5 Nisan 2012 Perşembe

Bakın ‘KCK Mahkemeleri’ Neymiş?

Kürt Toplumu Adaleti Kendi İçinde Yaratıyor
Filiz Koçali
 
 
İstanbul ‘KCK’ davası diye bilinen davanın iddianamesi mahkeme tarafından kabul edilmiş. Biz dosyayı henüz görmedik ama 'basınımızın' acar elemanları nasıl olduysa dosyayı ele geçirmişler ve içeriği hakkında bilgi vermeye başladılar. İddianamede var olduğu söylenen suçlamalardan biri, “KCK mahkemeleri”yle ilgili. Bu mahkeme işi çok mühim ve en çok çarpıtılan konulardan biri.

Öncelikle, bu mahkeme diye lanse edilen durumu iyi anlamak gerekiyor. Anlamak için de BDP’nin yoğun oy aldığı yerlerdeki “suç” oranlarına ve “suç” niteliklerine bakmak gerekiyor.

BDP’nin etkin olduğu yerlerde kan davası var mı?

BDP’nin etkin olduğu yerlerde namus cinayeti var mı?

BDP’nin etkin olduğu yerlerde küçük yaştaki kızlara cümbür cemaat örgütlü tecavüz var mı?


Yok. Ya da genel ortalamanın çok çok altında.

Peki nasıl oluyor bu? Çünkü, yüzyıllarca ağaların dediğinin tek geçerli söz olduğu, ağır, kuşatıcı geleneklere yaslanarak kadınların katledildiği bir coğrafyada insanlar, insanların bilinci, yaşamı değişiyor.

Çok çarpıcı bir örnek biliyorum. Diyarbakır’dan. Diyarbakır’da birisi birisini öldürüyor. Geçmiş dönemde bunun iki türlü cezası vardı. Birisi mahkemenin verdiği ceza. Devletin mahkemesi öldürene hukuktaki karşılığı neyse o cezayı veriyordu. Ama öldürülen taraf için bu yeterli bir ceza değildi. Geleneklere göre adam öldürmenin cezası karşı taraftan da bir kişinin ölmesiydi. Kan davası denilen şey de böyle başlıyordu.

Diyarbakır’daki örnekte ne oldu? Belediye Başkanı, şehrin ileri gelenleri devreye girdi, kan davasını engelledi. İki tarafın da içini rahatlatacak bir formül buldu. Öldüren taraf bir sağlık ocağı yaptırdı, sağlık ocağına ölen kişinin adını verdi. İşlenen ağır bir suçun ardından kan dökülmediği gibi, başka insanların yaşamını kurtaracak bir sağlık ocağı yapıldı.

Veysi Sarısözen’le birlikte referandum sırasında gazeteye izlenim yazmak için Şırnak’a gittiğimizde de daha yeni yaşanmış bir olaya tanık olmuştuk ve hatta gazeteye de yazmıştık. Olay şu; Basit bir tartışmanın iki yaralıyla hastanede bittiği, daha doğrusu bitmediği, devam etme olasılığı yüksek olduğu bir durumdan partiyi haberdar ediyorlar. Parti yöneticileri araya giriyor, iki taraf barıştırılıyor, kavga büyümeden bitiyor. Biz kavga eden kişilerle konuştuk. Biri partili, diğeri korucuydu. Yanlış anlaşılmasın, kavga nedeni politik filan değil, belediyenin yenilemek için söktüğü kaldırım taşlarını kimin alacağıyla ilgiliydi. Yaptığımız küçük röportajda, korucu “20 yıllık komşuyuz, nasıl böyle yaptık bilmiyorum, ayıp ettik birbirimize, parti barışmamızı istedi, barıştık” diye anlatmıştı durumu. Partili olan kişi ise “kendime yakıştıramadım yaptığımı, neyse ki parti araya girdi de kendimize geldik” diyordu.

Alın size iki adet KCK Mahkemesi.

Yakın zamanda tanık olduğum bir başvuruyu da paylaşayım sizinle. Başvuru nereye? Partiye yani “KCK mahkemesine”... Evli bir kadın, evli bir adama kaçıyor. Tam da kocası askerden geleceği gün. Kocası da amca oğlu. Durum çok karışık. Bildiğim kadarıyla bu durum yasalara göre suç değil, ama o küçücük ilçede bu yapılanın karşılığı büyük. Eskiden olsa cezası kesindi. O kadın mutlaka ve o erkek de muhtemelen öleceklerdi. Ölmediler... Bu aileler ayrı ayrı o şehirdeki partiye başvurdular. Ben o şehirden ayrılırken, parti yönetimi aileler arasında sözü geçebilecek bir heyet oluşturmaya çalışıyordu.

“Nasıl çözeceksiniz” diye sordum. “Öncelikle kadının can güvenliğini sağlamamız gerekir, sonra da iki aileyi tatmin edecek bir karar ortaya çıkarmak... Tabii adamın eşinin de hakları korunmalı.”

Böyle durumda iki aile nasıl tatmin olacak? Eşin hakları nasıl korunacak? Hakikaten çok zor ve karışık bir durum. Ama bunlar yaşanan örnekler ve bir çaresi de bulunuyor ve kimse kan davasından ya da namus cinayetinden ölmüyor.

Bir örnek de başka bir şehirden. Adam evli, İran’dan ikinci bir eş getiriyor. Parti çevresinde bu hiç onaylanacak bir durum değil. Adamın eşi bunu bildiği için partiye geliyor. “O kadını memleketine gönderin, eşimi affedeyim, gelsin evine otursun.” Yine sordum “ne yapacaksınız” diye. “Yeni eşi İran’a gönderemeyiz ama iki kadını da en az mağdur edecek bir çözüm bulacağız” diye yanıtladılar. Adamın neden olduğu bu karmaşık durumdan iki kadın da en az mağduriyetle nasıl çıkabilir, doğrusu ben bilmiyorum. Ama o topraklardaki hayat bilgisi ve politik bilinç bir araya gelince en karmaşık durumlarda bile bir yol bulunuyor. Bunun da adına “KCK mahkemesi” deniyor.

Şimdi itiraz edilen bu. Suç diye nitelenen bu. Kürtler değişiyor. Artık kan davası ya da namus cinayeti nedeniyle suç işlemiyorlar. Partilerine güvendikleri, gönüllü olarak başvurdukları ve en çıkışsız durumlarda bile bir çıkış yolu aradıkları için suç işliyorlar.

Kaynak: Ozgur Gundem

Hiç yorum yok: