7 Ocak 2012 Cumartesi

Katile “Aferim” Katliam Mağduruna Hapis

Şırnak - Roboski'de 35 Kürt köylüsünü kasten katleden TSK personeli Başbakan Erdoğan'dan, “afferim” alırken, yakınlarını katliamda kaybeden ve 3 gün önce gözaltına alınan 8 kişiden 5'i "Kasten öldürmeye teşebbüs" suçlamasıyla tutuklandı!!!

Şırnak'ın Qileban (Uludere) İlçesi'ne bağlı Roboski (Ortasu) Köyü'nde TSK'ye ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu katledilen 35 kişinin yakınlarından 5 kişi tutuklandı. 35 yurttaş için açılan taziye çadırını ziyaret eden Uludere Kaymakamı Nafiz Yavuz'a yapılan saldırıya ilişkin 3 gün önce gözaltına alınan 8 kişiden Serbest Encu, Nihat Encu ve Nezir Encu Uludere Jandarma Karakolu'ndaki işlemlerinin ardından serbest bırakılırken 5 kişi ise adliyeye sevk edildi.

Karakolda işlemleri tamamlanan Mehmet Altürk, Faris Kaya, Ferdi Alma, Faruk Encu ve Özcan Encu Uludere Cumhuriyet Savcılığı'ndaki işlemlerinin ardından, "Kasten adam öldürmeye teşebbüs" iddiasıyla mahkemeye sevk edildi. Uludere Sulh Ceza Mahkemesi'ne çıkarılan 5 kişi aynı iddiayla tutuklanarak Şırnak Kapalı Cezaevi'ne gönderildi.
35 kişinin katledilmesine ilişkin şu ana kadar sorumlulardan kimse tutuklanmazken, yakınlarını kaybedenlerden 5 vatandaşın, "Kasten adam öldürmeye teşebbüs" suçlaması ile tutuklanması dikkat çekti.

Bülent Ersoy’un Devrimcilerle Dansı

Doğan Barış Abbasoğlu


Bülent Ersoy hanımefendi Deniz Gezmiş’le ilgili bir anısını anlatınca sol cenah birbirine girdi. Öyle ki şimdilerde soldaki popüler ayrım homofobik olanlar ve olmayanlar şeklinde.

Neyse ki bu tartışmaların önemli bir kısmı iş sıkıya geldiği zaman direksiyonu hemen Kemalizme kıran yaşı geçmiş solcular arasında geçiyor. Yeni neslin pek böyle dertleri yok.

Deniz Gezmiş’le tanışma meselesi Bülent Ersoy’un devrimcilerle ilk karşı karşıya gelişi değil.

Rivayete göre meşhur Marmaris meselesinden sonra içeri tıkılan Bülent Ersoy Buca Cezaevine getirilip özel bir koğuşa konur. Ersoy buradaki kısa tutukluluk sürecinde dışarından bir dolu özel yiyecek içecek getirir tabii. Bu sırada diğer koğuşlara ikramdan da geri durmaz.

Devrimci tutsakların bulunduğu koğuşlar konuyla ilgili toplanırlar tabii. Tartışmalar sonucunda „halkın değerlerine uymayan bir kişinin“ ikramını kabul etmeme kararı alırlar. Böylece Bülent Ersoy’un baklavaları geri gönderilir.

Bu olayı Buca Cezaevinde o dönemde kalan bir arkadaşımız anlatmıştı. Bizim cenahtaki sohbetlerde de sık sık tekrarlanıp durulur.

Aynı yıllarda Paşakapısı Cezaevinde ise ülkücüler üç hükümlüyü eşcinsel oldukları için döve döve öldürmüşlerdi. Bu herhalde Türkiye’de bir eşcinsel ya da transseksüelin yaşadığı dışlanmanın boyutlarını daha net ortaya koyan bir örnek.

***

Homofobiklik bizim kültürümüzün bir parçası. Ki o dönemlerde homofobik kültürün etkileri çok daha ağır. Eşcinsellerin gece kulüplerinden polisler tarafından toplanıp götürülüp şehir dışındaki tarlalara bırakıldığı dönemler yani.

Ersoy ise toplumun o kesimiyle pek fazla temas etmeyen şanslı insanlardan biri. Şanslı derken sadece cinsel kimliği yüzünden uğradığı baskıları küçümsemiyor aksine onun kadar yetenekli olmayan, sıradan insanların cinsel eğilimlerinin kendilerine ne kadar ağır bir yük olduğunu vurgulamak istiyorum.

***

Ersoy cinsel eğilimini en rahat yaşayabileceği bir dünya içindeydi: Sahne dünyası.

Sahnelerde yaşayanlar toplumun genelinin aksine alabildiğince hoşgörülü bir topluluk. Sokakta Roman diye aşağılanıp sahnede üstat diye alkışlanan insanlar.

Meşhur kemençeci Paraşko Rumdur misal. Yorgo Bacanos, deli darbukacı Güngör Hoşses Romandır. Büyük üstatlar Ercüment Batanay ile Kadri Şençalar ise Türk. Önlerinde ise Bülent Ersoy.

Ersoy’un sohbetlerinde sık sık „milli takım“ dediği kadro buydu.

***

Ersoy’un meşhur Kürt İdris’le de ilginç bir anısı vardır. Hani İstiklal Marşı’nın „ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım“ kıtasını cezaevinde kötekle öğrenen Kürt İdris’le.

Kürt İdris Başkent Gazinosunda eğlendiği sırada bir polis baskını olur. Sahnede Bülent Ersoy vardır. Ersoy, Kürt İdris’in yanına yaklaşıp „silahınız varsa verin saklayayım“ der. Kürt İdris ise yıllar sonra bu olayı „Çok duygulandım. Meftun oldum ona. Olsa da sana vermem deyip teşekkür ettim“ diyerek anlatır.

Her zaman seyirciler arasında Kürt İdris gibi adamlar yoktur tabii. Adana’da sahne aldığı sırada Hacı diye bir adam kendisinden „Çırpınırdı Karadeniz’“i (MHP Irkçı-Faşistlerin o dönem dillerinden düşürmedikleri Marş) söylemesini ister. Ersoy reddedince silahına davranır. Bülent Ersoy o gün bir böbreğini kaybeder.

***

Tabii Bülent Ersoy ne devrimci bir ikondur, ne büyük bir eylemci, ne de bu çağın çarkını geriye döndürebilecek bir karakterdir. Tutup bunu savunacak halimiz yok. Hatta kendi gibi zorluklar yaşayan, önyargılar, nefretten örülü bir açık cezaevinde yaşamaya mahkum insanlara ses olmaması yüzünden eleştirilebilir. Ve sıkı bir şekilde eleştirilmelidir de.

Eleştirilmeyecek taraf ise Ersoy’un Deniz Gezmiş’e olan hayranlığını açıklamasıdır. Yanlış hatırlıyor da olabilir, belki Deniz Gezmiş gerçekten de Bülent Ersoy’un yanına gitmiştir. Belki tanışıyorlardır, belki tanışmıyorlardır. Bunlar çok önemli değil.

Önemli olan Deniz Gezmiş konusundaki ifadelerindeki samimiyetidir. Ve bu samimiyet testini ilgilendiren en son konu Ersoy’un cinsel kimliğidir.

* Kaynak Özgür Politika

'Bütün İktidar Cemaat'e'

Erdem Can -ANF                     Ankara - AKP, 28 Şubat süreci sonrasında yeniden tarif edilen, ”ılımlı İslam”ın siyasal temsili olarak meydana getirildi. Necmettin Erbakan ekibinden koparak, AKP'yi oluşturanlar, ”Milli görüşün devamı olmadıkları” konusunda hem iç hem de dış güç odaklarını ika etmek için de ciddi bir mesai verdiler.

Bugün büyük bir bölümü, Ergenekon davalarında yargılanan askeri personel, 28 Şubat sürecinin aktörleri arasındaydı. Bugün ortaya çıkan söz konusu bu TSK personelinin ABD karşıtı yeni bir yapılanmaya gittikleri oldu.

Nitekim, 28 Şubat mağdurları adına ”sembole” dönüştürülen Fethullah Gülen'de bu süreçte, hapse girmemek için ABD'ye sığınmıştı. ABD, Gülen ve Cemaati'nin faaliyetlerinden rahatsız değildi. Gülen Cemaati'nin, dünyanın bir çok yerinde okul açmasından, medeniyetler ittifakına kadar bir çok girişimi, ABD'nin de bölge için öngördüğü, ”ılımlı İslam”a uygundu. Dikkat edilirse, ABD 11 Eylül sonrası bir çok İslami yapılanmaya açık savaş ilan ederken, ne Gülen'in ABD'deki varlığına ne de kendisinin güçlü nüfusa sahip olduğu ülkelerdeki faaliyetlerine karşı çıkmadı. Aksine, bu yolla destekledi.

AKP'nin kuruluşundan iki yıl gibi kısa bir süre sonra girdiği ilk seçimde, ABD'nin ”sempatisine mazhar olmuş” tüm çevrelerin desteğini alarak iktidara geldiği 2002 seçimlerinde en güçlü desteği Gülen Cemaati'nden gördü. Cemaat kendisine bağlı yayın organları başta olmak üzere, küçük ve orta ölçekli sermaye üzerindeki nüfusunu da AKP lehine harekete geçirdi. AKP'yi oluşturan ittifakın en büyük ortaklarından olan Gülen Cemaati, devletin ”yeniden yapılandırılmasından” AKP üzerinden etkili olama hesapları yapıyordu.

Girdiği üç genel seçim sonrasında yüzde 48 gibi ciddi bir oya ulaşan AKP ve dolayısıyla Erdoğan, kendisini iktidara taşıyan ittifakları da yeniden tarife soyununca dengeler değişti. Dışarda İsrail ile bilinçli bir gerilim politikası izleyen Erdoğan'ın içerde de ordu ile yakınlaşması Cemaat'i rahatsız etti.

Gülen Cemaati ile AKP hükümet arasındaki ilk görüş ayrılığı Mavi Marmara Gemisi'nin İsrail'in tüm uyarılarına karşın Hükümet'in açık desteği ile yola çıkması ve ardından yaşananlar ile başlamıştı. Mavi Marmara'nın yola çıkışı ve sonrasında yaşanan gelişmeler konusunda hükümetle açık bir biçimde ters düşen Fethullah Gülen, ”İsrail yönetiminden izin almadan, böyle bir girişimin yapılmasını yasa dışı” ilan etti.

Cemaat, İsrail’le ilişkilerin gerilmesinden duyduğu rahatsızlığı açık bir biçimde gösterdi. İçişleri bakanlığı döneminde kadro paylaşımı konusunda sorun yaşadıkları Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ı hedef alan Cemaat'e yakın yazarlar, şike yasasından dolayı da Başbakan Erdoğan’ı sert ifadelerle eleştirdiler.

Cemaat'in, hükümete yönelik eleştirileri daha çok Cemaat'in resmi yayın organı niteliğindeki Zaman Gazetesi'nin Fethullah Gülen'e yakınlığı ile bilinen yazarları aracılığıyla yapıyor. Bu konuda, Hüseyin Gülerce’yle birlikte öne çıkan diğer bir isim ise A. Turan Alkan.

Alkan, Zaman’da, 10 Aralık’ta yayınlanan “Şike koalisyonu ve yeni anayasa” başlıklı yazısında, Başbakan Erdoğan’a hayli sert bir üslupla yüklenmişti. Erdoğan’ın, şike yasası konusunda, “futbol baronlarından yana tavır aldığını” söyleyen Alkan, “Bana öyle göründü ki şu dört yıllık ustalık döneminde Başbakan, kendi kariyer çizgisini milletin hukukundan daha fazla ciddiye alabilir pekâlâ” ifadesini kullanarak Erdoğan'ın kişisel hırsına dikkat çekti.

Alkan, yazısını, “Eğer hâlâ vazgeçilmedi ise yeni anayasa çalışmalarında, şike kanununda sizi can-baş ile destekleyen CHP ve MHP'yi ortak çalışmaya ikna edip, vaadiniz üzre yeni anayasayı yaparsanız ferâsetinize şapka çıkartacağım... Aksi takdirde, ‘Bir başbakan vardı’ deyip üzüleceğiz” sözleriyle açıkça Erdoğan'a ömür biçti.

Gazete sayfalarına taşınmasa da Ankara kulislerinde çok konuşulan başlıklardan biri de AKP'ye dönük Erdoğan sonrası hesaplar. İki alt başlıkta toplanan tartışmalarda, ciddi sağlık sorunları olduğu, kanser tedavisi gördüğü söylenen Erdoğan'ın bu nedenle ya da Çankaya Köşkü'ne çıkması durumunda AKP'nin ne olacağı ciddi bir gündem oluşturuyor. İktidara yönelik beklentilerini, ”Tek millet, tek ülke, tek bayrak, tek cemaat...” şeklinde tarif eden Gülen Cemaati, Erdoğan sonrası öne çıkması muhtemel, Bülent Arınç ve benzeri isimleri, AKP içerisindeki, ”Milli görüşçü” ekip olmakla itham ediyor.

AKP'nin, iktidar gücünü kendisini buraya taşıyan odaklardan sıyrılıp, askerle ikili bir paylaşıma dönüştürmesinden rahatsız olan Cemaat, AKP-MGK koalisyonunda kendisine sadece bir payanda rolü biçilmesinden de ciddi bir rahatsızlık duyuyor.

Cemaat, AKP'nin yeni anayasa konusunda da TSK ile ortak tavır alacağı olasılığı üzerinde duruyor. Bu da Cemaat'i rahatsız eden konulardan biri. Önümüzdeki dönemde yeni anayasa tartışmalarının Cemaat'le AKP arasındaki çatışmayı daha da su yüzüne çıkarack gibi görünüyor.

canerdem2126@gmail.com

ANF NEWS AGENCY

Beşir Atalay’dan Kortek Katliamı İtirafı

ANKARA - Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Roboski Köyü'nde 35 Kürdün ölümüyle sonuçlanan hava bombardımanını savunurken Kortek Katliamını itiraf etti. Atalay, "Ağustos'tan beri devam eden operasyonlarda Uludere'den önce bir tek hata oldu. O da Irak bölgesindeydi" dedi.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, CNN Türk'te katıldığı bir programda değerlendirmelerde bulundu. Atalay, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmasının önemli bir olay olduğunu, bu soruşturmanın teknik bir konuda yürüdüğünü ve yargılama devam ederken bir şey söylemenin yanlış olduğunu söyledi. Adaletin adaletli ve çabuk olması için çalıştıklarını iddia eden Atalay, "Başbuğ'u biz atadık. Bizim dönemimizin Genelkurmay Başkanı'dır. Milli Güvenlik Kurulu'nda uzun yıllar birlikte çalıştık" dedi.

7 KİŞİLİK AİLENİN YOK EDİLMESİ HATAYMIŞ!

Türkiye'de büyük bir normalleşme olduğunu iddia eden Atalay, Genelkurmay Başkanlığı'nın Roboski katliamından sonra "Soruşturacağız" demesinin bunun kanıtı olduğunu söyleyerek, "Gizlilik kararı"nın şeffaflık için verildiğini savundu!!!

Roboski katliamı ile ilgili açıklanabileceklerin açıklandığını iddia eden Atalay, bu sürecin şeffaf bir süreç olduğunu ileri sürdü.

Ağustos ayından beri yapılan operasyonlarda az hata olduğunu söyleyen Atalay "Irak’ta bir hata oldu" diyerek, 21 Ağustos günü Federe Kürdistan Bölgesi Ranya’ya bağlı Kortek’te Solin bebeğinde aralarında bulunduğu 5'i çocuk 7 kişilik Hasan ailesinin katledildiği hava bombardımanını itiraf etti.

Başbakan Yardımcısı Atalay, diğer hatanın da Uludere'de yaşandığını kaydetti. İstihbaratı Genelkurmay Başkanlığı'na kimin verdiği ile ilgili soruları ısrarla yanıtsız bırakan Atalay'ın, "Sürekli her tarafından çekiştirilen bir süreç doğru işlemez" diyerek gizlilik kararını savundu.

"PKK ile mücadelede eskiye dönüş mü var" şeklindeki soruyu yanıtlayan Atalay, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını iddia ederek BDP'ye sert eleştirilerde bulundu. BDP'nin şiddetten arındırılmış bir siyasi temsil sağlamadığını iddia eden Atalay, AKP'nin baskıları arttırdığı yönündeki eleştiriye de, "Reformlara ara verildi. Bir durağanlık var. Bu da yeni anayasa çalışmalarıyla bağlantılı. Baskı yok. Reformlara devam" şeklinde yanıt verdi. Uludere'ye bir kez daha gideceğini ifade eden Atalay, ana düşüncelerinde hiçbir değişikliğin olmadığını askeri ve siyasi operasyonların devam edeceğinin mesajını verdi.

Beşir Atalay’dan Kortek Katliamı İtirafı

ANKARA - Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Roboski Köyü'nde 35 Kürdün ölümüyle sonuçlanan hava bombardımanını savunurken Kortek Katliamını itiraf etti. Atalay, "Ağustos'tan beri devam eden operasyonlarda Uludere'den önce bir tek hata oldu. O da Irak bölgesindeydi" dedi.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, CNN Türk'te katıldığı bir programda değerlendirmelerde bulundu. Atalay, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmasının önemli bir olay olduğunu, bu soruşturmanın teknik bir konuda yürüdüğünü ve yargılama devam ederken bir şey söylemenin yanlış olduğunu söyledi. Adaletin adaletli ve çabuk olması için çalıştıklarını iddia eden Atalay, "Başbuğ'u biz atadık. Bizim dönemimizin Genelkurmay Başkanı'dır. Milli Güvenlik Kurulu'nda uzun yıllar birlikte çalıştık" dedi.

7 KİŞİLİK AİLENİN YOK EDİLMESİ HATAYMIŞ!

Türkiye'de büyük bir normalleşme olduğunu iddia eden Atalay, Genelkurmay Başkanlığı'nın Roboski katliamından sonra "Soruşturacağız" demesinin bunun kanıtı olduğunu söyleyerek, "Gizlilik kararı"nın şeffaflık için verildiğini savundu!!!

Roboski katliamı ile ilgili açıklanabileceklerin açıklandığını iddia eden Atalay, bu sürecin şeffaf bir süreç olduğunu ileri sürdü.

Ağustos ayından beri yapılan operasyonlarda az hata olduğunu söyleyen Atalay "Irak’ta bir hata oldu" diyerek, 21 Ağustos günü Federe Kürdistan Bölgesi Ranya’ya bağlı Kortek’te Solin bebeğinde aralarında bulunduğu 5'i çocuk 7 kişilik Hasan ailesinin katledildiği hava bombardımanını itiraf etti.

Başbakan Yardımcısı Atalay, diğer hatanın da Uludere'de yaşandığını kaydetti. İstihbaratı Genelkurmay Başkanlığı'na kimin verdiği ile ilgili soruları ısrarla yanıtsız bırakan Atalay'ın, "Sürekli her tarafından çekiştirilen bir süreç doğru işlemez" diyerek gizlilik kararını savundu.

"PKK ile mücadelede eskiye dönüş mü var" şeklindeki soruyu yanıtlayan Atalay, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını iddia ederek BDP'ye sert eleştirilerde bulundu. BDP'nin şiddetten arındırılmış bir siyasi temsil sağlamadığını iddia eden Atalay, AKP'nin baskıları arttırdığı yönündeki eleştiriye de, "Reformlara ara verildi. Bir durağanlık var. Bu da yeni anayasa çalışmalarıyla bağlantılı. Baskı yok. Reformlara devam" şeklinde yanıt verdi. Uludere'ye bir kez daha gideceğini ifade eden Atalay, ana düşüncelerinde hiçbir değişikliğin olmadığını askeri ve siyasi operasyonların devam edeceğinin mesajını verdi.

Hasip Kaplan: Katliamdan Birinci Derece Beşir Atalay Sorumlu

Haber Merkezi - BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, 28 Aralık’ta 35 kişinin hayatını kaybettiği Roboski Katliamı’ndan birinci derece “koordinatör olarak” Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın sorumlu olduğunu belirtti. Kaplan ayrıca “andıç”ın Genelkurmay Eski Başkanı Yaşar Büyükanıt zamanında hazırlandığını söyleyerek, “Dolmabahçe sırları dökülmeli, neden zırhlı araç hediye edildi, korunuyor. AKP hangi generallerle anlaşmalı” dedi.

BDP’li vekil Hasip Kaplan, Twitter hesabında Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması, Roboski Katliamı ve özel yetkili mahkemelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

ATALAY İLE YARGIDA GÖRÜŞECEĞİZ

Kaplan, “Beşir Atalay Roboski katliamından koordinatör olarak birinci derecede sorumlu, devletim diyor, ailelerin taziyesine tankla mı gelecekti?” ifadelerini kullandı. Taziye çadırında tek bir parti bayrağının bile olmadığını söyleyen Kaplan, “Basın oradaydı, Atalay'ı fena yanıltmışlar, CNN'deki hakaretleri için yargıda görüşeceğiz” dedi.

Kaplan, “Başbakanın grup konuşmasındaki, İçişleri Bakanı’nın meclisteki hakaretleri için avukatlarım gereğini yapacaklar” diye ekledi.

AKP HANGİ GENERALLERLE ANLAŞMALI

Başbuğ’un tutuklanması konusunda ise Kaplan, “Andıç Yaşar Büyükanıt zamanında hazırlandı, Dolmabahçe sırları dökülmeli, neden zırhlı araç hediye edildi, korunuyor. AKP hangi generallerle anlaşmalı” ifadelerini kullandı.

“Internet andıçı sadece AKP hükümeti için kara propaganda yapmadı, hedefinde DTP/BDP/Kürtler, kurumları, aydınlar, sanatçılar, basın, herkes vardı” diye belirten Kaplan, “Neden sadece AKP'ye karşı kara propaganda soruşturma konusu, neden BDP için özel polis/savcılar aynı soruşturmayı yapmıyor” diye sordu.

Kaplan şunları ekledi: “Kürt halkına siyasetçilerine, kurumlarına yönelik saldırılar soruşturulmadıkça hiçbir pislik temizlenemez, velev ki ucu AKP'ye dokunsun.”

Kaplan, Yüce Divan tartışmalarına ilişkin, “Usul hükümleri kanuni, takdiri değil, AKP referandumda Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının Yüce Divanda yargılanmasının yolunu açtı” dedi.

Özel Görevli Mahkemelerin “siyasi iktidarların emrinde” olduğunu vurgulayan Kaplan, “Adaletin olmadığı yerde herkes suçlu duruma düşebilir, gizli tanık, dinleme, soruşturma var” diye belirtti.

ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER BAĞIMSIZDIR DİYENİN AKLINDAN ZORU VAR

Kaplan, “Türkiye hırsızların, köşe dönücülerin, ihalecilerin, çalanların yolsuzların, talancıların, işkencecilerin cennetti oldu, onlara dokunan yok” diye ekledi.

“AKP Fırat'ın ötesinde 90’lı yıllarda işlenen insanlığa karşı suçları soruşturmamak, faillerini korumak konusunda ısrarını sürdürüyor neden?” diye soran Kaplan, şöyle devam etti: “Özel yetkili Mahkemeler bağımsızdır diyenin aklından zoru vardır. Hukuk değil, ilkokul talebelerine sorun, ‘olağanüstü’ mahkemeler cevabını alırsınız.”

ANF NEWS AGENCY

The National: Deliller Katliamın Kasıtlı Olabileceğini Gösteriyor

Abu Dabi - Birleşik Arap Emirlikleri’nde yayın yapan The National, delillerin, Türk ordusunun Roboski’de gerçekleştirdiği katliamın kasıtlı olabileceğini gösterdiğini yazdı.

Ebu Dabi Medya Kuruluşu muhabiri Thomas Seibert, 28 Aralık günü Şırnak’ın Uludere İlçesi Roboski Köyü’nde yaşanan, 35 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamla ilgili gelişmeleri, “Deliller Kürtlere baskının kasıtlı olabileceğini gösteriyor” başlığı ile okurlarına bildirdi.

Haberde, Ankara’nın olayda bir kasıt olmadığını, hükümetin de suçlu olmadığını söylediği belirtilerek, “Ancak hava saldırısından bir hafta sonra hükümet karşıtları ve destekleyicileri, saldırının kasıtlı olduğuna dair kanıtların olduğunu söyledi ” denidi. Hafta içinde The National’a konuşan Kürt toplum temsilcileri ile iktidar partisi temsilcilerinin baskının arkasında ‘siyasi motiflerin’ olabileceğine dair kaygılarını dile getirdikleri aktarıldı.

Saldırının kasıtlı olabileceğine dair şüphelerin Uludere’deki yetkililerin de bölgede kaçakçılığın yapıldığından haberdar olduklarına dayandığı aktarılan haberde, olayı araştıran sivil toplum örgütlerinin yayınladığı raporda da buna dikkat çekildiği kaydedildi.

“Herkes biliyor” diyen Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi’nin, “İnsanların çoğu kaçakçıların kasıtlı öldürüldüklerini söylüyor” sözlerine yer verilen haberde, sınır kaçakçılığını doğrulayan iktidar partisi AKP’li Şırnak Milletvekili Mehmet Emin Dindar’ın, “Ben kaçakçılık da demiyorum. Serbest ticaret diyorum” ifadelerine yer verildi.

Katliamda kurtulanların ifadelerinin de köylülerin trajik bir hatadan ziyade bilinçli bir saldırının kurbanı oldukları korkularını desteklediği aktarılan haberde, olayda sağ kurtulan Servet Encü’nün sivil toplum örgütleri delegasyonuna yaptığı açıklamalara yer verildi. Encü’nün geri dönüşte yolların askerler tarafından tutulduğu, ilk saldırıda sınırın tam üzerinde bulunan 20 kişilik gruba saldırı yapılmadığı açıklamaları aktarıldı.
Saldırıyı “sivillere karşı açık katliam” olarak tanımlayan BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ile saldırının kasıtlı olduğunu söyleyen diğer kesimlerin bu iddialarını destekleyecek deliller sunamadıkları ileri sürülen haberde, ancak Türkiye’de Kürt çatışmasında benzer şüpheli olayların yaşandığı, bunlardan birinin de Umut Kitap Evine yapılan bombalı saldırı olduğu aktarıldı. Umut Kitap Evine yönelik saldırıyı gerçekleştiren şüpheliler arasında bir subayın da bulunduğuna vurgu yapıldı.

ANF NEWS AGENCY

8 bin 190 Kişi ‘Terör’den İçerde!

İstanbul - Türkiye’yi gözaltı ve tutuklama fabrikasına dönüştüren AKP hükümeti 'terör örgütü' suçlamasıyla taş atan çocuğu da, genelkurmay başkanını da hapse tıkıyor!
31 Kasım 2011 tarihli Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin sayısı 127 bin 831, Bunlardan 8 bin 190’ı “terör” suçlusu. 'Terör' suçlamasıyla tutuklu bulunanlarin çoğu taş atan çocuklar, Öğrenciler, gazeteciler, avukatlar, sendikacılar, askerler ve siyasetçilerden oluşuyor.

Türkiye’de son dönemlerde değişik meslek gruplarından çok sayıda kişi hapse atıldı. “Terör” tutuklamaları 1990’lı yılları bile aratacak düzeyde.

Yeni ceza yasaların yürürlüğe girdiği 2005’ten itibaren tutuklamalar hızla artarken, 1992’de 3 bin 62, 1993’te 4 bin 977, 1994’te 6 bin 412, 1995’te 7 bin 25 bu suçlardan tutukluydu. 1999’da toplam sayı 10 bin 348 olurken 2000’de çıkan afla tutukluların sayısı 1000’in altına kadar düştü.

Ancak 2004 yılında Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) kaldırılarak yerine özel yetkili mahkemelerin kurulması ile “terör” tutukluları yeniden tavan yaptı. Değişen Türk Ceza Yasası, Ceza Muhakemesi Yasası’nın 2005’te yürürlüğe girmesiyle tablo ürkütücüydü.

AKP hükümetinin “İleri demokrasi” adıyla getirdiği yasalar eskisini arattı. Yıllara göre ‘terör’ tutuklularının sayısı şöyle değişti; 2004: 3 bin 788, 2005: 3 bin 630, 2006: 3 bin 835, 2007: 4 bin 520, 2008: 5 bin 439, 2009: 6 bin 328, 2011: 8 bin 190.

Adalet Bakanlığı’nın 31 Kasım 2011 tarihli açıklamasına göre ceza infaz kurumlarında bu suçlardan yatanların 4 bin 50 kişisi tutuklu, 393 kişisi hükmen tutuklu, 3 bin 747 kişisi ise hükümlü.

The Economist: Euro Krizi Türkiye’yi de Vuracak

Londra - Bütün Avrupa’yı tehdit eden ekonomik krizden çıkış yolları için arayışlar sürerken, yeni felaket senaryolarına göre dünyayı yeni bir buhran bekliyor. İngiliz The Economist dergisi, krizin aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkeyi tehdit ettiğini yazdı.

Son sayısında Euro krizinin etkilerini konu alan The Economist, Avrupa Birliği’nin para biriminin dağılması halinde bunun Doğu Avrupa ve Türkiye’de büyümeyi sert vuracağını savundu.

2012’nin dünya ekonomisi için oldukça kötü bir yıl olacağını ön gören derginin yorumunda Euro Bölgesi’ni, dünya ekonomisi üzerindeki “en kara gölge” olarak nitelendirildi. Yeni yılda yükselen piyasaların sarsılabileceğini yazan dergi, özellikle Çin ekonomisinin de gerilediğine dikkat çekildi. Derginin yorumu kısaca şöyle:

“Avrupa ve Çin’e büyük bir bütçe açığı, azalan güven ve yüksek enflasyon ile karşı karşıya olan Hindistan gibi kendi bahçelerinde büyümüş sorunları olan ülkeleri de ekleyin. Doğu Avrupa ve Türkiye’de büyümeyi sert vuracak Euro bölgesinin dalgalanma yüzünden muhtemelen yükselen ekonomiler, sadece yüzde 5 civarında büyüyecek.”

İspanya'da Roboski Protestosuna Yasaklama


Madrid - 35 Kürdün katledildiği Roboski katliamını protesto etmek amacıyla İspanya’nın başkenti Madrid’de Türk Konsolosluğu önünde düzenlenmek istenen miting engellendi. 200’den fazla kişinin katıldığı miting başlamadan İspanyol polisi tarafından dağıtıldı.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi İspanya’nın başkenti Madrid’de de Roboski katliamı kınandı. Kent merkezindeki Ingilesia meydanında başlayıp Türk Konsolosluğu önünde sol bulması planlanan yürüyüş ve miting İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla engellendi.

Bakanlığın miting başvurusuna son anda “acil değil” gerekçesiyle olumsuz yanıt verdiği öğrenildi. Inglesia metrosu önünde toplanan göstericiler polise “yuh” çekerek kararı protesto ederken, gerginliğin artması üzerine polis kimlik kontrolü yaptı.

Yürüyüş Tertip Komitesi ise “İspanya İçişleri Bakanlığı’nı 35 insanımızın Türk devleti tarafından hunharca bombalarla katledildiği bu acı günümüzde Kürtlerle alay geçercesine ‘aciliyet ifade etmiyor’ gerekçesiyle mitingimizi iptal etmesini kınıyoruz” şeklinde karara tepki gösterdi.

Yürüyüşün 19 Ocak günü yeniden yapılması için Tertip Komitesi yeni bir başvuru yaparken, hiçbir şiddet olayının olmamasına rağmen İspanya’nın Kürt gösterilerini yasaklanması dikkat çekici. Son olarak Madrid’te Çukurca’da geçtiğimiz Ekim ayında hava saldırısı sonucu 36 HPG gerillasının katledilmesini protesto etmek amacıyla yapılmak istenen mitinge de izin verilmemişti.
ANF NEWS AGENCY

Cezayir'den Erdoğan'a: Cezayirlilerin Kanı Üzerinden Ticaret Yapma

Cezayir - Cezayir Başbakanı Ahmed Uyahya, Ermeni Soykırımı Tasarısı nedeniyle Fransa’yı Cezayir’de soykırım yapmakla suçlayan Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a sert tepki gösterdi: “Hiç kimsenin Cezayirlilerin kanı üzerinden ticaret yapma hakkı yoktur.”
Partisinin Ulusal Konseyi toplantısı ardından basın toplantısı düzenleyen Cezayir Başbakanı Ahmed Uyahya, “(Türk) dostlarımıza Cezayir’in sömürgeleştirilmesi üzerinden ticaret yapmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz” dedi.

Uyahya, “Hiç kimsenin Cezayirlilerin kanı üzerinden ticaret yapma hakkı yoktur” diye ekledi.

Ermeni Soykırımı’nı inkarı suç sayan tasarının Türkiye’nin diplomatik baskıları ve tehditlerine rağmen 22 Aralık’ta Fransız parlamentosundan geçmesi ardından Başbakan Erdoğan hakaret ve suçlamalarda bulunmuştu.

Erdoğan şöyle demişti: “Cezayir’de 1945 yılından itibaren tahminen nüfusun yüzde 15’i orada Fransızların katliamına uğramıştı. Bu bir soykırımdı. Cezayirliler fırınlarda topluca yakıldı. Eğer FransaCumhurbaşkanı Sayın Sarkozy bu soykırımı bilmiyorsa, gitsin babası Sarkozy’ye sorsun. Babası, 1940’larda Cezayir’deki Fransız lejyonunda askerlik yaptı. Eminim ki oğluna katliam hakkında söyleyecek çok sözü vardır."

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise 23 Aralık günü Erdoğan’ı saygıya davet etmişti: "Türk dostlarımızın görüşlerine saygı duyuyorum, büyük bir ülke, büyük bir uygarlıktır, bizimkilere (görüşlerimize) saygılı olmalılar."

Sarkozy, “Fransa kimseye ders vermiyor, ama kimseden de ders istemiyor” diye konuşmuştu.

Aynı gün Sarkozy’nin babası Pal Sarkozy de “Asla Cezayir’de olmadım, Marsilya’nın ötesine geçmedim” diyerek Erdoğan’ı yalanlamıştı.

Resmi olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Cezayir’de 1500 kişi öldü. Yine resmi olarak 8 Mayıs 1995’de Setif’te 103 kişi öldü. Ancak tarihçi Benjamin Stora, 20 bin ila 30 bin kişinin hayatını kaybettiğini söylüyor. Cezayir Halk Partisi ise bu savaşta 45 bin kişinin öldüğü tahminin de bulunuyor. O dönemde bir Fransız vilayeti olan Cezayir’in nüfusu 7 milyondu.

Ermeni Soykırımının inkarını suç sayan yasa tasarısının Ocak ayı sonuna kadar Senato’ya gelmesi bekleniyor. İktidar partisi UMP milletvekili Valérie Boyer tarafından sunulan önerge, Fransa’nın resmi olarak 2001’de tanıdığı Ermeni Soykırımı’nı inkar edenlere bir yıl hapis ve 45 euro para cezası öngörüyor.
ANF NEWSA GENCY

Sivil Katliam, AKP ve Fethullah Gülen


‘Yaşamın Ucuna Yolculuk” romanının yazarı Tezer Özlü; bu dünyadan göçüp gitmeden “burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” sözünü not etmiş. 35 kişinin katledildiği 28 Aralık gününden bu yana bu cümle dilime dolanıp durmuş. Zihnimin bir kenarında taze tutuyorum. Çünkü Türkiye’de yaşayan Kürtlerin duygusunu nasıl da tarif ediyor bir bilseniz! İçinde yaşadığımız zamanı anlatıyor. 

İşte bu nedenle diyorum ki Kürtlerin bu başlıktaki üç kavramın üzerinde iyi durması gerekiyor. Çünkü AKP ve Cemaat bizi öldürmek isteyenlerin iktidarını oluşturuyor. Onların “Yeni Türkiyesi” bizim ülkemiz değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesidir. Hem de sadece Kürtlerin değil, kendisine “insanım ve vicdanlıyım” diyen herkesin de. Çünkü, Roboski köyünde 35 sivilin Türk savaş uçakları tarafından katledilmesi AKP ve Fethullah Gülen’in inşaa ettiği ve ortaya çıkardığı “Yeni Türkiye”nin gerçek tablosudur. Bu tabloda Kürt olan herşeyin ölüsüne ve teslim alınana yer vardır. Korucu, asker, PKK’yi, BDP’li olmasının bir ayırımı yoktur. Bu tablonun iyi okunması, doğru sonuçlar çıkarılması zorunludur. İnsanlık açısından da, din ve vicdan açısından da böyledir.

28 Aralık 2011 tarihinde Uludere’de sınır hattında Türk savaş uçaklarının bombardımanı ile 19’u çocuk 35 kişinin katledilmesinin planlı olduğu gün geçtikçe çok daha net verilerle ortaya çıkmaktadır. O gün Ankara’da Milli Güvenlik Kurulu toplantısı vardı. AKP iktidarının temsilcileri, askerler, MİT ve ilgili bütün organlar vardı. Hava hareketinden sorumlu olan komuta kademesi de sivil siyaset temsilcileri oradaydı. Genelde bu tür bombardımanlarda Başbakan, içişleri, savunma ve bu savaşı yürüten koordinasyon bakanlıkları, MİT, Emniyet ile genelkurmay arasında eşgüdüm vardı. Bilgi hemen paylaşılır. Medya da bu konularda hemen haberdar edilir. Türk medyasında her askeri operasyon daha başlatılmadan çıkan haberlere baktığımız da habersiz olmamalarının ihtimal dışı olduğu rahatlıkla görülecektir. Ayrıca o katliamın yapıldığı gün ve gece de Tayyip Erdoğan, İdris Naim Şahin, Beşir Atalay, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Hava Kuvvetleri Komutanı bu bombardımandan haberdardı. Bu zatlar bombardımanın PKK gerillalarına yönelik olmadığını da biliyorlardı.

Medyayı da bu konuda uyarmışlardı. Eğer DİHA; ROJ TV ve ANF haberi geçmeseydi, BDP’liler katliam yerine hemen gitmeselerdi katliamı örtmek için oluşturulan söylem ve hazırlanan gazete ve tv haberleri “Mazot bidonları patladı, köylüler yanarak can verdi” ve “PKK’den hain pusu” şeklinde olacaktı. Zaten AKP’nin gazeteleri Yeni Şafak, Star, Bugün, Akit gibi gazeteleri ile Fethullah Gülen’in gazetesi Zaman haberi böyle işlemeye hazırlandı. Hatta bütün açıklamalara rağmen bu gazete ve uzantıları olan televizyonlar katliamın üzerine örterek sürdürmek istedi. Ama çabaları nafileydi. Çünkü, Kürtler bir bütün olarak katliamın üzerinin örtülmesine izin vermedi. Medya, siyaset ve halkın çabası bunu engelledi. Ayrıca Kürtler, AKP ve Cemaatin böyle katliam planları yaptıklarını önceden ön görmüş ve bunu ortaya koyan açıklamalar yapmıştı.

İşte şimdi ortak yapılan katliam planının erken deşifre edimesi AKP ve cemaat kendi içinde tartışmaya zorlamıştır. Cemaat AKP’nin katliam planını başarısız uyguladığı için saldırı atağına geçti. AKP ise Fethullah Gülencilerin kendilerine dayattığı konseptin yaratacağı sonuçları kaldıramayacağının çabası ile bir tartışmaya girdiler. Tartışmanın tarafları Tayyip Erdoğan ile Mehmet Baransu değil.

Fethullahçıların daha fazla sonuç alıcı katliamların yapılması için AKP ile girdiği tartışmadır. AKP ise “ben zaten yapıyorum, siyasal riskini de alıyorum. Ama cemaat kendini sıyırıyor” diyerek birbirlerine girmişlerdir. Bu tartışmanın ahlaki zemini de yoktur. Tayyip Erdoğan’ın kendince harlanıp sağa sola sataşması da bu nedenledir. Ayrıca cemattçiler Emniye İstihbaratı ele geçirmiş, bununla yetinmeyip MİT’i de ele geçirmenin kavgasını vermektedirler. Yani asıl tartışma, inşaa edilen Yeni Türkiye’nin -ki Taraf gazetesi bu yeni devlet yapılanmasını bütünüyle destekleyendir- iktidarı olanların kim daha büyük katliamı yapacak ve Kürtleri ezecek tartışmasıdır. Kürtlerin ve kamuoyunun bu oyunu iyi görmesi gerekiyor. Kaldı ki AKP ve Fethullah Gülen’in İmralı‘da da büyük bir provokasyon hazırlıkları yaptıkları, ortaya çıkan uygulamalarla gündeme gelmektedir. AKP ve Fethullah Gülencilerin ABD desteğini alarak Kürtlere daha kötüsünü yaşatacak, zulüm politikalarını uygulayacaklarının kokusu Ankara’dan ve Washington’dan yükseliyor. Ancak bunların hesap hatası çok büyük. Kürtlerin öfkesi bir bütün olarak Türkiye’nin üzerine çökecek. Bu öfke öylesine derin ve katmerli ki, bu öfke öylesine güçlü olacak ki, topyekün bir direniş hamlesi ile sonuca gidecek. 

Geçenler de PKK’nin önemli isimlerinden Cemil Bayık bir cümle ile özetlemişti; “AKP bu kışın bitmesini hiç istemiyor!” Ama kışın ortasında bile Kürt direnişinin öfkesi AKP’yi rezil ve rüsva etmeye yetmiştir. Günler geçtikçe AKP ve Fethullah Gülen’in katliamcı politikaları dönüp kendilerini vuracaktır. Çünkü direnişle geçirilen zaman zalimlerin sonunu, mazlumların da gücünü ortaya çıkarır.
 
KEMAL BURKAY’A NOT: 

“Burkay TRT 6 Partisi mi kuruyor?” yazısına çok kızmış Burkay? Ama soruları yanıtlamak yerine Emre Uslu gibi düzeyi düşük ve cahilce şeyler yazmış. 

Birincisi; Kemal Burkay, hiç de yaşının olgunluğunda değil. Bizim Dersimlilerin terbiyesini ise hiç almamış gibi. Biraz da siyaset cahili gibi!.. 

İkincisi; Kürtlere katliam uygulayanların zemininde yürüyor. 

Üçüncüsü; katliamı gizlemeye çalışan Fethullah Gülen’in gazetelerinde boy göstererek, kendisini eleştirenleri AKP’nin ve cemaatin komiserleri ve polisleri gibi konuşarak susturmaya çalışıyor. Ha benim kim olduğumu öğrenmek isterse onun yaşında babam var, ondan öğrenebilir. Dersim’in neresinden geldiğimi de Aksiyon dergisi yazmıştı. Ordan öğrenebilir!..

BAKİ GÜL

İki Ayağı Kırık Yüksel Genç Nasıl Tutuklandı?

Bakırköy Kadın Ve Çocuk Tutukevi - Tutuklanan Kürt gazetecilerden Yüksel Genç, evine yapılan baskın sırasında ayağı kırılmasına rağmen, tedavisi tamamlanmadan cezaevine konuldu. Baskından sonra hastaneye götürüldüğünü belirten Genç, kendisinden önce hastane odasına bir polisin girdiğini ve 5 dakika doktorla konuştuğunu anlatırken, hazırlanan raporda bu konuşmanın etkisinin olduğuna dikkat çekti.

20 Aralık 2011 tarihinde İstanbul’da KCK adı altında eşzamanlı sürdürülen polis baskınları sırasında gözaltına alınan gazetecilerden biri de aynı zamanda 1999 yılında Türkiye’ye gelen ilk barış ve demokratik çözüm grubu üyesi olan Yüksel Genç’ti.

Sabahın erken saatlerinde gerçekleşen baskın sırasında sağ ayağı üst kemikten, sol ayağı ise topuk ve bilek kısmından kırılan Genç’in acilen tedavi olması gerekirken, alçı ve pansuman yapılıp apar topar İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele biriminde sorguya alınmıştı. Adliyeye çıkartılıncaya kadar geçen 4 günlük gözaltı boyunca pansumanı yenilenmeyen Genç, kangren olma tehlikesine rağmen tutuklanarak, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ne kondu.
Bu şekilde tutuklanmasına tepki gösteren Genç ANF'ye verdiği demeçte, kangren riskine rağmen zorlamalar sonucunda pansuman ve kontrollerini yaptırabildiğini belirtti. Hastane odasına girmeden, polisin kendisinden önce odaya girerek, doktorla 5 dakika özel bir konuşma yaptığını belirten Genç, hastane raporunda bu özel konuşmanın etkisinin olduğundan şüphelendiğini söyledi.

Demirtaş'tan Necdet Özel'e: Zerre Kadar Kıymetin Yok!

İstanbul - BDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kürtçe anadilde eğitimi uygun görmediğini söyleyen Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’e yanıt verdi: “Paşa hazretleri çıkıyor, emir buyuruyor. Senin rütben orgeneral olsa da bizim için onbaşısın. Bunu böyle bil, ha onbaşı konuşmuş ha general. Zerre kadar kıymetin yok. Başbakan'ın meşruiyeti yokken seni hiç tanımıyoruz.”
Sultanbeyli İlçe Örgütü'nün yürüttüğü üyelik kampanyası çerçevesinde ilçede bulunan 2000 Düğün Salonu'nda düzenlenen etkinliğe, BDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş, Parti Meclisi üyeleri ile İstanbul İl eşbaşkahnları ve genç ve kadın yüzlerce kişi katıldı. Etkinlikte sık sık PKK Lideri Abdullah Öcalan ve PKK lehine sloganlar atıldı. Etkinlikte Hozan Beşir ve Agire Jiyan konser verirken, salonda ağıtlar yükseldi. Etkinlikte konuşan BDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş, annelere seslenerek, "Savaşın en büyük faturasını, acısını onlar çekti. Az kaldı. Sıkıntılar bitecek. Acılar dinecek. Onurlu halklar gibi onurumuzla kendi topraklarımızda yaşayacağız" dedi.

SIRA HAKLARIMIZDA

"Karşımızdaki güç sıradan bir güç değil" diyen Demirtaş, Kürt halkının 80 yıldır varlığını kabul ettirmek için mücadele ettiğini kaydetti, "Varlığımızı inkar ediyorlardı. Varlığımızı kabul ettirdik. Şimdi haklarımızı inkar ediyorlar" diye belirtti. "İnsanın dili onurudur" ifadelerine yer veren Demirtaş, dili yasaklamanın kimliği yasaklamak olduğunu kaydetti.

Bir mahallede bile, kabadayıların insanların malına, canına ve haklarına kast ettiğine isyan edileceğini ifade eden Demirtaş, "Kürt özgürlük hareketi isyanın adıdır. Mazlum Doğan, Hayri Durmuş, Kemal Pir ve Abdullah Öcalan bu kabadayıya kafa tuttular. Niye başımız dik? Kabadayıya kafa tutmuşuz. Haklıyız, güçlüyüz, kaybedecekler" dedi. Mücadele ettikleri için kendilerine "terörist" denildiğini kaydeden Demirtaş, "Bunu yapanın adı teröristtir. Bunu temsil eden biz değiliz. Karşı çıkanların adı özgürlük mücadelesidir" diye konuştu. "Devlet bir halkın dilini, kültürünü niye yasaklar" diye soran Demirtaş, "Kürtlerin anavatanı, toprağı çöl müdür? Çünkü Kürt'ü Kürdistan'dan koparmışlar. Muhtaç olsun asimile edilsin. Bu çocuklara anadilde eğitim verilse aklı İdris Naim Şahin'den fazladır" dedi.

"Kürt halkı artık uyanmıştır" diyen Demirtaş, "Beraber yaşayalım diyoruz. Bombaya bu kadar para harcanır mı? Kürt'ü yok edeyim derken Türk halkını aç bıraktılar. Bu mücadele Türkiye halklarının kurtuluşudur" dedi.

BÖLDÜNÜZ PARÇALADINIZ

Başbakan'ın kendini Müslüman olarak tanımladığını ifade eden Demirtaş, "Zulüm yapıyorsa bunu kabul etmek mümkün değil. İslam'da tekçilik, asimilasyon ve katliam yoktur. Keşke samimi Müslüman olsalar. Dini kullanarak kirli politikalarını hayata geçirmeye çalışıyorlar. Kürtçe eğitim ülkeyi böler diyor. Sizler böldünüz parçaladınız" şeklinde konuştu.

GENELKURMAY BAŞKANI’NA SERT TEPKİ

Genelkurmay Başkanı'nın anadilde eğitime yönelik sözlerini hatırlatan Demirtaş, "Önce sen bu katliamın hesabını ver. Paşa hazretleri çıkıyor, emir buyuruyor. Senin rütben orgeneral olsa da bizim için onbaşısın. Bunu böyle bil, ha onbaşı konuşmuş ha general. Zerre kadar kıymetin yok. Başbakan'ın meşruiyeti yokken seni hiç tanımıyoruz" dedi.

ÖCALAN’INKİ TARİHİ BİR DİRENİŞ

İmralı'da tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan'la aylardır görüşme yapılmadığını kaydeden Demirtaş, konuşmasına şöyle devam etti: "3,5 milyon insan muhataptır diyor. Dilekçeler Meclis deposunda bekliyor. İrade olarak gösterilen bin insana bu yapılan kabul edilemez. Tecrit hükümetin politikasıdır. 12 sene beton çukurdan bir yerde barış için direniyor. Bu tarihi bir direniştir. 10 metre çukurda direnişini selamlıyoruz. Öcalan'ın direnişinin sesi olacağız. Bu halk asla ve asla yenilmeyecektir" dedi.

KAYBETMEYECEĞİZ

19'u çocuk 35 köylünün yaşamını yitirdiği Roboski katliamını hatırlatan Demirtaş, "Operasyon kazası değil bu. Katlettiler. Halkın içine korku düşsün diye. Halk korkuyla yaşasın diye. Ama gözlerimizde cesaret ve öfkeyi görecekler. Geri adım atmayacağız. Biz bugüne adar bedelini ödedik. Korkma, geri çekilme günü değil. Halkın gücünden daha güçlü ordular yoktur. Kaybetmeyeceğiz" diye konuştu.

BDP İstanbul İl Eşbaşkanı Asiye Kolçak ise "Kendimi ihbar ediyorum. Ben de bu suçu işledim, işliyorum" kampanyasının finalinin 27 Ocak'ta yapılacağını kaydetti.

ANF NEWS AGENCY