8 Temmuz 2012 Pazar

AKP ve 'Bilge Adamlar’ının' Tasfiye Stratejisi

Erdoğan’ın bir süredir dilinden düşürmediği ‘terörle mücadele, siyasi uzantılarıyla müzakere’ lafı kendisine ait olmayıp kendine ‘bilge adamlar’ diyen bir merkezin çizdiği stratejinin adıdır.
Kısa adı BİLGESAM olan Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin hazırladığı ‘Çatışma Çözümü ve Türkiye’de Kürt meselesi’ başlıklı rapor okunduğunda Erdoğan’ın kimin ipine tutunduğu net olarak anlaşılmaktadır.

Rapor, diyalog sürecini bitirme aklının bu ‘bilge adamlar’ denilen güruh tarafından verildiğini göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca AKP ve yardakçılarının sürekli olarak Silvan olayını çarpıtarak, diyalog sürecini bitiren taraf olarak PKK’yi göstermelerinin yalan olduğunu da bir kez daha ortaya koymaktadır.

Rapor, uluslar arası çözüm deneyimlerden hareket etse de Kürt sorununa getirdiği tanım ve ‘çözüm’ önerileriyle gerçekten bir çözümü değil tasfiye politikalarına teorik bir temel oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu amaç rapor girişinde açıkça ifade edilmiştir: 

‘Çalışma; çatışma çözümü süreçlerinde, etnik ayrılıkçılığı hedefleyen terör örgütleriyle silahlı mücadelenin teorik çerçeveye yerleştirilmesine katkı sağlama amacını taşımaktadır.’


Rapor, hükümete sunduğu tavsiyeler bölümünde 4 aşamalı bir planı ön görmektedir. Bunlar: Demokratikleşme boyutu, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik boyut, güvenlik boyutu ve uluslararası ilişkiler boyutundan oluşmaktadır.

Raporun detaylarına bakıldığında AKP’nin her alanda uygulamaya koyduğu faşizan politikalarla bire bir örtüştüğü görülmektedir. Bu nedenle rapor, faşizmin teori belgesi olarak da önem arz etmektedir. Her zamanki gibi yalanlara dayalı olarak nasıl bir karalama kampanyası eşliğinde, nasıl bir savaş yürüteceklerinin belgesi olması itibariyle planın 4 ayağını, yazdıkları haliyle aktarmakta yarar vardır. Her cümlesi yoruma açık olmakla birlikte, bütün halinde okunduğunda, Türkiye’de çatışmaları bir hayli derinleştirecek kadar bilgelikten, akıldan, mantıktan ve realitelerden uzak görüşler olduğu görülecektir. İşte raporun odak noktasını oluşturan dörtlü plan bölümü:

 1-Demokratikleşme Boyutu

Demokratikleşme boyutunda; özgürlükler temelinde demokratik değerlerin geliştirilmesi ve yerleşmesine dönük kaydedilen ilerleme muhafaza edilmeli ve devam ettirilmelidir. Demokratikleşme alanındaki önlemler Kürt kökenli vatandaşlardaki ayrımcılık algısının giderilmesi ve aidiyet duygusunun güçlendirilmesine hizmet edebilmelidir. Bu bağlamda yeni anayasa hazırlık süreci önemli bir fırsat niteliğindedir. Demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla hazırlanacak yeni anayasa ile Kürt sorununun çözümünde kritik eşik aşılabilir. Öncelikle, yerel yönetimlerin verimliliğini artıracak bir yerel yönetimler reformu ihtiyacı söz konusudur. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı uyarınca ve Fransa modeli dikkate alınarak yeni bir düzenlemeye gidilebilir. Siyasi Partiler Yasası’nda seçim barajının düşürülmesi için değişiklik fikri ciddiyetle değerlendirilmelidir. Bu değişiklikte, temsilde adaleti geliştirecek ve yönetimde istikrarı zedelemeyecek ölçünün yakalanması önem teşkil etmektedir. Kürt kökenli vatandaşların anadilini öğrenebilmesi için Kürtçe’nin okullarda seçmeli ders olarak okutulmasına yönelik çalışmalar yapılabilir. Halkın bölgedeki yer adları konusundaki beklentisinin tespiti amacıyla oylamalar yapılarak, değiştirilmesi istenen yer adlarının iadesi gerçekleştirilebilir. Diğer taraftan, bölgedeki kamu hizmeti kalitesinin, kamu görevlilerinin yetkinliği konusunda gerekli tedbirleri alarak sürekli yüksek tutulması oldukça önemlidir. Özellikle bölge halkıyla doğrudan muhatap olan kamu görevlilerinin yeterince nitelikli ve mütebessim çehreli olmasına dikkat edilmelidir.

2-Sosyo-kültürel ve Sosyo-ekonomik Boyut

Sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik boyutta terörü besleyen şartların izole edilmesi ve halk desteğinin kazanılması için mevcut projeler sürdürülmeli, yeni projeler geliştirilmelidir. Sosyo-kültürel alanda; eğitim, sosyal, iletişim ve medya kapsamında stratejiler, sosyo-ekonomik alanda ise tarım ve hayvancılık, ticaret, sanayi, turizm ve sağlık stratejilerine ihtiyaç olduğu gözlemlenmektedir.

Eğitim alanında; ilk etapta bölgedeki okulların fiziki şartlarının ve donanımının iyileştirilmesi, derslik ve okul sayısının artırılmasına ihtiyaç vardır. Öğretmenlerin sosyal ve maddi imkânlarının geliştirilerek, bölgede öğretmenliğin cazip bir meslek haline dönüştürülmesi gerekmektedir. Kürt kökenli vatandaşların aidiyet duygusunun güçlendirilmesi için müfredatta değişiklikler yapılmalıdır. Ders kitaplarında aşırı milliyetçi vurguların değiştirilmesi, yerel değerlerin kitaplara yansıtılması ve ortak tarih bilincinin geliştirilmesi önem arz etmektedir. Bölgede eğitimin yaygınlaştırılması için gerekli adımların atılması ve kız çocuklarının eğitiminin teşviki için bölgede kız okullarının açılması elzemdir. Bölgedeki eğitim sisteminin; dönemlerin tarım mevsimine göre düzenlenerek bölge şartlarına uyumunun sağlanması da eğitimin yaygınlaşmasına hizmet edecektir. PKK’nin ise okullardaki etkisinin kırılması için gerekli tedbirlerin alınması ve örgütle işbirliği içinde olan idareci ve öğretmenlerin meslekten çıkarılması şarttır.

Sosyal alanda gerçekleştirilen projelerde sivil toplum kuruluşlarının öne çıkmasının faydalı olduğu değerlendirilmektedir. Bölge halkına devlet eliyle gerçekleştirilen yardım faaliyetleri örgütün propagandaları neticesinde istenen etkiyi oluşturamamaktadır. Bu nedenle bölgede toplum yararına hizmet eden sivil toplum kuruluşlarının ön plana çıkarılması ve desteklenmesi halka yapılan yardımın tesirini artırabilir. Bölgenin ülkedeki diğer bölgelerle kaynaşması için kardeş il projesi niteliğinde uygulamalara gidilebilir. Doğudan batıya ve batıdan doğuya geniş kapsamlı gezi programları düzenlenebilir. Bölge halkına yapılan sosyal yardımlar adil dağıtım kaygısı göz önünde bulundurularak sürdürülmelidir. Yardımın muhtaç aileye ulaşması konusunda gerekli tedbirlerin alınması oldukça önemlidir. Kadınlara yönelik sosyal merkezlerin sayısının ve etkinliğinin artırılması, bu merkezlerin kadınlara sahip oldukları haklar ve çocuk eğitimi konusunda bilgi sağlaması sosyal yapının uzun dönemli ıslahı için dikkate alınmalıdır. Özellikle sportif faaliyetler kapsamında ise gençlerin rehabilitasyonuna dönük projeler üretilmelidir. Bölgede açılacak spor okulları, sanat ve eğitim merkezleri gençlerin rehabilitasyonunda önemli rol oynayabilir.

Sosyo-kültürel alanda geliştirilecek ıslah projeleri ile PKK’nin dini propagandalarının önüne geçilmeli, Kürtçe ve Zazaca’nın kullanımının kolaylaştırılması sağlanmalıdır. PKK’nin devletin dinsiz olduğu yönünde yaptığı propagandanın etkisiz kılınması için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bölgedeki teşkilatından istifade edilmelidir. Örgütün din görevlilerini tehdit yoluyla baskı altına almasını engellemeye yönelik gerekli tedbirler alınmalı, bölgede PKK’nın uzantısı niteliğinde faaliyet gösteren Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası’nın (DİVES) faaliyetleri sık sık denetlenmelidir. Bölgede hutbe ve vaazların içeriği halkın anlayabileceği seviyede hazırlanmalı ve Kürtçe verilebilmelidir. Anadilin kullanılması alanında da, bölgede Kürtçe’nin lehçelerinin ve Zazaca’nın günlük hayatta kullanımının önünde engeller varsa kaldırılmalı ve anadilin kullanımı kolaylaştırılmalıdır.

İletişim ve medya alanında; bölgede yapılan hizmetlerin ve yardımların halka düzenli olarak anlatılması ve PKK propagandasının önüne geçilmesi için projeler hazırlanmalıdır. Bölgede en çok seyredilen ve dinlenen televizyon ve radyo kanalları tespit edilmeli, bu kanallar üzerinden halkın bilgilendirilmesi sağlanmalıdır. PKK eylemlerinin ise örgüte destek sağlayacak şekilde yayınlanmasının engellenmesi için bir “Medya Özdenetim Merkezi” kurulmalıdır. Küçük bir grubun dar bir alanda yaptığı eylemlerin tüm kente yayıldığı yönünde oluşabilen algının önüne geçilmesi için belirli yayın kuralları geliştirilmelidir. PKK’ye ait internet sitelerinin tespit edilmesi ve yayınının filtrelenmesi için gerekli teknik önlemler alınmalı, örgütün propagandasını yapan bölgedeki korsan radyo yayınları engellenmelidir.

Sosyo-ekonomik boyutta; bölge ekonomisinin ve bölgedeki refah düzeyinin geliştirilmesi ve istihdamın artırılması adına tarım ve hayvancılık, ticaret, sanayi, turizm ve sağlık alanlarında stratejiler tasarlanmalıdır. Tarım ve hayvancılık alanında ilk etapta il tarım teşkilatları ıslah edilerek, bu teşkilatların bölgedeki verimliliği artıracak ve özel sektörle birlikte çalışabilecek yetkinliğe kavuşması temin edilmelidir. Bölgedeki tarım ürünleri pazarında arz/talep dengesinin bozulduğu durumlarda piyasaya çiftçiyi koruyacak şekilde müdahale edilmelidir. Bölgede toprağın verimli olarak kullanılması için çalışmalar yapılmalıdır. Farklı toprak özellikleri ve iklim şartları dikkate alınarak bölgedeki havzalarda yetişebilecek en uygun ürünler tespit edilmeli, gerekli eğitim sağlanarak çiftçiler bu ürünleri üretmeye teşvik edilmelidir. Bölgede tasarruflu sulamaya geçiş için damla sulama sistemi yaygınlaştırılmalıdır. Sertifikalı tohumluk üretimi ve bu yerli tohumların kullanımı desteklenmelidir.

Bölgede enerji bitkilerinin (mısır, kanola, soya gibi) ve tıbbi bitkilerin (kebere ve zahter gibi) üretimi konusunda altyapı çalışmaları gerçekleştirilmeli, bu ürünlerin fiyat ve alım garantisi verilerek yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bölgede ayrıca organik tarımın geliştirilmesini mümkün kılacak yeni bir teşvik sistemine ve kapsamlı bir projeye ihtiyaç vardır. Suriye sınırı boyunca uzanan ve mayınlardan temizlenmesi planlanan kuşaktaki havzalar büyük ölçüde organik tarıma müsait durumdadır. Organik tarım mevzuunda çiftçinin eğitimini, ileri biyoteknoloji uygulamalarını ve tüketicinin bilinçlenmesini hedefleyen projeler tasarlanabilir. Hayvancılık sahasında; Diyarbakır’da başlatılan Organize Hayvancılık Bölgesi (OHB) projesi, hayvancılık potansiyeli yüksek olan diğer illere de yaygınlaştırılmalıdır. Bölgede, hayvancılığın canlanması için yasaklı yaylaların güvenlik birimleriyle koordineli olarak açılması ve köylünün hayvan almasına olanak tanıyacak mikro krediler verilmesi gerekmektedir Süt sığırının ve besi hayvancılığının ıslahında ise embriyo transferi yöntemi (MOET) desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

Ticaret ve sanayi alanında hedef; bölgedeki sermayenin yatırıma dönüşmesi, bölgeye batıdan sermaye çekilmesi ve bölgenin madencilik potansiyelinin değerlendirilmesi suretiyle ekonominin canlandırılmasıdır. Böylece kentlerde yeni istihdam imkânları sağlanabilecek, işsizliğin asgariye düşürülmesi mümkün olabilecektir. Bölge ekonomisinin kalkınmasına dönük GAP Eylem Planı kapsamında hızlandırılan projeler tamamlanmalıdır. Komşu ülkelerle ticari münasebetlerin geliştirilerek sürdürülmesi bölge ekonomisi için önem arz etmektedir. Komşu ülkelere ihraç edilebilecek ürün çeşitleri göz önünde bulundurularak bölgedeki sanayi altyapısının, yatırımların ve teşviklerin bu ürünlerin üretimine dönük düzenlenmesi ve yönlendirilmesi gerekmektedir. Bölgeyi komşu ülkelere bağlayan sınır kapılarında ticareti artıracak şekilde bürokrasinin azaltılması, bölge ekonomisinin komşu ülkelere açılmasına imkân tanıyacak menfezler tespit edilerek yeni sınır kapılarının açılması faydalı olabilir. Nitekim Habur sınır kapısı yakınlarında açılması kararlaştırılan Türkiye ve Irak’ı demiryolu ve karayolu ile bağlayacak iki yeni gümrük kapısının bölge ekonomisine ciddi katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Bölge ekonomisinin normalleşmesi için yasal sınır ticaretine getirilecek kolaylıklar ile kaçakçılığın engellenmesi zaruridir. Turizmin geliştirilmesi amacıyla; kış turizmi, yayla turizmi ve inanç turizmine öncelik verilerek bölgedeki turizm olanakları dört mevsim canlı kalacak şekilde işletilmelidir. Turizmin geliştirilmesi için turistik mekânlardaki altyapı ihtiyaçlarına yönelik projeler ve uluslararası tanıtım faaliyetleri gerçekleştirilmelidir. Turistik mekânların istikrarlı bir şekilde ziyaretçi çekebilmesi ise büyük ölçüde bölgedeki güvenliğin sağlanmasına bağlıdır.

Sağlık alanında bugüne kadar gerçekleştirilen reformlar devam ettirilmeli, bölge halkına daha kaliteli sağlık hizmeti sunulmasına yönelik stratejiler üzerinde durulmalıdır. Sağlık personelinin bölgeye gidişini ve bölgede daha uzun süreli kalmasını teşvik edecek tedbirler alınmalıdır. Bölgede daha nitelikli ve tecrübeli personelin görev yapmasına yönelik yeni uygulamalar geliştirilmeli, özellikle acil servislerde mesleki yönden yeterli hekimlerin bulundurulmasına dikkat edilmelidir. Bölge halkının uzun mesafeli yolculuklar yapmadan hizmet almasını sağlamak için bölgedeki merkezi hastaneler bütün dallarda yeterli hale getirilmelidir. Bölgedeki yeşil kart uygulaması, kart sahibi olma aşamasında görülebilen adaletsizlikler giderilerek geliştirilmeli ve devam ettirilmelidir. Hasta-hekim iletişiminin iyileştirilmesi amacıyla bölgede hizmet eden doktorlara temel Kürtçe cümleler öğretilmeli, gerekli durumlarda hasta-doktor diyalogunu sağlayacak yardımcı personel görevlendirilmelidir. Nitekim kadirşinas bölge halkı samimiyetle verilen hizmete müspet karşılık vermekte, doktorlara ve diğer sağlık görevlilerine minnettar kalmaktadır. Diğer taraftan halkın da hasta-doktor ilişkileri ve sağlık konularında eğitilmesine yönelik projeler geliştirilmelidir. Bölge halkının koruyucu sağlık konusunda bilinçlendirilmesi, koruyucu sağlık hizmetlerinin artırılarak sürdürülmesi ve yerel yönetimlerin bu alana katkı yapması sağlanmalıdır. Bölgedeki sağlık hizmetlerinin halka anlatılması ve TRT 6’daki sağlık programlarının eğitici nitelikte hazırlanması gereklidir.

3-Güvenlik Boyutu

Kürt sorununun çözümü sürecinin istikrarlı bir şekilde işleyebilmesi, demokratikleşme boyutunda, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik boyutta geliştirilen projelerin uygulanabilmesi güvenlik boyutunda alınan mesafeye bağlıdır. Bölge halkının demokratik hak ve özgürlüklerini kullanabilmesi ve refah düzeyinin yükselerek istikrar kazanması PKK’nin etkisiz hale getirilmesiyle sağlanabilecektir. PKK’nin bölgede varlık göstermesi, bölgede başlatılan rehabilitasyon sürecinin ilerlemesini engellemektedir. Dolayısıyla, çözüm sürecinin güvenlik boyutunda, örgütün dağıtılmasına yönelik silahlı mücadele kararlılıkla yürütülmelidir.

Türkiye’nin PKK ile mücadele tecrübesinde ilk dönemlerde askeri güç ön plana çıkmış, ancak bu yaklaşımın zararlı etkileri fark edilince tam tersi bir sürece girilmiştir. Sadece demokratikleşme, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik alanda çalışmaların yürütüldüğü, örgütle silahlı mücadelenin tali plana düşürüldüğü bu dönemde PKK bölgede tekrar güçlenmeye başlamıştır. Çözüm sürecini sadece güvenlik-merkezli ve fazla güç kullanarak yönetmek uzun vadede PKK’ye hizmet ederken, sürecin hiç kuvvet kullanmadan yürütülmesi örgütün bölgede fiili hâkimiyet kurmasına yol açabilmektedir. Bu nedenle çözüm süreci güvenlik boyutunun ihmal edilmediği çok boyutlu bir biçimde sürdürülmeli, PKK’nin silahlı kuvvet kabiliyeti mutlak surette etkisiz hale getirilmelidir.

Çözüm sürecinin güvenlik boyutunda iç ve dış dinamikler kullanılarak PKK’nin silah bırakması için çaba sarf edilmelidir. Yurtiçinde örgütün KCK yapılanmasına yönelik başlatılan operasyonlar kararlılıkla sürdürülmelidir. Türkiye’nin kendi sınırları içinde paralel bir devlet yapılanmasına müsaade etmesi mümkün değildir. Örgütün devletleşme aşamasına geçmek maksadı ile tesis ettiği KCK sisteminin dağıtılması örgütle mücadele aşamasının ilerlemesi için elzemdir. Cezaevlerinde PKK mensuplarının rahat hareket etmesinin önüne geçilmelidir. Bu mekânların örgütün eğitim alanı olmaktan çıkarılması oldukça önemlidir. İllerin ihtiyaçları doğrultusunda yeterli sayıda güvenlik personeli atanmalıdır. İl ve ilçe merkezlerindeki kalabalık yerlerde alınan güvenlik tedbirleri teknolojik imkânlarla desteklenmelidir. Bu merkezlerde MOBESE kamera sistemi yaygınlaştırılmalı ve sokak aydınlatması genişletilerek karanlık alan bırakılmamalıdır.

Örgütün eylemlerini sürdürmek için tedarik ettiği finansal kaynakların kesilmesine yönelik gerekli tedbirler alınmalıdır.

Diğer taraftan, KCK’nin Demokratik Toplum Kongresi üyeleri, milletvekilleri, belediye başkanları ve parti üyelerinin maaşlarından ve bölgedeki belediyelerden sağladığı gelirin de önüne geçilmelidir. KCK’nin Mavi Kampanya adı altında işadamlarından Kumbara Kampanyası adı altında ise esnaftan para toplaması engellenmelidir.

PKK’nin kırsal istihbaratın ve kent istihbaratının tek merkezde toplanması ve ilgili mercilere süratle ulaştırılması gereklidir. Türkiye’de istihbarat edinen kuruluşlar arasında sağlanacak sürekli işbirliği ve bu işbirliği dâhilinde hazırlanacak düzenli raporlar PKK ile mücadelede etkinliği artıracaktır. Sınır ötesi istihbarat alanında ise mevcut işbirlikleri kıymetli olmakla birlikte, Türkiye uzaydan kendine ait gözlem ve keşif uydu ağıyla istihbarat temin etmeye çalışmalıdır. Yerli imkânlarla yürütülen mevcut uydu projeleri kararlılıkla sürdürülmelidir. Yerli teknolojiyle fırlatma rampası üretimi ise mutlaka değerlendirilmeli, Türkiye kendi casus uydusunu kendi imkânlarıyla yörüngeye yerleştirebilmelidir. PKK ile mücadelede kırsal ve kent bütünlüğünü sağlamak amacıyla farklı güvenlik birimleri arasında koordinasyon en üst düzeye çıkarılmalıdır. Mücadelede silahlı güç gerektiğinde ve yeteri kadar kullanılmalı, halkın rahatsız olmasına meydan vermeden istihbarata dayalı nokta harekâtları icra edilmelidir. Örgütün organizasyon yeteneğinin ve psikolojisinin tahrip edilmesi için örgütün lider kadrosunun etkisiz hale getirilmesi veya yakalanması şarttır. Bu hedefe dönük yürütülmekte olan ve planlanan harekâtlar oldukça isabetlidir.

PKK ile mücadelede önemli bir yeri olan koruculuk sistemi ıslah edilmeli ve örgüt silah bırakıncaya kadar bu sistem etkin bir şekilde yürütülmelidir. Sistemi kendi menfaatleri doğrultusunda istismar eden, devletin gücünü yakın çevresine baskı kurmada kullanan ve kaçakçılık gibi adi suçlara bulaşan korucuların ilk etapta kazanılmasına çalışılmalıdır. Islah olmadıkları takdirde ise bu korucuların sistemden çıkarılması gerekmektedir. Devletin yanında görünerek örgütle işbirliği yapan korucular ise doğrudan sistemden çıkarılmalıdır.

Sınır güvenliğinin sağlanması için kapsamlı tedbirler alınmalıdır. Öncelikle sınır güvenliği için planlanan profesyonel birimin hazırlığı hızlandırılmalıdır. Sınırlarda, örgüt tarafından yoğun olarak kullanılan geçiş güzergâhlarında geçişi zorlaştıracak fiziki engeller inşa edilmelidir. Komşu devletlerle anlaşmalar yaparak sınır hattının daha kolay denetlenebilecek yerlerden geçmesi sağlanmalıdır. Sınırların korunması için tüm teknolojik imkânlar seferber edilmelidir. Sınır boylarına, mayın döşenemeyecek şekilde asfaltlanacak yeni yollar inşa edilmeli, kameralı ve sensörlü gözlem sistemi yaygınlaştırılmalıdır. Sınır birliklerinin binaları dayanıklı şekilde ve savunulması kolay biçimde yeniden inşa edilmelidir. TOKİ’nin yakın zamanda inşa etmeye başladığı, projeleri Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından hazırlanan yüksek güvenlikli karakollar ve karakolların çevre emniyeti için konuşlandırılan yerli robot araçlar (İzci) geliştirilerek yaygınlaştırılmalıdır. Sınır güvenliği için özellikle Türkiye’de üretilen insansız hava araçlarından (İHA) istifade edilmelidir. Örgütün sınırlardan sızma girişimlerine eşzamanlı karşılık verebilmek için de silahlı İHA’ların yerli imkânlarla geliştirilmesi gerekmektedir.

Örgütle müzakere edilerek çözüm doğrultusunda mesafe alınamayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak barışçıl bir yaklaşımla PKK ile örgütün silah bırakmasına yönelik görüşmeler yapılabilir. Bu süreçte de örgüte itimat edilememesi ve güvenlik tedbirlerinin kesintisiz sürdürülmesi elzemdir. Örgütün silah bırakmaya yanaşması durumunda af seçeneğinin stratejik bir adım olarak değerlendirilmesinde fayda vardır. Örgüt mensuplarının topluma kazandırılması aşamasının sağlıklı işleyebilmesi için lider ekibin başka ülkelerde ikamete zorlanması gerekmektedir. Af kapsamına alınan örgüt mensuplarına bir süre psikolojik rehabilitasyon desteği sağlayabilecek bir merkez tesis edilmelidir. Örgüt silah bıraksa bile kontrol edilemeyen bazı grupların silahlı mücadeleye devam edebileceği öngörülmeli ve gerekli güvenlik tedbirleri devam ettirilmelidir.

4-Uluslararası İlişkiler Boyutu

Uluslararası boyutta hedef, her türlü imkân ve vasıtanın kullanılarak Örgütün ulus ötesi ölçekteki varlığının ve faaliyetlerinin bitirilmesi ve yurtdışı desteğinin tamamen kesilmesidir. Bu süreçte Türkiye, bilgilendirme kampanyalarından diplomatik baskıya, ekonomik yaptırımlardan askeri harekâtlara kadar tüm araçları ülkenin bekasını tehlikeye sokmayacak şekilde kullanmalıdır.

Örgüte karşı komşu ülkelerle yürütülen güvenlik işbirliği çalışmaları güçlendirilerek sürdürülmelidir. Türkiye, ABD ve Irak arasında tesis edilen üçlü mekanizmadan etkili şekilde istifade edilmelidir. Örgütün Ortadoğu’da önemli bir güvenlik problemi olduğu, sadece Türkiye’nin değil İran, Irak ve Suriye’nin de güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit ettiği ısrarla telaffuz edilmelidir. Örgütün geçmişte ve bugün Ortadoğu’daki istikrarsızlığı artırdığı, bölge ülkeleri arasındaki işbirliği süreçlerini sekteye uğrattığı ve böylece bölge ekonomisine zarar verdiği her vesile ile vurgulanmalıdır. Örgüte karşı uluslararası işbirliği hedefiyle İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) PKK ile mücadele konusunda daha etkin kılınmasına dönük girişimlerde bulunulabilir. İİT üyesi ülkelerin Türkiye’nin PKK’ye karşı mücadelesine destek vermesi için somut öneriler geliştirilebilir.

Sınır dışındaki özellikle Kuzey Irak’taki militanların takip edilmesi, ülkeye girişinin önlenmesi ve etkisiz hale getirilmesine yönelik harekât kabiliyetinin hazır tutulması gerekmektedir. Silahlı İHA’lar milli imkânlarla üretilerek Irak sınırında, Kuzey Irak’ta ve Kandil bölgesinde hedeflerin etkisiz hale getirilmesinde kullanılmalıdır. Kuzey Irak’a hava ve kara sahasını kullanmak suretiyle askeri harekât gerçekleştirme imkân ve kabiliyeti sürekli muhafaza edilmelidir. Komşu ülkelerle işbirliği ortamını koruyarak sınır ötesi harekâta elverişli şartlar ve zemin her an hazır tutulmalıdır. Kuzey Irak’ı örgütün barınamayacağı bir bölge haline getirme hedefiyle büyük çaplı harekâtlar yerine örgüt kamplarına küçük birliklerle nokta harekâtları gerçekleştirilmelidir. Silahlı İHA’larla Kandil bölgesi sürekli denetim altında tutulmalı, örgütün bölgedeki hareket kabiliyeti ortadan kaldırılmalıdır.

Uluslararası alanda, örgütün ideolojisi ve yasadışı faaliyetleri anlatılarak örgütün yalnızlaştırılması sağlanmalıdır. Dışişleri mensupları tarafından uluslararası kamuoyunda PKK’nin Türkiye karşıtı propagandalarına karşı ilgili ülkeler nezdinde doğru bilgilendirme yapılmalıdır. Avrupa’da Türkiye’nin baskıcı bir devlet, PKK’nın ise özgürlükçü bir örgüt olduğu yönünde oluşturulan algının izalesi kapsamlı bir yayın projesini gerektirmektedir. Avrupa kamuoylarına Türkiye’deki demokratikleşme süreci, bu süreçte Kürt sorununun çözümü doğrultusunda atılan adımlar ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sürdürülen yatırımlar ve projeler anlatılmalıdır. Özellikle Roj TV’nin Türkiye’nin PKK ile ilgili yaptığı yayınlara cevaben karşı bilgilendirme faaliyetlerinin koordine edilmesi önem arz etmektedir. Dolayısıyla, Avrupa toplumlarına ulaşabilen Avrupa dillerinde televizyon ve radyo yayınlarına ihtiyaç olduğu gözlemlenmektedir. TRT İngilizce projesinin bu istikamette önemli bir adım olduğu belirtilmelidir.

Uluslararası alanda örgütün propagandasını yapan basın kuruluşlarının yasaklanması PKK’nin propaganda yeteneğinin bertaraf edilmesi için şarttır. PKK, KCK yapılanması ile birlikte sahibi olduğu yayın kuruluşlarını tek merkezden yönlendirmek için aynı çatı altında toplamıştır. Örgütün yayın kuruluşları, KCK’nin yürütme erkine bağlı İdeolojik Alan Merkezi altında faaliyet gösteren Basın Komitesi’nin talimatları doğrultusunda hareket etmektedir. KCK Basın örgütün yayın kuruluşlarını Türkiye, Avrupa, İran, Irak, Suriye, Rusya-Ermenistan ve kırsal alan olmak üzere 7 bölge kapsamında koordine etmektedir. Örgüt bu yayın kuruluşları ile örgüte katılım, finansal destek ve Öcalan propagandası yapmakta, dağdaki yaşamı özendirmeye çalışmakta, Türkiye ile ilgili ve PKK ile mücadele eden güvenlik güçleri hakkında bilgilendirme kampanyası yürütmekte, KCK gündemini örgüt kadrolarına aktarmakta ve örgüt sempatizanlarını sokak eylemlerine yönlendirmektedir. Bu nedenle yurtiçinde KCK’nin medya ayağına yönelik başlatılan operasyonlar kesintisiz sürdürülmelidir. Yurtdışında ise ilk etapta özellikle Avrupa’da ve Kuzey Irak’ta PKK propagandasını yapan televizyon, radyo, gazete ve dergilerin yayınının durdurulması zaruridir. Danimarka’daki stüdyolardan Fransız şirket Eutelsat’a ait uydular aracılığıyla yayın yapan Roj TV’nin mahkeme kararı ile örgütün kanalı olduğunun tescillenmesi bu açıdan önemli bir gelişmedir. Kanalın yayınının tamamen kesilmesi için başlatılan girişimler kararlılıkla sürdürülmelidir.

Uluslararası arenada PKK’nin terör örgütü olarak kabul edilmesi ve faaliyetlerinin yasaklanması için mevcut çalışmalar artırılarak sürdürülmelidir. PKK hâlihazırda ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa ve Hollanda başta olmak üzere pek çok Batılı ülke ve Türkiye’nin komşuları İran, Irak ve Suriye tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiştir. Örgüt aynı zamanda Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer almaktadır. Buna rağmen PKK özellikle Avrupa ülkelerinde varlık gösterebilmektedir. Örgütün mevcut ekonomisi ağırlıklı olarak Avrupa merkezlidir. Örgüt ayrıca Avrupa’da propaganda amaçlı yayınladığı gazete ve dergilerin mecburi satışlarından ve düzenlediği sosyo-kültürel faaliyetlere katılım biletlerinden önemli miktarda finansal destek temin etmektedir. Avrupa ülkelerinin ise örgüte karşı mücadelede oldukça isteksiz hareket ettiği aşikârdır. 2010 yılında Almanya, İtalya, Fransa ve Belçika’da PKK’ye yönelik yapılan operasyonlar büyük ölçüde ABD’nin telkini ile icra edilmiştir.

PKK Avrupa’da özellikle Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere, İtalya, İsveç, Danimarka, Hollanda, Belçika ve Yunanistan’da finansman tedarik noktasında ve siyasi açıdan oldukça serbest faaliyet göstermektedir. Alman iç istihbarat servisi Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın (Bundesverfassungsschutz) Temmuz 2011’de yayınladığı güvenlik raporu, PKK’nin Almanya’daki varlığını tekrar gözler önünde sermiştir. Rapor, örgütün ülkenin kuzey, orta ve güney bölümlerindeki üç merkez üzerinden 28 bölgede varlık gösterdiğini, örgüte müzahir Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu (YEK-KOM) adı altında faal 44 dernek bulunduğunu ortaya koymuştur. PKK, Almanya tarafından 1993 yılında terör örgütleri listesine dâhil edilmiştir. Bu tarihten itibaren örgütün Almanya’daki tüm faaliyetleri yasaklanmış durumdadır. Ancak örgüt, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu ülkede de farklı isimler altında ve yasal statüdeki dernekler aracılığıyla lobi çalışmaları yürütmekte, propaganda yapmakta ve para toplamaktadır. Örgütün, AB içinde sağlanan serbest dolaşım imkânıyla da Avrupa ölçeğinde hareket kabiliyeti artmıştır.

Türkiye, uluslararası düzeyde PKK ile mücadele konusunda başlatılan tüm girişimleri desteklemiş, 1970’lerden bu yana kabul edilen BM kararlarını ve sözleşmelerini kabul eden ve uygulayan ilk ülkelerden olmuştur. Ankara aynı hassasiyeti diğer ülkelerin de göstermesi gerektiği konusundaki diplomatik tepkisini devam ettirmelidir. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde bu tepkiyi uluslararası zeminde uygulamaya dönüştürecek ve yurtdışındaki mücadeleyi koordine edecek bir Takip Birimi oluşturulabilir. Özellikle Avrupa ülkelerinin, BM Güvenlik Konseyi’nin 11 Eylül saldırıları sonrası dönemde terörizmle mücadele ile ilgili aldığı 1373 sayılı karara riayeti dikkatle takip edilmelidir. Türkiye’de faaliyetlerde bulunup başka ülkelere sığınmaya çalışan örgüt mensuplarının yargılanması veya iade edilmesi sağlanmalıdır. PKK’nin eylemlerine katılan, örgüte mali destek sağlayan ve örgüt mensuplarına yataklık yapanlara sığınma imkânının tanınmaması yönünde girişimlerde bulunulmalıdır.

Türkiye, uluslararası düzeyde kara para aklama ve örgütün finansmanının engellenmesi hedefiyle 1989’da teşkil edilen Mali Eylem Görev Gücü (FATF) üyesidir. Örgütün etkin olduğu Avrupa ülkelerinin -Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere, İtalya, İsveç, Danimarka, Hollanda, Belçika ve Yunanistan- tümü FATF üyesidir. Avrupa İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) bünyesinde faaliyet gösteren FATF’ın bugüne kadar aldığı 40 tavsiye ve 9 özel tavsiye kararına bu ülkelerin uyum sağlaması konusu gündemde tutulmalıdır.

Örgütün Avrupa ülkelerindeki faaliyetlerinin yasaklanması için ülkeler nezdinde ayrı teşebbüsler düşünülebilir. Bu ülkelere menfi tepki vererek mesafe koymak yerine siyasi ve ekonomik ilişkiler güçlendirilerek ülke kamuoylarında örgüte karşı tavır alınması sağlanmalıdır. Ülke kamuoylarında ortaya çıkabilecek bu olumsuz tavır örgütün Avrupa’daki finansman desteğinin kesilmesine dönük mesafe alınmasını sağlayabilecektir. Örgütün göçmenlere sahte pasaport tedarik ettiği, göçmenleri Avrupa ülkelerine sınır kapıları dışından kaçak yollarla soktuğu ve göçmenlerin bu ülkelerde yasadışı olarak kalmasını sağladığı Avrupa kamuoylarında sürekli gündeme getirilmelidir. PKK’nin Avrupa ülkelerinde “Kürt kökenli vatandaşlar yararına” ve “Kürt kültürüne katkı” kisvesiyle topladığı paranın nihai adresi vurgulanmalıdır. Mesela, 2011 yılında örgütün Kürt Kızılay’ı adı altında

Örgüt mensuplarının siyasi suçlardan ziyade Avrupa’da yürüttüğü yasadışı faaliyetlerin sorumlusu olarak yakalanması için çaba harcamak daha kolay netice verebilir. Örgütün her ülkedeki yasadışı faaliyetleri üzerine ayrıntılı raporlar hazırlanmalı, bu raporlar ilgili ülkenin yetkililerine üst düzey temaslarla sunulmalıdır. Sadece militanların ve örgütün bağlı derneklerin varlığını ortaya koyan raporların Avrupa ülkeleri tarafından beklenen alakayı görmediği açıktır. Avrupalı devletlere örgütün uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, kara para aklama ve haraç almak gibi yasadışı eylemlerini ön planda tutan işbirliği yöntemleri teklif edilmelidir. Bu suçları öne sürülerek militanların sığındığı ülkelerdeki polis teşkilatları ile ortak harekâtlar tasarlanmalı, önemli isimlerin yakalanması için gayret sarf edilmelidir. ABD’nin 2008 yılında PKK’nin “Birinci Derecede Önemli Uyuşturucu Madde Kaçakçısı Örgüt” olarak ilan etmesi bu istikamette kayda değer bir başarıdır. Aynı şekilde PKK liderlerinin ABD’nin Yabancı Narkotik Elebaşları Belirleme Yasası’na dâhil edilmesi oldukça önemli bir adımdır. Böylece, yasaya dâhil edilen PKK yöneticilerinin ABD’deki tüm mal varlıklarının dondurulması kararlaştırılmış ve Amerikan vatandaşlarının tüm dünyada bu kişilerle ticari ilişkiye girmesi yasaklanmıştır. Bu netice büyük ölçüde Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı (KOM) ile ABD Hazine Bakanlığı ve Uyuşturucuyla Mücadele Teşkilatı (DEA) arasında geliştirilen işbirliğinin semeresidir. Benzer işbirliği süreçleri Avrupalı ülkelerdeki muadil kuruluşlarla da geliştirilebilmelidir. ’’

Bu planla bir şeyler elde edip etmemeleri bir yana, Türkiye’yi daha fazla uluslar arası güçlere bağlayacağı açıktır. Rapor içeriğinin bütününe bakıldığında PKK ile alakası olmayan ve hatta düşünsel-ideolojik olarak karşıt olduğu ve mücadele ettiği her türlü insanlık dışı, ahlak dışı şeyin Kürt Özgürlük Hareketine mal edildiği görülmektedir. Metnin dili ve içeriği ipuçlarını yeterince vermektedir. Bu nedenle planın milli nitelikten ziyade NATO konseptleri kapsamında hazırlandığı anlaşılmaktadır.  Oysa daha düne kadar Türk devleti Kürtlerle masaya oturmuştu. Egemenlik geleneklerini kırarak bir ilki gerçekleştirebilir, ilk defa diyalog yoluyla çatışmalı bir meseleyi çözebilirlerdi. Fakat dışa o kadar bağımlı hale gelmişlerdi ki kendi adlarına karar alabilecek durumda değillerdi. Bu nedenle masaya oturmanın usullerine riayet etmediler. Gelinen aşamada masaya oturmanın ön koşullarından bahseden ve tamamen teslimiyeti dayatan bir rapor var ortada. Çözüm kelimesinin sıkça geçtiği ama çözüm adına karşısındaki gücü yok etmeye endekslenmiş bir strateji var. Bu noktaya gelineceğinin sinyalleri daha 2011 yılında verilmişti.

Masaya oturmanın siyasi literatürdeki anlamının anlaşmak üzere görüşmeler yapmak olduğu bilinir. Bu bir anlaşma hali değil, anlaşıp anlaşmamanın belli olacağı bir süreçtir. Çatışma çözümünü hedefleyenlerin samimiyetlerinin tartışıldığı bir ilk aşamadır. Fakat bu rapor çatışma çözümünü değil çözümsüzlüğünü geliştirme üzerine kurulmuştur. Raporu cımbızlayıp bazı olumlu değerlendirmeler vardır demek belki mümkün olabilir fakat bu yöntem tamamen aldatmaya veya kendini kandırmaya dönük olur. Rapor bir bütündür ve eylem planında hedefin tasfiye olduğu tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır. Ayrıca, önerilen planın Erdoğan’ın mantalitesine uygun olduğu söylenebilir. Bu nedenle rahatlıkla sahiplenip uygulamaya koymuş bulunmaktadır.

Erdoğan yıllarca masanın iki tarafına da kendisi oturdu. Sonra akılmendleri devreye girdi ve masanın bir tarafında muhatabın bulunması gerektiğini hatırlattılar.

Diyalog zamanıydı…

Masanın diğer tarafında Kürt Halk Önderi bulunuyordu ve işler onun sayesinde ciddileşmişti. Çözüm için muazzam emek sarf etti; masadakileri bir anlamda ikna etti.

Müzakere zamanıydı…

Fakat Erdoğan başka masalarda kendinden geçmiş; Okyanus ötesi rüzgârlara kapılmış, İmralı’daki masada hile yapmaya kalkmıştı. Bu kez akıl aldığı adamlar sözde ‘bilge adamlar’dı. Masanın ortadan kaldırılması için görüş sunmuşlardı. Erdoğan ve ekibi bunun zeminini güçlü hazırlayabilmek için oyalama taktiğini devreye koydu. Fakat karşılarındaki lider her hangi bir lider değildi.

Kürt halk Önderi masadan kalktı!

Sanıyorlardı ki bir kez masaya oturdu mu artık kalkmak istemez!

Tecrit ettiler,

Avukatlarını tutukladılar,

Fakat dünyada benzeri olmayan bir Önderlikle ve ona bağlı olan milyonlarca halk gücüyle karşı karşıya olduklarını yeterince anlamadılar.

Masaya dayatılan oyun bozulmuştur…

Halk artık her yerde yeni bir sürece girildiğinin farkında olarak şunu söylüyor:

Şimdi direniş zamanıdır!

Masada oturan sanki kendisiymiş gibi masadan hiç kalkmak istemeyen kimi liberal eğilim sahipleri gerçeklere gözlerini kapatmış, direnişi sağa yatırmaya aday olmuşlardı.

Kürt Halk Önderi masadan kalkmış ama bunların gözü halen masadaydı!

Halk isyana kalkmış, devrim istiyordu; bunlar halen masayı dayatıyordu!

Masa paramparça olmuş, her yanı alev sarmışken, zorla masaya tutunmanın anlamı neydi?

Bir denge oluşmuştu. Masanın dağılması dengeyi bozmuştu. Bu anlayış ise dengeleri yıkmaktan yana değildi. Bazen alkış almak üzere dili devrim yapmaktan bahsetse de pratiği, kendine bir yaşam alanı oluşturmak için dengeleri korumaktaydı.

Dil devrimci, pratik ise dengeci olunca halk bunu kabul etmedi. Newroz direnişi dengeleri yerle bir etti.

Kortek’te, Roboski’de parçalanan canların, hapishanelere doldurulan binlerin, 13 yıldır ölüm çukurunda tutulan halk önderliğinin ve ayağa kalkmış milyonlarca halk kitlesinin dengecilik diye bir şey tanımayacakları açıktı.

Halk bir şeyin daha farkındaydı ve bunu da AKP ile tüm köprüleri atarak formüle etti: “Şimdi AKP ile oluşan tüm dengelerin yıkılması zamanıdır!”

Şimdi dengeler yıkılmış ve hem liberal-sağa yatan anlayış, hem de ‘bilge’ maskeli karanlık odakların AKP’ye sattıkları tasfiyeci anlayış devrimle yüz yüze kalmıştır.

Aklı başında olan her insan bilmektedir ki, binyılların özlemi olan Kürdistan devriminin fedailerini ve kahramanlaşmış halkını hiçbir güç zaferden alıkoyamaz.  Ne Hoca efendinin(!) katliam fermanları, ne de AKP’nin ileri faşizmi halkı sindirebilir.

Kürtlerin öfkesi sokaklara yansımakta, ‘şimdi bin yılların intikamını alma zamanıdır! Şimdi devrim zamanıdır!’ sloganlarıyla kendilerini ifade etmektedirler.

Bu nedenle Kürt halkı, Önderliğinin özgürlüğü sağlanana ve halk olmaktan kaynaklı statüsü tanınana kadar her türlü planı aşan bir direniş ruhunu kuşanmış durumdadır. Denenmiş ve bayatlamış tüm yöntemleri birlikte devreye koyarak sonuç alınacağını düşünenler halkın öfkesiyle karşılaştıkça, beklentilerinin boş hayalden ibaret olduğunu anlayacaklardır.

Halkı anlamayan kazanamaz!

AKP ne halkı sindirebilmiş ne de yanına çekebilmiştir. Bu nedenle sürecin yorumunu objektif şekilde yapan herkes AKP’nin bu politikalarla kaybetmeye mahkum olduğunu belirtmekte haklıdırlar.

Canfeda Deniz

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info

Hiç yorum yok: