29 Ağustos 2012 Çarşamba

Neden Kuantum?

Xebat ANDOK

Paradigma değişikliğinin neden yapıldığını öğrenmek için kuantumun anlaşılması gerekir. Çünkü kuantum bilimsel anlamda, ispatlamaktadır ki devlet ve onu doğuran zihniyet anormaldir, doğal değildir, sapkındır, insan ve toplumsal doğaya uygun değildir.

Yeni Paradigmadan bahsedildiğinden beri Özgürlük Hareketi kuantuma eğitim müfredatında yer vermektedir. Kürt halkını soykırım kıskacından kurtarmaya çalışan ve tarihsel sorunlarla uğraşan böyle bir hareket neden kuantuma yer vermektedir? Bu kadar yoğunluk ve iş içinde kuantumu ihtiyaç haline getiren şey nedir? Kuantuma yer vermek acaba bir lüks müdür? Tüm bu soruların cevabı yeni paradigmayı anlamakta önem kazanıyor. 

Birincisi; toplumsal gerçeklikler inşa edilmiş gerçeklikler olduklarından, inşa edilecek toplumun inşa teorisinin de doğru olması gerekir. Adorno, “yanlış hayat doğru yaşanmaz” demiştir. Bu esaslı tespit de göstermektedir ki; doğru bir yaşam için zihniyetin de doğru olması gerekir. Yanlış bir zihniyetle doğru bir yaşam oluşturulamaz. Bu nedenle de zihniyet ve teori hakikate göre olmalıdır. İşte tam da bu noktada günümüz hakikat arayışçıları açısından kuantuma ihtiyaç vardır. Çünkü bilimin geldiği düzeyi gösteren kuantum da tıpkı kendisinden önceki mitolojik, dinsel ve felsefik yöntemler gibi bir hakikate ulaşma yoludur. 

Mevcut durumda kuantum, bilimde zirve halini yaşamaktadır. Bilimsel olmak isteyen ve varlık, insan, toplum, evren gerçekliğini anlamaya çalışan, kuantuma ilişkin gelişmeleri takip etmek zorundadır. Bu, hem insanın kendi gerçekliğini tanıması için hem de bağlantılı olarak evreni tüm çeşitliliğiyle tanımak için gereklidir. Özgürlük Hareketi hakikat yolunda ilerlerken, bilimin kaba materyalist yorumunu aşan ve evreni canlı gören kuantumun verilerine göre hareket etmek durumundadır. Çünkü kuantumun verileri oluş hakkında hakikate bilim adına en yakın olan dönemin ifadesi olmaktadır. 

İkincisi; bu genel zihniyet devrimi temelinde gerçekleşen paradigmal değişimin sebeplerini öğrenmek ve yeni paradigmayı öğrenmek için kuantumun öğrenilmesi gerekir. Paradigmal değişimin nedenleri anlaşılmazsa, bu değişikliklerin ''taktiksel olarak yapıldığı'' yanılgısına kapılınacaktır. Yine Özgürlük Hareketi’nin devletleşme amacına ulaşamamasının ve bu yönlü ''güçsüzlüğün bir sonucu'' olarak ele alınacaktır, paradigmal değişim. 

Hâlbuki paradigmal değişim, hakikat arayışının sonucudur ve kendiliğinden de olmamıştır. Eski paradigma, devlet amaçlı paradigmaydı. Bu nedenle de karşısında mücadele yürütülen sistemin dışında değildi.  O paradigmayla kendimizi hiyerarşik-devletçi sistemden tümden koparmamız mümkün olamazdı. Devletçi paradigma bizi tam da sistemin kendisine götürüyordu. Zaten bu nedenledir ki Önderliğimiz: “eski paradigmayla başarılı olsaydık, sonumuz PDK ve YNK gibi olacaktı” dedi. Peki, Özgürlük Hareketi hiç kendine PDK ve YNK gibi olmayı kendine amaç belledi mi? Hayır, tam tersine bu çizginin karşıtı ve alternatifi olarak ortaya çıktı. O halde karşıtına benzeşmeye neden olan şey nedir? Bu sorunun cevabı, tarihte demokratik-komünal temelde gelişen çabaların neden başarısız olduğunu da vermektedir. Bu çıkışlar, mücadeleler neden var olan sistem içinde eridiler ve ulaştıkları sonuçlar amaçlarına uygun gelişmedi? Sonuçta kendi karşıtları oldular. Var olan sistem onlar üzerinden kendini besledi ve ömrünü uzattı. İşte, PKK bu yanlışlığı tekrarlamamak için kendini hiyerarşik-devletçi sistemden olduğunca kurtarma çabası içinde olmaktadır. Önderliğimiz tam da bu noktada üçüncü doğuşundan bahsetti. Ve “genelde devlet odaklı, özelde de kapitalist modern yaşamdan kopuşu üçüncü doğuş dönemim olarak adlandırıyorum” dedi. Kendini her yönüyle hiyerarşik-devletçi sistemden koparmaktan bahsetti. Paradigmal değişim bu noktada gündeme girmiştir. 

Yeni paradigma, bilimsellik yönüyle kuantuma dayanmaktadır. Yani kuantum yeni paradigmanın bilimsel altyapısını oluşturmaktadır. Eski paradigma ise bilimsel açıdan kendisini klasik fiziğe yani Newton fiziğine dayandırıyor. Özellikle de 1950’den sonra sosyal bilimciler kuantumun da verilerinden yararlanarak yeni paradigmadan daha sık bahseder oldular. Kuantum bu noktada onlara bilimsellik adıyla iyi bir dayanak oldu. Zaten pratikte de eski sosyal bilim anlayışının tespitleri önemli ölçüde kapitalizm ve reel sosyalizm şahsında boşa düşmüştü. İyiden iyiye güvenilirliğini yitirmiş tespitlere dayanıyordu, mevcut sistem. Yaşamın öğrettikleri kuantumun bilimsel verileriyle bileşik etki olarak sosyal bilimde yeni paradigma döneminin kapılarını açtı.  

Peki, paradigmanın kendisi nedir? Neden bu kadar önemlidir? İnsan ha eski ha yeni diyemez mi?

Paradigma evrensel bakış açısıdır. Bununla bağlantılı olarak sorunların çözümünde kullanılan kalıp ve formülasyonlardır.  Yani aynı zamanda yol ve yöntemdir. Zaten yol ve yöntem de özünü evrensel bakış açısından almaktadır. Bundan kaynaklı insan diyebilir ki; paradigmada hem zihniyet yönü hem de yol ve yöntem yönü vardır. En genel anlamıyla da amaca ulaşmada kullanılan yol ve yöntemlerdir. Örneğin paradigma çerçevesinde ulus sorununa bakalım:

Eski paradigmaya göre ulusal sorunun çözüm yol ve yöntemi devletleşmekti. Yani, ulus olabilmek ve ulusla bağlantılı sorunların çözüm yolu devletleşmekti. Yeni paradigmada ise ulusal sorununun çözüm yol ve yöntemi devlet dışılıktır. Yani, demokratik ulus çerçevesinde toplumun devlet dışı örgütlendirilmesidir. Dikkat edecek olursak; her ikisi de ulusal sorunu çözme çabasındadır. Ama bir tanesi devletle çözmek isterken, diğeri devlet dışı toplum örgütlenmesiyle çözmeye çalışmaktadır. Yani her ikisinde de amaç birdir. Amaç ulusal sorunun çözümüdür, en azından Özgürlük Hareketi açısından bu söylenebilir. Ama kullanılan yol ve yöntemler farklıdır. Sadece bu örnek bile paradigmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Yol ve yöntem yani paradigma toplumsal yaşam açısından çok büyük önem taşır. 

İşte, paradigma değişikliğinin neden yapıldığını öğrenmek için kuantumun anlaşılması gerekir. Çünkü kuantum bilimsel anlamda, ispatlamaktadır ki devlet ve onu doğuran zihniyet anormaldir, doğal değildir, sapkındır, insan ve toplumsal doğaya uygun değildir. Bu nedenle de hakikatten uzaktır ve ona karşıttır. Zaten bundan kaynaklıdır ki; kim devlet olmuşsa-kim olursa olsun- sorunları çözememiş, aksine daha da derinleştirmiştir. Yine bunun içindir ki Önderliğimiz “bana verseler de kabul etmem” dedi.

Kaynak:  http://www.komunar.net

Hiç yorum yok: