7 Nisan 2012 Cumartesi

Başbakan’ın Vicdanı mı, Cüzdanı mı?



Hüseyin ALİ
Türkiye’nin Suriye politikası tam anlamıyla keçi can derdinde kasap yağ derdindeki deyime benziyor. Her ne kadar Tayyip Erdoğan “biz başkaları gibi petrol ya da çıkarla ilgilenmiyoruz” dese de yalan söylediği açıktır. Sadece insani ve vicdani bakıyoruz, demesi tamamıyla demagojidir. Aksine Suriye’de çatışmalar şiddetlensin, ölümler artsın, böylece dış askeri müdahale erken olsun isteğiyle yanıp tutuşmaktadır. Çatışma ne kadar şiddetlenir ve içinden çıkılamaz hale gelirse bize ihtiyaç duyarlar demektedir. Şu anda Suriye’de çatışmaları körükleyen esas güç Türk devletidir. Amiyane deyimle yangına körükle gitmektedir.

Türkiye şimdiye kadar bölgedeki tüm diktatörleri destekledi. Diktatörler coğrafyası Ortadoğu’da sıfır sorun politikası izledi. Türkiye’nin tek derdi bölge ülkelerinin kendisinin Kürt karşıtı politikasına destek vermesini sağlamaktı. Dış politikada tek ilkesi buydu. Bu nedenle Esad’la dostluğu hiçbir ülkenin olmadığı kadar ilerletti; ortak bakanlar kurulu toplattı. Hatta Şengay ülkeler topluluğu kuracağını söylediler. Eğer Arap Baharı denen gelişmeler olmasaydı, dış güçlerin politikası bugünkü kadar netleşmeseydi Türkiye bu “despot kardeşliğine” devam ederdi.


Türkiye şimdi Suriye yönetiminin bir numaralı düşmanı oldu. Sabah akşam Suriye’nin nasıl insan katlettiğini söylüyor. Dünyayı müdahaleye çağırıyor. Başka bir ülkenin lideri bunu söylese anlarız. Ama her gün Kürtlere kan kusturan bir ülkenin başbakanı söyleyince trajikomik oluyor. Tayyip kadar despot ve hiçbir faşistin söylemeyeceği insanlık dışı sözler söyleyen bir yönetici tarihte görülmemiştir. Dünyada kadın da olsa çocuk da olsa gerekeni yaparız deyip talimat verip birçok çocuğun ölümüne sebep olan kaç yönetici var bu dünyada?


Türk devleti insanlar gösteri yapmasın, sokağa çıkmasın diye yüz binlerce polisten oluşan bir toplum karşıtı ordu örgütlemiştir. Yüz elli bin olan polis sayısı AKP hükümeti döneminde üç yüz bine çıkmıştır. Bir ordunun kullanacağı düzeyde araç, gereç ve silahla donatılmıştır.  Suriye’deki tank sayısından fazla panzer ve toma denen zırhlı araçlara sahiptir. Diğer araçları saymıyoruz bile. 


Tüm bunlar beş on kişi bir araya gelip gösteri yapmasın diye örgütlenmiştir. Dünyanın parası toplumsal muhalefeti engelleme araçlarına ve örgütüne yatırılmıştır. Bırakalım kendine demokratik diyen ülkeleri, hangi despot ülkede toplumsal hareketleri bastırmak için böyle bir örgüt kurulmuştur. Böyle bir toplum karşıtı mekanizma oluşturulmuştur? Öyle ki boğanın kırmızı şal gördüğünde saldırması gibi 20-30 kişi bir araya geldiğinde bu toplum karşıtı güç saldırıya geçiyor.

Bu kadar polis, silah, araç ve gereç başta Kürtler olmak üzere toplumsal muhalefeti bastırmak için alınmıştır. Türk devleti toplumsal muhalefeti ezme üzerine şekillenmiş bir polis devletidir. Artık Suriye ya da başka bir ülkedeki gibi toplumsal muhalefeti ezmek için askere ihtiyacı yoktur. Suriye’de Türkiye’deki gibi bir polis örgütü olmadığı için ordu devreye girmiştir. Yoksa Türkiye’de Suriye’deki ordu gibi polis her gün zulüm için devrededir. İyi eğitildiği için az ölümle bu işi kotarmaktadır. Başka yerde on on ölüyorsa, Türkiye bir bir, iki iki öldürerek aynı işi yapmaktadır.


Amed’de 2006’da halk devletin Kürt halkının özgürlük mücadelesini zorla, silahla bastırma politikasına karşı alanlara, sokaklara çıktı. Bu, en büyük Kürt şehrinin isyanıydı. Bu durum karşısında başbakan hangi emri verdi? Çocuk da olsa kadın da olsa vurun demedi mi? Polis ve asker derhal harekete geçmedi mi? Enes Ata ve Abdullah Duran başta olmak üzere birçok çocuk Amed’de, Batman’da ve Kızıltepe’de katledildi. Göstericiler silahsızdı, ölen çocukların bir kısmı da evinin önünde ya da balkonda otururken vuruldu. Amed’deki gösteriler Suriye’deki gösterilerden on kat daha barışçıldı; ama AKP hükümetinin yaklaşımı ne oldu? Belediye başkanı ve başka aracılar araya girerek halkı ve gençleri evlerine gönderdi. Eğer göstericiler evlerine çekilmeseydi başbakan Esad’tan daha zalim olurdu. Kadın da olsa, çocuk da olsa ezerim diyen birisi kadar zalim kim olabilir? AKP kuyrukçusu olanlar ve kendine liberal diyenler bu sözleri fazla irdelemedi.


2006 Amed halk isyanından sonra terörle mücadele yasası(TMK) deli dumrul yasası haline getirildi. Muhalif olunduğu an ne yapılırsa yapılsın zindanın boylanacağı bir yasa çıkarıldı. Yeter ki hükümet karar versin! Herkes suçlu ilan edilip zindana atılabilir. İşte KCK tutuklamaları göz önündedir.


Ne Suriye’de ne de başka bir ülkede böyle bir yasa ve böyle tutuklamalar vardır. Suriye’deki tutuklamaların gerekçesi vardır, ama Türkiye’dekilerin yoktur. Çünkü tutuklamak için gerekçeye gerek yoktur. İstihbarat örgütü şu muhaliftir, toplum için kötü örnektir dediği an hapsi boylar. Böyle bir ülkenin başbakanın Suriye’ye insanlık dersi vermesi trajikomik olduğu kadar tüm dünyayla ve insan aklıyla alay etmektir. Herhalde Tayyip ben iyi hatibim, her türlü yalanı söylerim, gerçeği tersyüz ederim, herkes bunu yutar, diyor. Evet, tabanı ve kuyrukçuları yutmaya hazırdır, ama artık Tayyip iktidarının zulüm uygulamalarını herkes görüyor. Demagoji ve laf cambazlığı artık eskisi gibi para etmiyor. Yalanların kuyruğu açıkta kalıyor. Mızrak çuvala sığmıyor.


Erdoğan’ın korkusu Suriye’yi kaybetmektir. Derdi insan hakları değildir. Suriye konusunda erken ötmüş, bu nedenle mevcut iktidarın bir an önce düşmesini istiyor. Öte yandan İhvan-ı Müslim(Müslüman Kardeşler)’le Kürtlerin hak/statü kazanmaması konusunda anlaşmış. İhvan-ı Müslim’in etkili olmadığı bir Suriye istemiyor. Türkiye için Esad’ın düşmesi yeterli değil. Yeni Suriye’de kendi istediği gibi bir hükümet olmalıdır. Avrupa Birliği ve Araplarla aynı doğrultuda düşünmemesi de bu nedenledir.


Türkiye ekonomisi Güney Kürdistan parası ve Arap dünyasından gelen paralarla kendini toparladı. Irak’ta petrol gelirinin dörtte biri Güney Kürdistan’a ait. Güneye ayrılan bu fonun yüzde yetmiş beşi Türkiye’ye gidiyor. Belki de daha fazlası. Bu Türkiye için çok önemli bir gelir. Yine Suriye de sömürge haline gelmişti. Suriye üzerinden Arap dünyasına da açılıyordu. Eğer Suriye’de kriz uzun sürer ve istediği bir iktidar ortaya çıkmazsa Türkiye’nin ekonomik dengeleri sarsılacaktır. Tayyip’in bağırmasının en önemli bir nedeni budur. Diğeriyse herkesin bildiği gibi Kürtlerin hak elde etmesini engellemektir. Yoksa Tayyip’in insani ve vicdani kaygısı yoktur. Ne böyle bir zihniyeti ne de yüreği vardır. Çıkarı gerektiğinde bir artist gibi gözyaşı döken karaktere sahiptir.


Tayyip Kürt muhalefetini bastırmak için her yolu deniyor. Kürtler sokağa çıktığında nasıl yaklaştığı biliniyor. 4 Nisan’da ne yaptığını dünya gördü. Böyle bir örnek dünyada ilktir. Türkiye’deki muhalif gösteriler Suriye’dekinin dörtte biri olsa AKP iktidarı gözünü kırpmadan kadın ve çocuk demeden vurur. Roboski hala açığa çıkmadı. Başka bir ülkede uçaklarıyla bu kadar sivil öldüren başka bir iktidar var mıdır?


Tayyip, Esad’tan daha fazla otoriter ve despot bir liderdir. Sadece karakterleri bile incelense bu sonuca varılabilir. Tek farkı, AKP’nin arkasında dış desteği var, muhalefet üzerindeki zulmüne göz yumuluyor. Bir farkı da bastırma araçlarını dünyada hiçbir ülkede olmadığı kadar geliştirmiş olmasıdır.

Hiç yorum yok: