14 Nisan 2012 Cumartesi

Sincan'dan Roboski'ye 28 Şubat Darbesi

Cahit Mervan

 
AKP ve Tayyip Erdoğan’ın ‘siyasi doğum günü’ olan 28 Şubat post-modern darbesini planlayan ve gerçekleştiren generallere yönelik başlatılan operasyon hiç şaşırtıcı olmadı. Beklenen bir gelişmeydi.

Çevik Bir başta olma üzere bir dönemin dokunulmazlarına, dokunulması Türkiye ve Kürdistan kamuoyunda aynı tepkiye, heyecan ve coşkuya yol açmadı. Her alandaki makas farklılığı burada da kendisini gösterdi.

28 Şubat sürecinde generallerin emir ve talimatı içinde manşet atan gazeteler dahil olmak üzere Türk basını, Bir ve ekibine karşı yapılan operasyonları, son derece kemiksiz ve omurgasızcasına, kendi katkı ve paylarını unutarak veya unutulduğunu düşünerek ‘bir demokrasi şöleni’ gibi öne çıkardılar. Köşe yazarları operasyonun başlamasıyla birlikte analizlere giriştiler. Köşelerini 28 Şubat’ın kötülüklerine ayırdılar. Bu kirli işte katkılarının olmadığını ispatlamaya çalıştılar.

SİNCAN’DAN ROBOSKİ’YE

Açılan makasının bu tarafında ise farklı bir ruh hali egemen. Kürdistan kamuoyu temkinli. Doğrudur. Darbecilerin gözaltına alınmasından ‘rovanşist duygularla’ da olsa Kürtler memnunluk ve sevinç duyuyorlar.

Ancak Kürdistan halkına, Türkiye’de barış ve demokrasi isteyen güçlere karşı ‘bin operasyon’ yapan bu ekibin ‘derin ilişkisinin’ açığa çıkarılacağı konusunda hayli kuşkulular. Soruşturmanın tıpkı Ergenekon, Balyoz davalarında olduğu gibi ‘Fırat’ın Doğusu’na geçmeyeceğini düşünüyorlar. Bu operasyonların arkasında duran siyasi iradeye, yani Gülen-Erdoğan bloğuna karşı derin bir güven sorunu yaşıyorlar.

Kürdistan kamuoyu, Kürt halkı, parti ve sivil toplum örgütleri bu iktidarın darbeci gelenekle, onun ruhuyla, derinlikleriyle, hesaplaşacağına, temiz ve demokratik bir toplum için bunu yapacağına asla, ama asla inanmıyor.
Peki neden?

Çünkü 28 Şubat darbecilerinin 15 yıl sonra soruşturmaya tabi tutan iradenin, 28 Şubat’ı fersah fersah aşan uygulamalarını her gün, her saat yaşıyorlar ve hissediyorlar da ondan.

Sincan’da 4 Şubat 1997 günü yürüyen 20 tank ve 15 zırhlı aracın, 2011 yılında Kortek’te altı aylık Solin bebek ve akrabalarını, Kazan vadisinde 36 gerillayı ve Roboski’de 34 Kürt gencini katleden F16 uçaklarına dönüştüğünü biliyor da ondan.

KCK adı altında yürütülen operasyonların bir Kürt kırımı olduğunu, Gülen-AKP iktidar odağınım ‘bin operasyona’ rahmet okutan komplo yaptığını, tehdit, şantaj ile çözüm ve diyalogdan yana olan gazeteci ve yazarları tıpkı Andıç döneminde olduğu gibi derdest ettiklerini, psikolojik savaşta Batı Çalışma Grubuna fark attıklarını ve hiçbir ahlakı sınır tanımadıklarını biliyorlar da ondan.
28 ŞUBAT’IN ESAS HEDEFİ KÜRTLERDİ

Kaldı ki daha önceki bütün darbelerin olduğu gibi 28 Şubat’ın en büyük hedefi Kürtler idi. Ve bu nedenle darbenin en büyük mağduru da Kürtler oldu.

Çevik Bir ve ekibi görünürde irticayı önlemek, Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi’ni kapatmak, hükümeti indirmek için tankları Sincan’da yürüttü. Post-modern bir darbe gerçekleştirdi. Ancak Milli görüşün lideri Necmettin Erbakan’ı ve onun çizgisine sadık yol arkadaşlarını tasfiye ederken, o geleneğe sırtını dönen, tankları görünce ‘biz değiştik, milli görüş gömleğini çıkarıyoruz’ diyen Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının yolunu açtı. Şimdi AKP listesinde TBMM koltuklarına yapışan bazı milletvekilleri, bürokratlar o dönem darbecilerle kol kolaydı.

Öte yandan 28 Şubat darbesi 90’lı yılların başında Kürdistan’da ‘sineği yok etmek için bataklığı kurutmak’ olarak adlandırılan o kirli, özel savaş politikalarının devamı için yapıldı. Kürdistan’daki savaşta bir türlü başarı kazanamayan ekip kendisine yeni bir meşruiyet alanı açmak zorundaydı. Yani ‘irtica’dan önce hedefte Kürtler vardı.

İRTİCA BAHANE, SAVAŞ ŞAHANE

Çevik Bir’in başında bulunduğu Batı Çalışma Grubu esas olarak Kürdistan Ulusal Hareketine karşı pratik-politik komplolar kurmak, özel savaş politikalarını oluşturmak işi ile meşguldü. 28 Şubat 1997’de o meşhur MGK toplantısı sonrası olup bitenler, esas amaç ustaca ‘irtica tehlikesi’ ile gizlendi.

Refah hükümeti esas olarak Kürdistan sorunun geldiği aşama nedeniyle yıkıldı. Necmettin Erbakan’ın hem ‘İslamcı’ kimliği, hem de Kürt sorununda diyalog ve müzakere eğilimi içinde olması Türk devletinin ‘çekirdeği’ ve uluslararası güçler tarafından yeni sürece uygun bir partner değildi. Bu nedenle ‘laiklik elden gidiyor, Türkiye İran’a dönüşecek’ propagandaları üretildi.
Refah Partisi saflarında, milletvekilleri arasında ve bizzat Necmettin Erbakan’da Kürt sorununu barışçıl yollardan çözme eğilimi giderekten güç kazanıyordu. Refah Partili milletvekillerinin yaptığı açıklamalar, esir askerlerin alınması için Güney Kürdistan’daki gerilla alanlarına yapılan ziyaret ve nihayetinde Erbakan’ın PKK lideri Abdullah Öcalan’a ‘bu işi diyalogla çözelim’ yönündeki mektupları bunun en somut kanıtıydı.

Kaldı ki 28 Şubat’ta tankları Sincan’da yürütenler Kürdistan’daki savaşta başarısız kalmıştı. Kürt hareketini tasfiye edememiş, 40-50 bin kişilik ‘sınır ötesi’ askeri operasyonlara rağmen başarı sağlayamamış bir ekipti. Ancak bu ekip iktidarda kalmak için olmayan bir tehlike ve korku yarattı. Basını bu işte tepe tepe kullandı. Manşetler korku filimi gibiydi.

28 Şubat darbesini yapanlar daha bir kaç ay öncesin kadar, bizzat ülkenin başbakanının da isteğine uygun olarak PKK’nin ilan ettiği tek taraflı ateşkese rağmen Güney Kürdistan’a yaklaşık 50 bin kişilik ‘Çekiç Harekatı” yaptılar. Erbakan ve ekibini devre dışı bırakarak, olası bir barışçıl sürecin kapılarını kapattılar. Yeni bir kanlı sürecin kapısını araladılar.

Askeri operasyonları artırdılar, çözüm isteyenleri Andıçladılar, dahası daha fazla kan ve göz yaşına yola açan, çözümü erteleyen daha büyük operasyonlara, örneğin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın bir komplo sunucu esir düşmesine yol açan operasyonda ‘taşeron’ işini üstlendiler. Kürtlere karşı sayısız suç ve günah işlediler.

28 Şubat’ı yapanlar, Sincan’da tankları yürütenler 15 yıl sonra ‘hesap’ verecek. Peki ya 14 Nisan 2009’da, yani KCK’nin ilan ettiği tek taraflı ateşkesten bir gün sonra siyasi soykırım operasyonlarını yapanlar, 2011 yılının son gününde 34 Kürt gencini katlederek Kürdistan’ı derin bir acı ve yasa boğanlar ne zaman hesap verecek?

Esas soru budur. Gerisi Kürdistan kamuoyunun ilgi ve alakasına laik değildir.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: