4 Kasım 2012 Pazar

Neden İnatla Yalan Söyleniyor?

Devlet, uzun süredir Öcalan'ı avukatlarıyla görüştürmüyor.

"Koster bozuk" diyor.

Bir devletin 1,5 senedir bir kosteri tamir ettiremediğine inanmamızı bekliyorlar.

Neden devlet, tecridin gerekçesini açıklamıyor da zekamızla alay ediyor?

Neden inatla yalan söyleniyor?

* * *
Başbakan, dünyanın huzuruna çıkıp açlık grevindekilere, "Siz açken, vekilleriniz kuzu kebap götürüyor" diyor.

Gösterdiği fotoğrafın 3.5 ay önce çekilmiş olduğunu bilmemesine imkan yok.

O halde neden gerçeği gizliyor?

* * *
Nedeni biliyoruz aslında... Devlet aklı böyle çalışıyor. Devirler, isimler değişiyor, o akıl değişmiyor.

Kenan Evren'in de, Mehmet Ağar'ın da, Sadettin Tantan'ın da tavrı buydu:
Eylemcileri tehditle caydırmaya çalışmak, yalan haberlerle kamuoyunu kanlı bir operasyona hazırlamak, "Devletle pazarlık olmaz" jargonuyla taleplere kulak tıkamak...

O devlet aklının sözcülüğünü, bugün giderek "Ağar"laşan bir şekilde Erdoğan üstleniyor.

* * *
Bazı insanlar hayatından vazgeçer, onurundan vazgeçmez.

Bunu öğrenmek için başbakan olmak gerekmez.

Bir ideal uğruna hayatını ortaya koymuş insanla alay etmek, kendine bakmadan onları yalancılıkla itham etmek, "Hadi hadi yiyorsundur sen" diye rencide etmek, evlatlarının canının derdine düşmüş aileleri sokağa dökmek ve daha çok ölüme davetiye çıkarmak anlamı taşır.

Çok tehlikelidir.

İçerde toplu ölümlere, dışarıda Bursa'daki türden gerilimlere davetiyedir.

Geçmişte yapanlara hiç hayır getirmemiştir.

Yine getirmeyecektir.

* * *

Geliyorum diyen felaket için, ülkedeki yangını söndürmek için devletin ne yaptığını anlayan var mı?

Oslo'da örgütle masaya oturanlar, dağda örgütle el sıkışanları mahkum ediyor.

Habur'da dağdan gelenleri karşılayanlar, İmralı'ya görüş yasağı koyuyor.

"Terörle mücadele, siyasetle müzakere" diyenler, Meclis'te halkın seçilmiş temsilcileriyle görüşmüyor.

Peki ne yapmaya çalışılıyor?

Kürtçe savunma hakkı meşru ise neden gereği yapılmıyor?

"Tecrit yok" deniliyorsa neden İmralı kosteri kaldırılmıyor?

Neden ortamı yatıştırma imkanları hala varken, çözüm aramak yerine yangına benzin dökülüyor?

* * *

2000'deki açlık grevlerinde, Bayrampaşa'da ölmeye yatan o gencecik insanları, onların solan çehrelerini, çöken avurtlarını, fersiz bakışlarını, sonra da "Ölmeniz gerekiyorsa, onu ben yaparım" diyen devletin öfkesini görmüş biri olarak bu konunun tehditle, "kuzu kebap" jargonuyla ya da operasyonla çözülemeyeceğine tanıklık ederim.

Felaket geliyor.

Önlemek, Başbakan'ın boynuna borçtur.

Eylem yayılmadan, ölümler başlamadan vicdanın devreye girmesini bekliyoruz.

Can Dündar

Milliyet

Hiç yorum yok: