4 Kasım 2012 Pazar

Dört Tarih, Dört İsim

1. „16. Eylül 1916, Halep Valiliğine:
 
Size önceden bildirildiği üzere hükümetimiz cemiyetin düzeni için, Türkiye'de yaşayan bütün Ermenileri imha kararı almıştır. Alınacak önlemler ne kadar kriminel olursa olsun, yaşına, cinsiyetine ve vicdan anlayışına bakmadan bunların varlığına son verilmelidir.
Talat Paşa, İçişleri Bakanı"

            2.  „22.Ağustos 1939

Ben, ölüm birliklerime emir verdim, Polonyaca konuşan ırkı; acımadan erkek, kadın ve çocuk imha etsinler. Ancak bu suretle ihtiyacımız olan yaşam alanına kavuşuruz. Gerçekten bugün kim kökü kazınan Ermenileri hatırlıyor?
Adolf Hitler" 

            3. Atatürk, 4.Mayıs 1937 de Dersim'i imha emrini verdi. „Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir hareket oldu. (...) İhsan Sabri Çağlayangil"

            4. 28 Mart 2006'da Amed ve Qoser'de (Kızıltepe) yaşanan protesto gösterilerinde Kürt kadın ve çocuklarını hedef gösterip; "Çocuk da olsa kadın da olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacaktır." diyen Başbakan Erdoğan'ın marifetleri sürüyor.

Roboski'de vurun emrini verenin de o olduğu basında ifade ediliyor. Berlin'de dünyayı aptal sanıp, açlık ölümünde bir kişi var derken, Kürt halkının en hassas 683 insanının ölüm sınırında olduğunu görmezden geliyor. Buraya gelmişken, geçen haftalarda izlediğim bir dokumentasyondan bahsedeyim. ARTE nin Fransız gazetecisi Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağışa sordu. Sizin ülkenizde 95 gazeteci hapiste. Bakanın yanıtı kesindi. Hayır. Onlar banka hırsızı, dedi. Aynı gazeteci gezisinde şu tespiti yaptı. Doğuda (Kürdistan) doğum kontrolü yapılırken, Erdoğan batıda her kadının üç çocuk doğurmasını istiyor. Talat Paşa'dan beri değişen sadece paradigmadır.

            Bu dört tarih ve söylemi yan yana koyunca soykırımın sürekliliği görülür. Talat Paşa, güvenlik güçlerine emir veriyor, kadın çocuk, erkek demeden tüm Ermenileri ortadan kaldırın, yani soykırım yapın, diyor ve Ermeni soykırımı, insanlık tarihinin ilk soykırımı olarak yapılıyor. Talat Paşanın ülküdaşı Atatürk ise, onun yolundan giderek Kürt soykırımlarını yaptı. Ancak Ermeni soykırımına göre Kürtlere coğrafi imha yerine tenkil, tedip, tehcir tarzıyla Kürtleri ortadan kaldırmayı denediler. Fizikman yok etmek, göçertmek ve asimile etmek. Kürt diye bir milletin olmadığına inandırmak. Ermeniye genozid dayatıp imha ederken, nüfusça daha büyük halk olan Kürtler; genozidle bitirilemedikleri için, etnozid denen halksal-kimliksel yoketme, yani asimilasyona tabi tutma tarzıyla köklerinden koparmayı uyguluyorlar. Bugün 683 Kürt yurtseverinin mücadelesi işte o yokedilen anadil hakkı içindir.

            Geçen günlerde Mesut Özcan'ın Kenan Evren'in, Dersim Valisi Kenan Güven'in asimilasyon çabaları Radikal gazetesinde yayınlandı. Okuyanlar; devletin Kürdü Türk, Aleviyi hanefi yapma, yani tekleştirip  tek tip yapmaya matuf çabasını görmüştür. Bugün yaşayan milyonlarca Kürt asıllı Türk vardır. Bunlar, son Kürdistan başkaldırısında soyuna yakın tavır içinde olmadılar. Demek ki, Türk devleti gelişen iletişim araçları gereği, artık Ermeni soykırımı benzeri bir soykırım yapamadığından, mümkün mertebe sürece yayıp bitirme işini programlamış görünmektedir.   

          AKP'nin iktidarı, Müslüman Kürdü köklerinden uzaklaştırmaya matuf bir devlet projesidir. Mehmet Metiner, Ensarioğlu, Çelik, Şimşek vd bunların Kürtlük diye bir sorunları yoktur. Bunlar dinini ırkına yüce tutan, soyuna saldıranların işbirlikçilerdir. Devlet baktı ki, Müslüman Kürtler Kemalist rejimden nefret ediyor, devreye sözde Müslüman gerçekte en fesat ve münafık dinci AKP'yi, Kürdü bitirmek için işbaşına getirdi.

            Görülüyor ki, Talat Paşa benzeri imha olmuyor. Hatta 90'lı yılların asit kuyularına atılmıyor Kürtler. Peki ne yapıyor AKP? Kürdün özgür düşünenini, kendisi olmak isteyenini, dağda NATO'nun üstün silah araç gereçleriyle imha ediyor, ovadakini de hapse atıyor. Kürde şu alternatif bırakılmış, yaşamak istiyorsan benim gibi olacaksın, yani Türk, Türkçe konuşan ve Hanefi.

Ama görNe var ki Kürt artık ne Türk olmak istiyor, ne de sistemin dini ve kültürel sapkınlıklarını almak istiyor. Kürt, eşit ve özgür yaşama evet diyor. ünen köye klavuz gerekmez derler. Bu köprünün altından o kadar çok sular aktı ki, artık Türkiye çatısı altında Kürdün Kürt olarak kalamayacağı realitesi yalın halde gözlerimize vurdu. Kürt halkı kendisini bu duruma hazırlıyor. Türkiye şu an nekadar güçlü olsa da ABD kadar değildir. ABD, Vietkong'a yenildi. Türkiye'nin de PKK'ya yenileceği yılları görmek hayal değildir.

            Başa dönersek, bu soykırımcı Talat Paşa Türk devleti ve Türkler hariç dünya tarafından lanetle anılıyor. Kemal Atatürk'ü hocası gören Hitler de katliamcı olarak bütün dünya tarafından lanetleniyor. Adolf  ismini kimse çocuğuna vermiyor. Peki geçen yüzyılın en katliamcı generali Kemal Atatürk nasıl görülüyor? Her nekadar Türkiye insanının baktığı her yöne onun heykelleri dikilse de, halk uyanıyor. Aleviler onun posterlerini dergahlardan uzaklaştırdılar. Dersim'in pek çok Kemalleri olsa da, Kemal ismi bir gün utanılacak bir isim olarak görülebilinir. Adolf ile Kemal arasında ne fark var ki? Veya zihniyette Benito Mussolini ile Tayyip Erdoğan arasında?

            Yukarda 1. ve 2. de tercümesini verdiğim alıntıların David Khredian'ın „The Road from Home" kitabında verildiğini Ankara'dan bir bilimadamı bana yazdı. Ancak kitabın Almanca çevrisi „Der Schatten des Halbmonds" ta Talat Paşa ve Hitler'in sözleri alınmamış. Çevrisini yaptığım „Der Schatten des Halbmonds" kitabı „Hilalin Gölgesinde- Bir Ermeni Kızın yazgısı" adıyla 2001 yılında Peri Yayınlarında çıktı. Almanca çevrisinde bu sözlerin olmaması hangi nedenledir bilemem ama düşündürücü olduğunu ifade edebilirim. 

haydar-isik@gmx.de

Hiç yorum yok: