6 Ağustos 2012 Pazartesi

Demokratik Konfederasyon


Selahattin Erdem

Kofi Annan’ın görevden çekilmesi Suriye mücadelesinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Şubat ayında BM ve Avrupa Birliği tarafından görevlendirilen Kofi Annan dönemi sona eriyor. Belli ki Eylül başından itibaren yeni bir süreç başlayacak. Bu süreç hızlı mı gelişecek, yoksa adım adım mı ilerleyecek, bunu Rusya ile NATO arasındaki görüşmelerin sonucu belirleyecek. Zaten Kofi Annan’ın çekiliş sürecinin Rusya-İngiltere arasındaki Suriye görüşmeleriyle eşzamanlı olması da bir tesadüf değil. Belliki BM Güvenlik Konseyi’nde ortaklık yaratmak için gizli diplomatik çalışmalar yoğun olarak sürüyor.

Gerçi denebilir ki Annan Planı çok da etkili değildi. Zaten hiç kimse tam benimsememiş ve sahiplenmemişti. Ama hiç kimse açıktan red de etmemişti. Annan Planı doğrultusunda başarı elde edilip Suriye sorununun çözüleceğine kimse inanmasa da, karşıtını oyalama ve zaman kazanma siyaseti gereği geçici olarak herkes şans tanımıştı. Böylece silahlı şiddetin alta çekildiği, siyasi ve diplomatik mücadelenin öne geçtiği bir hazırlık dönemi, ara dönem ortaya çıkmıştı.

Şimdi bu ara dönem sona eriyor. Suriye mücadelesinde yeni bir dönem başlıyor.

Ara dönemin temel karakteri, tarafların karşılıklı birbirini yıpratmaya ve siyasi-askeri açıdan zayıf duruma düşürmeye çalışmasıydı. Buna karşılık kendi ittifaklarını artırma ve askeri güçlerini hazırlama çalışmasının yürütülmesiydi. Bunun için zamana ve mücadelenin düşük yoğunluklu olmasına ihtiyaç vardı. Çünkü ABD hem askeri hem de siyasi açıdan Suriye’ye aktif müdahale etmeye ve değişiklik yapmaya hazır değildi. Hazır olabilmesi için gerekli olan zaman ve ortamı Annan Planı sağladı.

Bu durumda Suriye’ye aktif müdahale için ABD’nin tam hazır hale geldiği söylenebilir mi? Bu soruya tümüyle evet demek henüz mümkün değil. Fakat ABD’nin gizli diplomasi yoluyla Rusya ve Çin’le yoğun uzlaşma çalışması yürüttüğü, içte seçim dönemine ulaştığı, Suriye’de ise düşük yoğunluklu çatışma içinde tarafların iyice yıprandığı bir gerçek. Böylece ABD’nin Suriye’ye doğrudan müdahale için daha hazır ve güçlü hale gelmiş olduğu söylenebilir. Ancak yine de bu sürecin yılsonuna kadar adım adım ilerleyeceği görüşü daha doğru gözükmektedir. Öyle ki, herkes yıpranıp yorulmalı, çaresiz ve çözümsüz kalmalı, herkes yönünü dışarı dönmeli ve işte o zaman ABD adeta bir “kurtarıcı” rolüyle müdahalede bulunmalı! Yaratılmak istenen işte bu!

Mevcut haliyle yeni süreç adım adım gelişecek gibi görünse de, Annan Planı’nın yürürlükten kalkıyor olması Suriye’de değişimin yöntemi ve içeriği konularının yeniden yoğunca tartışılmasını başlatmış bulunuyor. Öyle ya, Annan Planı sona erip Suriye’de yeni bir süreç başlıyorsa, bu yeni mücadele sürecinin yöntemi ne olacak? Yani ne kadar şiddet, ne kadar siyaset içerecek? Yine Suriye mücadelesinde yeni bir süreç ortaya çıkıyor ve değişim süreci hızlanıyorsa, o halde değişimin içeriği ne olacak? Yani yeni Suriye sistemi nasıl oluşacak? İşte şimdi bu sorular çerçevesinde yoğun bir tartışma gündemi oluşmuş bulunuyor.

Öncelikle şunu belirtelim ki, ister yöntem isterse yeni sistem konusunda olsun Suriye’ye yönelik her türlü tartışmanın tüm bölgeyi içerecek şekilde ele alınıp yapılması zorunludur. Çünkü Suriye’deki mücadele tüm bölgeyi içine almakta ve bir Ortadoğu mücadelesi olmaktadır. 2012 yılı başından beri tüm Ortadoğu adeta Suriye ile oturup Suriye’yle kalkmaktadır. Bir dış müdahale ile Suriye’de gelişecek olası bir savaş durumu da tüm bölgeyi içine alan bir Ortadoğu savaşı olacaktır.

Tabi Suriye mücadelesinde yöntem konusu denince sadece savaş akla gelmemelidir. Gerçi Annan Planı’nın boşa çıkmış olması savaş olasılığını eskiye göre daha da güçlendirmiştir. Fakat yine de mevcut koşullarda savaş tek çözücü yöntem konumunda değil. Zayıf da olsa siyasal uzlaşma da Suriye için halâ bir çözüm yöntemi konumundadır. Bunun nedeni, Suriye savaşının tüm taraflar açısından çok zor, tahripkâr ve riskli olmasıdır. Suriye savaşının başlatanlar açısından astarı yüzünden pahalı olma veya bir prüs zaferi olma olasılığı güçlüdür. Bundan dolayı küresel düzeyde bir siyasal uzlaşma çözüm yöntemi olarak rol oynayabilir. Fakat bu biçimdeki bir siyasal uzlaşmanın da Suriye sınırlarını fazlasıyla aşarak, bölgesel olmaktan da öteye, bir küresel uzlaşma olma zorunluluğu vardır.

Suriye’deki çözümün içeriğine, yani yeni Suriye sistemine gelince, bunun değişimin yönteminden daha çok bölgesel karakterli olacağı açıktır. Yani yeni Suriye sistemi, aynı zamanda yeni Ortadoğu sistemi olacaktır. Suriye’deki değişimin içreği ve yeniden yapılanma durumu, Ortadoğu’da değişim ve yeniden yapılanmanın nasıl olacağını belirleyecektir. Bu açıdan, yeni Suriye sistemini tartışırken tüm Ortadoğu’yu göz önüne getirmek zorunludur.

Yeni Suriye sistemi tartışılırken ilk ağızdan vaazedilen Beşar Esad yönetiminin gitmesi olmaktadır. Hatta yönetimin de değil, sadece Beşar Esad’ın çekilmesini isteyenler de vardır. Böyleleri “Beşar Esad çekilsin, yerine Faruk El Şara geçsin, onun başkanlığında temiz Baas ve Axvani Müslimin’in eşitçe katıldığı bir geçiş hükümeti kurulsun” demektedir. Böylece kişiler değişsin ama sistem olduğu gibi kalsın, Baas iktidarı yıkılsın, aynı sistemde Müslüman Kardeşler iktidarı kurulsun denmektedir.

Suriye’de değişimi en önde ve en güçlü savunuyor görünen AKP Hükümeti’nin değişim programı tamı tamına böyledir. Dikkat edilirse, buradaki değişim çok yüzeysel ve biçimseldir. Özlü, derin ve sistemsel değildir. Suriye’deki milliyetçi-despotik sistem olduğu gibi korunmak istenmektedir. Bu anlayışa göre, “Baskı sistemi yaşasın, fakat baskıyı uygulayan değişsin” olmaktadır. Baas diktatörlüğü yıkılacak, yerine Müslüman Kardeşler diktatörlüğü geçecektir. Sistem eski diktatörlük sistemi olacağına göre, başta Kürtler olmak üzere tüm halk üzerinde geçmişin inkâr ve baskı uygulamaları devam edecektir.

Belliki böyle bir Suriye pek de yeni bir Suriye olmaz. Sistem aynı kalacağına göre, bu yöntemle Suriye’nin mevcut sorunları çözülmez. Böyle bir Suriye, Ortadoğu açısından bir yeni model haline gelemez. Dolayısıyla merkezi-despotik Suriye sistemi yeni ve çözümleyici olamaz.

Çok fazla somutluk kazanmasa da, ikinci bir çözüm sistemi olarak federasyon tartışılmaktadır. Kuşkusuz federal Suriye yeni bir sistem olur, eski sistemin değiştirilmesini içerir. Sadece Beşar Esad’ın değiştirilmek istenmesinden farklıdır. Fakat Suriye’nin toplumsal koşullarında ne kadar çözüm gücü olacağı ve uygulanabileceği tartışmalıdır. Çünkü Suriye toplumsal yapısı hem milli, hem de dinsel ve mezhepsel olarak parçalıdır. Belliki her etnik kimlik (milli veya dinsel-mezhepsel) kendinin özgürce örgütlenip etkin katılım göstermesini isteyecektir. Bu da federasyonun uygulanma durumunu zorlaştıracaktır. Yine federasyon, Ortadoğu modeli olmak açısından da yetersiz kalacaktır.

Bizce yeni Suriye sisteminin Demokratik Konfederasyon olması en uygun ve uygulanabilir olanıdır. Demokratik Konfederasyon Suriye’deki değişimi köklü ve derin kılar. Suriye’nin milli ve dinsel etnik kimliklerinin özgürce örgütlenip katılmasını sağlar. Demokratik Suriye Konfederasyonu yeni Ortadoğu’nun bir çekirdeği olabilir. Suriye’deki modele göre, Ortadoğu’nun yeniden yapılanması da Demokratik Konfederasyon temelinde gerçekleşebilir. Demokratik Konfederasyon Suriye’nin ve Ortadoğu’nun özgürlük ve demokratikleşme sorunlarının en etkili çözüm yöntemi olabilir.

Zaten Osmanlı İmparatorluğu’ndan koptuktan sonra Suriye-Lübnan birlikte yedi birimli bir konfederasyon olarak şekillenmişti. O biçimde demokratik gelişmenin önü çok daha açıktı. Daha sonra konfederasyon yıkıldı, Suriye ile Lübnan parçalandı ve Baas darbesiyle de mevcut merkezi diktatörlük kuruldu. Eğer bu duruma son verilecek ve bir Ortadoğu modeli olarak demokratik Suriye geliştirilecekse, bu ancak Suriye Demokratik Konfederasyonu biçiminde olabilir.

Demokratik Konfederasyon Hıristiyan, Sünni, Alevi, Dürzi, Süryani, Ermeni ve benzeri halklar gibi, Kürtlerin de özgürce kendi kimlikleriyle örgütlenme ve demokratik Suriye birliğine katılma şansını ortaya çıkarır. Kürt sorununu demokratik siyaset yöntemiyle çözer ve içte demokratik toplum örgütlülüğüne dayanır. Dolayısıyla demokratik özerkliğin en uygun siyasal yapılanması olur. Kürtleri ve diğer halkları özgürce örgütlü biçimde kendinde birleştiren Demokratik Suriye Konfederasyonu, aynı biçimde bir demokratik Ortadoğu konfederasyonunun da çekirdeği olur.

Kaynak: Yeni Özgür Politika

Hiç yorum yok: