22 Nisan 2012 Pazar

Bağımsız Kürdistan ya da Devrim Teorisi

Ali Kızıl

Tarihte, bağımsız Kürdistan talebini teorik program çerçevesinde ortaya koyup, bunun direnişini örgütleyen ilk örgütlenme Xoybun'dur. 17 Ekim 1917 de Rusya da Ekim devrimi ilan edilirken; devrimin ana şiarı emekçi sınıflara eşitlik ve adalet, ezilen halklara özgürlük şeklinde idi.

Fakat Sovyet Rusya'sının hemen yanı başinda, sınır komşusu olan  Ağrı direnişi ve öncüsü olan Xoybun Türk faşizminin postalları altında ezilerek "Hayali bağımsız Kürdistan Ağrı dağı altında meftundur" denilerek bir ulus yok ediliyordu.

Tarihin cilvesi olsa gerek!  Ulusların kendi kadereni tayin etme hakkının tarihsel bir hak olduğu bir dönemde, Kürt ulusu Ağrı dağı altında meftun diye tanımlanıyordu. Hem de sosyalizmin kurucusu olan Sovyetlerin yanıbaşinda!

O gün bugündür, birey olarak değil bağımsızlığı, Kürt ve Kürdistanı ağza almak suç sayıldı. Kürdistan inkar edilerek ölü soğukluğu ve sessizliği ile canlı canlı tabutuyla Ağrı Dağına gömüldü.

Kapitalist sistem paranın esaretine boyun eğerek "ulusların kendi kaderine tayin hakkını" Kürtler için gözmezden geldi. Sosyalizmin kurucusu sovyetler ise, "herşey Sovyet ana yurdu korumak" idealine feda ederek, Kürt ulusunun mefta olarak canlı canlı gömülmesine göz yumdu.

Sözümüz o ki, Kürt ulusu sadece tarihin trajik bir kurbanı değil, ideolojilerin de bir kurbanıdır.

Kürtler, PKK hareketi ile yeni bir çıkış elde etme şansı elde ettiler. Bu Kürdistan hayalinin Ağrı dağında meftun olduğunu varsayan Türk faşizmine karşi bir devrim deneyimi olarak gelişti.

Kürtler 90'lı yıllarda devrim teorisi ile devrim seçeneğini denediler. PKK öncülügünde Kürtlerin direnişine Türk devleti yalnız savaşmamıştır. Uluslararası sermaye güçleri, faşist Türk devletinin arkasında durmuşlardır. Türk devleti, NATO gücünü arkasına alarak, devrim felaketinden kurtulma şansını elde etmiştir. Kürdler askeri olarak bu seçeneği denemiş ancak güçleri yetmemiştir.

Bu açıdan, ulusal kurtuluş devrimi gerçekleştirmek için ne 19. yüzyıldaki tarihsel ve toplumsal koşullar mevcuttur, ne de ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunun bir sosyalist kamp vardır.

Günümüz itibari ile, devrim teorisi ile bağımsızlığı savunmak, bir akıl politikacığılığı değildir.

Bunun öz güven, ya da özgüçle, kendini yönetme ile ilgisi yoktur, koşulların ortaya koyduğu bir durumdur. İlla devrim teorisini savunanlar varsa "arap baharı" ile devrim teorisinin nasıl Uluslar arası güçlerin çıkarlarina evrildiğini incelemelerini öneririm.

Yine Uluslar arası politikaların uyumu ile oluşan devletleşmeler ilgili iki örnek verelim. Bir, Yugoslavya'daki kanlı savaş hiç de devrimle sonuçlanmadı. Ancak Uluslar arası güçlerin uyumu ile uluslar ayrıldı, sınırlar çizildi. Görece bir istikrar sağlandı.

Yine, Kosova 'da bir karış toprak ve azıcık nüfus  ile bağımsızlık ilan edildi.  Uluslar arası politakaların uyumu, Kosova gibi bir devleti açığa çıkardı.

Bu örneklere karşi klasik solun refleksi hemen, "emperyalizmin kuracağı bir Kürt devletine karşiyım" olacaktır.

Emperyalizmin, Küresel bir sermaye yayılması olduğu kesin. Son yıllarda teknolojinin hızı ile de süregelen küreselleşmenin, emperyalizme yeni bir tanım getirmek zorunda olduğunu da belirtelim. Politik çikarlarda, Uluslar arası güçlerin uyumunu topyekün "emperyalizm" olarak değerlendirmek hiçte rasyonalist değildir. Siyaset, dostunu çogaltmak düşmanını azaltmak ise Kürtler neden tüm dünyayı karşisına alıp global bir anti-emperyalistlik yükü altına girsin ki? Akıl karı mı ?
ABD'nin Irak'a girişi, bir egemenlik strtatejisi idi, ancak Kürtlere federal bir devlet olma yolunu da açtı.

ABD'nin ya da Uluslar arası güçlerin niyetinin ötesinde bir durumdur, bahsedilen konu.

Ortadoğu kabuk değiştirmenin ötesinde,  su ve petrol yatakları üzerine kurulmuş statüko Saddam yönetimi ile dağıldı. Şimdi sıra Suriye'de. Bir domino teorisi olarak parçalarda düzenli gelişmeler olmasa da, Kürtler üzerindeki sömürgeciliğin Baas ayağının kırıldığının göstergesidir.
 
Kürtlerin Ortadoğu'da özgürlüğe hasret kalmaları yine çelişkilerin merkezi ve  değişimde motor gücü olmaları dolayısıyla Uluslararası dengelerde "taze kan" rölü görebilirler.  Bu durum, Kürt ulusunu Ortadoğu'nun gözde ulusu haline getirebilir.

Bu nesnel gerçeklik, Kürtlere direnişleri sonucu bir statü kazandırabilir. Belki Yugoslavya'daki gibi kanlı bir ırk ve mezhep savaşları sonucu, belki de Uluslararası güç dengelerinin ortaya çıkaracağı fırsatlardan Kürt siyasetçileri  yararlanıp, siyasal iktidarlar elde edebilirler. Kürt halkı her iki durumla da karşı karşıya gelebilir. Direniş hazırlığı kadar, siyasi fırsatların zeka üstünlüğü başarılı Kürt siyasetinin  anahtarı olacaktır.

Her iki halde de, Kürtler bir statü elde edeceklerdir. Bunun adı ister bağımsızlık, federasyon, ya da özerklik olsun. Sonuçta Kürtler Ortadoğu'nun değişiminde, ve gelecek istikrar politikalarında "taze kan" rolleri nedeniyle bir yer edineceklerdir.

Bölgesel ve en önemlisi de güncel olarak bölgede yaşananları doğru okumak gerekiyor. Ne karından konuşup "PKK bağımsızlığı savunmalı" türünden banal bir tavır içine girilmeli, ne de "Ulus-devlet emperyalist çikarlara alet olur" türünden gerçeği soyut teorilerle boğmaya çalışmak doğru bir yaklaşimdır. Her talebin bir teorisi olmalı, ama teorinin idealize edilmesi yanlış bir durumdur.

Bağımsızlık bir ulusun en temel hakkıdır. Ancak bir siyasal örgüte neyi savunmasını gerektiğini belirtmenin ötesinde dayatmakta abestir. Ancak şöyle bir formülasyona ihtiyaç duyabiliriz, Kürtler eğer bağımsızlık isteyeceklerse şimdiye kadar verdikleri bedeller azdır, ancak anayasal vatandaşlık istenecekse verilen bedeller çoktur.

Bu açıdan kimin neyi talep ettiği ve nasıl mücedele ettiği o gücün spesifik durumunu gösterir. Ancak bundan daha önemli olan Kürt halkının Ortadoğu'da ki rolü ve bu rol üzerinde üstlenecegi konumdur. Kürt siyaset güçleri bu konum üzerinde birleşmek zorunda kalmaları, beklenen durum olacaktır.

Nitekim, bir kaç yıl önce Genelkurmay istihbarat dairesi, Kürt sorunu konusunda yaşadığı bir hatayı şu cümlelerle özetlemislerdi:

''Biz, PKK'ye karşi Kürt islamcıları, Barzani'yi, ve hatta korucuları kullanarak başarı elde etmeye çalıştık. Ancak sonuçta görüldü ki hepsinin çıkar ve amaçları PKK'nin çıkar ve amaçları ile aynı noktada buluşuyor.''

Bugün farklı gözüken siyasal hareketler ve mücadele biçimleri -ihanet dışında- sonuçta Kürdistan'ın özgürlügü konusunda ortak noktada buluşacaktır.

Bunun dışında ne farklı lüksümüz ve hatta ne de şansımız vardır. Halk ve birey olarak, tüm Kürt siyasi güçlerini ortak demokratik bir platform olabilecek Ulusal Konferansı gerçekleştirmeye zorlamak bu sürecin en temel ihtiyacıdır.

alikizild@hotmail.com

Hiç yorum yok: