26 Ağustos 2012 Pazar

Canavar...

Günay ASLAN

Nietzsche, ‘canavarla savaş ama, canavara benzeme’ diyor.

‘Lanetli düşünür‘, insanın zaman içinde savaştığı düşmanına benzemesi tehlikesi olduğunun altını çiziyor ve bu konuda dikkatli olunması gerektiği öğüdünü veriyor.

Nietzsche’nin öğüdüne içinden geçmekte olduğumuz dönemde her zamankinden daha çok ihtiyacımız var!

Zira, Kürtlerin Türk devletine karşı verdikleri mücadelede sahip oldukları en büyük güç ahlaki üstünlükleridir ve bunun devam etmesi gerekmektedir.

Ahlaki üstünlük Kürtlerin biricik gücü ve aynı zamanda özgür geleceğidir.

Bu nedenle şartlar ne olursa olsun bunu gölgeleyecek eylem ve yaklaşımlardan özellikle kaçınmak gerekiyor.

Kirli savaşla alakası olmayan, hatta o savaşın mağduru durumundaki insanların zarar görmesine yol açan vicdan yaralayıcı eylemler, Kürtleri haklı kavgalarında haksız konuma düşürmekten; meşru özgürlük mücadelelerini gölgelemekten başka bir sonuç vermez.

Bu nedenle Antep’teki bombalı saldırıyı kınamak kadar, ikircikli davranmamak, karşı tarafının psikolojik saldırılarına endeskli olmadan yapılması gerekeni yapmak, atılması gereken adımları hızla atmak gerekmektedir.

Kurulduğu günden bu yana Kürtlere karşı insanlık suçları işleyen; Koçgiri’de,Piran‘da Ağrı’da, Zilan’da, Dersim’de, Sefo Deresi’nde ve son olarak da Roboski’de genç yaşlı, kadın çoluk çocuk demeden insanları topluca katleden Türk devletinin ve eline masum Kürtlerin kanı bulaşan AKP Hükümeti’nin geniş kitleleri savaş konseptine dahil etme çabasının önü ancak, bu şekilde kesilebilir.

Kitleleri yedeklemesinin fırsat verilmemesi halinde, Kürt halkına karşı uyguladığı ‘milli politikası‘ çöken devletin ve onun Kürdistan’daki son kalesi olan AKP Hükümeti’nin işi daha da güçleşecektir.

AKP’nin PKK’ye boyun eğdirme stratejisi olarak devreye soktuğu ‘güvenlik politikası‘ da bu sayede kısa sürede tarihin çöp sepetine gidecektir.

Bu anlamda KCK’nin yaptığı, ‘Antep saldırısı AKP’ye yaramıştır‘ açıklaması önemlidir. Açıklamada ifade edildiği gibi içinde düştüğü çöküntünden kurtulamayacağını gören AKP, bu saldırıyı fırsat olarak değerlendirmiş ve şanına yaraşır bir pişkinlikle sivillerin canı üzerinden kirli oyunlar tezgahlamanın çabasına girişmiştir.

Antep saldırısını Kürt halkına karşı yeni bir saldırı dalgasının zemini yapmak istemiş, yeniden atağa geçmiştir.

AKP, görünürde karşı çıksa da ömrünü uzatmak, önümüzdeki yıl yapılacak olan yerel seçimleri ve arkasından yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini kotarmak amacıyla Türkiye’yi Olağanüstü hal ya da sıkıyönetime süreklemek istemektedir.

Zira, iki yıl öncesinin Anayasa Referandumu ile bir yıl öncesinin genel seçimleri döneminde olduğu gibi yeni bir ateşkes artık söz konusu değildir. Savaşın yayılması halinde yerel seçimler gibi Cumhurbaşkanlığı seçimi de riske girecektir. Savaş ortamında bu seçimler mümkün görünmemektedir.

AKP’nin Antep’te yan yana dizilmiş cenazelerin başında Türkiye‘ye saf tutturması ve devletin zirvesini oraya yığması bu yüzdendir.


Tabii, Olağanüstü hal ya da sıkıyönetim de AKP’yi kurtaracak değildir. Ne de olsa Türkiye’nin Kürt krizi diyalog ve müzakere dışında çözülemeyecek bir aşamaya gelmiştir.

Sorunun muhatabı PKK artık bölgesel bir iradedir ve sorun da hem bölgesel hem de küresel bir meseledir.
Süreç de Kürtlerin lehinedir. Türkiye ise çözümsüzlüğü daha fazla sürdürmesi söz konusu bile değildir. AKP kısa sürede ya pes edecektir ya da kendisiyle birlikte Türkiye’yi de felakete sürükleyecektir. Üçüncü bir yol bu şartlarda mümkün değildir.

30 yıllık savaşın sarstığı ve yıpratığı Türk ordusu da savaş arzusunu yitirmiştir. Ordu moralsizdir. AKP orduyu kendi siyasal hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla savaşla bir süre daha yormak ve yıpratmak istemektedir ancak, bundan daha fazlası Halepçe benzeri kimyasal katliamlar ve ‘ulusal boğazlaşmalar‘ dışında mümkün değildir.

Dolayısıyla kim yapmış olursa olsun, AKP‘nin psikolojik açıdan avantajlı hale gelmek amacıyla pişkince kullandığı sivillere yönelik eylemlere herkesten önce Kürtlerin kararlı bir şekilde karşı çıkmaları, ahlaki üstünlüklüklerini korumaları gerekmektedir.

Son olarak; Türklerin, Kürtlerin ve o topraklarda yaşayan herkesin çektiği bütün acıların kaynağı Türk devletidir.
Onun ırkçı, inkarcı, imhacı canavar sistemidir.

Ve artık, canavarın da ömrü tükenmiştir.

Kürtlerin şahsında şimdi insanlık galip gelecektir.

Herkesin özlemi olan barış, özgürlük, refah ve demokrasi de Anadolu ve Mezopotamya topraklarına bu sayede gelecektir.

gunayaslan@hotmail.de

Hiç yorum yok: