22 Nisan 2012 Pazar

Yalan İpinde Atılan Takla Ve ‘Devletsiz Önderliğin’ Gücü

Veysi Sarısöz
en
 
Türk Hükümetinin ilkesi “dişine uygun gördüğünü” ısırmak, ısıramadığını da “ısırdıklarını” birlikte ısırmaya ikna etmek için “yalan ipinin” üstünde, artık ünlenen deyimle söylersek, “kırk takla atmak...”

Bu en tehlikeli “takla”dır.

Anlatalım.

Öcalan Kürtlerin yaşadığı bütün parçalarda, kiminin çoğunluğu tarafından, kiminin ise ihmal edilemeyecek bir bölümü tarafından “önder” olarak kabul edilen bir kişi.

“Ne var bunda “ derseniz, ben de size milyonlarca insanın “önder” diye benimsediği bu insanın “devletsiz” bir önder olduğunu hatırlatırım. Şunu da hatırlatırım; bu öyle bir önder ki, yalnız devletsiz değil, aynı zamanda “devleti altın tepside sunsalar” kabul etmeyen bir önder. Ve daha da önemlisi, “İmralı işkence evinde” esaret yaşayan bir önder... Daha daha ve daha önemlisi de, dokuz aydır en ağır tecrit yaşayan bir önder...

Roma İmparatorluğu çöktüğü zaman İmparatorun tek bir destekçisi kalmadı. Çünkü İmparator “devletli” bir önderdi. Aynı zamanda devletine daha fazla devletleri katan bir önderdi. Daha da önemlisi muktedirdi ve Hristiyanları arenalarda aslanların önüne atan, istediği köle Hıristiyan’ı gladyatör yapıp, öteki Hıristiyan gladyatörü öldürten bir önderdi. Devlet yok olunca İmparator da yok oldu.

Ama Hz. İsa o İmparator’un karşısına “devletsiz” bir önder olarak dikildi. Tutuklandı ve çarmıha gerildi.

Bugün Roma İmparatorlarını “önder” sayan tek bir Allah’ın kulu yok. Ama milyonlarca Hırıstiyan İsa’yı “önder” olarak tanıyor.

Hz. Muhammed, Roma İmparatorluğundan ve İsa’nın yazgısından ders çıkartan bir “önder”. “Devletsiz din” va’az eden bir önder. “Devletsiz” İslam’ın, yani farklı devletlerde yaşayan bütün Müslümanların peygamberi. Onun da devlete ihtiyacı yok. Öcalan, ilkçağ tarihinden günümüze “ulus devletlerin” kanlı geçmişinden kopmuş bir önder.

Demek ki, yalan ipinin üstünde kırk takla atanlar, Barzani’yi Öcalan’ın karşısına dikmek için her türlü sahtekarlığı yapanlar, bu “nitel farkı” hesaba katmalılar. Nasıl İsa’yı çarmıha gerenler ve Hz. Muhammed’in sevgili Halifesi Ali’nin ve Hüseyin’in kanını dökenler bu “devletsiz dinlerin” taraftarlarını yok edemediyseler, “devletsiz, esir ve işkence” altındaki önderi de milyonların vicdanından kazıyamazlar. Devletli Kürt lideri ile devletsiz kürt önderi arasında uçurumlar var. Devletli lider “devletinin” lideri olmaya mahkumdur. Devletinin “çıkarlarını korumak” için, yeri ve zamanı gelince kendi ruhunu bile satmak zorunda kalır. Bizim “devletli reel sosyalizm” deneyimimiz bunu çok acı öğretti. Dünya Devrimi diye yola çıkan sosyalizm, “kuşatma altındaki devleti korumak için”, dünya devriminin nice koluna sırt çevirdi, 1939’da o devleti korumak için Hitler’le “dostluk ve saldırmazlık” paktını imzaladı. Bugün ne yazık ki o devlet yok. O devletin son “önderi” devletsiz kaldığından beri “halksız” bir halde o kapitalist kurum senin, bu benim, beyhude dolanıp durmakta. Öcalan’ın “otoriter”liğinden söz edenler var, ama gerçek şu ki, o devletsiz önderdir. Acı çeken, işkence gören bir önder. Bu önder bütün “devletsizlere”, “devlet iktidarlarına dayanmayanlara”, bütün yoksullara ve ezilenlere “devletli önderlerden” bin defa, yüz bin defa daha inandırıcı bir önderdir. Çünkü onun “devlet çıkarı” yoktur. Sözümüz, Türk ve Kürt “devletli” “önderlere”dir. “Devletsiz önder” etkisiz kılınamaz. Devletli lider oyuna gelip “devletsiz önderi” yok etmeye kalkarsa, Roma İmparatorunun ve Muaviyenin kaderini paylaşır. Birinci dersiniz bu. İyi çalışın.

İkinci ders şu: Yalan ipinin üstünde atılan kırk takladan sonra her defasında ip üstüne sağ salim düşmek mümkün değil... Yere çakılabilirsiniz. Şu hale bakın. Bizim “taklacılar”, bir yandan kendi “sınırları” içindeki Kürtleri kanla ve kitlesel tutuklamalarla bastırırken, bir yandan da devletli yani “bölgesel” önder Barzani’yi Türkiye’de ve Suriye’de Kürt “önderi” düzeyine yükseltmeye kalkışıyor.

Barzani’nin böyle bir rol oynamak isteyeceğini ben şahsen sanmıyorum. O gerçekçi bir “yerel önder”. “Devletli bir önder için”, bütün Kürdistan parçalarındaki Kürtlerin “önderi” olmaya kalkmanın “Büyük Kürdistan” hedefine yürümek olduğunu Barzani bilir. Bunun ise, kendisini kuşatan dört devletle savaş anlamına geldiğini daha iyi bilir.

Bizim taklacılar Barzani’yi akıllarınca “tuzağa” çekiyorlar. Onu Irak’taki Şiilerle karşı karşıya getirmek için elden geleni yapıyorlar. Ve bunu yaparken, sonucun Güney Kürdistan’da “ayrı bir devlet” kurmak olacağını da biliyorlar.

Böylece, üzerinde takla attıkları yalan ipini de kendi elleriyle kesiyorlar.

Şu anda Irak Federal devletinin bir parçası olan Güney Kürdistan’da elde edilen kazanımlar Türk devletini sıkıştırıyorken, kendi “sınırlarındaki” Kürtler, “biz de en az Irak’ta varolan statünün hiç değilse benzerini isteriz” diyorlarken, “bağımsız bir Güney Kürdistan devleti” kurulduğunda başlarına gelecekleri bilmiyorlar. İkinci derse de iyi çalışmaları gerekiyor.
“Öcalan’ı yok etmek”, “PKK’yi kana boğmak”, “BDP’yi yıkmak” yolunda yürüyen AKP hükümeti, Kürt sorununda çözüme yanaşmadığı sürece, mukadder akıbetten kurtulamaz. Kendi elleriyle Türkiye’yi böler.
Dört devletin sınırlarında hiçbir değişiklik olmadan, bu sınırları anlamsız hale getirerek Kürt sorununu çözmek, Mezopotamya’da yeni bir “barışçı halklar uygarlığını” kurmaktır. Tersi etnik ve mezhebi savaşlardır.

Dersler böyledir.

Kaynak: Ozgur Gündem

Hiç yorum yok: