14 Nisan 2012 Cumartesi

Türkiye Suriye'ye Saldırmak Zorunda, PKK de Savunmak!

Türk Devleti mecburdur saldırmaya. Bundan birkaç yıl önceki yazılarımdan birine değinmiştim. Osmanlı'nın, Halep'i olan Suriye'yi yönetemeyecek, sonrasında Mısır'ı kendine bağlayamayacak bir Türkiye yıkılmaya mahkumdur diye.
 
Malumu yazmak en zoru. Kaçtır yazmaya çalışıyorum, eli yüzü düzgün, derli toplu bir yazı çıkaramıyorum. Türkiye Suriye'ye askeri müdahelede bulunacak. Mesele bu. Bunu yazıya dökmek zor.

Marquez'in en önemli eseri sayılan romanı Türkçe'ye Kırmızı Pazartesi ismiyle çevrilmiş. İncecik bir kitaptı. Elime aldığımda şaşırmıştım, Rus ve Fransız klasik dönem romanlarıyla kıyaslayıp. Okuyup da birşey anlamamam ise tam bir rezillikti. Bir tek kendime itiraf edebiliyordum birşey anlamadığımı. Öyle birşey ki, kitabı okuyup bitirmiş ama ne anlamam gerektiğine dair en ufak bir fikrim dahi oluşmamıştı. Sonra bir cesaret, bileceğini tahmin ettiğim birine sormuş da öğrenmiştim. Meğer kitabın büyüklüğü, her daim herkesin bildiği ve yokmuş, olmayacakmış gibi 'normal' yaşamına devam ettiği 'ölüm'ü anlatmasıymış. Ölüm her an yanıbaşımızda ve tüm yaşantımız o yanıbaşımızda, bir sonraki anda değilmiş gibi yaşamakla geçmekte.

Türkiye'nin Suriye'ye girecek olması böyle bir mesele. O kadar malum ki.

Irkçı Türk devleti Suriye'ye askeri saldırıda bulunacak. Alternatifsiz bir durumdan bahsediyoruz.

Türk devleti mecburdur saldırmaya. Bundan birkaç yıl önceki yazılarımdan birine değinmiştim. 

Osmanlı'nın, Halep'i olan Suriye'yi yönetemeyecek, sonrasında Mısır'ı kendine bağlayamayacak bir Türkiye yıkılmaya mahkumdur diye.

Türkiye Devleti Osmanlı'dan sonra değişmediğine inandığı, Osmanlı'nın ise Bizans'tan devraldığı bir strateji haritası üzerinde oynuyor. Balkanlarda yapılan yatırımlar, Arap Ortadoğu'ya olan ilgi, vs hep bu strateji ile ilgili.

Birkaç yıl önceki yazımda PKK'nin Güney'de Qandil'de ve Güneybatı'daki varlığının Türk Devleti'nin içe kapanmasının ve çökmesinin sebebi olacağına değinmiştim. Buna göre Qandil'den sökülemeyen bir PKK, Türkiye'nin Güneybatı Kürdistan'ı aşamamasının, dolayısıyla eski ismi Halep olan (Suriye, Lübnan, İsrail + Filistin ve Ürdün'den oluşan) bölgeye girememesine sebep olur demiştim. Kısacası PKK Güneybatı'da direnir, Türk devletine  geçit vermez ve daha yolun başında mağlup olurlar.

Anadolu'dan çıkamayan, Halep'e uzanamayan 'Anadolu Devleti', yani bugünkü ırkçı Türk Devleti, Güneybatı Kürdistan'ı geçip daha aşağılara ilerleyemezse Kürdistan'dan bir bütün çekilmek zorunda kalır. Kürdistan'ı kaybeden TC'ninse batılı devletlere satabileceği hiçbir 'malı' kalmaz. Boğazlar mevzusunda müttefiki olduğu Batı'ya karşı Ruslarla ortak politika takip eden Türkler, Kürdistan'ı yitirdiği takdirede Ruslara karşı Batı'ya yanaşmak zorunda kalır. Rus korkusundan Batı'ya inanılmaz tavizler vermek zorunda kalır. Muz Cumhuriyeti'ne döner.

Türklerin elinde iki stratejik değer vardır. Bir Boğazlar, diğeri Kürdistan. Birinde olan hakimiyetiyle diğerini teminat altında tutmak Türklerin stratejisi. Bu sayede hem doğuda olan Rusları, hem de önceden İngiltere bugünse ABD olan Batı'yı idare ediyorlar. Veya ediyorlar-dı diyelim. Güney Kürdistan'a devlet statüsü ve yakında da bağımsızlık statüsü tanımakla ABD, öncesinde şerh koyduğu Lozan sınırlarına müdahele isteğini alenen belli ediyor. Türklerse ABD'ye karşı müdafaa olarak 'expansionist', genişlemeci bir savunma stratejisi izlemeye çalışıyorlar.

Bu stratejide Türkler Ruslara yanaşamaz, ABD'yi ise karşısına alamaz. Dolayısıyla ABD yanlısı görünüp ABD'yi bir politikaya mecbur etmeye çalışıyor. Bu politika ise kısaca "buraları senin adına ben yönetirim, bana bekçilik rolü ver" şeklinde özetlenebilir.

Oysa 21. yy'da ABD'nin Kürdlere karşı nefret taşıyan böylesi ırkçı bir devlete bekçilik vereceğini sanmak tuhaflık olur. Hele ki, ABD'nin asıl stratejisi Orta Asya'ya ulaşmak iken, Türkler kendilerine biçtikleri rolü üstlenecekleri oyun bulamazlar.

Yine de denemeli Türk devleti. Başka çaresi yok. Suriye'ye bu nedenle saldırmak, ön almak, orada bir 'zafer' ve 'egemenlik' ilan etmek zorundalar.

Kısası, Güneybatı Kürdistan Türk devletinin saldırısına hazırlanmalıdır.

PKK'nin Karayılan ağzından açıkladığı savunma stratejisi, "Araplara karşı yerel direniş, Türk saldırısına karşı Kuzey'de savaş" olarak özetlenebilir. Kulağa oldukça akıllı bir savunma stratejisi olarak geliyor. PKK geçen sene şehir saldırılarında gösterdiği eksiklikleri göstermez ve lojistik hazırlıklarını önceden tamamlayıp yetiştirebilirse muhtemelen uygulanması da mümkün olacaktır.

Suriye'de olan bitene dair, Kürdleri aşan uluslararası planda kimler çatışıyor onu anlamak için yazıyı biraz uzatayım. Böylesi bilgiler kendi stratejimizi geliştirmek için elzemdir.

Suriye'de çatışan global güçler Rusya ve ABD'dir. ABD, Kürdistan + Azerbaycan senaryosuyla önce Hazar'a, oradan da Orta Asya'ya ulaşmak istiyor. Bunu becerebilirse mevcut konumunu en aşağı bir yüzyıl daha sürdürür hesabında. Bir asrı aşkındır bunun peşinde ABD. Yok ulaşamazsa, sahip olduğu gücü pek çok başka devletle paylaşmak zorunda kalacak.

Rusya, ABD'nin kendi arka bahçesi olan Orta Asya'ya ulaşmasını engellemeye çalışıyor fakat Suriye'de mevcutta süren gelişmeleri yönetmeye becerikli bir geçmişe sahip değil. Rusya, güçsüzlerle savaşan ve yenen, güçlülerle çatışmadan diplomasi yoluyla rekabet eden bir devlet geleneğinden geliyor. Suriye'de Rusya'nın direnişi yenilmeye mahkum bir direniş.

Rusya'nın bölgede bel bağladığı oyuncular Suriye ve İran. Cengiz Çandar, PKK'nin bu ikisiyle 'iş tutmak' zorunda olduğunu yazmış. Kendi isteğini açık etmiş diyelim. PKK öyle bir oyuna gelmeyecektir. İlla ki Kürdlerle ittifak aramak zorunda olan ABD ile uzlaşmaz çelişkiye düşürmeyecektir kendini. Baas rejimiyle batan bir gemiden mal kurtarmak şeklinde özetlenebilecek  ilişkilere girmiş ise de, buna en fazla mantıklı iş denir.

M. Husedin (@MHusedin)

Hiç yorum yok: