15 Nisan 2012 Pazar

Demirtaş'tan Önemli Açıklamalar: Devletin Kürtler Nezdinde Meşruiyeti Yok

İHD ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla düzenlediği oturma eyleminde konuşan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “Kürtlere düşman hukuku uygulandığını” belirterek “Bugün devletin de hükümetin de Diyarbakır’da öyle bir ciddi bir meşruiyeti yoktur. Herkes görüyor bunu. Devlet burada yasaklardan ibarettir, karakoldan ibarettir. Coptan, gazdan ibarettir, hakimden savcıdan ve uyguladığı yasaktan ibarettir” dedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 166’ıncı haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. Eyleme BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, BDP’li yöneticiler ve belediye başkanları, İHD yönetici ve üyelerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi ve KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ve kayıp yakınları katıldı.

Kaybedilenlerin ve faili meçhule kurban gidenlerin fotoğraflarının taşındığı oturma eylemi öncesi ilk olarak konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, 166 haftadır kayıplarını aradıklarını belirterek, “Failleri belli olduğu halde failler yargı önüne çıkarılmıyor. AKP hükümeti geçmişle hesaplaştığını söylüyor. Oysa ki sadece kendisine dokunan kesimlerle hesaplaşıyor. Bu bölgede kirli ilişkileri olan, katliam yapanları görmezden geliyor ve onlardan hesap sormuyor. Bu nedenle biz bu hükümetin samimi olduğuna inanmıyoruz. Ancak her şeye rağmen bizler burada kayıplarımızı sormaya, hesap verilmesini istemeye devam edeceğiz” diye konuştu.

ANALARIN MÜCADELESİ GERÇEK BİR DEMOKRASİ MÜCADELESİDİR

Bilici’nin ardından söz alan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, sözlerine “166 haftadır burada devlet tarafından bilinçli bir politika olarak kaybedilen yakınlarını akıbetini arayan bu insanların onurlu duruşları, onurlu mücadeleleri bizler açısından büyük bir değerdir. Bu değeri yaratan annelere bir kez daha teşekkür ediyoruz” diyerek başladı.

“Toplumda demokrasi oluşacaksa, hukukun üstünlüğü oluşacaksa, özgürlükler oluşacaksa, bu gerçeklerle yüzleşmeden, bu kayıpların, faili meçhullerin hesabı sorulmadan hiçbir şekilde hiç kimse özgürlükten, demokrasiden söz edemeyecektir” diyen Demirtaş, “O nedenle sizlerin yürüttüğü mücadele, sadece eşlerinizin, çocuklarınızın, babalarınızın bulunması için yürütülen bir mücadele değil. Gerçek anlamda bir demokrasi mücadelesidir” dedi.

DÜŞMAN HUKUKU

Bu ailelerin 166 haftadır oturduğunu ancak tek bir hükümet yetkilisinin bu ailelerin çığlığına bir ses vermediğini vurgulayan Demirtaş, şöyle devam etti: “Ne hükümet yetkilileri, ne yerel makamlar, bu ailelerin ne istediğini sormamıştır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümetlerinin zihin dünyasında şöyle bir şey vardır; bu kayıplar terörle mücadelede ortaya çıkmış kayıplardır, dolayısıyla bunlara hiç bulaşmamak lazım. Meseleye böyle bakıyor. Dolayısıyla Kürt halkının mücadele eden, kendi özgürlüğünü isteyen Kürt halkının Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir hukuk, yasa, mahkemeyle artık ilişkisi kalmamıştır. Kürtlere düşman hukuku uygulanmaktadır. Hiçbir savcı, hakim, polis, vali, sıra hakkını arayan Kürde geldiğinde kanunu çiğnese bile ondan hesap soracak bir mercii yoktur. Herkes bunun bilincindedir, bu rahatlıkla hareket etmektedir. Geçmişte bu faili meçhulleri yaratan, yaşatan kirli devlet güçleri de buna güvenerek yapıyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki, hiçbir savcı onlardan hesap sormayacaktır.”

Hükümetin darbelerle hesaplaştığını söylediğini ifade eden Demirtaş, “Bakın şimdi 12 Eylülden, 28 Şubattan hesap sorulduğu, geçmişle yüzleşildiği söyleniyor, Ergenekonla hesaplaşıldığı söyleniyor. Ama burada bunlar gibi binlerce kayıpla, faili meçhul ile ilgili tek bir soruşturma yok. Peki bu aradığımız kayıplar nerde? Silopi’de kimsesizler mezarlığında, Cizre’de kimsesizler mezarlığında, Amed’te kimsesizler mezarlığında. Kayıp falan değiller, ama hangisinin hangi mezarda yattığını bilmiyoruz. Bunu savcılar bilmiyor mu? Biliyor. Soruşturuyorlar mı? Soruşturmuyorlar. Defalarca başvuru yapılmasına rağmen, bu toplu mezarlar açılıyor mu? Açılmıyor. Niye yapıyor bunu savcı peki? Bunu yapmıyor savcı, çünkü hiçbir hükümet hesap sormuyor. Sormayacak da. Ama ne yapıyor? Kürtler hakkını aradı diye, slogan attı diye, pankart açtı diye, savcılar maşallah gece gündüz çalışıyor. Mahkemeler Kürtleri yargılamak için gece gündüz çalışıyor. Kendi anadilinde bile savunma yaptı diye suç duyurusunda bulunuyor. Dolayısıyla Kürde adalet yok, Kürde hukuk yok” dedi.

AKP KATLİAMLARDAN SORUMLU OLDUĞU İÇİN FAİLLERİ ORTAYA ÇIKARMIYOR

Bu gerçeklik bu kadar yalınken, kimsenin Kürt halkına eşitlikten, kardeşlikten bahsetme hakkı olmadığını belirten Demirtaş, şunları söyledi: “Eşitlik burada yatıyor işte. Bu kayıplar, bu faili meçhuller burada yerde yattığı müddetçe, kardeşlik eşitlik falan sözdedir. Biz bunu biliyoruz. Hükümet bunu biliyor mu? Hükümetin bakanlarının yaptığı açıklamalara bakılırsa, hele hele ağızlarından salya-köpük fışkırtan ırkçı bakanlarına bakılırsa hükümet bunlarla yetinmiyor. Mümkünse daha da beterini yapmak istiyorlar. Bırakın bunların sorumlularını açığa çıkarmayı, bazı bakanlar titreyerek ırkçılık yapan bakanlar, elinden gelse bu tablonun aynısını yaşatmak istiyorlar Kürtlere. Bunların sorumlusunu ortaya çıkarmayı bırakın bir tarafa. Roboski’de daha üç buçuk ay önce yaşananlar bunlardan farklı mıdır? Üç buçuk aydır bir ülkenin kendi savaş uçağıyla bombaladığı 34 çocuğun sorumlusunu bulmuyor AKP. Çünkü sorumlusu kendisi. Hırsız kendi kendini soruşturuyor, katil kendi kendini soruşturuyor. Böyle bir adalet sistemi olur mu? Kendi sorumluluklarını, suçlarını ortaya çıkarırları mı? Örtmeye çalışıyorlar. Aylardır nasıl örteceğiz diye bunun gayreti içerisindeler.”

DEVLETİN KÜRTLER NEZDİNDE BİR MEŞRUİYETİ KALMADI

Bugüne kadar “Kürtler Türkiyelileşmedi” diyenlerin bu tabloya iyi bakması gerektiğini söyleyen Demirtaş, “Bana kalırsa sorun bu değil, sorun Türkler yeterince Kürdistanlı olamadılar. Sorun budur. Sorun Türkler yeterince Kürdistan’ın, Kürtlerin sorununu anlayamadılar. Mesele budur. Eğer empati, eğer eşitlik, eğer kardeşlik isteniyorsa, Kürtlerin yaşadığı bu drama herkes bir anlam biçecek, saygı duyacak, gereğini yapacak. Hukuku, yasayı, valiyi, tankı, topu, uçağı artık Kürtlere karşı düşmanla savaşır gibi kullanmaktan vazgeçecek. Eşitlik böyle gelişir ancak. Bunları yapmayan bir hükümet, bunları gerçekleştirmeyen bir devlet politikası Kürt halkının nezdinde iflas etmiştir. Bugün devletin de hükümetin de Diyarbakır’da öyle bir ciddi bir meşruiyeti yoktur. Herkes görüyor bunu. Devlet burada yasaklardan ibarettir, karakoldan ibarettir. Coptan, gazdan ibarettir, hakimden savcıdan ve uyguladığı yasaktan ibarettir. Bunun dışında burada devlet, hükümet meşruiyeti yoktur. Zorla, kaba kuvvetle devlet burada kendini ayakta tutmaktadır. Böylesi bir trajik tablo içerisinde kimse Kürtlere ek sorumluluk getirmesin. Bir de ‘kendinizi Türkiye toplumuna anlatmak zorundasınız, Türkleri de siz ikna etmek zorundasınız’ yükünü kimse bize getirmesin. Türklere gerçekleri anlatmak zorunda olan devletin kendisidir. Çıkacaklar Türklere her şeyi olduğu gibi, bütün gerçekliğiyle anlatacaklar. Türkleri ikna etmenin yolu budur. Türkleri ikna etmenin yolu Kürt halkının sorumluluğundan geçmez, devletin sorumluluğundan geçer. Çıkacaklar, her şeyi bütün çıplaklığıyla, gerçekliğiyle anlatacaklar. Ne kadar katliam yaptılarsa, ne kadar köy yaktılarsa, faili meçhulleri, kayıpları, işkenceleri bir bir anlatacaklar. Zilan’da, Ağrı’da, Dersim’de, Sason’da neler yaptıklarını anlatacaklar. 90’lı yıllarda burada işlenen vahşeti bir bir anlatacaklar. Bu halkın dilini kültürünü nasıl yasakladıklarını anlatacaklar. Kürtçe konuştu diye okulda dövdükleri çocuklardan özür dileyecekler. Çocuklarını kaybettikleri analardan özür dileyecekler. Bunları Türklere anlatacaklar. Bunları Türklere anlatacaklar ki, Türkiye toplumu bütün gerçeği anlasın. O zaman kardeşlik, eşitlik hukuku gelişebilir.”

ÇELİKTEN İRADE

Demirtaş, şöyle devam etti: “Ama sen hem bunları yapacaksın, 90 yıldır kesintisiz bunu sürdüreceksin, buna karşı çıkanı da terörist ilan edip, yaşına bakmadan, çocuğu da, yaşlıyı da içeri atacaksın. Aylarca, yıllarca yargılamayacaksın bile. Kendi anadilinde savunma yapmasına izin vermeyeceksin, cezaevinde balık istifi gibi hücrelere doldurup, orada işkencelere tabi tutacaksın, öbür yandan çıkıp ‘ben darbeyle hesaplaşıyorum, ben demokratikleşiyorum’ deyip, toplumun ağzına bir parmak bal çalmaya çalışacaksın. Kürt halkı bunları yemiyor artık. Kürt halkı politik bir halktır. Devletin faşizmi sınırsız olabilir ama Kürt halkının direnişi de, inancı da, kararlılığı da sizin bu faşizminizi yenecek güçtedir artık. Kürt halkı örgütlü bir toplumdur. Ve Kürt halkı kendi anadiliyle, kültürüyle, kendi topraklarında yaşamak istiyor. Kürdistan’da artık Türkiye Cumhuriyeti faşizminin hiçbir şekilde geçerliliği kalmamıştır. Bu halkı korkutacak bir faşizm değildir bu, kendi kendini tüketen bir faşizmdir. Çünkü Kürt halkı bütün bu baskılara, korkutmalara, yıldırmalara teslim olmamış, direnmiş ve bugün çelikten bir irade yaratmıştır.”

FAŞİZME KARŞI YEDİDEN YETMİŞE DİRENİŞ

Bugün KCK operasyonlarının 3’üncü yıldönümü olduğunu hatırlatan Demirtaş, “Tam 3 yıl önce bugün bu hukuk dışı, ahlak dışı operasyonları da başlattılar, halkı teslim alabilmek için. 3 yıl aradan geçti, ne zindandaki tek bir kişiyi teslim alabildiler, ne dışarıdaki tek bir kişiyi yıldırabildiler, geri adım attırabildiler. Ve bugün cezaevlerinde, dışarıda, Strasburg’da binlerce insan bu faşizme karşı, bu hukuksuzluklara karşı direniyor işte. Açlık grevleriyle, bedenlerini ölüme yatırarak direniyorlar bu faşizme karşı. Ortada bir kutsallık varsa, faşizm değil, işte bu direniştir kutsal olan. Faşizm er ya da geç yenilecektir, küçülecektir, ucube bir hale gelecektir ve bu topraklarda asla ama asla yer almamak üzere defolup gidecektir bu faşizm. Bu topraklarda demokrasi, barış ve kardeşlik baki kalacaktır. Herkes bunu bildiği için; AKP’de onun bakanları da, genel başkanı da bu gerçeğin farkına vardıkları için şimdi bu baskıyı artırmak istiyorlar işte. Şimdi Kürtler nefes alamasın, başını kaldıramasın diye baskıyı artırmak istiyorlar. Orantısız bir şiddetle dağlar, taşlar, şehirler, her tarafta kan dökerek, katliamlar yaparak Kürt halkını bir kez daha 30 yıl öncesine geri götürmek istiyorlar, 90 yıl öncesine geri götürmek istiyorlar. Ancak bitti o dönemler. Kürt halkı eğer yediden yetmişe terörist olarak görülüp gereği yapılıyorsa, buna karşı Kürt halkı da yediden yetmişe özgürlük mücadelesinin birer neferi olarak direnecektir. Halkımızın verdiği karar da budur” diye konuştu.

HALK ÖNDERİNE HALK ÖNDERİ DENİR

Demirtaş, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gece gündüz bize hakaret edilecek, sokaklarda kadın çocuk demeden işkence yapılacak, coplarla panzerle hakaretler yağdırılacak, tek bir soruşturma yok, dün mahkemede bir tutuklu Kürt Halk Önderi dediği için Sayın Öcalan’a hemen soruşturma açıldı hakkında. Mahkeme Başkanı hemen 55 kişi hakkında suç duyurusunda bulundu. Halk Önderi’ne ‘Halk Önderi’ denir, başka bir şey denmez. Eğer Sayın Öcalan’a halk önderi diyenlere suç işlediniz diyorsanız, herkesle ilgili soruşturma açıyorsanız; 55 kişi yetmez, en az 10 milyon kişi hakkında soruşturma açmanız lazım. 10 milyon insan Sayın Öcalan’a bugün artık Halk Önderi diyor. Sen soruşturma açsan ne olur, açmasan ne olur; içeri atsan ne olur, atmasan ne olur? Senin elinde o saçma sapan yasakçı zihniyetli kanunun olsa ne olur olmasa ne olur? Bu nedenle devletin artık aklını başına alması lazım. Bu baskıyı artık sürdüremeyeceğini görmesi lazım.”

KÜRTLERİN STATÜ TALEBİNDEN SANA NE?

Kürtlerin artık Ortadoğu’da bir güç olduğunu ve diğer halklarla eşitlik hukuku içerisinde yaşamak istediğini vurgulayan Demirtaş, konuşmasına şöyle devam etti: “Buna evet diyen, bunun doğru olduğuna inanan herkes barışa hizmet etmiş olur. Ama yok, ‘Kürtleri köle gibi kabul ediyorum, onlar da binlerce yıl bana köle olduğu gibi önümde diz çökecektir’ diyorlarsa o dönemler de geçmiştir. Kürtlerin en küçük kazanımlarına tahammülleri yoktur. Böyle bir zihniyetleri var bunların. Bakın Suriye’de Kürtler herhangi bir hak elde etmesin diye AKP’nin neferleri neredeyse ordudan önce girecekler Suriye’ye. AKP’nin kalemleri, kalemşörleri, bazı bakanları ordudan önce Suriye’ye girecekler neredeyse. Niye? Aman orada Kürtler bir hak elde etmesinler diye. Kürtler başkasının toprağını mı işgal ediyorlar, Kürtler başkasına ait olanı mı ele geçiriyorlar? Kendi hakları olan anavatanlarında, Kürdistan’da siyasi statü istiyorlar. Sana ne oluyor? Bunu niye engellemeye çalışıyorsun? Güney Kürdistan bağımsızlıktan söz ettiğinde burada AKP’nin tüyleri diken diken oluyor. Sana ne, senin toprağını mı işgal ediyor? Burada, Türkiye’de yaşayan Kürtler, Kürdistan’a siyasi statü istediğinde yine tüyleri diken diken oluyor. Sana ne, senin malını mı çalıyor, sana ait olan bir şeyi mi gasp ediyor? Kendi topraklarında statü istiyor. Bunlara tahammülleri yok işte. Biz bunu söyleyince ırkçı oluyoruz, bunlara saldıran Türk ırkçıları ise demokrat oluyorlar. Bunların ismi de demokrasi havarisi oluyor. İşte böyle bir tabloda AKP çıldırmış bir şekilde elindeki gücü sınırsız bir şekilde kullanmaya çalışıyor. Ancak korkunun ecele faydası yoktur. Özgürlük bu topraklara gelecek. Bu anaların ve bu savaşta evlatlarını yitirmiş anaların yüzü suyu hürmetine bu topraklara barış gelecek. Bizim bütün bu analara sözümüz var. Bu evlatlarını boşuna yitirmediler. Madem ki bu kadar ağır bedeller ödediler, bu bedellerin karşılığı özgürlük olmalıdır.”

Demirtaş’ın ardından İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, 1999 yılında Diyarbakır’da kaybedilen ve kendisinden bir daha haber alınamayan Erol Börü’nün kaybediliş hikayesini anlattı. Oturma eylemine katılanlar daha sonra Börü anısına 5 dakikalık oturma eylemi yaptı.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: