14 Nisan 2012 Cumartesi

Yaklaşan İsyan

 "Görünmez Komite" imzasıyla yayımlanan ve Türkçesi Sel Yayıncılık'tan çıkan "Yaklaşan İsyan" adlı kitap, içinde bulunduğumuz şartlar açısından bakıldığında politika kültürünü yenilemek, sisteminin amansız teşhirini yeni arayışlarla derinleştirebilmek ve şimdi dokunamadığımız çelişkilerin devrimci damarlara dönüşebileceğini öngörebilmek açısından okunmaya değer bir kılavuz.
  
''Görünmez bir komite'' tarafından kaleme alınan "Yaklaşan İsyan", büyük çoğunluğu Fransa'nın Tarnac köyünde 11 Kasım 2008'de tutuklanan dokuz kişiye açılan "terör" davasının temel kanıtlarından biri haline gelmiştir. Söz konusu kişiler Fransız ulusal demiryolu ağı üzerindeki elektrik hatlarına düzenlenen bir sabotaja karıştıkları ileri sürülerek "Terör amaçlı yasadışı örgüt kurmak"la suçlandılar. Bu dokuz kişiyle ilgili yalnızca ikinci dereceden zayıf kanıtlar bulunmasına rağmen, Fransa İçişleri Bakanı, yazmakla suçlandıkları ve "terörizmin el kitabı" olarak tanımladığı bu kitabı özellikle seçerek onları gelişmekte olan aşırı-sol bir hareketle ilişkilendirdi."

'BİRBİRİMİZİ NASIL BULACAĞIZ?'

Kendilerini "Görünmez Komite" diye adlandıran bir yazı kolektifince 2009 yılında yayınlanmış olan "Yaklaşan İsyan" adlı kitap, Kıta Avrupa'sında güncel politik atmosferi etkileyecek kadar güçlenen bir "dip dalgası"na dair ipuçları veriyor. Son 10 yıl özellikle Avrupa'da büyük toplumsal alt üst oluşların mayalandığı bir süreç olarak tarihe geçecek. Fransa'da mülteciler ve yoksullar, İngiltere'de liseliler, Yunanistan ve İspanya'da işçiler... Liberal muhafazakar ya da sosyalist demokrat tüm Avrupa düzen partileri işçilerin, emekçilerin, gençlerin gözünde bir öfke nesnesine dönüştü. Yaklaşan İsyan 2000'lerin başında Fransa'da ortaya çıkan devrimci bir arayışın birikim ve deneyimlerinin kılavuzlarından biri.

'SIRTIMIZDA BİR TABUPLA GEZİYORUZ'

Fransız (Karşı) Devrimi'nden bu yana burjuvazi, dilinden düşürmediği eşitlik, özgürlük ve adalet kavramlarının karşı saldırısı altında. 1789'da Fransız işçi, köylü ve yoksullarının devrimci enerjisini manipüle ederek iktidarı ele geçiren burjuvazinin tüm dünyaya 'askeri' bir biçimde ihraç ettiği kültürel mantığı modernizm (medeniyet) çöküyor. Çöken medeniyet 'kendi sureti'nde yarattığı dünyayı da çürütüyor. Çürüyen dünya, kendi yarattığı bireyi ve onun tüm insani ilişkilerini de çürütüyor. Bugün yaşadığımız ve tanık olduğumuz şey, ne bir ekonomik kriz ne de bir sosyal kriz. Biz evrensel bir medeniyet ve insanlık kriziyle karşı karşıyayız.

Bu krizi çözmek değil derinleştirmek isteyen, krizin failleriyle barışmayı değil savaşmak isteyenlerin seslerinden birine kulak veriyoruz. "Yaklaşan İsyan", bir entellektüel tartışmadan çok bir ayaklanma hazırlığı broşürü. Broşür, gündelikleşmiş ve kökleşmiş tahakküm olgusunu açığa çıkartıyor ve tahakkümün yarattığı yabancılaşmanın karşısına ayaklanma fikrini koyuyor. Ve en eski ve en cüretkar soruyu tekrar soruyor: Ne Yapmalı?

'SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ, HER ŞEY YERLE BİR EDİLMELİ'

Metnin dili oldukça(!) Avrupalı. Muhattabıysa ayaklanmanın doğrudan öznelerinden çok ayaklanmanın aynı zamanda hedefi olacak yaşam biçimlerinin sahibi kentli, küçük ve orta burjuva, kültürlü, beyaz sınıflar... Yaklaşan İsyan, proleteryaya, göçmenlere, lümpen proleterlere doğrudan seslenmiyor. Onun hedefinde sistem tarafından "Kitlesel Kişiselleşme" yoluyla sakat bırakılmış, kendiliğinin peşinden koştukça yorgun düşmüş, sürekli bir çökmek-üzere benlik ile ayakta kalmaya çalışan sistemin bireyi var. Kariyer planlamalarıyla yıllarını geçiren, kurduğu her duygusal ilişkiyi bir şirket ortaklığına dönüştüren, antidepresanlarla, vitaminlerle ve kitlesel pornografiyle ayakta kalmaya çalışan kapitalist modernitenin bireyi bir varsayım olarak çatırdıyor. Yaklaşan İsyan ise hiçbir şeyi onarmak istemiyor...

Metin bir sondaj yapıyor. Avrupa topraklarında uzun süredir esamesi okunmayan devrimci radikalizmi yeniden çağırıyor. Metnin aciliyetle vurguladığı insanlığın büyük yıkımı; "Tarihimiz bir sömürüler, göçler, savaşlar, sürgünler ve her türlü kökün yok edilişi tarihi. Bizi bu dünyada bir yabancı, kendi ailemiz içinde konuk durumuna düşüren her şeyin hikayesi bu. Eğitimle dillerimize, TV yarışmalarıyla şarkılarımıza, kitlesel pornografiyle bedenlerimize, polis aracılığıyla şehirlerimize ve ücretli emek yoluyla arkadaşlarımıza el konuldu." Bu yıkım karşısında yeni bir dünya, yeni bir insan, yeni bir kültür tasarlamak zorundayız; peki Nasıl Yapmalı?

İSYANIN MEKANI VE ZAMANI

Kır ölmüştü şimdi sıra kentlerde. Kentlerin yerini metropoller alırken, savaş artık uzun süreli bir dizi mikro polis operasyonu olarak devam ediyor. Metropoller, kitlesel yabancılaşmayı ve denetimi mükemmelleştirirken, aynı zamanda "kendi mezar kazıcısını" yaratıyor. Yaklaşan İsyan, kendi çöküşünden kaçan bir dünyanın kara delikleri olan metropollere bir devrimci olanak olarak bakıyor. Küresel kapitalizmi ayakta tutan şey artık "akış"tır. Bu akışı işaret ediyor Görünmez Komite. Ulaşım, enerji ve iletişim ağlarıyla ayakta duran sömürü çarkını durdurmayı ve onu krize dönüştürmeyi öneriyor. 

Nesiller boyunca disipline edilmiş, pasifleştirilmiş, sadece tüketerek tatmin olan ve sadece sistem için ürettikçe hayatta kalabilen sistemin bireyi sürdürülemez bir krize dönüşmüş durumda. Çevre felaketi, yerini çevrenin kendisinin felaket olduğu ve çevrecilerin doğayı yağmalayan kapitalist tekellerin koltuk değneği haline geldiği bir zamana evrildi. Özgürlük ve demokrasi kavramı bir yüzyılda eridi ve yerini totaliter tiranlık aldı. Edebiyat ve sanat, özgürlüğün olmadığı bir dünyada kitlelere biçimsel bir özgürlük paketi sunar hale geldi. Elbette bu özgürlük, sınırsız melankoli, boğucu duygusallık, biçim fetişizmi ve hastalıklı bir 'tarafsızlık'la gerçekleşti.

Batı medeniyetinin kültürel mantığı modernite, kendini sürdürebilmek için akışkanlaştı ve ezilenlerin öfkelerini kuşatan yapışkan bir maddeye dönüştü. Burjuvazi bütün sınıfları kendisi gibi düşünmeye ve yaşamaya zorlarken sınıf olarak kendini inkar etti. Dinler kapitalist sömürüyü kolaylaştırmak için bir din olarak araçsallaştı.

Yaşanan insanlık krizinin, her toplumsal ve insani ilişkide bir görünümü var. Totaliter denetim toplumları insanın bütün manevi bağlarını kopartıp yerine düzenin tüketim ve iktidar kodlarını işlerken, en fazla da isyan etme hakkı gasp edildi. Sistem kendimize kendi gözleriyle bakmamızı dayatıyor. Bizleri birer başarısız, doyumsuz, geleceksiz, her şeyle ve herkesle rekabet eden yapma bir bireyselleşmeye zorluyor. "Depresyonda falan değiliz, grevdeyiz!" 

Mülksüzlük ve mutsuzluk kitleselleşti. Mülksüz ve mutsuz kitlelerin her özgürlük arayışının karşısına askeri ve polisiye şiddet kampanyaları dikildi.

İŞE KOYUL!

Kitabın hemen her sayfasında vurgulanan temel bakış açısı; 'Biz felaket tellallığı yapmıyoruz. Zaten felaketin tam ortasındayız.' Topraklarımızdan çok da uzak olmayan bir yerde farklı toplumsal ve sınıfsal koşullarda devrimci bir arayışın satır aralarında "ortak bir dil ve ortak bir düşmana sahip" herkesin ortak mücadele hattına çağrısını görüyoruz. Göreceliliğe karşı hakikat kurmak ve savunmak gerekliliğini ve olanaklarını soruyor kitap. Yaklaşan İsyan, okuruna aksiyonel bir sesle, "Devrimi erteleme. Komünler kur" çağrısı yapıyor. Özgürlüğü bugünden deneyimleyebileceğimiz, kurmak istediğimiz hakikat rejimi için şimdiden fikirler ortaya koyabileceğimiz bir güncellik fikri kitabın belkemiğini oluşturuyor. 

Kitap Avrupa'da son 50 yıla damgasını vuran büyük huzursuzluk ve hoşnutsuzluğun dayandığı sınırı ortaya koyan metinlerden biri oldu. Huzursuz ve mutsuz Avrupalı ezilenler 1871'in Paris'inden gelen sese bir kez daha kulak vermek zorundalar. Yaklaşan İsyan devrimcilik fikrinin bugünkü koşullarda yeni motivasyonlarla tekrar inşa edilmesi üzerine yazılmış önemli ipuçları veren, içinde yer yer anarko-sendikalist, yer yer nihilist, yer yer anarşist nüveler barındıran oldukça genç bir metin. 

Kitabın ayaklanmacı ruhu isyanı öven arayışı, örgütlenme ve silahlanma çağrısı dikkate değer başlıklar olarak öne çıkıyor. Sömürünün, yoksulluğun ve adaletsizliğin başlı başına bir rejim haline geldiği 21. yüzyılda yabancılaşma ve tahakküm karşıtı hareketlerin de devrimci dinamikler ortaya çıkartabileceğine dair işaretler veriyor. 

Kitap, kadın hareketinden çevreciliğe, kimlik mücadelelerinden emek eksenli mücadelelere kadar bir çok alanda yeni bir dil ve yeni bir politik alan tasavvur ediyor. 

Yaklaşan İsyan, içinde bulunduğumuz şartlar açısından bakıldığında politika kültürünü yenilemek, sisteminin amansız teşhirini yeni arayışlarla derinleştirebilmek ve şimdi dokunamadığımız çelişkilerin devrimci damarlara dönüşebileceğini öngörebilmek açısından okunmaya değer bir kılavuz. 

Devrimciliğin güncelliğini koruduğu coğrafyamızdan Avrupa'nın yoksul gettolarında özgürlük arayan çocuklara selam ederek ve 'yeni'nin ancak devrimci bir süreçte ortaya çıkabileceğinin altını çizerek...

"O halde bir ön koşul ve deney olarak komünizm!"

Hiç yorum yok: