22 Şubat 2012 Çarşamba

Cezaevlerinde Ölüm Oruçları Yayılıyor

AMED - PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması ile Öcalan'ın özgürlüğü, Kürt halkına yönelik siyasi ve askeri operasyon ve saldırıların durdurulması için Kürdistan ve Türkiye cezaevlerinde 103 tutsağın başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi 8. gününe girdi. Tekirdağ cezaevinde ölüm orucu başlatan Adnan Titiz’in eylemi de devam ediyor.

Kürdistan ve Türkiye cezaevlerinde, aralarında BDP Şırnak milletvekilleri Selma Irmak ile Faysal Sarıyıldız’ın da bulunduğu tutsakların 15 Şubat’ta başlattıkları süresiz dönüşümsüz açlık grevleri devam ediyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması ile Öcalan'ın özgürlüğü, Kürt halkına yönelik siyasi ve askeri operasyon ve saldırıların sonlandırılması, anadilde eğitimin güvence altına alınması gibi taleplerle 103 tutsağın başlattığı eylem 8. gününe girdi.

Süresiz dönüşümsüz açlık grevindeki tutsaklar şunlar:

Diyarbakır D Tipi Cezaevi: Lütfi Dağ, Özgür Yıldırım, Sinan Kaplan, Nadir Yıldırım, Nihat Varlı, Mirhan Göktaş, Mahsum Akbaş, Murat Yıldeniz, Müstafa Türkan, Umut Özer, Sıddık Çete, Serdar Ziriğ, Ahmet Çelen, Ali Ekinci, Aykut Eroğlu, Recep Güler, Ercan Sezgin, Tuncay Ok, Enver Özkartal, Mehmet Ermiş, Mahir Birgül, İlyas Efe, Yücel Çelik, Ramazan Malçok, Saffet Durmaz, Serhat Keskin, Necmetin Kaçar, A. Kemal Türk, Mikail Çağrıcı, Savaş Aslan, Hekim Denli, Talat Uçar, İsmail Öndeş, Erdal Işık, Ömer Atlı, Mustafa Kaplan, Diyar Kaydu, Emrah Ubiç, Ulaş Telsaç, Murat Kozat, Ali Kurt, Ömer Sipek, Mehmet Aksu, Maşallah Özmen, Şafi Kayhan, Aslan Demir, Çetin Atlan, Mazlum Timuçin, Ufuk Fidan, Mehmet Taş, Bülent Buluç, Müslüm Tıkız, İrfan Bozencir, Osman Kılıç, Ozan Alpkaya, Selami Kızıl, Hüseyin Barsak, Cengiz Ünal, Murat Canşat, Salih İlem, Şerif Aslan, Yakup Borukanlı

Diyarbakır E Tipi Cezaevi: BDP Şırnak Milletvekili Selma Irmak, Fadile Bayram, Hacire Özdemir, Leyla Deniz, Ayşe Irmak, Pınar Işık, Dirayet Taşdemir, Hanım Çeşme ve Emine Yılmaz.

Mardin E Tipi Cezaevi: BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Ramazan Aktaş, Musa Aslan, Gürhan Koyuncu, Mahmut Balkaş, Toncay Gündoğan, Mesut Gökhan, Behruz Akgül, Bekir Kılıçaslan, Aziz Bulut, Mesut Kar, Ömer Kabul, Hayretin Alkan, Cahit Sevim, Zerdeşt Oduncu, Burhan Gök, Mehmet Ali Güray, Ruşen Erdem, Bahar Cirasun, Asiye Atılgan, Fatma Uyar, Cemile Duman.


Batman M Tipi Kapalı Cezaevi (15): İsmi öğrenilen beş tutsak, Mahsum Bilen, Şehmus Bülbül, İlhan Rengin, Resul Saçaklıdır ve Ahmet Çelik, 25 Ocak tarihinden bu yana süresiz dönüşümsüz açlık grevindeler.

Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi (15): PKK ve PAJK'lı 10'u erkek 5'i kadın 15 tutuklu süresiz açlık grevinde. Tutsaklar 20-21 Şubat tarihleri arasında da görüşe de çıkmadılar. Süresiz açlık grevine başlayan kadın tutukluların ismi öğrenilemezken, erkek tutsakların isimleri şöyle: İbrahim Akın, Ali Temelkuran, Nusret Yıldırım, Mehmet Şakar, İskan Yiğit, Muhammed Demir, Uğur Eren, Şefik Uçkan, Kasım Çelik ve Abdurrahman Demir

Malatya Cezaevi (8): Bu cezaevinde açlık grevinde olan tutsaklardan 4’ünün isimleri şöyle: Nevzat İçen, Suat Daştan, Ramazan Demir; Çetin İnsel

Tokat F Tipi Kapalı Cezaevi (6): Bu cezaevinden gönderilen mektupta, Süleyman Yıldırım, Hüseyin Misto, Erdal Daş, Abdullah Cin, Hafzullah Kaçmaz ve Havil Acar’ın süresiz dönüşümsüz açlık grevinde olduğu bildirildi.

Elbistan E Tipi Cezaevi (5): Bedrettin Uzunboy, Salih Şimşek, Hüseyin Çığ, Emin Mutlu ve Hüseyin Torunoğlu.

Bitlis E Tipi Cezaevi (5): Pelin Yılmaz, Ediba Ekmen, Ruken Çelik, Ülkem Özkan ve Şeyman Kantarcı.

Osmaniye F Tipi Kapalı Cezaevi (5): Emrah Özdemir, Mehmet Akar, Mazlum Kapan, Ekrem Coşkun, Feridun Kayacan

Rize Kalkandere L Tipi Cezaevi (5): Ramazan Özelçi, Haşim İzol, Mahsun Karaman, Abdulmenaf Aslan ve Kamuran Aytaç

Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi(5): Yakup Taş, Hakan Yalçınkaya, Maşallah Yağan, Necat Saçı ve Alattin Semir Zuğurlu

Erzurum Oltu Cezaevi (4): Mesut Yabalak, İzet Eren, Kaçak Demirci ile Metin Serhat adlı tutuklular 20 Ocak'tan bu yana süresiz açlık grevindeler, sağlık durumları giderek kötüleşiyor.

Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi (2): Halit İnan ve Mehmet Aslan

Tekirdağ (1):Süresiz dönüşümsüz açlık grevlerinin yanı sıra Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecrit uygulamasını protesto eden Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan tutsak Adnan Titiz’in açlık grevi de devam ediyor. Titiz’in "Öcalan üzerindeki tecridin son bulmaması ve görüşme gerçekleştirmemesi durumunda" eylemine devam edeceği öğrenildi.

Ayrıca Bingöl, Gebze, Urfa, Adıyaman, Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklu ve hükümlüler aileleri aracılığıyla, süresiz ve dönüşümsüz açlık grevinde olduklarını bildirdiler. Bu cezaevlerinde kaç kişinin ölüm orucunda olduğu öğrenilemedi.


PKK’Lİ TUTSAKLARDAN AÇIKLAMA

Cezaevindeki PKK ve PAJK'lı tutsaklar adına 14 şubat günü yapılan açıklamada her türlü bedeli ödemeye hazır olduklarını vurguladılar. Açıklamada, 1 Aralık tarihinden bu yana sürdürdükleri açlık grevi eylemlerini bir üst aşamaya taşıma kararı aldıklarını ifade etti. 28 Aralık Roboskî katliamı ardından süresiz-dönüşümsüze çevrilen açlık grevini 15 Şubat'tan itibaren yeni grupların devralacağı belirtilen açıklamada şunlar ifade edildi: "1 Aralık 2011 tarihinden bu yana açlık grevinde olan arkadaşlarımız, 15 Şubat tarihi ile birlikte, açlık grevi eylemlerine son verecek ve direniş bayrağını bize devredeceklerdir. 15 Şubat 2012 tarihinden itibaren, Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin, Midyat, Urfa, Elbistan, Malatya, Bingöl, Bitlis il ve ilçelerinde bulunan tüm PKK’li ve PAJK’lı tutsaklar olarak, süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlıyoruz. Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin, Midyat, Urfa, Elbistan, Malatya, Bitlis ve Bingöl dışındaki cezaevlerinde kalan arkadaşlarımız, 15 Şubat tarihi ile direniş bayrağını bizlere devredeceklerdir. Bu yerler dışında kalan arkadaşlarımız, vakurla sıranın kendilerine gelmesini bekleyeceklerdir.”

ANF NEWSA AGENCY

Suriye Açmazı

Etkili konuşmaların tonu yüksek, iç savaş çirkin olmasına karşın, hiç kimse gerçekten Esad’ın gitmesini istemiyor. Bu nedenle Esad ne olursa olsun kalacak

Beşar Esad, dünyada en az sevilen insanlardan biri olmada zirveye doğru yükseliyor. Hemen hemen herkes tarafından zalim olmakla, gerçekten de çok kanlı bir zalim olmakla suçlanıyor. Onu kınamayı reddeden hükümetler bile ona baskıcı yöntemlerini dizginlemesi ve içerdeki muhaliflerine karşı çeşitli siyasi tavizler vermesi yönünde tavsiyelerde bulunuyor gibi görünüyorlar.


Peki, Esad’ın tüm bu tavsiyeleri görmezden gelmesi ve Suriye’nin siyasi kontrolünün devamı için yaptığı had safhadaki baskıyı sürdürmesi nasıl oluyor? Koltuğunu bırakması için neden hiçbir dış müdahale yok? Bu soruları yanıtlamak için ilkin onun gücünü değerlendirelim. Evvela, Esad’ın oldukça güçlü bir ordusu var ve şimdiye kadar, birkaç istisna dışında, ordu ile ülkedeki diğer şiddet aygıtları rejime sadık kaldı. İkincisi, bir iç savaş tanımının artarak yapıldığı bir durumda o hâlâ halkının en az yarısının desteğine hakim görünüyor.


Hükümetin kilit görevleri ve resmi kurumlar, Şiiliğin bir kolu olan Alevilerin elinde. Aleviler, nüfusun bir azınlığı ve kuşkusuz çoğunluğu Sünni olan muhalif güçlerin iktidara gelmesi halinde kendilerine ne olacağından korkuyorlar. Ayrıca kayda değer diğer azınlık güçler -Hıristiyanlar, Dürziler ve Kürtler- bir Sünni hükümete karşı aynı derecede ihtiyatlı görünüyorlar. Son olarak büyük ticaret burjuvazisi henüz Esad ve Baas rejiminin karşısına geçmiş değil.


Ama bu gerçekten yeterli mi? Eğer hepsi bu olsaydı, Esad’ın gerçekten uzun süre direnebileceğinden kuşku duyardım. Rejim, ekonomik bakımdan sıkıştırılıyor. Muhalif Özgür Suriye Ordusu, Irak Sünnilerinden ve muhtemelen Katar’dan silah desteği alıyor. Ve dünya basını ile her tür politikacıdan gelen kınama korosunun sesi günden güne daha güçlü çıkıyor.


Buna karşın bugünden bir ya da iki yıl sonra, Esad’ı gönderilmiş veya rejimi kökten değişmiş olarak bulacağımızı düşünmüyorum. Nedeni, onu en güçlü sesle suçlayanların, onun gitmesini gerçekten istememeleri. Bunları tek tek inceleyelim.


Suudi Arabistan: Dışişleri Bakanı New York Times’a “Şiddet durdurulmalı ve Suriye hükümetine daha fazla şans tanınmamalı” dedi. Bu sözler gerçekten sert, ancak arkasından gelen “Uluslararası müdahale reddedilmeli” kısmı işin rengini değiştiriyor. Gerçek şu ki, Suudi Arabistan, Esad karşıtlarına inanılmasını istiyor ama ardından gelecek hükümetten de çok korkuyor. Esad sonrası (muhtemelen oldukça anarşik/kargaşalı) bir Suriye’de El Kaide’nin bir dayanak bulacağını biliyor. Ve Suudiler, El Kaide’nin ilk hedefinin Suudi rejimini devirmek olduğunu da biliyor. Öyleyse “uluslararası müdahaleye hayır.”


İsrail: Evet, İsrailliler aklını İran ile bozmayı sürdürüyor. Ve evet, Baas Suriye’si, İran dostu bir güç olmaya devam ediyor. Fakat aslına bakılırsa Suriye, İsrailliler için nispeten sessiz bir komşu, bir istikrar adası olmuştur. Evet, Suriyeliler Hizbullah’a yardım ediyor ama Hizbullah da nispeten sessiz. İsrailliler, Baas sonrası Suriye’de çalkantı riskini almayı gerçekten neden istesin ki? Hem o zaman iktidarı kim alacak ve bunlar kendi meşruiyetlerini İsrail’e karşı cihat ilan ederek kurmak zorunda kalmayacak mı? Ve Esad’ın düşüşü, Lübnan’ın şu an keyfini çıkarıyor göründüğü nispi sakinliğinin ve istikrarının altüst olmasına, Hizbullah radikalizminin güçlenmesi ve yenilenmesi ile sonuçlanmasına neden olmaz mı? Esad’ın düşmesi durumunda İsrail’in kazanacağı pek bir şey yok, kaybedeceği ise çok şey var.


ABD: ABD hükümeti, kendinden emin konuşuyor. Ama pratikte ne kadar ihtiyatlı olduğunun farkında mısınız? Washington Post 11 Şubat’taki bir haberine şu başlığı attı: “Katliam yapılırken ABD Suriye’de ‘iyi bir seçenek’ görmüyor.” Makale ABD hükümetinin “askeri müdahale heveslisi olmadığına” işaret ediyor. “Bu sadece özgürlük meselesi değildir” sözleriyle durumu itiraf edecek kadar dürüst olan Charles Krauthammer gibi neo-con entelektüellerin baskısına karşı heves yok. Onun da dediği gibi, bu gerçekten İran’daki rejimi yıkmak ile ilgili.


Ama Obama ve danışmanlarının iyi bir seçenek görememesinin nedeni tamamen bu mu? Libya’ya operasyon için sıkıştırdılar. ABD’nin pek can kaybı olmadı ama sonuçta gerçekten jeopolitik fayda sağladılar mı? Yeni Libya rejimi, şayet yeni bir Libya rejiminden söz edebilirsek, daha mı iyi? Ya da bu, Irak’tan çıkışına neden olan uzun süreli bir iç istikrarsızlık sürecinin başlangıcı mı?


Bu nedenle Rusya, Suriye üzerindeki Birleşmiş Milletler önergesini veto ettiğinde, ABD’nin derin bir oh çektiğini anlayabildim. Çatışmanın hedefini büyütmeye ve Libya-tarzı bir müdahale başlatmaya yönelik baskı kaldırıldı. Obama, Rus vetosu ile cumhuriyetçilerin Suriye tacizine karşı korunmuştu. ABD’nin Birleşmiş Milletler’deki elçisi Susan Rice, suçu Rusların üzerine atabilir. “İğrençlerdi” dedi o; oh ne diplomatça.


Fransa: Suriye’de bir zamanların egemen rolüne her zaman hasret duyan Dışişleri Bakanı Alain Juppé, bağırıyor ve suçluyor. Ya askeri birlikler? Şaka yapıyor olmalısın. Yaklaşan bir seçim var ve askeri birlikleri göndermek asla destek görmez, özellikle Libya’da olduğu gibi pastadan dilim alamadığından beri.


Türkiye: Türkiye, Arap dünyasıyla ilişkilerini son on yılda inanılmaz derecede geliştirdi. Sınırlarındaki iç savaş nedeniyle kuşkusuz mutsuz. Bir tür siyasi uzlaşma görmekten mutlu olur. Ama Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, garanti vererek şunları söyledi: “Türkiye taraf değiştirmiş ordu mensuplarına silah ya da destek sağlamıyor.” Türkiye aslında tüm taraflarla dost kalmayı istiyor. Ve ayrıca Türkiye’nin kendi Kürt sorunu var ve Suriye, şimdiye dek yapmaktan çekindiği şeyi yapıp Kürtlere aktif destek verebilir.


Bu şartlar altında kim Suriye’ye müdahale etmeyi ister? Belki Katar. Ama Katar, zengin olsa bile hemen hemen hiç büyük bir askeri gücü yok. Sözün özü, etkili konuşmaların tonu yüksek, iç savaş çirkin olmasına karşın, hiç kimse gerçekten Esad’ın gitmesini istemiyor. Bu nedenle Esad ne olursa olsun kalacak.


15 Şubat 2012


[Immanuel Wallerstein’ın kişisel sitesindeki İngilizce orijinalinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir]