19 Ocak 2012 Perşembe

Kıbrıs'ın Samastı'nı Devlet Uğurladı



















Cahit Mervan

Ermeni gazeteci Harnt Dink’in katillerinin mahkemece ‘aklandığı’ gün büyük bir devlet töreniyle, uydu bir devletin ‘başkanı’ olan Rauf Denktaş defnedildi. Aslında ‘ölmüş adamın arkasından konuşulmaz’ derler. Bu çoğu kez doğrudur. Ancak Denktaş arkasında üzerinde konuşulacak çok, ama çok şey bıraktı.

Bugün ‘efsane’, Kıbrıs Türklerinin ‘kurtarıcısı’, ‘ulu önder’, olarak yutturulmaya çalışılan Denktaş, kariyerine tıpkı Hrant Dink’im katili gibi sıradan bir tetikçi olarak başladı. Denktaş 50’lı yılların ortalarında Kıbrıs’ta bir ’Ogün Samast’, ‘Yasin Hayal’ veya ‘Erhan Tüncel’di. 

Şimdi adına anıt mezar dikilecek kadar önem atfedilen Rauf Denktaş ömrünün hiçbir döneminde ‘sivil’ olmadı. Denktaş ilk önce Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonra Özel Harp Dairesi’ olarak adlandırılan derin devlet yapılanmasının içinde ‘kadrolu’ bir elamandı.

KIBRIS’IN SAMASTI

Ogün Samast’tan tek farkı, şansı yaver gitti. Hiç kimsenin tanımadığı, tanımayacağı uydu bir devlete başkan oldu. Aslında yapılan cenaze töreni de ‘kadrolu elaman’ için devletin ödediği ‘vefa’ borcuydu. Çünkü o ‘devletine’ sadık kalmış. Onun verdiği işleri yapmış. Kıbrıs’ta derin operasyonlara imza atmış bir ‘devlet kadrosu’ idi. 

Denktaş ilk tedrisatını gelmiş geçmiş en büyük Türk ırkçıları ararsında sayılan ve Alpaslan Türkeş’in yakın adamı Dr. Fazıl Küçük’ün yayında yaptı. Onunla birlikte Kıbrıs’ta Seferberlik teftik Kuruluna bağlı, işi sabotaj, suikast, adam kaçırma, bombalama ve akla gelecek her türlü şiddet ve terör eylemleri örgütlemek için ‘Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurdu. Tarih 1 Ağustos 1958’i gösteriyordu. 

Ancak Denktaş karanlık işlere, şantaj ve sabotaj işlerine birkaç yıl önce başlamıştı. İstanbul’da kurulan Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti’nin aktif bir elamanıydı. Kod adı ise ‘Toros’tu’. Yakın çalışma arkadaşları ararsında 6-7 Eylül 1955’te başta Rumlar olmak üzere Müslüman olmayanlar karşı tam bir kırma dönüşecek ‘hareketin’ öncülüğü yapan ve daha sonra yıllarca Hürriyet gazetesinde ‘özel eleman’ olarak köşe yazan Hikmet Bil vardı. 

Daha sonra Özel harp Dairesi başkanlığına getirilen ve olaylarını örgütleyenler arasında olan, o dönem Harp Akademileri Komutanlığı'nda görevli Sabri Yirmibeşoğlu ile yolları burada kesişecekti. İkisi ve daha sonra, Evren cuntasının Kürdistan’ atadığı general Kemal Yamak, işkenceci Esat Oktay Yıldıran ve daha bir yığın tetikçi ile birlikte ‘iyi işler’ çıkaracaklardı. 

Denktaş’ın da tetikçi olduğu kırımı yıllar sonra ‘6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı’ diyerek açıktan itiraf eden Sabri Yirmibeşoğlu Kıbrıs’ta çevirdikleri haltları da anlatacaktı. 

CAMİ BOMBALADILAR, GAZETECİ ÖLDÜRDÜLER

Örneğin Denktaş’ın yönettiği sözde ‘Mukavemet Teşkilatı’nın adadaki Türkleri galeyana getirmek için nasıl cami bombaladıklarını anlatacaktı. 

‘Özel Harp’te bir kural vardır’ diyordu Yirmibeşoğlu yıllar sonra verdiği bir söyleşide. Ve ekliyordu; ‘halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs’ta cami yaktık biz. Cami yakılır mesela." 

İşte Denktaş böylesine bir örgütün yöneticisi olarak ‘iş başı’ yapmıştı. Yani Türk genelkurmay başkanlığın bağlı Özel harp dairesinin ‘kadrolu’ elamanı olarak. 

Dahası ve daha feci olanı ise Denktaş ve ekibinin yaptığı kirli işleri deşifre eden ve Kıbrıs’ta yayın yapan Cumhuriyet gazetesinin sahip ve yazarları Av. Ayhan Hikmet ve Av. Ahmet Muzaffer Gürkan 23 Nisan 1962’de bu ekip tarafından öldürülmüştü. 

Katilin bütün parmak izleri Rauf Denktaş’ın başında olduğu derin yapılanmaya uzanıyordu. Çünkü iki cami bombalanmış. Denktaş’ın başında bulunduğu Nacak gazetesi halkı Rumlara karşı galeyana getirmek içim yayınlar yapmaya başlamıştı. 6-7 Eylül burada tekrarlanmak istenmişti. Oyun aynıydı, ancak yer farklıydı. 

Ancak Kıbrıs Cumhuriyet gazetesinin yazar ve sahipleri bu kirli oyunu bozmuş ve gerçekleri yazmaya başlamışlardı. Bu da Denktaş’ın da içinde bulunduğu ekip tarafından öldürülmeleri için yeterli nedendi. Aradan geçen 50 yıla rağmen bu iki gazeteciyi öldüren katiller bulunmadı. Daha doğrusu hiç aranmadı ki bulunsun. Tıpkı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi. 

1619 KIBRISLI KAYIP NEREDE?

70’lı yılların başında Denktaş ‘yer altından’ çıkmaya başladı. Türk Özel Harp Dairesi’yle birlikte derin operasyonlarına yeni bir kılıf buldu. 1970 yılında Türk cemaat meclis başkanlığına seçildi. Hatta Türk tarafı adına Şubat 1973’e kadar Kıbrıs Cumhurbaşkanı yardımcılığını yaptı. 

20 temmuz 1974 günü Türk ordusu adanın neredeyse yarısını işgal edince Denktaş ve ekibine gün doğdu. İşgal altındaki Adanın Kuzey parçası artık Türk kontrgerillası için, katil ve işkenceci yetiştirmek için mükemmel bir üst haline geldi. Adına ‘barış harekatı’ denilen bu işgal harekatı döneminde Özel Harp Dairesinin başında Kemal Yamak vardı. 

Denktaş’ın Yirmibeşoğlu’ndan sonraki mesai arkadaşı Yamak 1981-84 döneminde Diyarbakır sıkıyönetim komutanlığına atanacaktı. Ancak Yamak, Kürdistan’ı kendi ‘özel elamanlarıyla’ bir işkence haneye, Diyarbakır 5 Nolu cezaevini de bir işkence laboratuarına çevirmeden önce ilk büyük deneyini Kıbrıs’ta kurduğu toplama kamplarında yapacaktı. 

1974 Hareketi ile birlikte Türk ordusu tararından rehin alınan, farklı yaş gruplarına mensup, kadın-erkek 1619 Rum’dan bir daha haber alınamayacaktı. Aylar, yıllarca kayıp yakınlarının Kıbrıs’ı ikiye bölen Yeşil Hat yakınlarında yaptığı eylem ve uluslararası girişimler de para etmeyecekti. 

ESAT OKTAY DENKTAŞ’IN EKİBİNDENDİ 

Denktaş’ı uydu bir devletin ‘reisicumhuru’ yapacak olan bu özel harekette Kemal Yamak ve ekibi iyi iş çıkarmıştı. Ada’nın Türk ordusu tarafından kontrol edilen bölgesi, artık özel harp dairesinden soruluyordu. İşkenceciler, katiller, sabotajcılar, namı değer Abdullah çatlılar buradan geçeceklerdi. Fuhuş, Kumar ve uyuşturucu ticaretinin, kara paranın merkezi burasıydı. 

12 Eylül cuntasıyla birlikte işkence, katliam ve adam kaybettirmede uzmanlaşmış bu ekip Kürdistan’a taşındı. Bu kez Denktaş’ın arkadaşları esir toplama kamplarında deneyerek öğrendikleri işkence ve yok etme yöntemlerini Kürdistan’da uygulamaya başladılar. 

Diyarbakır cezaevini bir cehennem çeviren Esat Oktay Yıldıran’da bu ekibin has elemanı, Denktaş’ın yakın çalışma arkadaşıydı. Bu konuda hayli iddia vardı. 

Diyarbakır cezaevinde o dönemi yaşayanlar Esat Oktay’ın Kıbrıs harekatı döneminde nasıl Rumlara işkence yaptığını, kaç kişiyi öldürdüğünü övünerek anlattığını aktarıyorlar. Esat Oktay yalnız mı yoksa Köpeği 'Co' ile birlikte mi Kıbrıs’ta işkence tezgahları kurmuştu bilenmez ama, Denktaş-Yamak ikilisinin has elamanıydı. Gözdeleriydi. 

Bugünde ortada tuhaf bir durum yok. Devlet, Kıbrıs’ın ‘ihtiyar’ Ogün Samsat’ını toprağa verirken, Hrant Dink’in katli ‘genç ’ Samsatlarını ise akladı. Çünkü değişen bir şey yok. Derin devlette, Ergenekon’da, Özel harp Dairesi de olduğu yerde duruyor. Değişen sadece sahipleri oldu. Dink ailesinin avukat Fethiye Çetin dediği gibi ‘Devletin siyasi cinayet geleneği’ sürüyor. 

ANF NEWS AGENCY