26 Ağustos 2012 Pazar

Rojava (Batı Kürdistan)’da Kürt Devrimi!

Adım adım özgürlüklerini geliştiren Suriye’deki Kürtlerin mücadelesinde en etkili faktör, tüm Kürt illerinde devrime ilişkin ilk toplantıların, camilerde gerçekleştirilmiş olmasıydı. İlk kıvılcımın yakıldığı yer olan Kobani’de meleler, camilerde halka çağrıda bulunuyordu. Melelerin, “Ülkesi olmayanın, dini de yoktur” çağrıları halkın temel şiarı oldu.

Ülkesi olmayanın dini de yoktur!


Dünyamız son yıllarda “Arap Baharı” olarak adlandırılan, Tunus ile başlayarak domino etkisi yaratan “Diktatörlerin” yıkılışına tanıklık etti. Tunus, Mısır, Libya diktatörlerinin yıkılışından sonra bugün itibarı ile isyanın merkezi Suriye halklarının Baas rejimine karşı giriştiği iç savaş, dünyada ve özellikle bölge ülkelerinde büyük değişim ve dönüşümleri, toplumsal altüst oluşları beraberinde getirmeye adaydır. Hiç şüphesiz bu köklü değişimlerde öne çıkan en önemli faktör, 19. yy’dan itibaren Suriye rejiminin işgali altında bulunan 3 milyon Kürdün direnişi. Dilleri, kültürleri ve ulusal kimlikleri yasaklanmış ve bunlardan 400 binine kimlik dahi verilmeyen, kendi anavatanında mülteci gibi yaşayan, Arap Baharı’nı Kürt devrimine dönüştüren bir halkın öyküsü: Rojava’da Kürt Devrimi!


İnsanlık tarihinde ulusal, toplumsal, sınıfsal tüm ayağa kalkışlar, insanlığın dipsiz kuyulara atıldığı, onur ve şerefinin ayaklar altına alındığı, inkara, asimilasyona, köleliğe tabi tutulduğu bir sürece girildiğinde nesnel ve öznel koşulların bir devrim için uygun ortamı yaratığını görmekteyiz. Büyük değişim ve dönüşümler, düğmeye basar gibi kendiliğinden ortaya çıkmaz. Ön hazırlıklar dönemi, bazen çok uzun sürer. İşte Rojava’daki toplumsal devrimde, büyük hazırlıklar sonucunda doğdu. Görünen o ki, dünyayı sarsan Arap Baharı’nın tersine, Rojava Kürt Devrimi’nin özgün yanı, kansız bir devrimle sonuca ulaşması olacak.


Kürt bölgeleri ‘güvenli’, diğer yerlerde ‘kaos ve savaş’


Rojava’daki örgütlülük düzeyi şöyleydi: Devrimden önce 16 siyasi parti, legal ve illegal düzeyde faaliyet yürütmekteydi. Bu partilerin pek çok üyesi Baas Rejimi tarafından tutuklanmış, bir bölümü de ülke dışına çıkmak zorunda kalmıştı.

Suriye sınırları içerisinde tanımlanan ve şu anda kendilerini “Batı Kürdistan” olarak adlandıran bölgeyi biraz tanıyalım:


Rojava bölgesindeki iller, Baas rejimi tarafından şehir olarak adlandırılmadığından, 2 bölge ismiyle tanımlanıyor. Birincisi Dêrik, Tirbê Sipîye, Qamişlo, Amude, Dirbesêyê ve Serê Kanyê’nin bulunduğu Cizre Bölgesi. Bir diğeri ise Kobanê ve Efrîn. Ayrıca bazı Arap illerinde de Kürtler var. Bu Kürtler taşındıkları Kürt illerindeki evlerini de bırakmamışlar. Herhangi bir durumda tekrar geri dönebilirler. Bu nedenle evleri hem yerleştikleri Arap illerinde, hem de kendi illerinde var. Bu iller: Hesekê, Şam, Raqa, Minbic, Halep ve Latkiye. Söz konusu şehirlerden Halep, Kürtlerin en yoğunlukta yaşadığı il. Toplam Kürt nüfusunun 500 binden fazla olduğu biliniyor. Arap Alevilerin oluşturduğu Latkiye’de ise 50 Kürt köyü bulunuyor. Ancak şu anda Kürt halkının bütünüyle ya da kısmen denetiminde bulunan bölgeler Kobanê, Dêrik, Tirbê Sipîye, Qamişlo, Amûdê, Efrîn, Dirbesêyê ve Serê Kanyê. Arap illerinde de Kürtlerin bulunduğu mahalleler oldukça örgütlü. Halk kendi oluşturduğu silahlı YPG gücü ile, bulundukları mahallelerin güvenliğini sağlıyor. Asayişleri var. Arap illerinde Kürtlerin yaşadığı alanlar güvenli. Ancak Arapların olduğu mahallelerde kaos ortamı ve savaş var.


‘Ey Kürtler! Bugün namus günüdür’


Rojava’da tüm devrim hazırlıkları yaklaşık bir yıl sürdü. İlk olarak örgütlenme çalışmaları Dêrik’te başladı. Daha sonra diğer Kürt bölgelerine yayıldı. Devlet kurumlarının halk tarafından ele geçirilmesinden 3 ay önce, Kobanê’de gerçekleştirilen devletin yıllar öncesinde el koyduğu tarlaların halk tarafından ele geçerilmesi durumu ise, halkta moral kaynağı oluşturdu. Olay şöyle gelişti: Suriye Rejimi, uzun yıllardır halkın topraklarına el koymuş, genim (buğday) ve arpayı kendi denetimlerine almıştı. Kürt halkı kendi topraklarını almak ve tarlasını kendisi işlemek için 3 ay önce gece devletin el koyduğu araziye girdi. Tüm tahıla el koydu. Suriye ordusunun olayı duyması üzerine tarlaya gidişi, halkın kendi içerisinde güvenlik gücü olarak oluşturduğu Halk Savunma Birlikleri (YPG) tarafından engellendi.


Tüm bu gelişmeler yaşanırken, aynı zamanda Kürt illerindeki örgütler, Suziki markalı araçlar üzerine monte edilen megafonlarla, sokak sokak dolaşarak, halkı ‘yönetimi ele geçirmeye’ çağırıyordu. Duyurularda, şunlar söyleniyordu: “Ey Kürtler, Mele Mustafa Barzani’nin, Şey Sait’in, Gazi Muhammed’in Selahaddin Eyûbî’nin torunları, bugün namus günüdür. Şeref günüdür. Tüm yurtseverler alanlara çıksın. Özgürlüğümüzü kazanalım.”


Melle: Ülkesi olmayanın dini de yoktur!


Rojava devrimindeki en etkili ve önemli faktör, tüm Kürt illerinde devrime ilişkin ilk toplantıların, camilerde gerçekleştirilmiş olmasıydı. Halkın, “Camide neden toplanıyoruz?” sorusuna cevap doğal halk öncüleri olan melleler tarafından cevaplandırılıyordu: “Camiler Hz. Muhammed döneminde de halkın toplumsal sorunlarını gidermek için toplanılıp, tartışılan yerlerdi. Sonradan alanı daraltıldı. Biz şimdi eskisi gibi işlevli hale getiriyoruz.”


Hazırlıkların ardından Baas kurumlarının ele geçirildiği ilk kıvılcımın yakıldığı yer olan Kobanê’de camilerde, namaz sonrası melleler duyurular yaparak, halkın eylem ve yürüyüş yapacağı yeri ve günü belirtip, katılım çağrısında bulunuyordu. Melleler tarafından camilerde yapılan duyurularda; “Ülkesi olmayanın, dini de yoktur” deniliyordu. Bu slogan Rojava Devrimi’ne damgası vuran en önemli yol gösterici sözlerden oldu.


Ve halk, yönetime el koyuyor...


Tarih 19 Temmuz 2012, saat 01.00’ı gösterdiğinde Kobanê halkı, örgütlü bir şekilde, öncelikle şehrin çıkış yolu üzerinde bulunan devlete ait tütün mamüllerinin bulunduğu satış noktasına el koydu. Halk tarafından oluşturulan silahlı güçler (YPG) şehrin giriş ve çıkışını kontrol altına aldıktan sonra, halk devlete ait birçok kurumu denetimi altına aldı. Merkez Seqafi adı verilen Kültür Merkezi ve sırasıyla Baas Partisi, halk halı kursu merkezleri, mahkeme binası ve pek çok kurumun tamamı barışçıl yöntemlerle Rojava halkının kontrolüne geçti. Kan dökülmemesinin en büyük nedeni Baas Rejimi’ne bağlı Emin Askeri denilen silahlı güçlerin halk liderleri tarafından ikna edilmesi ve can güvenliklerinin sağlanacağı garantisi verilmesi oldu. Kaldı ki, zaten halk tarafından kuşatılan bu birliklerin karşı koyma şansı da yoktu. Halen bu birlikler, sivilleştirilip, silahlı halk güçleri tarafından can güvenlikleri korunmaktadır. Bir kısmı kaçak yollardan Arap kentlerine dönerken, bir bölümü de Özgür Suriye Ordusu’nun (diğer bir adıyla Muhalifler) bölgedeki etkinliği nedeniyle can güvenliklerinin olmaması gerekçesi ile Kobanê’de kalmaya devam etmektedir.


Özgür Gündem

Hiç yorum yok: