6 Nisan 2012 Cuma

12 Eylül’ün Çocuğu Tayyip Erdoğan

Baki GÜL
AKP ve Cemaat 12 Eylül 1980 askeri darbesini yapan Kenan Evren ve arkadaşlarını yargılıyorlarmış!.. Ankara’da duruşma görülmüş. Posası çıkmış Kenan Evren hasta olduğu için Tahsin Şahinkaya canı istemediği için duruşmaya gelmemiş! AKP ve cemaat medyasına bakarsanız, Türkiye Cumhuriyeti “demokratlaşmış, geçmişi ile yüzleşmiş” herşey güllük gülistanlık olmuş. Dün Ankara’da 12 Eylül Darbesi tiyatrosu yaşanırken, asıl darbe koşulları Kürt kentlerinde devam ediyordu. İlan edilmemiş sıkıyönetim kararları ile Urfa başta olmak üzere bölge kentleri polis ablukasına alınmış, insanlar seyehat edemiyor, yapmak istedikleri demokratik eylemlilikler yasaklanıyor, gazeteciler ve milletvekilleri tartaklanıyor. İki kareyi yan yana getirdiğimizde ortaya  çıkar tablo şu: 12 Eylül Askeri darbenin yaptığı anayasa ile siyasal hayatını sürdüren ve iktidara yerleşen AKP aynen askeri darbe koşullarını bugün de yaşatıyor. Bunun örneği sadece 4 Nisan’daki PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın doğumgünü etkinliklerinin yasaklanması değil.

KCK davalarında hazırlanan iddianamelerin içeriğine bakın Özel Yetkili Mahkeme Savcıları ile Sıkıyönetim mahkemelerindeki savcıların pek bir farkı yoktur. Yine 12 Eylül askeri darbesinin bilançosu ile AKP iktidarı döneminde insan hakları, çatışmalar ve insan ölümlerine bakın paralellik hatta AKP döneminde daha da ağırlaşmış koşullar sözkonusudur.


Bakın, 12 Eylül’de 650 bin kişi gözaltına alındı. 150 güne varan gözaltılar sözkonusuydu. İşkenceler hiç gündemden düşmedi. İşkencede 171 kişi öldürüldü. 49 kişi de idam edildi. 12 Eylül’de, Askeri mahkemelerde 210 bin dava açıldı. 85 bin kişi salt düşünce suçu kapsamında, 141., 142., ve 163. maddelerden yargılandı. Bir milyon 683 bin kişi solcu, Alevi, Kürt(çü), dinci, şeriatçı denilerek fişlendi. 23 bin 667 dernek etkinlikten alıkonuldu; siyasi partıler, sendikalar kapatıldı. Cezaevlerinde yaygın ve sistematik işkence uygulandı. Açlık grevleri ve ölüm oruçlarında ve işkencelerde insanlar yaşamlarını yitirdiler; hasta ve sakat bırakıldılar. İnsan onuruna aykırı koşullarda tutuldular. Yayınevleri ve gazeteler kapatıldı. Filmler yasaklandı. Türkçe’den başka dillerin konuşması da yasak kapsamındaydı.


Şimdi bu tablo ile AKP ve Cemaatin Türkiye’sini kıyaslayalım. Sadece 7 bin kişi aşan BDP’li tutuklu. Ama AKP döneminde toplam tutuklu sayısı cezaevlerinde rekora gidiyor. Neredeyse 150 bin tutuklu var, cezaevlerinde. Cezaevlerinin kapasitesi 2 kat dolu. Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan rakamlara göre cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısı 131 bin 317’ye ulaştı. Yeni cezaevleri inşaa ediliyor. Sendikalar üzerindeki baskılar 12 Eylül’dekinden hiç de farklı değil. KESK’lilerin gözaltına alınması, sendika merkezlerinin basılması devam ediyor. Daha geçtiğimiz gün Ankara’nın göbeğindeki polis terörünün 12 Eylül cunta teröründen ne farkı var ki! AKP döneminde hazırlanan iddianamelerle yüzbinlerce kişi potansiyel suçlu, milyonlarca kişi de dinlenmiş ve fişlenmiş durumda. Cezaevlerindeki işkence haberleri hiç bitmek bilmiyor. Daha önceki gün Bingöl cezaevinde 65 yaşındaki Mahmut Karataş’ın ölümü bile birçok şeyi özetliyor. Örgütlenme, gösteri hakkı hala yasak. AKP’nin polis kurşunları, gaz bombası ve darp nedeniyle onlarca kişi katledildi. Katleden polisler hakkında hala hiçbir soruşturma açılabilmiş değil. İHD’nin Kürt illerindeki araştırmasına göre, 2006’dan bu yana 375 faili meçhul vaka tespit edildi. TİHV verilerine göre de 2006-2010 arasında Türkiye genelinde 522 faili meçhul var. 100’ün üzerinde gazeteci tutuklu. Seçilen milletvekilleri, akademisyenler, yazarlar, sendikacılar gruplar halinde gözaltına alınıp cezaevlerine konuluyor. Kürtçe eğitim ve konuşma hakkı istemek hala yasak. 12 Eylül darbesi Kürtçe’yi kendine ihbarcı ve korucu yapanlara serbest bırakıyordu, AKP bu alanı daha da genişletip, Türk sömürge sistemini yaygılaştırma amacı ile Kürtçeyi kendisine göre kullanıyor. Siyasi korucular ve ajanlar için Kürtçe serbest iken temel hak ve özgürlüklerin parçası olarak Kürtçe’yi isteyenler yine suç sayılıyor.


Dolayısıyla 12 Eylül askeri darbesinin anayasası ile iktidara gelen ve aynı zihniyeti devam ettiren bir iktidarın faşist bir darbeyi yargılaması mümkün değildir. Bir de bu darbeyin mahkum eden halihazırda 30 yıllık bir mücadele sözkonusudur zaten. Amed Zindanında direnen PKK’liler, Türkiyeli devrimciler zaten 12 Eylül’ü mahkum etmişlerdi. Kürt gerillaları, anaları, gençleri hergün 12 Eylül’ün faşist zihniyetine karşı her alanda mücadele ettiler. Ağır bedeller de ödediler. AKP ise ödenen bütün bu bedelleri kendi hanesine yazarak, kendisini farklı göstermeye çalışmaktadır. Oysa Tayyip Erdoğan bir 12 Eylül çocuğudur. 12 Eylül askeri darbesinin bostanında yetişmiştir. Cemaat ise 12 Eylül askeri darbesine alkış tutan ve o politikaları topluma yayan bir konumdadır. Yani Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ile Tayyip Erdoğan ve Fetullah Gülen’in aslında yok birbirlerinden farkları. Darbecidirler ikisi de. Faşisttirler... Bu böyle bilinmeli ve görülmelidir.


Büşra Ersanlı Hoca için Not: Televizyon kanalına panelist olarak davet etmemi ve o kısa konuşmamızı; sizi örgüt yöneticisi olarak suçlama gerekçesi yapmışlar. Hem de 12 Eylül Anayasası’nı ve yeni anayasa tartışmaları üzerine bir panele davetimizi suç saymışlar. Trajikomik bir durum. Tanışıklığın geçmişi olduğunu çıkarsamışlar. Özel Yetkili Savcılar’ın zeka katsayısı ile AKP’nin korkuları arasında büyük bir paralellik var. Aynen Tayyip Erdoğan’ın iktidarının 12 Eylül askeri darbecileri ile paralel olduğu gibi. Ne diyebilirim ki! Sizlere saygı ve selamlarımı iletiyorum.

Hiç yorum yok: