12 Nisan 2012 Perşembe

Dar Üçgende Kürdistan

CIA’nın Türkiye uzmanlarından Graham Fuller, geçen hafta Radikal Gazetesi’ne verdiği röportajda, Güneyli Kürtlerin Irak’tan ayrılabileceği ve Türkiye’yle birleşebileceklerini söyledi.

„Bu birleşmenin başkenti de Diyarbakır olur“ diye de ekledi.

Fuller’in söyledikleri aslında Amerika’nın neredeyse 50 yıldır uygulamak istediği projenin bir parçası. Amerika epeydir Kürtlerle Türkleri birleştirmek, Türkiye ile Kürdistan’ı birlikte yönetmek istiyor!

Ancak Türk devleti de başından beri bu projeye karşı çıkıyor! 

Türkiye bölgede yeni bir aktör (Kürdistan) istemiyor! Bu nedenle Kürtlere ve Kürdistan’a düşmanlık yapmaktan vazgeçmiyor!

Soğuk Savaş sonrası baş gösteren Amerika-Türkiye gerginliğinin bir nedeni de buydu.

Kürdistan gerginliği, Irak işgalinin ardından Amerika’nın Türk ordusunun başına çuval geçirmesiyle neredeyse sıcak bir çatışmaya dönüşecekti ama, Türkiye bunu göze alamadı.

Türkiye açıktan Amerika’yla savaşamadı ancak, Güney Kürdistan’da bombalama ve suikast gibi örtülü eylemlerini ve ‘işgal’ tehditlerini de arttırdı.

Bu yüzden 2006 yılında Amerikalı diplomat Halbrooke, „Türk işgaline karşı NATO’nun Kürdistan’da konuşlanması„ çağrısı yaptı. Bir yıl sonra da zaten Amerikan senatosu Irak’ın üçe bölünmesini öngören bir karar tasarısını onayladı.

Amerika, Türkiye’ye, ’ya sen Kürdistan’ı kabul eder ve onunla birleşirsin ya da ben yoluma sensiz devam ederim’ diyordu.

Ne de olsa Soğuk Savaş sonrası Ortadoğu küresel çatışmanın merkezi haline gelmişti. Bölge sahip olduğu zenginlikler nedeniyle stratejik öneme sahipti. Dolayısıyla burayı ele geçiren dünyanın geri kalanına hükmedebilirdi.

 Bu yüzden yeni dünyanın temelleri burada atılıyor, yeni dengeler savaş ortamında burada şekilleniyordu.

Kürdistan da Amerika’nın Ortadoğu’yu yeniden yapılandırma projesinde önemli bir yer tutuyordu. Bölgesel statükonun çökmesi ve Kürt halkının yüzyıllık mücadele birikiminin sağladığı kazanımlar sayesinde Kürdistan kilit konuma yükselmişti ve artık görmezden gelinemezdi.

 2007 yılında bu konuda kritik gelişmeler yaşandı. Önce, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı olan, şimdi Silivri’de yatan Orgeneral İlker Başbuğ önemli açıklamalar yaptı.

Başbuğ, 2007’nin Ekim ayında Amerika’yı açıkça tehdit etti. „Türkiye’nin desteğini almayan hiçbir çözüm Irak’ta kalıcı olmaz“ dedi.

„Türkiye belki tek başına Irak’ta gelişmeleri yönlendiremez ancak, engelleyebilir ve maliyeti yükseltebilir“ diye de ekledi.

Ardından Başbakan Erdoğan Amerika’ya gitti ve 2007 Kasım’ında Erdoğan –Bush Zirvesi gerçekleşti. Zirvenin ardından Türkiye’nin politika değiştirdiği gözlendi.

Aslında Başbuğ’un açıklamaları Kürdistan pazarlığı için Amerika’ya giden Erdoğan’ın elini güçlendirmek içindi.

Tabii, Erdoğan- Bush zirvesinde ne kararlar alındığını bilmiyoruz ancak, bunun bazı sonuçlarını yaşadık, yaşıyoruz.

Türkiye zirveye değin ‘düşmanlık’ yaptığı Güney Kürdistan’a zirve sonrası ‘dostluk’ mesajları vermeye başladı.

‘Postal yalayıcısı’nın yerini ‘sayın’ aldı. Karşılıklı ziyaretler sıklaştı ve ikili ilişkilerin iyileştiği yeni bir dönem başladı.

Türk devleti uzun bir aradan sonra Amerika’yla ilişkilerini onardı ve deyim yerindeyse yeniden Amerika’nın ipine sarıldı.

Kürdistan meselesi bir biçimde aşılmıştı ama, nasıl aşıldığı da henüz açıklık kazanmadı.

Fakat dediğim gibi zirvenin ardından Türkiye, Güney Kürdistan’ı tanıdı. Orada konsolosluk açtı ve ilişkilerini ileri bir aşamaya taşıdı.

Kuzey’de ise bir yandan ‘açılıma’, diğer yandansa PKK’ye karşı yaygın siyasi ve askeri operasyonlara başladı! Amerika’dan da ‘sınır ötesi operasyon ve açık istihbarat’ desteği aldı.

PKK ve lideri Öcalan’la ‘müzakereler’ de bu süreçte yaşandı.
Gerçi müzakere süreci çözüm değil
–şimdilik- çözümsüzlükle noktalandı ancak, geride kalan altı yılda Kürt ve Kürdistan meselesinde bu türden önemli birçok gelişme yaşandı.

Ve, şimdi yeni bir sürecin eşiğinde olduğumuz anlaşılıyor.
Bağımsızlığı tartışmaya açan Barzani’nin Amerika’da en üst düzeyde ağırlandığı, Erdoğan’ın bir yandan BDP ile ‘müzakere pazarlığı’ yaptığı, diğer yandan güney-kuzey entegrasyonunu hızlandırmak amacıyla yeni ‘teşvik’ paketlerini açıkladığı, ‘Ulusal Konferansın’ tartışıldığı ve Suriye Kürdistanı’nın özgürleşmeye başladığı bu süreçte Fuller’in, Türkiye’nin himayesinde ‘Diyarbakır merkezli bir Kürdistan’ dillendirmesi tesadüf olmasa gerek!

Fuller’in dediği olur mu, olmaz mı, olursa Kürtlerin hayrına mı olur, zararına mı ayrı konu ama, bölgesel savaşın gündemde olduğu günümüzde Kürdistan’ı bekleyen gelişmeler üzerinde etraflıca düşünmek gerekiyor!*
Strasbourg’taki ve cezaevlerindeki açlık grevleri devam ediyor ve kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyor.

Kürt siyasetçisi Fuat Kav, „eylemimiz ölü ruhları canlandırma eylemidir“ diyor! 

Canlanmak ve aktif dayanışma içinde olmak gerekiyor!

GÜNAY ASLAN
gunayaslan@hotmail.de

Hiç yorum yok: