23 Nisan 2012 Pazartesi

Demokratik Uzlaşma ve Müzakere Meselesi

Veysi Sarısözen
 
 
Müzakere ne demektir?

Soru güncel. Çünkü Kürt sorununda herkes bu kavram etrafında tartışıyor. Öyle ki, müzakere, aynı zamanda devlet krizine bile neden oluyor.

Şu günlerde, “PKK’ye karşı savaş, BDP’yle müzakere” lafları pek revaçta. Çünkü, Hükümet bu revaçta olan lafa bir de “PKK’yle silah bırakma işini müzakere ederim” lafını eklemekte. Pek çoğuna makul geliyor. Ha Veli’yle müzakere yapmışsın, ha Ali’yle. Öyle ya, “silahlıyla silah bırakmayı”, “silahsızla da her bir şeyi” konuşacağım diyen hükümeti alkışlamamak olmaz. Ama kazın ayağı öyle değil.

Başbakan “PKK silah bıraksın, operasyon yapılmaz” dedi. BDP Eşbaşkanı Demirtaş bu lafa “mantıksız” diye yanıt verdi.

Başbakan’ın bu lafının mantıksızlığını anlamak için şöyle düşünelim. Başbakan, “PKK silahları gömdükten sonra da operasyonların devam edeceğini” söylese, siz bu Başbakan’a ne dersiniz? PKK silahları bırakırsa operasyon yapmama lafı, “kendini asarsan, seni asmam” gibi bir şey…

Ya BDP’yle ilgili olanı? O da aynı havada. “PKK’den bağımsızlaşırsan, seninle müzakere yaparım” lafı, cılkı çıkan “terörü lanetle” dayatmasının “yeni” versiyonu. Şu zamana kadar yapılan kitlesel tutuklamalar, vurmalar, kırmalar neden yapıldı acaba? Mahkeme tutanaklarından anlıyoruz ki, bütün bu hukuksuzluklar, KCK’yle “organik” bağı olmayan insanları “KCK’den “bağımsızlaştırmak” için yapılmış. “Örgüt üyesi olmamakla birlikte…” diye başlayan iddianameler, aynı zamanda tutukluların “silahsız” olduğunu da göstermekte.

O halde “PKK’den bağımsız olmak” ne demek? Belli ki “örgüte üye olmamak” “bağımsızlığı” sağlamıyor. “Silahsız olmak” da öyle. O halde ne?

Söylenen açık: “PKK’nin programını, siyasi çizgisini benimseme”…

Neden? PKK’nin “programı” bugünkü ucube hukuk sisteminde bile suç değil. “Demokratik Cumhuriyet” suç mu? “Demokratik Uluslaşma” hangi yasaya aykırı. “Demokratik Özerklik” nerede Anayasanıza “kış” demiş ?

BDP ile “müzakere” yapmanın “şartı” düşünce özgürlüğüne aykırıdır. Bir program suç değilse, o program PKK programıdır diye suç olmaz.
Müzakere ile ilgili “muhataplık” şartları hakkında bu kadar yeter. Şimdi içeriğe gelelim. Sanki müzakere Kürtlere verilen bir taviz. Değil. Tersidir. Anlatayım.

Kürt özgürlük hareketi, mücadeleyi değişik yöntemlerle sürdürüyor. Kimi dağa çıkıyor, kimi Meclise giriyor, kimi belediyelerde çalışıyor, bir başkası da mahallelerde halkın içinde “sokağı” örgütlüyor.

Hepsinin ortak nedeni, Kürtlerle Türkler arasındaki eşitsizliği gidermek.

Kürtler “biz de bütün bu haklara sahip olalım” diyorlar.

Olamazlar mı? Bal gibi olurlar, olmasına da, karşılarında “olamazsınız” diyen bir devlet var.


İşte “müzakere” bu nedenle zorunlu olmakta. Yani şöyle; Kürtler yerlerinde oturunca, devlet onlara Türklerin sahip olduğu hiçbir hakkı tanımıyor. Ama Kürtler yukarda belirttiğimiz gibi ayağa kalkınca, bir yandan Türklerin sahip olduğu hakları onlara tanımamak için kanlı imha ve kitlesel tutuklama yolundan yürüyor, ama Kürtleri durduramayınca da, Türklerin haklarının aynısını isteyen Kürtlerle “müzakere” istiyor.

Neyi müzakere etmek istiyor? Türklerin haklarının aynısını değil de “bir kısmını” vermeyi müzakere etmek istiyor.

Müzakere, Kürtlerin “talebi” değil. Kürtler, “Türklerin sahip oldukları tüm hakların Kürtlere de tanınmasını talep ediyor”. Bu kabul edilmediği için savaş patlıyor. Savaşta daha fazla kan dökülmemesi için de Kürtler “müzakereyi”, yani “tartışılmaz” haklarıyla ilgili devletle “tartışmayı” ve sonuçta “uzlaşmayı” kabul ediyor. Yani “müzakere” PKK’ye verilecek bir ihsan değil. Tam tersine PKK’nin Türklerin sahip olduğu hakların “bir kısmına” sahip olmak için müzakereyi kabul etmesi, devlet için bir “ihsan”…

Müzakere meselesinde tarafların konumu şöyle: Devlet, Kürtlerin Türklerden daha az haklara razı olmalarını istiyor. Bunu dayatmak için PKK’ye karşı savaşı sürdürüyor; kitlesel tutuklamalarla zayıflattığı BDP’yle de (PKK’den bağımsızlaşma şartıyla) Türklerin sahip olduğu haklardan daha azına razı etmek için müzakere istiyor. PKK ve BDP ise daha fazla kan dökülmesin diye bu eşitsiz “müzakereyi” kabul ediyor.

Görüldüğü gibi, Kürtlerin aslında “müzakereye” ihtiyacı yok. Devletin var. Doğuştan elde edilen hakları olduğu gibi almak yerine, bunların kaçta kaçını alacağız diye “müzakere” etmek yalnızca devletin çıkarına. Kürtler ise “müzakereye” oturmayı kabul ettiklerinde, bilin ki, kendi doğal haklarından bir kısmını size devretmeye hazır olduklarını söylemekteler. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında, demokratik özerklik temelinde birlikte yaşayalım demek, “biz ayrı devlet kurma hakkımızdan vazgeçiyoruz” demek…

Şimdi sonuca gelelim: Müzakere olmazsa ne olur? Savaş sürer. Savaş sürerse ne olur; Ya PKK “imha” edilir, ama sorun çözülmediği için az sonra yeni bir PKK doğar, başa dönülür. Ya da devlet yenik düşer, Türkiye bölünür.

Durum garip ama şöyle: Kürtler haklarından bazılarını devlete vermek için “müzakere”yi kabul ediyor; devlet ise “müzakereye” yanaşmayarak, onları “ayrı devlet” kurmaya zorluyor.

Allah akıl fikir ihsan etsin. Amin…

* Kaynak: Özgür Gündem

Hiç yorum yok: