6 Mayıs 2012 Pazar

Bayık: Binlerce Tutuklunun Olduğu Yerde Görüşme Bile Olmaz

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, ‘’Binlerce tutuklunun olduğu yerde görüşme bile olamaz. BDP bu kadar insanın tutuklanmasını ve kendisine dayatılan tasfiyeyi görmezlikten gelebilir mi? BDP tasfiye edilecek, ama hiçbir şey olmamış gibi AKP ile görüşecek! Bu görüşme değil, bu bir şantaj ve dayatma olur. Ne böyle görüşme olur, ne de bu ortamda müzakere olur’’ dedi.

ABD yönetiminin de Kürt sorununda taraf haline geldiğine dikkat çeken Bayık, BDP heyetinin Amerika’daki temasları konusunda değerlendirmelerde bulundu:

‘’Bu görüşmelerin olduğu süreç bir yönüyle de Türkiye'nin AKP hükümetiyle Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar ABD politikalarına kendini yatırdığı, ABD'nin bölge politikalarının taşeronluğunu yaptığı bir döneme rast gelmektedir. Bu yönüyle ABD Türkiye siyasetinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Zaten Türkiye de ABD’den aldığı destekle Kürt halkının çok haklı olan Özgürlük Mücadelesini bastırmaya çalışıyor. Bu düzeyde haklı ve Özgürlük Mücadelesine karşı savaş yürütebiliyorsa, Kürt halkının onlarca yıldır yürüttüğü büyük direnişi karşısında Kürt halkının özgürlük ve demokrasi taleplerini karşılamakta hala ısrar ediyorsa, bunda ABD'den aldığı desteğin önemli bir payı vardır. Türk devletinin ABD'ye bu düzeyde taşeronluk yapmasının esas nedeni kesinlikle Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmek içindir. Düne kadar esas olarak İran, Irak, Suriye üzerindeki ittifakla Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye edeceğini düşünmüştü, ama bu konuda başarısız kaldı. ABD, Türkiye'nin Kürt Özgürlük Hareketi'ni bastırmak için rahatsız olduğu bölge güçleriyle ilişkisini doğru görmeyince, Türkiye'ye bir tercih yap ve bölge politikaları konusunda kendini netleştir deyince, Türkiye bu defa da Kürt Özgürlük Hareketi'ni bastırmak için tercihini esas olarak ABD'nin bölge politikalarına ajanlık yapmadan yana koymuştur. “Ben sizin bölge politikalarınıza ajanlık yaparım, bunun karşılığında da siz benim Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etme, ezme politikama destek verin” demiştir. ABD’den belirli düzeyde de destek almaktadır. Belki tüm konularda her istediği desteği almasa da politik destek yanında gelişmiş askeri teknik aldığı açıktır. İnsansız hava uçaklarının ABD ve İsrail’e ait olduğu bilinmektedir.

‘ABD KÜRT SORUNUNDA TARAF HALİNE GELMİŞTİR’

Türkiye'de dünyanın hiçbir faşist ülkesinde görülmediği kadar binlerce siyasetçi tutuklanıyorsa, hatta bir halkın iradesini kırmak için rastgele insanlar tutuklanıyorsa ve buna da dünyadan ses çıkmıyorsa bunun en önemli nedeni ABD desteğidir. Dünyadaki propagandayı da basını da önemli düzeyde elinde tutan ABD’dir. Onlar isteseler bir haftada dünyadaki Türkiye algısını değiştirebilirler. Binlerce tutukluyu da gündeme getirebilirler, Kürt halkı üzerinde uygulanan zulmü de gündeme getirebilirler. Türkiye'yi rahatlıkla sıkıştırabilirler. Hatta Mısır, Tunus ya da Suriye'dekinden katbekat daha ciddi bir biçimde sıkıştırabilirler. Çünkü Türk devletinin uyguladığı zulüm ne Mısır’da, ne Tunus’ta ne de Suriye’de görülmüştür. Bir halk yok edilmek isteniyor. Bir halk diliyle, kültürüyle tümüyle soykırıma uğratılmak isteniyor, ama buna rağmen sessiz kalınıyor! Türkiye bu sessizliği sağlamak için ABD'ye taşeronluk yapıyor. Dolayısıyla ABD Kürt sorununun bir parçası haline gelmiştir. Çözümsüzlüğün de bir parçası haline gelmiştir. Bu açıdan ABD'nin Kürt sorununun çözümsüzlüğünün parçası haline gelen bu politikalarının eleştirilmesi, bunun doğru olmadığının ortaya konulması ya da Türk devletinin Kürt sorunu konusunda ABD’deki çeşitli kurumları ve kamuoyunu tek taraflı bilgilendirmesinin önüne geçmek açısından BDP ve DTK Eşbaşkanlarının ABD'ye gitmesi anlaşılırdır. Çünkü ABD Türkiye siyasetinin parçası haline gelmiştir. Belki de Kürt sorununun çözümündeki muhataplardan biri de ABD Hükümetidir. AKP kadar ABD Hükümeti de Kürt sorununda taraf haline gelmiştir.

BDP ve DTK’lılar Kürt sorunundaki yaşanan bu çözümsüzlüğün ortadan kalkması, Kürt sorununun demokratik çözümü açısından ABD’de çözüme katkı sunacak çevrelerle ilişkilenme, kamuoyunu bu yönde etkileme, yine AKP'nin çözümsüzlük politikalarına destek vermelerinin yanlışlığını ortaya koyma ve ABD'nin etkisini ve gücünü Kürt sorununun demokratik çözümü için kullanmasını isteme amaçlı bu görüşmelerin yapılması yanlış değildir. Kürtleri zulüm ve baskı altına alanlar dünyada herkesle diplomasi yapıyorlar, ilişki kuruyorlar. Tabii ki Kürtlerin de bu tür ilişki kurma hakları var. Hatta öyle ki Türk devleti Kürt Özgürlük Hareketi'ni bastırmak için yedi düvelle ilişki içinde, her türlü desteği alıyor; ama Kürt demokratik hareketi, Kürtler bir dış güçle sınırlı bir diplomatik ilişki kurduğunda hemen işbirlikçidirler, dış güçlerin bilmem neyidirler biçiminde yaygara koparılıyor. Kendileri her türlü imkanlarına rağmen Kürt Özgürlük Hareketi'ni bastırmak için her türlü dış gücün desteğini alıyorlar, buna dayanarak Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı tasfiye politikalarını yürütüyorlar, buna dayanarak çözümsüzlükte ısrar ediyorlar, ama Kürtler Kürt sorununun demokratik çözümü için diplomasi yaptığı zaman hemen bunu dış güçlerin etkisinde ya da çözümü dış güçlerde arıyorlar biçiminde göstermeye çalışıyorlar. Bu tür yaklaşımların ve değerlendirmelerin ciddiye alınacak bir yanı yoktur.

Kürtlerin davaları çok haklıdır. Dünyada Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesi kadar haklı bir dava yoktur. Bu nedenle bu davalarını herkese anlatabilirler. Bu haklı dava karşısında en büyük zalimin bile çok söyleyecek bir sözü yoktur. En azından görünüşte bir şey söyleyemez. Arkadan ekonomik ve siyasi çıkarları gereği Kürtleri kurban eden politika izleyebilirler, Kürtler üzerinde her türlü zalimliği yürütebilirler, ama Kürtlerle yüz yüze geldiklerinde Kürtlerin haklı talepleri karşısında söyleyecek hiçbir sözleri yoktur. Dolayısıyla Kürtler kendi taleplerini ABD'ye de, Avrupa’ya da, Kanada’ya da, Çin’e de, herkese de anlatırlar. Hiç kimse Kürtlerin taleplerine siz haksızsınız diyemez, diyememiştir zaten. Bugüne kadar Kürt Özgürlük Hareketi'nin ilişki kurduğu tüm çevreler Kürtlerin talepleri, istekleri konusunda siz fazla şey istiyorsunuz, sizin bu mücadeleniz yanlıştır dememişlerdir. Kem-küm etmişlerdir, siyasi koşullardan söz etmişlerdir, zamanla olur demişlerdir. Haksız duruşlarını meşrulaştıran, gerekçelendiren bu tür tutumlar içine girmişlerdir. Bu açıdan BDP'nin ABD'ye gidip ister hükümet çevrelerine ister hükümet dışı sivil toplum örgütlerine, kurumlara olsun, bu haklı davayı ve kendi tutumlarını anlattıkları açıktır. Bu haklı davalarını anlatarak ABD'nin Türk devletine verdiği desteğin nasıl haksızlıklara yol açtığını ortaya koymuşlardır. Belirli vicdanlara seslenmeye çalışmışlardır. ABD politikasında etkili olan kamuoyunun kimi kesimlerine Kürt sorunu anlatmaya fırsat bulmuşladır. Biz bunların olumlu etkisi olacağını düşünüyoruz. Çünkü ne kadar ekonomik ve siyasi çıkarları gereği politika izleseler de, yine de Kürtlerin çok haklı davası biraz vicdanlı olan çevreleri etkiler. Bu yönlü daha ölçülü, daha dikkatli politika izlemelerini sağlayabilir.

Öte yandan bu heyet Kürt sorununun çözümsüzlüğünün nedeninin Türk devletinin politikası olduğunu, eğer sorunlar demokratik siyasal yollarla çözülmüyorsa buna yol açanın AKP hükümeti olduğunu açıkça ortaya koymuşlardır. Türk devletinin demokratik siyaseti ezdiğini, binlerce siyasetçiyi zindanlarda tuttuğunu, demokratik çözüm, demokratik mücadele imkanlarına fırsat vermediğini ortaya koymuşlardır. Bu durum karşısında Türk devletinin silah bıraktırma, ve ateşkes çağrılarının bir anlamı olmadığını söylemişlerdir. Çünkü şimdiye kadar defalarca tek taraflı ateşkesler yapılmış, ama hiçbirisinden sonuç alınmamıştır. Dolayısıyla sorun ateşkes değildir; ateşkesler zaten olmuştur. Çift taraflı olmamış, tek taraflı olmuştur.

‘ÇÖZÜM POLİTİKASI YOKSA ATEŞKES ANLAMLI OLMAZ’

Gelinen aşamada artık ateşkesin tek taraflı ya da çift taraflı olması da çok anlamlı değildir. Bir oyalama ve zaman kazanma için yapılacak hiçbir ateşkesin de anlamı yoktur. Gelinen aşamada artık Türk devletinin bir çözüm politikasının olup olmadığı önemlidir. Türk devletinin bir çözüm politikası yoksa, sorunu çözecek bir projesi yoksa tek taraflı da olsa çift taraflı da olsa ateşkesin hiçbir anlamı olmayacaktır. Bunu ortaya koymuşlardır. Binlerce siyasetçinin tutuklu olduğu yerde, Kürt önderlerine her türlü zulmün yapıldığı yerde herhangi bir çözüm iradesinin olmadığı yerde hangi yumuşamadan bahsedilebilir, çözüm için hangi zemin ortaya konulabilir? Çözüm için en azından zemin olması lazım. Binlerce tutuklunun olduğu yerde görüşme bile olamaz. BDP’nin binlerce tutuklusu olacak gidip AKP’yle görüşecek! Bu görüşme değil, bu bir şantaj ve dayatma olur. BDP 30 milletvekilinden ve birkaç il ve ilçe başkanından oluşmuyor ki! Binlerce üyesi, yüzlerce il ve ilçe başkanı, yöneticisi tutukludur. Bu, BDP'nin tasfiye edilmesi anlamına gelmektedir. BDP bu kadar insanın tutuklanmasını ve kendisine dayatılan tasfiyeyi görmezlikten gelebilir mi? BDP tasfiye edilecek, ama hiçbir şey olmamış gibi görüşme olacak! Ne böyle görüşme olur, ne de bu ortamda müzakere olur. BDP’liler herhalde bunu da ortaya koymuşlardır.

Eşbaşkanların Kürt sorununun çözümünde Kürtlerin makul çözüm önerileri olduğunu, Kürt halkının makul önerileri karşılanırsa bu sorunun kısa sürede çözüleceğini ortaya koyduklarını ve ABD'nin çözüme siyasi destek olmasını istediklerini sanıyoruz. Çünkü Kürt sorununun 20. yüzyılda dört parçaya bölünmesinden de, çözümsüzlüğünden de uluslararası güçler sorumludur. Bugün de Kürt sorununun çözümsüzlüğünden bu güçler sorumludur. İran’da, Suriye'de Kürt sorununun çözülmemesinin nedeni bile yine Türkiye'nin politikalarıdır. Türkiye Kürt sorununda çözüm adımları atsa, İran ve Suriye Kürt sorununda çözümsüz politikalar izleyemez. Türkiye Kürt sorunundaki çözümsüz politikaları sadece kendisi adına yürütmüyor, bölgede Kürtler üzerine egemenlik yürüten bütün şovenist politik güçler adına yürütüyor. Diğer ülkeler de Kürt sorununun çözümsüzlüğünde Türkiye'den destek alıyorlar. Türkiye ABD’den, Avrupa’dan cesaret alıyor; Suriye, İran, Irak ise Türkiye'nin Kürt sorunundaki çözümsüzlüğünden cesaret alıyor. İran, Suriye ve Irak Türkiye'nin Kürt politikalarının kendilerinin egemenlikçi Kürt politikalarına güç verdiğini düşünüyorlar. BDP heyeti ABD'ye bu politikaları anlatmış olmalıdır.

BDP ABD TEMASLARI

Yoksa BDP Avrupa’ya, ABD'ye gidecek, onlar da Erdoğan’ın söylediği gibi PKK ile aranıza mesafe koyun o zaman sizinle görüşürüz, sizi muhatap alırız diyecek, BDP de bunu dinleyecek! Türkiye bunun olmayacağını gördüğü gibi, ABD'nin de görmüş olması gerekir. Eğer ABD BDP heyetine, Eşbaşkanlara PKK ile aranıza mesafe koyun, vazgeçin, AKP politikalarına güç verin, destek verin demişse bu, Erdoğan’ın söylemlerinin Washington’da tekrarı olmuş anlamına gelir. Bu söylemler Türkiye'de söylendiği zaman BDP ve DTK tarafından ciddiye alınmıyorsa, orada da ciddiye alınmamıştır. Ama biz ABD'nin bu gezide BDP’lilere karşı böyle bir yaklaşım gösterdiğini ve bu tür diyalogların yaşandığını sanmıyoruz. Bazı gazeteciler ABD'nin BDP'ye bu tür telkinlerde bulunmuş olabileceğini söylüyorlar. Bir taraftan Barzani, bir taraftan ABD telkinde bulunacak, BDP AKP'nin kuyruğuna takılacak, AKP'nin çözümsüz politikalarının yedeği haline gelecek! Bunların olması mümkün değildir.

AKP'nin çözüm getirecek hiç bir politikası yoktur. Eski iktidarların yeni versiyonudur. Eski iktidarların yöntemine oyalama, aldatma ve psikolojik savaşı eklemiştir. AKP'nin bir çözüm politikası olsa zaten BDP de buna destek verir, Kürt Özgürlük Hareketi de destek verir. Zaten ateşkesler, görüşmeler AKP'ye fırsat tanımak içindi. Ama AKP bu görüşmeleri bir çözüm fırsatı için değil, tasfiye etmek için kullanmıştır. Bu yönüyle AKP politika değiştirmediği takdirde hiç kimse Kürt Özgürlük Hareketi'ne, Kürt demokratik hareketine AKP'nin politikalarına göz yumun ve oyalamalarını yutun diyemez. Kürt Özgürlük Hareketi'nin ve Kürt demokratik hareketinin bırakalım AKP'nin politikalarını yutması, tam tersine bu politikalara karşı mücadele ederek Kürt sorununun çözümünün ve Türkiye'nin demokratikleşmesinin gerçekleşeceğini bilir ve buna göre hareket eder. BDP de zaten bu bilinçle hareket etmektedir.

Bu görüşmenin şöyle bir anlamı vardır: ABD şimdiye kadar Kuzey Kürdistan'daki Kürt hareketini tanımıyordu, Kürtleri muhatap olarak görmüyordu. 29 Mart seçimlerinden sonra Obama, Ahmet Türk’le görüştü. Şimdi gittiler belki üst düzeyde olmasa da çeşitli hükümet yetkilileriyle ve sivil toplum örgütleriyle görüştüler. Bu aslında ABD'nin Türkiye'de, Kuzey Kürdistan'da etkili Kürt siyasi hareketinin PKK olduğunu, BDP olduğunu kabul etmesi anlamına gelmektedir. BDP’siz, PKK’siz bir Kürt politikasının yürümeyeceğinin ABD tarafından görülmesi olarak anlaşılmalıdır. Bunun da Kürt sorununun demokratik çözüme kavuşturması açısından ileride sonuçları olacak olumlu bir gelişme olarak görülmesi gerekiyor. Bu, Kürtlerin taleplerinin Türk devletine kabul ettirilebileceğini, Türk devletinin Kürt Özgürlük Hareketi'ni muhatap almaktan başka bir yolu olmadığını da göstermektedir. Nasıl ki Erdoğan silah bıraksınlar operasyon olmaz diyerek muhatabın kim olduğunu ortaya koymuşsa, ABD de bu tür görüşmeler içine girerek, BDP ile görüşerek Kürt sorununda kimin muhatap olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır.

Bu durum, Kürt demokrasi ve özgürlük güçleri eğer mücadele ettiği takdirde Kürt sorununun demokratik çözümünü Türkiye'ye de, Avrupa’ya da, ABD'ye de kabul ettirileceğinin; onların Kürt sorununun demokratik çözümünü kabul etmek zorunda kalacağını göstermektedir. Çünkü Kürt halkının talepleri o kadar haklıdır ki, günümüz dünyasında hiç kimsenin reddedemeyeceği taleplerdir. Bu talepleri ABD de, Avrupa da reddedemez. Bu açıdan bu görüşmelerin Kürt sorununun demokratik çözümünün gerçekleşmesinde olumlu etkileri olacağını düşünüyoruz. Bu açıdan biz bu görüşmelere olumlu yaklaştık, bu görüşmelerden olumlu sonuçlar çıkacağını düşündük. Nitekim AKP'nin rahatsız olması bunu göstermektedir.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: