Gayri Nizami Harp
Sınırları kurallarla belirlenmemiş bir
savaştır. Düzenli olmayan bir savaştır. Gayri Nizami Harp daha çok
gerilla savaşı için kullanılan bir tabirdir. Gerilla savaşı gibidir.
Düzenli orduların, birliklerin yürütmediği bir savaştır. Yani savaşı
kendi kurallarına göre belirliyor. Sürekli hareket halindedir. Sabit
üslenme noktaları yoktur. Zamanı geldiğinde küçülüyor, zamanı gelince
büyüyor. Kendi içinde esneme kapasitesine sahip. Özgün koşullarda
yürütüldüğü için diğer normal savaşan birliklerden çok daha fazla
hareket koşulları isteyen, ona göre ruhen ve bedenen hazırlıklı olan
kişiler tarafından sürdürülen bir savaş, gerilla savaşıdır. Gerilla için
derler ki, bir keçinin geçemediği yerden geçer. Küçük bir birlik
halinde örgütlenen gerillanın kendisinden kat be kat büyük olan düşman
gücünü alt edebileceği bilinir. Bu gerillanın gücünün doğa ve devasa
rakipler karşısında pes etmeyen durumunu ortaya koyar. Bu şekilde
gerilla savaşı için getirilen tanımlar vardır. İşte bunun için Gayri
Nizami Harp, gerilla savaşı ve mücadelesi için kullanılan bir tanımdır.
Elbette
düşmanın uyguladığı ya da özel savaş içindeki Gayri Nizami Harp bundan
farklıdır. Özel savaş içinde uygulanan bu yönteme Gayri Nizami Harp
denmesinin nedeni, özel savaş güçlerinin kendisini gerilla gibi
örgütleyerek, gerilla gibi hareket eden bir konumda tutmak istemesinden
kaynaklıdır. O da gerillaya ya da düzenli olmayan birliklere karşı
düzenli orduyla mücadele edilemeyeceğini ve sonuca gidilemeyeceğini
görür. O nedenle de düzensiz olan ve düzenli ordu gibi örgütlenmeyen
gerillaya karşı da kendisini öylesi bir güç olarak örgütlemeyi hedefler.
Bunun için gerilla hangi koşullarda yaşıyorsa, onun da o koşullarda
yaşayabilecek bir şekilde gücünü hazırlaması ve eğitmesi gündeme gelir.
Gerillanın eylemi vur-kaç ise, baskın, sabotaj ve suikast ise o da o tür
yöntemleri kullanmayı esas alır. Yani gerillanın yöntemiyle gerillaya
karşı bir mücadele yürütür. Gerillanın yöntemlerini kullanarak,
gerillaya karşı mücadele ettiği için bunlara gerilla denmemiş,
kontrgerilla denmiştir. Gerilla yöntemlerini kullanarak gerillaya karşı
savaşan güce, kontrgerilla yani karşı-gerilla tanımı getirilmiştir. İşte
bu güçlerin yürüttüğü savaşa Gayri Nizami Harp deniyor.
Özel
savaş stratejistlerinin ortaya koyduğu Gayri Nizami Harp bu şekilde
açımlanabilir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kuzey Atlantik Savunma
Paktı( NATO) kuruluyor. Bunun dışında dünyanın diğer kıtalarında da
CENTO, CEATO gibi askeri paktlar oluşuyor. NATO bünyesinde yer alan
ülkelerde ise hem sosyalist ülkelere hem o ülkelerde gelişecek sınıf
mücadelelerine hem de gelişen sömürge halkların bağımsızlık
mücadelelerine karşı örgütlenmeler içine giriliyor. Bu örgütlenmeler
gizli örgütlenmelerdir. Açık, legal örgütlenmeler değildir. Bu
örgütlenmelere NATO’ya üye ülkeler içerisinde ‘gizli NATO’lar adı
veriliyor. Bu gizli NATO’lar diye oluşturulan örgütlenmelerin temel
görevi ise kapitalist sisteme karşı bir tehlike varsa, ona karşı
gizliden mücadele yürütmek ve bu ülkelerde gelişen devrimci mücadeleler
varsa onlara karşı mücadele etmektir. Eskiden Doğu Bloğu Ülkeleri vardı,
reel sosyalist ülkeler vardı. O ülkelerin bu ülkelere karşı bir
harekâtı gerçekleştiği zaman da bu ülkelerde, bu devletlerin direniş
birliklerinin oluşturulması görevi vardır. Bu temelde görevler
atfedilerek oluşturulan örgütlenmeler de bu gizli NATO’lar
kapsamındadır. Bu örgütlenmeler gizli tutuluyordu. Daha çok devlete
bağlılığı ispatlamış, milliyetçi, devletçi fikirlerle donatılmış
kişilerden oluşuyordu. Bu örgütlerin ideolojik söylemleri de vardır ve
kendilerine isimler veriyorlardı. Vermiş oldukları isimler genel olarak
'Vatanseverler' anlamına geliyor. Dünyanın neresinde olursa olsun bu
oluşan gizli NATO’larda yer alan kişiler kendilerini ‘Vatanseverler’
olarak adlandırıyorlar. Doğal olarak onların ideolojileri ve düşünceleri
de ulusalcı, milliyetçidir. Ulusal ve milliyetçi düşünceler etrafında
bir araya gelen bu kesimler, kendi aralarında derin, gizli ilişkiler
oluşturarak hem toplum, siyaset üzerinde etkili olmaya, hem de gizliden
gizliye toplumu yönlendirmeye çalışan bir güç olarak toplum yaşamında
yer alıyorlardı. Bunlar Türkiye, Yunanistan, Fransa, İspanya, İtalya ve
her yerde örgütlenmişlerdir. Bunların her yerde almış oldukları farklı
isimler vardır. Örneğin, İtalyanlar Gladio, İspanyollar Rüzgâr Gülü,
Fransızlar Sara Roza( Kırmızı Gül), Yunanistanlılar ise bunun adına
Yumuşak Keçi Postu demişlerdir. Türkiye’de de buna ilk önce Seferberlik
Tetkik Kurulu sonra Özel Harp Dairesi daha sonraki adına Ergenekon
demişlerdir. Bunlar bu şekilde isimlerle adlandırılmıştır. Daha çok ordu
içinde oluşan bir teşkilatlanma olarak ele almışlardır. Bunlar hangi
ülkede örgütlendirilmişlerse, o ülkelerin değişik alanlarında
üslenmişleridir. Bu üstlenme gerillaların yapmış olduğu üstlenme gibi
değildir. Nasıl üsleniyorlar? Derin devlet içinde, derin ilişkiler
içerisinde yer almışlardır. Devlet imkânlarına bağlı olarak kendileri
için stratejik olarak gördükleri alanlarda örgütlenmişlerdir. Ne
yapmışlardır? Devlet bürokrasisi içine sızmışlardır. Sivil toplum
örgütleri varsa, onların içine sızmışlardır. Yerel partiler varsa onlar
içine sızmışlardır. Bu şekilde toplum üzerinde etkili olabilecek şekilde
kendilerini konumlandırmışlardır. Yine ülkenin değişik yerlerinde her
an harekete, saldırıya geçebilecek özel birlikler oluşturmuşlardır. Bu
özel birliklerin kullanacakları cephanelikler oluşturmuşlardır. İlk
örgütlenme biçimi böyledir. Gerektiği zaman sürekli örgütlenen, harekete
geçen bir güç olarak ele almışlardır kendilerini.
Bu güçler kendilerini iki esas üzerinde örgütlemişlerdir.
Bir: Gizli yeraltı unsurları
İki: Legal yer üstü unsurlarıdır.
Özel
Harp Dairesi’ni ya da Gayri Nizami Harp’i yürütecek olan kontrgerilla
yeraltı unsurları ve yer üstü legal unsurlar biçiminde
örgütlendirilmiştir. Yeraltı unsurları tamamıyla belirttiğimiz
temellerde örgütlendirilmişlerdir. Bunlar uyuyan birlikler temelinde,
ülkenin muhtelif yerlerinde örgütlendirilmiş, harekete geçmeye hazır
güçlerdir. Bunlar gerektiği zaman harekete geçeceklerdir. Düşman olarak
kimi ilan etmişlerse, ona karşı saldıracak güçler biçiminde yer
almışlardır. Cephaneleri vardır, devletin derin ilişkileri içinde
kendilerini var etmişlerdir. Böylesi bir konumda bulunmaktadırlar. Yer
üstü unsurları ise kendini açık legal alanda var etmiştir.
Özel
Harp Dairesi’nin, kontrgerillanın Gayri Nizami Harp’i yürüten güçlerin
ideolojik temelini ‘vatanseverlik’ oluşturuyor. Askeri yönünü de
herhangi bir tehlike karşısında harekete geçebilecek şekilde hazır
tutulan güçleri oluşturuyor. Bunun yer üstü unsurları da aynı şekilde
örgütlenmiştir ama legaldir, açıktır. Yani gizli değildir. Yer üstü
unsurları bu anlamda ideolojik ve askeri olarak örgütlenmeler olarak
kendilerini var etmiştir. Askeri olarak kendisini nasıl var ediyor? Özel
harekâtı yürütecek güçler şeklinde kendini örgütleyerek var ediyorlar.
Bunlar nedir? Örneğin, Türk Ordusu’nda 1960’larda oluşan komando
tugayları vardır. Bu komando tugayları normal askeri birlikler değildir.
Gerillaya, iç savaşa karşı mücadele yürütme temelinde oluşturulan
tugaylardır. Mesela, Türkiye’de komandolara, Türk Ordusu’nun çelik
çekirdeği, demir çekirdeği adı verilir. İngiltere’de SAS komandoları,
Amerika’da Deniz Piyadeleri, Almanya’da G-8, Türkiye’de ise komandolar
vardır. Bunlar hep özel harekâta göre ordu içerisinde oluşturulmuş özel
harekât birlikleridir. Eğer Gayri Nizami Harp’in yer üstü, legal askeri
örgütlerinden bahsedeceksek, bunun ordu içerisindeki özel harp, özel
savaş temelinde örgütlendirilmiş halini görmek zorundayız. Daha sonraki
süreçte bu askeri alandaki yer üstü unsurları, daha farklı biçimlerde
kendini örgütlendirebiliyor. Bunlara “Çelik Güç”, “Çevik Güç” adı
verilirken, Türkiye’de olduğu gibi “A Takımı”, “B Takımı” denildiği
gibi, şimdi de “profesyonel ordu” denilebilmektedir.
Özel
Harp’in ya da legal unsurların diğer bir boyutu; siyasi partiler,
sendikalar, dernekler, basın yayın organları, ideolojik kurum-
kuruluşlar, bürokrasi ve entelektüel kesimlerden oluşuyor. Bunlar açık
partiler şeklinde örgütleniyorlar. Nasıl temel ideoloji olarak
vatanseverliği, ulusalcılığı ve milliyetçiliği öne çıkartıyorlarsa; bu
temelde oluşan örgütlenmeler kendilerine milliyetçi, vatansever adlarını
verebiliyorlar. Bunlar Almanya, Türkiye örneğinde olduğu gibi farklı
isimler de alıyorlar. Mesela, Almanya’da Neonazilerdir, Türkiye’de
Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Değişik isimler altında da kendilerini
var etmişlerdir. Bunlar halkı o temelde örgütleyerek özel savaşın kitle
tabanını oluşturmayı hedefleyen partilerdir. Herhangi bir iç savaş
durumunda, devrimcilere ya da egemen güçlere karşı kim mücadele ediyorsa
ona karşı halkın harekete geçmesini legal alanda sağlayacak olan
örgütlerdir. Böylesi partiler bunun için örgütlendiriliyor. Bu
partilerin, kitleleri ideolojik olarak yönlendirmesi çalışmaları da Özel
Harp’in kapsamı içinde değerlendirilir. Gazetelerin köşe yazarları bu
konunun baş aktörleridir. Bunların dışında Türkiye’de olduğu gibi TRT
Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı, YÖK, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu, yazarlar özel savaş kapsamında önemli bir yer tutarlar.
Bunlar, toplum yaşamının yönlendirilmesinde aktif konumda bulunanlardır.
Gazetelerdeki köşe yazılarıyla ne yaparlar? Toplumu yönlendirirler.
Televizyondaki programlarıyla ve herhangi bir konu üzerine ortaya
koydukları görüşlerle toplumu yönlendirirler. Toplumu eğitme,
yönlendirme ve bir düşünce doğrultusunda harekete geçirme temelinde
faaliyet yürütürler. Bunlar, kimi yerlerin üniversitelerinde öğretim
üyesidir, kimi yerlerin gazetelerinde köşe yazarıdır, kimi yerlerin
mahalle muhtarıdır, kimi yerlerde ilkokul öğretmenidir, kimi yerlerde
doktordur, kimi yerlerde avukat ve kimi camilerde hocadırlar. Bunlar
devlet tarafından özel olarak hazırlanmış kişilerdir. Devlet, kariyeri
olanları kullanır. Ama toplum üzerinde etkili olabilmek için birilerini
de kariyer sahibi yapar. Kariyer sahibi yaptıklarının çoğu bu şekilde
Özel Harp’in yer üstü unsurlarından oluşmaktadır. Tanıdığımız birçok
kişi var. Öyle ki, yazdığı bir kitabı yoktur, ama okulda profesör
olmuştur. Ya da çok sonraları birden okuma yazma öğrenmiş ya da
geliştirmiş ama bakmışsınız bir kitap yazmıştır. Birileri yazmıştır,
onun adına yayınlanmıştır ya da birilerinin yazdığı onun adına
üniversitelere tez olarak sunulmuştur. Bu şekilde Özel Harp sadece
kendini yeraltı, gizli esaslarda değil aynı zamanda yer üstü legal
unsurlara dayalı olarak da örgütlemektedir.
Bunlar, her zaman bir
biçimiyle yasal kılıflar bulmaktadır. Mesela, ‘sivil savunma'dan
bahsedilir. Sivil savunma kulağa hoş gelir. Sivil toplumun kendisinin
savunması değildir, bu kulağa hoş gelen şey. Devlet tarafından
belirlenmiş, İçişleri Bakanlığı tarafından yapabilirliği uygun görünmüş
kişilerden oluşur. Bunlar herhangi bir tehlike karşısında da doğal
görevli olarak kollarına takacakları bantlarla hareket serbestliğine
sahip olacak kişilerdir. Özel savaş kapsamında Gayri Nizami Harp
dediğimiz Özel Harp, kendisini yukarda da görüldüğü gibi yeraltı ve yer
üstü unsurları temelinde, çok farklı biçimlerde örgütlemektedir.
Aynı
şekilde Özel Harp'ın eylem tarzları da çok farklıdır. Bunlar gerillaya
karşı konumlandırılmışlardır. Gerillaya karşı geliştirilirken de gerilla
tarzını kendilerine göre esas almışlardır. Gerilla hangi koşullarda
yaşıyorsa, kendilerinin de o şekilde yaşayabileceklerini ortaya koymak
istemişlerdir. Gerilla, vur-kaç, sabotaj, baskın yapıyorsa, onlar da
gerillaya karşı bu tür eylemlerle sonuç elde etmeye çalışmışlardır. Ama
nitelikleri ve amaçları farklıdır. Sadece gerillanın bir taklididir.
Gerillanın bir taklidi olduğu için kontrgerilla kendi eğitimini
yaparken, gerillanın eğitiminden esinleniyor ve kendisine göre de
hedefler belirliyorlar. Mesela diyor ki, düzenli ordu gerilla karşısında
başarısızdır. Kendisi buna göre neyi belirliyor? Diyor ki, ''gerillanın
azami hızı, kontrgerillanın asgari hızı olmalıdır. Eğer gerillanın azami
hızı, kontrgerillanın asgari hızı olursa gerillayı alt edilebilir''
diye düşünüyor. Bu ne demektir? Gerilla bir koşuyorsa, kontrgerilla iki
koşmalıdır. Gerilla on gün açlığa dayanıyorsa, o yirmi gün açlığa
dayanmalıdır. Gerilla belirli bir güçle eylem yapıyorsa, o ondan daha az
güçle eylem yapmalıdır. Bu şekilde kendisine göre hedefler belirliyor.
Buna göre de kontrgerilla elemanını örgütlüyor ve gerillaya göre biçim
kazandırıyor. Mesela gerilla, karanlık ve ormanlık alanları yaşam
sahaları olarak tercih ediyor. Karanlık, gerillaya rahat hareket
imkânını sağlar. Yine dağlık, kayalık ve ormanlık bölgeler gerillanın
barınma alanlarıdır. Çünkü düzenli ordu buralara kolayca girip hareket
edemez. Kontrgerilla bunun karşısında ne yapmak istiyor? Karanlığın,
gerillanın hareket zamanı olduğunu bildiği için kullanmasının önüne
geçmek istiyor. Kontrgerilla karanlıkta hareket ediyor. Kontrgerilla
karanlıkta hareket edince, gerilla karanlıkta savunma pozisyonuna geçmiş
oluyor. Kontrgerilla ormanlarda, dağlık, kayalık bölgelerde mevzi
tutmaya çalışıyor. Bu sefer karanlık, ormanlık ve sert alanlar gerilla
için güvenilmez alanlar haline geliyor. Yani karanlığın, ormanın, sert
arazinin gerillanın dostu olmaktan çıkarılmasını hedefliyor. Karanlığı
ve sarp araziyi, ormanları kendisi için tarafsız bölge haline getiriyor.
Yani gerilla da yararlanıyorsa, kendisinin de bundan
yararlanabileceğini düşünüyor. Bizim yaptıklarımızı, yapmak istiyor.
Bizim yaşadıklarımızı, yaşadığımız koşullarda yaşamak istiyor. Bizim
avantaja dönüştürdüğümüz zorlukları kendisi için avantaj durumuna
getirmek istiyor. O temelde eğitiliyor, o temelde kendini hazırlıyor.
Kontrgerilla eğitim kitaplarına bakıldığında görülecektir.
Kontrgerillanın eğitimi, savaştırdığı güçlerin ideolojik olarak
hazırlanması, tamamıyla bizim geliştirdiğimiz gerilla mücadelesini boşa
çıkarma temelinde ama ona karşıtlık temelinde yapılmıştır. O konuda
hiçbir şüphe yoktur. Biz nasıl savaşan bir güç olarak kendimizi ayakta
tutuyorsak, onlar da bize karşı ayakta durabilmek için kendisini o
temelde hazırlamak istiyor. Komando eğitimleri ya da özel harekât
birliklerinin eğitimleri hep bu temeldedir.
Bizim onlardan
farkımız nedir? Biz gerillayız. Onlar bize karşı geliştirilmiştir; yani
bizim taklidimizdir. Nasıl bir taklittir? Kaba, özden uzak bir
taklittir. Biz inanarak, karşılıksız ve bir halk savaşçısı olarak bunu
yapıyoruz. Bunun için de her şeyimizi feda etmeye hazır bir
vaziyetteyiz. Ama kontrgerillanınki böyle değildir. Parayla görev
yapıyor. Bir süre sonra inancının kırıldığı noktada psikopatlaşıyor.
Bazıları intihar ediyor. Bazıları da farklı bir biçimde kendisini savaş
dışı bırakıyor.
Kendini halk ve gerilla savaşına karşı eğiten kontrgerillanın, Gayrı Nizami Harp yürütenlerin kendilerini örgütlemesi, sadece bu değildir. Kendisi için tehlike olarak gördükleri gelişmeler yaşanmaya başladığı andan itibaren, ‘uyuyan birlikler’ diye adlandırdıkları yeraltı unsurlarını harekete geçiriyorlar. Bu uyuyan birlikler harekete geçtiğinde, her yol ve yöntemi kullanmayı, kendileri için mubah görüyorlar. Bu birliklerin talimatları vardır. Bu Türkiye’de de “sahra talimatnameleri” olarak geçer. Bu ‘uyuyan birlikler’ diye adlandırılan birliklerin sahra talimatnamelerinde önlerine koydukları görevler vardır. Bu birlikler her şeyi yapabilirler. İnsan öldürebilirler, insan kaçırabilirler, fidye isteyebilirler, tecavüzde bulunabilirler, soygun yapabilirler, katliam gerçekleştirebilir, sabotajlarda bulunabilirler ve her türlü şiddet içerikli eylemi gerçekleştirebilirler. Bu talimatnameleri deşifre olmuştur. Bu talimatnamelerinde açık olarak dile getirdikleri tek şey, ‘eylem serbestliği’dir. İnsan kaçırıp, çok rahat öldürüp bir kenara atabilirler. Toplumda panik yaratmak için insanları kaçırıp, tecavüz edebilirler. Fidye isteyebilirler, toplumun tanınmış kişilerine suikast düzenleyebilirler. Toplumda kargaşa yaratmak için camiler, kültür merkezleri olmak üzere birçok yeri havaya uçurabilirler. Bunlar, kendilerinin yapmaları serbest bırakılan eylemlerdir. Tehlike olarak görüldüğü dönemlerde bunları harekete geçiriyorlar. Ve halkı galeyana getirmek için de dini kullanabilirler, ırkçılığı geliştirebilirler. Yani çıkarlarına uygun ne varsa, buna göre bunlar harekete geçerler.
Kendini halk ve gerilla savaşına karşı eğiten kontrgerillanın, Gayrı Nizami Harp yürütenlerin kendilerini örgütlemesi, sadece bu değildir. Kendisi için tehlike olarak gördükleri gelişmeler yaşanmaya başladığı andan itibaren, ‘uyuyan birlikler’ diye adlandırdıkları yeraltı unsurlarını harekete geçiriyorlar. Bu uyuyan birlikler harekete geçtiğinde, her yol ve yöntemi kullanmayı, kendileri için mubah görüyorlar. Bu birliklerin talimatları vardır. Bu Türkiye’de de “sahra talimatnameleri” olarak geçer. Bu ‘uyuyan birlikler’ diye adlandırılan birliklerin sahra talimatnamelerinde önlerine koydukları görevler vardır. Bu birlikler her şeyi yapabilirler. İnsan öldürebilirler, insan kaçırabilirler, fidye isteyebilirler, tecavüzde bulunabilirler, soygun yapabilirler, katliam gerçekleştirebilir, sabotajlarda bulunabilirler ve her türlü şiddet içerikli eylemi gerçekleştirebilirler. Bu talimatnameleri deşifre olmuştur. Bu talimatnamelerinde açık olarak dile getirdikleri tek şey, ‘eylem serbestliği’dir. İnsan kaçırıp, çok rahat öldürüp bir kenara atabilirler. Toplumda panik yaratmak için insanları kaçırıp, tecavüz edebilirler. Fidye isteyebilirler, toplumun tanınmış kişilerine suikast düzenleyebilirler. Toplumda kargaşa yaratmak için camiler, kültür merkezleri olmak üzere birçok yeri havaya uçurabilirler. Bunlar, kendilerinin yapmaları serbest bırakılan eylemlerdir. Tehlike olarak görüldüğü dönemlerde bunları harekete geçiriyorlar. Ve halkı galeyana getirmek için de dini kullanabilirler, ırkçılığı geliştirebilirler. Yani çıkarlarına uygun ne varsa, buna göre bunlar harekete geçerler.
Bu
açıdan biz, Gayri Nizami Özel Harp içerisinde Gayri Nizami Harp’i iki
boyutta ele alacağız. Bunlar: Yeraltı ve yer üstü unsurlarıdır. Bugün
dünyanın birçok yerinde geliştirilen özel savaş uygulamalarını, bu
gerçeklik üzerinde değerlendireceğiz. Arkadaşlar bazı yabancı Amerikan
ve Hollywood filmleri izliyorlar. Son süreçte Yeşil Çam’da da ona benzer
filmler yapılmaya başlandı. O filmlerde gösterilen özel harekâtlar ve
özel eylemlilikler vardır. Bunlar kontrgerilla harekâtı olarak
değerlendirilen harekâtlardır. Özel savaşın, Gayrı Nizami Harp dediği,
yani düzenli olmayan kısmı budur. Biz buna “kontrgerilla” diyoruz.
Tamamıyla özel savaşa göre şekillenmiş güçler tarafından yürütülen bir
savaştır. Bunlar gerilla mücadelesini alt etmeyi esas aldığı içindir ki,
gerillanın kullandığı yöntemleri gerillaya karşı kullanarak sonuç elde
etmek istiyorlar. Gerillanın taklidi de olsa, tamamen gerilladan farklı
bir örgütlenmedir. Bu nedenle, bu birliklere kontrgerilla adı veriliyor.
Dünyanın birçok yerinde gerilla güçlerine karşı bunlar kullanılıyor.
Hala da dünyanın birçok yerinde devletler bu tür güçlere başvuruyor.
Kontrgerillanın, gerilla nasıl yaşıyor, eğitiliyor, eylem yapıyor gibi
konulardan yararlanarak kendisini eğitmesi beraberinde gerillanın da
kendisini gözden geçirmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Çünkü o, gerilla
karşısında başarılı olabilmek için kendisini gerilladan daha hızlı ve
sonuç alıcı hale getiriyor. Bu noktada gerillanın da yapması gerekenler
vardır. Bunlar; kendisini sürekli yenilemek, geliştirmek ve
performansını güçlü tutmaktır. Eğer gerilla, kendisini sürekli
yenilemezse, geliştirmezse, performansını güçlü tutmazsa doğal olarak
kontrgerillanın da, özel harp yürüten güçlerin de belli yönleriyle sonuç
alması olanaklı hale geliyor. Eski arkadaşlar bilirler. PKK
mücadelesinin gelişmeye başladığı süreçten sonra bize karşı bir özel
savaş yürütülmeye başlandı. Bize karşı özel savaş yürütenler belli
ölçüde sonuç da elde ettiler. Elde ettikleri sonuçlar, hep gerillanın
özelliklerini kaybetmeye başladığı anlarda yaşanmıştır. Gerilla ne zaman
gerillalıktan uzaklaşmaya başlıyor, ne zaman asi- avare konuma düşüyor,
ne zaman gevşiyor, ne zaman kurallı yaşamayı bir yana bırakıyor,
gerilla kurallarına ve taktiklerine uymuyor; o andan itibaren gerilla
kayıp veren, zarar gören güç durumuna geliyor. O nedenledir ki, özel
harekât ya da kontrgerilla güçlerinin başarılı olmasını engelleyecek
olan yine gerillanın kendisi oluyor.
Kendini yenileyen, sürekli
güçlendiren, performansını daima güçlü tutan bir gerilla, kontrgerillayı
alt edecek bir güç olarak varlığını korur. Bu konuda değişik
ülkelerdeki kontrgerilla hareketleri de incelenebilir. Kontrgerillanın
yaşamını, eğitimlerini anlatan kitaplar vardır. Bunlar okunarak düşman
daha iyi tanınabilir. Düşmanımızı iyi tanırsak, ona karşı başarılı bir
mücadele verebiliriz. Kim ki, düşmanını tanımıyorsa onun karşısında
başarılı olamaz. O açıdan özel savaş konusu, düşmanı tanıma, düşmanın
nasıl bir güç olduğunu görme ve düşmanı küçümsememek gerektiğini bilince
çıkarma açısından çok önemlidir. Düşmanını küçümseyen, tanımayan kişi
düşmanı karşısından başarılı olamaz. Özel savaşın Gayri Nizami Harp diye
adlandırdığı kontrgerilla bölümünü çok iyi özümsememiz, anlamamız
mutlaka gereklidir.
Bir de kontrgerillanın bir taktik olarak
geliştirilerek kullanıldığı farklı uygulanma biçimleri söz konusu
olmuştur. Angola’da, Nikaragua vb ülkelerde bunlar görülmüştür. Yine
Kolombiya vb ülkelerde de farklı türden örneklerine rastlanabilmiştir.
Angola’da Portekiz sömürgeciliğine karşı bağımsızlık mücadelesinde ilk
aşamada ulusal cephede yer alan UNİTA, daha sonra CIA tarafından
yönlendirilerek, oluşan yeni devlet yönetimine karşı savaştırılan bir
güç haline getirilmiştir. Yine aynı şekilde Nikaragua Devrimi sürecinde
Sandinistlerle hareket eden Eden Pastora tarafından komuta edilen
güçler, devrim sonrasında oluşan iktidara karşı silahlı bir mücadele
içerisine girmiştir.
Kolombiya, El Salvador, Filipinler vb. ülkelerde
ise kontrgerillanın daha farklı örgütlendirilişleri söz konusu olmuştur.
Bu, Kolombiya’da iktidara karşı savaşan gerilla güçlerine karşı,
cepheden örgütlendirilen silahlı milis ordulaşması biçimini alırken,
Filipinler ve El Salvador vb. ülkelerde Ölüm Mangaları, Kafatası
Avcıları vb. adlarla sokak ortalarında adam öldüren, kaçıran, tecavüz
eden cinayet şebekeleri, çeteleri biçiminde örgütlendirilmişlerdir.
İstikrar Harekâtı:
İstikrar Harekâtı:
İstikrar Harekâtı olarak dile
getirilen özel savaşın ikinci saç ayağını ise asıl ismiyle darbeler
oluşturmaktadır. Aslında burada istikrar harekâtı adı kullanılarak
gerçekleştirilen darbeler için meşru bir kılıf yaratılmaya
çalışılmaktadır. O nedenledir ki istikrar harekâtı tanımı, özel savaşın
kendi gerçeğine demagojik anlam yüklemiş olduğu bir anlamı ifade
etmektedir. Çünkü istikrar düzendir. Darbeler için İstikrar Harekâtı
denildiği zaman toplumun bilincinde “düzeni sağlama harekâtı” gibi bir
yanılsama da yaratılmış olmaktadır. Oysa özel savaş düzen sağlama
harekâtı değil, düzensizlik harekâtıdır. Sömürücü güçlerin egemenliğini
garantiye alma harekâtıdır. Diktatörlüktür. Yani faşizmdir. Faşizmin
sağlayacağı “istikrar” da, halkı zapturapt altına almaktır. O nedenledir
ki bu zapturapt altına alma hareketlerine darbeler dememiz daha doğru
olacaktır.
Darbeler; sivil hükümetlerin gerçekleşen askeri
müdahalelerle, darbelerle hükümetten uzaklaştırılması, cuntaların devlet
yönetimine el koyması ya da askerlerin müdahalesi sonucunda sivil
hükümetlerin el değiştirmesi biçiminde gerçekleşmektedir. Bu hükümet,
cuntalar ya da cuntaların kurduğu hükümetler biçiminde de olabilir. Bu
darbeler stabilize yani düzen sağlama, biçim verme harekâtı olarak
değerlendirilebilmektedir. Ancak darbecilerin stabilize olarak anlam
biçtikleri darbelerin gerçekleşmesinden önce darbelerin kendilerine bir
gerekçe yaratmaları söz konusu edilmektedir. Darbeciler gerekli
gördükleri bu alt yapı hazırlıklarını da ‘destabilize’ olarak
adlandırmaktadırlar. Buradan da anlaşılacağı üzere darbeciler stabilize
dedikleri kendilerini oturtma eyleminden önce ortalığı karıştırarak,
harekete geçebilmeleri için ortamı hazır hale getirmeyi ön
görmektedirler. Bu şekilde darbeler öncesinde yapılan ön hazırlıklara
destabilize adı verilmiş oluyor. Destabilize sözcüğünün sözlük
anlamından da anlaşılacağı gibi, karışıklık; öyle bir noktaya
getiriliyor ki, halk içerisinde de benzeri taleplerin gelişimi
sağlanarak, darbe sanki bir gereklilikmiş gibi halka sunulmuş oluyor.
Böylelikle ortalığı karıştırma çalışmaları bir sonuç veriyor.
Egemen
ve sömürücü güçler, çıkarları tehlikeye girdiği zaman darbelere
başvururlar. Yoksa iş olsun diye darbe gerçekleştirmezler. Hükümetlerin,
egemen güçlerin ya da oligarşilerin çıkarlarını temsil edecek şekilde
bir pozisyonda bulunmalarını isterler. Onun için yasa gerekiyorsa yasa
çıkartılması, ödenek gerekiyorsa ödeneklerin verilmesi, askeri araç-
gereç gerekiyorsa bunların sağlanması, sömürü ve soygun düzenlerinin
önünde engeller oluşmuşsa, bunların aşılması yani çıkarları için ne
isteniyorsa onların yerine getirilmesi hedeflenir. Eğer bunlar normal
siyasal işleyişin sınırları içerisinde yerine getirilemiyorsa, orada
sorunlar ya da onların yerine getirmesini engelleyecek olaylar yaşanmaya
başlamış demektir. O noktada darbeler devreye girer. Ama darbeler
devreye girmeden önce bunun hazırlıkları yapılır. Bu hazırlıkları nasıl
yapıyorlar? Hükümetleri düşürmek için hükümetler içinde iç sorunlar
yaratıyorlar ve hükümetler istifa ettiriliyorlar. İstifalarla,
tehditlerle, şantajlar vb. tutumlarla hükümetleri hükmedemez duruma
getiriyorlar. Hükümetlerin yaşadığı yolsuzluklar varsa, bu yolsuzlukları
gündemleştiriyorlar. Artık öyle bir noktaya geliyor ki hükümetler
skandallarla anılır hale getiriliyor. Durum böyle olunca, o hükümetlerin
halk içerisindeki meşruluğu da kaybolmaya başlıyor. Hükümetlerin
meşruluğunu bitirdiği yerde genel seçim olur. Yeni bir hükümet oluşur,
normal siyasal işleyiş bunu gerektirir. Ancak darbelerin asıl
hedeflediği bu değildir. Kendini ya da güdümlü hükümetleri müdahale ile
hükümet haline getirmektir.
Darbelerde en önemli olan şey, darbeyi
yapanların kurtarıcı pozisyonuyla iktidara gelmeleridir. Darbeler
yapıldığında daha çok kurtarıcı pozisyonla sahneye çıkarlar ve
böylelikle iktidara gelirler. Kendilerini kurtarıcı pozisyonla sahneye
koyabilmeleri için de ortamı buna hazır hale getirmeleri gerekir.
Ortamın
darbelere hazır hale getirilmesi de ortamın karıştırılmasıyla, kaos ve
kargaşanın yaratılmasıyla mümkün olur. O nedenle kurtarıcı pozisyonla
sahneye çıkan darbeciler her zaman darbelerin gerçekleştiği ülkeleri bir
kaos, bir kargaşa ortamına sürüklemişlerdir. Ortamın kaos ve kargaşa
haline sürüklenmesi ise bilinçli bir çaba ile ortam terörize edilerek,
suni gerginlikler ve sorunlar yaratılarak sağlanmıştır. Bunun ardından
halk tepkisinin gelişmesinin önünün açılması gelmiştir. Yukarıda
örneklendirdik. Şili’de 1973’te darbe oluyor. Bir yıl önce Allende,
seçimlerle iktidarı ele geçirmişti. Allende seçimlerle iktidarı ele
geçirince, kendine göre sosyalist bir proje geliştirdi. Bu projeyle,
sosyalizmin barışçıl yollarla Şili’de gerçekleşmesiyle büyük üretim
alanlarının toplumsallaştırılması sağlanacaktı. O yönde çalışmalar da
başlatıldı. Bu nedenle ABD Şili’deki Allende iktidarının aleyhine bir
tutum takındı. Allende’den bir an önce kurtulmak istiyordu. Ama nasıl
kurtulacaktı? Hemen gidip orada bir darbe yapma koşulları da yoktu.
Toplumun buna hazırlanması gerekiyordu. ABD Şili’de bu doğrultuda
harekete geçti. O zaman Şili’nin en güçlü sendikalarından birisi de,
Kamyon Şoförleri Sendikası’dır. ABD’nin Merkezi Haber Alma Teşkilatı
(CIA), Kamyon Şoförleri Sendikası’nı harekete geçirdi. Bunlar büyük bir
grev örgütlediler. Gerçekleşen bu grev sonucunda taşımacılık durdu.
Taşımacılık durunca üretim zayıfladı. Üretim zayıflayınca kara borsa
ortaya çıktı. Karaborsa ortaya çıkınca mallar zamlı satılmaya başlandı
ve enflasyon arttı. Ardı sıra gelişen toplumsal kargaşa ve hareketlilik
gelişti. Kamyon sendikacılarının grevinin devam ettiği bir süreçte de
General Pinochet yani Şili’deki Amerikancı askerler darbe yaparak
iktidarı ele geçirdiler.
Darbeler öncesi gelişen kargaşalarda dünyanın neresinde olursa olsun, darbecilerin mutlaka rolü vardır. Mesela: Türkiye’yi örnek vermek gerekir. Türkiye’de 1961, 1971, 1980 gibi çeşitli dönemlerde darbeler gerçekleşmiştir. Tabi daha sonra post modern darbeler diye adlandırılan darbeler de yaşanmıştır. 28 Şubat darbesi, 27 Nisan’da Yaşar Büyükanıt’ın yapmış olduğu bir konuşma vardır. Bunlara da sanal darbeler denilmiştir. Bu şekilde darbeler gerçekleşmiştir. Bu tür darbelerin gerçekleşmesinden önce Türkiye hep bir kargaşa içine çekilmiştir. Türkiye’de yaşanan bu kargaşalar, Şili’de olduğu gibi grevler değildir. Terörizmdir. Nasıl terörizmdir? Faşist terördür. Daha önce devletin Özel Harp Dairesi’nden, Gayri Nizami Harp’ten, onun yeraltı ölü hücrelerinden, uyuyan birliklerinden bahsetmiştik. O güçlerin harekete geçmesi Türkiye’de yaşanan terör olaylarının temel nedenidir.
Bunlar nasıl yaşanmıştır? Ağırlıklı
olarak 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde görüldüğü gibi; Türkiye’de
bilinen toplum içinde saygın insanlara karşı suikastlar düzenlenmiştir.
Bunlar: Bedrettin Cömert’tir, Bedri Karafakioğlu, Ümit Kaftancıoğlu,
Abdi İpekçi’dir vb. bilinen öğretim üyeleri, saygın kişiliklerdir.
Bunlara kaşı suikastlar düzenlenmiştir. 1 Mayıs Katliamı düzenlenmiştir.
Kahvehaneler basılarak insanlar öldürülmeye başlanmıştır. Maraş’ta
kitlesel katliam yaşanmıştır. Sivas ve Çorum’da olaylar yaşanmıştır.
Malatya’da belediye başkanı Hamit Fendioğlu kendisine gönderilen bombalı
paketin patlamasıyla birlikte çevresinde bulunan yakın aile üyeleriyle
birlikte öldürülmüştür. İnsanlar kaçırılarak yok edilmiştir. 1971 12
Mart Darbesi öncesi de benzeri provokasyonlar yaşanmıştır. Bu
provokasyonlar sadece darbeler öncesinde de değil, esasında bir darbe
niteliği taşıyan faşist kararnamelerin hazırlandığı dönemler de
gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de 1991’de çıkarılan ve kamuoyu tarafından
SS Kararnameleri olarak nitelendirilen Sansür Sürgün Yasaları da
böylesi bir sürecin ardından çıkarılmıştır. O süreçte de Muharrem Aksoy,
Turan Dursun ve Bahriye Üçok gibi tanınan birçok saygın şahsiyet
katledilmiştir.
2008 yılında Ergenekon yargılamaları adıyla
açılan dava iddianamesinde bu gerçek çok açık bir şekilde ortaya
konulmaktadır. Aslında bu, davayı açanlara rağmen açığa çıkan ve çıplak
bir vaziyette kamuoyunun gözleri önüne serilen bir gerçeklik olma
özelliğini taşımıştır. Ergenekon yargılamalarını başlatanların,
Ergenekon’u yargı konusu haline getirirlerken amaçları halka karşı
işlenen suçlar değil, AKP hükümetine karşı planladıkları darbeler
olmuştur. Böyle de olsa hazırlanan iddianamede dile getirilenler
planlanan bir darbe yapılmadan önce nasıl hareket edildiği ve toplumun
nasıl adım adım buna hazırladığı yönünde ibret verici bilgilerle
doludur. Bu iddianamede darbe yapma hazırlıkları içerisine girenlerin
ülkede nasıl bir karışıklık yaratmak istedikleri, bunun için nasıl
hareketleri, kimleri hedef olarak seçtikleri ve kimleri kullandıkları
açık açık dile getirilmiştir. Orada Ergenekon tarafından kurulduğu iddia
edilen sivil toplum örgütlerinin(Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği vb.
), sendikaların (Türk Metal-iş vb), TV’lerin (ART) ve Partilerin(İşçi
Partisi), toplum içerisinde kariyer sahibi olarak bilinen birçok kişinin
kullanıldığı ve bunların örgütlendirilerek, harekete geçirildikleri
örnekleriyle anlatılmaktadır. Ayrıca toplumda bir infial yaratmak için
kendilerine yakın gördükleri kurumlara(Yargıtay ve Cumhuriyet
Gazetesine) yönelik saldırıların düzenlendiği ve kişilerin öldürüldüğüne
dikkat çekilmektedir.
Ergenekon iddianamesinde verilen
örnekler den görüldüğü gibi gerçekleştirilen provokasyonlarla ortamın
darbelere açık hale getirilecek şekilde kaosa sürüklenmesi ve kargaşanın
yaratılması hedeflenmektedir. Tüm bunları yapanlar da, bir kurtarıcı
pozisyonuyla darbeyi gerçekleştirenlerdir. Bunlar darbeyi
gerçekleştirirken zamanlamasını iyi yaparlar. Hatta darbeyi yapacakları
saati bile ona göre belirlerler. Özel savaş uzmanlarına, darbeleri neden
daha çok gece yarıları ya da gece on ikide yapmış oldukları yönünde
sorulan soruya verdikleri cevap da bunu göstermektedir. Darbeciler bu
soruya kendilerince cevap vermişler ve bu cevabı “askerlikte on ikiden
vurmak” diye bir tabirle cevaplandırmışlardır. Bu şekilde kendi askeri
argümanlarına uygun bir biçimde darbenin gerçekleştiği günleri, saatleri
de kendi özel savaş uzmanlıkları alanında belirlemeyi tercih
etmişlerdir. Bunlar darbeleri gerçekleştirirken, hazırlıklarını da buna
göre yaparlar ve çalışmalarına değil aylar, yıllar öncesinden başlarlar.
Hatta darbeyi gerçekleştirene kadar, birkaç defa denemesini bile
yaparlar. Ardında da bilinen o darbelerini gerçekleştirirler. İşte bahsi
geçen bu darbe, özel savaşın üzerine kurulduğu İstikrar Harekâtı diye
adlandırılan üç saç ayağından ikincisini oluşturur.
Burada askeri
darbelerin sadece ülke içerisinde gelişen demokratik muhalefet
güçlerine karşı geliştirildiği gibi sınırlandırıcı bir yaklaşım
oluşmamalıdır. Ağırlıklı olarak gelişen darbelerin demokratik muhalefet
güçlerine karşı geliştirildiği doğrudur. Ancak egemen güçlerin kendi
iktidar mücadelelerinin bir sonucu olarak da darbeler
gerçekleşebilmektedir. 1973 öncesi yıllarda ABD’nin bir yeni-sömürgesi
olan Güney Vietnam’da yine Afrika’nın ve Latin Amerika’nın birçok
ülkesinde benzeri türden darbeler gerçekleşmiştir. Hatta bu tür
ülkelerde darbeci bir yönetimin, başka bir darbeci klik tarafından
iktidardan alaşağı edilişine tanık olunmuştur.
Burada ayrıca
üzerinde durulması gereken bir konuda geçmişte benzerlikleri nedeniyle
Reel sosyalizmin sistemi içerisinde yer alan ve bu sistemle bir
biçimiyle ilişki içerisinde olan bazı ülkelerde gerçekleşen askeri
darbelerdir. Bu ülkelerde gerçekleşen askeri darbelerin yukarda örnek
olarak verdiğimiz ülkelerde gerçekleşen darbelerle bazı farklılıkları
olsa da burada ayrıca ele alınmasında yarar vardır. Çünkü bunlarda
sonuçta gerçekleşen ve herkes tarafından kabul edilen birer askeri
darbelerdir.
Önderlik, toplumlar tarihine yeni bir bakış açısı
getiriyor ve burada insanlığın yaşadığı kök toplum olarak “doğal
toplum” belirlemesinde bulunmaktadır. Doğal toplum belirlemesinin
ardından da ilerleyen insanlık tarihinin bir sapma içerisine girdiğini
ve sömürücü egemenlikli devletçi toplumun da öylesi bir süreçte
yaşanmaya başladığına dikkat çekmektedir. Önderlik reel sosyalizm
pratiğinin de insanlığın yaşadığı sapmalı süreç içerisinde yer aldığını
belirtmektedir. Çünkü son tahlilde iktidarcı ve devletçi bir konuma
gelen reel sosyalizmin kendisi de kapitalizmin bir mezhebi haline
gelmekten kurtulamamıştır. Kendini iktidarcı ve devletçi kılan reel
sosyalizm o egemenlik koltuğuna oturduğunda, iktidarı yok etme yerine
kendisini o koltuğun sahipleneni haline getirmiştir. Yani reel sosyalizm
iktidarı değil, iktidar onu fethetmiştir. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı
olduğu zaman, Türkiye’de bürokrasi içerisinde yer alan ve Turgut Özal’ın
yakınında konumlandırılan bir kişinin yapmış olduğu bir değerlendirme
vardı. O kişi yapmış olduğu o değerlendirmede Türkiye’deki
Cumhurbaşkanlığı koltuğunu yani makamını anlatıyordu. Diyordu ki; ‘Bu
koltuk öyle bir koltuktur ki, layık olanı üzerinde oturtur, layık
olmayanı ise, ne hale getireceğini iyi bilir.’ Bu şekilde bir tahlilde
bulunarak, devlet ve iktidar koltuğunu tanımlıyordu. Kısacası iktidar
koltuğu üzerine oturulduğunda, oturanı da kendisine benzetmiş
olmaktadır.
Reel sosyalizm de devletçiliği aşamamıştır. Ulusal
kurtuluşçuluk da sosyal demokrasi de devletçiliği aşamamıştır.
Devletçiliği aşamadıkları içindir ki, kapitalizmin mezhebi haline
gelmişlerdir. Eğer kapitalizmin mezhebi haline geliyorlarsa, onun
uygulayacağı ve kullanacağı yöntemler de, kapitalizmin uyguladığı
yöntemlerin dışına çıkmaz. Sosyalizm adına birçok darbe yapılmıştır.
Mesela, Afganistan’da 1979’da Afganistan Demokratik Halk Partisi,
Sovyetler’de eğitim görmüş ordudaki generalleri ayaklandırarak bir darbe
gerçekleştirmiştir. 1978’de Etiyopya’da -o zamanki adı Habeşistan’dı-
Haile Selasiye iktidarına karşı, ordu içinde kendine sosyalist diyen
küçük burjuvalar darbe gerçekleştirmiştir. Yine daha önceki yıllarda
1950’li ve 1960’lı yıllarda Macaristan ve Çekoslovakya’ya Sovyet
tankları girmiş ve oralarda o zamanki oluşan hükümetleri yıkmış, yerine
başka hükümetler oluşturmuştur. Bunlar yapılmıştır. Ancak özgürlük
sağlanmış mıdır? Hayır! Bırakalım özgürlüğü yaşanan en değme bir
kapitalizm ve totaliterizm olmuştur.
Bunlar demokratik sosyalizm
kurallarına, ilkelerine yakışan davranışlar mıdır? Hayır, devletçi
yaklaşımlardır. Komünal demokratik değerleri temsil mi etmiştir? Hayır;
devletçi değerleri temsil etmiştir. Bunlar sosyalizm adına yapılanlar
oluyor. Her ne kadar söylem düzeyinde kullanılsa da aslında bunlar
sosyalizm uğruna yapılmayanlardı. Sosyalizm adını kullananların
benzeştikleri kapitalizmden ödünç aldıkları uygulamalardan başka bir şey
değillerdi.
O nedenle biz özel savaş olgusunu değerlendirirken, devletçi egemenlikli toplum kapsamında bunu ele alıyoruz. Ama burada şöyle bir ayrım var. ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgecilik mirasını devralıp, kapitalizmin jandarmalığını üstlendiğinde kendisine göre düşman ilan ettiği güçler var. Bu düşman olarak ilan ettiği güçler, kendilerini sosyalist olarak görüyorlar. Bu güçlerin de sosyalizm yolunda mücadeleleri var. Sapmaları, yanlışları da olsa kendilerine sosyalist adını veriyorlar. Bu durum, aynı zamanda o süreçte var olan kapitalist sistem karşısında gösterilen bir duruş olma anlamına da geliyor. Ama bu duruşları, demokratik komünal toplum şekline dönüşen, devleti giderek toplum üzerinde etkisizleştiren, bürokrasiyi giderek etkisiz kılan, toplumu kendi kendine yeterli hale getiren; öz yeterlilik ve öz güven temelinde yaşamı örgütleyen bir mekanizmanın oluşumuna dönüşemiyor. Sonuçta da burjuvaziden ödünç aldıkları devlet, onları kendisine benzetiyor. Oysa sosyalizm daha farklıdır. Komünal demokratik değerlere sahiptir. Doğal toplum özelliklerini temsil eder.
Bu
çelişkili durum içerisinde ise kazanan komünal demokratik değerler ya da
sosyalizm olmuyor; kazanan kapitalizm oluyor. Bu nedenle birileri çıkıp
birçok örneğinde görüldüğü gibi bu tür ülkelerde; seçimlerle,
darbelerle, duvarları yıkarak ait oldukları kapitalist dünyaya entegre
oluyorlar. Reel sosyalistler sosyalizme ait olanı değil, kapitalizmden
ödünç aldıklarını ve giderek benzedikleri kapitalizmi uygulayarak bunu
yapmışlardır. Reel sosyalizm pratiğini bu çerçevede ele almak gerekiyor.
Kapitalistler, Batılılar da bunu yapmıştır
Cemal Şerik
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder