31 Ekim 2012 Çarşamba

Savaşın ve Barışın Tarafları

İBRAHİM YAYLALI
Eski Esir Asker Roboski'den Ankara'ya barış yürüyüşünü yazdı...

Savaşlarda mutlaka taraflar vardır,yoksa bu sıfat zaten kendi özüne aykırı bir durumu ifade ederdi.Bizim içerisinde yaşadığımız coğrafyamızda savaşı ele almak ve taraflara bakmak ve oradan barışı tariflendirmek en doğrusu olurdu.

Bizim coğrafyamızda şu iki tanımlamayla tarafların varlığına ulaşabiliyoruz. Birinci tanım bizim yola cıktığımız kürdistanda yaşayan insanlarımıza ait. Ben Barış yürüyüşüne Nusaybin'den başlayarak Ankaraya kadar olan hatta yürüdüm. Hani derler ya Adım adım, karış karış yürüyerek o iki tanımlamaların yaşadığı coğrafyalardan gectim.

İlk tanımlamaya geri dönecek olursam planlı-plansız yani çat kapı yaptığımız evlerde, savaştan haberdar olunduğunu ve savaşın bitmesi ve sadece kendi coğrafyalarında değil, türk halkına etkilerindende bahsederek bütünlüklü savaşın sonlandırılmasından yana bir tavır olduğunu gördük.

Kürdistan bölgesinde bu gözlemimiz öyle çatışmasız bir süreçte de olmuyor.Açıkca yürüyüşümüz esnasında geçtiğimiz her şehre ve her ilçeye gerilla cenazeleri gelirken bu gözlemleri yapıyoruz. Hatta bu anlamda taziyeye giden bir çok aile yolda yanımızda durarak ölümlerin bitmesi ve savaşın durmasını içeren bir çok paylaşımız oluyor.Üstte beli rtiim gibi sadece gerilla ölümleri değil,asker polis sivil ölümlerin durması için olan çağrılardı.

Birinci gözlemimi aktarırken yine fırat'ın diğer tarafında yürüyüşümüze takılan iki gözlemide aktarmak gerekiyor

TELAŞLI ÇOCUK YÜZÜ

Geçtiğimiz yol güzergahı üzerinde bir aileye misafir olmak istiyoruz.Öğle saatleri sıcak ve bir parça gölge bir parça su arıyor gözlerimiz,bir hanenin gölge sağlayan ağacını gözümüze kestirip oraya doğru yöneliyoruz.Uzatmadan devam edersek evin küçük çocuğunun tedirgin yaklaşımı tüm grubun dikkatini çekiyor.İstediğimiz suyu bize getirmek için yanımızdan ayrılan küçüğün ardından ne yapalımın kırıtiğini gurup ile yaparken evin babası da ortaya çıkıyor.Uzun paylaşımlarımız sonrasında bulunduğumuz yerde bir iki gün önce gerilla yol kontrolu yapmış asker daha sonra gelip aileye bu yüzden baskı yapmış,hatta bu da yetmemiş ajanlar göndermiş oradaki aileyi kontrol etmiş,bizde bu durumun üzerine oraya gidince bizden ajan diye şüphelenmişler.Yöntemlerden biiri olarak yürüyüşümüz, geçmişe dönük hak ihlallerini yerelliklerde basın açıklamalarıylada dile getirmekti

İzlenimlerimiz göre 90 yılların yöntemi hala varlığını devam ettiriyordu. Değişen tek şey bu sefer bu uygulamaları yeni egemenler devam ettiriyordu.Bunun gibi bir çok örneği sıralamak çok mümkün, yüzümüze gülen devletin kolluk kuvvetleri arkamızdan halkı bizi ağırlamamaları konusunda ikna (siz bunun tehtit okuyun) ediliyorlardı

TAZİYEDE BİR ANNE VE SESSİZLİĞİMİZ

Suruç bölgesine ulaştığımızda eski bir reno ile biraz önümüzde bir aile durdu.Arabaya yaklaşıp aileyi selamlayıp neden yürüdüğümüzü aileye aktardık.Aile önce yürüyüşümüzü selamladı, sonrasında ise paylaşımlarından öğrendik ki ölen yakınlarını toprağa vermek için Suruç'un bir köyüne gidiyorlardı.Diger arkadaşlarımın o an gözleme fırsatı bulamadım. iki şeyden gözlerimi kaçırdım,biri arabada oturan anne, diğeride yanı başımda yol arkadaşlarımdan.Anne ve yanındaki aile bireylerinin tek yürek olmuş gibi barış herkese gelsin sesi yer yanımda yankılanıyordu.Asker polis gerilla ve tüm siviller ve tüm halklar için denmesi hepimizi müthiş etkisi altına almıştı.Bu yüzden olabilir yada patlama duygusunu önleme amaçlıda olabilir selamlaşıp bir an önce oradan uzaklaşmak istedim.Halil ve biz yavaş yavaş uzaklatığımızda iki kadın arkadaşımızı geride bırakmıştık,biz ilerlerken arkadan hıçkıra hıçkıra ağlama sesleri karşıkarşıya kalmıştık.Ben ve halil belkide hiç olmaması gereken ölümün kanıksanması hastalığına yakalanmıştık.Halil ile ben yaşadığımız deneyimlerden dolayı olabilir,bir çok ölümlerlle karşıkarşıya gelmiştik,belkide ölümleri artık kanıksamaya baslamıştık.Kadın arkadaşlarımız için durum böyle degildi ve böyle olmaması da gerekiyordu.Sadece o an için yapabildiğimiz hiç konuşamadan bir süre birbirimize sarılmak ve yanyana bir sonraki durağımız tesislere kadar konuşmadan ve gözlerimizi birbirimizden kaçırarak gidebilmekti.

İkinci tanımlama,savaşın diğer tarafı...

Barış mı nerede savaş var?,Neyin barışı?, kimin barışı ?.Bu tanımlama fırat'ın bu tarafında karşılaştığız sorulardan biriydi.Bu tarafın edimleri kendiliğinden gelişmiş değildir.Osmanlı'dan çıkış süreciyle,ittihatcılarla devam eden,var olan içerisinde bulunduğumuz sistemin başlangıcıyla tepe noktasına varan tekleştirmeci-inkarcı-asimilasyoncu politikaların bireye yansımasından başka bir şey değildir.

Bu tanımlamaya ilişkin bir çok örneklemeyi,Antep alın Ankara'ya kadar gördük.Beraber barışı tartışmaya çalıştık.Karadenizli olarak beni Türkiye'nin milliyetçi şahdamarı olarak da tanımlıyan oldu.Onların değişiyle Türkiye'de birliğin beraberliğin teminatı olarak görüldüm.

KÜRT HALKIYLA ETKİLEŞİMİ AZ OLAN YA DA HİÇ OLMAYANLAR İÇİN

"Karadeniz'li ve şahdamarısın Türkiye'nin, ah siz olmasanız.."

Fırat'ın bu tarafında karşılaştığımız, uzun uzun konuşmaya çalıştığımız bir çok kişi öğretilmiş gibi karadenizli olduğumu söylediğimde karşılaştığım bir yaklaşımdı.Yukarıda bu yaklaşımı getirenlerle ölümler durmalı dediğimizde,bunu nasıl durdurabiliriz diye sorduğumuzda,gerilla ölümleri,sivil ölümleri,ya da Kürt halkının ölümlerini atlayarak,sürekli vurgu yaptığı ölümler asker ölümlerinin bitmesi vurgusuydu.

Aynı yaklaşım siz karadeniz'liler olmasaydınız,birlik ve bütünlüğümüzü koruyamazdık."Siz Türkiye'nin sahdamarısınız,sizin milliyetçiliğiniz olmasa türkiye ne olurdu' diyorlar.Bu kesim barışı görmüyor ve karşı tarafın yok edilmesiyle birliğin geleceğini savunuyor

Fırat'ın bu tarafıyla ilgili önemsediğim ve belkide bu etkileşim sayesinde barış gelecektir.

KÜRT HALKIYLA ETKİLEŞİMDE OLANLAR İÇİN...

Urfa'da Karadeniz'li hoca...

Urfa'da mıra'sının meşhur olduğu bir köye gittik.Bu köyün iki özelliği var.Birncisi özelliği magara evleri olması,ikinci özelliği ise 80 öncesi bu mağara evleri askeriye tarafından işkencehaneye çevrilmesiymiş

Bizi böylesi bir köyün ağırlaması ağırlaması güzel ve anlamlıydı. Muhtarına kadar bu köy barışı haykırıyordu.Türkiye kesiminde göremeyeceğimiz birisi daha vardı'ki beni çok şaşırttı.

Hem karadeniz'li hemde cami imamı güzel bir insanla karşılaştım.İkimizde birbirimize bakıp, ben Trabzon'dan imam Samsun'dan barış isteyecek adam çıkmaz diye birbirimize takıldık.

Saatlerce sohbet ettik,camilerin savaş dilini nasıl yeniden yeniden ürettiğini vurguladı.Karadenizliydi ve sivil cumalarının dilinin barış dili olduğunu,caminin resmi diline karşı olumlu karşıladığını açıkladı

Daha neler neler konuşmadık'ki, ikimizin keyfine diyecek yoktu.

İKİ KARADENİZLİYE YOL GÖSTERİR VİCDANLARI

İkimizde devletin saklamaya çalıştığı gizin farkına varmıştık.İki karadenizli olarak bu derdi nasıl yaşadığımız yerlere taşırız derdi yaşıyorduk.ikimizde bir çok kez bunu denemiş sonucu ikimizide üzmüştü.Bu bizim vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyordu.İkimizde en büyük haziyeye kavuşmuştuk.O en değerli hazine vicdanlarımızdı

O bize ne olursa olsun nasıl haraket etmemizi gösteriyordu.

Sonuç yerine:

1) Kürdistan'ı adım adım yürüdüğümde gördüğüm ortak şey ayrımsız barış istemiydi.Kürdistan'da barış istemi sadece bir tarafa ilişkin değil,toplumsal barışı istiyor ki bu durumu çok önemsiyorum.

Savaş barış ikiliminde Türkiye kısımında çok vahim durumda olduğumuzu biliyoruz.Savaş iktidarının, savaş politikaları sonucu Kürt halkının nasıl yalnızlaştırıldığını biliyoruz.Kürdistan'da Kürt halkının bu durumu görmesine rağmen sağduyusunu koruyor

2) Türkiye kesimi sistemin kürt halkına yönelik sömürgecilik ilişkileri üzerinden organize edilmiş şekilde ataerkil-şovenist-ırkçı saldırıya maruz kalmaktadır.Bu saldırılar üzerinden Türk halkının vicdanı-kalbi tüm duygularıyla esir alınmıştır.

3) Kürdistan'da neredeyse bin yıldır devam eden kürt halkına karşı sömürge politikaları uygulanmaktadır.Cumhuriyet tarihi aynı politikaları günümüze kadar taşırmıştır.Bu politikaları aynı şekilde sürdürebilmek için, ezilen halkı inkar etmiş,ezen halk kimliği oluşturmuş,birini inkar ederken ve soykırıma tabii tutarken ezen halkın iradesinide çeşitli manipule araçlarıyla etkisiz hale getirmiştir.Bu araçlarla eş zamanlı olarak Kürdistan'da katliam yapmış ve yaptığı katliamın saklanmasını yani gizlenmesini sağlamıştır.Bu durum böyle olunca Kürdistan'daki bugünde devam eden sömürgeci politikalardan bir haber olan Türk halkı mevcut bu politikalarının uzantısı haline geldi.

4) Barış yürüyüşü bu anlamda şu durumu açığa çıkardı. Kürt halkıyla etkileşim halinde olanlarla-olmayanlar arasında mutlak değişik tavırlar olduğunu ortaya çıkardı.Bir şeyi daha ortaya çıkardı'ki eğer Kürdistan'da hala olan soykırım politikaları görünür kılınabilirse buna duyarsız kalınmadığını,birebir paylaşımlarımızdan gördük.

5) Roboski'den Ankara'ya uzanan ölüm yolunda öyle anlatımlarla karşı karşıya kaldık'ki, otuz yıllık savaş sürecinde öyle travmalar yaşanmış ve yaşanmaya devam ediyor'ki ,ben bir çok şeyi bildiğimi düşünürken şaşırıp kaldım.Mutlaka bir an önce,ortaya çıkan savaşın ürettiği bu travma süreci ortadan kaldıracak çalışmalar yapılmak zorundadır.Ölümlerin gitgide kanıksanmaya başlandığını gözlemledim'ki bu durumun çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

6) Türkiye'de özellikle savaşa dahil olan asker veya polis yakınını kaybeden ailelerin travmasını halletme durumu var'ki bu durumun vahamiyetini ortaya seriyor.Bu aileler savaşın devam etmesi ve savaşlarda insanların ölmesi üzerine yaşamlarını normalleştiriyorlar Bunda bir çok asker,polis ve savaşta yaşamını kaybedenlerin yakınlarıyla dayanışma için kurulan dernek ve kuruluşların etside büyüktür.Tabi devletin genel tutumunu asla unutmamak gerekir.Bu durumun etkisini kıracak, insanlarımızın yaşadığı bu travmayı ölüme değil yaşama kanalize edilecek çalışmalar gerekmektedir..

7) Kürdistanda da savaşa bağlı travmalar yaşanmaktadır,Burada sevindirici olan hem yeni olsada burada travmalar üzerine sivil toplum örgütlerinin çalışması hala devam etmektedir.Burada travma yaşayan insanı ise yaşama bağlayan şey ise bir gün mutlaka barış gelecek ve bu coğrafyadaki diğer halklarla birlikte barış içerisinde yaşayacağız.

Bizim barış yürüyüşümüzün başında dediğim gibi iki tarafı var,sa vaş ve barış tarafı,bizim 50 günlük bu yürüyüşümüz elbette her şeyi bitirmeyecek ve barışı getirmeyecek.Bu yürüyüşümüz bize barışın hangi güzergahı takip ettiğimizde geleceğini göstermesi anlamında öğreticiliği büyüktür.Savaşla hesaplaşma ve barışın gelmesi için,artık elimizi değil bedenimizi taşın altına koyma zamanıdır.Savaşın elini zayıflatmak ancak bu sekildeki tavrın hayatileştirilerek,yaşamın her alanına hakim kılmaktan geçtiğini bu yürüyüş bir kere daha bize göstermiştir.

biz küçük bir adım attık barış adına,bu tavrın büyüyüp büyümemesi ise bu tavrın sahiplenip büyütülmesine bağlı olduğunu düşünüyorum Savaş kliği bu tavra bağlı olarak ya geriletecek ve barışı bu coğrafyaya hakim kılacağız.Ya da savaş rızasıyla ölüme razı edileceğiz.Yaşamımızı çürüteceğiz.


ANF

Hiç yorum yok: