini aktardı.

ANF NEWS AGENCY

Demirtaş: Ortada Yeni Bir Strateji Yok, İflas Var

AMED - BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bugün bazı gazetelerde yer alan hükümetin yeni Kürt stratejisine ilişkin haberlerle ilgili, "Ortada yeni bir strateji falan yoktur, iflas eden strateji sorgulanmasın diye yeniymiş gibi sunulan şey çaresizlikten başka bir şey değildir" dedi.

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhuriyet ve Taraf gazetesinde yer alan AKP’nin yeni Kürt stratejisi haberlerini twitter üzerinden değerlendirdi.

“Bugün bazı gazetelerde AKP’nin Kürt sorununda yeni stratejisi diye sunulan şey, devam etmekte olan güvenlik stratejisinin bizatihi kendisidir” diyen Demirtaş devamla şunları kaydetti: “Newrozla birlikte fiyaskoyla sonuçlandığı tescillenen güvenlik konseptini yeni cümlelerle ifade etmek zevahiri kurtarmaya çalışmaktır. Ortada yeni bir strateji falan yoktur, iflas eden strateji sorgulanmasın diye yeniymiş gibi sunulan şey çaresizlikten başka bir şey değildir.”

‘ALÇAKÇA İFTİRA’

Demirtaş ayrıca Cizre’deki Newroz kutlamaları sırasında bir polisin ölümüne yol açan silahlı saldırının BDP İlçe binasından yapıldığı yönünde Yeni Şafak, Bugün ve Yeni Akit gazetelerinde yer alan habere sert çıkarak “alçakça bir iftira” olarak tanımladı:

“Cizre’de BDP binasından polise ateş açıldığı iddiası alçakça bir iftiradır. Tam tersine ilçe binamız polis tarafından taranmış,ilçe başkanımız dipçiklerle feci şekilde dövülerek göz altına alınmış ve şu anda Dicle Üniversite Hastanesi’nde yoğun bakımdadır. İftiralar, partimize dönük bu saldırıların üstünü örtmeye dönük karalamadan başka bir şey değildir.”

‘Polis öldüren kurşun BDP binasından’ haberine yalanlama

ANKARA - BDP, Yeni Şafak, Bugün ve Yeni Akit gazetelerinde bugün yayınlanan ‘Polis öldüren kurşun BDP binasından” başlıklı haberi yalanlayarak, “Haberdeki iddialar tümüyle gerçek dışıdır, yalandır, kirli ve çirkin bir propagandadır” dedi.

BDP Genel Merkezi, Yeni Şafak, Bugün ve Yeni Akit gazetelerinin bugünkü sayılarında yer alan “Polis öldüren kurşun BDP binasından” başlıklı haberle ilgili açıklama yaptı. Açıklamada, BDP Cizre ilçe binasından polislere ateş açıldığı şeklinde bir takım asılsız iddialara yer verildiği belirtilerek şöyle dendi:

“Belli bir merkezden servis edildiği anlaşılan bu haberdeki iddialar tümüyle gerçek dışıdır, yalandır, kirli ve çirkin bir propagandadır. Bu haberi servis yapanların amacı partimizi hedef göstererek provokasyon yaratmaktır.

İddia edildiği gibi parti binamızda ne bir silah bulunmuştur, ne de bir kovan. Tam tersine ilçe binamız özel harekât timleri tarafından uzun namlulu silahlarla taranmış, kurşun yağmuruna tutulmuştur.”


Açıklamada ayrıca asılsız haberlerin geir çelilip düzeltilmemesi halinde hukuki süreç başlatılacağı ifade edildi. 

 ANF NEWS AGENCY

Ankara Cephesinde 'Yeni' Bir Şey Yok

Milliyet gazetesinde ‘İmralı-Kandil devri kapandı’, Taraf gazetesinde ise 'Devletin yeni Kürt planı’ başlığıyla sunulan ‘habere’ göre Ankara’nın ‘yeni stratejisinin’ netleştiği belirtiliyor. ‘Habere’ imza atan Fikret Bila’nın genelkurmay, bir diğer ‘gazeteci’ Leyla Kemal’in hükümet ve cemaate yakınlığı göz önüne alındığında bu ‘yeni strateji’nin daha çok ‘halkla ilişkiler’ çalışması olduğu anlaşılıyor.

‘Bağlantılı’ iki gazeteci tarafından sunulan konsepte ‘yeni’ olan hiçbir şey yok. Pazara sunulan şey 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin eski paradigmasının, yeni koşullara göre uyarlanmasından başka bir şey ifade etmiyor. Ret, inkar ve soykırım öngörüyor.

Bu ‘yeni strateji’de Kürtlerin anadilde eğitim, Kürtlere siyasi statü tanıması, Kürt kimliğinin anayasa güvenceye alınması ve Kürtlerin kendi kimlikleriyle özgürce örgütlenmesi gibi son derece makul taleplerini dahi ‘devleti ve ülkeyi bölmeye yönelik gayretler’ olarak adlandırılıyor. Bila ve Kemal’in aktardıklarına göre devletin ‘yeni Kürt planı’ aşağı-yukarı 10 başlıktan oluşuyor.

Türk başbakanı Tayyip Erdoğan’ın partisinin son grup toplantısında yaptığı savaş yanlısı açıklamalar ve savaşın sürdürülebilmesi için, çocuklarını savaşta yetirmiş ve yitirecek olan ailelere ‘şehitlik mertebesi’ adı altında teklif ettiği rüşvet göz önüne alındığında Bila ve Kemal tarafından ifşa edilen bu ‘yeni stratejinin’ Ankara’nın önümüzde ki dönem savaş konsepti olarak ta görmek gerekiyor.

Ankara’nın ’yeni’ diye piyasaya sürdüğü, servis etti bu plan, aynı zamanda iki açından dikkat çekiyor.

Birincisi zamanlaması: Planın, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, tarihin Kürdistan ve Türkiye ilişkilerini 18 Mart öncesi ve sonrası diye ayırdığı, yüz binlerin muazzam devrim yürüyüşün hemen ardında ifşa edilmiş olması.

İkincisi ise Ankara’daki iktidar kavgası. Planın, Oslo görüşmelerini ve PKK lideri Abdullah Öcalan ile yapılan müzakereleri kendi aralarındaki rant kavgasına alet eden, MİT krizinde kavgayı Kürt düşmanlığı üzerinden yürüten hükümet ve Gülen Cemaati’nin yeni bir konsensüse vardıkları izlenimi vermesi.

Ancak Kemalist rejimin ret ve inkar politikalarının ruhun sindiği bu planın başarıya ulaşması mümkün değil. Kürdistan-Türkiye ilişkileri, bölgedeki gelişmeler ve dünyanın gidişatı bu planı şimdiden sıfırlamıştır. AKP hükümeti bu planla Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye edemez, ama bu planı bütün yönleriyle uygulamaya kalkarsa çok kısa zamanda tasfiye olmaktan kurtulamaz. O güçlü ve kudretli olduğu söylenen liderinin akıbeti ise, emin olun gelmiş geçmiş en kanlı başbakanlardan olan ve bu gün insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı yargılanmayı bekleyen Tansu Çiller’in akıbetinden farksız olmaz.

Neden mi? Fikret Bila’nın madde madde özetlediği plan bunu söylüyor da ondan.

‘1-Kürt sorununun çözümünde sivil siyaset kanalı dışında hiçbir kanala itibar edilmeyecek, kullanılmayacak’

Bunun büyük bir yalan olduğu söylemek zorundayız. AKP hiçbir dönemde Kürdistan özgürlük hareketinin sivil siyaset kanalına saygı göstermedi. 6 seçilmiş milletvekili, 30 yakın belediye başkanı, parti yöneticileri DTK eski eş başkanları ve yaklaşık olarak 7000 sivil siyasetçi cezaevinde.

‘2- İmralı’da Abdullah Öcalan, Kandil’de veya Avrupa’da PKK muhatap alınmayacak, devre dışı bırakılacak.’
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın dahil olmadığı hiçbir süreç asla başarıya ulaşamaz. Kürtler tarafından kabul edilemez. Keza PKK’siz bir çözüm de mümkün değil. Aklı olan son üç günde Kürdistan’da milyonların kimi ve hangi örgütü işaret ettiklerine bir bakar. Eğer muhatap dedikleri Çırağan sarayında Newroz kutlayanlarsa, o dönem de bitmiştir. Kaldı ki Newroz zaten saraylara karşı bir başkaldırı değil midir? Bir de Türk rejimi istiyor diye PKK ve Öcalan devre dışı bırakılmaz. Hayatta bunun karşılığı yok.

‘3- Güneydoğu’da ve diğer bölgelerde yaşayan Kürt vatandaşlar, PKK ve KCK’nın baskısından kurtarılacak.’

Geçin bunları. Kürtlerin PKK ve KCK’den baskı gördüğü bir şehir efsanesidir. Yalandır. Kara propagandadır. Nasıl oluyor da baskıya uğrayan insanlar milyonlar halinde, baskı yaptıkları söylenen PKK ve KCK flama ve sloganlarıyla alanları inletiyorlar? Nasıl oluyor da ölümüne o örgüte ve lidere sahip çıkıyorlar? Bu iddia Kürt halkının iradesi ve aklıyla alay etmekten, onun yerine sömürgeci siyaset ikame etmekten başka bir şey değildir.

‘4- Bu amaçla doğrudan halk muhatap alınacak ve sivil siyaset kanalıyla çözüm aranacak.’

AKP’nin ve devletin halkı nasıl muhatap aldığına ise şu son üç gün içindeki karelere bakmak yeter. İstanbul’da Haci Zengin’in öldürülmesi, Cizre’de panzerlerle BDP binasının yıkılması, sokağa çıkan herkese karşı kullanılan gerçek mermiler, tazyikli su, gaz bombaları, DTK eş başkanını Ahmet Türk’ün de aralarında bulunduğu milletvekillerinin öldürülmek istenmesi bu yaklaşımın nasıl olduğunu yeterince ele veriyor, gösteriyor.

‘5- Çözüm yeri olarak parlamento dışında hiçbir zemin kabul edilmeyecek; ipleri İmralı ve Kandil’in elinde olmayan, demokratik yollarla seçilerek Meclis’e gelmiş, siyasi inisiyatif kullanabilecek parti veya partilerle muhatap olunacak.’

Bu hem büyük bir yalan, hemde büyük bir saygısızlık. BDP milletvekilleri parlamentoda. Ancak 6 seçilmiş halen ceza evinde. Erdoğan daha dün BDP’yi yasa dışı ilan etti. Terörist olmakla suçladı. Savcılara kapatın diye talimat verircesine hedef gösterdi. Kaldı ki BDP’nin Kürdistan Özgürlük Hareketinin başlıca dinamiklerini hiçe sayarak muhatap olma diye bir derdi de yok zaten.

‘6- PKK, silahlı eylemlere devam ettiği sürece silahlı mücadele devam edecek.’

1999 yılının Haziran ayından buyana PKK, silahı meşru müdafaa amacıyla elinde bulunduruyor. Ortada silahlı bir mücadele yok. Ortada çözüm sağlamak, kazanılmış hakları ve halkı korumak için silah var.

‘7- PKK ile bir daha görüşülecekse bu ancak silah bırakması için olacak.’

Aklı kafasında herkeste bilir ki çözüm olmadan PKK silahlara veda etmeyecektir. Ortadoğu’da ve Kürdistan’ı halen elinde sömürge olarak tutan devletler harıl harıl silahlanırken kendisini korumak için silaha mecbur kalmış Kürtlerden tek taraflı bir silahsızlanma beklemek eğer zir cehalet değilse, suyu yokuşa sürmekten başka bir şey değildir. Bunu tek taraflı dayatmak, çift taraflı kalıcı bir ateşkes yerine ‘Kürtler silah bıraksın’ demek arabayı atın önüne koymaktır. Pratik hiçbir değeri yoktur.

‘8- PKK silahlarını Türkiye’ye teslim ettiğinde, yargısal sorumluluğu olmayanlarla ilgili nasıl bir prosedür uygulanacağı belirlenecek.’

PKK’nin veya başka bir Kürt gücünün silahlarını sömürgeci bir devlete teslim etmesinin mümkün olmadığını, bunu dillendirmenin dahi bir hakaret olduğunu herkes bilir. Üzerinde durmaya dahi gerek yok.

‘9- Yeni anayasada Kürt kimliği veya özerklik düzenlemesi olmayacak. Yeni anayasa, insan haklarını ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini esas alacak.’

İşte işin aslı bu. Yeni dönemde de Türk devleti kuruluş felsefesine uygun olarak Kürtlerin kolektif hak taleplerini ret ve inkar etmeyi sürdürecek. Şiddet ve savaş politikalarına öncelik verecek. Daha çok Kortek ve Roboskiler olacak.
‘10- Yerel yönetimler güçlendirilecek, uluslararası hukuka dayalı ilkeler esas alınacak.’

Yerel yönetimlerden Ankara’nın ne anladığı ise bir sır değil. Hukuk-polis-yargı ve ekonomik kıskacına alınan BDP’li yerel yönetimlerin durumu gözler önünde. Sayısını dahi unuttuğumuz belediye başkanları zindanda. Uluslararası hukuka gelince; Kortek, Kazan vadisi ve Roboski’de katledilenler, Pozantı cezaevinde tecavüze uğrayan Kürt çocukları buna şahitlik ediyor. Gerisi ise yalan ve palavra. 

Cahit Mervan

‘Oğlum Kürtsün, Solcusun, Alevisin Vururlar Seni’




Selma Bingöl -ANF
 
 
 
 
8 Eylül 2011 tarihinde Maraş 5. Zırhlı Tugay 1.Mekanize Taburunda askerlik yaparken öldürülen Eren Özel’in annesi Zeynep Özel oğlunun cinayetiyle ilgili mektup yazdı.

“Vatan sağ olsun, demiyorum. Benim vatanım oğlumdu. Vatanımı öldürdünüz işte. Ölüler sağ olur mu? Gitme askere dedim gitme sen Kürtsün, Solcusun, Alevisin vururlar’’ diyen Anne Özel, mektubunu yayınlıyoruz.

‘’Nedense hep bebekliğini hatırlıyorum bugünlerde. Kara gözlerin, tombul beyaz yanakların, alt çenende iki dişinle gül goncası gibi gülen ağzın… Hep bebekliğini hatırlıyorum bugünlerde nedense…

Eren, askerde vurulmuş, dediklerinde Pirpirim döndü, Malatya döndü, Beydağları döndü, Fırat nehri döndü… Ben, hepsinin altında kaldım. Yavrum, sen hepsinin altında kaldın. Boğazıma bir taş, göğsüme koca bir kaya oturdu. Soluk alamadım. Almak da istemedim.

Bebeğim soluk almayacaksa, Pirpirim sokaklarında yürümeyecekse… Gülen gözleriyle, anne ben geldim, demeyecekse… Sokağın başından dayeeeeee, halteeeey, aneeeey diye seslenmeyecekse…

Artık, yürüsem, soluk alsam, konuşsam neye yarar? Ayaklarım, her gün senin üstünü örten toprağa götürüyor beni. Soluğum, senin acınla ağıtlar söyletiyor bana. Göğüs kafesim dar geliyor senin acını taşımaya. Ölüm, beni de al, götür Eren’ime diyorum. Duymuyor sesimi.

Eren’im, babasız büyüdü. Eren’im okula çoğu gün aç gitti. Eren’im çocukluğuna, gençliğine doymadı. Gitme, dedim; Eren’im gitme. Sen daha küçüksün; vururlar seni. Sen Kürtsün; vururlar seni. Sen Alevisin, vururlar seni. Sen solcusun vururlar seni… Sen daha çocuksun, vururlar seni…

Siyasi hükümlü babanı ziyarete cezaevlerine gittiğimizde itilip kakılarak kendiliğinden öğrenmiştin bu ülkedeki yerini. Bu ülkedeki değersizliğini…

Borcumu ödeyeceğim, dedin. Ne almıştın ki borcun olsun? Babanı elimizden alıp seni babasız bıraktıkları mıydı sana verdikleri? Borcun, babasızlığın mıydı? Borcun, okula aç gitmen miydi? Borcun, okulunu yarıda bırakarak ayak işlerinde çalışmak zorunda kalışın mıydı? Borcun, köyünü sevmen miydi? Borcun, aileni, komşularını, akrabalarını, ülkeni sevmen miydi?

Eren yaşamayı severdi, neşeliydi. Yavrum süslüydü. Güzel giymeyi severdi. Kefeni de güzel giydirdiler yavruma. Daha 19 yaşındaydı. Nasıl kıydınız yavruma, ben saçının teline kıyamazken? Nasıl vurdunuz gözünden, ben öpmeye kıyamazken? Askerim, çocuk askerim, anan öleydi yavrum…

Vatan sağ olsun, demiyorum. Benim vatanım oğlumdu. Vatanımı öldürdünüz işte. Daha niye diyeyim sağ olsun vatanım, diye? Öldürdünüz vatanımı. Ölüler sağ olur mu?

Erenim’i vurduranlar, sizin yavrunuz yok mu? Evlat sevgisi tatmadınız mı hadi evlat acısı tatmadınızsa da. Siz hiç gözünden vurulan, yüzünün yarısı parçalanan yavrunuzu kucakladınız mı? Ben indim mezarına yavrumun. Yüzünün, parçalamadığınız yanını öptüm. Ellerini okşadım, öptüm ellerini. Yüzünün sol yanı yoktu yavrumun.

Yavrumu vurduranlar, kardeşi kardeşe vurduranlar, siz hiç yavrunuzu toprağın altına koydunuz mu? Çocuğunuzun üstüne toprak attınız mı? Yavrum, diyerek taşı toprağı kucakladınız mı? Ben, artık, taşı toprağı kucaklıyorum. Eren’imin başucuna dikilen bir kalas parçasını öpüp okşuyorum. Artık, böyle yaşamak da istemiyorum…”


ANF NEWS AGENCY

İflas Eden Kürt stratejisi ve 'Yeni' Manipülasyonlar

Maxime Azadi-ANF

 
Milliyet yazarı Fikret Bila, hükümetin PKK ile mücadelede yeni bir strateji izleyeceğini yazarak bunu maddeler halinde sıraladı. Sadece Bila’ya “yeni” gibi görünen strateji, içerisinde hiçbir yenilik barındırmadığı gibi, rejimin bugüne kadar değişmeyen karakterine ayna tutuyor. Ya Bila “yeni” kavramına yabancı, ya da hükümet halen toplumu aptal yerine koyuyor.

Bila hükümetin PKK ile mücadele ve Kürt sorununda “yeni stratejisini” anlatırken, bu stratejinin temel taşlarını ve öngördüğü yol haritasını şöyle özetliyor:

1- Kürt sorununun çözümünde sivil siyaset kanalı dışında hiçbir kanala itibar edilmeyecek, kullanılmayacak.

2- İmralı’da Abdullah Öcalan, Kandil’de veya Avrupa’da PKK muhatap alınmayacak, devre dışı bırakılacak.

3- Güneydoğu’da ve diğer bölgelerde yaşayan Kürt vatandaşlar, PKK ve KCK’nın baskısından kurtarılacak.

4- Bu amaçla doğrudan halk muhatap alınacak ve sivil siyaset kanalıyla çözüm aranacak.

5- Çözüm yeri olarak parlamento dışında hiçbir zemin kabul edilmeyecek; ipleri İmralı ve Kandil’in elinde olmayan, demokratik yollarla seçilerek Meclis’e gelmiş, siyasi inisiyatif kullanabilecek parti veya partilerle muhatap olunacak.

6- PKK, silahlı eylemlere devam ettiği sürece silahlı mücadele devam edecek.

7- PKK ile bir daha görüşülecekse bu ancak silah bırakması için olacak.

8- PKK silahlarını Türkiye’ye teslim ettiğinde, yargısal sorumluluğu olmayanlarla ilgili nasıl bir prosedür uygulanacağı belirlenecek.

9- Yeni anayasada Kürt kimliği veya özerklik düzenlemesi olmayacak. Yeni anayasa, insan haklarını ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini esas alacak.

10- Yerel yönetimler güçlendirilecek, uluslararası hukuka dayalı ilkeler esas alınacak.”


YENİLİK YOK KOCA BİR MANİPÜLASYON VAR

Görüldüğü gibi “yeni” olarak adlandırılabilecek hiçbir şey yok, koca bir manipülasyon var. Ne Fikret Bila ne de hükümet, son 30 yıldır değişmeyen bu politika ile sonuç alınamayacağını anlamış görünmüyor.

“Yeni” olarak sunulan bu maddeler arasında Kürt sorununun çözümüne dair herhangi bir perspektif yok aksine daha da sertleşme sözkonusu. Açılım adı verilen süreçte vaat edilenlerin çok çok gerisinde olan bu “yeni strateji”, zaten son 30 yıldır tüm hükümetler tarafından şaşmaz bir şekilde uygulanıyor.

İçerisine “halk muhatap alınacak” gibi manipülatif kavramlar yerleştirmekle de tüm bir toplumun kandırılamayacağının artık anlaşılması gerekiyor.

Devletin tüm imkanlarını halkı manipüle etmek ve devletin tüm zor aygıtlarını halkı bastırmak için kullanan bir hükümetin “halkın muhataplığından” bahsetmesi kadar gerçek dışı ve değersiz bir yaklaşım sözkonusu olamaz.

Adına “yeni” denilen bu stratejinin temel ayakları PKK ile son 30 yıldır, ve genel anlamda 90 yıldır sonuç almayan “yok sayma”, “ret etme”, “dayatma”, “sömürme”, “ezme” ve “manipüle etme” üzerine kurulu. Geriye tek bir tespit kalıyor. O da bu stratejinin tutmayacağı.

GELMİŞ GEÇMİŞ EN CAHİL HÜKÜMET

Türk rejimi Kürt sorunu karşısında tarihinin “en cahil” denilebilecek hükümeti ile karşı karşıya. Hafıza yok. Bugüne kadar Kürt sorununun çözümüne ilişkin kafa yormayan bütün kesimler hükümet içerisinde toplanmış. Bunların başında da Fethullah Gülen Cemaati geliyor. Kürt sorununa ilişkin geçmişi, sadece devletin asimilasyon ocakları olmaktan öteye geçmiyor. Aynı inkarcı zihniyetin ürünü ve bir aracı olmak dışında, içerisinde “farklılık”, “kültürel zenginlik”, “renklilik” ve “çoğulculuk” taşıyan sorunlara kafa yormadığı anlaşılıyor.

Geçmişten beri izlenen bütün politikaları, küresel sistemin en fazla başvurduğu yöntem olan “manipülasyon” aygıtları ile topluma empoze etmekle, sorunun çözülebileceğinde halen ısrarlı olmak, hem cehaletin hem de değişmeyen inkarcılığın en açık ifadesi.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin kafasıyla getirilen Newroz yasakları, absürt gerekçelerle halkın cezaevlerine doldurulması ile, özgürlük arayışları bastırılamayacağı gibi, bu çevrenin son 10 yıllık iktidar pratiği de anlayışlarının demokrasi ile uyuşmadığını gösteriyor zaten. Gerçek bir demokrasi herşeyden önce AKP zihniyeti için tehlike oluşturuyor. Bu açıdan belli amaçlar için oynanan “demokrasicilik” oyunu çok sırıtıyor, bir araç olarak kullanılan “demokrasi” ile AKP/Gülen iktidarı uyuşmuyor. Ne kadar zorlanırsa zorlansın bu maya tutmuyor.
ANF NEWS AGENCY

Duran Kalkan: Kürtlerin Kahramanlık Çağı Yeni Başlıyor

Behdinan - 21 ve 28 Mart tarihleri arasını kapsayan hafta, uzun yıllardır Kürt halkı tarafından Kahramanlık Haftası olarak tanımlanıyor. Kahramanlık Haftası Kürdistan’ın dört parçasında ve Kürtlerin yaşadığı her yerde çeşitli etkinlik ve anmalarla geçiyor.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan ile yaptığımız söyleşide Kahramanlık Haftasının dünü ve bugününü konuştuk. Kahramanlık Haftasının nerede, ne zaman ve hangi amaçla ilan edildiğini, böylesi bir ilanın nedenlerini tartıştık. Kürtlerin kahramanlık çağının yeni başladığını söyleyen Kalkan sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

* Ulusal Kahramanlık Haftası ne zaman ve neden ilan edildi? Böyle bir hafta ilanındaki amaç neydi?

- Öncelikle ulusal kahramanlarımız Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz yoldaşları ve bu yoldaşlar şahsında tüm kahraman şehitlerimizi bu vesileyle bir kere daha saygı ve minnetle anıyorum. Anılarını yaşatmaya dair sözümüzü bir kere daha yineliyorum.

21 Mart Newroz günü ve bayramı zaten Kürt halkının tarihten gelen bir kahramanlık günüdür. Demirci Kawa’dan bu yana 2624 yıldır bu gerçeklik böyle anılıyor. 1982 yılı Newroz’unda 12 Eylül faşizmine karşı Amed zindanında geliştirdiği direnişle Mazlum Doğan, Demirci Kawa kahramanlığını bir kere daha canlandırmış bulunuyor. Dolayısıyla Önder Apo bu direnişçiliği Çağdaş Kawa direnişçiliği olarak tanımladı. Demirci Kawa’dan Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’a kadar uzanan bir tarihsel kahramanlık çizgisi ortaya çıktı. Kürt halkı en zor dönemlerde bile büyük kahramanlık ifade eden özgürlük direnişini en yüce bayram günü olarak hep andı ve hatırladı.

1986 yılının Ekim ayı sonunda gerçekleştirilen PKK 3. Kongresi ise Mahsum Korkmaz yani Agit yoldaşın şahadet günü olan 28 Mart’ı Ulusal Kahramanlık Günü olarak kararlaştırıp ilan etti. Çünkü Demirci Kawa’dan bu yana ortaya çıkan Kürt kahramanlığının Mazlum Doğan 1982 yılında Amed zindanında çağdaşlaştırdığı gibi 1986 yılı 28 Mart’ında da Mahsum Korkmaz Botan’ın Gabar dağında 12 Eylül faşist askeri rejimine karşı geliştirdiği gerilla direnişiyle çağdaşlaştırıp silinmez kıldı. Zindan direnişini dağa, gerillaya taşıyarak Kürt halkının varlık ve özgürlük yolunu açtı. Dolayısıyla da PKK 3. Kongresi bu gerçeğin ifadesi olarak bu büyük gerilla komutanının şahadet günü olan 28 Mart’ı Kürt halkının Ulusal Kahramanlık Günü olarak tanımladı.

Böyle bir tanım herkesten çok ona yakışırdı. Dolayısıyla da kendine yakışanı buldu. Tarihten gelen ve Mazlum Doğan direnişçiliğiyle de çağdaşlaştırılan 21 Mart kahramanlığıyla, gerilla direnişinde yaratılan 28 Mart kahramanlığı Kürt halkının 12 Eylül faşizmine ve onun şahsında sömürgeci soykırım rejimine karşı geliştirilen varlık ve özgürlük direnişinin sembolü durumundaydı. Dolayısıyla da bu iki büyük kahramanlık günü, direnme günü ulusal direniş ve özgürlük günü arasındaki bir haftalık süreç 21 Mart’tan 28 Mart’a kadar geçen dönem, süre Ulusal Kahramanlık Haftası olarak tanımlandı ve ilan edildi.

* Kürt halkı bu kararı nasıl karşıladı? Bu haftanın ilanı Kürtler açısından ne anlama geliyor?


-Çağdaş Kawa Mazlum Doğan ile ölümsüz gerilla komutanı Mahsum Korkmaz’ın şahadet günleri arasındaki bir haftalık süreyi 1986’dan sonra Kürt halkı hep Ulusal Kahramanlık Haftası olarak tanımladı, andı, yaşadı, yaşattı. İki büyük kahramanlık günü arasındaki hafta Ulusal Kahramanlık Haftası haline geldi. Böyle bir hafta boyunca halk, Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz şahsında hep kendini var eden ve özgürlük iradesini ortaya çıkartan kahraman şehitlerini andı.

21 ve 28 Mart tarihleri arasındaki her gün ve an’da bu büyük kahramanlar şahsında tüm şehitlerin anılması elbette ki Kürt halkını ve Kürt insanını doğruya çekme, kendine getirme rolü oynadı. Bu büyük kahramanlar şahsında insanlar kendilerini sorguladılar. Toplum sorguladı. Bu kahramanlık çizgisinin neresinde olduğunu, onlara ne kadar uygun ve denk yaşadığını sorgulayarak varsa eksiklik ve hataları onları düzelten doğru bir özgür yaşam çizgisine kendisini çeken bir gelişmeyi yaşadı.

Dolayısıyla bu hafta Kürt insanının aslında özgürce yeniden var olma, dirilme, her türlü kötülükten, teslimiyetten, zayıflıktan kendinin kurtararak özgür, iradeli insan ve toplum haline gelme, en derin özeleştirisel sorgulamayla kendini kahramanlık çizgisinde özgürce yeniden yaratma haftası olarak anlam buldu. Böylece hem toplumu özgürce var eden insanların hakkı verilmiş, hem de o yüce insanların ölçü ve özelliklerine, duygu ve ruhlarına uygun bir özgür insan ve toplum yaratılması gerçekleşmiş oldu.

*Tam da “Kahramanlık çağı kapandı” şeklinde değerlendirme ve iddiaların yoğunlaştığı bir süreçte ulusal kahramanlık haftası ilanı ne anlama geliyor?

-Kahramanlık çağı kapandı türünden iddialar anlamsız ve boş sözden başka bir şey değildir. Böyle bir iddianın geçerli bir anlamı olmadığı gibi iddia olarak doğru da değildir. Çünkü kahramanlık çağı diye bir çağ yoktur. Her olgunun kahramanlık çağı yani kahramanlık zamanı, kahramanlık dönemi vardır. Her insanın kahramanlık dönemi vardır, her toplumun kahramanlık dönemi vardır, her ulusun kahramanlık dönemi vardır. Her halkın kahramanlık çağı vardır. Yani kahramanlık zamanı vardır.
Dikkat edilirse toplumsal olgular o toplumların niteliğini en üst düzeyde temsil eden kahramanlıklarla varlık buluyor ve tanımlanıyorlar. Dolayısıyla kahramanlık ile toplumsallık çelişen iki yan değil, tam tersine iç içe geçmiş, birbirini bütünleyen iki yan oluyor. Kahramanlık kısa bir çağ ya da tekil bir olay gibi görünse de aslında toplumsallığı, ister aşiret, ister halk, ister kabile, ister ulus düzeyinde olsun en ileri düzeyde temsil etmeyi ifade ediyor. Dolayısıyla kahramanlık ile toplumsallık iç içe geçmiş bulunuyor. Birbirinin olmazsa olmazı gibi bir içerik taşıyor. Bu nedenle toplumlar var oldukça ve özgür olma iradesini ve iddiasını sürdürdükçe kahramanlık çağı yok olmaz.

*Sanırım kahramanlık tanımınız savaşlarda ortaya çıkan kahramanlık dışında bir tanımı kapsıyor.

-Kuşkusuz savaş kahramanlığı kahramanlıkların en büyüğü, en yücesidir. Dolayısıyla ulus olsun, halk, aşiret, kabile hatta klan olsun bir toplumu var eden ve özgür kılan bir savaşın yaratıcısı, kazandırıcısına; bu temelde canını verene, şahadete gidene kahramanlıkların en yücesi, en büyüğü denir. Bu bakımdan savaş kahramanlığı elbette ki toplumsal kahramanlıkların en büyüğüdür, en anlamlı ve en yücesidir.

Yalnız, kahramanlık sadece savaş kahramanlığı da değildir. Toplumların yaşamı ve gelişmesi içerisinde onları özgürlük yönünde ilerleten, niteliğini tanımlayan, onlara şekil veren öncü, sürükleyici rol oynayan her temsiliyet aslında bir tür kahramanlık sembolü olma özelliği taşır.
Kahramanlık sadece savaş kahramanlığı olmadığı gibi toplumsal gelişmenin bir döneminde ortaya çıkmış bir olgu da değildir. Toplumsal gelişmenin her aşamasında o aşamanın temel niteliğine göre çeşitli kahramanlıklar ortaya çıkar ve toplum kendisini o kahramanlar sayesinde bulur, tanımlar, ifade eder. Başkalarından ayrı nitelik kazanır. Dolayısıyla toplumsallaşır. Demek ki aslında kahramanlık düzeyindeki tekillik ile toplumsallaşma düzeyindeki genelliğin diyalektik bir birliği vardır. Birbirini reddetmedikleri gibi birbirinin olmazsa olmazı niteliğindedirler.

* Bu kadar yaşamsal ve güncel bir konuyken kahramanlık çağı kapandı iddialarını dillendirenlerin amacı ne o zaman?

-Kahramanlık çağı kapanmıştır diyen çevreler aslında biraz da kendileri en çok buna dayanarak yaşatmaya çalışırken başkalarını bundan alı koyup yanıltma çabası içinde olanlardır. Çünkü biz biliyoruz ki en çok milliyetçiler, ulus devletçi güçler, faşistler çağımızda bunu söylüyorlar.

Aslında burada bu çağ kapanmıştır denerek toplumu temel bir değerinden, öncüsünden, önderinden yoksun kılma gibi bir amaç güdülmektedir. Toplum, insanlık bu biçimde yanıltılmaya, bilinci çarpıtılmaya, dolayısıyla da toplum olmaktan çıkartılmaya, toplumsallık gücünü kaybeder hale getirilmeye çaba harcanmaktadır.


* Peki, neden?

-Çünkü bu duruma gelen toplumlar üzerinde egemenlik daha kolay kurulur. Baskı ve sömürü daha rahat uygulanır. Öyle bir toplum daha kolay köleleştirilir ve üzerinde baskı ve sömürü uygulanabilir. Bu bakımdan aslında kahramanlık çağı kapandı sözü anlamsız, boş söz olmaktan öte dikkat edilirse bir de tehlikeli aldatmacayı ifade eden bir sözdür. Ulus devletin insanlığı, toplumu yanıltma, aldatma, bilinçsizleştirme çabasının önemli bir parçası olmaktadır. Kendisi en çok sözde kahramanlar, bu tür sembollere dayanarak varlık ve güç gösterirken başkaları için böyle bir olgu kalmamıştır diyerek aslında toplumun elinden bu gücü almak istemektedir. İşte burada bir yalan, hile, aldatma var. Herkes bu gerçeği iyi, doğru görmek, bilmek durumunda.

* Kürtlerde ulusal kahramanlık nasıl şekillendi?

- Özellikle partileşmeden, Kürt olgusunun kendi varlığını kesinleştirdiği, inkar ve imhanın artık kendini savunamaz duruma getirdiği 2000’lere kadarki dönem Kürt halkının ulusallaştığı dönem oluyor. Dolayısıyla bu dönemi temsil eden, sembolize eden olaylara, dönemlere, kişiliklere ulusal kahramanlık çağının sembolleri deniyor. Yani ulusal kahramanlar deniyor. Dolayısıyla bu dönemin bütün şehitleri ulusal kahramanlık şehitleridir. Bu şehitlere öncülük eden, onu sürükleyen öncü şahadetler ulusal kahramanlığı temsil ederler.

* Bunlardan söz edebilir misiniz?

- Örneğin Haki Karer kişiliği böyle bir öncü, kahramanlık sembolü niteliğindedir. Nitekim şahadet günü Kürt ulusu açısından şehitler günü olarak tanımlanmıştır. Örneğin Mazlum Doğan böyle bir sürükleyici, öncü kişiliktir. 12 Eylül faşizminin partiyi tasfiye etmek, dolayısıyla ulusal dirilme adımlarını daha yeşermeden kurutmak istemesine karşı bu adımları yeşertmek üzere, hayat suyu olma rolü oynamıştır. 12 Eylül faşist rejimini ideolojik olarak yenilgiye uğratıp Kürt ulusal varlığını en zor koşullarda bile yaşamını ortaya koyarak temsil etmiştir. İşte Mazlum Doğan kişiliğinin ulusal kahramanlık düzeyine ulaşması zindandan direnişin önünü açarak dalga dalga dağlara, ovalara, şehirlere ulusal direnişi yayması bunu ifade ediyor.

Mahsum Korkmaz kişiliği kahramanlık kişiliğidir. 12 Eylül faşist rejiminin her türlü askeri, siyasi gelişmeyi önleyerek soykırımı tamamlamak istediği dönemde böyle bir soykırım rejimine karşı gerilla direnişini örgütleme, eğitme, geliştirme, ona öncülük etme, komutanlık etme iradesini, gücünü göstermiştir. Bu temelde yaşamını ortaya koyarak, canını vererek böyle bir olguyu var etme temelinde gerilla direnişinin önünü açmıştır. Bu da bir öncü, sürükleyiciliktir.

Beriwan kişiliği, Beritan kişiliği, Zilan kişiliği hem ulusal hem de kadın cinsi açısından kahramanlık kişiliğidir. Kadının ulusal dirilişteki rolünü, öncülüğünü yarattığı gibi her türlü köleliğe karşı toplumun yarısı olan özgür kadını yaratma gücünü, iradesini göstermiştir.

Elbette bütün bunların yaratıcısı olarak Önder Apo bir kahramanlık kişiliğidir. Çünkü bütün bu kahramanlık örnekleri ruhlarını, duygularını, düşüncelerini, davranışlarını, kahramanca var oluşlarını Önder Apo gerçeğinde buldular. Oradan aldılar. Kahramanlık ölçü ve özelliklerini oradan kazandılar. Dolayısıyla da kendilerini silinemez kahramanlar haline getirdiler. Dolayısıyla Önder Apo kişiliği büyük kahramanlık kişiliği, sembol kişilik olmaktadır.

*Kürt halkı bu kişilikleri nasıl ele alıyor? Kürt halkı açısından söz ettiğiniz kişiliklerin anlamı nedir?

-Bütün bu kişiliklerle Kürt halkı her türlü sömürgeci ve soykırımcı saldırıya karşı varlığını koruma ve özgür yaşama iradesi ve iddiasına sahip olduğunu ortaya koydu. Her türlü saldırıyı kırma iradesine ve gücüne sahip olduğunu bir kere daha kanıtladı. Böyle bir direniş ile uluslaşacağını, bir ulusal topluluk haline geleceğini herkese gösterdi. O nedenle Kürt uluslaşmasının kahramanlık dönemi kahramanlık çağı PKK ile yaşandı. Bütün PKK şehitleri bu kahramanlık çağının temsilcileri, sembolleri oluyorlar.

Bu şahadetlere öncülük eden, yön veren şehitler şehidi olan semboller ise hepsini temsilen ulusal halk kahramanları olarak anılıyorlar. Bütün ulus, tüm halk yediden yetmişe, kadın-erkek bu kahramanlar şahsında kendi kişiliğini buluyor, kendini tanımlıyor. Varlığını ve özgür yaşama iddia ve iradesini ortaya çıkarıyor. İnsan ve toplum olarak var olma gücüne, iradesine ulaşıyor. Dolayısıyla halk olarak var olmanın, ulus olarak gelişmenin sürükleyici gücü, temsil gücü, öncü gücü olmayı bu semboller sürdürüyorlar.

Dolayısıyla da böyle kahramanlar yarattığı ölçüde bir halk, bir ulus kendini bu düzeyde kanıtladığı ölçüde var olup özgür yaşama gücü, iddiası kazanmış oluyor. Kendini tanımlama imkanı, fırsatı buluyor çünkü. Kürt halkı da varlığını bu büyük kahramanlarla kanıtladı. Özgür yaşama iddia ve iradesini bu büyük kahramanlarla gösterdi. Dolayısıyla halk ve ulus olarak özgürce var olma ve yaşama gücü kazandı. Kürt uluslaşması bu büyük kahramanlarla sembolize edildi, nitelik kazandı. Uluslaşmanın, ulusal direnişin bütün özellikleri kendini bu büyük kahramanların ölçü ve özelliklerinde buldu. Onlar Kürt uluslaşmasını temsil eden en yüce değerler haline geldiler. Ulusal demokratik gelişmenin öncü, çekim gücü, sembolü oldular.

Tarih boyunca Kürt uluslaşması bu büyük kahramanlarla anılacak, tanımlanacak, sembolize edilecektir. Dolayısıyla Kürtler için ulusal kahramanlık çağı geçmemiştir. Tersine daha yeni başlamış durumdadır. Şimdiye kadar savaş kahramanlığı olarak ortaya çıktı. Bundan sonra özgür toplum yaşamının diğer bütün alanlarında sanatta, siyasette, sporda, üretimde her alanda kendi öncü sürükleyicilerini, sembollerini, kahramanlarını ortaya çıkartarak bu ulus demokratik bir toplum olarak gelişme ve yaşam gücü gösterecektir.

*Siz Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz ile birlikte kaldınız. Bize biraz Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz’ın kişilik özelliklerini değerlendirebilir misiniz?

-Mazlum Doğan kişiliği için Önder Apo, “Hareketimizin bilinç hamuruydu” dedi. Mahsum Korkmaz için ise herkes “PKK’nin kılıcıydı” diyor. Bilinç de kılıç da iki şeyle vardır: sorumluluk ve örgütlülük. Yüksek düzeyde bilinç olmak, sorun çözecek kılıç olmak, aynı düzeyde sorumlu olmayı ve örgütlü davranmayı gerektirir. Örgütsüz bilinç hiçbir şey ifade etmez. Yüksek bir sorumluluk duygusu olmadan da hiçbir bilinç yaratılamaz. Yine örgütsüz kılıç değil sorun çözmek, zorlukları alt etmek, tersine sahibine zarar verir. Yine yüksek bir sorumluluk olmadan bir sorun çözücü haline kesinlikle gelmez. Bu bakımdan da ister bilinç hamuru olsun, ister sorun çözen kılıcı olsun bütün bunların en üst düzeyde sorumluluk duygusu ve örgütlülük olduğu tartışmasızdır.

İşte Mazlum ve Mahsum kişiliğinin Kürt toplumunda yarattığı en temel kültür bu iki büyük yüce değeri kazandırmış olmalarıdır. Elbette bunu Önder Apo’nun yüce düşüncesinden aldılar. Önderlik doğuşunda ve gelişiminde ifadesini bulan yüksek sorumluluk duygusu ve keskin mücadelecilikten bu özellikleri kazandılar. Örgütlü duruş ve davranıştan aldılar o karakterlerini. Önderlik gerçekleşmesinin, Apocu sorumluluk ve örgütlülük ölçülerinin en üst düzeyde cisimleşmesi oldular.

* Peki, Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz’ın nasıl bir ‘kültür’ yarattı?

-PKK’nin ölçü ve özelliklerini de en yüksek düzeyde Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz kişilikleri temsil ediyorlar. Önderlik çizgisinin, Apocu çizginin en iyi anlayanı ve en güçlü uygulayanı oluyorlar. Birisi ideolojik cephede 12 Eylül faşizmini ve bu temelde sömürgeci soykırım rejimini yenen, diğeri gerilla direnişi alanında 12 Eylül faşizmini ve onun gerisindeki sömürgeci soykırım rejimini yenen iki büyük direniş çıkışına imza atıyorlar. Dolayısıyla da aslında kahramanlık çağının sembolü haline geliyorlar.

Onları bu duruma getiren kuşkusuz yüce bilinçleridir. Önder Apo’nun dehasını herkesten önce görmeleri, anlamaları ve ona en yüksek düzeyde katılmalarıdır. Yüksek sorumluluk duygularıdır, mücadele iradeleridir. Kendi bireysel yaşamlarını, çıkarlarını değil de tarihsel bilinç temelinde toplumsal varlığı ve özgürlüğü düşünen, kendi yaşamlarını toplumsal özgürlüğün, harcı yapmayı bilen bir cesaret ve fedakarlığın temsilcisidirler. Mütevazılığın, sorumluluk duygusunun, örgütlü yaşamın temsilcileri durumundadırlar.
Mazlum ve Mahsum kişiliklerinin temsil ettiği yüce değerlerdir ki bugün bir bütün toplumu yediden yetmişe kucaklamış ve yeni bir yaşam kültürü yaratmış bulunuyor. Bu kültür politik ve ahlaki toplum kültürüdür. Bu en yüce sorumluluk duygusudur. En derin bilinçtir. En büyük cesarettir. En derin fedakarlıktır. En güçlü örgütlülüktür. Cesur eylemliliktir. Örgütlenme ve eylemin bir toplumu var edecek ve kanıtlayacak düzeydeki en ileri temsilidir. Eğer bugün Kürt toplumunda yurtseverlik, demokratiklik, eşitlik, özgürlük, vatan, adalet, toplumsallık, yoldaşlık, halk severlik yükselen değer ise, insan ve toplum olmanın temel ölçü ve özelliklerini temsil ediyorsa işte bütün bunların yaratıcısı, böyle bir toplumsal kültürün ortaya çıkartıcısı bu büyük kahramanlık kişilikleridir.

Aslında bu kahramanlar öncülüğünde Kürt toplumunda yaşananın büyük bir kültür devrimi olduğu ortadadır. Geleneksel devletçi sistemin ve kapitalist modernitenin her türlü kültür erozyonuna, kültür dejenerasyonuna karşı halk kültürünü, ülke sevgisini, demokratik kültürü, vatan sevgisini, insan sevgisini yaratan işte bu kültür olmaktadır.

*Kürt halkı, varlığını koruma ve özgürlüğünü elde etme dönemi olarak adlandırılan bir süreçten geçiyor. Böylesi bir dönemde kahramanlık olgusu nasıl anlam buluyor?

-Bireysel ve toplumsal düzeyde Kürt’ün varlık ve özgürlük iradesi ulusal kahramanlarıdır. Yani Mazlum Doğan’lar ve Mahsum Korkmaz’lardır. Bağrından ulusal kahraman çıkartma gücü gösteremeyen bir toplum ya da topluluk eriyip yok olmaya, tarihten silinmeye mahkûmdur. Yine bağrından çıkardığı yüce değerlerini temsil eden ulusal kahramanlarını anlayamayan ve yeterince sahiplenip doğru izleyemeyen topluluklar yenilmeye ve tasfiye olmaya mahkûm olurlar. O nedenle de tarihin her döneminde olduğu gibi günümüzde de ulusal demokratik var oluşun toplumsal düzeyde gerçekleşmesine öncülük eden değer ve semboller ulusal kahramanlardır.

Bu, bütün toplumlar açısından böyle olduğu gibi Kürt toplumu açısından da böyledir. Bu bakımdan da henüz varlığı üzerindeki tehdidin yok edilemediği, tam özgürlüğe ulaşamamış Kürt toplumu açısından elbette ki kahramanlık en yüce değer durumundadır. Çünkü böyle bir toplumun sorumluluğa ve örgütlülüğe ihtiyacı vardır. Yani bir toplum olarak var olma ve özgür yaşama bilinciyle bunu elde etme eylemini gerçekleştirmesi zorunludur. Bunları yapmazsa o zaman böyle bir toplum tarihten silinip yok olup gider. Bunları yapabilmesinin de en üstteki çekim gücü bu değerleri en ileri düzeyde temsil eden güçler, ulusal kahramanlardır.

* Fakat özellikle Kürt kimliğine sahip kimi kesimler Kürtlerin tanındığını, devletlerce kabul edildiğini söylüyor...

- Kürt toplumuna kahramanlık çağı kapanmıştır, ulusal kahramanlar hiçbir anlam ifade etmiyor demek ona en büyük hakareti ve kötülüğü yapmak demektir. Aslında sömürgeci soykırım rejiminin yapamadığını yapmayı ifade ediyor. Çünkü henüz soykırım tehdidi altında bulunuyor Kürt toplumu. Varlığını garantilemiş değil. Her gün, her an üzerinde çok örgütlü ve sistemli bir kültürel soykırım uygulanıyor. Kürt kimliği ve varlığı hâlâ küresel sistem tarafından inkâr ediliyor. Bu inkârın hayata geçmesi için de çok örgütlü, bilinçli ve ittifak halinde bir politika uygulanıyor.
*
Bu inkâr politikasını biraz açar mısınız?

-Mevcut devletçi sistem Kürt toplumunu yok etme üzerine kurulmuş bir sistem. Kürt’ün özgür olup olmadığını tartışmak bir yana varlık yokluk mücadelesi içinde bulunan bir toplum düzeyinde. Çünkü devletçi sistem gericiliği küresel düzeyde Kürt toplumunun yokluğu üzerine kurulmuş bir sistem. Bunu gerçekleştirebilmek için de her türlü ideolojik siyasi, askeri, ekonomik, kültürel saldırıyı son derece örgütlü ve planlı bir biçimde yürütüyor. Adeta Kürt’e nefes aldırmadan onu yok etmeye çalışıyor.

Elbette kılıçla vurup fiziken yok etmiyor. Fiziki varlığını yaşatıyor ama ruhunu öldürüyor, duygusunu yok ediyor, bilincini ortadan kaldırıyor. Kimliğini ve varlığını yok ediyor. Kimliksiz, kültürsüz, dilsiz; sadece fiziken var olan ve bu temelde de başkalarına en aşağılık kölece hizmet eden bir varlık durumuna düşürmek istiyor. Böyle bir tehlike altında olan bir toplumun yüksek bir sorumluluk duygusuna, güçlü bir örgütlülüğe, cesur ve fedakar bir direnişe ihtiyacı olduğu açıktır. Bunu gerçekleştirebilmesi için de elbette onu böyle bir mücadeleye çekecek örgütleyecek, bilinç kazandıracak, cesaret ve fedakarlık verecek yüce değerlerinin, öncülerinin olması gerekiyor.

İşte Önder Apo gerçeği Kürt toplumu açısından bunu ifade ediyor. Şehitler gerçeğimiz bunu ifade ediyor. Bugün Kürt’ün varlığı, kimliği, adı Önderlik ve şehitler gerçeğiyle temsil buluyor. Önderlik ve şehitler gerçeğinin olmadığı bir durumda aslında Kürt’ün adı bile yoktur. Sömürgeciliğin tam bir hakimiyeti söz konusudur. Eğer bugün sömürgecilik kısmen parçalanmışsa, kültürel soykırım açığa çıkartılarak belli ölçüde zayıflatılmışsa elbette bu ona karşı yürütülen büyük özgürlük mücadelesiyle olmuştur. Böyle bir mücadeleyi var eden, ona öncülük eden, bu mücadelenin değerlerini yaratan çekim gücü olan da onun Önderliğidir. Yani Önder Apo ve şehitler gerçeğidir. Mazlum Doğan’lar, Mahsum Korkmaz’lar, Haki Karer’ler, Kemal Pir’ler, Hayri Durmuş’lar, Beritan’lar, Beriwan’lar, Zilan’lar, Adil’ler, Nuda’lar, Rüstem’ler, Şilan’lar, Xebat’lar, Çiçek’ler, Alişer’ler gerçeğidir. Herkes bu gerçeği iyi bilmek, iyi anlamak durumundadır.
*Bu konuda bir eksik anlama olduğunu mu düşünüyorsunuz?

-Düşünelim bir kere Kürt’ün ulusal ve demokratik var oluşu anlamında PKK ile gerçekleşen mücadele değerlerinin dışında başka neyi vardır? Böyle büyük bir mücadele de kahraman şehitleriyle anlam bulmuyor mu, temsil bulmuyor mu, ifade edilmiyor mu? Bugün Kürdistan’da kadın-erkek, genç-ihtiyar herkesi sorumluluğa çeken, onlara duygu veren, ruh veren, bilinç veren, onlara örgütlülük kazandıran, onları eylem yapma cesaret ve fedakarlığına götüren bu yüce değerler değil mi? Bunun böyle olduğu tartışmasızdır. Herkes çok iyi biliyor ki özgür Kürt insanı ve özgür Kürt toplumu şehitleriyle varlık buluyor. Ruhunu onlardan alıyor. Bilincini onlarla kazanıyor. Duygularını onlarla düzeltiyor. Davranışını onlarla cesur ve fedakâr kılıyor. Onlara dayanarak onların izinde yürüyerek örgütleniyor, bir araya geliyor. Her türlü sömürgeci oyunu, hileyi görerek onları bozan, özgür var olma iddia ve iradesini yaratan bir duruşu onlar sayesinde elde ediyor.

Bu bakımdan da kim ki bu yüce değerleri ulusal kahramanları umursamıyorsa iyi bilinmeli ki o bir haindir. Sömürgecilik ajanıdır. Yine unutulmamalı ki kim bu yüce değerleri doğru ve yeterli anlayamıyorsa o bir köledir, sefildir, zavallıdır. Kim olduğunu, nasıl yaşadığını ve nasıl yaşaması gerektiğini bilemeyecek durumda olan biridir. Dolayısıyla bu tür anlayış ve yaklaşımlara karşı özgürlük ve demokrasiden yana olan, ulusal bilinç, kimlik ve yaşam sahibi olmak isteyen herkes dikkatli ve duyarlı olmak durumundadır. Sömürgeci soykırım rejimine karşı mücadelenin her şeyden önce bu kesimlere karşı doğru bir duruş ve ideolojik mücadeleden geçtiğini iyi bilmek durumundadır. Doğru bir ideolojik mücadeleyle iç düşman, yani ihanet ve teslimiyet geriletildikçe dış düşmana karşı yani sömürgeciliğe, faşizme ve soykırıma karşı doğru ve sonuç alıcı bir mücadelenin yürütülebileceği açıktır.

*Sözünü ettiğiniz ulusal bilinç kazanma ve demokratik mücadele yürütmeyi biraz daha açar mısınız?

-Bütün bunları başarılı yapabilmek de ancak kahraman öncülerin izinde doğru yürümekle mümkündür. Yüce değerleri, devrimimiz ortaya çıkardığı yeni ölçü ve özellikleri, bunları yaratan kahraman öncüleri doğru anlayıp onların izinden doğru ve başarılı yürümeyi bildikçe ancak ulusal demokratik kişilik haline gelebiliriz. Ulusal demokratik toplum olabiliriz. Bu yüce değerler karşısında her gün, her an kendimizi özeleştirisel sorgudan geçirip her türlü işbirlikçilik, ihanet, teslimiyet, kölelik, zayıflıktan kurtarıp güçlendirdikçe özgür, iradeli kişilik ve toplum haline geliriz. Dolayısıyla özgürlük, demokrasi ve eşitlik için mücadele etme bilincini, iradesini, gücünü, cesaret ve fedakarlığını kazanırız.

Kendi bağrından ulusal kahraman yaratamamış ya da ortaya çıkardığı ulusal kahramanları yeterince sahiplenip anlayarak, onların izinde yürümeyi başaramamış toplumların acı sonu yok oluştur. Soykırımdır, tasfiyedir. Bu gerçeği herkes iyi bilmek durumunda. Dolayısıyla bugün Kürtler açısından da var olan böyle bir tehdide karşı Kürt’ün var olmasının ve özgür yaşamasının yegane güvencesi özgürlük mücadelesinin ortaya çıkarttığı yüce değerlerdir. Bunlar da kahraman şehitler olmaktadır.

Bunları görüp anlamadan, bunlara doğru sahip çıkmadan nasıl özgür toplum olunur? Örgütlü hale gelinir? Bunları doğru anlayıp izinde yürümeden nasıl özgür, iradeli kişilik kazanılabilir? Böyle olmadan değil onurlu, özgür kişi olmak toplum haline gelmek insan olarak var olabilmek bile mümkün değildir. Dolayısıyla insanlığı koruyabilmek, varlığını, kimliğini geliştirebilmek özgür yaşam iradesi kazanabilmek her şeyden önce bu değerleri temsil eden öncü, kahraman kişilikleri doğru anlamaya, onları doğru özümsemeye, onların izinden güçlü, doğru ve etkili bir biçimde yürümeye bağlıdır.

*Ulusal kahraman unvanı alan ve sözünü ettiğiniz kadrolar aynı zamanda döneminin gençlik öncüleriydiler. Bugün açısından gençlik öncülüğünün durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Kahramanlık ile gençlik arasında daha başat ve bütünlüklü bir ilişkinin olduğu tartışmasızdır. Bir anlamda kahramanlık çağı demek her olgu için gençlik çağı demek anlamına gelir. Bir insanın kahramanlık çağı neresidir diye sorsak, hiç kuşkusuz gençliktir diyebiliriz. Yoksa çocukluk çağı bu kişinin kahramanlık çağıdır denemez. Yine yaşlılık çağını hiç kimse onun kahramanlık çağı olarak tanımlamaz. Olgunluk dönemi de meyve verir ama yaratıcı olduğu dönem değildir. Yaratıcılık dönemi, çağı; dolayısıyla yeni nitelik oluşturma çağı hiç kuşkusuz gençlik çağıdır. İşte yeniyi yaratma, yeniyi temsil etme de kendisini kahramanlıkta ifade ediyor. Demek ki aslında bir olgunun kahramanlık çağı onun gençlik çağı anlamına geliyor. Dolayısıyla kahramanlığı gençlik temsil ediyor. Gençlik demek kahramanlık anlamına geliyor.

O halde gençliğin bu gerçeği iyi anlaması dolayısıyla da mensubu olduğu toplumun kahramanlık çağını yaratma gücünü mutlaka gösterebilmesi gerekir. İlla bunu savaş kahramanlığı biçiminde yapmak durumunda değildir. Eğer toplum savaşmak durumundaysa, faşist baskı altındaysa, sömürgeci soykırım rejiminin katliamlara altında bulunuyorsa elbette ki savaşacaktır. Savaşmaktan başka bu tür baskı ve saldırı sistemleri karşısında var olmanın yolu yoktur. Dolayısıyla da o zaman ortaya çıkacak kahramanlık hiç kuşkusuz savaş kahramanlığıdır. Yüce şahadetlerdir.

Bir toplum savaşmak durumundaysa o savaşı yürütecek, dolayısıyla savaş kahramanlığını yaratacak olan gençlikten başkası elbette değildir. Yine demokratik gelişme çağındaysa bir toplum o toplumun demokratik gelişimine yaşamın her alanında öncülük edecek, nitelik kazandıracak, çıkış yaptıracak olan yegane kesim gençlik kesimidir. Demek ki kahramanlık gençliğin bir ürünüdür, gençliğin yarattığı bir değerdir. Gençliği ifade eden, temsil eden bir durumdur.
*Kahramanlık haftasının anlamı ve önemi gençler açısından tam olarak anlaşılıyor mu?

-Gençliğin kendi gerçeğini her zaman bilmesi, anlaması, bu gerçeğine uygun davranmayı bilmesi gerekir. Bunun yüksek sorumluluğu, bilinci, örgütlülüğü ve eylemi içerisinde olması gerekir. Böyle olursa ancak o gençliğe gerçekten gençlik denebilir. Kahramanlık yarattığı ölçüde yani toplumu yeniliklere taşıdığı, icatlar geliştirdiği, topluma yeni adımlar attırdığı ölçüde o kuşağa yeterli gençlik kuşağı denebilir. Dolayısıyla kahramanlık görevlerini başarıyla yerine getiren gençlik olabilir.

Bütün toplumlar açısından olduğu gibi Kürt toplumu açısından da gençliğin elbette böyle bir anlamı, tanımı, yeri vardır. Kürt gençliğinin de kahramanlık gerçeğini böyle ele alması, algılaması gerekir. Kürt halkının ulusal diriliş devrimini yaratan ulusal kahramanların hepsi aynı zamanda birer gençlik kahramanıdır, gençlik sembolleridir. Haki Karer de bir gençlik önderiydi. Mazlum Doğan da bir gençlik önderiydi. Kemaller, Hayriler, Ali Çiçekler, Akifler gencecik yaşlarında ulusal onurun, ulusal kahramanlığın sembolü haline geldiler. Agitler, Beriwanlar, Beritanlar, Zilanlar gencecik yaşta kahramanlık eyleminin sahibi oldular. Dikkat edelim PKK’nin kendisi bir gençlik partisi. PKK’nin yarattığı bütün kahramanlar aslında aynı zamanda birer gençlik kahramanları. Hepsi gençlik çağında bu kahramanlık mertebesine ulaşma gücünü gösterdiler.

Bütün bu kahramanlıkların bileşkesi olarak Önderlik çıkışı bir gençlik çıkışı oldu. Bir gençlik önderliği olarak çıktı. Gençlik hareketi olarak kendisini örgütledi. PKK’yi bir gençlik partisi olarak kurarak Kürt toplumuna öncü yaptı. O halde ulusal kahramanlık, öncülük bir gençlik duruşudur. Bütün gençlerin her dönemdeki genç kuşağın bu gerçeği anlaması, genç kuşak olmanın yegane tanımının bu temelde gerçekleşmeyi ifade ettiğini bilmesi gerekir. Ancak kahramanlık çizgisinde yüründüğü ölçüde bir kuşağa gerçek anlamda gençlik kuşağı denebilir. Eğer öyle yürüyemiyorsa o kuşak yaş olarak gençlik çağında bulunsa da somut olarak ya çocukluğu ya da ihtiyarlığı yaşıyor ve temsil ediyor demektir. Bu bakımdan da gençlik çağı kahramanlık çağıdır. Gençlik, kahramanlık çizgisinde yürümeyi bilmek, kahramanlığın ifade ettiği yüce sorumluluğu, örgütlülüğü, cesaret ve fedakarlığı, politik ve ahlaki toplum gerçeğini en üst düzeyde temsil eden yaşatan olmak durumundadır.

* Gençliğin kahramanlık olgusuna bakışı nasıldır?

- Günümüzde ağırlıklı olarak Kürt gençliği tarafından bu yüce değerlerin ulusal kahramanlarımızın tam bilinçli olmasa da duyguyla, hisle anlaşıldığı ve büyük ölçüde sahip çıkılmaya çalışıldığı bir gerçektir. Dikkat edilirse dağa çıkan, gerillaya koşan, özgürlük bayrağını kaparak yüksekte taşımaya çalışan gençlik işte bu kahramanlık çizisinde, Agitlerin, Zilanların çizgisinde yürüyen gençliktir. Yine serhildanlarda polisle göğüs göğse halka öncülük eden gençlik Beriwanların izinde yürüyen gençliktir. Zindanlarda her türlü direnişi AKP faşizmine karşı yiğitçe geliştiren gençlik Akiflerin, Ali Çiçeklerin izinde yürüyen gençliktir. Demek ki kendi sembollerine öncülerin, kahramanlarına Kürt gençliği büyük ölçüde sahip çıkmaktadır.

Elbette bu sahip çıkış içerisinde eksiklikler vardır, eleştirilecek yönler söz konusudur. Hatalı ve eksik duruşlar kapitalist modernite sisteminden, faşist, sömürgeci etkilerden kaynaklanan hatalı tutumlar söz konusudur. Bunları da sürekli eleştirmek, özeleştiriyle düzeltmeye çalışmak gerekir. Böyle olmak elbette tehlikelidir çünkü faşizm zulüm demektir. AKP’cilik oyun oynamayı ifade eder. Kapitalist modernite ayartıcılıktır. Bütün bu tehdit ve tehlikelere karşı özellikle de gençlik üzerinde topyekûn özel savaş kapsamı temelinde AKP faşizminin geliştirdiği her türlü planlı saldırıya karşı uyanık olmak, dikkatli olmak gereği mutlaka söz konusudur. Bu çerçevede de tehlikelere karşı kendimizi hep eğitmeliyiz, uyarmalıyız. Doğru bilinç ve örgüt içine kendimizi çekmeliyiz.

* Sahiplenme düzeyi sizce nasıl olmalıdır?

- Bu anlamda gençliğin sürekli bir tartışma, eğitim, eleştiri özeleştiri içinde olması şarttır. Böyle olmazsa faşist sömürgeciliğin, soykırım rejiminin, kapitalist modernitenin şu veya bu düzeydeki etkileri altında kalması, sağa sola savrulması gerçekleşebilir. Bu tehlike her zaman vardır. Bu tehlikeleri önleyebilmek, boşa çıkartabilmek için de sürekli bir tartışma, bilinçlenme, eğitim, örgütlülük, arayış söz konusu olmak durumundadır. Böyle yaptığı ölçüde gençlik bu tehlikelerden kendisini kurtarır. Bu da onu kendi gerçeğini doğru anlamaya, ulusal kahramanlarına, yüce değerlerine doğru sahip çıkmaya, onların izinden güçlü ve başarılı bir biçimde yürümeye götürür. Doğrusu da budur, olması gereken de budur.

Kürt gençliği bir düzeyde bunu yapabilmektedir. Tabii bu düzeyi çok daha ileriye götürme, bütün Kürt gençliğine yayma görevi de Kürt gençlik örgütlerinin omzundadır. Bu örgütler kendileriyle yetinmemek, bütün gençlik kitlesine ulaşarak onları faşizmin, sömürgeciliğin kapitalist modernitenin ayartıcı etkilerinden kurtararak ulusal kahramanlarımızın temsil ettiği yüce ulusal demokratik değerler temelinde eğitip, örgütlemeyi bilmek durumundadır.
ANF NEWS AGENCY