25 Mart 2012 Pazar

Muhataplık Rüşveti ve BDP’ye İnfaz Süreci

“Devlet içinde farklılıklar var”... “Hükümet ne yaptığını bilmiyor”... “Müzakerecilerle operasyoncuların kavgası...” “MİT ile polis karşı karşıya...” “Cemaat ile AKP kavgası...”

Bu ve benzer lafları şu sıralar sık sık duyuyorsunuz. Bunlar gerçeği yansıtıyor mu? Yansıtıyor elbette. Ama bu lafların Kürt sorunuyla uzaktan ve yakından ilgisi yok.

Cin fikirliler böyle laflarla, hâlâ “saf” sandıkları Kürdün ağzına bir parmak bal sürmek, onu yatıştırmak, “beklentiye” sokmak, bu “çatlaklardan barış ve çözüm de çıkar, savaş da çıkar” hokus pokusuyla halkın mücadele kararlılığına “fitne” sokmak isterler.

Ama artık yağma yok.

Bu “çatlak” Kürt sorununu “öyle mi, yoksa böyle mi çözmeli” sözüm ona “kararsızlığı” ile ilgili bir “çatlak” değil. Bu Kürdün de, Türk halkının da üzerinde kimin egemen olacağı ile ilgili bir çatlak. Bütün taraflar Erdoğan sonrasına taktik savaşlar vererek hazırlanıyor.

Erbakan 28 Şubat darbesiyle tasfiye edildi.

Yerine içinde devlete ve cemaate yakın olanların da yer aldığı, ama çoğunluğu bakımından eski “Milli Görüşçülerin” damgasını taşıyan AKP geçti.

Şimdi bu “ikinci dönem” Başbakan’ın “çekilmesiyle” birlikte sona erecek.

Üçüncü dönem AKP’yi eski “Milli Görüşçülerden” temizleme ve partide cemaatçilerin egemenliğini sağlama dönemi olacak.

Bu büyük bir kavga. Türk sermayesi de, Avrupalılar da, Amerikalılar da, bölgenin kilit ülkesini “garanti” altına almak için kolları sıvadı. Askeri vesayet “soğuk savaş”tan kalmaydı. Yeni dünyanın en kanlı bölgesinde, Türk siyasetini “başı boş” bırakmaya gelmeyeceği, “Arap baharı” rüzgarlarında “petrol ve kan” kokuları estiği, Suriye ve İran seferlerinin “kös” sesleri giderek arttığı için, Türk siyaseti üzerinde yeni bir vesayete ihtiyaç kesindir. Müslüman seçmenin ne yapacağı belli olmaz. Bu veyaset de artık “askeri vesayet” olamaz. Bu vesayet “sivil” yanıyla Avrupa’ya, “İslam” yanıyla Ortadoğu’ya uygun düşecek bir vesayet olabilir ancak. Bu “cemaat vesayeti”nden başka bir şey değildir.

Şimdi devletin ve AKP’nin içinde var olduğu söylenen “çatlak” Cemaat Vesayeti’nin inşa sürecine özgü rekabetlerin, çıkar kavgalarının dışavurumudur.
Demek istediğim şu: Kürt sorununda elbette devletin kimi kesimleri farklı yaklaşımları savunuyor olabilir. Savunmaktadır da. Ama “çatlak” Kürt sorunundaki farklılıkların sonucu değil. Tam tersine, iktidar kavgasının yarattığı “çatlak” Kürt sorununda da farklı yaklaşımlara neden olmakta.

Bu da doğaldır. Çünkü Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunudur ve devlette egemen olmak isteyen güçler Kürt halkını ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni dikkate almadan kendi iç kavgalarında tek bir adım bile atamazlar.

Şimdi gelelim “yeni stratejiye”...

Bu strateji hiçbir şekilde “ani” bir hadise değildir. Stratejinin özü, yok edilemeyen “dağı” bloke etmek, yıpratıcı bir savaşı dayatmak ve esas olarak ise BDP’yi tasfiye ederek Kürt halkını örgütsüzleştirmek ve susturmaktır.

Daha önce yazdım. Hükümet 2007 seçimlerinde “nitelikli” bir Kürt grubunu aday göstererek seçimlere girdi. Çok sayıda “etkili” ismi Meclis’e taşıdı. Bu yolla Kürt halkının çoğunluğunu kazanmayı denedi. Ama bir süre sonra AKP’nin kendi “tabelasıyla” bu işi başaramayacağı ortaya çıktı. Yerel seçimler bu gerçeği gösterdi.

Bildiğiniz gibi AKP geçen seçimlere bu “etkili ve nitelikli” isimleri aday listesine koymadı. Derme çatma isimlerle seçimlere girdi. Kimileri buna çok şaşırdı.

Bunda şaşılacak bir şey yok. Devlet ve AKP, “kendi Kürt partisini” kurma yönünde bir hazırlık olarak bu manevrayı yapmıştı. 2007 listesindeki kimi eski vekiller, onlara eklenecek bir takım tırşıkçılar, “içeriye sızdırılmış” birkaç “sızıntı” ilk uygun fırsatta, “İslamcı bir Kürt partisi” olarak piyasaya sürülmek üzere “uykuya yatırıldı.”

Şimdi açıklanan “strateji”, bu planın hızla uygulama alanına sokulduğunu gösteriyor. BDP ağır kadro kaybına uğratılmıştır. Şimdi ona, “Apo’ya ihanet et, PKK’yle bağını kopar, seni muhatap alayım” “rüşveti” önerildi. Bu “rüşveti” kabullenecek bir “alçak” BDP’de yok. Şurada burada varsa, bunlar da böyle bir “alçaklık” yapacak ne cesaret, ne de takat var. Ve hükümetin BDP’yi yok etme siyaseti işte bu gerçek durumu hesaba katıyor. “Rüşvetin” reddedileceğini bilerek konuşuyorlar.

AKP “Biz muhatap ol dedik, onlar kabul etmedi” diyerek “infaza” hazırlanıyor, infaz memurları ve cellatlar da “Türk İslamcısı, sahte Kürt partisi”nin müstakbel utanmazları...

Hazırlanıyorlar, ama, bu iğrenç oyun Newroz’da bozuldu. Sinsi adımlarla amaca yürüyenler, hazırladıkları “tasfiye” planının tehlikeye girdiğini gördükleri için aceleyle “Milliyet ve Taraf” gazetelerinin “yardımını” istedi.

Ama çok geç...

Newroz oyunu bozdu. Milyonlar “benim adıma muhataplar belli; Öcalan, KCK ve BDP” dedi.

Şimdi herkes “ben Kürt kardeşlerimi muhatap alacağım” diyen Erdoğan’ı dalgaya alıyor. “Buyursun gelsin, başımız, gözümüz üstüne, Amed’de toplanan bir milyonun karşısına geçsin de bize bizi nasıl yönetmek istediğini anlatsın da dinleyelim” diyorlar.

Halkı “muhatap” almak ne demek? Referandum demek... Şöyle bir soru sormak yani: “Statü mü, kölelik mi?”

Haydi “durma, konuş, görelim seni!”
* Kaynak: Özgür Gündem

Hiç yorum yok: