25 Mart 2012 Pazar

Newroz = Yeni Dünya

Hasan KIYAFET
Her sözcük her yerde ve her zaman aynı anlama gelmezmiş. Bu özgürlük sözcüğünün Hindistan’da ve Londra’da aynı anlama gelmediği gibi bir şey olsa gerek. Newroz, Kürtçe’de yeni gün, yılbaşı anlamına geliyor. Bana sorarsanız bu tanım günümüz için artık eksik bir tanımdır. Newroz, bundan böyle yeni bir düzen, farklı bir dünya arayışı anlamına da gelse gerek. Bunu da nereden çıkarttınız diyen itirazları görüyor gibiyim. Ama yanıtı basit:

“Bir görüşün dost ve düşmanlarının özelliği, o görüşün gerçek anlamını ortaya koyar. Aynı zamanda o görüşün ne kadar yanlış ya da doğru olduğunu da! Şu sıra Newroz’u içine sindiremeyenlere bir göz atmak bile işin rengini bize apaçık göstermiyor mu..?”


Sömürenler, despotlar çıkarları açısından sanıldığından da akıllı ve acımasızdırlar. Örneğin, uzun süre 1 Mayıs’ın adını bir türlü işçi bayramı demeye yanaşmadılar. Bahar Bayramı olarak değiştirmek istediler. 6 Mayıs Hıdırellez olsun dediler. Bu tür manevralar sökmeyince, kutlandığı yere, alana itiraz ettiler. Taksim’den başka nerede kutluyorsanız kutlayın, dediler. Bu yüzden uzun süre kavgalı ve kanlı çatışmalar oldu. Fakat bu da sökmedi. Emekçilerin kanı canı pahasına direnişi karşısında gerçeği kabul ettiler. Şimdi Newroz’un başına gelenler hiç de 1 Mayıs’tan farklı değil. Çünkü Newroz, dolaylı olarak 1 Mayıslaşma yolundadır. Haksızlığa, sömürüye, demokrasi düşmanlığına karşı giderek kitlesel bir başkaldırıya dönüşen bu harekete başka nasıl bir ad verilebilir ki? Egemenlerin durup dururken bir halk bayramına, düğün dernek şenliğine, bunca düşmanlığı başka nasıl izah edilebilir ki!..


Bayramlar halkların gönüllü birlikteliğiyle bir güzelliğin değerinin bilindiği zamanlardır. Emir komuta zinciri içinde ne bayram olur, ne de bayram kutlanır. Halklar kutsal günlerini kendileri tespit ederler ve de kutlarlar. Devletler ancak bunun güvenliğini sağlarlar. Yoksa 12 Mart, 12 Eylül cezaevlerinde olduğu gibi görüş gününde mahkumları bir yana, görüş için gelen çocuklarını bir yana dizip, görevli subayın; “Çocuk sev!” emir komutu ile çocuk sevdirmeleri gibi bir gariplik olur bu. BDP Milletvekili Ahmet Türk’ün gözünü morartıp burnunu kırarak, başka bir partilinin başında gaz bombası patlatıp ölümüne neden olarak bayram kutlanmaz. Bu tür yanlışların neresinden dönülürse kâr olduğu halen anlaşılmadı mı?


AKP iktidarının ilk günlerinde doğrularını ön yargısız alkışladığımız Başbakanı, ne yazık ki yok artık. Ya danışmanlarını iyi seçmemiş, ya da gerçeğin üzerindeki örtü kalkmıştır. Newroz kutlamalarında yaşanan olumsuzluklarda sadece BDP’yi, bayrama omuz veren aydınları ve bütün halkı suçlamak çözüm müdür? Üstelik dünyanın her yerinde azınlıkların, ezilenlerin ve zayıfların, barışı bozma konusunda birincil neden olmadığı gerçeği en zayıf algılı insanlarca bile bilinirken. Newroz kutlamalarında, yasağın olmadığı yerlerde ülke çapında ciddi bir olayın çıkmayışı da mı bize bir şey anlatmıyor?..


Newroz’u doğru algılayamayanların, bilmediği sadece yukarıda söylediklerimizle de sınırlı değil kuşkusuz. Adana’da Emine Akçay adlı yoksul bir kadının, çocuğunu saç kurutma makinesi ile ısıttığını ve yoksulluğun yarattığı bunalım sonucu kendini asarak canına kıydığını da bilmiyorlar herhalde. Samsun’da Kübra adlı bir bebeğin doktor raporuyla resmen acından öldüğünü de çoktan unutmuşlardır. İstanbul’da on bir inşaat işçisinin naylon bir çadırda yanarak öldüğünü, karakollardaki görüntülü işkenceleri, iktidarları döneminde kadına yönelik şiddet ve öldürmelerin yüzde bin arttığını da bilmiyor olsalar gerek...


Bu arada benzinin litresinin beş liraya yaklaştığını, özel hastane fiyatlarının alıp başını gittiğini artık hiç söylemiyoruz. Yeraltı maden kazalarında ölenler için “alın yazısına karşı gelinmez” gibi bilim dışı sözleri de anımsatmak istemiyoruz. Uzun sözün kısası, AB ve Kürt gerçeği görülmeden, beyaz yakalı emekçilere kırk yıl önce söz verilen grevli toplu sözleşmeli sendikal hakları verilmeden, bir de Uludere faciasının hesabı sorulmadan, elbette kocaman NEWROZ anlaşılamaz...

Hiç yorum yok: