13 Nisan 2012 Cuma

Türkiye Suriye'ye Gidecekmiş!

Türkiye Suriye'ye gidecekmiş. Gitsin, üç defa da ben gitmiştim. Bir defasında, Halep Şam arasındaki kaçak otobüs yolculuğunda, bütün otobüs yolcularının parmak ve dudak izlerinin kaldığı bardaktan kana kana su içmiştim. Muavin, tek bardakla herkese su dağıtıyor, teypten hepimizi yerinde oynatan bir Arap şarkısı yükseliyordu.

Aşırı kullanılmaktan çaputa dönmüş sahte kimlikteki doğum yerimi; anne ve babamın ismini öğrenmeye çalışıyordum ki, ilk durakta Suriye İstihbaratı Muhaberat'ın elamanları içeri doluşmuştu. Neyse ki, Kamışlolu Kürt arkadaşım sağır ve dilsiz olduğumu söyleyerek, atılanların en azından bir iki yıl unutulduğu Suriye hapishanelerinin kapısından koparıp almıştı beni.

Vatandaşı olan 20 milyon Kürdün sadece dilini ve kültürünü değil, yedi ced geçmişini yasaklayan; 20 milyon Aleviye tek din görevlesi münasip görmediği gibi onlara sık sık cellatlık yapan Türk devleti Suriye'ye girecek ve üstelik oraya demokrasi götürecekmiş!

Vallahi çok güldüm. 12 Eylül'de üç aylık polis sorgusunda iken cezaevini özlerdik. Ah bir cezaevine ulaşsak, yatağımız olsa, ne bileyim üç öğün dayaksız yemek yiyebilsek... Bu özlemle geldiğimiz askeri cezaevlerinin kapısındaki sevincimiz, elbiselerine sığmayan iri gövdeli eli kalaslı komandoların "Allah Allah Allah" diye saldırmaya başlamasıyla kursağımızda kalmıştı. O yıllardan aldığım çok isbetli bir kalas darbesinin kafatasımı boydan boya çatlattığını, sonra hiç haberim olmadan kendiliğinden kaynadığını İsviçre'de çektirdiğim kafa filminden öğrenmiştim.

Ama olsun, Türkiye "Allah Allah" diye Müslümanlara saldıracak komanadolarıyla Suriye'ye girecekmiş. Osmanlı İmparatorluğu da Alman gazıyla, bayrak çektiği iki Alman gemisiyle Rusya kıyılarını bombalamış, dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda 4 milyon kilometre kare toprak kaybederek geriye sadece Kürdistan üzerine abanmış şimdiki ırkçı Türkiye Cumhuriyeti'ni bırakmıştı.

Vatandaşına devletlik değil cellatlık yapan, milliyetçi Türk muhafazakarlığına ve Kemalist diktatörlere de cennet gibi bir ortam sunan Türk ırk devletinin demek kanı kaynıyor ki, Suriye'ye girecek. Vallahi girsin.

Kürdistan'ı dört parçaya bölmüş dörtlü sömürgeciliğin içine düştüğü halleri görüyorsunuz. Paslı zincir kırılmalarını herhalde duyuyorsunuz. Doğu cephemizde rejimiyle birlikte sınırlarının parçalanmasının hesapları yapılan İran var... Güney cephemiz üç parçalı Irak... Güney Batı'da toz duman edileceği günü belirlenmiş Suriye... Kuzeyde, 20 milyon Kürde Kürtçe bir ana okulu dahi açtırmayan Türk ırk cumhuriyeti...

Türk ırk cumhuriyeti, kandırmaklık çeyrek demokrasisiyle Suriye ve İran'a abanmakla bu ülkelerdeki geleceğin Kürt statüsünü engelleyip, kendi Kürt sorunun üzerine kapanarak 21. yüzyılın Kürt fırtınasından kurtulacağını sanıyor.

Ne muhteşem yazgı! Kürdistan'ı kardeş payı yapanların şimdi birbirlerinin rejimleri ve sınırlarıyla oynamanın resitalini izliyoruz.

Ben de Suriye'ye girmiştim. Hevallerin elime tutuşturduğu Suriye kimliğindeki doğum yerini ve anne ile babanın ismini ezberleyemeden kendimi zor bela Türk ırk cumhuriyetinin halkıma çizdiği mayınlı arazinin bu tarafına atmıştım...

Ama bu kez Türk basını daha temkinli... Allah Allah deyüp, sınıra koşan yok gibi. Çünkü biliyorlar ki, bu iş Güney Kore'ye asker yolculamaya benzemiyor. Suriye'ye gireseler, Kürdistan üzerine oturtulmuş sömürgeci tahtın ikinci ayağı da kırılacak ve altından çıkamayacaklar. Suriye'ye gitmeseler nur topu gibi ikinci bir Kürdistan kurulacak ve sıra Kürdistan'ın ana gövdesi Kuzey Kürdistan'a daha çabuk gelecek..
.
Şair, celladı yatağından uyandırıp şöyle demişti:

Cellat uyandı yatağında bir gece
"Tanrım" dedi "Bu ne zor bilmece:
Öldükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe..."

bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: