23 Mayıs 2012 Çarşamba

“Katile Bak!..”

Erdoğan, Davos Tiyatrosu'ndaki rolünde Arap güveni kazanma peşinde
Bir Davos tiyatrosu vardır, hatırlarsınız: Sahnede İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve TC Başbakanı Recep Erdoğan…

İsrail, sınır ticareti yapan Filistinlileri bir araya toplayıp, üstlerine bomba yağdırarak 17 tanesi çocuk, 34 kişiyi topluca katletmemişti. İsrail Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı, Filistinlilerin öldürülmesinden sonra, protokoller boy sırasına girip, “katliamımız millidir” diye övünmemişlerdi. Ama sahnedeki Erdoğan “Arap milliyetçisi” rolünde öyle öfke küpü ki, bir tek “lan Şimon” narasının taşmaması eksikti. “Katil” yerine, “siz öldürmeyi çok iyi biliyorsunuz” diye gürlüyordu.


 Rolününün köpükleri arasında Arap ülkelerinde bir itibar görüyor, karizması yükseliyordu ki, sormayın önünü, ardını. Arap sokakları “yeni kurtarıcımız” haykırışlarıyla yankılanıyor, kalabalıklar posterlerini koşturuyor, Libya Devlet Başkanı Kaddafi göğsüne madalya takarak ödüllendiriyordu, onu.


Bir zamanlar “faizsiz kazanç” sloganıyla dolandırıcılık yapan, bütün birikimlerini ellerinden aldıklarından bazılarını intihara sürükleyen, sonra fitre, zekat adı altında topladıkları paraları yağmalayıp, çalan, savcının deyimiyle “o parayla huvardalık yapanlar” içeride “dini kurtarıcı rolünde” oylarını artırıyorlardı.


İç topraklar verimli, dolandırılmaya açıktı. Onlara oy verenlerin yüzde doksanı, bir televizyonun sokak anketinde, dört tarafı toprakla çevrili suya ada diyecek kadar zeki ve kültürlü…


Gel gelelim, zaman bütün yalan köpüklerini savurandı. Dinci, kadın üzerinde din pazarlayan, hazır alıcısına din satan, ama Kürt kavmini inkar edecek, dilini yasaklayacak, canlı olmaktan doğan yaşama hakkını katledecek kadar din dışı, dini deyimle münafıktılar. Yer yüzünde hiç kimse (TC’de bile) sonuna kadar yalanını sürdürme, rol yaparak insanları kandırma becerisine sahip değildi, henüz. Gerçek yüz, eninde sonunda kendini gösteriyordu. Din taciri yüzlerini teşhir edip, anlayacak, kavrayacak zekaya sahip olana gösteren Kürtler oldu…


Yine zamanın gün yüzüne çıkardığı, “Arap milliyetçisi” sloganlı Erdoğan, bir süre sonra gerçek yüzüyle Libya kapılarındaydı. Bu defa, çantalar dolusu para ve Arap kıyafetli personelle Kaddafi’nin canını alma hamlesindeydi.


Zamanın dönüşümü bu ya, rol suları dağılmış, dibinde yüz belirmişti. Dün “yeni kurtarıcımız” diye haykıran Arap kalabalıklar, uyanmışlığın şaşkınlığı ile bugün Irak ve Suriye’de görüldüğü gibi “Katil Erdoğan” diye bağırıyor, Türk bayraklarını yakıyor, Libyalılar ise yanılgıdan aldıkları yarayla, ah vah ediyorlardı.


Herkes kendi menzili, kendine yakışan kadar insan, toplumlar hak ettikleri rejim ve kadrolarca yönetilirler. Farklılıkları yaşatmayı değil, öldürmeyi insaniyet bilen, ölüm ekonomisinin istatistikleriyle geçinip, “ben daha çok öldürdüm” diyenler işledikleri cinayetlerin “milliliğiyle” övünüyorlar. Başkasının emeğini, mal ve mülkünü talan ile yurt, yuva hırsızlığını yaşama biçimi olarak seçenler, mağdur, mazlum ve masumların kendilerine karşı verdiği özgürlük mücadelesini “taşeronluk ofisi” diye adlandırıyorlar.


Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanına “siz öldürmeyi çok iyi biliyorsunuz” diyor, fakat İsrail, Filistinlilerin kimliğini, kişiliğini, dili ve bütün değerlerini soykırıma tabii tutmamıştı. Filistin’in bir statüsü, devleti, parlamentosu vardı. İsrail devleti, bir Filistinli öldüğünde, TC’nin Roboskî’de tasarlayıp, planlayarak gerçekleştirdiği katliamdan sonra olduğu gibi suç ortakları Amerikalıların “istihbaratı biz verdik” açıklamasını yalanlayıp, “yaptığımız katliam millidir” sözleriyle ağızlarının payını vererek, “eller aya, kendileri bu dünyaya yaban yaya” yandaşlarının ırkçı duygularına serin sular serpiyorlardı.


Fakat, Filistinliler özgürlük savaşçısı, tek tek bireyden bütün halka kadar insani, kavmi olan her şeyi elinden alınmış Kürtler “taşeronluk ofisi açan katli vacip”ler, Amerkalı Generalin Wall Street Journal gazetesindeki deyimle, “öldürürken ayırım yapılmayan”lardı.


 Ayırımsızlığı, takibi inceden inceye tasarlanmış, planlı Roboskî katliamında gördük. Kutlamaları da…


Ama, “neye mal olursa olsun vurun” son emrini veren, asıl katilin adını saklı tuttular.


Ermeni soykırımı, Bicardan, Botan, Zilan’a uzanan 1920’ler, 1991’de yeniden raftan indirilen Kürt soykırımları da “milli” idi.


O dönem katillerinden bazıları makam ve payelerle ödüllendirilmiş, ölünce ardında ağlama ayinleri düzenlenmiş, Türk bayrağına sarılarak mezara götürülmüş, sonra heykeli dikilerek anıtlaştırılmışlardı. 


Mesela eski çete başı, sonra Yarbay apoletleriyle Atatürk’e baş muhafız olan Topal Osman, betondan suretiyle, şimdi Giresun kıyılarından denize bakıyor.


Katiller galerisine yeni büstler eklemek isteyenler, “milli katliamı bırak, Roboskî’de neye mal olursa olsun vurun emri veren katile bak” diyorlar. “Asıl Katilin adını açıkla ki, kanlı, katliamlı tarihe yeni heykel dikelim…”


AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Hiç yorum yok: