19 Haziran 2012 Salı

Bedeli Ağır Kutsal Bir Mücadele

M. DELİLA

Leyla Zana, ''Kürt sorununu Başbakan çözer'' deyince bu gündeme taşındı. Özellikle AKP yandaşı basın bunu gündeme koyarak AKP’nin Kürt sorunundaki çözümsüz politikalarını örtmede iyi bir şal olarak gördü. AKP’nin “Kürt sorunu kalmamıştır, Kürt vatandaşlarımın sorunu kalmıştır, sorun esas olarak çözülmüştür, bazı rötuşlar kalmıştır” dediği dönemde bu sorunu AKP çözer demek AKP’nin çözüm diye öne sürdüklerini onaylamak anlamına gelir. Her ne kadar şunlar da olmalı denilse de pratik siyasi ifadesi budur.

Biz tabii ki Leyla Zana’nın görüşlerine katılmıyoruz. Çünkü ainesi iştir kişinin lafına bakılmaz. AKP’nin pozisyonu da pratiği de ortadadır. Kuşkusuz Kürt Özgürlük Hareketi tüm olumsuzluklara rağmen AKP’ye çözüm için uzun yıllar şans tanımıştır. Kendilerinin söylediklerine göre devleti ve toplumu çözüme hazırlamak için ateşkesler yapılmış, görüşmeler sürdürülmüştür. AKP de bu süreçte çözüm zihniyetine kavuşabilir diye düşünmüşlerdir. Ancak gelinen durum ortadadır.


AKP’nin çözüm niyetinin olup olmadığı esas olarak 29 Mart seçimleri sonrası tutumuna bakılarak görülebilir. 29 Mart seçimleri Kürt sorununun demokratik çözümü için fırsat sundu. Kürt Özgürlük Hareketi 29 Mart seçim sonuçları çözüme vesile olur düşüncesiyle 13 Nisan’da sürdürdüğü fiili ateşkesi resmileştirdi. Demokratik zihniyeti olanların seçimden sonra bu adımı atması gerekirdi. AKP’nin de 29 Mart seçim sonuçlarını böyle anlaması ve buna göre davranması gerekirdi. Dünyanın başka bir yerinde 29 Mart seçim sonuçları demokratik çözüm vesilesi yapılırdı. Peki, AKP ne yaptı? Kürt Özgürlük Hareketi’nin ateşkes ilan ettiği 13 Nisan’dan bir gün sonra 14 Nisan’da siyasi soykırım operasyonları başlattı.


Kürt Özgürlük Hareketi buna rağmen AKP’yi ve devleti çözüme zorlamak için yumuşak mesajlar vermeye devam etti. AKP’yi adım atmaya zorladı. Peki, AKP ne yaptı? İlk önce Kürt açılımı dedi, sonradan mili birlik ve kardeşlik projesi diyerek çözüm zihniyeti olmadığını gösterdi. Kürt Halk Önderi’nin çözüm için öne sürdüğü çok makul öneriler, yani Yol Haritası’nı verilmedi. İki yıl sonra İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderildi. Buna rağmen Kürt Özgürlük Hareketi Habur adımını attı. Habur’a da verilen cevap 29 Mart  seçimleri gibi oldu. Aslında 29 Mart sonrası 14 Nisan soykırım operasyonları da, Habur sonrası soykırım operasyonları da tek bir nedene dayanıyordu: böyle bir halka kendi yeni egemenlik ve kültürel soykırım politikalarını kabul ettiremeyeceklerini görerek bu halkın örgütlülüğünü ve gücünü kırmak istediler. Habur’da şu olmuş, bu olmuş demeleri kesinlikle bahanedir. Habur’u sevgiyle, coşkuyla karşılayan Kürt halkının onurlu ve iradeli duruşunu kendi amaçları için engel gördüler. Bu nedenle siyasi soykırım operasyonları yaparak halkın onlarca yıllık mücadeleyle biriktirdiği siyasi birikimi tırpanlayıp yok etmeyi hedeflediler.


AKP’nin çözüm politikası olmadığı, sorunu çözmeyi değil, Kürtlerin iradesini kırarak yeni egemenlik ve soykırım sistemini kabul ettirmek istedikleri açıktır. Dünyada böyle bir tutuklama furyası görülmemiştir. 20.yüzyılın faşist ülkelerinde bile böyle bir tutuklama yoktur. Türk devleti politikleşmiş bir Kürt halkını istemiyor. Böyle bir Kürt gerçekliğine tahammül edemiyor. PKK değil, başka bir siyasi güç olsaydı da böyle bir halkı kabul etmezlerdi. Bu nedenle yüzyıldır sürdürülen budama harekatlarından birini yapmaktadırlar. 1925’ten sonra bunları yaptılar. 1980’li ve1990’lı yıllarda farklı yöntemlerle yaptılar, şimdi yöntemlerini zenginleştirmiş olarak bunları yapıyorlar. Özde zihniyet ve amaç değişimi yoktur. Dünya ve bölge koşullarına, var olan siyasi duruma göre yol ve yöntem değiştirmişlerdir.


Demokratik siyasetçiler, avukatlar, gazeteciler, gençler tutuklanıyor; hem de siyasi olarak kök kazırcasına. Roboskî olayına yaklaşım zaten bellidir. Başta Başbakan’ın olmak üzere AKP’lilerin dil ve söylemi ise apaçık ortadadır. Sayın Leyla Zana’nın Başbakan’ın üslubu ortadayken BDP’lilere üslup uyarısı yapmasını ise hiç anlamadık. AKP’nin çözüm politikası olmadığı her günkü uygulamalarından bellidir. Bunları normalleştirmek ve görmezlikten gelmek akıl karı değildir. Bunları görmezlikten gelmek aslında irade kırılması anlamına gelir. BDP’lilerin tüm uygulananlar ortadayken AKP’ye yönelik tutumları yumuşaktır. Eğer BDP’ye bir eleştiri getirilecekse belki bu yönden getirilebilir. Dünyanın başka bir yerinde bir partiye bir hükümet böyle yaklaşsaydı o parti nasıl tutum alırdı; hangi tutum onurlu olurdu? Bunları düşünerek konuşmak lazım. Ezbere konuşmak değil de varolan gerçeklere göre konuşmak daha mantıklı olur. Öte yandan ben elimi taşın altına koyuyorum diyor. Tamam kendisinin de bir düşüncesi olabilir, ancak taşın altına elimi koyuyorum diyerek Kürtler adına hangi konuda fedakarlık yapmış oluyor?! Bunları ele almak istemiyorum. BDP Eşbaşkanı AKP’den çözüm bekleyen bu safça ve apolitik yaklaşıma cevap verdiği için ben bu kadarıyla yetineceğim.


Benim üzerinde esas durmak istediğim Leyla Zana’nın başka sözleridir. AKP’lileri duyguda Kürt, düşüncüde Kürt olmamakla değerlendirmiş; BDP’lileri ise düşüncede Kürt, duyguda Kürt olmamakla değerlendirmiş. Bu kabul edilebilir, yenilir yutulur bir değerlendirme değil. BDP’lilere yönelik bir hakarettir. BDP’nin politikaları değerlendirilebilir, bu konuda farklı düşünceler de söylenebilir, ama böyle nitelemeler söylenmemesi gereken şeylerdir. Buna hakkı da yoktur. Başkaları da kendine benzer nitelemeler yapsa bunu kabul eder mi? Demokratik zihniyet ve saygıdan yoksun bir niteleme olmuştur. Belki BDP’liler nezaket icabı ve karşıt güçler yararlanmasın diye ölçülü yaklaşmışlardır, ama Leyla Zana konuştuklarının önü ve arkası nereye gider düşünmeden ya da bunun idrakinde olmadan böyle değerlendirmeler yapmıştır. Ne diyelim yazık ve talihsizlik.


AKP’lilerle BDP’lileri karşılaştırması subjektif ve bazı yönlendirmelerden kaynaklanmaktadır. Hiçbir biçimde gerçekleri yansıtmamaktadır. Bilimsel ve sosyolojik değerlendirmeler de Leyla Zana’yı doğrulamıyor. Hatta esas olarak tersini ifade ediyor. Zaten Sayın Zana’nın kendi söylediği bazı şeyler kendini yalanlıyor.


AKP’nin duyguda Kürt olduğu doğru değil. Leyla hanım Kürt kimliğine duyarlı olmayan beş milyon Kürt’ten söz ediyor. Bunların bir kısmı CHP’ye oy veriyor, ancak önemli bir kısmı da AKP’ye oy veriyor. Kürtlerin asimilasyon ve entegrasyona uğratıldığı yerler esas olarak Kuzey Kürdistan’ın batısı ve kuzeyidir. Kürtlük duyguları burada uygulanan kültürel soykırım ve özel savaş politikalarıyla zayıflatılmıştır. Sömürgeci Türk partileri burada oy almaktadırlar. Kürt Özgürlük Hareketi diğer alanlarda önemli oranda siyasi sömürgeciliği kırsa da kuzey Kürdistan’ın batı ve kuzeyinde hala siyasi sömürgeciliğin dayanağı partiler varlığını korumaktadır. AKP’nin buralarda önemli oranda oy alması da bu gerçeğin sonucudur.


Kürtlük duygularının en az zayıfladığı yerler aynı zamanda BDP’nin çok güçlü olduğu yerlerdir. Hakkari, Şırnak, Mardin, Wan, Siirt, Batman ve Amed Kürtlük duygularının en güçlü olduğu yerlerdir. Kürtlük duygusu güçlü olduğu için Kürtlerin siyasi talepleri de en fazla burada sahiplenilmektedir. Buradaki yönetimlerin tümü de Kürtlük duygusu yüksek insanlardır. Kuşkusuz Ağrı, Muş ve Bitlis gibi illerde de Kürtlük duygusu varlığını korumaktadır.


AKP’nin ise ağırlıklı olarak Kürtlük duygusunun zayıfladığı Kürtler ya da Kürt olmayan azınlıklardan oy aldığı bilinmektedir. BDP’nin Kürt olmayan azınlıklara yönelik politikası eleştirilebilir, ama AKP’nin esas olarak Kürtlük duyguları zayıf olan alanlardan oy aldığı açıktır. Seçilen AKP milletvekillerinin de devletin yaratmak istediği kültürel soykırımcı sisteme entegre olmaya yatkın ve devletle çıkar ilişkisi içine girmiş kesimler olduğu açıktır.


Düşünce duygulardan kaynaklanır. Duygu, düşünceyi yönlendirir. Bunu bilmeden konuşmak insanları yanlış konuma düşürür. Bunu derken AKP tabanında Kürtlük duyguları olanlar yoktur demiyoruz. Kürt dilini unutmamış, Kürt kültürünü tümden kaybetmemiş yerel yöneticiler de olabilir, ama bu esas değerlendirme gerçeğini farklılaştırmaz. AKP’lilerin düşüncesi Kürt değilse, Kürt çıkarlarını yansıtmıyorsa bunun nedeni duygudaki Kürtlük eksikliğidir. Bu duyguların çeşitli çıkarlarla, ilişkilerle bozulmasıdır. AKP’lilerin Kürtlük duyguları zayıflamıştır. Bunun görülmesi  lazım. Zaten AKP Kürt toplumunu kabul etmeyen Kürtlükten söz ediyor. Kürt olabilir, ama toplumsal hakları olamaz! Bu aslında Kürtlük duygusunu bitirmenin formülüdür. Dolayısıyla toplumsal sorunlara ve bunun siyasal yansımalarına duyarlı olmayanların duygularının hangi Kürtlüğünden söz edilebilir?


Önceki döneme gitmeden Kürdistan’da politikleşmenin arttığı son otuz yılı değerlendirirsek Kürdistan’da çıkar çevreleri her zaman iktidardaki partilerden yana olmuşlardır. Yani halkın ve Kürtlerin çıkarı değil, kendi çıkarlarını esas almışlardır. 1980’lerin sonlarına doğru ANAP, 1990’lı yıllarda DYP bölgede birinci partiydi. Kürt demokratik partileri seçime girince Kürtlerin çoğunluğunun oyunu aldılar, ama ikinci parti her zaman yine iktidardaki parti oldu. Belki bir kısmı AKP’nin bu sorunu biz çözeriz sözüne inandı, ama önemli bir kesimi ise iktidar nimetlerinden yararlanmak için AKP’ye oy verdi. Önemli bir kısmı da AKP halkın dini duygularını istismar ettiği için oy vermiştir. Din kardeşliği adı altında Kürtleri ulusal taleplerinden vazgeçirmek için dini istismar etmiştir. Zaten bu karakteri nedeniyle Kürtleri en iyi ben oyalarım ve kandırırım diyerek asker ve sivil bürokrasinin onayını aldığı bilinmektedir. AKP dini kullanarak Kürtleri ulusal mücadeleden uzaklaştıracak parti olarak görüldüğü için AKP’nin iktidarına onay verilmiştir.


AKP’nin BDP ile karşılaştırılması abesle iştigal olduğu gibi kendi seçmenine karşı da amiyane deyimle ayıp etmiştir. AKP ile BDP’yi karşılaştırmak Kürt halkına saygısızlıktır. Kürt halkının onlarca yıllık ağır bedeller vererek oluşturduğu değerlere ve mevzilere saygısızlıktır. Kürt halkına kan kusturan, binlerce Kürt siyasetçisini zindana atan, kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yaparız diyen, birçok çocuğu katleden partiyle BDP nasıl karşılaştırılabilir? 


 AKP’nin duygusu da düşüncesi de Kürt değildir. Düşüncesi Kürt değilse duygusu Kürt olamaz. Bu, insanın düşüncesini dışa vurma gerçeğine aykırıdır. Hele Kürtler gibi duygularıyla hareket eden bir toplum için bu daha da geçerlidir.

BDP duyguları Kürt olan insanlarla ayakta kalmakta ve yaşamaktadır. BDP yönetici ve tabanıyla bir bütün olarak Kürtlük duygusunu yaşadığı için her türlü baskılara karşı direnmektedir. AKP’liler gibi çıkarı esas alsalardı yapılan baskılar karşısında direnmezlerdi. Bugün 6’sı milletvekili, birçok belediye başkanı binlerce yöneticisi ve üyesi zindanlardadır. BDP esas olarak bunlardır. Eğer dokunulmazlığı olmasaydı milletvekilleri de şu anda zindanları boylamışlardı. BDP’lilerin duygusu da düşüncesi de Kürt olduğu için zindanlara atıldılar. Duyguları Kürt olmasaydı bu duruşu gösteremezlerdi. İnsanların duyguları olmazsa, sadece bazı doğruları bilerek ya da dillendirerek bedelleri ağır büyük mücadeleye atılmazlardı. Bu nedenle BDP’lilerle AKP’lileri duyguda karşılaştırmak en hafif deyimle ayıptır.


BDP’lilerin duygusu Kürt değil demesi izahata muhtaçtır. Toplum bu izahatı bekleyecektir. Anlaşılıyor ki bazı etkilerle böyle bir değerlendirmeye gitmiştir. Zaten Türk televizyonları da tam bu günlerde gerillaların söylediği on türküden ikisinin Türkçe olmasını bir kara propagandaya dönüştürmüşlerdir. Anadilde eğitim isteyen PKK’nin ikiyüzlülüğünden söz etmişlerdir. Anlaşılıyor ki Leyla Zana da Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen psikolojik savaştan etkilenmiştir. Ya da kültürel soykırımın bazı Kürtler üzerinde yarattığı asimilasyonu subjektif bir biçimde değerlendirerek bir genelemeye gitmiştir. BDP’den bir kısım anadili dımıli lehçesi olan milletvekilleri var. Yine 90 yıldır yoğun sürdürülen asimilasyon sonucu dilini unutmuş 3-4 milletvekili var. Buradan yola çıkarak bu insanların Kürtlük duygusu olmadığını sanıyor. Bu, her şeyden önce empati ve duygudan yoksun değerlendirme olur ya da kendini üstün görme duygusunun bir ifadesi olarak kendini dışa vurmuştur. Eğer asimilasyon ve kültürel soykırıma rağmen kimlik ve Özgürlük Mücadelesi veriyorsa bunu daha da anlamlı görmek, asimilasyon ve kültürel soykırıma karşı bir öfke olarak ele almak gerekir. 


BDP’nin asimilasyona uğramış Kürtler üzerinde etkili olması ve onları da örgütlenmeye çekmesinin bir değeri yok mudur? Yoksa kültürel soykırım altındaki Kürtlerin BDP içinde yer alması hak görülmüyor mu? Asimilasyona uğramış binlerce gencin Türk devletinin bu politikalarına öfke duyarak gerillaya koşup yaşamını yitirdiğinden haberi var mı? Doğru yaklaşımın ne olması gerektiği bu söylediklerimizden anlaşılmaktadır. Yoksa kendisiyle birlikte seçilmiş arkadaşlarına hakaret olur. Belki bazılarıyla duyguları örtüşmüyor olabilir, yıldızlarının barışmadığı birileri olabilir, ama bundan yola çıkarak kendinde BDP’nin duygularını sorgulama hakkını görmek nasıl bir anlayıştır? Kendisi bazılarını düşüncelerini açık söylememekle, dolayısıyla ikiyüzlülükle suçluyor. Peki, kendisinin yan yana yaşadığı insanlarla bugüne kadar kurduğu ilişki hangi anlama gelir? Bu anlayış aynı zamanda bu milletvekillerine oy vermiş insanlara saygısızlık değil midir?

Üç-dört tane kurmanci bilmeyen BDP’liyi böyle bir kıyaslama gerekçesi yaptığı anlaşılıyor. Halkın arasına kimin girdiği kimin girmediğiyse tartışmalıdır. Kim mütevazi yaşıyor, bunlar da herkes tarafından biliniyor.


Açıkça belirtelim ki, Leyla Zana büyük bedeller ödeyerek yirmi yıldan fazladır demokratik siyaset alanında olan insanları en hafif deyimle incitmiştir. Bu günlere kadar hangi bedeller ödenmedi ki! Hangi birini saysak? Bu geleneğin duygularını AKP’nin duygularıyla karşılaştırmak, hem negatif bir karşılaştırma yapmak gerçekten de çok zorumuza gitti. BDP’ye oy veren tüm Kürtlerin de çok zoruna gitmiştir. Herhalde en fazla da  her gün kanları dökülmek istenen ve yok edilmek istenen Kürt gençlerinin zoruna gitmiştir.


Bu konu o kadar fazla değerlendirilebilir ki, biz sadece bunları belirtmek istiyoruz. Ancak Kürtleri üzen, en yakın arkadaşlarını inciten bu sözlerden dolayı bir özür dilemek gerekmez mi? Büyüklükse bu da ancak böyle bir özürle olmaz mı? İlle de özür dilesin demiyoruz, ama bu sözlerin bu düşünceleri aklımıza getirdiğini belirtmek istedik.

Hiç yorum yok: